• Sonuç bulunamadı

Nazım Hikmet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nazım Hikmet"

Copied!
7
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Taha TOROS’un yazı

dizisi pazar günü

Cumhuriyet

’te...

m

Bilinmeyen belgeler ve bilgiler

m

Geçmişlerinin soyağaçları

Aile ve akraba çevresi

*■

Bursa hapishanesinde dokuması

m

Şikâyet dilekçeleri

* Vali Haşim Işcan'la gerginlik

m

M üfettiş tahkikatı

• NÂZIM HİKMETİN İLK ŞİİRLERİ

• NÂZIM HİKM ETİN HAYRAN

OLDUĞU SANATVE

SANATKÂRLAR

• NÂZIM HİKM ETİN CEZAEVİ

GÜNLERİ

• NÂZIM HİKMETLE

MÜŞTEREK KİTAP

• PAŞALAR AİLESİNİN GÖZDE

ÇOCUĞU

• POLONYA'DAN GELEN

SOYAĞACININ KÖKÜ

• ANNESİ: RESSAM CELİLE

HANIM

• NÂZIM HİKM ETİN BABA

TARAFINDAN AKRABALARI

AYBAR ANISINA

SEMPOZYUM

3. Sayfada

TİP’Lİ GENÇLER

ANILIYOR

3. Sayfada

HİKM ET

(2)

P aşalar ailesinin gözde çocu ğu

Nâzım’m aile geçmişinde ünlü paşalar vardır. Büyükbabası, Nâzım Hikmet’e adını veren Mehmed Nâzım Paşa’dır

Diziniıı ağırlığını, Polonya’dan başla­ yan soyağacının kökü oluşturmaktadır. Şimdiye kadar bu konuya pek değinil- memiştir. Borzecky ailesine ait arşivi­ mizde koliler dolusu malzeme bulunmak­ tadır. Bunların bazılarını -şairimizin geç­ mişinde- birer işaret taşı niteliğinde ol­ duğu için kullanmayı

uygun buldum. Ayrı­ ca, büyükbabası vali ve şair Nâzım Paşa so­ yundan gelen akraba­ larına değinerek bil­ giler verdim.

Bu dizide yer alan asıl önemli konu Nâ­ zım H ikm et’in Bursa cezaevindeki dokuma- cılığıdır. B u konuda başından geçen olay­ lar çok ilginçtir ve şim­

diye kadar yapılan yayınlarda buna de- ğinilmemiştir. Nâzım Hikmet, Bursa ha­ pishanesinde havlu dokumacılığı yapmış­ tır. Bu nedenle Bursa Havlucular Koope­ ratifi ve Bursa Bölge İktisat Bölge Mü­ dürlüğü ile devamlı ilgisi olmuştur.

Dokuma işçisi Nâzım_______________

Dokum acıların sene sonu kârların­ dan alacakları hisselerin, vali Haşim İş-

can’ın kurduğu “Bursa’vı Güzelleştirme Cemiyeti” ne bağışlanm ası ve tezgâh

adediyle hammadde ve havlu satış he­ saplarında mağduriyete uğradığı gerek­ çesiyle dönemin valisi Haşim tşcan’dan şikâyetçi olmuştur. O yıllarda bazı mah­ kûmlara dokuma tezgâhlan ve ham ­ madde olarak pamuk ipliği Ticaret Ba­ kanlığımın emri ile verilmekteydi. Bu bakımdan Nâzım H ikmet’in dokuma iş­ çisi ve kooperatif üyesi olarak yaptığı şi­ kâyeti Ticaret ve İktisat Bakanlığı’na ulaşmıştır. Bakanlık makamı bu şikâye­ tin yerinde incelenmesini teftiş heyeti­ ne havale etmişti. O yıllarda Bakanlık müfettişi bulunduğumdan konunun in­ celenmesi ve teftişi bana havale edil­ mişti. Bu maksatla 1940’lı yıllarda iki defa Bursa’ya gittim. Konuyu mahallin­ de inceledim.

•Ben devekuşu muyum?’

Bursa cezaevinde dokum a tezgâhlı üç mahkûm bulunuyordu. Bunların ko­ operatif ile ilgileri ve dokudukları hav­ luların kesin hesaplan üzerinde incele­ meler yaptım. Validen izahat aldım. Bur­ sa Bölgesi İktisat Müdürlüğü ile Bursa

H avlucular K ooperatifi dosyalannda bulunan bu konu ile ilgili olaylan göz­ den geçirdim. Nâzım Hikmet ve iki ar­ kadaşına kooperatif üyesi sıfatıyla pa­ muk ipliği verilmekteydi. Şikâyetçi ol­ duğu Vali Haşim Işcan, bunlann koope­ ratif üyesi olamayacağım ileri sürüyor­ du; çünkü kooperatifin statüsünde üye olabilmek için Türk olm ak ve mahkûm olmamış bulunmak kaydı vardı. Haşim İşcan buna dayanıyordu.

N âzım Hikmet ise kooperatif üyesi olarak dokumacılık yapmasına rağmen kendisinin kooperatif üyesi olamayaca­ ğı iddiası karşısında espriler yapmaktan

geri durmuyordu. Bu teftiş sırasında en çok tekrarladığı cümle şuydu: “ Ben de­ vekuşu m uyum ?”

Şimdiye kadar hiç yayınmlanmamış olan ilginç konulan bu dizide -belki te­ bessümle- okuyacaksınız.

Nâzım Hikmet’ in aile geçmişinde ün­ lü paşalar vardır. Büyükbabası, Nâzım Hikmet’e adım veren, Mehmed Nâzım

Paşa’dır. Annesinin babası, Polonya kö­

kenli Enver Paşa'dır ki nüfus kütüğün­ de ve Osmanlı A rşivi’nde bazen “Ha­

şan Enver Paşa”, bazen “Enver Celaled- din Paşa” olarak yer almaktadır.

N âzım H ikm et’in dedesi Enver

Pa-şa’ya bazen “BüyükEnver Paşa”, bazen de “Küçük Enver Paşa” ismi verilmek­ tedir. Enver Paşa’mn babası Mustafa

Celaleddin Paşa dır ki kökeni Polonya

kontlarından, asilzade bir aileden gelmek­ tedir.

Kendisinden ilerideki sayfalarda ge­ nişçe söz edilecek olan Constanty Bor­

zecky, Polonya'nın hürriyeti için ayak­

lanmaya katılarak sürgün edilmiş, Tür­ kiye’ye sığınarak Müslüman olmuş ve Mustafa Celaleddin ismini almıştır.

Mustafa Celaleddin Paşa, dönemin ünlü kişilerinden Serasker Ö m er Pa­ şa’nın kızı Safvet Hanım ile evlenmiş­

tir. Nâzım Hikm et’in anneannesi olan

Leyla Hamm, Müşir (Mareşal) Mehmed

Ali Paşa’mn kızıdır. M ehmed Ali Paşa, genç yaşta şehit olmuş ve üç kızı Padi­ şah tarafından himaye edilerek büyü­ müştür. Bunlar asker kökenli kişilerle ev­ lendirilmiş olup her üçünün kocası da ileride ordumuzun tanınmış generallik­ lerine ulaşmışlardır: Hüseyin Hüsnü Pa­ şa, Enver Paşa (Nâzım Hikm et’in dede­ si) ve İsmail Fazıl Paşa (General Ali Fu­ at Cebesoy’un babası). Nâzım Hikmet’in paşalar ailesinde bir de Hafız Paşa var­ dır. Bu paşalar ailesinden iki ünlü şehit vardır: Mustafa Celaleddin Paşa ile Mü­ şir Mehmed Ali Paşa.

Savaş alanlarının hırslı kahramanı Mustafa Celaleddin Paşa

Eskilerin belirttiğine göre Mustafa Celaleddin Paşa, savaş alanlarının hırs­ lı bir kahramanıdır. Kendisini her zaman savaşlarda görmek isteyen bir kişidir. Savaş alanlarında beş kere yaralanmış­ tır. Hatta altındaki atin da yaralanması üzerine at değiştirerek yaralı hali ile sa­ vaşmaya devam etmiştir. Mustafa Cela­ leddin Paşa’nın orijinal olarak mevcut olan fotoğrafına dikkatle bakıldığı tak­ dirde, boynundaki eğrilik hemen fark edilir. Bu eğrilik, savaş esnasında isabet eden bir kurşunun eseridir. Yukarıda be­ lirttiğimiz Mehmed Ali Paşa Arnavut­ luk’ta şehit olmuştur. Bu iki şehit paşa­ nın kökeni Hıristiyandır.

Türkiye’ye sığınarak Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bahsi geçen paşala­ rın biri müstesna hepsi asker kökenlidir. Sivil olan paşa, döneminde şairliği, va­ liliği ve M evleviliği ile m eşhur olan Mehmed Nâzım Paşa’dır.

Borzecky ailesinin arması

Borzecky aile sin in g e ç m iş te n g e ­

le n b ir arm a sı vardır. A rm a n ın ü st k ısm ı, b e ld e n aşağ ısı k e s ilm iş b ir k eçi başıdır. A rm a n ın alt k ısm ın d a b ir e şek b aşı y e r alır.

B u eşek başın ın fonu kırm ızı, k en ­ disi g ri renklidir.

K eçi ve eşek k afaları, b irb irin e bir taç ile bağlıdır. B u ta c ın b a ş k ısm ı

n o k ta la rla a y rılm ış, üç y a p ra k ta n o luşm aktadır.

B u a rm a b ir k o n t ailesi n ite liğ in ­ d e k i B o rz e c k y ’le rin z a fe ri o la ra k k ab u l ed ilm iş b ir sem boldür.

Y ukarıda k e n d isin d e n u zun u zu n sö z e ttiğ im iz Nâzım H ik m et’in d e­ d esin in babası C onstanty Borzecky

(M ustafa Celaleddin Paşa) ailesin in

-şeh irle ri so n rad a n R us b ö lg e sin d e k a lm ış o lm a sın a rağ m e n b ir P o lo n ­ yalI re ssa m ın g ay re tiy le - eski aile a rm a sın a u laşılabildi.

Enver Paşa, A bd ü lh am id ’in y a ­

v erliğ i sırasın d a, P o lo n y a ’daki e c ­ d ad ın d an k alan k im se le rle m ek tu p - laşm ıştır. B u m e k tu p la şm a n ın b ir k ısm ı F ra n sızc a o la ra k y apılm ıştır.

