• Sonuç bulunamadı

Şiirleri ve Türküleriyle Âşık Pirani

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şiirleri ve Türküleriyle Âşık Pirani"

Copied!
265
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)
(2)

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI NO: 145

ŞİİRLERİ VE

TÜRKÜLERİYLE

ÂŞIK PİRÂNÎ

Yrd. Doç. Dr. İrfan KARADUMAN

SİVAS 2013

(3)

CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI NO : 145 19/03/2013 tarih ve 2013/09 numaralı Cumhuriyet Üniversitesi Yayın Komisyonu Kararı ve 20/03/2013 tarih ve 2013/1-12 numaralı Yönetim Kurulu Kararı ile basımı uygun görülmüştür.

ISBN 978-605-4561-22-3

Karaduman, İrfan

Şiirleri ve Türküleriyle Âşık Pirani / İrfan Karaduman. -- Sivas : Cumhuriyet Üniv., 2013.

262 s.-- (Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları ; no : 145 ) ISBN 978-605-4561-22-3

780

İNCELEME KOMİSYONU :

Prof. Dr. M. Hakan CEVHER / Ege Üniv. Devlet Türk Mûsikîsî Temel Bilimler Bölümü / İZMİR

Doç. Dr. Gülay KARŞICI / Erciyes Üniv. Güzel Sanatlar Fak. Müzik Bilimleri Bölümü / KAYSERİ

Doç. Dr. İsmet DOĞAN / Gazi Üniv. Gazi Eğitim Fak. Güzel anatlar / ANKARA

Baskı : Cumhuriyet Üniversitesi Matbaası – SİVAS Kitap İsteme Adresi : Cumhuriyet Üniversitesi

Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı

58140 SİVAS 2

(4)

Sayfa

Önsöz 9

I. BÖLÜM

ÂŞIK PİRÂNÎ’NİN HAYATI VE ESERLERİ

1. Hayatı 13

2. Şiirlerde Teknik Yapı 14

A. Vezin 14 a) 11 Heceliler 15 b) 8 Heceliler 15 B. Kafiye 15 a) Yarım Kafiye 16 b) Tam Kafiye 16 c) Zengin Kafiye 17 C. Redif 18

3. Şiirlerinde İşlediği Konular 19

4. Türkü İncelemeleri 23 II. BÖLÜM ÂŞIK PİRÂNÎ’NİN ŞİİRLERİ 1. Dervîşler Hû 45 2. Ecelin Göçü 46 3. Olmadım Sâkî 47

4. Fildişi Sarayı Konak 48

5. Var Başka Başka 49

6. Gelemem Yayla 50

7. Suna Boylum 51

(5)

8. İnanma 52

9. Gâfil Avlanma 53

10. Oğul Nasîhatı 54

11. Emekleri Bölüştük 55

12. Garip Yurt 56

13. Değme Yar Bana 57

14. Mâşâllah 58

15. Kimden Yana 59

16. Garibin Sırtına 60

17. Ne İhtiyar Olasın Ne Fukarâ 61

18. Köylü Kardaşım 61 19. İhtiyarlık 63 20. Nasîhat 64 21. Seher Yeli 65 22. Divâneler 66 23. Vay Dünya 67 24. Şirin Zara 69

25. Dervîş Olmayan Bilmez 70

26. Söyle Gözüm Sen Ne Gördün 71 27. Yalan Eken 73 28. Kirli Çömez 74 29. Gayrı El Aman 75 30. Ecelin Rüzgarı 76 31. Gir Bu Yola 77 32. Canım Sabreyle 78 33. Bu Dünya 79 34. Bir Vefâ 80 35. Güvenme 81 36. Bu Sene 82

37. Çürük Hasan’ın Hasret Çağrısı 83 2

(6)

38. Mâzîli Sohbet 84 39. Oğul Gitme 85 40. Buz Bağladı 86 41. Kalmadı 87 42. Şu Zaman 88 43. Gelmedi 89 44. Böyle Mi Yazdı 90 45. Garip Turnam 91 46. Olmadı Mı 92 47. Domuz Gribi 93 48. Ağla Gönül 94 49. Kul Azgını 95 50. Zamâne Takvâları 96 51. Bu Yara Dostun Yarası 98

52. Köylü Dayı 99 53. Öcek Bey’in Diploması 100

54. Çağ Atladık 101

55. Unutulan Eski 102

56. Düşünen Yok 103

57. Bitmedi 104

58. Bir Yıldız Kaydı 105

59. Kambur Simo 106 60. Tiryakiye Nasîhat 107 61. Zora Bindi 108 62. Küsmüş 109 63. Ne Deyim Ki 110 64. Mırıldanma 111 65. Erenler Cemi 112

66. Var Belli Belli 113

67. Sefilin Hâli 114 3

(7)

68. Kulun Kuldan Farkı 115 69. Liderin Göçü 116 70. Kul Eyleyen 117 71. Hıdır Emmi 118 72. Ey Mü’min Gardaş 119 73. Yar Beni 120 74. Vay Beni 121 75. Unutmam Yâri 122 76. El Aldı Gitti 123 77. Osmanlı Dedem 124 78. Diş Ağrısı 125

79. Sarı İneğin Destanı 126

80. Kara Toprak 128

81. Ziyaret 129

82. Ellidir 130

83. İllâ Asıl 131

84. Bir İbo Gerek 132

85. Kahraman Mehmetçik 133 86. Kabayel 134 87. Zamanı Değil 135 88. Uzak Ol 136 89. Güzel İstanbul 137 90. Aldanma Gönül 138 91. Be Hey Adam 139 92. Yetim Esme 141 93. Askere Gidiş 142 94. Gelemem 143 95. Nenem 144 96. Sanardım 145 97. Aziz Misâfir 146 4

(8)

98. Eski Tarım Bakanı Gökalp 147

99. Ağlarım 148

100. Dolaşırım Garip Garip 149

101. Oburun Perhizi 150

102. Garip Sazım 151

103. Yuvam Seni Çok Özledim 152

104. Köylü Kavgası 153

105. Kâbeye Tavaf Seslenişi 154

106. Mor Pisiğim 155

107. Tövbekârlık 156

108. Kaderin Çilesi 157

109. Değme Felek Değme 158

110. Köyüm Benim 159 111. Yaralıyım Ezginim 160 112. Dön Yârim 161 113. Gibiyim 162 114. Aziz Dostlara 163 115. Unutma Ha 164

116. Şişli Belediye Başkanı Sarıgül 165

117. Kara Gözlüm 166

118. Nefretik Çoban 167

119. Yakarma 168

120. Sefil Apduraman 169

121. Ramazan Ayı (Methiye) 171

122. Ayrılamam Senden 172 123. Senin Yüzünden 173 124. Hızlı Tren 174 125. Ödünç Borç 176 126. Sakın Ha Olmayasın 177 127. Açık Adres 178 5

(9)

128. Kahpe Dünya 179 129. Kör Cehâlet 180 130. Er Meydanı 181 131. Küskün Kardeşler 182 132. Virâne Bağdat 183 133. Gözün Aydın 184

134. Bilemedim Ben Seni 185

135. Gel Aldanma 186 136. Kutsal Emânet 187 137. Kahpe Katliam 188 138. Destan Olursun 190 139. Teröre Çağrı 191 140. Gâfil Ölüm 193

141. Dolaşırım Garip Garip 194

142. Bir Daha Seçime Kadar 195

143. Adını Koymuşlar 196

144. Bizim Dostlar 197

145. Benim Aslım Bir İnsan 198

146. Kredi Kartı 199 147. Zâlimsin 200 148. Deme Ha 201 149. Bir Ağıt 202 150. Yoksul Garip 203 151. Nasîhat 204 152. Böyle Kader 205 153. Vay Dünya 206 154. Yalan Söyler 208 155. Kalanı Vardır 209 156. Çağır Kalbim 210 157. Bedeldir 212 6

(10)

158. Savaş 213 159. Bir Nefestir 214 160. Ateşten Gömlek 215 161. Düşünme Gardaş 216 162. Vur Davulcu 217 163. Emin Bekçi 218 164. Sarıkamış 219 165. Kaderin Gurbeti 220 166. Koca Dünya 221 167. Güzel Pazar 222 168. Çeşit Olmuş 223 169. İki Çitil 224

170. Biz Zaman Oldu 225

171. Duydun Mu 226 172. Hâin Dost 227 173. Ozan Veysel’e 228 174. Gazel Olursun 229 175. Müdür Beye Dilekçe 230 176. Müdür Bey 231 177. Beynamâz 232 178. Benzemez 233 179. Beğenmez 234 180. Vefâsız Yar 235 181. Süslü Caniler 236 182. Adı Yavuz 237 183. Bağlıdır 238 184. Benzer 239

185. Buna Fâni Dünya Derler 240

186. Doktor Bey 241

187. Eğridir 242 7

(11)

188. Geçti Ömrümün Baharı 243

189. Gel Gardaşım 244

190. Gönlüm Yaralı 245

191. Kınamayın Dostlar Beni 246

192. Ömür Sarayı 247

193. Senin 248

194. Tez Gel 249

195. Toprak Bizim Temelimiz 250

196. Yaralı Turnam 251 197. Bir Ömür 252 198. Çağırsın 253 199. Dağlar Görünür 254 Küçük Sözlük 255 Yöresel Ağız Sözlüğü 256 Kaynaklar 259 Ekler 260 8

(12)

ÖNSÖZ

Sivas’ta göreve başladığım günden beri aklımda olan en önemli çalışma “Türküler Diyarı”nda derleme yapmaktı. 2004 yılında Cumhuriyet Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak göreve başladığım zaman, Sivas şehri hakkındaki bilgim çok sınırlı idi. Şehrin yaşantısına ve insanların ilgilendiği konulara bakınca üzerimde oluşan ilk izlenim “bu

şehirde türkü üretimi bitmiş” oldu. Düşüncelerimin kısmen

yanlış olduğunu birkaç yıl içinde anladım. Türk halk müziğinin halen üretilmekte ve yaşatılmakta olduğunu birkaç sene içinde fark edebildim.

