• Sonuç bulunamadı

Viyana kahveleri hayat sevincinin nabzı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Viyana kahveleri hayat sevincinin nabzı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Evet, kahveler ne sınıf, ne ırk, ne insan ayırt eder. İster zengin, ister fakir, ister soy­ lu, ister emekçi, kadın, erkek herkese açık ka­ pısıyla eşitliğin, kardeşliğin, özgürlüğün ça­ tılarıdır kahveler.

Kadınların 1890’larda bisiklete binmesiy­ le o zamana kadar verilen kadın hakları mü­ cadelesinin başarıya ulaştığını iddia eden Ro­ sa Mayreder, bir erkeğin selam vermesiyle kıpkırmızı olan zamanın Viyanah kızların, kahvelerde oturmaya başladıklarını ve top­ lumdaki yerlerinin değiştiğini söylüyor.

Amerikalı sanat tarihçisi ve araştırmacı William M. Johnston, Viyanah entelektüel­ lerin dahiyaneliklerini, kahvelerde etrafları­ nı saran Viyanah bayanlara bağlıyor. Habs- burg hanedanının saltanatını sürdürdüğü Avusturya - Macaristan İmparatorluğu’nun başkenti Viyana’da, kahvelerde sanatın to­ murcuklar verdiğini, yazarların, ressamların tatlı Viyanah kızlardan aldıkları ilhamla ba­ şarıya ulaştıklarını, buralarda kadınların fa­ vorisi olan sanatçıların meşhur olduklarını, mesela Makart’ın yüzyılın tapılan ressamı ol­ duğunu, Saar, Wolf, Maler, Klimt gibi bir­ çok sanatçının, yaratıcılıklarını “ bayanlara” borçlu olduklarını belirtiyor.

Çoğu sanatçının ilham kaynağının kahve­ ler olduğu bir gerçek. Kahvelere yaklaştığı­ nızda, edebiyatın, müziğin, resmin, mimari­ nin en parlak devirlerine rastlarsınız. Meşhur AvusturyalI sanatçıların her birinin devamlı gittiği; dostları, arkadaşları ile buluştuğu, fi­ kir alışverişi yaptığı, ilham aldığı kahveler, bugün turistler tarafından “ müzeler” gibi zi­ yaret ediliyor.

Çoğu tarihe karışan sanatçı kahvelerinden, sene 1847’de açılan “ Café Grıensteidl en ta­ nınmışı. 1848’de Avrupa’yı kasıp kavuran li­ beral - ulusçu devrim sırasında entelektüel-Erdinç Çabuk *

V

iyana, Viyana kaldığı sürece, Viya­ na kahveleri de devamlı müşterile­ riyle dolu masaları, senelerdir on­ lara hizmet eden garsonları, tarot, satranç, bilardo oynayanları, gazeteleriyle, taze taze yenilenen su bardaklarıyla, köşĞİe- rine çekilmişleriyle, sohbet edenleriyle, yal­ nızlıkları ve birliktelikleriyle sonsuza dek ya­ şayacaktır...

Asıl ikametgâhı “ Café Herrenhof” olan AvusturyalI yazar Friedrich Torberg, haya­ tının büyük bir bölümünü geçirdiği Viyana kahvelerini böyle anlatıyor. Bugün şehrin merkezini gezindiğinizde, her köşe başında her on adımda, karşınıza bir kahve çıkacak­ tır. Evet, tıklım tıklım insanlarla dolu Viya­ na kahveleri bugün de yaşıyor!

Kadife kaplı koltuklar, beyaz mermer ma­ salar, kristal avizeler, yüksek tavanlı salon­ ların duvarlarını kaplayan Venedikli ustala­ rın marifeti boy boy aynalar; gümüş tepsi­ lerde, porselen fincanlarda köpüklü kahve sunan siyah ceketli, beyaz gömlekli, papyon- lu nazik garsonlar, telefona çağrılan meşgul işadamları, gazeteleri gözden geçiren entelek­ tüeller, kitaplara dalmış öğrenciler, annesiyle öğle tatilinde buluşan sekreter kız, masa üze­ rinden öpüşen âşıklar, kahve yudumlayıp dinlenen işçiler, çantasından çıkarttığı evrak­ ları gözden geçiren memur, okuma gözlük­ lerinin üstünden etrafı seyreden emekliler... Göz göze gelip de bakmaya doyamadığı­ mız güzel kızlar (fıstıklar!), sohbet edenler, karşılaşanlar, tanışanlar, buluşanlar, köşesi­ ne çekilmiş yalnızlar, düşünenler, tartışanlar, keyif yapanlar...

“ Viyana'da hayat sevincinin nabzı, kah­ velerde atar” diyor Haldun Taner, “Oturup bir kahve içmedikçe insan Viyana’yı Viyana yapan şeylerin bilincine varamaz.

Kahvelerin, özel hayatta da önemli bir ye­ ri olduğunu, mizahçı Alfred Polger şöyle an­ latıyor:

“ On senedir, karı koca, bütün gün kah­ velerde, saatlerce oturuyorlar. Ne kadar gü­ zel bir evlilik diyeceksiniz! Hayır, ne kadar güzel bir kahve...”

Sabah, akşam, bütün gün açık kahvenin kapısından içeri girip, dostlarınızı, arkadaş­ larınızı, devamlı size hizmet eden garsonu­ nuzu selamladıktan sonra, koltuğunuza gö­ mülüp bir “ mélange" kahvesi ısmarladıysa- nız, bir “ ohh..." çekersiniz. Sonra gümüş tepside, porselen bardakta, yanma bir bar­ dak taze su konulmuş, bol köpüklü, sütlü sı­ cak kahvenizi içer, keyif yaparsınız. Yerli, ya­ bancı, mevcut günlük gazetelere göz mü ata­ caksınız, dostlarınızla, arkadaşlarınızla soh­ bet mi edeceksiniz, yoksa köşenize çekilip ka­ fa nıı dinleyeceksiniz, Viyaııalılar kahvede kendi evlerindeymiş gibi rahattırlar. Bazı de­ vamlı müşteriler için ise kahveler, evlere na­ zaran ön plandadır. “ Bana evinizdeki per­ deler ne renk dişe sorarsanız, bocalar, biraz

diyor evinin yolunu unutmuş kahve tiryaki­ si... Tiryakilik dedim de kahvenin de sigara­ nın da tadını, AvusturyalIlar önce Türkler- den almışlar. Bugün fosur fosur sigara içen­ lere, fincan fincan kahve yudumlayanlara, “Türk gibi içiyorsun” diye takılırlar.

Rivayete göre 1683 senesinde, İkinci Viya­ na Kuşatması sonrası, muhasara çadırların­ da buldukları kahve çuvallarını Avusturya­ lIlar, “ deve yemi” zannetmişler. Ortalıklar­ da Türklerden kalma bir “ kahve pişirme tarifi” de bulamadıklarından, şaşırıp kalmış­ lar, “ Acaba bu çekirdekler nedir, neyin ne­ sidir?” diye. Çekirdekleri çiğnemeye kalkan­ ların buruşuk suratlarına, kuşatmalar sırasın­ da ulaklık yapmış Kolschitsky, “ Durun ya­ hu, bu çekirdekler çiğnenmez, Türkler bu çe­ kirdekleri toz haline getirip suda kaynattık­ tan sonra sıcak sıcak içiyorlardı” demiş ve hemen meraklı kalabalığa, kahve böyle pişi­ rilir diye ders vermeye başlamış. Nasıl Ka- nuni’nin Fransa Elçisi Süleyman Ağa, Parisli hanımları bol lokumlu, tatlı kahvesi ile Türk hayranı yapmışsa, işbilir ulak Kolschitsky de

Viyanalılara süzgeçten geçirdiği Türk kahve­ sini balla karıştırıp takdim etmiş. Bakmış ki milletin hoşuna gidiyor, ortalıkta ne kadar sözde “ deve yemi” çuvalı bulduysa toplamış ve işi ticarete dökmüş. Böylece, ilk “ Viyana kahvesi” de kurulmuş...