Polonya’ya

uzanan

soyağacı

Nâzım Hikmet’in ana ta­

rafından aile çevresi Po­ lonyalIdır. Sonradan Rus bölgesinde kalan Kles- zow’da doğan ve soylu bir aileden gelen Constanty

Borzecky, Nâzım H ik­

met’ in annesinin büyükba­ bası ve dedesi Enver Pa­

şa’mn da babasıdır. 20 yaş­

larında (1848’de) Türki­ ye’ye sığınıp Müslüman olduktan sonra adı Mus­

tafa Celaleddin’e dönüş­

türülen, savaş alanlannda- ki kahramanlıklan ile tanı­ nan, sanat, kültür ve tarih sahalarındaki derin bilgi­ siyle orijinal bir kimliğe sahiptir.

Mustafa Celaleddin Pa- şa’nın kişiliği üzerinde en yetkili kaynak şüphesiz ki oğlu Enver Paşa’mn yazı­ sıdır. Enver Paşa, Fransız­ ca olarak çocuklarına va­ siyet niteliğinde bıraktığı uzun mektubunda babası­ nın Polonya’dan gelişini şu şekilde anlatmaktadır:

“Sevgili çocuklarım, si­ ze ailemizin kuruluşunu ta­ nıtmak istiyorum. Çünkü ailenin kaynağı babadır. Nesil ondan devam eder. Babam Constanty 1826 yı­ lında Nisan ayında doğdu. Yetenekli bir eğitim gördü. Harikulade hafızası vardı. Tarihi bilgisi çok derindi. Hafızası Allah tarafından verilmiş bir kabiliyetti. Ne var ki babam bu Tann ver­ gisini kendisine faydalı ola­ rak kullanamadı. Babam aynı zamanda sanatkârdı. Fevkalade yazı yazar, kro­ ki yapar, desen çizer, sulu boya ve yağlı boya resimler, minyatür ve gravür yapar­ dı. Plan, harita, topograf­ ya üzerinde eserler vermiş­ tir. Hatta yaptığı tablolar sarayın duvarlarına asıl­ mıştır.

Yukarıda saydıklarımı, tamamıyla özel kabiliyeti sayesinde yapmıştır. Ne ya­ zık ki bize eserkrinden hiç­ biri kalmamıştır. Yalnız iki

tablosunun fotoğrafı var­ dır.

Babanım tek ihtirası sa­ vaştı. Çünkü o, savaş yap­ mak için doğmuştu. Baba­ sı onu papaz yapmak iste­ miş ama o üniversiteye yö­ nelmiştir. Aynı zamanda savaş alanlarını tercih etti. Bu alanlarda şecaat gös­ terdi Birkaç defa değişik sa­ vaş alanlarında yaralar al­ dı. 1876 yılında Kara­ dağ’da, yedi yara alarak şe­ hit oldu...”

Enver Paşa’nm babası ile ilgili başka yazılan da vardır. Ona göre, babasının Müslümanlığı kabul edi­ şi, sırf Ruslardan intikam almak ve Türk ordusuna katılabilmek içindir. An­ cak, Enver Paşa bu arada şu sözleri de eklemekte­ dir:

“...Babam zâhiren (gös­ teriş için) değil bütün iç duygulan ile Islamiyeti ka­ bul etti. Çocukluğumda, bana İslam dininin şartla­ rını anlatırdı...”

Mustafa Celaleddin Pa­ şa hakkında çok sayıda olan kaynaklarda, göğüs kabartıcı izler bulunmak­ tadır. Babasımn papaz yap­ ma isteğine karşı çıkarak Varşova Üniversitesi’nde öğrenim gördü. Kendi di­ linden başka Latince, Fran­ sızca ve Rusçayı mükem­ mel surette konuşup ya­ zanlardandı. O sırada Rus- lar Polonya’dan kaçanları geri çağırdılar. Yukarıda belirtildiği üzere Constanty Borzecky Rusya’ya dön­ meyerek Sultan Abdülme- cid’in, şefkatle bunlara ku­ cak açması üzerine Türki­ ye’ye sığındı. Türk ordu­ suna büyük hizmetlerde bulunan Mustafa Celaled­ din Paşa’nın ilmi kabili­ yetleri arasında eski ve ye­ ni Türkler üzerinde değer­ li bir eser yazmış olması göğüs kabartıcıdır.

“■■ .... 11 d

SÜRECEK

(3)

SAYFA CUMHURİYET

D İZ İ

Baba Nâzım’ın çocuk sevgisi

N

âzım H ik m et’in b a b a sı Hikm et Nâzım 1876’da Ü sküdar’da doğdu.

G alatasaray’ın 199 num aralı öğren­ cisi oldu. 1898 yılında, pekiyi dere­ ce ile diplom a aldı.

B ab ıâli’de yabancı işlerine bakan büroda çalıştı. D aha sonra, H ariciye N ezareti M atbu- ât-ı H ariciye m ütercim liği görevini üstlendi. U zun süre, S elanik’te, U m ur-ı Ecnebiye m ü ­ dürlüğünü yönetti.

N âzım Hikm et, b u dönem esnasm da S ela­ n ik ’te doğdu. (B ir garip tesadüftür ki, annesi

Celile Hanım da -babası Enver P aşa’nın vazi­

fesi esnasında-1880 yılında Selanik’te aynı cad­ de üzerinde bulunan konakta doğmuştur.)

H ikm et Bey, babası N âzım P aşa’m n H alep valiliği dönem inde, verilen görevle H alep’te ikâm ete m em ur edildi.

1913 yılı sonunda m atb u at m üdür m uavini, 1914’te m atbuat m üdürü oldu. 1918 yılında, H am burg B a şk o n so lo slu ğ u ’na tayin edildi. 1919’da em ekliye ayrılarak gazeteciliğe baş­ ladı.

G erek m atbuat m üdürlüğü, gerek H am burg Şehbenderliği sırasında, görevle Berlin’e ve Vi- y an a’ya gönderildi.

Hikmet Bey'in

duygulu mektubu

H ikm et N âzım Bey, Fransız- cası ve O sm anlıcasıyla güçlü bir yazardı. K ızı S âm iye’ye, anne­ sinin adını verm işti. O na içten d u y g u la rla b ağ lıy d ı. Y azdığı m ektup bu ince duygunun ör­ neği niteliğindedir. M ektubun özeti şöyle:

"...

Kıymetli Kızım. Hayatta,

ne kadar m üsrif olursan ol,

maneviyatla son derecede tu­

tumlu olmalısın. S a rf edilen

maddi şeyler ergeç geri gelebi­

lirler. Amma, maneviyattan sar-

fedilenler asla geri dönmezler.

Hatta, insanın belleğinde bir

parçasını da alıp götürürler...

Sen, bana bugün nasıl pek ya­

kın ve kıymetli isen, yarın da,

her gün de, o nispette kıyme­

tin artıyor. Sen, mutluluklara

lâyık bir karakterde doğmuş­

sun. Emin ol, her zaman me­

sut ve bahtiyar olacaksın...”

H ikm et Nâzım

H ikm et N âzım kızı S âm iye ile.

G az ete ciliğ e başlayan H ikm et Bey, Yeni Ş ark ’ın m üdürlüğünde bulundu. D aha sonra, K adıköy’ündeki H ale S inem ası’nı işletti. Son yıllarında, aynı sem tteki Süreyya Paşa S ine­ m a sı’m n m üdürlüğünü yapıyordu.

H ikm et Bey, S elan ik ’te U m ur-i E cnebiye

m üdürü iken, babası Nâzım Paşa K ayseri m u­ tasarrıfı idi.

N âzım Paşa ile eşi Sâmiye hanım , te k oğul­ la n olan H ikm et’i evlendirm ek istediler. Bu maksatla Sâmiye Hanım, Kayseri’den İstanbul’a geldi. M ünasip b ir gelin aram aya başladı. G ö­

rücü olarak bir iki aile ziyaretinde bulundu. Ken­ disine, Teftiş-i Askeri Y üksek Komisyonu aza­ sından ve P adişahın yaverlerinden Enver P a - ş a ’nın kızı C e lile’yi önerdiler.

Sâm iye H anını, Enver P aşa’nın eşi, Şehit

M ehm et A li P a ş a ’nın kızı, Leyla H an ım ’ı zi­

yaret ederek kendisi ile ve kızı C elile ile uzun sohbetlerde bulundu. G elin adayı olarak C e­ lile ’yi beğenm işti.

D urum u K ayseri’de m u ta sa rrıf olan eşi N â ­ zım P aşa’ya yazdı. O nun da m uvafakati ile du­ rum , S elanik’teki oğulları H ikm et B ey ’e b il­ dirildi. H ikm et B e y ’e gönderilen m ektuba, C elile H an ım ’ın bir fotoğrafı da eklendi.

H ikm et B e y ’in de uygun bulm ası üzerine, S ânuye H anım , C elile H an ım ’ı yanm a alarak S elanik’e götürdü. E vliliğin tem eli 10 A ğus­ tos 1900’de orada atılm ış oldu.

H ikm et B ey’in, “Mussolini” adım verdiği bir köpeği vardı! B u köpek, H ikm et B e y ’i ısırıp öldü.

D oktorların tavsiyesi üzerine, h er ihtim ale karşı, H ikm et B e y ’e kuduz aşısı yapıldı. O lay­ dan dört gün sonra B eyoğlu ’nda b ir otom obi­ lin çarpm ası ile H ikm et Bey, yere yuvarlanıp yaralandı.

B u defa da tetanoz aşısı yapıldı. N e var ki H ikm et Bey, b u uygulam a sonunda felç ola­ rak evine kaldırıldı. 19 M art 1932 günü dün­ yam ızdan ayrıldı. B abası N âzım P aşa’n m - K aracaahm et’teki- m ezarı açılarak, onun koy- nuna konuldu.

Ö lüm ü üzerine H ikm et B e y ’in türlü m e zi­ yetlerini yansıtan yayınlar yapıldı. D önem in büyük kültür dergisi olan Servet-i Fünûn, b u n ­ ların başında yer aldı.

H ikm et Bey, neşeli ve edebi kültürü güçlü, güzel yazı yazan, ressam lığı ve fotoğrafçılığı olan bir kişiydi.

Nâzım dan Yahya Kemal ders

A nnesi Celile H anım ’la yaşadığı gön ü l ilişkisinden rahatsız olan Nâzım Hikmet, Yahya K em al’in

pardösüsünün cebine ‘Hocam olarak girdiğiniz bu eve babam olarak giremezsiniz! ’ notunu bırakır

N

âzım Hikmet’in annesi ilk kadın ressamlanmızdandır. Küçük yaşta resm e eğili­ mi belirmiş, özel hocalar­ dan ders alm ış ve en sonunda P a­ ris’te ve Berlin’de bilgisini geliştirmiş, güçlü firça sahipleri arasında yer al­ mıştır.

Celile Hanım , Enver Paşa’nm ilk kızıdır. Enver Paşa, askerlik görevi ile bulunduğu sırada, Cehle H anım Se­ lanik’te doğmuştur. Doğum tarihi de­ ğişik kaynaklarda, değişik şekilde gösterilmektedir. M iladi tarihe göre 1879 yüının son günlerine veya 1880 yılının ilk günlerine rastlamaktadır.

Ailesinin nüfus kayıtlan İstanbul’da bulunm aktadır. B u kayıtta, 1880 y ı­ lı geçmektedir. Aynı nüfus kütüğü­ ne göre, kardeşi Mustafa Celaleddin de 1880 yılında dünyaya gelmiştir.

Celile H anım ile ilgili bir hata da yıllardan beri devam edip gitm ekte­ dir! O da, yayımlanan resimlerinin al­ to d a , adının “Celile Hikmet” olarak tanıtılmasıdır. O ysa, C elile H anım 1917 yüm da, H ikm et B ey ’den ayrıl­ m ış ve sözü edilen resim leri daha sonraki yıllarda yapmıştır. Cehle Ha- n ım ’ın ressam lığı -daha çok- H ik­ m et B ey’den aynldıktan sonra başla­ dığı ve esasen tablolarında hiçbir za­ m an Cehle H ikm et im zasını kullan­ m adığı bilinmelidir. B u bakım dan, Cehle H ikmet adının kataloglarda ve m akalelerde kullanılm ası hatalıdır.

Sırası gelmişken, C ehle H anım ’m -çok kim senin bilm ediği- soyadını açıklam ak isterim. B ilindiği üzere Soyadı K anunu’ndan önce kızlar ba­ balarının adlarıyla, evli olanlar ise kocalarının adlarıyla anılırdı. C ehle H anım ’ın Soyadı K anunu’ndan ön­ ce kullandığ ad Cehle Enver’dir. 1917 sonuna kadar C ehle H ikm et olarak bilinir ve tanınır.

CELİLE HANIM VE YAHYA

KEMAL İN BÜYÜK AŞKI

Cehle Hanım’ın ilk kardeşi Münev ­

ver Hanım, dönem inin İstanbul gü­

zelleri arasında, beğenilen ve anılan bir kadındı. Anneleri Leyla Hanım da kocası gibi, kızlarının eğitimine önem verm işti. C elile H anım , H ikm et B ey’in görev yaptığı Selanik’e, N â­ zım P aşa’m n eşi ve kendisinin m üs­ takbel validesi Sâmiye Hanım tara­ fından götürülm üş ve nikâhları eski usule göre orada kıyılmıştır. Cehle Ha­ nım soyadı olarak, “UğuraldınTı kul­ lanmıştır. N e var ki bu soyad ona hiç de uğurlu gelmemiştir.

C ehle H anım , son yıllarında daha çok, Yahya Kemal ile gönül bağlan­ tısı dolayısıyla tanınmaktadır. Ne var ki, çok gayret etm esine rağm en, bu gönül bağlantısı evliliğe dönüştürü- lememiştir. Cehle H anun, Yalıya Ke­ m al’den dört yaş büyüktür.

Cehle H anım sonraları bir paşa- zâde olarak söylenen İbrahim Bey adında bir kaym akam la evlenmişse de bu evliliği çok kısa sürmüştür.

C ehle H anım ’ın adı, hem resim sanatında belirgin b ir yere çıkm ış hem de Yahya K em al’in şiirlerine konu olm uş bir sevgili olarak kal­ mıştır.

N âzun H ikm et’in -Bahriye M ek­ tebindeki- öğrenciliği sırasında ede­ biyata eğilimi dolayısıyla Yahya Ke­ m a l’den özel dersler aldırtıldığı her­ kesçe bilinmektedir. Yahya Kemal, ilk­

bahar ve sonbahar m evsim lerinde C ehle H anım ’ın evine, N âzım Hik- ıııet’e ders verm ek üzere gidip gel­ mektedir.

NÂZIM RAHATSIZ

Celile H anım ’ın evine -oğlu Nâzım H ikm et’in hocası olarak- rahatça gi­ rip çıkan Yahya Kemal, aşkını fusun- lu kelim elerle şiirleştim ıiştir. Ne var ki 15-16 yaşlarındaki N âzım H ik­ met, aımesi ile Yahya Kemal arasın­ daki gönül ilişkisinden rahatsızdır. Ona göre, Yahya K em al’in kendisi­ ne özel öğretmen olarak seçilmesi, an­ nesinin rahatça sevişebilmesi için el­ verişli bir fırsat hazırlamıştır.

Sonbahar yapraklarının dökülm e­ ye başladığı günlerde Yahya Kemal, E renköy’deki Cehle H anım ların evi­

ne gelerek N âzım H ikm et’e dersler vermektedir.

H er gelişinde olduğu gibi, ana- oğul, şairimizi bahçe kapısında kar­ şılarlar. Z em in kattaki büyük odada N âzım H ikm et’e ders verilir. Ders sonunda da, hava alm ası için bahçe­ ye çıkması söylenir. O sırada Cehle H anım ile Yahya Kemal başbaşa, kim bilir neler konuşarak, kristal fincan­ larında çaylarını yudumlarlar.

O nlar çaylarını içerken. N âzını Hikmet, bahçede kendi kendine do­ laşm akta, hatta, Bahriye M ektebin­ deki gibi jimnastik hareketleri yap­ maktadır.

Ç aydan sonra, Yahya Kemal bir ayrılışında Celile Hanım’a veda eder­ ken sarılıp öper. Nâzım H ikm et on­ ları, yan pencereden izlemiştir. Yara­ lanm ış bir kuşa döner. A nnesine bir

şey söylem ez am a bir bahane ile ak­ şam soffasuıa oturmaz. Sabahleyin de erken saatlerde okuluna döner.

BU EVE BABAM OLARAK

GİREMEZSİNİZ’

A sıl olay, Yahya K em al’in bir haf­ ta sonraki ders için E renköy’e geli­ şinde patlak verir. O gün, Nâzrnı H ik­ m et, hocası Yahya K em al’i isteksiz karşılar! Hareketlerinde gerginlik ha­ li vardır. D ersin bitim inde -her defa­ sında olduğu gibi- bahçeye çıkıp ge­ zinm esi söylenir. Bu sırada annesi ile Yahya Kemal salonda çay içerler. N âzun Hikm et, köşkün giriş holün­ deki portm antoda asılı duran Yahya K em al’in incecik pardösüsünün ce­ bine küçük bir kâğıt yazıp bırakır.

Yahya K em al pardösüsünü giyip köşkten ayrılırken elini cebine so­ kunca orada küçücük bir kâğıt bulur. B u N âzım ’m el yazısıdır:

“Hocanı olarak girdiğiniz bu eve ba­ bam olarak giremezsiniz!”

Yahya K em al şaşırmıştır. N âzım H ikm et’e o gün verdiği ders son der­ si olmuştur. Ç ünkü kendisi, öğrenci­ sinden çocuk saflığı ile bir ders almış- tu .N ev ark iC elile Hanım, Yahya Ke- m a l’i sevmektedir. Yahya K em al’in de kendisine şairce, duygusal bağlan­ tısını bilm ektedir. O na göre, oğlu­ nun yaptığı bir çocukluktur! Durumu, annesi Leyla H anım ’a açar.

LEYLA HANIM’IN ÇABASI

Leyla Hanım her anne gibi, güzel kızının genç yaşta dul oturm asını is­ temez. Konuyu, Yahya K em al ile gö­ rüşecektir. O nun, kızı ile evlenm e işini sağlam a bağlam ak ister.

C ehle H anım ’ın, rahm etli Fatma

Devrim ’de ve m erhum Asım Sön-

m ez’de birer kopyalanın gördüğüm , eski harflerle yazılm ış, imla hatala- n bol ve güçlükle okunan m ektupta pek az açıklık sezilmektedir. Celile H anım ’ın Yahya K em al’e gönderdi­ ği bu m ektubun sonunda nasıl bir ge­ lişine gösterdiği biraz sislidir. Cehle H anım ’ın m ektubuna ne karşılık ver­ diği bilinmem ektedir. Şu var ki C e­ hle H anım ’a vaat ettiği evlenm eden cayar. A m a, gönlüne taht kurm uş, güzel ressam C ehle H anım ’ı da bir türlü unutam az. Ve ondan sonra da başkaları ile evlenm eyi düşünmez.

YARIN: NÂZIM

(4)

SAYFA CUMHURİYET

i/İr T

r < * .

w

I . « V

Nâzım H ikm et’in halasının eşit aile ile ilgili anı ve fotoğrafları düzenli olarak kayıt altında tutmuştu

N

âzım Hikmet’in Mediha ve Güzide adlarında iki halası

vardı. M ediha H anım , ünlü bir hukukçu olan Memduh Bey ile M ersin’de evlendi. O sırada M ediha H anım ’ın babası Şair Nâzım Paşa Mersin m utasarrıfı, kocası M em duh Bey de M ersin adliyesinde görevliydi. Nâzım H ikm et’in ikinci halası Güzide H anım ’dır ki yaverandan Kolağası Necip Bey ile evli idi. M ediha halasının Mehmet Celalettin ve Mustafa Orhan adında iki oğlu vardı. Bunlardan M ehmet Celalettin (Ezine), bir dönem in ünlü yazarlarından biri idi. Kardeşi M ustafa Orhan Ezine de bir m üddet gazetecilik yaptı. H er iki kardeş edebiyata eğilimli, geniş kültürlü kişilerdi. Ç ocuksuz öldüler. N âzım Hikmet, Güzide halasım çok severdi. Esasen bu hala, N âzım ’ı edebiyat eğilim inde teşvik edenlerdendi. N âzım Hikm et gençlik dönem kide yazdığı “Lades” şiirini bu halasını ithaf etmiştir.

N âzım H ikm et’in halası M ediha H anım ’ın kocası M emduh Bey, aslında bir hukuk bilginidir. M ersin’de savcılık, Selanik’te ticaret mahkemesi reisliği, İstanbul’da Yargıtay üyeliği ve hukuk profesörlüğü yapan M em duh Bey, günlük anılar yazm akla aile çevresi ile alakalı da bir hizm ette bulunmuştur.

M em duh Bey, çocukları için bir hatıra defteri bastırmış ve oraya günlük not ve hatıralarını geçirmiştir. O zaman büyük oğlu Celalettin bir yaşındadır,

iki oğlu olduktan sonra bu hatıra defterine N âzım H ikm et’in de adını eklemek suretiyle günlük anılarını yazmaya devam etmiştir. Bu gayretiyle M em duh Bey, aile geçmişini ailenin gelecek nesillerine taşımış bir kültür adamıdır. Anı defterinde ailelerine ait günlük notlardan ayn, tarihi konulara da değinmiş bulunmaktadır.

NAZIM HİKMET İN FOTOĞRAF»

M em duh B ey’in, gerek kayınbabası N âzım Paşa, gerek kayınbiraderi Hikmet Bey ve onun oğlu N âzım Hikmet ile ilgili bazı not, fotoğraf ve anılan da bu defterde yer almıştır. Bunlar arasında Nâzım H ikm et’in 47 günlük bebeklik fotoğrafı ile

1 yaşm a bastığında kendi oğlu ile birlikte aldığı fotoğrafı da bulunmaktadır. M em duh Bey, kayınbabasının hizmet gördüğü yerleri ve buralarda geçen hizmet m üddetlerini hatıra defterine geçirdiği gibi, N âzım H ikm et’in bebeklik ve çocukluk çağlannda babası ile beraber N âzım P aşa’nın hizm et gördüğü vilayetlere, tatil aylannda gidip

gelm elerini de günü gününe kaydetmiştir. Bu arada M em duh Bey, ailenin özel hayatıyla ilgili konulan da: “inşallah bir

daha tekerrür etmez, diyerek anlatmıştır."

M esela, Hikm et Bey ile Celile H anım ’ın bir geçim sizlik neticesinde H alep’te boşandıklannı fakat kısa zam an sonra yeniden nikâh tazeleyerek aile birliklerini sürdürdüklerini de günü gününe defterine işlemiştir. Bu kayıtlara göre, N âzım H ikm et’in babası ve annesi iki defa nikâhlanmışlardır. Olay, 29 Haziran 1913 ’te deftere şöyle kaydedilmiştir:

“... Bir manasız kavga neticesi olarak bunlann nikâhlarını yeniledik. Karı- kocanın bu gibi kavga ve boşanmaları ahlaken çirkin olduğundan bundan sonra tekerrüründen çekinirler. Nikâh yenilenme 24 Haziran’da oldu” diyor.

Yukarıdaki olay N âzım Paşa H alep’te görevli iken vuku bulmuştur. N âzım H ikm et’in çocukluğunda olmuştur.

MEMDUH BEY İN ANILARI

M em duh B ey ’in anılarından birkaç örnek verm ek istiyorum. 21 Şubat Rum i 1317 günü, N âzım Hikm et ile kendi oğlunun bebeklik fotoğrafinı defterinin bir sayfasına yapıştırm ış ve şu izahatı kaydetmiştir: “Bu fotoğraf bir atölyede

alınmıştır.”

N âzım ’ın süt şişesi kendi oğlunun elindedir. Başka bir örnek de defterin 200. sayfasından. “Nâzım, maşallah bir yaşına

bastı. Bu çağda aldırılacak fotoğraftnın yalnız aldırılmaması arzusunu Hikmet Bey ve Celile Hanım bildirince bizim

Celalettin’i (Ezine) de alarak

fotoğrafhaneye gittiler, ikisinin fotoğrafını çektiler.”

Defterin 13 Eylül 1903 tarihli notu ise şöyledir: “Hikmet Bey, Selanik'ten izin

alarak Nâzım’ı, dedesi Nâzım Paşa'nın vazifeli olduğu Diyarbakır'a götürdü”. Memduh Bey’in ilave ettiği nota göre, kendisi ve eşi Nâzım'ın ayrılışına çok > üzülmüşlerdir.

Memduh Bey (üstte) ve Nâzım Hlkmet’in Halası

Güzide hanım (altta).

Nâzım Hikmet’in 53 günlük fotoğrafı. Bu fotoğrafı babası Hikmet Bey, Nâzım Hikm et’in ağzından halasına ve eniştesine ithaf etmiş.

Memduh Bey’in hatıra defterine yapıştırılmış fotoğrafta Nâzım Hikmet 1 yaşında. Halasının oğlu Celaleddin, Nâzım Hikmet’in süt şişesini tutuyor.

M ehmed A li Paşa

tayfalıktan

M

saraya uzanan ilginç yaşam ı

üşir Mehmed Ali Paşa, 1829 yılında

M agdeburg’da doğdu. O zamanki adı

Julien Detroit’dı. B ir Fransız ailesin­

den gelen Prusyalı fakir bir m üzisye­ nin oğluydu. Almanya’daki Deniz Harp O kulu’ndan kaçıp bir yük gem isine işçi olarak girdiğinde 15 yaşında idi. Gemi tayfasından hay­ li işkence görm üştü. Bu işkence nedeniyle şi­ lep, B oğaziçi’nden geçerken Julien Detroit, Baltalimanı önlerinde denize atladı. Olayı o dö­ nemde Hariciye N azın olan Âli Paşa'ya duyur­ dular. Ali Paşa, atlayan bu çocuğu buldurup ko­ nağına getirtti. Gemi yöneticileri onu istediler­ se de çocuk onlann isteklerini reddetti.

Dışişleri Bakanı Âli Paşa, bu çocuğu himaye­ si altına aldı ve adını Mehmed Âli’ye çevirdi.

M üslüman olan çocuk, çok yakışıklı ve çok ze­ ki idi. Harbiye M ektebi’nde okutuldu. Buradan birincilikle diplom a aldı. A lm anya’ya ve Fran­ s a ’ya gönderilerek m odem bir eğitim de gördü. M ehm ed Ali ’nin ilk görevi, K ınm savaşında O s­ manlI ordulannın başkumandanı Ömer Paşa’nın yaverliği idi. M ehm ed Ali, gerek savaştaki kah­ ram anlığı, gerek Batı dillerine aşinalığı dolayı­ sıyla kısa zam anda kendisini herkese ve yaban­ cılara sevdirdi ve tanıttı. Tuna kam plarındaki hiz­ m eti dolayısıyla, 1868 yılında 39 yaşında iken, paşalığa yükseltildi.

1868-1870 yıllarında Girit kum andam ve va­ lisi oldu. D aha sonra Avusturya, Rusya, Sırbis­ tan ve Karadağ savaşlarında büyük kahram anlık­ lar göstererek ün kazandı.M ehmed Ali Paşa, Sof­ y a ’da vazifeli iken Padişah tarafından İstanbul’a çağrıldı. Padişah tarafından iltifatlar yağdırılarak geniş yetkilerle, Abdülkerim P aşa’nın yerine, Serdar-ı Ekremlik (B aşkum andanlık) görevi ve­ rildi ve Mareşal oldu. M areşal M eluned Ali Pa­ şa, Türk-Rus savaşı sonunda, Berim Kongresi’ne Türk delegesi olarak katıldı. N e var ki, A mavut- lar ile Karadağlılar, Berlin A ntlaşm asından mem­ nun olm adılar ve bir ayaklanma başlattılar.

Sultan II. Abdülham it durum un halledilmesi ve yapılan Berlüı Antlaşması ’nın anlatılması için M üşir M ehm ed Ali Paşa’yı görevlendirdi. Oysa ayaklanan halk,. M ehm ed Ali P aşa'nın bu göre­ vinden memnun olmadılar. M ehmed A h Paşa’nın kökeni bakım ından Hıristiyan olduğu için,

Ber-Müşir Mehmed Ali Paşa’nın (solda) kızı, Nâzım Hikm et’in anneannesi LeylaHamm (ortada), Mehm ed Ali Paşa’nın kızı Ali Fuat Cebesoy’un annesi Zekiye Hanım (Sağda).

lin A ntlaşm asında kendilerini Hıristıyanlara sat­ tığı propagandasını yaym aya başladılar. M eh­ m ed A li Paşa, üç Arnavut muhafız bölüğü eşli­ ğinde buraya gelince halkın aleyhte gösterileri ile karşılaştı.

2 Eylül 1878 günü, kaldığı bina petrol dökü­ lerek yakıldı. M üşir M ehm ed Ali Paşa, kendisi­ ne bağlı 200 askerle, çemberi yarm ak teşebbü­ sünde bulundu. Ne var ki. ayaklananlar tarafın­ dan öldürülerek cesedi sokaklarda sürüklendi. Padişah,M ehm ed Ali P aşa’nın kaç çocuğu oldu­ ğunu sordu. Küçük yaşlarda dört kızının olduğu­ nu ve eşi Ayşe Sıdıka H anım ’ın dul kaldığını söy­ lediler. Padişah’ın emri şu oldu: “Merhumuneşi­

ne maaş bağlansın' Kızlarının evlenme çağlan geldiğinde ordu mensuplarından kabiliyetli birer eş seçilsin. Bütün cihaz masruflan hâzineden öden­ sin™’’

Padişah’ın em rine uyularak M ehm ed Ali Pa- şa’nın evlenm e çağına gelen kızlarına, istikbal vaateden, ordu m ensubu dört subay seçildi. Bun­ ların üçü daha sonra Osmanlı ordusunda gene­ ralliğe kadar yükseldiler.

M ehm ed A li P aşa’nın kızlarından ilki olan

Hayriye Hanını, Hareket Ordusu Kumandanı Hü­ seyin Hüsnü Paşa ile evlendirildi. Bu Paşa, ilk su­

baylık dönem inde M ehm ed Ali Paşa’nın yaver­ liğini yapmıştı. Hüseyin Hüsnü P aşa'nın iki oğ­

lu ve bir kızı oldu. Oğullarından Mehmet Bey ço­ cuksuz öldü. D iğer oğlu Tahsin Bey aynı m eslek­ ten değerli bir kurmaydı. Kısa müddet, Sultan Re-

şad’ın ve Veliaht Yusuf Izzeddin Efendi nin ya­

verliğinde bulundu. B unun oğlu, ünlü düşünce ve siyaset adamı, Mehmet Ali A ybar’dır. K ızı Ni­

met Hanım, ittihatçıların m eşhur İzm ir valisi Rahmi Bey ile evlendirildi.

M ehm ed A li P aşa’nın ikinci kızı Leyla Ha­

nım, Polonya kökenli, Mustafa Celaleddin Paşa’nın

oğlu, Haşan Enver Paşa ile evlendirildi. B u En­ ver Paşa, Nâzım Hikm et'in dedesidir. Üçüncü kızı Zekiye Hanım. A nkara’da bakanlık hizm e­ tinde bulunan İsmail Fazıl P aşa’nın eşi idi. Ünlü kum andanlarım ızdan ve siyaset adam larım ızdan

Ali FuatCebesoy. bu ailenin oğludur. K ültür dün­

yam ızın tanınm ış kadınlarından Ayşe Sanalp ile

Dr. İsmail Cebesov, Zekiye H anım ’ın torunları­

dır. Bunlann babalan da, dedelerininki gibi M eh­ med Ali ismüıi taşır. M ehm ed Ali P aşa’nın dör­ düncü kızı olan Rabia Adeviyye Hanım ise iki ev­ lilik yaptı. İlk eşi. Mareşal Zeki P aşa'nın yaveri

Miralay Selahaddin Tevfık Bey ve ikinci eşi. Mu­ tasarrıf Selami Bey idi. Rabia H anım 'ın her iki­

sinden de çocuğu olmadı.

YARIN: NÂZIM HİKMETİN YAŞAMI

NÂZIM HİKMETİN TEYZELERİ

Nâzım H ikm et’in iki teyzesi vardı. B üyük tey­ zesi Münevver Hanım’dır. Bir eski zam an ge­ leneği olarak, evlenme çağına gelen kızlar dü­ ğünlere götürülürdü. Anneleri Leyla Hanım, iki güzel kızını, davetli olduğu bir düğüne götür­ müş, Celile Haııım’ı Hikmet Bey’in ailesi, M ü­ nevver H anım ’ı da Kazasker Rıza Efendi aile­ si pek beğenmişlerdir. BabIâli’de çalışan K a­ dir Bey, M ünevver H anım ile evlenmiştir. M ü­ nevver Hanım o sıralarda henüz 15 yaşrnda imiş.

Kocası kendisinden 15 yaş büyükmüş.

Şeyda Yaltınnı. bu çiftin çocuğu olarak doğm uş­

tur. N e var ki kıskançlık yüzünden K adir Bey, M ünev­ ver H am urdan ayrılmıştır. Şeyda’yı da babası alm ış­ tır. M ünevver H anım daha sonra Türk Dili üstatla­ rından ve eski valilerden Sami Rıfat Bey ile ikin­ ci evliliğini yapm ıştır.Seyda Yaltınnı, Nâzım

H ikm et’in hem teyze oğlu hem de eniştesidir. Oğlu Dr. H ikm et ve kızı A yşe’dir. M ünevver H anım ’ın ikinci evliliği Sami Rıfat Bey ile ol­ du. B undan bir kızı ve bir oğlu vardı. Kızı Hüsııüaşk. oğlu ünlü şairim iz Oktay R ıfat’tır. Nâzını Hikm et’in küçük teyzesi Sare O kçu’dur. Yaşça şairim izden de küçüktür. Sare Hanım üç evlilik yaptı. İlk eşi Şevket M ocan’dır. ikinci eşi Feridun Bey (Dem okan) (5) ve son eşi de Avııi O kçu’dur. Sare H anım ’ın nesli kızı Ayşe Baştım ar ile devanı etmektedir.

H İKM ETİN DAYILARI

Mustafa Celaleddin

Ali’nin çocukluğu.

N âzım H ikm et’in iki dayısı vardı. Nâzım

Hikm et’in annesi Celile Hanım ile dayısı Mustafa Celalettin Bey arasında, nüftısa

bakılırsa, bir yaş fark olduğu görülüyor. M ustafa C elalettin Bey, G alatasaray ’da okudu. Birincilikle diplom a aldı. Paris Hu­ kuk Fakültesi’ni üstün bir derece ile bitir­ di. Diplomat olarak Hâriciyeye girdi, ilk gö­ revi K aradağ’da, Ç etine kâtipliğidir. Daha sonra, oraya konsolos oldu. T ürkiye’de ilk bisiklet kullanan ve bisiklet şam piyonu olan M ustafa C elalettin Bey 39 yaşında 1919 A ğus- to s’unda N ap o li’de öldü. N apoli’de M üslüm an m e­

zarlığı olm adığından ölüsü M arsilya’ya götürül­ dü. K em iklerinin yurda nakledilm esi düşünül- düyse de m ezarı bulunam adı. Eşi Gabrielle

Taron, çocuklarım Fransa’da ve İtalya’da

okuttu. 1935 yılında k ız lan Leyla ile Mü­

nevver. Türkiye’ye döndüler. Münevver, hu­

kuka devam ederken, ressam Nurullah

Berk ile 1945’te evlendi. K ızlan Renan’dır.

M ünevverim , daha sonra N âzım H ikm et ile evliliğinden, ikinci çocuğu Mehmet doğdu. L eyla’nın, iki evliliğinden de ço­ cuğu olm adı. M ustafa C elalettin B ey’in ai­ lesi “Andaç” soyadını almıştır. N âzım H ik­ m et’in ikinci dayısı ise 1915’te Ç anakkale’de şehit olan M ehm et Ali B ey ’dir.

(5)

6

D İZ İ

Nâzım H ikm et’in edebiyata olan hevesini anlayan ailesi özel hoca olarak Yahya K em a l’i tutar

Edebiyata düşkün genç

N

âzım H ikm et, çocukluk yaşında denizci olarak ye­

tiş tirilm e k isten ir. B u am açla, babası Hikmet Bey onu, D eniz H arp O k u lu ’na y azdınr. O kul yatılıdır. N âzım H ikm et, hafta sonlarında evlerine çıkar. O yıllarda N işa n taşı’nda oturm ak­ tadırlar.

Yaz aylarım Erenköy’deki köşk­ lerinde geçirirlerdi.

Yatılı B ahriye O k u lu ’nda N â ­ zım H ikm et’in talebeliği sırasın­

da, iki tanınm ış arkadaşı vardır. B unlardan biri altıncı C u m h u r­ b aşk an ım ız Fahri Sabit Koru-

türk, diğeri m eşh u r Yavuz zırh ­

lısının son k u m a n d an ı A m iral

Asım Şinik’tir.

Ş air Necip Fazıl da onlardan iki sonraki sım fin öğrencileri ara­ sındadır.

N âzım H ik m e t’te edebiyat h e ­ vesi küçük y aşlarda başlar.

B unun geliştirilm esi, o lg u n ­ la ştırılm ası m a k sad ıy la Yahya

Kemal özel ho ca olarak görev­

lendirilir. H aftada b ir gün N â ­ zım H ik m e t’e T ürkçe dersi v er­ m eye gelir.

A ilenin y aşam ı kışın N işa n ta­ şı’nda, ilkbahardan sonbahar so­ n una k adar E re n k ö y ’deki sa y fi­ yelerinde geçm ektedir.

N âz ım H ik m e t’in annesi Ce­

hle Hanım ile Yahya K em al ara­

sındaki gönül bağ lan tısı E re n ­ k ö y ’deki k öşkte başlar. N âzım H ikm et’in babası ile annesi 1917

y ılında ayrılm ışlardır.

N âzım H ik m e t’te b eliren ilk şiir eğilim leri Yahya K e m a l’in k atk ısı ile güçlen ir. H atta, ilk m anzum esini, bir satırda d eğ i­ şiklik yaparak, dergide yayım ­ layan Yahya K em a l’dir.

N âz ım H ikm et, ed ebiyata iyi­ den iyiye tu tk u n o lu r ve asker olm ak istem ez. S ağlığının b una elverişli olm adığı konusu, do k ­ to r raporu ile tespit edilir. O k u l­ dan b u suretle ayrılm ıştır.

Nâzım’ın ilk eşi: Nüzhet Hanım

Nâzım Hikmet’in üvey

annesinden ikiz kardeşleri

(Fatma Melda ile Mustafa

Metin) 1926yılında doğdular.

İkinci evliliğinden

doğanlar

Hikmet Bey, Cehle Hanım ’dan ayrıldık­

tan sonra, ikinci evliliğini Macide Hanım ile yaptı. B u evlilikten, 1926 yılında, b i­ ri kız diğer erkek, ikiz ço cukları oldu. N âzım H ik m et’in b u kardeşleri, Fatma

M elda ile Mustafa M etin’dir. Nüzhet Hanım 1901 y ılında İstan ­

b u l’da doğdu. Tanin ve Son P osta g a ­ zetelerinde başyazarlık yapan, m illet­ vekili seçilen, C H P g ru b u n d a h ü k ü ­ m ete sert eleştirisi y ü zü n d en - siy a­ setten ayrılm ak z o ru n d a kalan- M u­

hittin Birge’nin baldızı ve bir d ö n e­

m in ünlü tiyatro eserleri y a z a n Asu­

de Zeybekoğlu’nun teyzesi idi.

B ir yaşm da iken babasını kaybeden N üzhet H anım , yukarıda b elirttiğ i­ m iz gazeteci M uh ittin B irg e’nin h i­ m ayesi ile b üyütüldü ve eğitildi.

G eçm iş yıllara ait n o tla n m ı k an ş- tınyorum :

22 M ayıs 1978 günü, Zîverbey’de M u stafa M a zh a r durağ ı y an ın d ak i Ersan Sokağı 15 num arada, N üzhet H anım 'm dayızadesi Zehra H anım ’ın evinde b u lu şm u şu z. S o h b etim izd e N üzhet H anım , Nâzım Hikmet ile na­ sıl tanıştığını, evliliklerini ve ay n lış- la n n ı şöyle anlatm ıştı:

... B irinci dünya harbinin son y ıl­ larında, Teşvikiye’de N âzım H ikm et­ lerle b itişik apartm anlarda o turuyor­ duk. İkim iz de çocuk yaşlanndaydık. Tanışm am ız orada başladı. Ben, A l­ m an L ise si’ne g idiyordum . N âzım H ikm et, D eniz H arp O k u lu ’na d e ­ vam ediyordu. A ra sıra sok ak ta rast­

laşır konuşurduk.

E niştem M uhittin Bey, 1920 yılın ­ da A n k ara’ya taşındı. Ç ocuk y aşım ­ dan beri onlarla birlikte yaşad ığ ım ­ dan beni de götürdüler.

Nâzım Hikmet'in Moskova'da evlendiği ilk eşi Nüzhet Hamm.

E niştem in işi gereği d ah a sonra ai­ lece B a tu m ’a, B a k û ’y a v e T iflis’e gittik.

N âzım H ikm et ile Vâlâ Nurettin’e B atu m ’da rastlam ıştık. O rada da k ı­ sa g örüşm elerim iz oldu.

B eni, kulağım daki rahatsızlık d o ­ layısıyla, tedavi için M oskova’y a yol­ ladılar. Y egâne arzum , tedavim in b i­ tim in d en sonra, A lm a n y a’y a gid ip eğ itim im i sü rd ü rm ek ti. N e var ki, R uslar vize verm edi.

N âzım H ikm et ve V âlâ N u re ttin ile M oskova’da tek rar karşılaştık. O nlar M oskova Ü niversitesi’ne devam ed i­ yorlardı. B eni de teşvik ettiler. Ü n i­ versitenin F ransızca ders verilen ik ­ tisat bölümüne bir yıl devam ettim. N â­ zım ile V âlâ aynı üniversitenin R us­ ça b ö lüm ünde o kuyorlardı. Şevket

Süreyya (Aydemir) daha önce M os­

kova’ya gelm iş olduğundan onlardan yukarı bir sınıftaydı.

1921 başlarında N âzım , ben im le evlenm ek istediğini söyledi. Rus k a­ nunlarına göre evlendik.

B en daha sonra hastalandım . B a­ k u ’da bulunan ablam la eniştem , y an ­ larına dönm em i istediler.

H asta hasta -N âzım ’ı terk ederek- ailem in yanına döndüm . N e v ar ki hastalığım çok uzun sürdü.

1923’te Türkiye’de Cum huriyet ilan edilince, ailece İsta n b u l’un yolunu tuttuk. B urada da hastalığım ın ilerle­ m esi üzerine -M acaristan ile Ç ek o s­ lovakya arasındaki- b ij sanatoryum a

gönderildim . 1924 yılında İstanbul’a döndüm . Bu arada, ikinci kocam olan

Servet Bey ile tanıştım . Tam o sıralar­

da N âzım H ikm et R u sy a ’dan İstan­

b u l’a döndü. N âzım , evliliğim izin de­ v am ın ı istiy o rd u . Ç ok d ü şü n d ü m . M oskova’da evliliğim izden sonra ara­ dan birkaç yıl geçmişti. B u yüzden ev­

liliğin sona erm esini arzu edi­ y o rd u m . K a ra rım ı N â z ım ’a söyledim . O ısrar etti. Reddi- m in bir sebebi vardı. N âzım ’ın annesiyle halasının bana soğuk bakm alarıydı. İşittiğim e göre b u n la r N â z ım ’a: “Bu gözleri

küçük kadınla niçin evlendin?”

dem işlerdi. B u evliliği eleşti­ riyorlar. Ona, bu gözleri küçük k adından b ir an evvel a y n i d i­ yorlardı. Bu ve benzeri söylen­ tileri duydukça, N âzım ile ev­ liliğim in devam ed em eyece­ ği düşüncesi bende h âkim o l­ du. N âzım Hikm et, benim Ser­ vet B ey ile evleneceğim i d u y ­ m uştu. Ç ok kızdı. H atta, Ser- v e t’i görerek, benim kendisiy­ le evli olduğum u söylem işti! İşler çok kanşm ıştı. N â z ım ’da sinir­ li b ir hava vardı. E vleneceğim Servet B ey bana:

“Eğer onu unutamayacak ve ayrı­ lamayacaksan, ona dön!...” dedi. Ben

kesin olarak N âz ım ’a dönem eyeceği­

m i söyledim . S onunda N âzım ’dan ay- n lıp S erv et’le (6) -Ş eriat usulüne g ö ­ re- evlendik. O y ıllarda m edeni k a­ nu n çıkm am ıştı. N üzh et H am m , S er­ vet B ey ile olan evliliğinin sonucuna şöyle değinm işti: “ tld kızım oldu. Her

ikisi de evlidirler. Dört torunum var. Hatta, bir torunumun bugünlerde dü­ ğünü olacak.” N üzh et H am m , F ran­

sızca, A lm anca ve R usça bilirdi. Son görevi, A nkara K ız L isesi F ransızca öğretm enliği idi. 9 E kim 19 8 9 ’da A n­ k a ra ’da öldü. K ibar, kültürlü b ir k a ­ dındı.

N âzım Elikm et’in:

“O mavi gözlü bir devdi; M innacık bir kadın sevdi

Hanımelleri...” şiiri N üzhet H anım

içindir.

Nâzım ’ın soyadı

N âzım Hikmet soyadı olarak “R an” ı kullandı. B ursa hapishanesindeki oda arkadaşı Alaaddin Özedar bu ko n u ­ y u şö y le an lattıy d ı: K ırm ız ı ren k , dünyada, kom ünizm in adeta sem bo­ lü olarak belirtilir. O nun için bu fik ­ ri taşıyanlara bazen “kızıl” da denm ek­ tedir. İçi k ıpkırm ızı, k abuğu sarım tı­ rak olan tek m ey v e nardır. N âz ım Hikmet, bunu tersine çevirerek “Ran”ı soyadı olarak seçmiştir.

İlk şiirleri

N âzım H ikm et, çocukluk çağm da şiire başladı. İlk şiir hocası Yahya Ke­

m al’di. A nnesi C elile H anım , N âzım

H ik m e t’in affı ile ilgili olarak Yahya K e m a l’e g ö n d e rd iğ i F ra n sız c a b ir m ektubunda:

“ Siz onun şiir babasısınız!...” d e­

m ektedir.

Y ukarıda b elirttiğ im iz gibi N âzım H ik m e t’ in ilk m anzum esi Yahya K e­ m al tarafından b ir m ısraı d eğ iştirile­ rek yayım lanm ıştır. N âzım H ikm et sü rek li şiirle r yazm ay a 17 y aşın d a iken başladı. D aha sonraki yıllarda, 1920 yılından itibaren, edebi y ayın­ larla ilgili dergilerde kendisini ta n ıt­ tı. O dönem de genç edebiyatçıları bir araya toplayan A lem d ar gazetesi idi. B u gazete R efi Cevat (Ulunay) tara­ fından yayım lanıyordu. U lunay, h af­ tada b ir gün gazetenin b ir sayfasını genç edebiyatçıların eserlerine ayır­ m ıştı. 18 E ylül 1919 tarihli A lem dar gazetesi bu n u n b ir örneği idi.

B u g ençler arasında, Orhan Seyfi,

Yûsuf Ziya, Halide Nusret, Nâzını Ka­ mil, A. Nahit, Vâlâ Nurettin, Halit Fahri, Faruk Nafiz, Nejdet Rüştü g i­

b i genç şairler vardı. N âz ım H ikm et ilk yayım lanan şiirinde M eh m et N â ­ zım imzasını kullanmıştı. Yukarıda be­ lirttiğim iz o dö n em in şairlerinin en genci N âzım H ik m e t’ti. O dönem in geleneği olarak bu genç şairler, yayım ­ ladıkları şiirleri birbirlerine ith a f eder­ lerdi. M esela, 1920 y ılında -A n k a­ r a ’da yayım lanan Yenigün gazetesinin 4 ve 21 M art tarihli sayılarında yayım ­ lanan “Ağa Cam n” şiiri, V âlâ N u re t­ tin ’e ith a f edilm işti. A lem dar gazete­ sinin 13 K asım 1920 tarihli nüshasın­ daki “tki D ört” m a n zu m e si Y u su f Z iya’ya ithafen yayımlanmışh. N âzım H ikm et, o yıllarda, İstan b u l’un y e­ gâne edebiyat dergisi olan Ü m it’te de m anzum elerini yayım lıyordu, ö r ­ n ek olarak b ir m anzum esini buraya alıyoruz:

Genç Yolcular Türküsü

Alnım ızda ya n a r gençliğin tacı; Yorgunluğun anasını satarız! Elim izde neşemizin kırbacı,

Ufukları önümüze katarız! Göğsümüz kuvvetli, ruhum uz temiz, Tükenmez yolları tüketiriz biz, N e hamam isteriz ne han isteriz, Nerde gün batarsa orda yatarız!

SÜR EC EK

Nâzım’ın

kardeşleri

Hikmet Bey ’in ilk eşi,

Ressam Celile

Hamm ’dan üç çocuğu

oldu. îlki Nâzım

Hikmet'tir. Ailenin

ikinci oğlu, 27 Ağustos

1905 ’te doğan İbrahim

Âli ’dir. Ne var ki bu

çocuk, kuşpalazından

12 Temmuz 1906

tarihinde ölmüştür.

Ailenin son ve üçüncü

çocuğu 18 Nisan

1907de Halep 'te doğan

Sâmiye dir.

(1907-1994) Nâzım’m Hikmet'in kız kardeşi Samiye Yaltınm üe kızı. (Cehle Hanım'ın fırçasından)

Nâzım Hikmet’in doğum belgesi

Nâzını Hikmet Selanik ’te- R u­

mi tarihle- 4 O cak 1317 tarihin­ de, alaturka saat sabah 4 ’te doğ­ du. O ta rih te , babası Hikm et

Bey ile halası Meliha Hanım'ın

eşi Memduh Bey, görevli olarak S elanik’te bulunuyorlardı. H ik­ m et Bey, yabancı işler m üdürü, eniştesi M em duh Bey, Ticaret M ahkem esi reisi idi. G elin-gö- rüm ce ve e n işte -k a y ın b irad e r aynı şehirde görev yapm aktan m utlu y d u lar. H em en h e r gün görüşm ekteydiler.