Sivas’ta Türk halk müziğini yaşatan kişilerden bir tanesi de Şentürk Usta olarak anılan, bağlama yapımcısı ve ozan Şentürk İYİDOĞAN’dır. Şentürk Usta ile tesadüfen tanışmıştım. Üretilmiş her bağlamanın çalınabilir durumda olmasını yaşam hedefi haline getirmiş olan Usta, aynı zamanda köylerden gelen halk âşıklarına da şehirde yardımcı olmaktaydı. Usta ile yaptığımız sohbetlerin birinde, bana bazı âşıkların türkülerinin kaydedilmediğini söyledi. Özellikle de Molla Ali Oflaz’dan bahsetti. Bu sohbetten birkaç gün sonra, kendi atölyesinde, beni Ali Amca ile tanıştırdı. Aşığın birkaç türküsünü hemen orada dinleme fırsatı buldum. Doktora eğitimimi tamamladıktan hemen sonra, Ağustos 2011’de,

(13)

Molla Ali Pirânî’nin köyü olan Kangal/Avşarören’e gittim ve türküleri ile şiirlerini kaydettim.

Âşıktan alınan kayıtların düzenlenerek bir araya getirildiği bu kitabın, Molla Ali Pirânî’nin türkülerini yaşatacağı ümîdi ile, bu çalışmanın oluşumunda emeği geçen; öğrencim Turgay GÜNDOĞDU’ya, şiirlerin incelenmesinde emeği geçen Prof. Dr. Alim YILDIZ’a, Yrd. Doç. Dr. Doğan KAYA’ya, sabırlarıyla beni destekleyen eşime teşekkürü borç bilirim.

Sivas, 2013

İrfan KARADUMAN

(14)

I. BÖLÜM

ÂŞIK PİRÂNÎ’nin HAYATI

ve ESERLERİ

(15)
(16)

1. Hayatı

1946 yılında Kangal’a bağlı Boğazköy’de dünyaya gelen Molla Ali (OFLAZ) Pirânî, sonradan Avşarören Köyü’ne yerleşmiştir. Yaşamını çiftçilikle kazanmakta, baba mesleği olan arıcılıkla da uğraşmaktadır. 5 erkek 3 kız çocuğu bulunmaktadır.

1966-1968 yıllları arasında vatani hizmetini tamamladıktan sonra bağlama çalmaya, şiir yazıp türkü yakmaya başlamıştır. Bağlama çalmak adına hiçbir eğitim almamış, sadece Haydar Kirvem dediği kişiden akort yapmayı öğrenmiştir. Kullandığı bağlama büyük tekneli ve uzun saplıdır. Bağlamayı farklı akortlarla çalmaktadır.

Hiç hocası olmamasına rağmen Pirânî; Âşık Veysel, Mahsûnî Şerif ve Davut Sulari’den etkilenmiştir. Evinin duvarına Mahsûnî Şerif’in bir fotoğrafını asmış, kendi fotoğrafını da hemen onun yanına küçük boyda iliştirmiştir. Bir türküsünü Âşık Veysel’in “Güzelliğin On Para Etmez” türküsünün üstüne kendi şiiri ekleyerek yapmıştır. Bu türküyü sorduğumuzda “Bunun gaydası böyledir” yanıtını vermiştir. Şüphesiz ustaları yukarıda adlarını zikrettiğimiz kişiler olmuşlardır. Türkülerin hemen hepsi Hüseyni makamındadır.

Âşık Pirânî, türkülerini farklı ortamlarda seslendirmemektedir. Sadece kendine ve yakınlarına çalıp söylemektedir. Bu durum yaptığımız derlemenin

(17)

yapılmaması halinde türkülerin yüksek ihtimalle kaybolacağını ortaya koymaktadır.

Avşarören Köyü’nde Âşık Pirânî’den başka türkü yakan ve söyleyen bulunmamaktadır. Köyde türkü yakma geleneği yoktur. Bir gece rüyâsında Pirânî; mahlasını görmüş ve sonradan bu mahlası kullanmaya başlamıştır. Mahlasını sonradan kullanmaya başladığı için bazı şiirlerin son beyitinde gerçek adını kullanmıştır.

“Türkülerim” dediği zaman şiirlerin ve ezgilerin tamamını kastetmektedir. Derleme sırasında “kaç türkünüz

var” diye sorduk, yanıt olarak; “Benim türkülerim 400 den fazlaydı. Türkülerimi kağıtlara yazıyordum, oradan bakarak çalıp söylüyordum. Bir gün gelinim soba yakmak için benim türkülerin bir kısmını kullanmış” dedi. Bize de bu sözden

sonra sadece şunu söylemek düştü: Madden odunu yakan bu türküler, mânen insanoğlu ile yanar…

2. Şiirlerde Teknik Yapı A. Vezin

Pirânî şiirlerinin tamamını hece vezniyle yazmıştır. Şiirlerin 116’sı 11’li hece ölçüsüyle, 83’ü de 8’li hece ölçüsüyle yazılmıştır. Pirânî şiirlerinde duraklara dikkat etmemiştir. Şiir incelemesinde verilen numaralar şiirlerin başlarında bulunan numaralardır.

(18)

a) 11 Heceliler:

Pirânî’ye ait 116 şiir 11’li hece ölçüsü ile yazılmıştır. (3, 4, 5, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 17, 18, 20, 21, 23, 29, 30, 34, 35, 36, 37, 38, 42, 44, 45,46, 47, 48, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 64, 65, 66, 67, 72, 73, 74, 76, 77, 79, 81, 82, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 93, 94, 95, 96, 98, 99, 101, 104, 105, 108, 109, 111, 112, 113, 114, 118, 122, 126, 130, 131, 132, 134, 136, 137, 138, 140, 143, 149, 151, 153, 155, 157, 158, 160, 161, 162, 166, 168, 169, 170, 171, 173, 174, 175, 176, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 186, 187, 189, 190, 193, 194, 196, 197, 198, 199.) b) 8 Heceliler:

Pirânî’ye ait 83 şiir 8’li hece ölçüsü ile yazılmıştır. (1, 2, 8, 15, 16, 19, 22, 24, 25, 26, 27, 28, 31, 32, 33, 39, 40, 41, 43, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 61, 62, 63, 68, 69, 70, 71, 75, 78, 80, 83, 91, 92, 97, 100, 102, 103, 106, 107, 110, 115, 116, 117, 119, 120, 121, 123, 124, 125, 127, 128, 129, 133, 135, 139, 141, 142, 144, 145, 146, 147, 148, 150, 152, 154, 156, 159, 163, 164, 165, 167, 172, 177, 185, 188, 191, 192, 195.) B. Kafiye

En az iki mısranın sonunda tekrarlanan, yazılışları aynı ama anlamları farklı olan ses benzerliği şeklinde tarif edilen kafiye, şiirin önemli unsurlarından biridir.

(19)

a) Yarım Kafiye: En az iki mısranın sonunda tek ses benzerliği ile oluşan kafiyeye yarım kafiye denir (KAYA, 2007, s. 396). Pirânî yarım kafiyeyi sıkça kullanmıştır.

Hani ya sende o tırpan biçenler Pınarında soğuk su içenler Acep ne diyorlar bakıp geçenler Dili yok ki neler söylesin bana (56)

“ç” yarım kafiye, “enler” redif

Ağlar gözde dane dane yaş gördüm İhtiyarlığı fakirliğe eş gördüm Bu dünyanın sarayını boş gördüm Ne ihtiyâr olasın ne de fukarâ (61)

“ş” yarım kafiye, “gördüm” redif

Molla Ali der bunca gelip geçenler Bir kuş gibi dala konup göçenler İlâhi kudretten bade içenler

Bundan ayrı bade içer eyleme (80)

“ç” yarım kafiye, “enler” redif

b) Tam Kafiye: Pirânî’nin şiirlerinde en çok kullanılan kafiye şekli iki harf benzerliğiyle yapılan tam kafiyedir (KAYA, 2007, s. 396).

(20)

Sırtı kalın karnı toktur Ebterin vicdânı yoktur Tükenmez derdimiz çoktur Geçim gayrı zora bindi (108)

“ok” tam kafiye, “tur” redif

Molla Ali der yezit cehennem külü Kerbelâ şehîdi Muhammed gülü Şehâdete eren cennet bülbülü Susuz şehît oldu tasında belli (112)

“ül” tam kafiye, “ü” redif

Kuvvet sende kudret sende Bilinmeyen hikmet sende Türlü türlü nimet sende Sefa geldin yâ Ramazan (171)

“et” tam kafiye, “sende” redif

c) Zengin Kafiye: Pirânî, üç veya üçten daha fazla harfin benzerliğiyle yapılan zengin kafiye şeklini de şiirlerinde sıkça kullanmıştır (KAYA, 2007, s. 397). Ne güldüm dünyada ne de bahtiyar

Kendim gencim ama gönlüm ihtiyâr Dolaşsam dünyayı ben diyar diyar

Yine ayrılmam ki gül yüzlüm senden (172)

“iyar” zengin kafiye

(21)

Molla Ali ne söyleyim İşte her zaman böyleyim Vefasızsın ben neyleyim Gözün aydın felen senin (184)

“yle” zengin kafiye, “yim” redif

Molla Ali dünya böyledir Dert ağladır aşk söyledir Giden yolcuyu eyledir Yollarımı bağlar gider (79)

“yle” zengin kafiye, “dir” redif

C. Redif

Mısra sonlarında kafiyeli harflerden sonra yer alan ve aynı anlamda olan harf ve kelimelere redif denilmektedir (KAYA, 2007, s. 618).

