• Sonuç bulunamadı

Rumeli Hisarı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Rumeli Hisarı"

Copied!
15
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

T o p k a p ı S a r a y ı M ü z e s i Y a y ı n l a r ı n d a n N o . 5

RUM6LÎ

HİSMl

(3)

RUMGİ

HİSARI

( B O Ğ A Z K E S E N )

Hisarın inşası:

Boğazkesen Hisarı, Karadenizle Mar- marayı birleştiren Boğazın Rumeli sahili üzerindedir. Karşısında, vaktiyle “Akça Hisar, Güzelce Hisar, Yenice Kale” gibi isimler verilmiş olan, bugün Anadolü Hi­ sarı denilen kale vardır. Bu iki hisar arası Boğaz geçidinin en dar yerini teşkil eder.

Boğazın ayırdığı Avrupa ve Asya kıt­ aları üzerinde geniş topraklara hâkim olan Sultan Mehmet II., tasarladığı büyük te­ şebbüs için her iki sahil arasında emniyetli bir irtibat kurmayı, geçidi kontrol altına almayı askerî bakımdan zarurî görmüştü. Hükümdarı, Rumeli kıyısının Anadolu’ya doğru uzanan bu parçası üzerinde hisar yaptırmaya sevkeden sebep, onun bu gö­ rüş ve kanaatidir.

Seçtiği mevki Bizansa yakın olduğu için padişah, imparatorun rızasını da al­ mayı düşünerek kendisine haber gönderdi. Konstantin II. in “Padişahın kale yaptır­ mak istediği yer Cenovalılara aittir; on­ lardan izin alması gerekir.” tarzında bir cevabiyle karşılaşınca, Mehmet II. “Bizim Cenovalılardan izin almamıza lüzum yok­ tur” demiş, kararının tahakkuku için lü­ zumlu saydığı tedbirleri almakta gecik­ memiştir.

21 yaşındaki genç padişah, 1451 yılı sonbaharının nihayetlerine doğru sancak beylerine fermanlar yolladı. Onlardan, 1452 yılının ilkbaharında, belirttiği yerde

bulundurulmak üzere mahir ustalar, işçi, ırgat ve hisar inşasına gerekli her türlü malzeme tedarik ederek göndermelerini istedi. Bu suretle toplanacak olan malze- nin, herhangi bir taarruzdan korunması için de Zağanos Paşa’yı memur etti.

Paşa hemen işe girişti; kısa bir za­ manda, bugün Hisarın güney doğu köşe­ sinde bulunan orta çaptaki, çok köşeli ku­ leyi yaptırdı; muhafızlarını yerleştirdi. Kendisine verilen emri yerine getirmek için gereken tedbirleri aldı.

1452 yılı Martında inşaat mahallinde muazzam bir malzeme yığını toplanmıştı: Çubuklu civarında açılan on iki ocaktan elde edilen kireçler buraya getirilerek sön­ dürülmüş; civardaki enkazdan, Anado­ lu’nun muhtelif bölgelerinden toplanan çeşitli taşlar, İzmit ve Karadeniz Ereğli- sinden getirilen keresteler, Kavak ve Ada­ lardan gönderilen demir cevherleri yığın­ lar teşkil etmişti. Usta ve işçiler de işe hazır bir halde Padişahın teşrifini bekli­ yorlardı.

Gelibolu’da, bütün hazırlıklarını ta- mamlıyan ve yanlarında ayrıca nakliye gemileri, de bulunan otuz kadar harp gemisine, derhal İstanbul’a hareket et­ melerini emrettikten sonra Sultan Mehmet de 21 Martta, kuvvetli bir askerî birlik­ le, Edirne’den İstanbul’a doğru yola çıktı. İstanbul’a gelince, Padişah Otağını in­ şaat sahasının ortasına kurdurdu.

(4)

ce tasarladığı Hisar plânını son bir defa daha inceliyerek, arazinin tabiî engebesi­ ne ve askerî icaplara göre kule ve surla­ rının mevki ve istikametlerini, kapılarının yerlerini ayrı ayrı işaretlendirerek sınır­ landırdı ve yapılan bir merasimden sonra hemen inşaata başlandı.

İnşaat sırasında, devlet idaresinde en yüksek mevki işgal edenlerden, en mii- tevazi ırgatlara varıncaya kadar, herkes hummalı bir faaliyet göstermişti. Kuv­ vetli bir disiplin bütün bu çalışmalara hâ­ kimdi. Başarıları (görülenler mükâfatlan­ dırılıyor; tembelliğe, ihmale meydan ve­ rilmiyordu.

