*» n
J,idC%Ç C
t‘
4
- . t .44
^
Fikret Mualla'nın 130 resmi Paris bedesteninde
satıldı ve bir tek kültür görevlimiz ilgilenmedi
A çık artırma (yukarda) ve Mualla’nın satılan tabloları (aşağıda ve ö tek i sayfalarda).
FERİT EDQÜ
9 mayıs pazartesi günü, P a ris’in ünlü H otel Drouot’sunda Fikret Mual- la’nın 130 resmi açık artır maya çık arıldı. H otel Drouot denilen yer, bilme yenler için bildirelim ki, bizim İstanbul Bedesteni nin Parislisidir. Ancak, bi zim RpHesten gibi, ziynet / halı / eşya gibi üç bölümden değil, otuz üç bölümden o- luşur ve haftanın iki günü değil, yedi günü otuz üç bölümün otuz üçünde de sa tış olur. Bir bölümde salaş ev eşyaları satılırken, öbür bölümde Kafkas, Sine, Lâ dik, Konya, Kayseri, Çin halıları satılır.
Bir bölümde, gün olur bir Rembrandt satışa sunu lurken, yandaki bölümde, bir Mısır, Roma ya da Y u nan yontusu, ya da çanak - çömleği açık artırmaya çı karılır.
B ir gün, bakarsın ız, Türkiye'de görmediğiniz, sanat tarihi kitaplarına geç miş İznik çinileri, Selçuk iş leri satılır, bir başka gün (yada aym gün, rastlantıya bakar) bir düzine Picasso, Braque, Matisse artıranın üstünde kalır. Artıranlar da, (böylesi satışlarda) ya ünlü milyonerlerin sanat danışmanları, ya da dünya lım dört bir bucağından gel miş müzelerin uzmanlarıdır. Koleksiyoncular için, müzeler için, dünyanın baş ta gelen İlci - Uç satış nokta sından biridir Paris’in Hotel Drouot’su. örneğin, iki ya da üç yıl önce, Topkapı M ü zesinde bulunan, "birkaç medar-ı iftiharımızdan” biri olan Fatih Albümü’ndeki Siyah Kalem’e ait üç eksik resimden ikisi burada satışa çıkarılmıştı.
Kimler aldı, bilmiyorum. Ancak, Fatih Albüm ü’nde ki o boşlukları doldurama dığımızı biliyorum.
Fikret Mualla’nın resim lerinin satışa çıkarıldığı
gü-©
nün ertesinde, gene aym yerde, tsl&m sanatma ait bir satış oldu. Bu satışta, eşsiz İznik seramiklerinin yanı sıra Selçuk eserleri yer aldı. Almak için değil, yal nızca bilgi edinmek için de olsa, bir Türk yetkilisinin bu satışlarda hazır olacağım
ummuştum. Ne gezer! Bir rastlantı sonucu orda olan benden başka, salonda bir tek Türk yoktu.
Konumuza, Fikret Mu- alla’nm yüz otuz resminin açık artırmaya çıkarıldığı o- lağanüstü satışa dönelim. Olağanüstü diyorum, çün
kü bugüne değin, Fikret Mualla’nın (ya da bir başka Türk ressamının) bu çapta yapıtı Hotel Drouot’ya gelmemişti. Zaman zaman, Fikret Mualla’nın bir - iki resminin satısa su nulduğunu şurdan-burdan haber aiıvorduk. Ama ilk
kez bu çapta ve yalnız Fik ret Mualla’nm eserlerine ayrılan bir satış gerçekleşi yordu Paris’te.
Satışa sunulan resimle rin tümünün, bir tek kişinin koleksiyonundan olduğu belliydi. Bunu, ilkin, Fikret Mualla’nın Fransa’daki bir
kaç koleksiyoncusundan bi ri sandım. Sonradan öğren dik ki, söz konusu koleksi yoncu, Paris’in ünlü galeri lerinden birinin sahibidir. Ve elindeki Fikret Mualla’- lardan bir bölümünü, belki "Artık günü geldi” deyip satısa sunmak gereğini
duymuştur.
9 mayıs günü, Hotel Drouot’nun yolunu tutar ken, satış salonunu doldu ranların önemli bir çoğunlu ğunun T.C. elçilik, konso losluk, ataşelik (kültür / basın / turizm) mensuplan olacağını um uyordum
Tanrım, ne büyük bir saf lık, ya da düş kırıklığı! Söz konusu zevattan kim se yoktu. Salon tıklım tıklım doluydu, ama bunlar, Fran sız koleksiyoncular, galeri sahipleri, Fikret Mualla’yı tanımış dostları, onun re simlerini seven kişilerdi. Türkiye’yi, o gün Hotel Drouot’da gene sanatçılar temsil ediyordu. Satışları, Türk olarak onlar izlediler. Ne yazık ki, olanakları el vermediği için, pek bir şey kurtaramadılar. Fikret Mu- alla’nın resimleri artıranın üstünde kaldı.
Açık artırmaya sunulan resimlerin, hemen hemen tümü ilgi çekici resimlerdi. Sanatçının en verimli oldu ğu kadar en başarılı bir dö neminin (1963 - 64) yapıtla rıydı. Az buçuk Fikret Mu- alla görmüş biri olarak di yebilirim ki, satılan bu yüz otuz resmin en azından alt mışı eşsiz bir güzellikteydi ve Fikret Mualla’nın ustalı ğını belgeleyen resimlerdi.