Bitirdim ömrümü gurbet elinde Bir haber beklerim seher yelinde (50) Harâmdan kaç helâl olsun yediğin Doğru söyle gerçek olsun dediğin (53) Şimdiki zamanda hal çeşit olmuş Din iman dolapta kul çeşit olmuş (223)

(22)

3. Şiirlerinde İşlediği Konular

Molla Ali Pirânî, şiirlerinde dünya nimetinin önemsizliği, ölüm, dürüstlük, adâlet, sitem, nasîhat, yoksulluk, hasret, vatan sevgisi, gurbet, iman, terör gibi birbirinden çok farklı konulardan bahsetmektedir. Günlük yaşamın sıkıntılarına da sık sık değinmesinden, çok hassas bir ruh yapısına sahip olduğunu söylemek mümkündür. Doğruluğuna inandığı konularda söz söylemekten çekinmeyen ve dînî konularda ayrım gözetmeksizin her inanca ve düşünceye saygısı olan bir aşıktır. Şiirlerinde kullandığı müstehcen kelimeler tamolarak yazılmamıştır.

Geçmişte yaşamış önemli şahsiyetlere ve ilham aldığı âşıklara duyduğu hayranlık ve özlemi de şiirlerde bulmak mümkündür.

Oğul Perçenek’ten bir yıldız kaydı Yıldız değildir de bir doğan aydı İnsanlığa ışık tutan babaydı

Özledim Mahsûnî göresim geldi (105) Oniki imamlar yüce dergâhı

Arşa yükselirse canların ahı Kerbelâ şehidi şâhların şâhı

Nuru Muhammed’dir yüzünde belli (112)

(23)

Bu mudur dünyanın hâli İster paşa ister vali

Muhlis Akarsu, Kıvırcık Ali Kimler yedin kara toprak (128)

Pirâni’nin en çok değindiği konulardan biri de vatan sevgisi, Mehmetçik ve terör konularıdır. Vatan hizmetinin öneminden ve kutsallığından bahsederken kandırılarak dağa çıkarılanlara da geri dön çağrısı yapmaktadır.

Molla Ali yüce vatan Bağrın çoktur şehît yatan Böylemiydi senin atan Yazık değil mi vatana

Bilmem bunlar kimden yana (59) Gönülde yakın gözümde ırakda Kimi Diyarbakır kimi Şırnak’da Gözlerim yolda gönlüm merakda Beklerim yolunu gele Mehmetçik (133) Molla Ali oğul silah kuşanmış

Olmaya ki nöbetinde usanmış Bu görevi yapmayanlar utanmış Ağlama babam ben gine gelirim (142)

(24)

Saklanmış Gabar Dağı’na Düşme gâvurun ağına Dön gel baba ocağına Gel hasso gel mamo

Seni bekler anay babo (191)

Anadolu’da yaşayan çoğu birey gibi yoksulluğu en önemli örneklerine kadar tanımış birisi olan Pirânî, şiirlerinde yoksulluğun farklı sonuçlarını örneklemiştir.

Pirânî’ye verdiler bir numara Boynu bükük çekildim bir kenara İlmühaber yazdırmıştım muhtara

Ben yoksulum yavrum hasta doktor bey (241) Garip yiğit yoksul isen

Dert yiğidi verem eder Gücün yetmez mahzun isen Dert yiğidi verem eder (203)

Genç yaşta gurbete çıkarak memleket hasreti çekmeye başlayan Pirânî, evine, ailesine ve memleketine olan özlemini birçok şiirinde dile getirmiştir.

Ayrıldım yuvamdan dağlardan öte Anamın hasreti burnuma tüte Dayanamam gayrı ben bu hasrete Ağlama anam ben gine gelecem (142)

(25)

Kışa mı tutuldu gönül kervanı Kalkıp gidemez yoktur dermanı Şimdi geldi ayrılığın zamanı

Kader seni yazan böyle mi yazdı (90) Der Molla Ali derdim beter

Dayanamam gayrı yeter Her kuş vatanında öter Hadi gidek köyümüze Kurban olam elimize (85)

Pirânî, birbirinden farklı konularda etrafındakilere adeta nasîhat veren ve yol gösteren sözlerini şiirlerinde sıralamıştır.

Dinle dostum sana haber vereyim Kulak ver de bu sözlere gücenme Bekar yaşa ölünceye bekle de Kötüsüne karı deyi güvenme (81) Her olur olmaza deme arkadaş İtibarın kaybolur yavaş ha yavaş Yaşam derler tehlikeli bir savaş Bir an gelir belki toz olur gider (204)

Pirânî, inanç ile ilgili de şiirler yazmıştır. Dînî ve tasavvufi kişilikler ve olaylar ile ilgili de örnekler vermektedir.

(26)

Muhammed Ali’nin nurdan kalesi Açılır kapılar Ali’ye bağlı

Pervane dönerler pirler veliler

Anın sırrın Bektaş Veli’ye bağlı (238) İman ile coşku ile

Gönül saray köşkü ile Muhammed’in aşkı ile

Çağır kalbim Hakk’ı çağır (210) Hani Mevlana Yunus’lar

Allah diyen kurtlar kuşlar Gelin ey mü’min gardaşlar Beraber Allah diyelim (156)

4. Türkü İncelemeleri

Molla Ali Pirânî’ye ait 17 ezgi derlenmiştir. Bu ezgilerden 4 tanesi uzun hava olarak bilinen ritmik yapısı serbest olan ezgilerdir. 13 ezgi ise kırık havadır. Türkülerin tamamı Hüseyni makamı etkisini göstermektedir.

Kırık havaların 8 tanesi 2/4, 3 tanesi 5/8, 1 tanesi 4/4 ve 1 tanesi de 8/8 ritm kalıpları ile düzenlenmiştir. 8/8 ezgide önemli bir husus dikkat çekmektedir. Bu husus 3+2+3 tartımlardan oluşmasıdır. 5/8 ritm kalıpları ile yazılmış 3 ezginin tamamı 2+3 tartımla yazılmıştır.

(27)

Türkülerin hepsi tek bölümlüdür. Müzik cümlelerine bakıldığı zaman genelde 2 veya 3 cümleden oluştuğu görülecektir.

Cümlelerin oluşumunda sekileme ve ezgi tekrarları sıkça kullanılmıştır. Ezgilerdeki genel hareket, tiz bölgede 3 mısranın tekrarı ve dörtlüğün son mısrasının karara doğru sekilemesiyle yönlendirilmesinden ibarettir. Bu özellik Türk Halk Müziği’nin genel özelliklerindendir. Kaynak kişi ile derleme esnasındaki sorularımızdan birisi “etkilendiğiniz

aşıklar var mıdır?” idi. Bu soruya verdiği cevapta Aşık

Veysel ve Mahsûnî Şerif adı geçmekteydi. Özellikle Aşık Veysel’in türkülerinde yukarıda açıkladığımız ezgi karakteri sıkça görülmektedir.

(28)
(29)
(30)
(31)
(32)
(33)
(34)
(35)
(36)
(37)
(38)
(39)
(40)
(41)
(42)
(43)
(44)
(45)
(46)

II. BÖLÜM

ÂŞIK PİRÂNÎ’NİN

ŞİİRLERİ

(47)
(48)

DERVÎŞLER HÛ

Dervîşler zikrederler Hû Kuru ekmek bir yudum su Bütün malı serveti bu Hû diyen bu Dervîş Baba Hak murâda ermiş baba Mevlâ’m yarattığı kula Ayrı sevdâ vermiş baba Gözü yok dünya malında Görenler bilir halında Çiçeği tuğba dalında Hû diyen bu Dervîş Baba Hak murâda ermiş baba Mevlâ’m yarattığı kula Ayrı sevdâ vermiş baba Pirânî der bir aşkına Semâvîler pîr aşkına Dîvâneler yar aşkına Hû diyen bu Dervîş Baba Hak murâda ermiş baba Mevlâ’m yarattığı kula Ayrı sevdâ vermiş baba

(49)

ECELİN GÖÇÜ

Gâfil aldanma dünyaya Emeklerin gider zaya Sanki benzer bir rüyâya Ateş kazan kurulunca Gelir geçer gençlik çağın Gazel döker ömür bağın Ağlaşır oğlun uşağın Öldü haber verilince Kara haberin duyarlar Elbiseni hep soyarlar Kara toprağa koyarlar Tene kefen sarılınca Azrâil gelir aniden Göç eylersin bu fâniden Haber yok Pirânî’den Ebedî yol ayrılınca (Şubat 2004)

(50)

OLMADIM SÂKÎ

Erenler ceminde olmadım sâkî Her şeyler yalanmış Mevlâ’dır bâkî Mal mülk Allah’ındır sonsuza ta ki Var mıdır bâkîye kalan dünyada Devrânı dünyada konup göçenler Ecel şerbetini dolu içenler

Kerbelâ aşkına candan geçenler Ruhuna salât ü selâm dünyada Cihânın aslanı Haydari Ali Muhammed nebîdir şefâat kani Kuşdili bilen o Süleyman hani Âhiri gidecek gelen dünyada Molla Ali dosta gönül bağladım Damla idim aktım coşup çağladım Dost uğruna bu sînemi dağladım Bana düştü keder elem dünyada

(51)

FİLDİŞİ SARAYI KONAK

Fildişi konaklar sarayı nidem Âhiri ölümdür gelmiyor giden Sultan Süleyman’dı bütün emreden O bile kalmadı yalan dünyada Âdem’le Havva’dan töredi hikmet Ayrıldı insanlar dünyaya hicret Yetmiş iki buçuk denen bu millet Yoktur murâdını alan dünyada Meryem’de İsa’yı ruhtan yarattı Hazreti Muhammed sultan yarattı Aliyil Murtazâ aslan yarattı Hani ya bâkî kalan kim dünyada Molla Ali sînem feryad figânda Hisaplar sorulur ulu dîvânda Evel âhir ölüm vardır cihânda Benlik davasını çalan dünyada

(52)

VAR BAŞKA BAŞKA

Dünya senin ben neyinde mutluyum Türlü dertlerim var var başka başka Anamdan doğalı ben böyle dertliyim Türlü türlü derdim var başka başka Hangi dala el attımsa kurudu Dostlarım hep düşman oldu yürüdü Perîşân eyleyip yerde sürüdü Türlü türlü derdim var başka başka Tanımadın bana bir gün fırsatı Benim için verdin acı vuslatı Bayram dedin benim için hasreti Türlü türlü derdim var başka başka Pirânî’yem rağbet güzel zengine Dünya döner her şey dengi dengine Her şey yalan gücüm yetmez kendime Çeşit çeşit derdim var başka başka (16.01.2012)