“ Salâh Bey Tarihi” , kahvenin Viyana’ya yine Kanuni’nin elçilerinden, Mehmet Ağa tarafından tanıtıldığını ve buradan da tüm Avrupa’ya yayıldığını yazar. Kahvemizi ta­ nıyan aristokrasi, nedense bu meredi halka layık görmemiş, saraya mahsus egzotik bir sihir gibi kendine saklamış. 1700’lerde Paris’­ te 300, Londra’da 350, Viyana’da ise sadece 10 kahvehane varsa, bunun sebebini bürok­ rasinin, kahve işletme hakkını sadece dam­ galı, mühürlü özel belgelerle ancak bir-iki şa­ hısa vermesine bağlamalı. Çünkü yukarıda­ kiler, devlet büyükleri, alt tabakanın kahve­ lere gitmesini istemezler. Kahveler, onlar için halkı işten güçten alıkoyan, tembeller yuva­ sı, isyancıların, devlet düşmanlarının, tahri- batçıların, ihtilalcilerin, kötü fikirlerin eyleş- tiği haşere yuvasıdır.

Viyana kahveleri

H A Y A T S E V İ N C İ N İ N N A B Z I

düşünürüm, ama d o amlı gittiğiniz kahvenin- Café Schwarzenberg: Ring Bulvarı’nın şatafatlı mimarisine, şatafatlı dekoru ile uyan süslü-pûslü kahvenin, bulvarı çevreleyen bankalarda, araba galerilerinde, sigorta acentelerinde çalı-ki diye sorarsanız, hemen cevabınızı veririm" şan büro elemanları ve sekreter kızlarıyla dolu müşterileri de mekânlarına yakışıyorlar. Lüks kahvenin, lüks fiyatları: Bir Mélange kahvesi 30 Avusturya Şilini (5000 TL.)

(2)

Ressamların kahvesi “ Café Sperl” in içi: On sekizinci yüzyılda, kahvelerde özel okuma odalarının ve değişik dillerde çıkan gazetelerin bulunması, bu mekânların kalabalıklaşmasına yol açmıştı. Paris’te olduğu gibi Viyana’da da kahveler, devrimci fikirlerin çatıları haline gelmişti.

Ierin buluştuğu yerin diğer takma adı da “ Cofé National” .

Arthur Schnitzler, Hugo von Hoffmans­ thal, Karl Kraus, Hermann Bahr, Peter Al­ tenberg gibi yüzyılın tanınmış sanatçıları hep buradalar... Karl Kraus, 1897’de Ring Bul- varı’nm inşası sırasında yıktırılan Grienste­ idl kahvesinin üzüntüsüyle şu satırları yazıyor:

“ Son hatıralarımızla birlikte, bu binaları da yıkıyorlar. Sonumuzun ne olacağını tah­ min etmek imkânsız. Edebiyatımız evsiz barksız bir döneme giriyor. Zira bizim ilham kaynağımızın köklerini kestiler”

Aradan neredeyse yüzyıl geçmesine rağmen bugün tekrar planlara, fotoğraflara, kalan tablolara bakarak yeniden yapımına başla­ nan Cofé Griensteidl’in açılması, umarım rahmetli üstat Kari Kraus’u mutlu edecektir.

1898’de açılan “Café Central” yıkılan Gri- ensteidl’in açıkta kalan müşterilerine, “ Ara­ mıza hoşgeldiniz” dedikten sonra, zamanın tanınmış sanatçılarını da çatısı altına alarak “ Yüzyılın Kahvesi” namına erişiyor. Yazar­ lığından çok sohbetleri, söylevleri ile meşhur Anton Kult, mizahçı Alfred Polgar, yazar ve filozof Egon Frieden, kahvehaneli yazar” olarak tanınan Peter Altenberg gibi ömürle­ rini kahvede geçiren sanatçılar devamlı müş­ teriler arasındalar. Lenin, Zürih’te meşhur mülteciler- edebiyatçılar kahvesine “ Grand Café Odeon” a ‘takılıyor’. Troçki ise Café Central’ın şah masalarından kafasını kal­ dırmıyor.