İşbölümüne büyük bir dikkat ve itina gösterilmiş, herkesin vazifesi ayrılmıştı. Bu arada, deniz kenarında bulunan büyük kulenin inşası Veziriâzam Halil Paşaya, kuzey batıdaki kule Sanıca, güney batıda­ ki üçüncü büyük kule de Zağanos Paşalara verildi. Padişah da, hisanbeçe de dahil olmak üzere, büyük kuleleri birifoirlerine bağlayan surların yapılma işini kendi ü- zerine aldı.

Bazen uykusunu bile terkeden, av gibi sevdiği eğlencelerini feda eden Padi­ şah, üzerine aldığı işlerle yetinmemiş, in­ şaatın tümünü, en küçük noktalarına va- nncaya kadar, kontrolü altında bulundur­ muştur.

Bine yakın ustalariyle birlikte sayısı beş bini bulan işçi ve yardımcının ölçülü ve ahenkli çalışması sonunda, içerisinde cami ve çeşmeleriyle, sahrıncı, yiyecek, içecek ve mühimmat depolariyle, garnizon erlerine mahsus ahşap binalariyle ve ci­ varına hâkim üç büyük kulesiyle Hisar, pek kısa bir zamanda yükseliverdi.

Evliya Çelebi Hisar yeri için impara­ tora yapılan müracaatten bahsederken vakaya efsane çeşnisi verir:

( ...ta ki kıraldan elçiler gelip “Bir sığır derisi kadar çiftlik ederse makbu- lümdür ve ricalarını kabul ederim. Amma bir sığır derisinden fazla olursa iznim yoktur. Sonra sulha mugayir bir iş olur"

yollu “kelâm-ı Kıralî” yi Fatih’e tebliğ et­ tiler. Badehu Sultan Mehmet öküz deri­ sini gergiye gerdirip ince bir bıçak ile da­ iren mâdar, dilim dilim edip ol cirimde ve yalçın kayalar üzerine hisarı inşa etti. Kıral bu hali görünce, "Sulha mugayir bir kale bina ettiler”, diye bir elçi gönderdi. Sultan Mehmet de dilim dilim olmuş sı­ ğır derisini kirala gönderip: “îşte izninizle yine sığır derisi cirminde bir yer bina et­ tik, ziyadesi var ise hedmedelim” diyerek hakimane cevap -verdi) der.

Ağustos ayının sonlarına doğru Hisar ikmâl edilmiş ve her türlü levazımı ta­ mamlanmıştı. Padişah kaleye, göreceği hizmeti telmihan (Boğazkesen) adını ver­ di. Dizdarlığma da Firuz Ağayı tâyin edip emrine 400 kadar asker bıraktı. Kale ku­ mandanına: “Boğazdan geçen bütün ge­ mileri durdurmasını, muayene etmesini; Boğazı geçmesinde bir mahzur olmayan­ lara müsaade edip geçiş resmini almasını; bu yoldaki emirlere riayet etmiyen gemi­ lerin de ateş açılarak derhal batırılması­ nı” emretti ve 28 Ağustos tarihinde de Edirneye dönmek üzere îstanbuldan ay-« rıldı.

Hisarın Mimarî Bünyesi

Hisarın işgal ettiği saha, deniz kıyı­ sından batıya doğru dik bir şekilde yük­ selir ve kayalık iki küçük tepe teşkil eder. Bu tepelerin aralarındaki mesafe 250, de­ niz seviyesinden itibaren yükseklikleri de 43 ve 56 metredir. Her iki tepeyi derince bir sel yatağı ayrır. Tepeler üzerine yapıl­ mış olan ve büyüklükleri itibariyle ilkön­ ce göze çarpan iki kule ile sahilde yük­ selen üçüncü bir büyük kule, ilk -bakışta insana hisarın üçgen şeklinde olduğu his- t sini verirse de hakikatte Hisarın çevresi muntazam geometrik bir şekil göstermez. Bu netice ise, Hisar plânının tertip ve tanziminde, tabiî engebe ve askerî icap­ ların ön plâna alınmasından meydana gel­ miş bulunmaktadır. Bu bakımdan, ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin ileri sürdüğü

i<J-dia mübalâğalı ve hayalî görünmektedir. Çelebi’nin günümüze kadar devam edip gelen görüşüne bakılırsa, Hisarın plânı (kûfi) yazı ile Padişahın adı olan (Meh­ met) şeklindedir; Saruca Kulesi birinci

(mim), surların hisarbeçeye kadar hu­ sule getirdiği girinti ve çıkıntılar (ha), Halil Paşa kulesi ikinci (mim), -hisabeçe de (dal) harfini teşkil etmektedir.