C elile H anım , saat 4 ’te d o ­

ğum yapm ış. D oğum çok rahat olm uş. B ebeğe- dedesi- M eh- m ed N âzım adını verm işler. B i­ lindiği üzere bu ad, dedesi şair N âzım P a şa ’dan geliyor. A ile g e le n e k le rin e gö re, to ru n la ra dedelerinin veya nenelerinin adı verilir.

N âzım doğarken, babası H ik ­ m et B ey sokak kapısından içe­ ri giriyorm uş. B u d oğum u, Ce-

laleddin’in uğuru saymışlar. A i­

lece N â z ım ’ın hayırlı ve uzun öm ürlü olmasını A llah’tan niyaz etm işler.

(6)

15 EKİM 2005 CUMARTESİ CUMHURİYET

_________________________________________ D İZ İ_____________________________

Gençlik yıllarında aynı görüşte olan Haşan Âli Ediz ile Nâzım Hikmet arasındaki gerginlik, uzun sürmedi

Haşan  li Ediz ile

Nâzım Hikmet

arasındaki gerginlik,

gereği kadar açıklığa

kavuşmamış olsa da

Nâzım Hikmet,

Türkiye

i

deki gizli

Komünist Partisi ynden

tar edilmiştir. Bunda

Haşan  liE d iz’in

rolü olduğu söylenir.

G ençlik yıllarında aynı görüş­ te olan Haşan Âli Ediz ile Nâ­

zını Hikm et arasındaki g ergin­

lik, gereği kadar açıklığa kavuş­ m am ış olduğundan, daha derin b ir incelem e g ere k tiğ in i sa n ı­ yorum .

Bildiğim kadarıyla, olayı şöy­ le ö zetlem ek istiyorum :

Şevket Süreyya Aydemir, Vâ- lâ Nurettin,N âzım H ikm et, H a­

şan  li (E d iz)’nin k ültür tem el­ lerin d e M oskova Ü niversitesi ağırlık kazanm aktadır.

Şevket S üreyya y aşça o d ö ­ nem de M oskova’da o k u y an la­ rın en büyüğü, H aşan  li (Ediz) ise en küçüğüdür.

Şevket Süreyya, ağır sanayi ve eko­ no m i k onusunda, H aşan  li ise

edebiT A H A edebiT O R O S 6

-y at ve sos-yoloji k o nusunda dört d ö rt­ lü k b ir eğitim yapm ışlardır.

Şevket Süreyya sanayi ve ekonom i ko­ n u su n d a u zm anlaşm ış b ir b iyografin.

H aşa n A li E d iz ise, özellikle Rus edebiyatı üzerin d e bir Rus edebiyatçısı k ad a r bilgi sahibi ol­ m uştur.

O y ılla rın M o sk o v a’sında re ­ jim gerektirdiği için öğrenim y a ­ panlar, ya kendi k endilerine y a­ hut da çengel atılm ak suretiyle kom ü n izm rejim i ile aşılanırlar- dı. B unlardan bazılan T ürkiye’ye döndükten sonra, oradaki ideolo­ ji birliğini burada da gizli olarak

I

sürdürm üşlerdir. N e var ki ara la­rında geçim sizlikler olm uş ve bir­ birlerini gizli örgütler içerisinde yaralam aya çahşm ışlardn. Bu ara­ da N âzım Hikmet, Türkiye’deki gizli Ko­ m ünist Partisi’nden tard edilmiştir. B un­ da H aşan  li E d iz ’in rolü olduğu söy­ lenir.

Cezaevinden

şehre çıkma

planlan

N âzım Hikm et, Bursa şehrini istinabe tarikiyle, ifadesi alınm ak için ha­ pishane araçları ile mah­ kemeye getirilip götürü­ lürken görüyordu.

Her ne kadar hapisha­ neden Uludağ güzel gö­ rünüyor, ona ılık bir şiir yazma imkânı veriyorsa da, bu onu oyalamaya kâ­ fi gelmiyordu.

N âzım H ikm et'in, h a­ pishane penceresinden U lu d a ğ ’ı seyrederken yazdığı bir şiirin başı şöy- leydi:

“Yediyıldır Uludağ ’la

gözgöze bakınıp duru­

ruz

Ne o kımıldar yerin­

den,

Ne de ben...

Lâkin birbirimizi ya­

kından tanırız”

Hapishane havası, za­ man zaman N âzım Hik- m et’i sıkm ış olacak ki, kendine özgü uygulam asıy­ la şehirden ha­ va alm a imkâ- nını buluyor­ du! B ir kere­ sinde hapisha­ ne arkadaşla­ rından seçtiği iki kişiye-yap­ m acık-kavga­ lar tertipletti. Birbirinden davacı duruma düşürdü. Ken­ disi de, güya, bu olayın şahi­ diydi!

Bu suretle, cezaevin­ den mahkemeye gelip gi­ derken kısa da olsa, şehir havası alıyordu.

O sırada Sulh Ceza hâ­ kimi M ürüvvet Yener’di. B inada M ürüvvet Ye- ner ile ilgili kısa bilgi ver­ m ek istiyorum.

Mürüvvet Yener, 1935

y ılın d a İstan b u l H u­ k u k 'ta n m ezun olunca, evvela A d a n a ’ya savcı yardım cısı olarak atandı. Sınıf arkadaşı bir askeri hâkimle evlenmesi dola­ yısıyla ikisinin aynı şeh­ re tayini yapılarak Erzin­ can’a gönderildi.

Mürüvvet Hanım, Bur­ sa Adliyesi’nde Sulh Ce­ za hâkimi olmakla bera­ ber, A ğ ır C eza azalığı yapma salahiyetine de sa­ hipti.

O sıralarda, Bursa Ce­ za Mahkemesi tarafından N âzım H ikm et’in -isti­ nabe tarikiyle- ifadesi alı­ nacaktı. M ürüvvet H a­ nım, m erak ettiği N âzun Hikmfet’i yakından göre­ bilm ek için o günkü du­

ruşm aya Ağır Ceza üye­ si sıfatıyla katıldı.

Daha sonraki yıllarda Mürüvvet Hanım asıl gö­ revi olan Sulh Ceza hâ­ kimliğini sürdürmeye de­ vam etti.

Ne var ki N âzım H ik­ met, M ürüvvet’in -ken­ disini yakından görmek arzusu ile- Ağır C eza aza- lığı yetkisiyle m ahkem e­ de bulunduğunu, çok son­ ra işitmişti. Bu defa ken­ disi, M ürüvvet H anım ’ı yakından görebilmek için, yukarıda değindiğim iz, yapm acık kavgaları ter­ tiplemişti!

Mürüvvet Yener ile Nâ­ zım H ik m e t’in m ah k e­ mede son görüşmeleri il­ ginç bir olay ile ilgilidir. B ursa C e za ev i’ndeki Bulgar kökenli bir kişinin ceza m üddeti bitm iş ve tahliye günü gelmiştir. Ne var ki kış kıyamete uygun, adamın ayakkabısı yok­ tur. Nâzım Hikmet iki çift

ayakkabısın­ dan birini muvakkaten b u n a verir. Bulgar m ül­ teci onu gi­ yerek dışarı­ ya çıkacak ve k endine bir ayakkabı aldıktan son­ ra N âzım H ikm et’in verdiğini ia­ de edecektir. Ne v ar ki bu mülteci Bul­ gar, hapisha­ neden çıktıktan sonra bir dah a uğram az! N â z ım H ikm et’in postal dediği ayakkabı da geri gelmez.

Am a Nâzım Hikmet bu olayı değerlendirm ekte gecikm ez! Bulgar m ül­ teci aleyhine Sulh Ceza mahkemesinde dava açar! N âzım H ikm et postalı­ nın derdinde değil, za­ man zaman hapishane ha­ vasından sıkıldığı için ha­ va değişikliği havasında- dır. Aralıklarda Mürüvvet Yener’in adliyedeki oda­ sına gelip gider. Duruşma sık sık ertelenir! Postalı götüren mülteci, polis ta- rafmdan aranır, aransa da bulunamaz! Davacı N â­ zun Hikmet, bu B ulgarüı mutlaka bulunup mahke­ meye çıkartılm asında ıs­ rarlıdır. Sonunda polis­ ten beklenen m üspet ce­ vap gelmez. Postalı alan Bulgar genç ortadan kay­ bolmuştur.

Bu basit polisiye vaka dolayısıyla açılan dava­ da, N âzım Hikmet, bol bol şehir havası alır.

Sulh Ceza hâkimi Mürüvvet Yener.

NÂZIM HİKMETİN CEZAEVİ GÜNLERİ

K ültürleriyle hapishane

havasını değiştirdiler

C e z a e v in d e d o k u m a c ı m a h ­ k û m la rd a n , N â z ım H ik m e t’le

Alaaddin Özedar aym odada k a­

lıyordu. ikisi de B atı dillerin e aşina, k ü ltürleri renkli kişilerdi.

B enim m üfettiş olarak şikâyet­ lerini d inlem ek üzere gittiğim de N âzım H ikm et, arkadaşı A laad­ din Ö ze d ar’m p o rtre si üzerinde çalışıyordu (7).

B u iki kad er kurbanı kültürle­ ri ile hapishane havasım h a fif­ le tm iş g ib iy d iler. Ç o k sam im i yaklaşım ları ve m üşterek kader dostlukları vardı.

N âzım H ikm et ile oda ark ad a­ şı A la a d d in ’e şikâyet dilekçele- rindekilere ekleyecekleri olup ol­

m ad ıklarım sorm uştum . N âzım H ikm et, kendileri hakkında k o ­ o p e ra tif işlem lerin d en şik â y et­ çiydi.

Ç ünkü, y ıllarca k o o p e ra tif o r­ tağı olarak kab u l ed ilm işler ve pam uk ipliği alarak havlu do k u ­ m uşlar ve kooperatife teslim et­ m işlerdi. Hatta, ortaklık num ara­ lan da vardı.

B u bakım dan, hapishanedeki dokum acılar k o o p e ra tif ortakla- n dağıtılan ipliklerden y a ra rla­ nıyor, tezgâh başına düşen h isse­ lerini alıyorlardı.

