Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
LEISHMANIA DONOVANI YÜZEY GP63 GENİNİN KLONLANMASI VE IL-12 İLE FORMÜLASYONU CLONING OF THE LEISHMANIA DONOVANI SURFACE GP63 GENE AND FORMULATION WITH IL-12
Arzuv CHARYYEVA
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Parazitoloji Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Ocak 2016 Danışman: Prof. Dr. Süleyman YAZAR
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Parasitology
M.Sc Thesis, January 2016 Supervisor: Prof. Dr. Suleyman YAZAR ÖZ
Leishmaniasis, Leishmania cinsine ait zorunlu hücre içi protozoon parazitin sebep olduğu vektör kaynaklı bir hastalıktır. Özellikle tropikal ve subtropikal bölgeler olmak üzere dünyada 98 ülkede 35 milyondan fazla kişi risk altındadır. Hastalık tedavi edilmediği takdirde ölümcül olabilmektedir ve henüz insan kullanımı için etkili bir aşı mevcut değildir. Leishmaniasise karşı immun yanıtı uyarabilen birçok antijen bulunmakta olup Gp63 parazitin virulansında önemli fonksiyonlara sahip olmasıyla birlikte en umut verici immunojenlerden biridir. Gp63’ün tek başına ya da diğer antijenler ve adjuvanlarla kombine edildiğinde hayvanlarda leishmaniaise karşı koruyucu olduğunu gösteren birçok çalışma mevcut olmasına rağmen adjuvan olarak IL-12 ile kombine edildiği bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada hastalığın en ağır for-mu olan visceral leishmaniasise (VL) sebep olan L.donovani türüne ait promastigotlar kullanılmıştır. Kültürde üretilen promastigotlardan saflaştırılan total genomik DNA templeyt olarak kullanılmış ve Gp63 geni PCR yöntemi ile çoğaltılmıştır. PCR ürünü pcDNA3.1 vektörüne klonlanarak kompetan hücrelerine transfor-masyonu gerçekleştirilmiştir. Antibiyotik içeren LB pleytinde üreyen hücreler PCR tarama yöntemi ile pozi-tif olarak tespit edildikten sonra kültürü yapılan hücre-lerden rekombinant plazmit saflaştırılması yapılmıştır. Gp63 genini içeren saflaştırılmış plazmitler miniprep PCR tarama, restriksiyon enzim reaksiyonları ve DNA dizi analizi gibi çeşitli yöntemlerle doğrulanmıştır. Doğ-rulanmış ilgili geni kodlayan rekombinant plazmit endotoksinsiz olarak üretilmiş ve IL-12 ile aşılama işle-mi uygulanana kadar -20ºC’de muhafaza edilişle-miştir. Çalışmada elde edilen ürün sadece IL-12 ile formüle edilmiş DNA aşısı şeklinde değil, aynı zamanda leishmaniasise karşı umut verici başka antijenlerle de kombinasyon halinde kullanılabilecektir. Ayrıca Gp63 genini kodlayan plazmit aşı çalışmalarında ve ELISA gibi tanı testlerinde yararlanılabilecek rekombinant protein sentezinde de kullanılma potansiyeli vardır.
ABSTRACT
Leishmaniasis is a vector born disease caused by obli-gate intracellular protozoan parasite of the genus Leishmania. More than 35 million individuals are at risk in 98 countries worldwide, especially in tropical and subtropical regions. Disease can be fatal if left un-treated and there is no effective vaccine available for human use. There are many antigens can induce im-mune response against leishmaniasis and Gp63 is one of the most promising immunogens with its important functions in parasite virulence. There are a lot of stud-ies indicate that Gp63 alone or combined with other antigens or adjuvants can protect animals from leishmaniasis, but there is no study until today carried out on Gp63 combined with IL-12 as an adjuvant. In this study promastigotes of L.donovani species which causes visceral leishmaniasis (VL) the most severe form of the disease was used. Total genomic DNA puri-fied from the cultured promastigotes used as template and Gp63 gene was amplified by PCR. PCR product cloned into pcDNA3.1 vector and transformed into competent cell. After detection growing cells on the LB plate containing antibiotic as positive by PCR screening, recombinant plasmid purification was performed from the cultured cells. Purified plasmids containing Gp63 gene confirmed by various methods such as miniprep PCR screening, restriction enzyme reactions and DNA sequencing. Confirmed recombinant plasmid encoding the gene of interest produced as endotoxin-free and stored at -20ºC before vaccination with IL-12. The product obtained in this study can be used for immuni-zation not only as DNA vaccine formulated with IL-12, but also combined with another promising antigens against leishmaniasis. Furthermore plasmid encoding Gp63 gene has the potential to be used for synthesis of recombinant protein, which can be used for vaccination studies and for diagnostic tests such as ELISA.
Anahtar kelimeler: Leishmaniasis, Leishmania donovani,
SUDA ÇÖZÜNEBİLEN SÜLFONAMİTLERİN İNFLAMASYON ÜZERİNE ETKİLERİ THE EFFECTS OF WATER-SOLUBLE SULPHONAMIDES ON INFLAMMATORY PROCESSES
Aslı Özge AĞKAYA
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Biyokimya Anabilim Dalı,
Yüksek Lisans Tezi, Aralık 2015 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Ahmet CUMAOĞLU
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Department of Pharmacy Department of Biochemistry,
M.Sc Thesis, December 2015
Supervisor: Assist. Prof. Dr. Ahmet CUMAOĞLU ÖZ
Bu çalışma Raw 264.7 makrofajlar ve BV-2 mikroglia hücrelerinde benzoilfenil)-4-n-propil –benzensülfonamido[1], sodyum-N-(2-amino-5-benzoilfenil)-2,4,6-trimetil –benzensülfonamido[2], sodyum-N-(2-amino-5-benzoilfenil)-4 kloro – benzensülfonamido [3], sodyum-N-(2-amino-5-benzoilfenil) -4-metoksi-benzensülfonamido [4] gibi suda çözünebilen sülfonamido bileşiklerinin potansiyel anti-inflamatuvar etkileri ve mekanizmalarını araştır-mak için dizayn edilmiştir. Bileşiklerin sitotoksisitesi MTT yöntemi ile sitokinlerin üretimi ise ELISA ile tespit edilmiştir. Ayrıca, Western blot ile hücre içi mitojen tarafından aktive edilen protein kinaz (MAPK) sinyal yolu ve siklooksijenaz-2 (Cox-2) salınımı analiz edilmiş-tir. Düşük sitotoksite bileşik [4] ile tedavi edilen hücre-lerde görülmüştür. Özellikle her iki hücre hattında bile-şik [3] ve [4] P38/ERK MAPK yolu ve lipopolisakkarit uyarımlı Cox-2 ekspresyonunu inhibe etmiştir. Buna ek olarak, bileşik [3] ve [4]’ ün inhibitör etkisi sadece Cox-2 ve P38/ERK MAPK’ lar ile sınır değilidir, aynı zaman-da TNF-α/IL-6 pro-inflamatuvar sitokinlerin salgılan-masını inhibe etmiş, anti-inflamatuvar sitokin IL-10’ nu aktive etmiştir. Deney sonuçları, kronik inflamatuvar hastalıkların tedavisinde gelecekte terapötik bir madde olarak kullanılabilir olan suda çözünür sülfonamido bileşimlerinin aktif makrofaj benzeri hücresel sistemle-ri üzesistemle-rinde anti-inflamatuvar etkisini göstermektedir.
ABSTRACT
The present study was designed to investigate the potential anti-inflammatory effects and mechanisms of water soluble sulfonamido compoundssuch as
Sodium-N-(2-amino-5-benzoylphenyl) -4-n-propyl
-benzenesulfonamido [1], Sodium-N-(2-amino-5- benzoylphenyl) -2,4,6-trimethyl –benzenesulfonamido [2], Sodium-N-(2-amino-5-benzoylphenyl) -4-chloro – benzenesulfonamido [3], Sodium-N-(2-amino-5-benzoylphenyl) -4-methoxy -benzenesulfonamido [4] in Raw 267.4 macrophages and BV-2 microglia cells. Cytotoxicity with MTT assay and production of cytokines were determined with ELISA. Furthermore, intracellular mitogen activated protein kinase (MAPK) signaling pathway and cyclooxygenase-2 (Cox-2) expression were analyzed by western blot. Lowest cytotoxicity was seen in Compound [4] treated cells. Especially Compound [3] and [4] inhibited lipopolisaccaride-stimulated Cox-2 expression and P38/ERK MAPK pathway in both cell line. In addition, the inhibitory action of Compound [3] and [4] not only restricted Cox-2 and P38/ERK MAPKs, but also inhibited the secretion of pro-inflammatory cytokines TNF-α/IL-6 and activated anti-inflammatory cytokine; IL10. The experimental results suggest the anti-inflammatory action of water soluble sulfonamido compounds on activated macrophage-like cellular systems, which could be used as a future therapeutic agent in the management of chronic inflammatory diseases.