(53)

GELEMEM YAYLA

Al yeşil çiçekli yaylanın düzü Kuşlar cıvıldaşır meleşir kuzu Cenneti andırır baharı yazı

Bağlandı yollarım gelemem yayla Bitirdim ömrümü gurbet elinde Bir haber beklerim seher yelinde Bir ah çekerim ağlarım derinde Ellere karışıp gülemem yayla Pirânî der ki ah bu ömrüm geçti Benim kısmetim gurbete düştü Emmi dayılar hep bana mı küstü Ölüm var belki de göremem yayla (Haziran 2003)

(54)

SUNA BOYLUM

Suna boylumu da gelin etmişler Benden ayırmış da elin etmişler Bizi ayırmaya yemîn etmişler Ağlama da nazlı sunam ağlama Ağlayıp da karaları bağlama Kimler çekmiş gözlerine sürmeyi Kimler örmüş saçlarına sırmayı Zâlim felek harâm etti gülmeyi Ağlama da kara gözlüm ağlama Ağlayıp da ciğerimi dağlama Yas çekip de kara yazma bağlama Ellerine kına yakıp ağlama

Ahdımızı gıyâmata söyleme Ağlama da kömür gözlüm ağlama Ağlayıp da beni yoldan eyleme Pirânî der ki vay bire zâlim felek Kaderimi yazan bir kâtip melek Boşuna kendini eyleme helâk Ağlama kurban olurum ağlama Ağlayıp da dertli başım dağlama (15 Haziran 2004)

(55)

İNANMA

Yalan dünya ziynetine Güzelliğe, servetine Bey bak kadın milletine Aldanma dostum aldanma Eski hurda yeni olmaz Zemherînin günü olmaz A.ı olanın dini olmaz Aldanma gönül aldanma Ezeli Âdem’den beri Daha da ondan ileri Ayrıdır her gulun yeri Aldanma dostum aldanma Pirâni der sonu ölüm Kimi sefâ kimi zulüm Kalem yazar, söyler dilim Güvenme dostum güvenme (Ekim 1999)

(56)

GÂFİL AVLANMA

Ecel gelip yakamızı tutmadan Hazırlığın var mı gâfil avlanma Kara toprak seni yiyip yutmadan Hazırlığın var mı gâfil avlanma Harâmdan kaç helâl olsan yediğin Doğru söyle gerçek olsun dediğin Düşündün mü nedir eksik gediğin Hazırlığın var mı gâfil avlanma Doğruluk hayatın güzel bölümü Ne eken onu biçer sözün gelimi Sen de bir gün tadacaksın ölümü Hazırlığın var mı gâfil avlanma Molla der dünya sende kalan yok Hakîkatim sözlerimde yalan yok Her şey açık ama bakıp bilen yok Hazırlığın var mı gâfil avlanma (1 Mayıs 2008)

(57)

OĞUL NASÎHATI

Oğul sana ben nasîhat eyleyim Alır isen sana cevher vereyim Almaz isen daha sana neyleyim Sakın oğlum kim olduğunu unutma Bir çekirdek yere düşer köklenir Ağaç olur dalı meyve yüklenir Zamâne evlâdından ne beklenir Sakın oğul kim olduğunu unutma Gökyüzünde turna öter firgatlı Yaz gelende dağlar taşlar ırgatlı Atlarım da sizden bana gıymatlı Sakın oğlum kim olduğun unutma Pîrâni der dayı gerek aslında Temiz yeğen törer onun neslinde Kâbiliyet her bir şeyin üstünde Sakın oğul kim olduğunu unutma

(58)

EMEKLERİ BÖLÜŞTÜK

Babam ile emekleri bölüştük İki kendi aldı silesi bana Çocukların gıdasını vermedi Türlü dalavere hilesi bana Yoksul ettin beni sığır yaydırdın Rezilliği köynek ettin giydirdin Benim için gör ne plan uydurdun Desinler ki elin kölesi bana İlkokulu beşe kadar okuttun Ondan sonra sen yuvayı kokuttun En sonunda ayrılığı hak ettin Dünyanın azâbı çilesi bana Daha tıfıl iken beni ayırdın Atmadın ortaya sanki kayırdın Yoldun kanadımı çöle koyurdun Gören dostlarım da gülesi bana Molla Ali sığır layık değil mi Babam köy ağası ayıp değil mi Boşver gine Allah büyük değil mi Hakkımda hayırlı gelesi bana

(59)

GARİP YURT

Mekânî Baba’mın yurdunu gördüm Dili yok ki neler söylesin bana Nazar eyleyip de derdini sordum Dili yok ki neler söylesin bana Hani ya senin o sahibin n’olmuş Dalında çiçeği sararmış solmuş Baba yurduna yâd eller mi konmuş Dili yok ki neler söylesin bana Hani ya sende o tırpan biçenler Pınarında soğuk sular içenler Acep ne diyorlar bakıp geçenler Dili yok ki neler söylesin bana Leş kargası fırsat bekler dolaşır Dostlarım üzülür düşman dalaşır Kansızın malını düşman bölüşür Dili yok ki neler söylesin bana Pirânî de ne söyledin ne diye Hayırsız evlâttan gitti hediye Hani derler kim kazana kim yiye Dili yok ki neler söylesin bana

(60)

DEĞME YAR BANA

Evlerinin önü kurnalı çeşme Kurban olayım kız yaramı deşme Kapanmış yaramı yeniden açma Yaralıyım n’olur değme yar bana Garip bülbül ağlar öter seherde Sinem yaralıdır gönlüm kederde Yâren ile sohbet dermanmış derde N’olur kaşlarını eğme yar bana Molla Ali yana yana tükendim Felek vurdu bana yıkıldı bendim Yetim ile dertli gülmez efendim Bahtı karalıyım değme yar bana (9 Ekim 2009)

(61)

MÂŞÂLLAH

Onların sırtı birbirine delik Gurûr desem yok arama metelik Kulağı kıllı boynuzlu geyik Ne söylesem gine az gelir sana Mâşâllah deyim de gitmesin boşa Sinkafı duyarsa geliyor coşa Söylesem bu sözü çatlatır taşa Ar namusu yok ki vız gelir sana Niye konuşman ki yok mudur canın Herhalde vardır mı az çok vicdânın Elbette vardır gurûru insanın Bir gün sıra döner tez gelir sana Molla Ali edep insanda başta Asâletle görgü beraber yaşta Bülbül töremez ki yabânî kuşta Karganın ötüşü saz gelir sana

(62)

KİMDEN YANA

Karnı büyük zır zıbırlar Kul hakkı yemiş oburlar Lüzumsuz abur cuburlar Yazık değil mi vatana Bilmem bunlar kimden yana Her biri bir yana çeker Ayrı fesat tohum eker Gebersinler teker teker Yazık değil mi vatana Bilmem bunlar kimden yana Maaş alır otururlar

Yiyip içip kudururlar Kime hizmet götürürler Yazık değil mi vatana Bilmem bunlar kimden yana Molla Ali yüce vatan

Bağrın çoktur şehît yatan Böylemiydi senin atan Yazık değil mi vatana Bilmem bunlar kimden yana (20 Ocak 2009)

(63)

GARİBİN SIRTINA

Bilmem kaza bilmem keyfi Gelen garibin sırtına

Bilmem cezâ bilmem menfî Şelek garibin sırtına

Yoktur tarlası merası Kalbinde yoksul yarası Her ay gelir ev kirası Emek garibin sırtında Ömür boyu hayat zehir Yoksul olup çekmiş kahir İster köyde ister şehir Felek garibin sırtında Ne öldü ne de kurtuldu Süründü bağrı yırtıldı Kovuldu işten atıldı Kürek garibin sırtında Molla Ali Pirânî yazan Boş kaynıyor yine kazan Adâletsiz bozuk düzen Direk garibin sırtında

(64)

NE İHTİYÂR OLASIN NE FUKARÂ

Şu dünyanın âleminde var isen Ne ihtiyâr olasın ne de fukarâ Gül içinde yaratılmış can isen Ne ihtiyâr olasın ne de fukarâ Ağlar gözde dene dene yaş gördüm İhtiyârlığı fakirliğe eş gördüm Bu dünyanın sarayını boş gördüm Ne ihtiyâr olasın ne de fukarâ Güzelle çirkin buna misâldir Fakirlik de uzun ömrü kısaltır Fukarânın derdi çuval çuvaldır Ne ihtiyâr olasın ne de fukarâ Pirânî der dost çilen bitmez mi Dost erenler bize yardım etmez mi Zâlim felek bunca çile yetmez mi Ne ihtiyâr olasın ne fukarâ (Temmuz 1987)

(65)

KÖYLÜ KARDAŞIM

Benim canım dostum köylü kardaşım Tarlasında harâm hasat olmasa Ekmeği helâldir ömrü bereket Yaramaz komşusu fesat olmasa Nasırlı elleri işe sarılır

Misâfir gelmezse küser darılır Seferberlik olsa önce çağrılır Tırpanı kesmiyor masat olmasa Vatandaş sayılır geri planda Mahkemesi bitmez iki cihânda Her zaman hazırdır sefer zamanda Planda karışık hesap olmasa Pirânî der dostlar gine ne fayda Bir ömür bitti gönül hay hayda Kır atım kocadı umudum tayda Karanlık biter mi şafak olmasa (08.01.2012)

(66)

İHTİYÂRLIK

Hayat güldür açar solar Gül dalına bülbül konar Yaprak döker koca çınar İhtiyârlık yanaşırsa Her taraftan başlar sızı Derman gider tutmaz dizi İhmal eder oğlu kızı İhtiyârlık yanaşırsa Zaman geçer teni erir Aynalar başka gösterir Beyaz saçlar haber verir İhtiyârlık yanaşırsa Neşe gider yüzü gülmez Giden ömür geri gelmez Hiçbir ilaç fayda vermez İhtiyârlık yanaşırsa Molla Ali bana n’oldu Baharın gülleri soldu Bütün dertler beni buldu İhtiyârlık yanaşırsa (10 Mayıs 2008)

