• Sonuç bulunamadı

Sarıyer ve suları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sarıyer ve suları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bugünden, Dünden

- ı

______

;

-a

-iT-^oia.'Vír

sulan

5 (Şirketi Hayriye Salnamesi) ne göre Sarıyer — Temmuzda kırda türlü pişirmeğe 2

Z

kalkışan küçük evliler — Sarıyer seferini tercihe sebep — Cir gün evvrl alman ;

» nevaleier — Köprüye koşuş — Mesarbmnundan Sulara revan oiuş — II.inkâr, Şi- 2

m

fa, Çırçır, Fır !ık, Kestane suyu — Hünkar sııyıı mesırregâhı

Çırçır müşteri- ;

»

leri — Büyiikdereıle Kambur suvu — Eve dönünce...

-ı -ı aa-ı a -ı a a m -ı t -ı a -ı -ı a -ı a -ı a -ı ^ -ı a , s u n , , , ( < , -ı -ı -ı , l : -ı -ı a, l , a , a l s l ] .,<,,1aı , ı l l , a.

Yaz sıcaklan bastı. Lâakai haftada, on günde bir hava al­ mak, kafa dinlendirmek için Boğaziçine gidiyoı, gezinti yapı­ yorum. Geçen cuma da vapurla Büyükdereye uzandım; Piyasa boyundan Sarıyere kadar yürü­ düm. Bir mahabebicide vişneli kaymaklı dondurmanın enfesi­ ni yedikten sonra caddenin dö­ nemecinde otubus durak yerinin

karşısındaki yahlann birinde o- turan aziz bir dostuma uğrayıp pencereden Boğazı, Beykoz dağ­ larını, önümüzden gelip geçen­ leri seyrettim.

Aman efendim, akşam üstleri oralar ne kalabalık oluyor. Cu­ martesi, pazar değilken, otobüs­ leri dolduran kadınlı erkekli halk hep Sarıyere boşalıyor. Herkesin elinde nevale paket­ leri, fileleri, tek atlı talikalara binip Suları boyluyor. Taksiler, hususî arabalar dersen vızır vı­ zır; hepsi o canibi tufruyor.

Büyükdere koyundan Sarıyer’e bakış

Yazan

Sarıyer iskelesinin bulunduğu

mevkie vaktiyle Mezarbumu

denirmiş. Şirketi Hayriyenin es­ ki müdür ve emektarlarından K mdiyeli Hüseyin Haki efendi

merhum, ismi Mesarbumuna

tahvil etmiş. Şirketi Hayriye Salnamesi '(* ) semt hakkında şunları yazar:

Köprüden 11,70 mil mesafede­ dir. Eski zamanlarda Rumeli Feneri bu noktadaydı, daha ile­ risi hali idi. Karadenizden ge­ len her gemiden müruriye alı­ nırdı. Birinci Abdülhamit dev­ rinde (1773 - 1789) bir İngiliz mühendisi buralarda istihkâm­ lar yapmıştı. Üçüncü Selim dev­ rinde de (1780 - 1807) Meunier ve Baron de ToU adlarında iki Fransız mühendisi Anadolu ve Rumeli cihetinden Boğazı tah ­ kim ettiler. Macar ve Telli tabyaların esası o vakit kurul­ du.

Sarıyer ismi. Çarşı içinde bir türbede medfun Sarı Baba na­ mında bir zattan dolayıdır. Köyde 1685 erkek, 1485 kadın nüfus sakindir. 850 hane, 200 küsur dükkân, Arap mahallesi, Maden mahallesi, Muhacir ma­ hallesi diye mütaaddit mahal­ leleri vardır. Vakıf Ali Kâhya camisi, Maden tarafında ufak bir mesçit, nefsi kariyyede altı yedi çeşme bulunmaktadır ki

Orta çeşme denilen mahal

manzarasının letafetiyle meş­ hurdu. Köyün Pertevnlyal Vali­ de Sultan rüştiyesine, iptidai mekte'bine eiyevm dört yüze ya­ kın talebe devam eder. Mesar- bumu iskelesinde İtfaiye kara­ kolu, bir de gazino mevcuttur. Havalide bulunan Çırçır, Hün­ kâr, şifa. Fındık, Kestane diye maruf sular, dağ eteklerinden nebean eder. Halk cuma ve pa­ zarları buralara gelip tenezzüh eyler; mezkûr mesirelere ara­ balar, şeklerle ve yayan gidilir.