Anahtar kelimeler: Sülfonamido bileşikleri, İnflamasyon, Siklooksijenaz-2, MAPK, Sitokinler
.
Keywords: Sulfonamido compunds, Inflammation, Cyclooxygenase-2, MAPK, cytokines
.
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
SPOR YÖNETİCİLİĞİ BÖLÜMÜNDE ÖĞRENİM GÖREN ÖĞRENCİLERİNİN AKADEMİK ÖZ YETERLİLİKLERİ VE ÜNİVERSİTE YAŞAM KALİTESİ ARASINDAKİ İLİŞKİNİN İNCELENMESİ
INVESTIGATION OF ACADEMIC SELF-EFFICACY AND RELATIONSHIP BETWEEN THE QUALITY OF UNIVERSITY LIFE OF STUDENTS STUDYING SPORT MANAGEMENT DEPARTMENTS
Aydın PEKEL Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Beden Eğitimi ve Spor Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Şubat 2016 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Osman PEPE
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences, Department of Physical Education and Sport
M.Sc Thesis, February 2016 Supervisor: Assist. Prof. Dr. Osman PEPE ÖZ
Bu çalışmanın amacı, spor yöneticiliği öğrencilerinin akademik öz yeterlilikleri ve üniversite yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin incelenmesidir.
Bu amaç doğrultusunda Erciyes, Niğde, Ahi Evran, Ka-raman Oğlu Mehmet Bey, İnönü, Kırıkkale, Dumlupınar ve Akdeniz Üniversitelerinde Spor yöneticiliği bölümle-rinin 1. ve 4. sınıflarında öğrenim gören toplamda 867 öğrenci gönüllü olarak katılmıştır.
Gönüllülerden Sosyo-demografik bilgi formu, Akademik Öz Yeterlik Ölçeği ve Üniversite Yaşam Kalitesi Ölçeği uygulamaları istenmiştir.
Elde edilen veriler IBM Spss 22 adlı paket program ile kayıt edilmiştir. İstatistiki işlem olarak Mann Whitney U, Kruskal Wallis ve Akademik Öz Yeterlilik ile Üniver-site Yaşam Kalitesi Arasındaki İlişki için ise Spearman Korelasyon analizi uygulanmıştır.
Sonuç olarak; akademik öz yeterliliğin yaş, öğretim durumu, sınıf, üniversite, yaşanılan yer, üniversite ya-şam kalitesinin yaş, cinsiyet, sınıf, üniversite ve yaşanı-lan yer ile ilişkili olduğu, ayrıca akademik öz yeterlilik ile üniversite yaşam kalitesi arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu tespit edilmiştir.
Bu durumun üniversitenin bulunduğu çevresel koşul-lardan, üniversitenin sunduğu imkânkoşul-lardan, spor yöne-ticiliği bölümüyle ilgili müfredat ve kişinin kendini ge-liştirebilme kapasitesiyle alakalı farklılıklardan kaynak-landığı düşünülmektedir.
ABSTRACT
Purpose of this study is to examine the relationship between sports management students` academic self efficacies and quality of university life.
In the light of this purpose totally 867 students partici-pated voluntarily to the stresearch who study at Erci-yes, Niğde, Ahi Evran, Karaman Oğlu Mehmet Bey, İnönü, Kırıkkale, Dumlupınar and Akdeniz Universities’ Sports Management departments’ 1st and 4nd grades. Socio-demographic information form, Academic Self Efficacy Scale and Quality of University Life Scale appli-cations were asked from volunteers.
The acquired datum was saved with IBM Spss 22 pack-age program. As statistical transaction Mann Whitney U, Kruskal Wallis and for the relationship between Aca-demic Self Efficacy and Quality of University Life Spear-man Correlation analysis was applied.
As a result; it was determined that academic self Effi-cacy has relation with age, education status, class, uni-versity, residence and quality of university life has rela-tion with age, gender, university and residence and also there is a positive meaningful relationship between academic self efficacy and quality of university life. It is thought that this situation is derived from differ-ence like; environmental conditions, university`s op-portunities, curriculum about spots management and developmental capacity of person.
Anahtar kelimeler: Akademik Öz Yeterlilik, Spor Yöneticiliği,
ÇOKLU METAL İYON BASKILANMIŞ POLİMER SENTEZİ, KARAKTERİZASYONU VE SORPSİYON ÖZELLİKLERİNİN İNCELENMESİ
SYNTHESIS, CHARACTERIZATION AND INVESTIGATION OF SORPTION PROPERTIES OF MULTIPLE METAL ION IMPRINTED POLYMER
Ayşe OCAK Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Analitik Kimya Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mart 2016 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Vedat YILMAZ
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Analytical Chemistry
M.Sc Thesis, March 2016
Supervisor: Assist. Prof. Dr. Vedat YILMAZ ÖZ
Bu çalışmada, fonksiyonel monomer olarak N-metakriloil-L-histidin (MAH) kullanılarak Cu(II), Ni(II), Co(II), Cd(II) ve Zn(II) iyonlarının kompleks matriksler-den seçimli katı faz ekstraksiyonu için çoklu kalıp metal iyon baskılanmış polimeri (MIIP) sentezlendi. Metal iyonu-MAH kompleksleri sentezlendi ve FTIR ve ele-mentel analiz ile karakterize edildi. Kompleksler radi-kalik başlatıcı olarak 2,2’-azobisizobütironitril (AIBN) kullanılarak çapraz bağlayıcı etilenglikoldimetakrilat (EGDMA) varlığında polimerleştirildi. Sentezlenen polimerik partiküllerde kalıp metal iyonları için seçimli boşluklar oluşturmak için 1,0 M HNO3 ile muamele edildi. Metal iyonları içeren MIIP, MIIP ve baskılan-mamış polimer (NIP) FTIR ve SEM ile karakterize edildi. MIIP reçinesi kalıp metal iyonlarının katı faz ekstraksi-yonu için kolon dolgu materyali olarak kullanıldı. Çalışı-lan metal iyonlarının kantitatif geri kazanılmasını et-kileyen çözelti pH'sı, örnek akış hızı ve elüent derişimi gibi bazı analitik parametreler incelendi. NIP için geri kazanmalar %71’in altında iken, MIIP için pH 5,0 ve pH 7,0 arasında kantitatif geri kazanma değerleri elde edildi. Çalışılan metal iyonlarını (20 µg L-1) içeren 20 mL hacmindeki çözelti pH 6,0’da 2,0 mL dk-1 akış hız-ında kolona yüklendi, 4 mL 0,6 M HNO3 ile elüe edildi ve elüat indüktif eşleşmiş plazma kütle spektrometresi (ICP-MS) ile analiz edildi. MIIP için Cu(II), Ni(II), Co(II), Cd(II) ve Pb(II) iyonlarının geri kazanma değerleri ≥% 98 ve bağıl standart sapma değerleri ≤%4,8 olarak bu-lundu. NIP ile karşılaştırıldığında, MIIP’in kalıp metal iyonları için daha yüksek sorpsiyon kapasitesi ve seçiciliğe sahip olduğu görüldü. MIIP Na(I), Ca(II) ve Mg (II) gibi başlıca matriks iyonlarının varlığında kalıp metal iyonları için yüksek seçicilik gösterdi. MIIP kanti-tatif geri kazanma kaybı olmaksızın defalarca kul-lanılabilmektedir.
ABSTRACT
In this work, a multi-template metal ion imprinted polymer (MIIP) was synthesized for selective solid phase extraction of Cu (II), Ni (II), Co (II), Cd (II) and Zn (II) ions from complex matrices using N-methacryloyl-L -histidine (MAH) as functional monomer. Metal ion-MAH complexes were synthesized and characterized by FTIR and elemental analysis. The complexes were po-lymerized in the presence of
ethyleneglycoldimethacry-late (EGDMA) crosslinker using
2,2’-azobisisobutironitrile (AIBN) as a radical initiator. The resulting polymer was leached with 1.0 M HNO3 to gen-erate selective cavites in the polymeric particles for the template metal ions. Unleached MIIP, leached MIIP and non-imprinted polymer (NIP) were characterized by FTIR and SEM. The MIIP resin was used as a column packing material for solid phase extraction of the tem-plate metal ions. Some analytical parameters such as solution pH, sample flow rate and eluent concentration affecting the quantitative recovery of the studied metal ions were investigated. Quantitative retention was achieved between pH 5.0 and 7.0 for the MIIP, whereas the recoveries for the NIP were ≤71%. A volume of 20 mL solution containing 20 µg L-1 metal ions at pH 6.0 was loaded onto the column at 2.0 mL min-1 followed by elution with with 4 mL of 0,6 M HNO3 and the eluate was analyzed with inductively coupled plasma mass spectrometry (ICP-MS). The recovery and relative standard deviation values of Cu(II), Ni(II), Co(II), Cd(II) and Zn(II) ions were found to be ≥98% and ≤4.8%, re-spectively, for the MIIP. Compared to NIP, the MIIP had a higher sorption capacity and selectivity for the tem-plate metal ions. The MIIP showed high selectivity for the template metal ions in the presence of major matrix ions such as Na(I), Ca(II) and Mg(II), and could be used repeatedly without any loss of quantitave recoveries.