(67)

NASÎHAT

Harâmzâde de törer, yaramaz Ahd’eyler de menziline varamaz Böylesinde sanma adam töremez Bir kişinin aslı bozuk olursa İçindedir insanların âlâsı Nice huyu vardır yüzler karası Ölünceye gider mahşer yarası Bir kişinin aslı bozuk olursa Anası osurgan tayı ganere Unutma bu sözü yaz bir kenara Ne ayere yarar ne de semere Bir beygirin aslı bozuk olursa Râzı olmaz yazı ile kadere Hürmet etmez ana ile pedere Sen beyaz de, o siyah der şekere Bir kişinin aslı bozuk olursa (Mayıs 1998)

(68)

SEHER YELİ

Akmaz olmuş bizim köyün pınarı Kurutmuşlar başındaki çınarı Çok özledim anam ile o yâri Seher yeli selâm götür sılaya Ben gelende bizim eller kar idi Felek benim eşim dostum var idi Foturafın siz de yâdigâr idi Seher yeli selâm götür sılaya Ölüm vardır belki daha göremem Saklarım da sırlarımı söylemem Şâd olup da ben de bir gün gülemem Seher yeli selâm götür sılaya

Molla Ali göğnüm haber anlamaz Gurbet elde kimse yaram bağlamaz Elbette ki derd’olmayan ağlamaz Seher yeli selâm götür sılaya (20 Haziran 2007)

(69)

DÎVÂNELER

Aşka düşen dîvâneler Seller gibi coşar gider Ne yağmur der ne de dolu Yüce dağlar aşar gider Hudey hudey yalan dünya Parçalansa para para Yine gitmek ister yara Yansa cehennemi nâra Arka sıra koşar gider Hudey hudey yalan dünya Böyledir aşkın savaşı Onun olmaz yaşı başı Agıbeti mezar taşı Baykuş konar işer gider Hudey hudey yalan dünya Pirânî der göğnüm hasta Bülbül ötmez kafeste Ömrüm geçti şu Sivas’ta Hudey hudey yalan dünya

(70)

VAY DÜNYA

O güzel küheylan yetişir taydan Kadana yamışır geçer mi çaydan Her şeyin aslı var bellidir soydan Garibin derdini aç ki göresin Vay dünya dünya fânisin sen dünya Mazlumu ağlatan cânîsin dünya Hemi güzel ister hemi paralı Her kime sorsam da dertli yaralı Cehâlet ne bilsin hakkı vebalı Hele bir eline düş ki göresin Vay dünya dünya fânisin dünya Mazlumu ağlatan cânîsin dünya Cehennem ehli var sever ziyneti Şükür nedir bilmez teper nimeti Hepisi bir değil kadın milleti Hele bir dokun da geçki göresin Vay dünya dünya fânisin dünya Mazlumu ağlatan cânîsin dünya

(71)

Suratı bir karış kalkmaz yataktan Kısmetler dağılır seher sabahtan Bir de cennet umar Cenâb-ı Hak’tan Doğruyu eğriyi seç ki göresin Vay dünya dünya fânisin dünya Mazlumu ağlatan cânîsin dünya Molla Ali kiminde hürü melek Kimine yükledin ağır bir şelek Neden ikiyüzlü bu zâlim felek Bir yudum suyundan iç ki göresin Vay dünya dünya fânisin dünya Mazlumu ağlatan cânîsin dünya

(72)

ŞİRİN ZARA

Benim aşiretim zaza Şeref verir vurur saza Şifâdır derde maraza Dokan gardaş dokan saza Baba yurdum şirin Zara Yiğidi var gözü kara Selâm olsun tüm dostlara Dokan babam dokan saza İlaç derler zara balı İmranlı’dan geçer yolu Çok şirin bir Anadolu Dokan gardaş dokan saza Sivas’ın gözde ilçesi Bağında bülbülün sesi Âşık Şentürk’ün nefesi Dokan kurban dokan saza Pirânî der Zara derman Orda gider dosta kervan Şentürk’üme canım kurban Dokan gardaş dokan saza (16 Ocak 2011)

(73)

DERVÎŞ OLMAYAN BİLMEZ

Dervîş olmayan bilemez Bu dergâha düşmeyince Zikrin tadını anlamaz Şerbetinden içmeyince Zikrullah kalpleri açar Dervîşler deminden içer Cennetine bir yol geçer Hak doğrudan şaşmayınca Cem olur nurlar hânesi Döner aşkın pervanesi Ölümün var mı çaresi İmam kefen biçmeyince Yunus Emre dost Mevlâna Dönerler Hakk’a pervâne Seherde giden kervana Eş olup karışmayınca Der Molla Ali gâfil uyan Her halin Mevlâ’ya ayan Kendini dervîşten sayan Yana döne pişmeyince

(74)

SÖYLE GÖZÜM SEN NE GÖRDÜN

Söyle gözüm sen ne gördün Avşören’de Avşören’de Hangi yola ömür verdin Avşören’de Avşören’de Yaramaza boldur hürmet Haksızlık en büyük servet Herkes ayrı bir hükümet Avşören’de Avşören’de Müşriklere gider yolu Ağzınaça fesat dolu Boldur şeytanın sağ kolu Avşören’de Avşören’de İçki içer silah sıkar Yalan söyler dinini yıkar Sanmayın ki adam çıkar Avşören’de Avşören’de

(75)

Sınır takım dağıtırlar Garibanı ağlatırlar Yoktan fesat yaratırlar Avşören’de Avşören’de Sözde Muhammed ümmeti Tanımaz farzı sünneti Helâlmış gardaşın eti Avşören’de Avşören’de Kirve olur yanaşırlar Kimsesize dalaşırlar Sırtlan gibi paylaşırlar Avşören’de Avşören’de Hepisine değil sözüm Molla Ali doğru özüm Sonumuz perîşân bizim Avşören’de Avşören’de (8 Mayıs 1972)

(76)

YALAN EKEN

Yalan eken boş mu biçer Süzülür elekten geçer En sonunda kalır naçar Rezil olur el içinde Güneş doğar mumu söner Perîşân şaşkına döner El âlem haline güler Yokluk çeker var içinde Mevlâ cömert kulu sever Sabreden menzile erer Kanaat dünyayı değer Alış veriş kar içinde Molla Ali ayan bana Gideceğim dosttan yana Böyle dolaşma dîvâna Sorgu hesap var içinde (20 Şubat 2007)

(77)

KİRLİ ÇÖMEZ

Kiri boynuna yakışmış Terlemez hamam içinde Kırk gün oldu çözülmedi Çözülür zaman içinde Hem cadaloz hemi bitli Sağ yanı sol yanı itli Hânedan kapusu kitli Kimse yok yalan içinde Sıkar yalar buçukcudur Çulsuz ama hukukçudur Seçimlerde nutukçudur Savurur harman içinde Dere köylü kıpti çömez Hakk’ı bilir harâm yemez Nuh der de peygamber demez İnatçıdır âlem içinde

Molla Ali düzeni var Harâm kaynar kazanı var Terâzisi nizâmı var Geniş bir alan içinde (5 Ekim 1992)

(78)

GAYRI EL AMAN

Adamlık insanlık neyine gerek Herkes el aman der p.çin elinde Ne çare düşünüp ne karar verek Altun pula dönmüş tucun elinde Harâmzâde gelişinde bellidir Edepsizce gülüşünde bellidir Küheylanlar yarışında bellidir Sefiller hapis olmuş gücün elinde Gıybeti sever iftirâya başlar Sefilin mazlumun evini taşlar Haksız bağırır da haklıyı suçlar Âlem ne çekerse p.cin elinde Sütü bozuk ise merhamet olmaz Ürkektir her zaman cesâret olmaz Molla Ali bundan asâlet olmaz Her yerde dışlanır suçun elinde

(79)

ECELİN RÜZGARI

Ecelin rüzgarı Konya’da esti Enkazı görenler umudu kesti İmdat imdat diye çağıran bir sesti Akut’a bir haber salın acele Analar ağlıyor n’oldu kuzular Herkes yarasın tutupta sızılar Yazılmasın böyle kara yazılar Cenâze namâzı kılın acele Kimisi ölüdür kimisi yaralı Dizili tabutlar sıra sıralı Taze gelinler var eli kınalı Sebebi suçluyu bulun acele Bunca yürekleri yaktı dağladı Gelenler enkaza baktı ağladı Kimisi yaralı çıktı ağladı Kalanlara dermân olun acele Pirânî der ki bu gelmesin başa Ne söylesem de hepisi boşa Rüşvet ayıbı örtüyormuş paşa Biraz da vicdânlı olun acele (Şubat 2004, Konya enkazına)

(80)

GİR BU YOLA Tevhîd oku gir bu yola Mevlâ cennet verir kula Arayan Mevlâ’yı bula Bizi de o kuldan eyle Oruç ile namâz ile Çağır binbir avaz ile Can verenler İhlâs ile Bizi de o kuldan eyle Güzeldir cennet yapısı Açılır reyyan kapısı Girer müminler hepisi Bizi de o kuldan eyle Dervîşler Allahın dostu Secdeyle çürütür postu Firdevs-i âlâdır köşkü Bizi de o kuldan eyle Muhammed elinde sancak Bize imdat senden ancak Ümmetine şefâat kılacak Ümmet olan kuldan eyle Molla Ali n’ola halim İçimdeki nefsi zâlim Nasip ola Kur’ân ilim Cümlesi o kuldan eyle

(81)

CANIM SABREYLE

Gül demese gülemezsin Gel demese gelemezsin Ne olacak bilemezsin Dur da sabreyle sabreyle Canım sabreyle sabreyle Güvenme vefâsız yâra Ah edip düşersin zâra Son pişmanlık etmez para Hele sabreyle sabreyle Canım sabreyle sabreyle Niçin edersin temâşa Gör ki neler gelir başa Sabır eyle mutlu yaşa Canım sabreyle sabreyle Gülüm sabreyle sabreyle Pirânî der hepisi boş Bu dünyanın âlemi hoş Bülbülün yerinde baykuş Öter sabreyle sabreyle Canım sabreyle sabreyle

(82)

BU DÜNYA

Bu dünyanın sonu da boş İçinde var âlemi hoş Kimisi içmeden sarhoş Dîvânedir ağlar böyle Aldanıp düşme peşime Acımaz gözüm yaşına Neler getirir başına Akar gider çağlar böyle Hâlin müşkil yaman olur Gerçeklerin yalan olur Yatak yorgan yılan olur Yakar seni dağlar böyle Molla Ali dünya böyledir Dert ağladır aşk söyledir Giden yolcuyu eyledir Yollarımı bağlar gider (20 Haziran 2008)

(83)

BİR VEFÂ

Ben vefâ görmedim fâni dünyada Ne servete güven ne de evlâda Bir dileğim vardır yüce Mevlâ’da Beni yaramaza dûçâr eyleme Gâfil bilmez ama atar öğünür Hakîkatın özü doğru görünür Yalancının yükü çabuk bölünür Çaresi kesilmiş naçar eyleme Gönül ister ki servet ile sarayı Ölüm ile nikah bekler sırayı Doğrudan ayrılıp olma mürayi Merdin meydanında kaçar eyleme Molla Ali der bunca gelip geçenler Bir kuş gibi dala konup göçenler İlâhî kudretten bâde içenler Bundan ayrı bâde içer eyleme

(84)

GÜVENME

Dinle dostum sana haber vereyim Kulak ver de bu sözlere gücenme Bekar yaşa ölünceye bekle de Kötüsüne karı deyi güvenme Tuttuğu iş yanlış mıdır bilemez El uzatıp bir burnunu silemez Kayıp eder çorabını bulamaz Yakışıklı sarı deyi güvenme Anasından almamış ki îzâhât Tanımıyor kusur ile kabahat Yoksulluğa etmiyorsa sebahat Çalışkandır carı deyi güvenme Yemek yenir bulaşığı kurudur Davul çalar her derdini unutur Bir şey desen suratını sırıtır Evimizin varı deyi güvenme Molla Ali sözüm böyle bitiyor Kimisi çalışkan yırtık çitiyor Kimi tembel gün öğlene yatıyor Kalıbı da iri deyi güvenme

(85)

BU SENE

Yine bol şükürle girdik içeri Ümit rüyâsına daldık bu sene Veresiye bulduk çayı şekeri Dolu verdik boşu aldık bu sene Sibirya soğukları dondurur bizi Derdimiz çoğaldı var dizi dizi Görünmez oldu ya baharın yüzü Yazı verdik kışı aldık bu sene Odunumuz yok ki yana sobadan Sanki servet mi kalmıştı babadan Böyle mi yaratmış bizi yaratan Kaderle baş başa kaldık bu sene Molla Ali gönlüm yine hayhayda Kır atım kocadı ümîdim tayda Bir daha dünyaya gelmem ne fayda Kendi yaramızı sardık bu sene

(86)

ÇÜRÜK HASAN’IN HASRET ÇAĞRISI

Hasretini çeker çeker inlerim Sen olmazsan nasıl geçer günlerim Gece gündüz yollarını gözlerim Dayanamam nazlı yârim gelsene Harâm oldu gözlerime uykular Gözüm yolda kulağımda duygular Seni aldı, beni yetim koydular Çok özledim haydi yârim gelsene Pirânî der dostlar bizi kınaman Yârim yoktur ben bu evde duramam Hiç kimseye derdim saçıp soramam Hasret kaldım evimize dönsene

(87)

MÂZÎLİ SOHBET

Oturup duruşun bir sultan gibi Giyinip kuşanmış bir insan gibi Belindeki silah bir uman gibi Baba hoş geldin bizim ellere Sizi söylerim dilden dillere Adını sordum da adı İsmail Oturup duruşu ne sefil mâil Dediler elleme o daha câhil Baba hoş geldiniz bizim ellere Sizi söylerim ben dilden dillere Saz ile sohbetli bir masa kurduk Hasbıhâl eyleyip hatır sorduk Ürkütüp katırı fincanı kırdık Baba hoş geldiniz bizim ellere Sizi söylerim ben dilden dillere Nerede yayıldın nerede sulandın Bu dünyanın dört bucağını dolandın Beni bilmez idin gâfil avlandın Baba hoş geldiniz bizim ellere Sizi söylerim ben dilden dillere (1976)

(88)

OĞUL GİTME

Oğul gitme gel gurbete Dayanamam ben hasrete Düşersin bitmez gaflete Hadi gidek köyümüze Kurban olam elimize Olmaz buraların karı Tükendi ömrümün varı Çok özledik komşuları Hadi gidek köyümüze Kurban olam elimize Adam sayılmıyor kiracı

Ben garibim bu el bana yabancı Ne götürdü bu dünyada Sabancı Hadi gidek köyümüze

Kurban olam elimize Dağlarında kuşu kurdu Gurbet can evimden vurdu Babamın dedemin yurdu Hadi gidek köyümüze Kurban olam elimize Der Molla Ali derdim beter Dayanamam gayrı yeter Her kuş vatanında öter Hadi gidek köyümüze Kurban olam elimize

(89)

BUZ BAĞLADI

Kar boranlı yüce dağlar Esti poyraz buz bağladı Geçit vermez yâre gidem Yüreğime köz bağladı Seherde bülbül öterken Kervan yoluna giderken Yâre kavuşayım derken Felek bizi tez bağladı Şu dağların sümbülüne Bülbül komadı gülüne Varamadım dost eline Beni bir çift söz bağladı Molla Ali susmak çâremi Dertli yaratmış âlemi Sargı tutmayan yaremi Dert ortağım saz bağladı (17 Ekim 2009)

(90)

KALMADI

Yürü bre fâni dünya Şâhı sultana kalmadı Kaftan kafa hükmedenler Mülkü cihâna kalmadı Gece gündüz döner çarkın Hesap günü yok mu korkun Mezarlık mı en son parkın Derdi lokmana kalmadı Kim ağladı kimler güldü Hangisi muradın aldı Gidenlerin adı kaldı Mahsûnî cana kalmadı Molla Ali dost niderim Gönlüme sultan ederim Sıram gelir ben giderim Hiçbir şey bana kalmadı (10 Ocak 2007)

(91)

ŞU ZAMAN

Kıyâmete yakın çağda bu zaman Modada entari giyen kalmadı Kadınla erkekler belirsiz oldu Kitabın emrine uyan kalmadı Çıkıp sahneye okuyorlar şarkı Kadınla erkeğin görülmez farkı Gözünde gözlük var sırtında kürkü Elini vicdâna koyan kalmadı Avrupa’dan geldi moda diyorlar Adı medeniyet çıplak giyorlar Besmeleyi sorsan nedir diyorlar Bereketsiz karnı doyan kalmadı Evde kaynanayı kovuyor gelin Beyefendi demiyor anne benim Sorma Molla Ali yara çok derin Atanın hakkını sayan kalmadı (18 Eylül 1990)

(92)

GELMEDİ

Geçti bahar gülüm soldu Sayılı günlerim doldu Garip yüzüm nerde güldü Beklerim hocam gelmedi Gelip hâlimi sormadı Gün ikindi akşam oldu Şu gönlüme keder doldu Yoksa yanlış bir hâl oldu Beklerim hocam gelmedi Derdime çâre olmadı Sizde vardır ilim irfân Aydın olur bilen insan Şentürk sen ne durun kurban Beklerim ağam gelmedi Belki de çilem dolmadı Bu işler olmaz kabala Pirânî sen çok çabala Konamazsın yüksek dala Beklerim hocam gelmedi Gönlüm bir dala konmadı Pirânî’dir söyler çalar Hayâli ummana dalar Dost eline selâm salar Nedendir hocam gelmedi

Bir kez arayıp sormadı (4 Ağustos 2011) 89

(93)

BÖYLE Mİ YAZDI

Bir gün gülmedin ah garip yüzüme Kader seni yazan böyle mi yazdı Kanlı yaşlar koydun iki gözüme Kader seni yazan böyle mi yazdı Bilmem ki ne ister şu felek bende Kader böyle ise ne gelir elde Bir efsane gibi dolaşır dilde Kader seni yazan böyle mi yazdı Kışa mı tutuldu gönül kervanı Kalkıp gidemez yoktur dermânı Şimdi geldi ayrılığın zamanı Kader seni yazan böyle mi yazdı Molla Ali çalam bu dertli sazı Bana mı yazıldı bu kara yazı Unutur dertleri gülerim bazı Kader seni yazan böyle mi yazdı (15 Şubat 2007)

(94)

GARİP TURNAM

İki turna konmuş gölün başına Öter öter çağrı yapar eşine Dayanaman gözlerinin yaşına Ötme garip turnam gönlüm yaralı Gökyüzünde gider turna katarı Kılavuzu önde yanık öteri Ayrılık var ölümden de beteri Ötme garip turnam gönlüm yaralı Turnam semâlarda yüksek uçarsın Nâmeler söyler de kanat açarsın Bizim ele selâm verir geçersin Ötme garip turnam gönlüm yaralı Molla Ali güller açar baharda Kalmış gurbet elde âh ile zârda Mevlâ’m kimseyi de koymasın darda Ötme garip turnam gönlüm yaralı

(95)

OLMADI MI

Neden böyle yolumuzu şaşırdık Bize bir acayip hâl olmadı mı Canımız parçası güzel ormanlar Her gün yana yana kül olmadı mı Bilmem kime himmet bizim insanlar Kayboldu toplumda muhterem canlar Yakılıp yıkılır saraylar hanlar

Yaramaz hoyrata yol olmadı mı Birlik beraberlik hep lafta kaldı Ahkâmı kesen kullar da çoğaldı Geminin kaptanı uykuya daldı Bunlar acınacak hâl olmadı mı Doğru yanlış birbirine karışır Câhil çıkmış Âlim ile yarışır Neden kardaş kardaş ile vuruşur Bizi döğüştüren el olmadı mı Molla Ali buna can mı dayansın Türk milleti bu uykudan uyansın Gitsin karanlıklar ışıklar yansın Akan kardaş kanı sel olmadı mı (10 Şubat 2008)

(96)

DOMUZ GRİBİ

Avrupa yardımı domuzun gribi Vitaminsiz şehît fakir gurubu Zenginlere özel şifâ şurubu

Bilmem ki alsam mı ya almasam mı Kimisi ağlarken kimi gülüyor Kimisi çilede kim dem sürüyor Her kafadan ayrı bir ses geliyor Bilmem inansam mı inanmasam mı Bu da bir oyun mu yoksa şaka mı Gâvurun domuzu tuttu yakamı Hemen aşı oldu sağlık bakanı Başbakan’a haberi salmasam mı Allah’tan mı geldi gâvur mu saldı Bu zâlim mikrop bu dünyayı aldı Zaten insanların ömrü kısaldı

Bilmem ki gitsem mi yoksa kalsam mı Molla Ali bizde virüs bir değil

İnsanoğlu insan ise kör değil Anlayış olursa çözüm zor değil

Bilmem uyansam mı yoksa dalsam mı (18 Kasım 2000)

(97)

AĞLA GÖNÜL

Kara ettin yeşilimi alımı Kırdın felek kanadımı kolumu Her taraftan kestin yine elimi Ağla gönül ağlamanın zamanı Bir yel değdi yaprağımı kuruttu Yeşil iken dallarımı çürüttü Terk eyledi kader bizi unuttu Ağla gönül ağlamanın zamanı Böyle değildim ben bana ne oldu Her türlü çileler beni mi buldu Molla Ali der ki felekten oldu Ağla gönül ağlamanın zamanı (5 Aralık 2007)

(98)

KUL AZGINI

Yüzü çağar kaşı sarı O insanın kul azgını Gündüz açık gece ayaz O senenin yıl azgını Elbet var cehennem cennet Âdî kula etme minnet Peygamberin sözü sünnet Islâh olmaz dul azgını Esmerin başında bir taç Aman kızıldan uzak kaç Tüm insana olsun mesaç Yola gelmez yol azgını Molla Ali dünya fâni Ölüm vardır gelir âni Zaman azgın kullar câni Tövbe tutmaz dil azgını (6 Ekim 2008)

(99)

ZAMÂNE TAKVÂLARI

Ayağına mes giyene İnanma şeyhim diyene Böylesine kim güvene Şu zamâne takvâları Cumâ bayram haftaları Gösterişe namâz kılar Fitneyi fesada bular Şeytan bile ondan yılar Şu zamâne takvâları Cumâ bayram haftaları Kalbinde kaçmış imanı Dinsiz görür tüm insanı Hele ki de yok imanı Şu zamâne takvâları Cumâ bayram haftaları

(100)

Yanında birkaç serseri Bencilliktir tüm eseri Fetvasında yok tasarı Şu zamâne takvâları Cumâ bayram haftaları Pirânî der bunlar bitsin Yaratan hidâyet etsin Ocağında baykuş ötsün Şu zamâne takvâları Cumâ bayram haftaları

(101)

BU YARA DOSTUN YARASI

Gönül havâî dolaşma Aşk-ı muhabbetten kaçma Cehâlet peşine düşme Bu yara dostun yarası Hepimizin bir davası Ali Muhammet ayırma İkilik fitne goyurma Lanet yezidi kayırma Bu yara dostun yarası Hepimizin bir davası Ali, Muhammed’in nesi İkisinin bir davası Derin Kerbelâ çilesi Bu yara dostun yarası Hepimizin bir davası Pirânî’yim kul bîçâre Selâm olsun Ali yâre Hasan Hüseyin ciğer pâre Bu yara dostun yarası Hepimizin bir davası

(102)

KÖYLÜ DAYI

Yırtık ceket ayak yalın Bir vatandaş köylü dayı Kimse sormaz garip hâlın Bir vatandaş köylü dayı Derdiyle başa güreşen Yanık bağrıyla inleşen Her an cephede birleşen Er vatandaş köylü dayı Bu milletin efendisi Öğretmeni mühendisi Çalışır yemez kendisi Kör vatandaş köylü dayı Hisap olmaz derdi çoktur Ne ilacı ne de doktor

Allah bir Muhammed haktır Der vatandaş köylü dayı

(103)

ÖCEK BEY’İN DİPLOMASI

Doktor olmuş bizim öcek Ne anlayıp ne diyecek Sağ gelen hasta gidecek Nasıl aldın diplomayı Saramazsın bu yarayı Ankara’da ihtisasta Sana gelen gider hasta Geri döner kara yasta Kimden aldın diplomayı Saramazsın bu yarayı Pâyıtahtta oturursun Sanki şifâ getirirsin Tıp ilmini bitirirsin Nasıl aldın diplomayı Saramazsın bu yarayı Çâre sandık Ankara’yı Yok mudur vatandaş payı İşgal etmişsin odayı Kimden aldın diplomayı Saramazsın bu yarayı Pirânî sözün açığı Hekimin aklı kaçığı Belli ki zengin çocuğu Öyle aldın diplomayı

Saramazsın bu yarayı (07.01.2012) 100

(104)

ÇAĞ ATLADIK

Ömür denen kısa rüyâ Kime kaldı yalan dünya Bizler de yaşadık gûyâ Silemedik karamızı Saramadık yaramızı Sözde biz de çağ atladık Derdi katmerli katladık Atı çamura sapladık Saramadık yaramızı Kayıp ettik sıramızı Molla Ali gözü yaşlı Sürülmedi tarla taşlı Perîşân emekli yaşlı Pul ettiler paramızı Saramadık yaramızı

(105)

UNUTULAN ESKİ

Unuttuk eskiyi yeniden beri Gönlüm bir umutla yaşıyor gibi Dizine dökülmüş fakirin teri Gide gide sabrı taşıyor gibi Ümîdi sabırdır yanınca bağrı Çökünce enseye bir zâlim ağrı Yemîn ederim hepisi doğru Hayâtı çapkınlar yaşıyor gibi Boğalara benzemiyor danalar Helâl sütü emzirmemiş analar Ben yahşiyim diyen sırtı alalar Sırtında vebal taşıyor gibi

Bekleniyor ne zaman gün doğacak Siyah bulut güne mâni olacak Bu gidişin sonu acep n’olacak Arızalı uçağımız düşüyor gibi. (1989)

(106)

DÜŞÜNEN YOK

Düşünen yok harâm ile helâlı Bayram gelir bayramlardan kareli Ne de kullar birbirinden yaralı Yalan dünya sana aklım yetmedi Obur dünya sana giden gelmiyor Kul başına ne gelecek bilmiyor Cehâletten kimse şifâ bulmuyor Ne söylesem derdimiz çok bitmiyor İyman ile küfür eder savaşı

Boşunadır gâfillerin tamaşı Ne Hak yere vurur kardaş kardaşı Der Molla Ali kul nasîhat tutmuyor

(107)

BİTMEDİ

Yaşım gitti yetmişine dayandı Ben tükendim amma çilem bitmedi Her halimde yaratana ayandı Ben tükendim amma çilem bitmedi Yorulsam da yola yokuş demedim Bir kulun kargasına kuş demedim Bir kulun tavuğuna kış demedim Ben tükendim amma çilem bitmedi Gazel oldum çamurlara karıştım Kader ile küstüm küstüm barıştım Yoksulluğa sabır ettim yarıştım Ben tükendim amma çilem bitmedi Molla Ali böyle geldim dünyaya Ben de bir kul olup girdim sıraya Ne servete kondum ne bir saraya Ben tükendim amma çilem bitmedi (6 Kasım 2007)

(108)

BİR YILDIZ KAYDI

Oğul Perçenek’ten bir yıldız kaydı Yıldız değildir de bir doğan aydı İnsanlığa ışık tutan babaydı Özledim Mahsûnî göresim geldi Afşin yaylasının keklik pınarı Çağlayıp da akar soğuk suları Âh ettikçe artar gönlümün zârı Mahsûnî diyarı ölesim geldi Perçeneğe vardım çalılı bostan Açılmış gülleri dillere destan Maraş, Afşin diyârı güzel Elbistan Aradım izini bulasım geldi

Pirânî’nin gönlü yaralı kaldı Tükenmez derdi sıralı kaldı Avcı gitti dağın maralı kaldı Ağlayıp kendimi vurasım geldi

(109)

KAMBUR SİMO

Bir simo vardı ki kambur çömezdi Hırsızlığı yapar kendi yemezdi Hayatta sevdiği kara pekmezdi Karnı zil çalar da bildirmezdi Yularsız ata biner ha sürerdi Rezil malamat olursa gülerdi Ne oruç tutar ne namâz kılardı Takvâ idi sinek öldürmezdi Bir atı var idi donu kulaydı Her zaman da işi gücü hilaydı Canı cebinde o başa belaydı Etini kessen de aldırmazdı Saltanatı sürer çalım satardı Bir ot döşeği var onda yatardı Yiğit idi koca karılar çatardı Düğünlerde davul çaldırmazdı Molla Ali der ki tanırım onu Uyuzluktur böyle densizin sonu Çirkin kula idi atının donu Kimseye yarış da aldırmazdı

(110)

TİRYAKİYE NASÎHAT

Kara tren gibi verir dumanı Öksürük boğarsa keser amanı Sürünür ölmeye yoktur zamanı Otuz iki makâmda çalar efendi Tutmuş yakasında bu zâlim illet Ondurmaz güldürmez çekersin zillet Vebâli boynuma beş altı külfet Zay etmez dumanı yalar efendi Tütünün zehiri ciğeri sarar İş işten geçmiş vay ne işe yarar Tıkanmış damarı şifâyı arar Kendini akıllı sanar efendi Seni uyaranlar haklı değil mi İnsanı gezdiren aklı değil mi Hayat bu canında saklı değil mi Pişman olur sonra yanar efendi Molla Ali der ki gücenme dostum Sigara içene özenme dostum Canına düşmanı kazanma dostum Öksürür ciğeri kanar efendi