Rumi temmuz yanlanmış,

domates, patllcan. yaz sebzele­ rinin envai bollaşmış; halis kı­ vırcık ortalıkta İbadullah. İşte o günler İstanbullular tutturur­ lardı

— Haydi çocuklar yann cum­ hur cemaat Göksuya gidelim, kırda türlü pişirip ağız tadıyle yiyelim!

İçlerinden biri atılır

— Sarıyerin o canım birbirin­ den âlâ sulan dururken, suyu seli olmıyan kupkuru GÖksuda hararetten çayır çayır mı ya­ nacağız? Kahveciden testi testi su doldurtup kesenin dibine da­ rı mı ekeceğiz? Küp üstünde o- turmuyoruzf

Doğru söze amenna denir, h e­ men Sanyer seferine karar ve­ rilirdi. Bu kişilerin dörtte iiçü yazı İstanbul İçinde geçiren kü­

çük evlilerdi. *

Camadan bir gün evvel ayak­ lanılır, türlüye lâzım olan zer­ zevat, sade yağ, et en yakın pa- 1 zardan tedarik edilip eve dö- ! niiliir; koca sepet mutfağın ra- ! fına konurken, akla gelir J — Sulara gideceğiz ayol, h a­

raret verecek çerezleri unuttuk! Tekrar sokağa koşulur, K a­ ramanlı bakkaldan kâfi miktar

( * ) Ahmet İhsan Matbaası;

İstanbul 1014,

[Sermet Muhtar

ALlisj

fıçı sardalyası, sucuk, pastırma, hıyar turşusu alınır. Ertesi sa­ bah horozlar öterken herkes hazır, ayaktadır. Pişecekler, ye­ necekler çıkınlara konmuş; h a­ nım nineler yeldirmelerini, orta yaşlılarla tazeler çarşaflanın, peçelerini örtünmüşler; çocuk­ lar elde, sıbyanlar kucakta; er­ kekler iki ayağı bir pabuca sokmada

— Davranın yahu, geciktik. Buradan tramvaya, Eminönün- den Boğaziçi iskelesine taban tepeceğiz; bire beş kala (yatıl sekizi 25 geçe) vapuruna yetişe­ mezsek hapı yuttuk. Alimallah öğlelere kalırız!

İskele mahaşerallah! Erkekli, kadınlı kimler yok? Haliç Fe­ nerli Rumlaı-, Kumkapılı Er- meniler, Kuledipli Yahudiler; hepsi Sarıyere, Sulara gidiyor.,

O seneler Köprü gişelerine ü- şüşme, sıra kapma güçlüğü yok; zira biletler v -.pur içinde satı­ lırdı. Gel gelelim yandan çarklı teknecise kalabalıktan haddin varsa gir; glrinöe de oturacak yer bulabilirsen bul. Ayakta di­ kilmeğe razı İsen febiha. Hafa­ zanallah dilenci vapuruna ras- ladm mı, iki buçuk, üç saat heyheyler getir.

Yalnız Rumeli kıyısı işliyen vapurlar Mesarbumuna bir saat evvel varır, karaya ayak bası­ lır, paralılar talikalarla, eşek­ lerle; züğürtler tabana kuvvet yolu tutardı.

İlerideki üç yoi ağzından sola sapanlar Hünkâr suyuna, sağa kıvrılanlar Şifaya, Çırçıra; dosdoğru gidenler Fındık ve Kestane sularına vururlar.

Hünkâr suyu, bilindiği gibi, tepededir. Arabalar dağın ete­ ğinde durur; eşekliler tıkır tıkır bayırı aşar; yayanlar soluk so­ luğa, kan ter içinde; şişmanlar yüz göz alçuha; hanım nineler, sıska hatunlar yorgunluktan bitik, sık sık mola vere vere da­ ğa tırmanırlar.

Hünkâr suyu mesiregâhmın

alt kısmı erkeklere, kat kat Meydanın ortasında beyzi bir havuz, havuzun yanında kah­ vecinin tezgâhı, öbür yanında derme çatma tiyatro şanosu

vardı. Meydancıkta Kemanı

Memduhun veya Tatyosun ince saz takımı çalar; fasıl araların­ da hokkabaz OrtakÖylü Yasefin oğlu ile yardağı Boyacıoğlu ma­ rifetler ve şaklabanlıklar yapar; şanoda Kel Haşan, yahut Şevki tulûat oynardı.

Tepenin yamaçlarında küme küme halk. Güveçte türlü, şişte kebap pişirecekler yol yorgun­ luğunu gidermeden kollan sı­ var; kimi zerzevatları ayıklar, kim! ocakta yakılacak çalı çır­ pıyı toplar; kimi de sofra yay­ gısını yayıp tuzlu çerezler!, ka­ vun karpuz dilimlerin! dizer. İç­ kiye düşkün efendiler, bu faali­ yet esnasında rakı şişesine ya­ naşarak (Bir iki tek İştah a- çar!) deyip işi azıtır

— Böyle havadar mevkide, bu kevser şarabı gibi su ile arı- zorııt İnsanı çabuk sarmıyor, hemen uçuyor! derken çakır keylfle.şlr, ardından İşi azıtıp mesti lâya’kal oluııp çıkarlar...

İnce sazdan, hokkabazdan, salaş şanodaki kantolardan, C-

biş’ln tuhaflıklarından kimin haberi var? Karnı doyurulmuş,

su içile içile mideler lıkır lıkır, büyüğe küçüğe gevşeklik çök­ müş; hepsi sanki sabaha kadar salıncak sallamıştan beter. Ko­ ca kanlar, hatunlar, tazeler, ka­ fayı tütsülemiş efendiler, çoluk çocuk, kilimler üstünde sergi; horul horul uykuda. Kafeslerin arkasındaki fingirnozlarla aşa­ ğıdaki burma bıyıklılar birbir­ lerine türlü türlü işaretler, ilti­ fatlar teatisinde,

\

Çırçır, Fındık, Kestane suları basık, kuytu, lodos havalarda

yaprak kımıldamaz, hamam

halvetinden farksız yerlerdi. Çırçırın müşterileri geçkin, sa­ çı b.ışı ağarmış, karaciğer, böbrek, mesane rahatsızlığı, id­ rar zoru çeken pupuldaklarîa o dertlere müptelâ kadınlardı. Burada da cuma, pazarları saz, ince saz bulunurdu. Öbür iki­ sinde çalgı çağana arama.

Büyükdere sırtlarındaki Fıs­ tık suyu ve Büyükdere çayırının nihayetindeki Sultan suyu ha­ valinin rağbet gören mesirele- rindeııdi. Sultan suyuna, kah­ vecisinin kamburlu; undan ötü­ rü Kambur^ suyu da derlerdi.

Son vapur ezan suları Mesar- burnundan hareket ettiğinden:

— Aman kaçım ¡yalım, kaçı­ rırsak ne yaparız, dağ başların­ da perişan oluruz! telâşiyle S u ­ lardan alelâceîe fırlandım, ta ll- kacılar, eşek sürücüler iskeleye bırakmağa çabalarının nikâhını ister, çar naçar yine tabanvay göze ahmr, yorgun argın iske­ leye seğirtiilrdi.

Çıkagelen vapur yine tıklım tıklım. Devletlilere adaklar, S e­ lâmet Dedeye mumlar adanıp f- çlne kapak atılır, Yatsılar oku­ nurken Köprüye varılır. Eve düşer düşmez kadınların başın­ da çatkı, benizleri henüz kur­ tulmuş loğusalar gibi mumya sarısı; erkekler taş taşımış ka­ dar takatsiz minderlere serilir­ ler, günlerce kendilerini toph- yamazlardr.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bir akiferin uluslar- arası bir sınıra göre konumunun yanı sıra, hangi ülkenin coğrafyasının o aki- ferin yenilenmesine daha çok katkısı olduğu, ülke nüfusu ve ekinleri

Abdülhak Şinasi Hisar’ın kitabında (s. 134), şu bilgiye rastlıyoruz: Haşim’in eşinin gerçek adı Zarife’dir; fakat Haşim, bunu beğenmeyerek, “Güzin”e

The member states fiscal policies concerning the excises and other taxes for energy and electricity products planned to supply the budgets with constant and

Sonra, telif piyesleri teş­ vik için, tiyatrolarımızın müelliflere öde­ mekte oldukları telif hakkı nisbetini artırmak ve ilim ve san’at eserlerimizi himaye ve

Hastaya tularemi ön tan›- s›yla 1x1 gr/gün streptomisin baflland› ve serum örne¤i tula- remi yönünden serolojik arafl- t›rmas› yap›lmak üzere ülke- miz için

İşte bunun için her isteme, hatta her kişinin, kendisine yönelmiş kendi istemesi bile, akıl sahibi varlığın özerkliğiyle uyuşmanın şu koşuluyla sınırlanmıştır:

This study is also in line with this stream of research, seeking an answer to ‘why do people really check-in?’ taking into consideration the impact of utilitarian, hedonic

Dehâsı âleme sığmaz, bekaya çarpardı, Bu kâinat, o geniş ufka karşı pek dardı; Tahammül etmedi acziyle madde, kudretine, Yamıp tükendi, yakan, kül eden o