Anahtar kelimeler: Çoklu metal-iyon baskılanmış polimer, indüktif eşleşmiş plazma kütle spektrometrisi, katı faz ekstraksiyonu, eser elementler
Keywords: Multiple metal-ion imprinted polymer, inductively coupled plasma mass spectrometry, solid phase extraction, trace elemets.
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
DİSLİPİDEMİK HASTALARDA STATİN TEDAVİSİ ÖNCESİ VE SONRASI GENOMİK İNSTABİLİTENİN ARAŞTIRILMASI
INVESTIGATION OF GENOME INSTABILITY IN DYSLIPIDEMIC PATIENTS BEFORE AND AFTER STATIN TREATMENT
Ayşe Nur Coşkun DEMİRKALP Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Tıbbi Biyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ocak 2016
Danışman: Prof.Dr. Hamiyet Dönmez-ALTUNTAŞ
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Medical Biology
M.Sc. Thesis, January 2016
Supervisor: Prof. Dr. Hamiyet Donmez-ALTUNTAS ÖZ
Dislipidemi kanda kolesterol, trigliserid (TG), düşük dansiteli lipoprotein kolesterol (LDL-kol) yüksekliği veya yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol (HDL-kol) düşüklüğü ile karakterize metabolik bir bozukluktur. Statinler, 3-hidroksi-3- metilglutaril koenzim A redüktaz (HMG-CoA redüktaz) inhibitörleri, dislipidemi tedavisinde en önemli ve en çok/en sık kullanılan ilaç-lardır. Bu çalışmanın amacı statin tedavisi alan dislipidemi hastalarında statinin olası genotoksik ve sitotoksik etkilerini periferik kan lenfositlerinde sitokinez-bloke mikronükleus sitom (Cytokinesis-Block Micronucleus Cytome; CBMN cyt) ve 8-hidroksi-2′-deoksiguanozin (8-OHdG) yöntemlerini kullanarak araştırmaktır.
Çalışmada, teşhis konmuş henüz tedavisine başlanma-mış ve bu hastaların en az 3 ay statin tedavisi verdikten sonra olmak üzere 15 dislipidemik hasta ile hastalarla benzer yaş ve cinsiyette toplam 15 sağlıklı bireyin kan örnekleri analiz edilmiştir. Dislipidemi hastalarında, statin tedavisi öncesi ve sonrası değerler arasında yapı-lan karşılaştırmalar sonucunda, DNA hasar parametre-leri olarak mikronükleus (MN), nükleoplazmik köprü (nucleoplasmic bridges; NPB) ve nükleer tomurcuk (nuclear buds; NBUD) değerlerinin, hücre ölümü (sitotoksisite) parametreleri olarak apopitotik ve nek-rotik hücre frekansları ile hücre çoğalması (sitostazi) oranı olarak nükleer bölünme indeksinin (NBİ) tedavi öncesine göre azaldığı bulunmuştur (p<0.05-p<0.01). Ancak, tedavi öncesi ve sonrası hastalara ait oksidatif DNA hasar parametrelerinden plazma 8-OHdG değerle-rinde bir farklılık bulunamamıştır (P>0.05).
Sonuç olarak, dislipidemik hastalardaki azalan kromozomal DNA hasarı sonuçlarımız, statin tedavisi-nin lipid düzenleyici etkileritedavisi-nin yanı sıra bu hastaların lenfositlerindeki genomik hasar, sitotoksisite ve sitostazi üzerinde iyileştirici bir etkiye de sahip olduğu gösterilmiştir. Bu sonuçlar, dislipidemik hastalarda, statin tedavisinin genom koruyucu bir role sahip oldu-ğunu göstermektedir. Ancak, çalışma sonuçlarımızın, daha geniş sayıda hasta gruplarıyla desteklenmesine ihtiyaç vardır.
ABSTRACT
Dyslipidemia is a metabolic disorder associated with increased cholesterol, triglyceride (TG), low-density lipoprotein (LDL) cholesterol or decreased high-density lipoprotein (HDL) cholesterol in blood. Statins have been largely used to treat dyslipidemia and 3-hydroxy-3-methylglutaryl coenzyme A reductase (HMG -CoA reductase) inhibitors. The purpose of this work was to evaluate genotoxic and cytotoxic potential by use cytokinesis-block micronucleus cytome (CBMN cyt) and 8-hydroxy-2'-deoxyguanosine (8-OHdG) methods in peripheral blood lymphocytes of dyslipidemia pa-tients treated with statin.
In the study, the blood samples of 15 healthy subjects of similar age and sex with patients with 15 dyslipide-mia patients at least 3 months, including after seeing statin therapy in these patients, newly diagnosed and diagnosis has not yet started treatment, were analyzed. In dyslipidemia patients, the comparison results after statin treatment, the frequencies of micronucleus (MN), nucleoplasmic bridge (NPB) and nuclear bud (NBUD) as the DNA damage parameters, apoptotic and necrotic cell frequencies as the viability of cells (cytotoxicity) and as the proportion of dividing cells (cytostasis) were found to be significantly lower than those in pre-treatment (p<0.05-p <0.001). But no significant differ-ences were found between plasma 8-OHdG levels of dyslipidemia patients pre- and post-treatment (P>0.05).
As a result, our results was shown that the decreasing chromosomal DNA damage parameters in dyslipidemic patients, lipid regulating effect of statin therapy, as well as a curative effect on genome damage, cytotoxicity and cytostasis of lymphocytes of these patients. Thus, our results may suggest that statin therapy has a role as a guardian of genome suggests in dyslipidemic patients. Our work is needed to support with larger groups of patients.
Anahtar kelimeler: Dislipidemi, Statin Tedavisi,
KAYSERİ İL MERKEZİNDE DOĞUM YAPAN KADINLARDA DOĞUM SONU DEPRESYON SIKLIĞI VE ETKİLEYEN FAKTÖRLER
PREVELANCE OF POSTPARTUM DEPRESSION IN WOMEN WHO GAVE BIRTH IN PROVINCIAL CENTER OF KAYSERI AND FACTORS AFFECTING
Ayşegül Akdeniz ERKEN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Ocak 2016 Danışman: Prof. Dr. Osman GÜNAY
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Public Health
M.Sc. Thesis, January 2016 Supervisor: Prof. Dr. Osman GÜNAY ÖZ
Giriş ve Amaç: Doğum sonu depresyon (DSD) doğum sonrası dönemde kadınlarda sık görülen annenin ve çocuğun sağlığını olumsuz etkileyen sorunlardan biri-dir.
Bu çalışma, Kayseri İl merkezinde doğum yapan kadın-larda DSD sıklığını ve bunun çeşitli sosyo-demografik ve obstetrik faktörlerle ilişkisini belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmada çok aşamalı örnekleme yöntemi kullanıldı. İlk aşamada, Kayseri İl merkezinde-ki bulunan 52 aile sağlığı merkezlerinden(ASM) üç ta-nesi rastgele seçildi. Seçilen ASM’ ler de toplam 38 aile hekimi görev yapmaktadır. İkinci aşamada bu aile he-kimlerine kayıtlı olup, Mart 2014 – Mart 2015 tarihleri arasında doğum yapan ve araştırma kriterlerine uygun 600 kadın araştırma kapsamına alındı.
Araştırma grubundaki kadınlar doğumdan sonraki 4– 10. haftalar arasında, herhangi bir nedenle ASM’ lere başvurduklarında, araştırma hakkında bilgilendirilip sözel onamları alındı. Çalışmaya katılmayı kabul eden kadınlara, araştırmacılar tarafından hazırlanan ve 44 sorudan oluşan sosyo–demografik ve obstetrik verile-rin bulunduğu anket formu ve 10 sorudan oluşan Edinburgh Postnatal Depresyon Ölçeği (EPDS) uygulan-dı.
Verilerin istatistiksel analizinde ki kare testi, unpaired t testi ve tek yönlü ANOVA testi kullanıldı. P<0.05 değer-leri anlamlı kabul edildi.
Bulgular: Araştırma grubunda ortalama depresyon puanı 7.8±4.8 olup, kadınların %18’i doğum sonu dep-resyon olarak kabul edilmiştir.
Daha önce depresyon öyküsü olanlarda, istemeden gebe kalanlarda, evliliğinde sorun yaşayanlarda, eşinin ailesiyle ilişkisi kötü olanlarda ve ev kadınlarında orta-lama depresyon puanı ve depresyon sıklığı önemli ölçü-de yüksek bulunmuştur. Buna karşılık, annenin öğre-nim düzeyi, ailenin ekonomik durumu, doğum öncesi bakım alma durumu, doğumun şekli, bebekte sorun olma durumu ve bebeği emzirme durumunun DSD sık-lığına önemli bir etkisi bulunmamıştır.