(111)

ZORA BİNDİ

Başa geçti uğursuzlar Geçim gayrı zora bindi Her gün böyle zammı guzlar Geçim gayrı zora bindi Yapamadık tarla hergi Size nasıl verek vergi Artık yara tutmaz sargı Geçim gayrı zora bindi Harâm oldu çarşı pazar Yedin bizi azar azar Sizi kabul etmez mezar Geçim gayrı zora bindi Sırtı kalın karnı toktur Ebterin vicdânı yoktur Tükenmez derdimiz çoktur Geçim gayrı zora bindi Deprem oldu yer oynadı Taş üstüne taş koymadı Oburlar zama doymadı Geçim gayrı zora bindi (Aralık 1999)

(112)

KÜSMÜŞ

Gönül mihnet eder yâre Yalvarsam da dönmedi ki Bülbül gibi düştü zâra Ateş aldı sönmedi ki Eridi dağların karı Geçti ömrümün baharı Unutamam ben o yârı Çağırsam da dönmedi ki Eyvâh ömrüm böyle bitti Bağım virân baykuş öttü Derdime bin derdi kattı Kader bize gülmedi ki Molla Ali cayma sakın Ölüm kaş göz kadar yakın Yazılmış kadere bakın Gözüm yaşı dinmedi ki (10 Haziran 2007)

(113)

NE DEYİM Kİ

Çıkmak için selâmata Yoldaş olma melânata İkiyüzlüyü cemâata Koyanlara ne deyim ki Hayatta olma mürayi Arif ol bekle sırayı Kazanma harâm parayı Yiyenlere ne deyim ki İnsanoğlu gider aya Gezegeni saya saya Biz de uyduk Avrupa’ya Diyenlere ne deyim ki Molla Ali dost erenler Cemine gönül verenler Bakıp gerçeği görenler Cayanlara ne deyim ki (5 Eylül 2006)

(114)

MIRILDANMA

Ben aşığım deyu mırıldanırsın Hele er meydanına varınca belli Evlâdım hayırlı diye güvenme Elkızı koynuna girince belli Dövüşü bilmeyen kolay mı sanar Belânın içine girince belli

Kendini bilmeyen yiğidim sanar Eloğlu yumruğu vurunca belli Güvenme hayatın pembe rengine İtibar eyleme harâm zengine Güvenme tarlada yeşil ekine Afatlı bir dolu vurunca belli Molla Ali bu sözü arifler anlar Konup da göçtüler şâhlar sultanlar Bu sırra vâkıfça olan insanlar Azrâil karşıya durunca belli (Mart 2004)

(115)

ERENLER CEMİ

Erenler cemini seyran eyledim Mürşidi kâmiller sözünde belli Bâde içmiş Gani Pîr’in elinde Enel Hakka gider izinde belli Oniki imamlar yüce dergâhı Arşa yükselirse canların âhı Kerbelâ şehîdi şâhların şâhı

Nuru Muhammed’dir yüzünde belli Semâhı dönenler dergâh-ı demde Hakka niyâz eder bu ehl-i cemde Rızayı lokma yenir Muharrem’de Ehl-i Beyt gamdadır yasında belli Molla Ali der yezit cehennem külü Kerbelâ şehîdi Muhammed gülü Şahâdete eren cennet bülbülü Susuz şehît oldu tasında belli

(116)

VAR BELLİ BELLİ

Doğruyu söylesem eğriye batar Câhile söz haber anlatmak beter Her yiğit gönlünde bir aslan yatar Her şeyin sebebi var belli belli Kele kel denirse gönlü üzülür Gücenir bakar da gözü süzülür Bir akıllı bir deliye yazılır Onun da hikmeti var belli belli Pirânî böyledir hayatın kışı Bir inişi vardır bir de yokuşu Bülbülün yerine koyma baykuşu Her ömrün müddeti var belli belli (Mart 1993)

(117)

SEFİLİN HÂLİ

Her yerde vardır bir yaramaz başı Onun dünyada boldur arkadaşı Kurumaz sefilin gözünün yaşı Dokuz köye sığdırmazlar sefili Doğru kulu doksan köyde kovarlar Bir kaşık suda da sıkar boğarlar Üstüne kocaman kaya yuvarlar Hiçbir zaman ondurmazlar sefili Sefilin sözünü dinleyen olmaz Ateş alıp yansa üfleyen olmaz Birin iki olduğun isteyen olmaz Bağına bülbül kondurmazlar sefilin Pirânî’yim kader unutmaz bizi Herkese batar mı sefilin sözü Taşa bassa dahi bellidir izi Bu dünyada güldürmezler sefili (Mart 2004)

(118)

KULUN KULDAN FARKI

Nedir kulun kuldan farkı Kara kaşı gözünde mi Câhili kâmilde ayıran Muhabbetli sözünde mi Hepisi bir âdemoğlu Yaratan bir, ayrı yolu Gizli hazineler dolu Kimse bilmez gizinde mi Rabıta eyle derinde İncitme canı yerinde Bâde içenler pîrinde Yolu Hakk’ın izinde mi Pirânî der ne bu telaş Ömür biter yavaş yavaş Neden düşman olur kardaş Cehâletin yüzünde mi (Mart 2004)

(119)

LİDERİN GÖÇÜ

Çağırdılar gidiyorum Elvedâlar ediyorum Ben bir dava güdüyorum Ne’ttin Maraş liderimi Al göğnümden kederimi Uğul uğul öter dağlar Cehennemden beter dağlar Altı şehît yatar dağlar Ne’ttin Maraş liderimi Al göğnümden kederimi Kar altında yatar naşı Yanar yüreğimin başı Yol gözler ana kardaşı Ne’ttin Maraş liderimi Al göğnümden kederimi Molla Ali yazmaz kâlem Bu ne keder bu ne elem Ağlaşıyor bütün âlem Ne’ttin Maraş liderimi Al göğnümden kederimi (27 Mart 2009)

(120)

KUL EYLEYEN

Beni sana kul eyleyen Aşk ile Sevdâ değil mi Mecnûn edip deleyleyen Aşk ile Sevdâ değil mi Melik ile yapmış saçın Gönlüm yanar için için Yaylaya mı gider göçün Yaratan Mevlâ değil mi Aşkın sevdâsı serimde Ben ah çekerim derinde Otlar biter mezarımda Ah sonu yalan değil mi Pirânî’yim dost erenler Geldi geçti hep yârenler Sevdâya gönül verenler Ahiri ölüm değil mi (Mart 2004)

(121)

HIDIR EMMİ

Viranede bir köşede Garip kalmış Hıdır Emmi Bir yudum kalmış şişede Sızıp kalmış Hıdır Emmi Saç sakalı zibil olmuş Ömür boyu sefil olmuş Bir sevdâya esir olmuş Ezik kalmış Hıdır Emmi Âşık olmuş bir Leyla’ya Kendin adamış Mevlâ’ya Aşkın gemisin deryaya Salıp kalmış Hıdır Emmi Mezar taşın karaçalı Yoğudu serveti malı Pirânî der dünya hali Garip kalmış Hıdır Emmi

(122)

EY MÜ’MİN GARDAŞ

Bu mülklere malik Süleyman iken Varlığın terk edip geçebildin mi Nefsi envareyi bir yana edip Yol ile erkanı seçebildin mi Hakîkat ehlinin doğrudur yolu Muhabbet bağının goncadır gülü Tarikat ehlinin tatlıdır dili Elinden bir bâde içebildin mi Hangi yola girdin erkanın için Ne amel işledin imanın için Bir ışık yaktın mı zindanın için Ak ile karayı seçebildin mi Ömrünü bu yola hezer eyleyip Mecnûn dîvânece gezer eyleyip Dünyayı bir açık mezar eyleyip Şek ile gümandan kaçabildin mi Kulak ver de dinle ey ehli iman Nefis düşmandır vallahi inan Kalbinde Rahman göğüsteki iman Bilmem ki gözünü açabildin mi (Mart 1988)

(123)

YAR BENİ

Aşkın torbasını taktım boynuma Diyar diyar dolandırır yar beni Kendi sultanmış ben de bir dîvâne Köşe bucak dillendirir yar beni Yükledi boynuma derd ile zarı Çeke çeke bitti ömrümün varı Mecnûn etti dolaştırdı diyarı Berrak idim bulandırdı yar beni Molla Ali acıdır aşkın savaşı Ne duru bilir bu ne de yavaşı Akıbeti diker bir mezar taşı Kara toprağa beledi yar beni (8 Mart 2000)

Referanslar

Benzer Belgeler

Polyacyrilamide • Material used in skin electrodes and contact lenses • In both gels pores are formed where the molecules pass through • Polyacyrilamide is a more synthetic

In the search for a mathematical characterization of the gel point, we observed that successive derivatives of the sigmoidal curve representing the number of removed individuals

Ancak, Kuiper Kufla¤› ci- simleri çok uzak, soluk ve so¤uk ol- duklar› için bunlar üzerinde flimdiye kadar sa¤l›kl› albedo ölçümleri yap›- lam›yor ve

İşte bu sayılamaz sonsuz olan kümenin eleman sayı- sı, sayılabilir sonsuz dediğimiz kümenin (doğal sayılar ör- neğin) elemen sayısından daha büyüktür ve bu kümenin

Kaç yıl oldu badı saba bir sabah habersizce kapımızı açmıyor Her kış birbirinden çetin geçiyor bu bahar da çiçeklerim açmıyor Çıkıp gelmez gözlerinden bir elçi

Ozan bahçeye inince yavru kediyi bulamadı.. Ceren

Siiz konu- su kumaslardaki gelismeler ve bu dogrultuda ona kazand~r~lan yeni- liklerin basllca nedeni yunlu ku- ma$larm ekonomik ac~dan dus- tugti zor

Akçağ Yayınları. Yıl Dönümünde Altunhisarlı Âşık Tahirî. Ankara: Angı Yayıncılık. Eski Türk Şiiri. Ankara: Türk Tarih Kurumu. Âşık Edebiyatı Metin Tahlilleri.