Uzun zaman Central’e rakip olan “Café Herrenhof” tarihe karışmış. Yerinde modern bir banka binası yükseliyor. 1985’te restore edilen Café Central ise yüksek kubbeleri, ko­ caman pencereleri, fevkalade iç mimarisinin dekoruyla, eski havasını koruyor. “ Central” gibi değişmeden, bugüne kadar “ Viyana kahvesi” özelliğini yaşatan bir kahve de res­ samların kahvesi Café Sperl... Ludwig Ha- vesi, 1905’te şunları yazıyor:

“ Bembeyaz yuvarlak mermer masalar et­ rafında oturuyorduk. Aman bir kül düşme­ sin, masalar kirlenmesin diye içimiz ürperi- yordu. Bu arada işi gücü olmayan, vakitleri bol genç sanatçılar resim yapmayı unutma­ mak için bu güzelim mermer masaları kara­ layıp duruyorlardı. Kimi, aynalara bakıp kendi kendilerine model duruyor, kimisi de pencereden bakıp caddeden gelen geçenin res­ mini çiziyordu. Faytonun atını, sokak lam­ balarını yakan fenercinin resmini...”

Sonunda kahve sahibi masaları kâğıtla kaplamış da bugün Albertina Müzesi’nde ası­ lı, çoğu meşhur olan ressamlardan “ Cafe

Sperl” de çizdikleri koleksiyon kalmış gü­ nümüze.

Prater kahvelerinde piyano çalan Beetho­ ven, Jünglingskaffehaus’da valsleriyle dinle­ yicileri büyüleyen Johann Straus bugün ço­ ğu eski kahvelerde pazar günleri tekrarlanan konser günlerini gelenekselleştirmişler. Tiyat­ rocuların kahvesi olarak da nam salmış Ca- fe Braunerhof’ta bu pazar konserlerini din­ lemek, bugün de mümkün. “ Helden Pletz” (Kahramanlar Meydanı) oyunu ile skandal- lar yaratan Thomas Bernhard’ın devamlı kahvesi ‘Brâunerhof’. (Bu kış vefat eden ya­ zar, eserlerinin Avusturya sınırları içerisin­ de yayımlanmasını, sergilenmesini vasiyetna­ mesinde yasaklamıştı.)

Eski Viyana kahvelerinden bugün de po­ püler olan “ Café Museum” 1899’da mimar Adolf Loos’un yarattığı, “Sezession” ekolü sanatçılarının devamlı buluşma yeri. Egon Schiele, Gustav Klimt, Oscar Kokoschka gi­ bi tanınmış ressamlar yanında, Robert Mu­ sil, Joseph Roth, Roda- Roda, Franz Blei, Georg Trakl, Franz Werfel gibi yazarlar kah­ venin devamlı müşterileri arasındalar. Bes­ teci Franz Lehar, Wagner ve Wedekind de kahvede misafir olmuşlar. Özellikle avangard sanatçıların buluştuğu “ Café Museum” , bu­ gün gençlerin rağbet ettiği, her gün tıkabasa dolu bir kahve olarak varlığını sürdürüyor.