Sonuç: DSD sıklığını ve zararlarını azaltmak için isten-meyen gebelikler önlenmeli, gebelikten önce veya gebe-lik sırasında depresyon öyküsü olan kadınlar daha ya-kından izlenmeli ve depresif belirti saptananlar için uzman desteği sağlanmalıdır.
ABSTRACT
Background and Objective: Postpartum depression (PPD ) is one of the problem which can affect nega-tively maternaland infant health and frequent disease in wowen in the postpartum period..
Aim of this study is to determine the prevelance rate of postpartum depression in women who gave birth and its relationship with the various socio-demographic and obstetric factors in provincial center of Kayseri. Materials and Methods: Multi-stage sampling method was used in this study. In the first stage, three of 52 family health centers in provincial center of Kayseri were randomly selected. In these selected family health centers 37 family physicians were working. In the sec-ond stage, 600 women who registered to these family physicians, gave birth from March 2014 to March 2015 and meet research criteria were included in this study. When women in the study group applied to family health center for any reason in the postpartum 4 to 10 weeks, were informed about the study and were re-ceived verbal consent. Women who agreed to partici-pate in the study, a socio-demographic questionnaire prepared by researchers and consisting of 44 questions and Edinburgh Postnatal Depression Scale (EPDS) con-sisting of 10 questions were performed.
Chi-square test, unpaired t test and one-way ANOVA were used for statiscal analysis. P <0.05 was considered statistically significant.
Results: The mean depression score in the study group was 7.8 ± 4.8, 18% of women has been accepted as postpartum depression.
Mean depression score and incidence rate of depres-sion has been found significantly higher among the wowen who have previous history of depression, un-wanted pregnancies, problems in marriage, poor rela-tionship with husband’s family and were housewives. In contrast, educational level of the women, economic level of the family, receiving antenatal care, way of de-livery, problem of baby and breastfeeding have not significant effects on postpartum depression.
Conclusion:. To reduce the incidence and damages of postpartum depression; unwanted pregnancies should be prevented, women with a history of depression be-fore pregnancy or during pregnancy should be moni-tored closely and professional support should be pro-vided to those detected depressive symptoms.
Anahtar kelimeler: Gebelik, doğum sonu depresyon, sosyo
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
MATERNAL HİPOTİROİDİNİN YAVRU TESTİSLERİNDE SİTOKROM P450 AROMATAZ EKSPRESYONU ÜZERİNE ETKİLERİ
THE EFFECTS OF MATERNAL HYPOTHYROIDISM ON THE IMMUNOREACTIVITY OF CYTOCHROME P450 AROMATASE IN THE POSTNATAL RAT TESTES
Ayşegül Burçin YILDIRIM Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Aralık 2015 Danışman: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Histology and Embriyology
PhD Thesis, December 2015 Supervisor: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR ÖZ
Hipotiroidizm, tiroid hormonlarının gereğinden az üre-tilmesidir. Androjenlerin östrojenlere çevrilmesi sitok-rom P450 asitok-romataz ile olmaktadır. Bu çalışmada ma-ternal hipotiroidinin yavru testisindeki sitokrom P450 aromataz ekspresyonuna olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.
Çalışmada 24 adet Wistar albino türü gebe sıçanlar K, A, BveC grubu olmak üzere 4 gruba ayrılmıştır. Hipotiroidi anne sıçanların içme sularına propiltiourasil (PTU) %0.01eklenerek oluşturulmuştur. A grubu sıçanlara gebelik sırasında 21 gün, B grubu sıçanlara gebelik öncesinde 21 günve gebelik dönemin-de 21 gün, C grubu sıçanlara gebelik öncesi 21 gün PTU verilmiştir. Kontrol grubuna (K grubu)ise sadece su verilmiştir. Deney sonunda 15 ve 60 günlük yavruların testislerinde immunohistokimya ile sitokrom P450 aromataz ekspresyon düzeyi, RT-PCR ile aromataz mRNA miktarı, Elisa yöntemi ile serum T3, T4 ve TSH değerleri, histolojik yapı analiz edilmiştir.
Hipotiroid anne sıçanların TSH değerlerinin kontrollere göre yüksek, T3 ve T4’ün düşük olduğu görülmüştür. 15 günlük yavrularda testis yapısında belirgin bir deği-şikliğe rastlanılmazken, 60 günlük yavrularda testis histolojisinin etkilendiği görülmüştür. 15 günlük yavru-larda aromataz immunreaktivitesinde istatistiksel ola-rak artış olduğu, 60 günlük gruplarda ise anlamlı bir değişiklik gözlenmemiştir. RT-PCR analizine göre de hem 15 hem de 60 günlük gruplarda aromataz mRNA değerinin artmış olduğu görülmüştür. Sonuç olarak bu çalışmada anne hipotiroidizminin yavru testisinde 15 günlük gruplarda aromataz ekspresyonunu artırarak, 60 günlük gruplarda ise düşürerek testisi ve spermatogenezi olumsuz etkilediği görülmüştür.
ABSTRACT
Hypothyroidism is underproduction of thyroid hor-mones. The conversion of androgens to estrogens oc-curs by means of cytochrome P450 aromatase. In this study, it is aimed to investigate the effect of maternal hypothyroidism on cytochrome P450 aromatase ex-pression in offspring testes.
24 Wistar Albino pregnant rats were divided into four groups, namely A, B, C and K groups. Hypothyroidism was induced by adding %0.01 of propyl thiouracil (PTU) to drinking water of rats. While the subjects in Group A were given PTU for 21 days during pregnancy (between gestational day 0-21); the subjects in Group B were given PTU for 21 days prior to pregnancy and 21 days during pregnancy and the subjects in Group C were given PTU for 21 days prior to pregnancy. The subjects in control group (Group K) were given water solely. At the end of the experiment, cytochrome P450 aromatase expression level in the testes of pups at postnatal day (PND) 15 and 60 was analyzed with im-munohistochemistry, their amount of aromatase mRNA with RT-PCR, their levels of serum T3, T4 and TSH with Elisa test and also their histological structure.
It is observed that TSH levels of hypothyroid mother rats are higher than control group whereas their T3, T4 levels are lower than control subjects. It isn’t observed a significant change in the testes structure of the 15-day-old pups, but the testicular histology of 60-15-day-old pups is affected negatively. It has been detected that there is a statistically significant increase in aromatase immunoreactivity of PND 15 pups while there is no significant change in aromatase immunoreactivity of PND 60 pups. RT-PCR analysis also demonstrates that aromatase mRNA level of both groups of PND 15 and 60 pups is found to be increased. As a result, it is con-cluded that maternal hypothyroidism adversely affect the testes and spermatogenesis by increasing aroma-tase expression in PND 15 pups while it decreases it in PND 60 pups.
Anahtar kelimeler: Hipotiroidi, Sitokrom P450 aromataz,
HASTANEDE YATAN ÇOCUKLARDA STRONGkids TARAMA ARACI İLE MALNÜTRİSYON RİSKİNİN BELİRLENMESİ
DETERMINING THE RISK OF MALNUTRITION AMONG HOSPILITALIZED CHILDREN BY THE STRONGkids SCREENING TOOL
Betül ORUÇOĞLU Erciyes Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Şubat 2016 Danışman: Doç. Dr. Nalan Hakime NOĞAY
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nutrition and Dietetics
M.Sc Thesis, November 2016
Supervisor: Assoc. Prof. Nalan Hakime NOĞAY ÖZ
Hastanede yatan çocuklarda STRONGkids tarama aracı ile malnütrisyon riskinin belirlenmesi amacı ile planla-nan bu çalışma, İzmir Dr.Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne yatış işlemi gerçekleştirilen ve yaşları 1 ay- 18 yaş arası deği-şen 350 çocuk hasta ile yapılmıştır. Hastaların % 37.8’inde malnütrisyon oluşma riski yüksek ,% 50.8’inde orta ve %11.4’ünde düşük bulunmuştur. Has-taların %13.7’sinde kronik, 16.9’unda ise akut malnütrisyon mevcuttur. Malnütrisyon oluşma riski yüksek olan grupta akut PEM orta ve düşük risk grupla-rına göre, kronik PEM ise düşük risk grubuna göre an-lamlı derecede yüksektir (p<0.05). STRONGkids’in malnütrisyon oluşma riski olan ve olmayan gruplar arasında akut malnütrisyonu belirlemede duyarlılığı % 100, özgüllüğü %13.75, pozitif öngörü değeri %19.03 ve negatif öngörü değeri %100’dür. Kronik malnütrisyonu belirlemede ise duyarlılığı %91.6, özgül-lüğü %11.92, pozitif öngörü değeri %14.19 ve negatif öngörü değeri %90 bulunmuştur. STRONGkids beslen-me risk değerlendirbeslen-mesi için oldukça pratik, kullanımı kolay ve güvenilir bir tarama aracıdır. Bu çalışma ülke-mizde bu tarama aracının Türk diline çevirisinin yapıl-dığı ve farklı hasta gruplarına uygulanyapıl-dığı ilk çalışma olup, farklı merkezlerde daha fazla sayıda hastanın katıldığı çalışmalarla desteklenmeli ve diğer pediatrik beslenme tarama yöntemleriyle kıyaslanmalıdır.