Hisar plânı tetkik edilecek olursa -batı tarafına düşen kara kısmına, müdafaa ba­ kımından, daha fazla önem verildiği gö­ rülür. Bu cihette bulunan ve kuzey batı ile güney batıya raslıyan tepeler üzerine, civarına hâkim iki büyük kule inşa edil­ miş, araları da sık sık küçük kulelerle mücehhez, genişliği ortalama 5 metreyi bulan bir perde hattı ile örtülmüştür. İki kuleyi birleştiren bu kuvvetli sur, orta yerdeki sel yatağına doğru, her iki taraf­ tan oldukça dik bir meyil ile iner.

Güney batıdaki tepe üzerinde bulu­ nan Zağanos Paşa kulesini deniz kenarın- deki çok köşeli kuleye bağlıyan Hisarın güney surları ise, doğu istikametinde ve kademeler halinde alçalır. Bu sahadaki arazi dik ve sarp olduğu için duvarların batıda olduğu -kadar kalın yapılmasına lü­

zum görülmemiştir. Kalınlıkları ortalama üç metre -kadardır.

Çok köşeli kuleden sahile paralel ola­ rak Halil Paşa kulesine kadar devam eden duvarların yapılışlarında yine sağlamlık ve metanet göze çarpar. Buralarda duvar tekrar kalınlaşır ve -ortalama dört metre­ yi bulur. Hisarın bu kısmına raslıyan sur­ ların önüne, bir taraftan Halil Paşa ku­ lesi yakınnındaki Dizdar Kapısını koru­ mak, diğer yandan da Hisarın ateş gücü­ nü yükseltmek gayesiyle, bir hisarbeçe yapılmıştır. Fakat bugün hisarbeçenin önemli -bir kısmı mevcut değildir. Halil Paşa kulesinin kuzey batısındaki küçük kule ile olan bağlantısı müstesna, diğer kısımları yıktırılmış, yerine bir sahil yolu yapılmıştır.

Halil Paşa kulesinden kuzey batıdaki Saruca Paşa kulesine kadar devam eden

duvarlar tabiî ârızalara uyarak birtakım zikzaklar çizer.

Genel olarak, büyük kuleleri biribiri- ne bağlıyan duvarların yükseklikleri, ara­ zi durumuna göre 5 -15, h-isarbeçede ise bu yükseklik 2,5 - 5 metre kadardır. Du­ varlar üzerinde araları sık sık küçük ku­ lelerle kesilen, seğirdim yerleri (devriye yolları) vardır. Bu seğirdim yollarının ka­ le dışına -bakan kısımları mazgallı barba­ talarla .(parapet) örtülüdür. Seğirdim yerlerinin savunması, icabında kolayca kendilerini tecrit edebilen kuleçiklerle sağlanmıştır; hisarın iç zemini ile olan ir­ tibatlarını da on sekiz tane merdiven te­ min eder. Büyük kulelerin bu seğirdim yollariyle, -doğrudan doğruya, hiçbir bağ­ lılığı yoktur.

Hisar sahasının kuzey-güney yönün­ de en geniş kısmı 253 metredir; doğu - batı istikametinde ise bu genişlik 50 -125 met­ re arasında değişir. Genel olarak Hisar, araları bol harçla doldurulan küçük boy­ da moloz taşlariyle yapılmıştır.

Kuleler

Hisarda üçü büyük, biri orta, diğer­ leri de küçük çapta ve değişik şekillerde 17 kule vardır.

Kuzey batıda, silindir şeklindeki bü­ yük kule Saruca Paşa tarafından sekiz katlı olarak yaptırılmıştır. Son -katın üstü tuğla bir kubbe ile örtülüdür. Zeminden yüksekliği 28 metredir. Hisarın iç sahası­ na açılan bir kapısı vardır. Kule, uzun zaman hapishane vazifesi gördüğünden (Kara Kule) adı ile de şöhret bulmuştur.

