• Sonuç bulunamadı

Operamızın ilk baş solisti Wagner'ci Semiha Berksoy diyor ki:Nazım Hikmet en son şiirini benim için yazdı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Operamızın ilk baş solisti Wagner'ci Semiha Berksoy diyor ki:Nazım Hikmet en son şiirini benim için yazdı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

>01 \

0

¡ v

L

S-exi.

a

5

* «

21 O C A K 1 9 7 0

ümit deniz ankara’da

Operamızın

ilk baş

solisti

Wagner’ci SEMiHA BERKSOY diyor ki:

Nâzım Hikmet

şiirini benim için yazdı

Nftzını’uı sevgilisi, opera sanatçısı Semiha Berksoy.

ANKARA BAR AMER1KEN

KONUSUNDA DAHA $ANSLI

AnkaralIlar ayakta içki içmek, Bar Am erikenlerde sohbet etmek bakı­ mından biz İstanbullulardan daha şanslılar. Çünkü bu küçük olduğu kadar derli toplu şehirde, hemen hemen her otelin birer Amerikan Barı var ve bunlar da hiçbir za­ man müşterisiz kalmıyor. Bunla­ rın en meşhuru tabii ki Büvük Ankara Oteli, Kent Oteli ile Dede- man, Marmara ve Bankan otelin­ deki Amerikan Barlar.

Büyük Ankara Otelinde, ekseriyetle m illetvekillerini, yabancı turistleri ve Istanbullulan görürsünüz. Kent Otelinin Karagöz ban ile Marmara

Otelinde de öyle. Buralarda İstan­ bulluların çoğunluğunu da iş adamlan, gazeteciler ve sanatçılar teşkil eder.

Dedeman Oteli ise daha ziyade Am e­ rikalılar ile AnkaralI gençlerin ve hanımların inhisarmdadır. Vaktiy­ le burada piyano da çalınır, loş ışıklatın altında m üşteriler keyif­ li vakitler geçirirdi. Fakat bu usul sonradan nedense kaldırıldı. Bu yüzden de Dedeman Otelinin altı, birkaç masa, bir Amerikan Bar ve kocaman bir meydandan ibaret

kaldı.

Amerikan Barı en rağbette olan yer­ lerden biri Barıkan Oteli. Burada akşamlan piyano da çalındığı için, otelin bu kısmı her zaman tıklım tıklım . Bilhassa İstanbullu barse- verlerin devam ettiği bu lokalde dostlar birbirini pek kolay bulu­ yor.

AnkaralI sanatçıların ve gazetecilerin devam ettikleri yeni bir otel var. Burasını AnkaralIlar da pek bilm i­ yorlar. Eski karpiç’in havasına bürünmek yolunda. Zaten açılab ancak bir iki sene olmuş, fakat şimdi bütün tiyatro, opera sanat­ çıları ile keyfine düşkün gazeteci­ lerin devam ettikleri yer burası. Adına Sultan Oteli diyorlar. B ar­ men’! Kasım Selçuk yaman bir va­ tandaş, hergtln yeni yeni kokteyl reçeteleri icat etmekle meşgul. H a fif bir müzik, loş bir ışık, tatlı gırgır buraya girenin yakasını ko­ lay kolay bırakmıyor... Hele gaze­ tecilerin asla...!

B

ibiwmiiimíhiwi

B

n

t i f f e E N İ çok oyalamıştı— Buna rağmen sevdiğim bir erkekti. Yirm inci yüzyılın bu en büyük şairini sev­ miş ve onun tarafından sevilmiş olmaktan şeref duyarım - Filva­ ki şimdi evliyim. Eşim ve kızım­ la birlikte çok mesut bir haya­ tım var. Ama buna rağmen yine de maziyi inkâr etmekten haz­ zetmem. Şunu da belirtmeliyim ki, O, son şiirini de benim için yazmış ve ondan sonra dünyaya gözlerini yummuştu-. » '

Bunları söyleyen, Büyük Ata­ türk'ün em ri ile Avrupaya Şan tahsiline gönderilen, Devlet Ope rası baş muganniyesi Semiha Berksov’du. O, dediği de - aki­ desi ne olursa olsun - asrımızın en büyük şairi Nâzım Hikmet’di.