ABSTRACT
Aiming at determining the risk of malnutrition amongst hospitalized children by the STRONGkids screening tool, this study is conducted with patients aged between 1 month-18 years old and whose admission formalities completed in Izmir Dr Behçet Uz Pediatric Diseases and Surgeries Research Hospital (İzmir Dr.Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi). It is found that 37.8% of patients have high risk, 50.8% have moderate risk and 11,4% have low risk of becoming malnourished. It is detected that 13.7% of patients are struggling with chronic PEM and 16,9% of them with acute PEM. The acute PEM of the patients group with high risk of becoming malnourished is significantly higher than those in the moderate and low risk groups (p<0.05). The sensitivity, specificity, positive predictive value and negative predictive value of STRONGkids in determining acute malnutrition between high risk and low risk groups are respectively 100%, 13.75%, 19.03% and 100%. In determining chronic malnutrition, it is found that its sensitivity is 100%, specificity is 11.92%, positive predictive value is 14.19% and negative predictive value is 90%. STRONGkids is highly practical, easy-to-use and a reliable screening tool for risk assessment of malnutrition. This is the first study in Turkey in terms of interpreting STRONGkids screening tool in Turkish Language by applying it to different patient groups and it must be supported by other studies in different centers with larger samples of patients and shall be compared with other pediatric nutrition screening methods.
Anahtar kelimeler: STRONGkids, malnütrisyon, pediatrik
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
DOĞUM SONRASI GELİŞİM DÖNEMLERİNDEKİ SIÇAN UTERUS DOKUSUNDA KÖK HÜCRE VARLIĞININ ARAŞTIRILMASI
INVESTIGATION PRESENCE OF UTERINE STEM CELLS ON POSTNATAL DIFFERENT DEVELOPMENTAL PERIOD Betül YALÇIN
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Kasım 2015 Danışman: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Histology And Embryology
MSc Thesis, November 2015 Supervisor: Asc. Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR ÖZ
İnsan uterus dokusu yenilenme, farklılaşma ve dökül-me görülen yüksek proliferasyona sahip bir dokudur. Yenilenme her ay olmasına rağmen, bu yenilenmenin kaynağı halen belli değildir. Son zamanlarda bu yeni-lenmenin kaynağı ve endometriyumda bulunan kök hücrelerin eksprese ettiği belirteçlerle ilgili çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada doğum sonrası farklı gelişim dönemlerinde uterusun kendi populasyonunda eksprese olan CD9, CD13 ve hematopoetik kök hücre belirteci olan CD34 ekspres-yonlarının araştırılması amaçlanmıştır.
Bu çalışmada 42 adet Wistar albino türü dişi sıçanlar kullanıldı. Denekler 6 gruba ayrıldı. Grup I; (n=7) yenidoğan (2 günlük) grubu, Grup II; (n=7) pubertal (38 günlük) ve diğer gruplarda fertil (12 haftalık) sı-çanların östrus siklusları belirlenerek Grup III; (n=7) proöstrus, Grup IV; (n=7) östrus, Grup V; (n=7) metöstrus ve Grup VI; (n=7) diöstrus oluşturuldu. De-ney sonunda uterus dokularında CD9, CD13 ve CD34 ekspresyonları incelendi.
Miyometriyuma komşu endometriyum stromasında CD34 eksprese eden hücreler 2 günlük hayvanlarda gözlenmezken, 38 günlük ve 12 haftalık hayvanlarda CD34 eksprese eden hücreler gözlendi. CD9 ekspresyo-nu da uterus epitelinde 2 günlük hayvanlar dışındaki tüm gruplarda belirgindi. Endometriyum stromasında eksprese edilen CD13 ise 2 günlük ve 38 günlük hay-vanlarda zayıf olmasına rağmen, 12 haftalık hayvanlar-da belirgin CD13 ekspresyonu olduğu gözlendi. Sonuç olarak, doğum sonrası 2 günlük, 38 günlük ve östrous evreleri gösteren 12 haftalık hayvanların herbirinden elde edilen sonuçlara göre, hem 38 günlük hem de 12 haftalık gruplarda kemik iliği kaynaklı kök hücrelerin ve uterus kaynaklı epitelyal ve stromal hüc-relerin birlikte katkısı ile uterus endometriyumunun yenilenebileceği düşünülmüştür.
ABSTRACT
Human uterus tissue have high proliferation capacity that undergo regeneration, differantiation and shedding. Although regeneration occurs monthly, source of this regeneration is still obscure. Recently, there are lots of study about the source of this regeneration and markers which express in endometrial stem cells. In this study was aimed to investigate of CD9, CD13 which are expressed by main uterine population and CD34, hematopoetic stem cell markers in uterine tissue on postnatal different developmental period. In this study, 42 adult Wistar-albino female rats were used. The groups were divided six groups as following; Group I; (n=7) newborn (postnatal 2 days), Group II; (n=7) puberty (postnatal 38 days) and the other groups are formed by determining the stages of estrous cycle from fertile rats (postnatal 12 weeks) Group III; (n=7) proestrus, Group IV; (n=7) estrus, Group V; (n=7) metestrus and Group VI; (n=7) diestrus. At the end of experiment CD9, CD13 and CD34 expression were examined in uterus tissue. Cells expressed CD34 in endometrium stroma adjacent to miyometrium were observed in animal group postnatal 38 days and 12 weeks, while there wasn’t any cell expressed CD34 in group postnatal 2 days. Expression of CD9 was also apparent all groups of study except for group 2 days in epithelium of uterus. CD13 expressed in stromal cells of endometrium had weak immureactivity in group 2 days and 38 days, in group 12 weeks CD13 expression is distinct.
As a result, according to the result of each rat postnatal 2 days, 38 days and 12 weeks undergo estrous cycle that was thought both groups of 38 days and 12 weeks bone narrow derived stem cells and epithelial and stromal derived uterinal cells contribute to regeneration of endometrium.
Anahtar kelimeler: Endometriyum, kök hücre,
TOXOPLASMA GONDII DNA AŞISI İÇİN MIC-3 GENİNİN KLONLANMASI CLONING MIC3 GENE FOR TOXOPLASMA GONDII DNA VACCINE
Bora ÖZKAN Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Parazitoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Ocak 2016 Danışman: Prof.Dr.Salih KUK
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Parasitology
PhD.Thesis, January 2016 Supervisors: Prof. Dr. Salih KUK ÖZ
Toxoplasma gondii tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de görülen bir parazittir. Mortaliteye de sebep olabilen bu parazit gebelerden transplasental yolla bebeklere geçişi sebebiyle oldukça önemli bir halk sağlığı sorunu olarak görülmektedir. İnsanlarda bradizoit ve takizoit formu bulunan parazitin oluşturduğu toxoplasmosisin patogenezinde bir çok faktör rol oynamaktadır. Patogenezde parazite ait faktörler parazitin tanısının konulması ve parazitten korunmak için aşı geliştirilme-si çalışmalarında önemlidir. MIC3 proteini hastalığın patogenezinde önemli olan ve parazitin her üç döne-minde de salgılanan bir poteindir. Bu çalışmada MIC3 geninin DNA aşısı için klonlanması amaçlanmıştır. Toxoplasma gondii takizoitlerinden Genomik DNA izo-lasyonu, QIAamp DNA Mini Kit (QIAGEN) prosedürü modifiye edilerek yapılmıştır. Genomik DNA’dan MIC3 genini hedef alan primerler kullanılarak PCR ile MIC3 geni çoğaltılmıştır. Çoğaltılan MIC3geni DNA aşısı ama-cıyla kullanılabilecek pcDNA3,1 plazmitine klonlanmış ve rekombinant plazmit, kompetan E.coli hücrelerine transforme edilmiştir. Transformasyon sonrası oluşan kolonilerdeki rekombinant plazmit varlığı PCR Screening ile doğrulanmıştır. Saflaştırılan rekombinant plazmitlerdeki MIC3 geninin varlığı ve DNA dizisi, DNA dizi analizi ile doğrulanmıştır.
Bu çalışma sonrasında MIC3 geni tanısal amaçla kulla-nılabileceği gibi parazite karşı aşı geliştirme çalışmala-rında tek başına olabilecegi gibi, diger aday moleküller-le birlikte multiantijenik aşı çalışmalarında da kullanı-labilecektir.