Ancak, k o operatifin sene sonu tem ettüleri (k az an çlan ) b u n lara verilm ediği gibi, fenni tesisat adı

altın d a , a la c a k la n h issed en de b ir m iktarı kesiliyordu.

A ncak, gerek valilikçe, g erek­ se k o o p e ra tif y ö n etim in c e işin b ir b aşk a yönü vardı. H er iki ta ­ rafın uygulam asın d a, cezaevin- deki tezgâh sahipleri o rtak sayıl­ m ıyordu! B u bakım dan, şikâyet­ lerinin bir kısmı kabul edilm em iş­ ti. G erekçesi şuydu:

K o o p eratif statüsüne göre, ko­ o p eratife ortak olm ak için Türk tabiiyetinde bulunm ak, 18 y aşı­ nı doldurm uş o lm ak ve m ahkûm edilm em iş bulunm ak g erekiyor­ du. O y sa cezaevinde kendilerine do k u m a tezgâhı verilm iş o lanlar h em ortak sayılıyorlar, hem o r­

tak kab u l edilm iyorlardı. B u k o nuda N âz ım H ik m e t’in sinirlendiği ve tek rar ettiği konu şuydu:

“ ... B en iplik alırken k o o p e ra ­ t i f ü y esi sayılıyorum . A m a te ­ m ettüden hisse dağıtılırken, k o ­ o p eratif üyesi d eğ ilim !... B en de­ vekuşu m u y u m ? ”

B u n ların d ile k çe le rin d e aynı cüm le y er alm akla beraber:

- Ş ikâyetlerinize ilave edecek b aşk a b ir husus var m ı, so ru su ­ na k a rş ılık v e re n N â z ım H ik ­ m e t’in:

- M üfettiş Bey, b e n devekuşu m uyum ? cevabım hiç unutam ıyo­ rum

Annesi Rus diye ceza aldı

Ç ok kim senin bilm ediği -N âzım H ikm et gi­ bi- kültürlü ve soylu b ir aileden gelen A la­ addin Bey, N â z ım H ik m et gibi siyasi b ir suç isnadı ile m ah k û m edilm iş bulunuyordu.

Cezaevi kayıtlarına göre. N âzım H ikm et için “ orduyu isyana teşvik etm ek ve kom ünist­ likten 29 yıl...” kaydı bulunuyor (8). Aym zam anda kam u hizm etinden öm rü boyunca m e n cezası verilm iştir. O da arkadaşı A laad­ din için ise “ sır ifşasından 9 yıl m ah k û m i­ y e t” k ara rı v erilm iştir. N â z ım H ik m e t’in m ahkûm iyetinde, Y argıtay’a b aşv u rm a hak­ kı tanınm adığı gibi, A laattin Ö ze d ar’a d a ta­ nınm am ıştır.

A laaddin’ in kendisi, eşi ve kayınvalidesi as­ la suç işlem ediğini söylüyorlar. O nlara göre, A laa d d in ’in tü rlü lisan ve d erin kültürü am i­ ri tarafından k ısk am ld ığ ın d an ve k ısa süre­ de onun y erine geçeceği endişesinden kay­ naklanan b ir te rtib e k urban gittiği iddia edil­ m ekteydi. B ir söylentiye göre, A laaddin Ö ze­ d a r’a ceza verilm esinde annesinin

R us o lm ası etkili olm uştur. Ö zedar a f kararından som a N â ­ zım H ikm et gibi evine kavuşm uş­ tur. İçin e dönük yarad ılışta o ld u ­ ğundan p ek az kim se ile tem ası ol­ m uştur.

A laad d in B ey F ransızca İstan ­

b u l g az etesin d e k i g ö rev in e d e­

v am ederken 1961 yılında dü n ­ y am ızd a n ayrıldı.

N üfus kütüğünde “ Hüseyin Ala­ ad d in ” olarak kayıtlı Ö zedar, N â ­ zım H ikm et gibi, d evletin yüksek kadem elerinde hizm et etm iş, p a ­ şalar soyundan gelm ekteydi.

Dramalı M ahm ut Paşa, Hasan Haydar Paşa, Reşit Paşa -dede,

oğul, torun olarak- yakın tarihimiz­ de iz bırakm ış kişilerdir.

Reşit Paşa, H ariciye N az ın iken Sultan A b d ü la ziz’in p ad işah lık ­ tan düşürülm esinin intikam ım al­ m ak am acıyla, kabine toplan tısı­ nı b asan Ç erk ez H asan tarafın­ dan S erasker H ü seyin Avni Paşa

ile b e ra b e r ö l­ dürülen bir dev­ let adam ıdır. Bu R eşit P a­ ş a ’m n iki oğlu da kendisi gibi diplom attı. B u n la rd a n ç o ­ c u k s u z ö le n M u h ittin Bey, s e fa re t m ü s te ­ şarlıklarında; di­ ğ e r oğlu H aşan H a y d a r Bey, b aşkonsolosluklarda bulundular.

H aşan H aydar B e y ’in o ğ u llan , babalarının dış m em leketlerdeki görevleri sırasında do ğ ­ dular. B unlardan H üseyin A laaddin, İtalya’da Ispeçia şehrinde 1898 yılında; diğer oğlu İb­

rahim Rasih ise İsv içre’n in C enevre şehrin­

de dünyaya geldiler.

H üseyin A laaddin Ö zedar’ın annesi R us’tu. Ö zedar, h alasın m kızı Adeviye H an ım ile 1924 y ılın d a evlendi. B unlar kardeş çocuk- la n y d ı. A ym zam anda H ariciye N a z ın R eşit P aşa ile M a a rif N a z ın AbdüOatif Suphi Pa- ş a ’m n m ü şterek to runlanydılar.

A ile, son y ılla n n ı B oyacık ap ı’daki k ö şk le­ rinde geçirdi. Ö zedar, derin kültürü ve üç y a­ b an cı dile vukufiı ile o y ıllard a İsta n b u l’da F ransızca yayım lanan İstan b u l’u n yazarları arasındaydı. Aynı zam anda siyasi p olis te ş­ k ilatın d a görevliydi.

Y ukanda belirttiğ im iz gibi, b u h izm eti sı­ rasında “ sır ifşa s fn d a n dolayı 9 yıl hapse m ah­ k û m olarak B u rsa H a p ish an e si’ne g ö n d eril­ di. K ü ltü rle ri a ç ısın d an h ap ish an e y ö n e ti­ m in ce N âzrnı H ik m e t’le aynı odada kalm a- la n u y g u n görülm üştü. B u nlardan biri ü nlü devlet adam larım ızdan Ali Fuat Cebesoy’un, diğeri Ham dullah Suphi Tannöver’in y ak ın ­ larıydılar.

C e za e v in d e n ç ık tık ta n so n ­ ra N â z ım H ik m e t ile A la a d ­ d in kısa m ü d d e t g ö rü şe b ild i­ ler. Ç ü n k ü , N â z ım H ik m e t y u rtd ışm a çık m ıştı.

Ö zedar, h apishane so n rasın ­ daki hayatını E m irgan'daki, eşi ile baldızlarının m ü şterek m al­ ları olan, b ü y ü k k ö şk te g e ç ir­ di.

B ü y ü k b ald ızı -ü n lü ta rih çi ve y az ar- S e n ih a S am i M o ra ­ li, en iştesi ile aynı k ö şk te y a ­ şa m ın ı sü rd ü rd ü .

D ilim ize İn g iliz c e ve F ran ­ s ız c a ’dan ç o k sa y ıd a e s e rle r te rc ü m e ed e re k d eğ e rli k ita p ­ la r k a z a n d ıra n S e n ih a S am i H anım efendi, benim çok sık zi­ y a re t ettiğ im b ir esk i zapıan

inşam ve tarih bilgini idi. Ö ze l­ lik le S h a k e s p e a r e ’in b ü tü n eserlerin i d ilim iz e k azan d ıran

K a d ın la r K o n g re s i'n d e T ü rk iy e ’yi b ir­ k aç d e fa te m sil e tm iştir. B u kongrelerde yerine göre, b azen F ra n sız c a b a z e n de İn g iliz ce k o n u şm a la r yapm ıştır.

K en d isi h a k k ın d a T ü rk ç e - Ingilizce yayım lam ış o lduğum b ir m a k a le d e ilk m ü z e c i k a d ı­ n ım ız ve a rk e o lo g u m u z o la ­ rak sö z e tm iştim . H e r z iy a re ­ tim d e, h em e n işte si h em h a la ­ sın ın o ğ lu o la n A la a d d in B ey de h a z ır b u lu n u rd u . B u g ü n o esk i z a m a n k ö ş k ü n d e y a ş a ­ yanlardan hiçbirisi hayatta k al­ m am ıştır.

SÜRECEK

Nâzım cezaevinden çıkıyor

k işi o olm uştur. M il le tle r a r a s ı

Referanslar

Benzer Belgeler

Yalnız bir de şu var: ö z a l’ın yeminine uymaması­ nı teşvik eden bir hareket, eski partisinin içindeki ba­ zı gruplardan geliyor, istiyorlar ki, eski Genel Baş-

•Atina’da silahlı saldırıda yaşamını yitiren Büyükelçilik Müste­ şarı Ömer Haluk Sipahioğlu için eşi Özden Sipahioğlu’nun Dışişleri Bakanlığı

4 — Tevfik Fikretin fikirlerini, dü şünce ve ahlâkını genç kuşaklara a- şılamak, yaşlı kuşaklara da hatır­ latmak için yılda bir defa olsun «Tevfik

Kur’an kursuna devam eden kadın öğrencilerin dindarlık algıları, eğitim durumu değişkenine göre anlamlı bir fark göstermekte midir?. Kur’an kursuna devam eden

İki defa Şûrayı Devlet Reisliği yap­ mış ve Meşrutiyet İnkılâbından sonra Ayan âzalığma geti­ rilmiştir. Taha

birlerini pencereden, kapıdan göre göre birbirlerine gönül verdikten son ra mektuplaşmağa girişmiş, bundan bir müddet sonra daha ötelere gittik leri halde

[r]

Bu küme diğerine göre biraz daha sönük olduğundan bize daha uzak- mış gibi gelir.. Oysa kümeler kabaca