Café Prückl, Café Schwarzenberg, Café Hawelka ve Café Mozart gibi, tarihin akışı­ na, savaşlara, ekonomi krizlerine, emlak spe­ külasyonlarına, yasaklara, baskılara rağmen yine de ayakta kalabilmiş, tarihi Viyana kah­ velerinden çoğu bugün de insanlarla dolup taşıyor. 50 sene önce kahve kapılarına, “ Ya- hudiler ve köpekler giremez” tabelası asan Naziler, kahveleri senelerce, masalarında ba­ rındırdığı birçok dostundan, sevdiklerinden yoksun bırakmıştı. İnsanların dostça, kardeş­ çe bir araya geldiği, tanıştıkları, konuştuk­ ları günümüzün “agora”ları, umarız gelecek­ te de barış içerisinde var olurlar. Hans Wei- gel’in dediği gibi, “ Kahvede ne yapılır? Sa­

dece olunur!” □ (*)

(*) Ben-Haldun Erdinç Çabuk, 1980 yılından bu yana, Viyana'da yaşamaktadır. 1978’de Konservatuvar Tiyatro Bölümü’nde, Yıldız Kenter’in yanında oyunculuğa baş­ layan Erdinç Çabuk, 1980 yılında da Viyana Üniversite­ si Tiyatro Enstltüsü’nde öğrenciliğini sürdürmeye koyul­ du. Avusturya’nın çeşitli tiyatrolarında oyunculuk ve yö­ netmen yardımcılığı da yapan Erdinç Çabuk, halen ça­ lışmalarını Burg Tiyatrosu’nda ve Avusturya televizyon­ larında sürdürüyor; film senaryoları ve tiyatro oyunları kaleme alıyor.

Bir Viyana kahvesinde oyun odası; 1890 civarı.

Viyana kahveleri

tarihinden:

Trocki mi

9

devrim

yapacak!..

V

iyana kahveler tarihine geçen b ir fıkra,

1907-1914 yıllarında Café Central’ın müş­ terile rind en olan T ro çkl’ye İlişkin: Kahvede, Rusya’da devrim olduğu haberi bomba gibi pat­ layınca, arka m asalarda g azetelere dalm ış bir devlet memuru, monokl gözlüğünü havaya kal­ dırıp şunları söyler:

“ Bırakın Allahınızı severseniz; Rusya’da kim devlim yapacak? Kafasını satrançtan kal­ dırmayan, Central'ın gediklisi Troçki mi?” □

1

tski Viyana kahvelerinden, bugün de popüler olan CaföMuseum’un dış bahçesi: Yalnızkalmayayım diye kalabalıkcadde üstünde kurulmuş alelade masalarda oturup gelen geçeni seyre­ dene, Alfred Polgar’ın şu sözlerini tekrarlamalı: "Kahveler, yanlız kalmak isteyip de bunun için kalabalığa ihtiyacı olanlara bire bir yerlerdir."

15

T a h a T o ros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Yurdumuzda bu büyük ozanın adını bilmeyen, şiirlerinden birkaç dize duymayan yoktur sanırım.. Diğer uluslar ise onu biz­ den daha iyi

Dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikm et1 in MHP’li bakanların sert tepkisini gören Nazım vatandaşlık hakkının iade edilmesiyle ilgili Hikmet Kararnamesi için,

Kendi yapımı, tellere ve eşiğe yap­ tığı eklemelerle bazı yeni buluşlar da içeren san­ turu ile hem sergisinin açılışında hem de ka­ panışında meraklı

İşte Kadını Tanımak bu türden bir ya­ pıt: Tıp biliminin ışığında, ama akıcı ve tertemiz bir Türkçeyle yazılmış yapıtın en önemli iki özelliği;

Bu yazıda birincisi nekrotik deri lezyonu zemininde gelişen, ikinci- si komplike üriner sistem infeksiyonu tedavisi sırasında santral venöz kateterle ilişkili bakteriyemi

Vakum ve aerobik olarak ambalajlanmış kontrol ve farklı seviyelerde LKSE ilave edilen sığır köftelerinin depolama süresince tespit edilen laktik asit bakteri

Bu cümleden olarak Beyoğlu Halkevi tarafından da çarşamba günü akşamı saat 20 de, İstiklâl caddesinde Nurziya sokağındaki Parti binasının tem­ sil

Gelen sözcükleri başka bir çağnşıma yol açmamak için düzelttim ve elinizdeki biçime getirdim: O 1923’. Bu yapıt, yazdığım Cumhuriyet marşının hem sürüp