ABSTRACT
Toxoplasma gondii is an apicomplexan parasite that is found more prevalant in our country, as well as all over the world. This parasite can cause mortality and also it is an important public health problem because of engaging babies from pregnant women. Many factors play a role in the pathogenesis of Toxoplasmosis that is caused by the tachyzoites and bradyzoites, stage of parasites which are present in human. At pathogenesis, interference factors of the parasite are important to diagnosis and protective vaccine development studies. MIC3 protein released from tachyzoites, bradyzoites, oocystis which is stage of T.gondii, is important at pathogenesis of dissease.
Genomic DNA was isolated from tachyzoites of T.gondii using modified QIAmp DNA Mini Kit (QIAGEN) by manifacture’s suggestion. MIC3 gene was amplified with primers which is spesific that target sequence using PCR techinque. That amplified MIC3 gene cloned into pcDNA3.1. vector according to kit procedure and recombinant plasmid was transformed into kit competant E.coli cells. After that, the presence of plasmid was confirmed in the cells after cloning E.coli by PCR screening. That recombinant plasmid which cloned into E.coli cells, was purified High Pure Plasmid Isolation Kit. After purification of plasmids the presen-ce of MIC3 gene on the plasmid was confirmed PCR technique and sequance analisis.
After this study MIC3gene can be used for diagnostic purposes and can also be used in the development of multiantigenik vaccines against the parasite.
Anahtar kelimeler: Toxoplasma gondii, Toxoplasmosis,
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
EHRLİCH SOLİD TÜMÖRLERİNDE NETRİN 1 VE FAKTÖR 8 EKSPRESYONU ÜZERİNE PAKLİTAKSEL’İN ETKİSİNİN İNCELENMESİ
İNVESTİGATİNG OF EFFECT OF PACLİTAXEL ON NETRİN 1 AND FACTOR 8 İN EHRLİCH SOLİD TUMORS Emin KAYMAK
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Aralık 2015 Danışman: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Histology And Embryology
M.Sc.Thesis, December 2015 Supervisors: Prof. Dr. Saim ÖZDAMAR ÖZ
Kanser, potansiyel olarak vücudun diğer kısımlarını işgal eden ve yayılabilen anormal hücre büyümesi gös-teren bir hastalık olup malign tümör olarak bilinir. Ehrlich tümörü solid ve asit formda gelişen bir meme adenokarsinomudur.
Bu çalışmanın amacı, paklitaksel’in Ehrlich solid tümö-ründe Netrin 1 ve Faktör 8 ekspresyonu üzerine etkile-rini incelemek ve ayrıca, tümör hücrelerindeki proliferasyon, gelişim ve apoptozis ile angiogenezisi ne ölçüde etkilediğini incelemek amaçlanmıştır.
Çalışmamızda 26 adet Balb/C fare kullanıldı. Bunların 6 tanesi stok olarak kullanıldı. Farelerin tamamına stok hayvandan alınan Ehrlich asit hücreleri subkutan ola-rak farelerin ense bölgesine enjekte edildi. Fareler rast-gele 10 tanesi kontrol, 10 tanesi de tedavi grubu olarak ayrıldı. Tedavi grubuna 4., 9. ve 14. günlerde 10 mg/kg paklitaksel intraperitonal olarak verildi. Hayvanlar 15. gün dekapite edilip tümör dokuları alındı.
Parafine gömülmüş olan solid tümör kesitlerine Hematoksilen- Eozin, Masson’un üçlü boyaması uygu-landı. Ayrıca immünohistokimyasal olarak Netrin 1 ve Faktör 8 boyandı. Apoptozu belirlemek için Tunel yön-temi uygulandı.
Ehrlich solid tümörüne tedavi edici olarak uyguladığı-mız paklitakselin tümör hacmini azalttığı görüldü. De-ney sonunda tedavi grubunda Netrin 1 ekspresyonun ve damar yoğunluğunun önemli derecede azaldığı göz-lendi. Ayrıca tedavi grubunda paklitaksel apoptotik hücre sayısını artırdı.
ABSTRACT
Cancer known as a malignant tumor, is a class of diseases involving abnormal cell growth with the potential to invade or spread to other parts of the body. The Ehrlich tumor is a mammary adenocarcinoma of mice developed in solid and ascitic forms.
In this study was aimed to investigate the effects of paclitaxel on Netrin 1 and Factor 8 expression and also in tumor cell proliferation, apoptosis, angiogenesis and development of tumor in Ehrlich solid tumors treated with paclitaxel.
In this study, 26 adult Balb/C mice were used. 6 of them were used as stock. Ehrlich ascites cells taken from animals in stock were injected subcutaneously from the neck area to all animals. The mice were ran-domly assigned to two groups of ten rats per group. Paclitaxel treatment group 10 mg/kg were ad-ministered to mice intraperitoneally (i.p.), 4,9 and 14th days. 15th day the animals were sacrificed and tumor tissues were taken. Paraffin-embedded solid tumor sections were stained Hematoxylin&Eosin, Masson’s Trichrome. Also solid tumor sections were stained immunohistochemically with Netrin1 and Factor 8. Tunel method was applied to determine apoptosis. Paclitaxel applied as a therapeutic Ehrlich solid tumor reduced the volume of tumor in the treatment groups. At the end of the experiments, in the treatment groups’ significantly reduced the Netrin 1 expression and mi-crovessel density compared to the group control. Also paclitaxel in the treatment group increased the number of apoptotic cells. We suggest that decreasing expres-sion of Netrin 1 would be reduced vessel density and increased apoptosis.
Anahtar kelimeler: Ehrlich solid tümör, Paklitaksel, Netrin 1,
SIÇAN TESTİS DOKUSUNDA SİSPLATİN İLE OLUŞTURULAN HASAR ÜZERİNE PROPOLİSİN ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
INVESTIGATION EFFECTS OF PROPOLIS ON CISPLATIN-INDUCED TESTICULAR DAMAGED IN RATS Erkan DELİGÖNÜL
Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı
Doktora Tezi, Mart 2016
Danışman: Doç.Dr. Mehmet Fatih SÖNMEZ
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Of Histology And Embryology
PhD Thesis, March 2016
Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Mehmet Fatih SÖNMEZ ÖZ
Bu çalışmada, sisplatin ile testis dokusunda oluşturulan hasar üzerine propolisin koruyucu etkinliğinin araştı-rılması amaçlandı.
Erciyes Üniversitesi Deneysel ve Klinik Araştırma Mer-kezinde (DEKAM) yetiştirilen 40 adet ergin erkek Wistar albino türü sıçanlar kullanıldı. Denekler rastgele 4 gruba ayrıldı. Grup 1 (n=10); kontrol grubu, Grup 2 (n=10); 7 mg/kg (intraperitoneal) sisplatin uygulanan sıçanlar, Grup 3 (n=10); 7 mg/kg sisplatin + 50 mg/kg/ gün propolis (intragastrik) uygulanan sıçanlar, Grup 4 (n=10); 50 mg/kg/gün propolis (intragastrik) uygula-narak oluşturuldu. Propolis, sisplatin uygulamasından bir hafta önce başlanarak deney sonuna kadar verildi. Sisplatin uygulamasından 72 saat sonra denekler dekapite edilerek testis dokuları alındı. Deney sonunda testiküler histopatoloji, apoptozis, HIF-1α ekspresyonu ve serum testosteron seviyeleri değerlendirildi. Sisplatin uygulanan grupta germinal epitelde düzensiz-lik, lümene epitel hücre dökülmesi, epitel hücreleri arasında vakuol oluşumu ve yer yer nekrotik tübüller gözlendi. Sisplatin uygulanan grupta seminifer tübül çapları, Johnsen’in tübüler biyopsi skoru ve serum tes-tosteron seviyesi azalırken doku HIF-1α ekspresyon düzeyinin ise arttığı belirlendi. Koruyucu amaçlı verilen propolisin ise tüm bu hasarları engellediği gözlendi. Sonuç olarak sisplatin uygulaması, testis dokusunda histopatolojik değişikliklere neden olmaktadır ve koru-yucu amaçlı verilen propolisin bu hasarları engellediği belirlenmiştir.
ABSTRACT
In this study, our aim was to investigate the protective effect of propolis on cisplatin-induced testicular damage.
40 of adult male Wistar albino rats grown in Erciyes University Experimental and Clinic Researches Center (DEKAM) were used. They were separated into four groups randomly. Group 1 (n=10) ; control group, Group 2 (n=10); (intraperitoneal) rats administered with 7 mg/kg cisplatin, Group 3 (n=10); rats administered with 7 mg/kg cisplatin + 50 mg/kg/day propolis (intragastric), Group 4 (n=10); rats with 50 mg/kg/day propolis administered (intragastric). Propolis was given from starting a week before the cisplatin administration to the end at experiment. After 72 hours of cisplatin administration, testicular tissues of the rats were removed by decapitating. Testicular histopathology, apoptosis, Hıf-1α expression and serum testosterone levels were evaluated at the end of experiment.