Böylesi bir satışta, bir tek resmî kültür görevlimi zin bulunmayışı (satış bir
ay önceden biliniyordu, Le Monde’da haber olarak da yer almıştı) kültürel konu larda nasıl ayakta uyudu ğumuzu çok iyi belgeliyor. Türk müzeciliği, bugün, ne yazık ki yaşamayan, çağdaş olmaktan uzak, bü rokratik işleyiş içinde zar - zor soluk alabilen bir müze cilik görünümünü sürdürü yor.
B eşik ta ş'ta k i, “ A t a türk’ün emriyle” açılan Re sim ve Heykel Müzesi’nin yıllık bütçesi ne kadardır? Bu bütçe (eğer bir bütçesi varsa) nasıl ve kimler tara fından yönetilir? Bilmiyo rum. Bildiğim, kendimi bil dim bileli bu müzenin açık olduğu günlerin sayısmm kapalı olduğu günlerden daha az olduğudur. Ve çağ daş Türk sanatının en ö- nemli adlarının ya bu müze de yer almadığı ya da yeter siz bir.iki yapıtlarıyla yer aldığıdır. Yönetimi, aka demi hocası da olsa, eninde sonunda, iyi - kötü bir sa natçıya verilen bu müze, e- lindeki olanakları, girişken, atılımcı, bürokrasiden uzak bir eğilimle yönetemez mi? örneğin, sözünü ettiğim, Fikret Mualla resimlerinin açık artırmaya çıkarılışı za manında öğrenilip, bu re simlerin büyük bir çoğunlu ğu, çok değil, 100 -150.000 lira harcanarak müzeye mal edilemez m iy di?
Olanakları konusunda bilgi sahibi olmadığım Re sim ve Heykel Müzesi’nin yöneticilerine haksızlık et meyeyim. Zira yalnız bu müzemiz değil, tüm müze lerimiz, bugün artık dünya da eşi görülmeyen bir anla yışla yönetilmektedir. Bu anlayış, eldekilerin korun ması anlayışıdır. Oysa gü nümüz müzeciliği, yalnız el- dekileri korumakla yetin meyip, dünyaya açılmayı (ticarî bir kuruluş anlayışı içinde) benimsemişlerdir. İlgililer, diyebilirler ki, Türkiye’miz zengin bir ülke değildir. Doğru. Ama bu,
müzelerimiz söz konusu ol duğunda geçerli değildir, örneğin, Topkapı’da, birbi rinin eşi yüzlerce Çin porse lenini sergilemenin (depoda- lrileri saymıyorum) müzeci lik açısından ne anlamı var dır? Bunlardan bir düzinesi dünya piyasasında satışa sun ılsa (ki bu, hiç bir şekil de Topkapı’yı fakirleştir mez) , iki - üç yıl önce Hotel Drouot’da satışa sunulan, Fatih Albümü’ndeki eksik üç Siyah Kalem resminden, bir ya da ikisine sahip ol mamızı gerçekleştirebilirdi (ki bu da Topkapı’yı çok zenginleştirirdi). Bu alış
-verişi yalnız bir müze içinde görmemek gerekir. Madem ki müzelerimiz bürokratik açıdan Müzeler Müdürlü ğüne, söz konusu müdürlük de Millî Eğitim Bakank- ğı’na bağlıdır, müzeler arası “ paslaşmalar” gerçekleşti rilebilir. Birçok örneği bu lunan, bir Çin ya da Japon porselenini uluslararası pi yasada satışa sundunuz mu, yüz tane Fikret Mualla kazandırabilirsiniz bir baş ka müzemize. Ama tüm bunları kime anlatmak?
Birine anlatmak, anla yan biri bulunmak ki bizim müzelerimiz de yaşar duru ma gelsin.
Patagonya ve Angola dışında, fukaralıktan yana bir örneği bulunmayan şu Resim ve Heykel Müzemiz, yeriyle yurduyla ve sergile dikleriyle, gerçek bir çağdaş sanatlar müzesi durumuna gelsin. Bunu yaparken, de, ilkin yurt - içindeki, yurt - dışındaki kendi sanatçıları nı izlesin. F ik ret M u- alla’nınki gibi bir satış mı oldu, haberi olsun. Elinde ki, küçük de olsa, olanakla rı değerlendirsin.
Yann bizim müzeleri mizden ön ce, İta ly a ’da (Pizza Müzesinde şimdiden elk kadar Fikret Mualla ol duğunu haber vereyim ) Fransa’da, Belçika ya da İsviçre m üzelerinde bu ressamımıza gereken yer verilirse, bundan utanma yacak mıyız? V e o zaman, kendi sanatçımızı kendimi ze mal etmeye kalktığımız da, bu bize pahalıya mal ol mayacak mı?
Hotel Drouot’daki artır- .naya gelip, kendi olanakla rıyla, iki güzel Fikret Mu- alla’yı kurtaran Abidin Di- no, "Giden gider, üzülme Fikret Mualla’mn ilk büyük kitabı yakında yurdumuzda yayımlanacak” dedi.
Hayır, üzülmüyorum. Fikret Mualla sağ olup da bu satışta bulunsaydı, o da üzülmezdi, biliyorum. Ama ilgililerin ilgisizliği, bilgi sizliği ve vurdumduymazlı ğı karşısında yalnızca çıldı rıyorum.
FERİT EDGÜ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi