8 MART 1998 PAZAR
ı 0
‘iO
KÖŞEBENT
ENİS BATUR
_______
H. Nâzım
H. Nâzım’a beni akla kolay gelmeyecek neden-
ler yaklaştırdı. Edebiyatı Cedide akımının bu öne çıkamamış temsilcisinin bir antolojide yer almış şi irlerini okuduktan sonra, gözüm Tahir A la n g u ’nun yazdığı kısa bibliyografik/biyografık nota ilişti.
H. Nâzım OsmanlI’nın son döneminde siyasal yaşamıyla yabana atılamayacak bir rol üstlenen
Ahmet Reşit Bey’in yazın dünyasında kullandığı
takm a isimdi. 1870’te doğmuş, 1904’te Kudüs mutasarrıfı olmuş, 1912’de Dahiliye Nâzırlığı’na getirilmiş, bir yıl sonra sürgüne çıkmış, gıyabında idama mahkûm edilmişti. 1914-1919 arası Ce nevre’de yaşadıktan sonra bir kez daha Dahiliye Nâzırı göreviyle yurda dönen Ahmet Reşit Bey, S'evres Anlaşması görüşmelerinde görev almayı kabul etmeyerek 1920'de siyaset arenasından çe kilmeye karar vermişti. Alangu’nun giriş notunda beni şaşırtan bir paragraf daha yer alıyordu: 1956’daki ölümüne dek şiirle ve çeviriyle uğraş mayı sürdüren H. Nâzım, 1930’lu yıllarda Raci- ne’in, Corneille’nin oyunlarını beşer cilt halinde yayımlamış, Vergilius’un Aene/'s’yle Homeros’un
llyada'sini da dilimize aktarmıştı!
Kısacık bir yoklama-araştırma süresi, H. Nâ- zım’ın burnumuzun dibinde beklediğini göster meye yetti: Ahm et Reşit Bey, Ahmet Reşit
Rey’den başkası değildi. Ekrem ve Cemal Reşit Rey’in babalarıyla ilgili ansiklopedilerimizde özlü bilgiler yer alıyordu. Daha ayrıntılı bir döküm için
Evin llyasoğlu’nun Cemal Reşit Rey monografi sine başvurducn ve önüm açıldı. Bir adım sonra, Ahmet Reşit Rey’in "Gördüklerim-Yaptıklarım"
başlıklı hatıraları (1945, Türkiye Yayınevi) önüm- deydi. Bunu, 1911-12 yıllarında Galatasaray’da hocalık yaparken yayımladığı iki ciltlik "Nazariya tı Edebiyye" izleyecekti.
Günümüz okurunun kolay ulaşabileceği tek kay nak, sanınım, Evin llyasoğlu’nun kitabı. Orada, son derece derlitoplu bir Ahmet Reşit Rey portresi y- er alıyor. Biri gençlik yıllarına ait dört fotoğrafını da yayımlamış llyasoğlu: Bir ikiz kardeş kadar yaşlı P ound’a benziyor yaşlı Rey. İki fotoğrafına da anı larında rastladım. Uzun uzun baktım onlara. San ki onları delip geçebilir, arkalarındaki örtük öykü yü okuyabilirmişim gibi.
Tıpkı, kendisini MŞE (yazar) ve Esendal (siya set adamı) olarak ikiye bölmeyi seçen ünlü öykü cümüzde karşılaştığımız durum: Ortasından yarıl mış bir hayat var karşımızda. Siyaset adamı, Ah met Reşit Bey, bir kamu figürü olarak ulaşılabilir kılmış kendini: 1890-1922 dönemini ayrıntılarıyla kaleme almış, yakıcı bir döneme ışık tutmanın öte sinde, siyasal kimliğini de aydınlatmaktan geri dur mamış.
Buna karşılık, H. Nâzım konusunda düpedüz ketum davrandığı açık. İkinci kimliğini neredeyse şifrelemiş. Yakın çevresinden başlayarak kimse onu deşifre etmeye yönelmemiş. Bekliyor, dedim se, en çok bundan.
İpuçları yok mu? "Gördüklerim-Yaptıklarım",
adım adım, siyasetin dehlizlerindeki adamı akta rıyor. Olaylarla yorumları kolaycana foslaştırılabi lir. Kitabın Sonunda birkaç portreye yer veriyor Ah met Reşit Bey: Yakından tanıdığı Tevfik Fikret, Cenap, Ali Ekrem, Sami ve Hüseyin Siyret. Du dak uçuklatıcı öznellikte yaklaşımlar. Serveti Fü- nun ve Yenilikçi Edebiyat hakkında çok önemli, basmakalıp hiçbir yanı olmayan değerlendirmeler.
Halid Ziya üzerine son derece sert, net bir eleş tiri denemesi. İster istemez, yazınsal kimliğine, H. Nâzım’a yönelik güçlü bir merak uyandırıyor.
Daha önemlisi: Evin llyasoğlu’nun aktardığı ki mi aynntılar. Nişantaşı’ndaki köşkte, gençler yeni bir ülkenin yepyeni kültür yaşamı için çırpınıyorlar. Üst katta geri çekilmiş bir adam var: H. Nâzım, bir yandan Ahmet Reşit Bey’in anılarını yazıyor (bü yütülmesi gereken bir konum), bir yandan da şiir yazıyor, Vergilius ve Homeros çeviriyor.
Bana öyle geliyor ki: Herkes, o çevrede, Ahmet Reşit Bey'in geçmişine saygı duymuş, kimse H. Nâzım’ın şimdiki zamanına, 1956’ya dek süren, özenle mahfuz tutulmuş yalnızlığına yeterince dik kat kesilmemiş.
Şiirleri de, “llyada” çevirisi de öylecene, elyazı- sında kalmış.