Germinal epithelium disorder, desquamation of epithelial cell in the lumen, formation of the vacuoles in epithelial cells and some necrotic tubules were observed in cisplatin-induced group. Seminferous tubul diameters, Johnsen tubular biopsy score and serum testosterone level were decreased and HIF-1α level was increased in cisplatin-induced group. It was observed that the propolis given for the protective purpose prevented all these damages.
As a results, the cisplatin administration induced histopathologic modifications on the testicular tissue and it was determined that the propolis given for the protective purpose prevented these damages.
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
TÜRKİYE’DE YETİŞTİRİLEN SİMENTAL ve İSVİÇRE ESMERİ IRKI SIĞIRLARDA DNA METİL TRANSFERAZ 3a (DNMT3a) GEN EKSPRESYONUNUN KESİM AĞIRLIĞI, SICAK VE SOĞUK KARKAS AĞIRLIĞI İLİŞKİSİNİN
ARAŞTIRILMASI
THE RELATIONSHIP of DNA METHYLTRANSFERASE 3a (DNMT3a) GENE EXPRESSION PROFILE of LIVE WEIGHT, HOT and COLD CARCASS WEIGHT in THE SIMMENTAL and BROWN SWİSS CATTLE BREEDS WHICH GROWN in TURKEY
Fadime ÖZDEMİR Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Veteriner Zootekni / Genetik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Aralık 2015 Danışman: Yrd. Doç. Dr. Korhan ARSLAN
Erciyes University, Graduate School Of Health De-partment of Veterinary Animal Science
M.Sc. Thesis, December2015
Supervisor: Assist. Professor Korhan ARSLAN ÖZ
Bu çalışmada Türkiye’de kültür ırkı olarak yetiştirilen Simental ve İsviçre Esmeri ırkı sığırların kas ve karaci-ğer dokularında DNA Metil Transferaz 3a (DNMT3a) geninin ekspresyon profilinin ortaya konulması ve elde edilecek verilerin ırklara ait kesim ağırlığı, sıcak ve soğuk karkas ağırlığı ile ilişkisinin araştırılması amaç-lanmıştır. Çalışmanın hayvan materyalini Simental (n=40) ve İsviçre Esmeri (n=40) ırkına ait erkek sığırlar oluşturmuştur. Hayvanlara ait longisimus dorsi kası ve karaciğer dokuları mezbahadan taze olarak alınmış ve sıvı azotta dondurulmuştur. Alınan doku örnekelerinden RNA izolasyonu Trizol yöntemi ile ya-pılmıştır. İzole edilen RNA’lardan c-DNA sentezlenmiş ve ekspresyon analizi SYBR Green yöntemi ile yapılmış-tır. Simental ve İsviçre Esmeri ırklarına ait örneklerde canlı ağırlık, sıcak karkas, soğuk karkas ile kas ve kara-ciğer dokularında DNMT3a gen ekspresyonları arasın-da ilişki bulunamamıştır (P>0.05). Ancak İsviçre Esmeri ırkına ait kas ve karaciğer dokularında DNMT3a geni ekspresyonu, Simental ırkına ait örneklere göre anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (P<0.001).
ABSTRACT
The aim of this study to investigate, the relationship between of DNMT3a gene expression profile of the liver and muscle tissue with the live weight, hot and cold carcass weight in the Simmental and Brown Swiss cattle breeds which grown in Turkey. Animals used in the study, Simmental (n=40) and Brown Swiss (n=40) consisted of male cattle breeds. Longissimus dorsi muscle and liver tissues of animals were taken fresh from the slaughterhouse and were frozen in liquid nitrogen. RNA isolation was performed using the Trizol method. c-DNA’s were synthesized from RNA and expression analysis was performed with SYBR Green method. There was not any association in DNMT3a gene expression profile of muscle and liver tissue with live weight, hot and cold carcass in the Simmental and Brown Swiss cattle breeds (P>0.05). In DNMT3a gene expression breed liver and muscle tissue of Brown Swiss was found to be significantly higher compared to samples of the Simmental breed (P<0.001).
Anahtar kelimeler: DNMT3a geni; Gen ekspresyonu; Canlı
HEMŞİRELERİN KAN VE VÜCUT SIVILARI İLE BULAŞAN HASTALIKLARLA İLGİLİ BİLGİ, TUTUM VE DAVRANIŞLARI
KNOWLEDGE, ATTITUDES AND BEHAVIORS OF THE NURSES ABOUT THE DISEASES TRANSMITTED BY BLOOD AND BODY FLUIDS
Feride TASIM Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Halk Sağlığı Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mart 2016 Danışman: Prof.Dr. Osman GÜNAY
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Publıc Health Department
M.Sc. Thesis, March 2016 Supervisor: Prof. Dr. Osman GÜNAY ÖZ
Tanımlayıcı nitelikteki bu araştırma, hemşirelerin kan ve vücut sıvıları ile bulaşan hastalıklarla ilgili bilgi, tu-tum ve davranışlarının belirlenmesi amacıyla yapılmış-tır. Araştırmanın evrenini, Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 3 aydan uzun süredir çalışmakta olan hemşireler oluşturmaktadır. Araştırmaya evrenin ta-mamının alınması planlanmıştır. Araştırmanın verileri 01.09.2011-01.10.2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Anket soruları araştırmacının gözetiminde araştırma evrenini oluşturan 513 hemşireden, araştırmayı kabul eden 412 kişiye uygulanmıştır. Elde edilen veriler SPSS 13.0 istatistik paket programıyla değerlendirilmiştir. İstatistiksel analizlerde Pearson Ki-Kare testi ve Fisher's Exact test kullanılmıştır. Hemşirelerin %54.1’i çalıştığı birimi çok riskli bulduğunu, %47.1’i çalışma sırasında kan ve vücut sıvıları ile temasın sık olduğunu, %30.6’sı kan ve vücut sıvıları ile temas sırasında her zaman önlem aldığını, %99.5’i koruyucu önlem olarak eldiven kullandığını ifade etmiştir. Hemşirelerin % 73.1’inin bakım öncesi, %98.8’inin bakım sonrası, % 46.6’sının ise hastadan hastaya geçişte el yıkadığı, % 42.0’ının yeterli zaman bulamadığı için koruyucu önlem almadığı, %23.3’ünün enjektör iğnesinin batması ile son 1 yıl içinde kesici-delici yaralanması yaşadığı sap-tanmıştır. Hemşirelerin %96.1’inin HBV tetkiki yaptır-dığı, %88.8’inin HBV aşısı yaptıryaptır-dığı, %84.7’sinin HCV tetkiki yaptırdığı, HBV aşısı yaptırmayanların % 52.2’sinin fırsat bulamadığı için aşı yaptırmadığı, % 52.4’ünün kan ve vücut sıvıları ile bulaşan hastalıklar hakkında hizmetiçi eğitim aldığı, %42.2’sinin bilgilerini yeterli bulduğu, %74.0’ının daha fazla bilgi istediği saptanmıştır. Hemşirelere kan ve vücut sıvıları ile bula-şan hastalıklardan korunma konusunda eğitimler dü-zenlenmesi ve verilen eğitimlerin etkinliğinin ve sürek-liliğinin sağlanması önerilebilir.
ABSTRACT
The purpose of this descriptive study is to determine the knowledge, attitudes and behaviors of the nurses about the diseases transmitted by blood and body fluids. The population of this research involves the nurses who have been working at Kayseri Training and Research Hospital for more than 3 months. The whole population was planned to be included in the research. The data were collected between 01.09.2011 and 01.10.2011. The questionnaire was conducted to 412 of the 513 nurses who accepted the survey from the whole population under the supervision of the researcher. The data were evaluated by the SPSS 13.0 statistical package software. Pearson’s Chi-square test and Fischer’s Exact test were used in Statistical analyses. Of the nurses 54.1% stated that their deparment is quite risky, 47.1% stated that they frequently contact to blood and body fluids during working hours, 30.6% stated that they always take measures while dealing with blood and body liquids and 99.5% stated that they use gloves as a preventive measure. It was determined that 73.1% of the nurses wash their hands before nursing care, 98.8% wash after nursing, are 46.6% wash while passing from one patient to another, 42.0% don’t take measures as they can’t find enough time and 23.3% suffered a needlestick injury in last year time. It was also determined that 96.1% of the nurses had an HBV examination test, 88.8% had a HBV vaccination, 84.7% had an HCV examination test, 52.2% of the nurses who didn’t have HBV vaccination couldn’t find chance to have it done, 52.4% of the nurses got an in-service training about diseases transmitted by blood and body fluids, 42.2% think that their knowledge is enough, 74.0% demand for more information. Arranging trainings for nurses on protection against diseases transmitted by blood and body fluids and ensuring the efficiency and sustainability of these trainings can be suggested.