Kuzey doğuda bulunan on iki köşeli prizma şeklindeki -büyük kule, Veziriâzam Halil Paşa -tarafından bina ettirilmiştir. Yüksekliği yerden itibaren 22 metreyi bu­ lur. Kulenin iç boşluğu sekiz -kata bölün­ müştür. Her iki cihetten kendisine istinat eden seğirdim yollariyle irtibatı yoktur. Kapısı diğer -büyük kulelerde olduğu gibi Hisarın iç sahasına açılır. Kuzey ve do­ ğuya bakan yüzlerinde, iki küçük pano

(5)

içinde, tuğlalardan meydana getirilmiş (kûfî) yazı ile dörderli Allah ve Muham­ met kelimeleri okunmaktadır.

Hisarın igüney 'batısında ve bir küçük tepe üzerinde bulunan silindir şeklindeki büyük kule ise Zağanos Paşa taralından yaptırılmıştır. Kapısının üzerinde kulenin kimin tarafından yapıldığım ve hangi ta­ rihte bitirildiğini bildiren 0.25 X 0.70 m. bo­ yutunda iki satırlık bir kitabe vardır; yedi katlıdır. Diğer iki büyük kuleye .göre da­ ha geniş olduğu için katlardaki döşeme kirişlerine dayanak teşkil etmek üzere, kule 'boşluğunun ortasında, zeminden iti­ baren silindir şeklinde yükselen bir pa­ yanda mevcuttur.

Her üç büyük kulenin üzerinde ayrı­ ca ıbirer kasnak (tanlbur) yükselir. K as­ nakların zeminindeki dış muhitlerini esas kulelerin 'seğirdim yolları çevreler. Gerek bu yolların ve gerek kasnakların üstünü koni şeklinde bir çatı örter. Tanbur çatı­ larının alt kısımları kırma saçak şeklin­ dedir. Vaktiyle Hisardaki beş kulenin de bu şekilde örtülü olduğu anlaşılmaktadır.

Hisarın doğu kısmındaki sur ile gü­ neyindeki surun birleştiği köşede, altıgen şekilde olan kulenin denize bakan yüzün­ de ve 12 metre yükseklikte 0.65 x 0.42 m. büyüklükte, iki satırlık bir kitabede ku­ lenin Zağanos Paşa tarafından yapıldığı ve tarihi okunmaktadır.

Kapılar

Hisarın muhtelif büyüklükte beş ka­ pısı vardır.

Hisanbeçe kapısı: Bu kapı ön tahki­ mata aittir. Önünde, sonraki devirlerde ya­ pılmış olan geniş basamaklı bir merdiven vardır. Bu kapıdan hisarbeçeye girilir.

Dizdar kapısı: Hisarın esas kapısıdır; basık kemerlidir, üst tarafında dikdörtgen şeklinde bir tepe mazgalı vardır.

Dağ kapısı: Kuzeye açılır. Üzerinde bulunan tepe mazgalı ile savunma gücü arttırılmıştır. Kapının üstünde boş bir ki-' tabe taşı görülmektedir.

Bunlardan başka, Zağanos kulesinin ya­ kınında, güney ve doğu istikametlerinde, sonradan Sel Kapısı, İstihkâm Kapısı isim­ leri verilen iki kapı daha mevcuttur.

Hisarın Gördüğü Hizmetler

Rumeli Hisarının üstün bir ateş kud­ reti vardı. Yüz kadar çeşitli çaptaki top kalenin muhtelif yerlerinde mevzi lendiril- mişti. Büyük çapta olanları da Hisarbeçe- nin deniz tarafındaki duvarlarında açılan yirmi mazgala konulmuştu. Denize doğru yöneltilmiş olan bu toplar karşı kıyıdaki Anadolu Hisarının toplariyle birlikte, su geçidini tamamen kontrolleri altına ala­ bilmekte idi. Tursun Bey, Hisar topçula­ rının savurdukları taş mermilerin büyük­ lüğünden, atışlarındaki hız ve isabet üs­ tünlüğünden bahsederken:

“ Deniz üstünde top taşından K öp rü kuruldu sanır ânı gören”

der ve “Akdenizden Karadenize kuş uçur- mazlardı”, diye ilâve eder.

Kale hizmete girdikten sonra bazı ö- nemli deniz vakaları olmuştur.