Nâzım Hikmet ve Semiha Berk soy bir tarihte birbirlerine âşık olmuşlardı. Semiha o zamanlar genç bir kızdı. 1930'ların bu bü­ yük aşkım o vakitler Kadıköyde yaşayanlar iyi bilirler.

Nâzım; hassas, şair,, inand/ğı fik ir uğruna hayatını bile istih­ kar eden, mücadeleci bir adam, Semiha ise gencecik, fidan gibi --- »,

bir kız. San’atkâr. Resim yapar, hikâye yazar, şarkı söyler, mü­ zikle uğraşır.

Onların tanışmaları bir tesa­ düf sonucu olur. B irbirlerini da­ ha ilk günden beğenirler.

Y ıllar böyle geçer. Nihayet genç kız bu işin artık sonunun gelmeyeceğini anlar ve kend.nl tamamen san’ata verir. Konser­ vatuara girer. O devirde, güzel­ liğinden dolayı ona zamanın en büyük sinema artisti «Coleen M oore»un adını vermişlerdir. Konserler verir, şöhreti iıergün biraz daha artar. B ir yandan konservatuarda çalışır, bir yan­ dan Güzel San’atlar Akademi­ sinde Namık İsm ail’e talebelik eder, öbür taraftan Darülbedayi- de rol oynar. Bu arada Paris’e gider ve «İstanbul Sokakları» film inde baş rolü deruhte eder. İlk operayı orada görür Dönü­ şünde «Süreyya Opereti»ne geçer. 1934’de büyük Atatürk’ün ve onun m isafiri İran Şah’ı Kıza Pehlevî’nin huzurunda Nim et Vahit hanım ve Nurullalı Taşkı- ran’la birlikte ilk operayı ovnar- lar. O zaman büyük kuı tarıcı bu genç kızın Avrupa’ya tahsile gönderilmesini söyler.

Nihayet 1936’da Berline hare­ ket eder. Y ola çıkmadan evvel sevgilisi ile son bir konuşma ya­ par. Nâzun, Sem iham n istikbali ve sanatı için gitmesine izin ve­ rir. Fakat yine de birleşmekten ve evlenmekten bahis yoktur.

Semiha Berksoy Berlinde 3 yıl okur ve Devlet Müzik Akademi­ sinde birinci ses olur. Jna «tVagnerien Soprano» derler. Ora da iki defa operada oynar. Bu sırada harp patladığı için mem­ lekete dönmeye mecbur kalır

1940’da Ankara Radyosunda b ir konser verir. Devlet Tiyatro sunun başmda bu sırada Kari Ebert vardır. Orkestranın başın­ da Proteryus vardır. Onu dinle­ yen bu san’at adam lan hayran kalırlar. Ebert «A rtık Operaya başlayabilirim » der. İsm et İnönü Wagner’in eserlerini hatâsız oku­ yan bu genç kadım tebrik eder.

V e Türkiye'de ilk opera «Tos- ca»yı 2 nisan 1941’de Nurullah Taşkıran ile birlikte oynar.

Bu sırada Nâzım hapistedir. Semiha eski aşkım unutmaz. Sık sık gidip onu Çankın hapisha­ nesinde ziyaret eder.

Bu sırada genç kadımn kar­ şısına şimdiki eşi çıkar. Ercü­ ment Siyavuşgil o sırada piya­ nisttir. İk i sanatçı kısa zaman­ da anlaşırlar. Evlenmeye karar verirler. Bunun üzerine Semiha kalkar, müstakbel eşinin resmini de yanma alıp Çankın hapisha­ nesine, eski sevgilisini görmeye gelir ve resmi gösterip durumu açıklar.

Nâzımın tepkisi büyük oluı.. «H a yır!.» der. «Evlenmeyeceksin. Beni bekle. Çıkınca seninle ben evleneceğimi.» Halbuki Nâzım 28 yıla mahkûmdur. Genç kadı­ nın onu beklemesi mümkün de­ ğildir. Kararım açıklar ve yanın­ dan aynlır.

Bundan sonra seneler su gibi akıp gitm eve başlar. Semiha ev­ lenir, inci gibi bir kız çocuğu olur. Bu arada tekrar Avrupaya gider, operalarda oynar. Yurda döner. Devlet Operası ile arasın­ da birçok ihtilâflar olur. Tiyat­ roya geçer, operada m isafir san’ atçı olarak tem siller verir, sonun da yine eski yuvasına döner.