Anahtar kelimeler: Kan, vücut sıvıları, evrensel önlemler,
Sağlık Bilimleri Dergisi (Journal of Health Sciences) 2016 ; 25 (1)
FARKLI ŞEKİLLERDE HAZIRLANAN PORTLAND SİMAN TÜRLERİNİN ANTİBAKTERİYEL VE SİTOTOKSİK ETKİLERİNİN ARAŞTIRILMASI
AN EVALUATION OF ANTIMICROBIAL AND CYTOTOXIC EFFECTS OF PORTLAND CEMENT PREPARED IN DIFFERENT FORMS
Güldağ HERDEM Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Pedodonti Anabilim Dalı Doktora Tezi, Aralık 2015
Danışman: Yrd. Doç. Dr. Mustafa AYDINBELGE
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Pediatric Dentistry
Ph. D. Thesis, November 2015
Supervisor: Assist. Prof. Dr.Mustafa AYDINBELGE ÖZ
Çalışmanın amacı; mineral trioksit agregat (MTA) ve % 1 oranında gümüş partikülü eklenmiş 3 çeşit portland simanın, distile su (DS) ve %0,12 lik kloreksidin glukonat (KG) ile karıştırdıktan sonra antibakteriyel etkinliklerini ve sitotoksisitelerini değerlendirmektir. Çalışmanın birinci adımında portland siman çeşitleri ve MTA’nın antibakteriyel etkilerini karşılaştırmak için, altı çeşit bakteri üzerinde Diffüzyon Agar Test yöntemi (DAT) kullanılmıştır. Çalışmanın ikinci adımında portland siman çeşitleri ve MTA’nın toksik etkilerini değerlendirmek için salınım yöntemi ile 3 (4,5-Dimethyl Thiazolyl-2)2,5-Diphenyl Tetrazolium Bromide (MTT) testi yapıldı. Salınım sıvıları hücrelerin bulunduğu mikroplate üzerine uygulanmış olup 12, 24 ve 36 saatlik sonuçları değerlendirilmiştir. Kloreksidin glukonat ile hazırlanan portland siman çeşitleri, distile su ile hazırlanan portland siman çeşitlerinden ve MTA’-dan daha etkili sonuçlar vermiştir. Portland siman çe-şitleri genel olarak MTA’dan daha az toksik çıkmıştır. Literatürdeki olumlu çalışmalara rağmen, portland siman çeşitlerinin klinik kullanıma geçmesinden önce, daha fazla çalışmaya gereksinim vardır.
ABSTRACT
The aim of this study is to evaluate the cytotoxic and antibacterial properties of three forms of portland cement which was added 1% siver particle and mineral trioxide aggregate, after blending with distilled water (DS) and chlorhexidine gluconate (KG) with 0.12%. In the first part of the study Diffuse agar test investigated the six form of bacterias in order to compare the antibacterial effects of MTA and varieties of portland cement. In the second part of the study, MTT test was carried out to evaluate the forms of portland cements and cytotoxic effects of MTA. The extracts of test materials were inserted into the cell-seeded wells and the results for 12, 24 and 36 hours were evaluated. Portland cement forms which was prepared with chlorexidine glukonat gave more effective results than both MTA and the forms of portland cement which was prepared with distilled water. According to MTT tests, portland cement types were generally less toxic than MTA. Despite of all these good reults, more studies are needed before clinical use of portland cement.
Anahtar kelimeler: Antibakteriyel etki; sitotoksisite;
MİGREN HASTALARINDA İNSÜLİN DİRENCİ VE BESLENME DURUMUNUN SAPTANMASI DETERMINING THE INSULIN RESISTANCE AND NUTRITIONAL STATUS IN PATIENTS WITH MIGRAINE
Gülnihal DİNÇER Erciyes Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü
Beslenme ve Diyetetik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Mart 2016 Danışman: Doç. Dr. Betül ÇİÇEK
Erciyes University, Graduate School of Health Sciences Department of Nutrition and Dietetics
MSc Thesis, March 2016 Supervisor: Assoc. Prof. Dr. Betül ÇİÇEK ÖZ
Bu araştırmada, migren hastalarında insülin direnci, beden kütle indeksi (BKİ) ve beslenme durumları ile migren parametreleri (migren atak sıklığı, şiddeti vb.) arasındaki ilişkiyi saptamak amaçlanmıştır.
Çalışmaya Kahramanmaraş Necip Fazıl Şehir Hastanesi Nöroloji Polikliniği’nde ayaktan tedavi alan migren hastaları dahil edilmiştir. Araştırma International Headache Society 2013 (ICHD -3 beta) tanı kriterlerine göre migren tanısı almış, 18-65 yaş arası 150 kadın migren hastası içermektedir. Hastalara kişisel özellikle-ri, genel sağlık bilgileözellikle-ri, beslenme alışkanlıkları ve Migraine Disability Assesment Scale “MIDAS” kullanıla-rak, özürlülüğü etkileyen parametreleri (migren atak sıklığı, şiddeti vb.) içeren bir anket uygulanmıştır. Antropometrik ölçümler (BKİ, bel çevresi, bel/boy vb.) ve üç günlük besin tüketim kayıtları alınmış ve analiz edilmiştir. Bazı biyokimyasal parametreleri (açlık kan glikoz, total, HDL- ve LDL-kolesterol gibi), kan basınçla-rı ve insülin direnci (HOMA-IR) belirlenmiştir.. Hastaların yaş ortalaması 31.2±9.1 yıldır. Hastaların % 80.7’si evli, %76.0’sı ev hanımı ve %60.7’si ilköğretim mezunudur. Hastaların %64.7’si üç ana öğün tüketmek-tedir. BKİ ortalamaları 27.5±5.90 kg/m2’dir. Çalışmaya katılan hastaların %25.3’ü hafif şişman (BKİ=25-29.9 kg/m2) ve %35.3’ü ise şişmandır (BKİ≥30 kg/m2). BKİ sınıflamaları ile migren ağrı sıklığı, süresi ve şiddeti ilişkili değildir (p>0.05). Hastaların %50’sinde insülin direnci görülmüş ve BKİ’si 25.0 kg/m2 ve üzerinde olan hastaların HOMA-IR indeksleri BKİ’si 25.0 kg/m2’den küçük olan hastalardan daha yüksektir (p=0.000). Plaz-ma LDL-kolesterol, trigliserit, insülin seviyeleri, sistolik ve diyastolik kan basınçları ortalaması BKİ’si 25.0 kg/ m2 ve üzerinde olan migren hastalarında daha yüksek-tir (p<0.005). HDL-kolesterol ortalaması ise BKİ’si daha düşük olan migrenli hastalarda daha yüksektir (p=0.000).
Sonuç olarak, daha iyi bir migren kontrolü için diyetis-yen tarafından bireylerin içinde bulunduğu durumun tüm ayrıntıları göz önünde bulundurularak, uygun ka-lori ve besin öğelerinin alımı sağlanmalıdır.
ABSTRACT
The aim of this research is to determine the relationship between the parameters of migraine (frequency of migraine attack, migraine severity) with insulin resistance, body mass index (BKI) and nutritional status. Migraine patients admitted to out-patient policlinic of Kahramanmaraş Necip Fazil City Hospital, Department of Neurology were included. The study was comprised of 150 women with migraine between ages of 18-65, diagnosed with migraine according to International Headache Society 2013 (ICHD -3 beta) criteria. A questionnaire including personal characteristics, general health information, nutritional habits and parameters of migraine (frequency of migraine attack, migraine severity) affecting disability by migraine disability assesment scale (MIDAS) was administered to patients. Anthropometric measurements (such as body mass index-BMI, waist circumference, waist/height ratio) and three-day diet dairy records were taken and analyzed. Some biochemical parameters (such as fasting blood glucose, total, HDL-cholesterol, LDL-cholesterol), blood pressures and insulin resistance index (HOMA-IR) of the patients were also determined. Mean age of patients was 31.2±9.1 years. Of the patients; 80.7% were married, 76.0% were housewives and 60.7% were primary school graduates. Three main meals were consumed by 64.7% of the patients. Mean BMI was 27.5±5.90 kg/m². 25.3% of patients were slightly overweight (BMI=25.0-29.9 kg/m2), 35.3% were obese (BMI≥30.0 kg/m2). Frequency, duration and severity of migraine attack did not relate with groups of BMI (p>0.05). Fifty percent of the patients had insulin resistance and HOMA-IR indexes of patients having BMI≥25.0 kg/m2 were higher than patients having BMI<25.0 kg/m2 (p=0.000). In patients with BMI≥25.0 kg/m2, plasma mean LDL-cholesterol, triglyceride, insulin levels, systolic and diastolic blood pressures were higher (p<0.005). Mean HDL-cholesterol levels were lower (p=0.000).
In conclusion; nutrition counselling by a dietitian should be provided to patients for a better control of migraine in terms of nutrition and adequate intakes of energy and nutrients should be recommended.