Nisbeten hafif geçen ilk hâdise, Hisa­ rın tamamlanmasından iki ay kadar sonra vuku bulmuştur. Venedikli Bernardo’nun oğlu Hieronymus Morozini, 10 Kasımda Kefe’den iki büyük kadırga ile hareket e- derek Boğazdan pupa yelken geçmeye te­ şebbüs etti. Yapılan ihtarlara ehemmiyet vermeyince gemilerin üzerine ateş açıldı. Atışlar, birçok gemicinin yaralanmasına sebebolduğundan kaptan, yelkenleri indir­ mek zorunda kaldı, Hisar da ateşi kesti. Fakat bu sırada gemiler, yavaş yavaş a- kıntıya kapılıp topçunun tesir sahası dı­ şına çıktıklarından, gemiciler bu durum­ dan faydalanarak hemen yelkenleri açıp kaçtılar.

Yine bu vakadan 16 gün sonra, An­ tonio Rizzo’nun idaresindeki arpa yüklü gemi de Hisardan verilen (Dur!) emrine riayet etmiyerek süratle geçip gitmek is­ 6

tedi; fakat aldığı bir tam isabetle, bir an­ da sulara gömülüverdi.

Bu gibi hâdiseler artık Boğazdan ko­ lay kolay geçmenin mümkün olamayacağı­ nı göstermişti.

Fetihten Sonra Hisar

İstanbul’un fethinden, Boğazın her iki kıyısı üzerinde Türk hâkimiyetinin kesin olarak sağlandığı tarihten itibaren Hisar, yavaş yavaş askerî önemini kaybetmiştir. Bu devrin ilk zamanlarında kale, bir yan­ dan gemilerin kontrolüne devam ederken, öte yandan da hapishane vazifesi görme­ ğe başlar. İlk defa olarak buraya, daha doğrusu Saruca Paşa kulesine, Veziriâzam Gedik Ahmet Paşanın hapsedildiği anla­ şılmaktadır. Paşanın, 1478 de Arnavutluk üzerine açılması istenen sefere gitmekten çekinmesi bu kulede hapsedilmesine sebep teşkil etmiştir. Bu hâdiseden sonra da Hi­ sarın hapishane olarak kullanılması gele­ nek haline girdi. Bammer, 1551 de Avus­ turya Elçisi Malvasi’nin, 1593 de Pupel dö lo Bokoviç’in de kaleye kapatıldıkları­ nı kaydetmektedir. Daha sonraları Erdel temsilcisi Gaspar Baçes de burada hapse­ dilmiştir. XVI ncı yüzyıldan itibaren Saru­ ca Kulesinin (Kara Kule) d&mini alması bu yüzdendir.

Yine Kara Kuleye 1587 de Reinhold Lutbenau ile 1594 de Wenzeslaus Wratis- law von Mitrowitz de hapsedilmiştir.

Boğazkesen Hisarına hapsedilen yerli, yabancı şahsiyetler arasında Venedik Bai- lo’su Giovanni Soranzo da vardır. Sultan İbrahim zamanında başlıyan Girit Seferi sırasında G. Soranzo, O&manlı Hükümeti nezdinde Venedik Cumhuriyetinin mümes­ sili olarak bulunuyordu. Kendisine, harbin ilk yıllarında, elçilikte oturmasına izin ve­ rilmişti; ancak savaşın devamı ¡boyunca Venedik ile muhabere etmesi yasak edil­ mişti. Fakat ele geçen bir mektubundan elçinin ıbu yasağa riayet etmediği anlaşıl­ mış ve maiyetindeki 24 kişi ile birlikte kuleye hapsedilmiştir. Sonraları bu işte

asıl suçlunun baştercüman Antonio Grdllo olduğu öğrenilince burada idam edilmiştir.

XVI ncı ¡asırdan itibaren suçlu yeni­ çeriler de burada gece yarısı boğdurula­ rak denize atılır ve cezanın infazı, top atılmak suretiyle ilân edilirdi.

Geçen asırlarda yaşamış müelliflerin eserlerinde Hisar hakkında şu kayıtlara raslanır:

XVII nci yüzyıl başlarında Rumeli Hisarını görmüş olan Eremiya Çelebi “İs­ tanbul Tarihi” adlı eserinde Hisarı şöyle anlatır: " . . . . daha ¡ileride Rumeli adını taşıyan Hisar gelir. Bunun karşısında Anadolu Hisarı, yakınında Göksu vardır. Sahilde, namluları denize müteveccih top­ lar dizilidir. Muhafızlar damların altında otururlar ve yüksek Hisardan etrafı sey­ rederler.”