Bu sırada Nâzım hapisten çık­ mış ve Türkiye’den kaçmıştır. İkisinin de kalbinde eski olayla rın külleri hâlâ sıcaktır. Nâzun Rusyaya gider, Avrupaya geçer dünyayı dolaşır. Piyesler yazar, konferanslar verir, hasret şiirleri bağrım deler. Bu arada evlenir, buhranlı devreler geçirir.

Semiha genç kızlık aşkım hâlâ unutmamıştır. Bu onun için mu­ kaddes bir hâtıradır. Eski sevgi­ lisini uzaktan uzağa daima izler. Müşfik bir anne, vakur bir aile kadimdir. Fakat bu genç kızlık aşkım unutmasına delil teşkil et­ mez.

Nihayet bir fırsat zuhur eder ve bir dostu ile Nâzım ’a dört hâtıra gönderir. Bunlar: «Simav- na Kadısı Şeyh Bedreddin»in bir kitabı, Bursadan alınmış bir teş­ bih, İzm ir’in meşhur «Altın Dam lası» kolonyası ile Tosça’da çekil­ miş olan kendi resmidir.

Nâzım bunları alınca çok duy­ gulanır. Semiha hakkında uzun uzadıya bilgi almak ister ve son­ ra oturup işte bu son şiirini ya­ zar.

Semiha Berksoy diyor ki: « — Nâzım çok bedbahttı. Ve- ra denilen o kadın onu çok hır­ palıyordu. Artık büyük şair hâ­ tıraları ile yaşar olmıış ve tama­ men eskiye dönmüştü. Yalnız ömrünün sonuna geldiğini de id­ râk ediyor ve bunu da o kah­ ramanca edası ile açıkça haykı rıyordu, tşte benim için yazdığı ve bana gönderdiği son şiirinde de hem bu. hem de ona gönder diğim hediyelerin ifâdesi böyle yer almıştı. Büyük şairdi, ölmesi bütün insanlık için bir kayıp oldu...»

— I

..VE İS T E

S O N ŞİİRİ

SON OTOBÜS

Gece yarısı son otobüs, Biletçi kesti bileti.

Beni ne kara haber bekliyor evde N e rakı ziyafeti.

Beni ayrılık bekliyor.

Yürüyorum ayrılığa korkusuz Ve kedersiz.

İyice yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telâşsız, rahat

Seyredebiliyorum artık.

Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği, Elimi sıkarken sapladığı bıçak.

Nafile, artık kışkırtm ıyor beni düşman Geçtim putların ormanından

Baltalayarak,

Ne de kolay yıkılıyorlardı.

Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri Çoğu katıksız çıktı çok şükür.

Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı, N e böylesine hür.

İy i yaklaştı bana büyük karanlık. Dünyayı telâşsız, rahat

Seyredebiliyorum artık.

Bakmıyorum başımı kaldırıp işten. Karşıma çıkıveriyor geçmişten. B ir söz, B ir koku, B ir el işareti. Söz dostça. Koku güzel, El eden sevgilim.

Kedelendirm iyor artık beni hâtıraların dâveti. Hâtıralardan şikâyetçi değilim.

H iç bir şeyden şikâyetim yok zaten, Yüreğimin durup dinlenmeden

Kocaman bir diş gibi ağrımasından bile... N Â Z IM H İK M E T

İ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

17 eylül 1881 de basın hayatına doğ­ muş Türk kızı ailesinin şan dolu ta­ rihine yeni şanlar ilâve ederek çalışmış didinmiş ve nihayet tam jübilesi

birlerini pencereden, kapıdan göre göre birbirlerine gönül verdikten son ra mektuplaşmağa girişmiş, bundan bir müddet sonra daha ötelere gittik leri halde

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Derin siyah uçurumlar gibi susan ruhum, Sen gamın, senin ıssızlıkla lâli sükûn, Başımda sepireler, gözlerimde hu meç*un, Harabeler gibi senden ne bekleyip

Ev ve atölye olmak üzere iki birim­ den oluşan Feyhaman Duran Kültür ve Sanat Evi, küçük gruplara yöne­ lik sanat etkinliklerine, araştırmacı, öğrenci ve tüm

Osmanlı sanat tarihine önemli katkılarda bulunmuş bir bilimadamı olarak kabul edilen Prof.. Goldfrey Goodwin’in “A H istory o f O