XVII nci asır sonlarında Evliya Çelebi Rumeli Hisarından bahsederken, seyahat­ namesinin bir yerinde: “Padişah bir ada­ ma gazap etse bunu mim kulesine hapse­ derler. Üç kapısı vardır. Biri şimale nâzır dağ kapısı, diğeri aşağı şehre nazır Hi- sarıbeçe Kapısı, üçüncüsü demir pencereli Sel Kapısıdır, daima mesduttur. 105 pare topu vardır. Amma leb-i deryada Boğaza nazır bir tepede, içine adam sığar ‘balye­ mez ve şayka topları var. Kale dizdarı ve 300 kadar neferat gece gündüz âmade du­ rurlar. Kale içinde kayalara muttasıl kır­ langıç âşiyanı gibi 180 kadar neferat ha­ neleri vardır. Bir minareli Ebülfeıtih Ca­ mii, iki mescidi, iki buğday ambarı var. Başka imaret yoktur.” der.

XVIII inci asır başında İstanbul’a gel­ miş olan Toumefort, “Relation d’un vo- yaıge du Levant” adlı eserinde: “XVIII inci asrın başında, kule damlarının kurşunla örtülü olduğunu, top mazgallarının dışarı uzanan top narmlulariyle korkunç bir man­ zara teşkil ettiğini, topların tekerleksiz olduğu için doldurulmasının pek zor oldu­ ğunu, dağa bakan Hisar kapısının önünde Alman! ardan alınmış ve (Rudolfus II. Rom. Imp. 1601) yazısını taşıyan küçük bir topun, zindanın bulunduğu kule kapı­ sının içinde de iki miğferin, bir topuzun,

(6)

bir kulaç uzunluğunda bir kemiğin ve in­ sana ait olduğu rivayet edilen iki adet iri dişin asılı olduğunu” müşahedesine istina­ den yazmaktadır.

Tamir ve Restorasyonlar

Boğazkesen Hisarı muhtelif zamanlar­ da tamir görmüştür. Fatih Sultan Mehmet devrinde, 1460 ve 1464 yıllarında vuku bulan yersarsmtısmdan hasara uğrayan kısımları tamir edilmiştir. Yine 1510, 1773 ve 1794 yıllarında da kalenin bazı sur ve burçlarının onarıldığı anlaşılmaktadır. F a­ kat daha sonraları, Boğaz müdafaasının geçidin Karadenize açılan sahaya doğru kaydırılmasından ve bilhassa Mahmut II. devrinden itibaren Hisar, kendi haline terk edilmiş, hattâ bazı kısımlarının yıktırıl­ masına bile kalkışılmıştır. Bu ihmal ve kayıtsızlık devrelerinde kulelerinin kur­ şun kaplı çatıları çökmüş, yağmurların tesiriyle iç bölmelerin ahşap kısımları çü­ rümüş, yıkılıp gitmiştir. Fakat esas yapı­ ları, Prof. Albert Gabriel’in kaydettiği gi­ bi, kitlesinin ve harcının sağlamlığı saye­ sinde zamanın tahribatına, asırlarca da­ yanmış, bugüne kadar ayakta kalabil­ miştir.

Birinci Dünya Harbi esnasında, Bah­ riye Nazırı Cemal Paşa, Rumeli Hisarını restore ettirmek ve burada deniz müzesi kurmak teşebbüsüne girişmişti. Bu mak­ satla bazı yerli ve yabancı mütehassısların fikirleri alınmış ve bir kısım istimlâklere de başlanmışsa da, harbin mağlûbiyetle neticelenmesi üzerine, bu teşebbüs akim kalmıştır.

Bu suretle Rumeli Hisarı, XIX uncu asrın birinci yansından beri devam ede gelen harabiyetine terk edilmiş, ancak 1953 yılında, Cumhur Başkanı Celâl Ba- yar’m yakın ilgi ve irşadları üzerine restore edilmeye başlanmıştır. Restorasyonun de­ vamı müddetince, Cumhur Başkanı, sık sık Hisarı teşrifle çalışmaları yakından takip etmişlerdir.

Üç yıldan beri devam eden çalışmalar neticesinde, Rumeli Hisarı, inşasından beri

ilk defa, esaslı bir şekilde restore edilmiş bulunmaktadır. Cumhur Başkanı ayrıca, bahçenin tanzimini, halkımızın ve yabancı turistlerin Hisarı rahatça gezmeleri arzu­ sunu izhar etmişer, bunun üzerine bir bahçe müsabakası açılmış ve birinciliği kazanan projenin tatbiki suretiyle Rumeli Hisarı­ nın içi, eski Türk kale bahçeleri şeklinde tertip ve tanzim edilmiştir.

Rumeli Hisarı restorasyonuna başla­ nırken, mevcut üç büyük kuleden yalnız Saruca Paşa Kulesinde harap bir halde ahşap kısımlar mevcuttu. Diğer kulelerde ise ahşap kısımlar tamamiyle yok olmuş­ tu. Bu itibarla Saruca Paşa kulesi katla­ rının yeniden ihyası cihetine gidilmiş ve ıbu kulenin Fatih devrine ait askerî bir müze haline getirilmesi uygun görülmüş­ tür.

Rumeli Hisarı Müzesi

Saruca Paşa Kulesinde kurulmuş bu­ lunan Müze, eski asırlara ait Türk top, tüfek, kılıç, ok, yay, kalkan, miğfer, bay­ rak, kale anahtarları gibi askerliğe ait hâtıralarımızı ihtiva etmektedir. Saruca Paşa kulesinin zemin katma girildiği va­ kit soldaki küçük odada, eski bayraklar arasında Fatih Sultan Mehmet’in bir kı­ lıcı teşhire konulmuştur. Bundan sonra ku­ lenin zemin kısmına girildiği vakit sağlı, sollu duvar kısımlarında Hünername'den, 1.49X2.42 m. ölçüsünde büyütülmüş, biri Fatih Sultan Mehmet’in Belgrad muhasa­ rasını gösteren minyatürle, İstanbul’a gir­ diği gün Atmeydanında, BizanslIların inan­ dığı bir efsaneye karşı koymak üzere Yı­ lanlı Sütun’aCürz atışımı gösteren diğer bir minyatür yer almaktadır. Bu katta mev­ cut üç büyük niş içinde, XV inci asra ait kılıçlar, oklar, yaylar, miğferler teşhire konulmuştur.

Soldaki küçük odaya, Belgrad muha­ sarasını gösteren bir harb plânımızla, Bel­ grad Kalesinin ve diğer kalelerimizin ki­ litleri konulmuştur. Bunun mukabilindeki oda ise Fatih devri şahsiyetlerinden iki za­ tın hâtırasına tahsis edilmiş, Sadrıâzam 8

Saruca Kulesi ile H alil Paşa Kulesi arasındaki surların ve devriye merdivenlerinin restorasyon­ dan sonra iç cepheden görünüşü.

(7)

Rumeli Hisarı Restitüsyon (A . Gabriel’den)

(8)

H alil Pasa Kulesinin yol üzerinden görünüfü, İskeleler kurulurken. H alil Pasa Kulesinin yol üzerinden görünüşü, restore edildikten sonra.

(9)

Onbefinci asır Türk, silâhları. Askeri Müze

M İĞ F E R H ayli harap olmasına rağ­ men üzerini süsliyen gümüş kakma çiçek ye yazılar iti- barile zarif bir parçadır. X V . asır Türk i fidir. Top- kapı Sarayı Müzesi Silâh

Seksiyon N o : 1 /4 3 0

20

Fatih Sultan Mehmet devri toplarından birinin maketi. (Askerî Müzeden alınan bu maketin aslı Sultan Azız

Zamanında Ingiltereye hediye edilmiftir, halen Londra Kalesindedir.).

M İĞ F E R Demir üzerine oyma çiçek ve yazdan kendi ney’inin güzel örnekle­ rinden biridir. X V . asır Türk i fidir. Topkapı Sarayı Müzesi Silâh Seksiyonu N o : 11/2461

Z I R H G Ö M L E K U sta bir terzi elinden çıkmtf elbise gibi gü­ zel bir zırh gömlek. D e­ mir paftaları süsliyen gümüf kakma yazı ve çiçekler hayli ustalıkla iflenmiftir. X V. asır Türk i fidir. Topkapı Sarayı Müzesi Silâh Seksiyonu N o : 1/4462

(10)

K O L Ç A K

Bu iki kolçak, giimüi kakma, yazı ve çiçeklerinin inceliği re maden isçiliğinin mükemmelliği ba­ kımından cidden muvaffak olmuş eserlerdir. X V . asır Türk isidir. (Topkapı Sarayı Müzesi

silâh seksiyonu N o : 1 /7 3 2 , 1 /7 3 3 .).

22

a s ı r T iirk ipi o la n bu ik i k ılıç ta n s a ğ d a k i F a t ih 'e a it o lu p tab an ın ın b ir y ü z ü n d e , a lt ın k a k ­ m a s ü lü s h a tla (B e sm e le ) ile b a ç lıy a n a r a p ç a b ir ib a r e ve F a t ih S u lt a n M ehm etten O sm an G a z i'y e k a d a r O sm an lı h ü k ü m d a rla rın ın i s i m ­ le r i y a z ı l ı d ı r . S o ld a k i k ılıc ın ü z e rin d e k e n d in ­ den k a b a r tm a o la r a k ( A l • S e y iu ll a h N asru rı m in a lla h ve fe th u n k a r ib ) y a z ı s ı v a r d ır T o p k . id m a n T o p u zu E c d a d ım ız ın id m an t a lim le rin d e k u llan m ıp o ld u ğ u bu, 8 2 C m . b o y a n d a k i d em ir çe p p er, o n la rın beden y a p ı s ı it ib a r iy le k u v v e tli k im s e le r old u ğu nu g ö s t e r i r . \ V . a s ı r T ü rk ip id ir . ( T o p k a p ı S a r a y ı M ü z e si S i l â h S e k s iy o n u N o. 1 /5 3 )

(11)

Fatih Devri vezir-i Uzamlarından M ah ­ mut Pahaya izafe edilen kalkan.

(Askeri Müzeden)

+

K A L K A N

Söğüt dalından örmedir. ibrişim sarmak suretiyle yapılmış beze­ meleri cidden bir tablo kadar güzeldir. X V I . asır Türk işidir. (Topkapı S a ­

rayı Müzesi silah seksiyonu N o : 1 /1 9 3 0 ).

24

Deniz kenarındaki 6 köşeli kule üzerinde bulunan kitabe

(12)

Fatlh Sultan M ekme# in A meydanındaki Yılanlı sütuna Gürz atışını uöste, minyatür. (Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı. No: 1523).

26

Fatih Sultan Mehmed’in Belgrat Kalesi muhasarasını gösteren minyatür. (Topkapı Sarayı Müzesi Hazine Kitaplığı. N o: 1523.).

(13)

M İĞ F E R

K'âsik mahruti miğferlere hiç de benzemiyen hu miğfer fekil bakımından silâh kolleksiyonumuzda emsal­ sizdir. X V . asır Türk isidir. (Topkapı Sarayı Müzesi silâh seksiyon 1 / 4 2 7 ) .

23

Y A Y L A R

Topkapı Sarayı Müzesi silâh seksiyonunda Türk yaylarının teshir edildiği vitrinden bir köse.

(14)

Rumeli Hisarından bir görünüf. (A . Gabriel’den)

ü .

\ II nci Bayezit vezir-i âzâmlarmdan Çandarlı Ali Paganın serpuşu. (Askerî Müzeden. ) .

(15)

lstanbulun muhasarasında H aliç'i kapamak için kullanıldığı sanılan, Bizans Zinciri. (Askerî Müzeden)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

rebilmek için gözlem koKullarnn iyi olmas, uf- kun açk olmas gerekiyor. Venüs, Mars ve Mer- kür'e göre çok daha parlak olduI undan, bu iki gezegen

Romanın kahramanı irfan böylece -roman boyunca peşinden koşacağı- çingene Nazlı ile tanışır.. Daha sonra iki arkadaş birkaç kez aynı çadırlara

Maamafih Türkler yalnız topu Tophanede dökmezlerdi.. Muhare­ be meydanına arabalarla bakır taşıtırlar, kuşattıkları kaleler önünde de top

Yukarıda, onu bir müddetten beri üzerinde çalışılan (Gönül Kaçanı K ovalar) piyesinde bir sahnenin provasında, yanda da Küçük Sahne'de (Y a z Bekârı) m

Hal­ buki hastanede telâş uyandıracağı zanne­ dilen bu haberi, ben, bir müjde gibi se­ vinçle karşıladım: Çünkü evvelâ, Tevfik Rüştü Araş, çok

Bu çalışma ile diyabetin tipi ve cinsiyete bağlı olmadan genelde diyabetlilerin mevcut sağlıklarını orta düzeyde yorumladıkları, diya- beti ciddi olarak algılamaları

Hastaların hastanede geçirdikleri sürenin az olması servise ameliyat günü kabul edilmeleri, ameliyat öncesi hazırlıkların evde kendileri tarafından yapılması gibi nedenlerle

bir Alman muallimin de dâhil olduğu yabancı bir heyet hu­ zurunda amelî ve nazari imtihanı icra edilerek Berlin Cim­ nastik Öğretmen Okulunda öğretmenlik