• Sonuç bulunamadı

İstiklal Savaşı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstiklal Savaşı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I

S A N ’ A T VE E D E B İ Y A

-

m m m m s ı m

■'f'7 5 'f l - S C T

11 İstiklal Savaşı „

Fazıl Hlisnü Dağlarcanın iki cilt- ^--- --- 1 Y A Z A N

ten ibaret İstiklâl Savaşı (1) adlı şi- I _ _ A _ _ -ir kitabı, bizi Atatürk’ün peşine ta- I J i Ö Z 1 1 1 1 K G t t l O l

ra- >• —

P

■VC-karak Samsundan Ankaraya,

bura-dan da sava, ve kurtuluş meybura-danla- *— mTT^k tnidıin ÎaziTM üsnÜ Dağ- rma doğru sürükliyor. Şair, türkün 'larcay, fece„ u, ün Sisyphe’i farze- kahramanlık destanını tesbit etmek debiIirsiniz. Z(ra 0> yadırgadığı bir azmindedir. Fakat böyle bir destan sahada w|e çi,e doldurnıakta çe„ yazmağa yeltenen bir #ainn öfkeli kinmiyor. Muhayyeleıini, İstiklâl bir «söz gücü, ne tutunması gerek. sa „ azame,|ne ulaştırmağa ça- Halbuki Fazıl Hüsnü Dağlarcanın ,,şlrken bir nevi zaman ve mckân bu neviden bir gücü yok. O bunun m|y0 p,uğuna tutuluyor ve tarihî re- için, hamasi oyununu büyük bir tı- a„ ( , görcmiyor. Vakaları kucak- tizlikle oynuyor ve hiç bir şey söylı- hyabMdig, vchm„e avllnarak, kendi yememek endişesiyle tarihî vakaya kendWnin etrafında döndüğünün birçok kahraman ismi sokuvermek- fafkına varamıyor. 0 nda tarihî le yetiniyor: Süleyman, Kasım, Me- maddeye göre kat1anan bir elâstiki- miş, Recep, Teymur, HUdaverdi, yc( y c ,. j n c baya] mıntakalarına doğ-

K aya... «Inönülerin. ve «Şehitler ln) kayan bif çcvikIlk var 0 bu sc- ordusunun. zaferim haykırmağa ü- bcp(en> « jstik1A, Savaşında» bize ne zenirken de gariptir kİ, onun yunul- lop seslerini, ne mermilerin gürültü- şak — ve içli sesini duyuyoruz. B/ıtiıa, dndı ne dc --- J --- . . a - . knhramnn|lkları bile- bu hamasi şiirler, sank, şaırm kendi Mehmetçiklerin kanlı

çığlıkla-— f " ; . , nen Mehmetçiklerin kamı

çığlıkla-özlü duygusunun sathında hava ka: ;rmı duyufsbn|yor Şairin ta, kınh. barcıklart gibi gâh bir lfthzede so^ğa, kelime bolluğuna uzanmak isti-nüp gâh ölçüsüz bir şekilde şişe-'yen fe#j> ma#le|eft Mariot kanu. rek acıklı bir düzensizlikte esniyor, bir türlü kurtuıamıy0r. Ve Biz burada, mevzuun ağ,rlığı altın- Js||k|M , ava5, adll , iir kitabl> 81çü. da ezilen sıska bir ciğerin mUcnde- ^ bjr ¡htjraj| uğuruna feda leşiyle karşı karşıyız. Fazıl Hüsnü edjlmjş bjf ben,jğin hazin hikiyesi Dağlarca bu şiir kitabında, gür-bir 0 ,maktan da jIeri gidemiyor. sesle bağırmak, bir hoparlör gibi

bizi derinden derine sarsmak, tstik-I ? , nın şiir estetiği, bir şuur altı este-Halbuki Fazıl Hüsnü Dağlarca- lâl ««vaşında gösterilen eşsiz kahra- tjktir Q realiteyi, kendi iç uzaklı-manl.ğı ve çekilen sefaleti bütün ğma metaflzik m a la r la bes sonsuzluklar, ve şekilsizlikleriyle an- fenen 8zJU blr ^ jrd;r. Tabiî bir latmak istiyor. Fakat nefesinin bu­

na yetmediğini görüyoruz. Onda, tarihi realitenin meydana koyduğu acze benzer bir boşluk var. O bu boşluğu, yeni TUrkiyenin sadece ak­ si sadası olmağa üzenen bir

teces-sarhoşluk hali içinde duyan Fazıl Hüsnü Dağlarcanın şiir dünyası ise, bizi «öldürücü geometrilerin» rea­ lizminden kurtaran ve eşyanın kala­ balığı ortasında beşeriyi ve akıcıyı kavramamıza imkân veren saf bir süsle doldurmak niyetindedir. Fakat ş.jr dünyasldlr. Şair> zihnini çetin şairin masum ve ürkek muhayyele- ^ rjyazcte (¿hi kılarak var olanın si, rahatça ktmıldıyamadığı böyle

blr sahada zayıflıyor ve istiklâl ge­ cesinin karanlığı İçinde titrek bir

ötesinde yeni duyguların keşfiyle meşguldür. Onu dar bir kalıba sığ- dıramaz, onun her an tazelenmiye şık halinde dağılıyor. Bu muhayyele can a(an arzu]arım hudutlıyanraz- Istiklâl Savaşının cehennemini bakı­

nız nasıl tasvir edecek:

Rızapaşa-Poyra-Akpmar-kavaJca, Sallandı top sesleriyle yerinden ye­

rinden. Öyle yandı kİ

Düşen el,

Duyuyordu yeryüzünü, Serinden serinden.

Fakat bu mısralarda, öfkeli bir sessizlik, barut kokusunu bile serin­

siniz. Zira o, eşyanın mukavemeti­ ne karşı koymasını ve şekillerin mahremiyetine sokularak üniversel hayatın bütününü değilse bile mü­ him blr kısmını kendi dünyasına mal etmesini biliyor. Onda yaratıcı tohum, toprağın kokusunu muhafa­ za ederek «Yarıdan yoldan ziyade yerden uzak - yarıdan yoldan ziya­ de maha yakın» blr noktada, hür bir havada beslenen Mr mucizedir. leten» blr dermansızlık var. Millî o , sanatta samimiliği, «aranan bir tecessüsün eteğine yapışan şair, bi­

ze şehit olmanın lezzetini tattırma­ ğa kalkarken de bir türlü genlşliye- mlyen şu dar ve güzel mısralarla inlemekten başka blr şey yapamı­ yor":.

Kalmış gayri din ayağın, Ağrısız, uzak,

İşte hu Şehit olınak. Mayiler hitesiye

Morlar açılasıyn hey, . Yetmez mi

Güzel olmak? Taşla kalıcısın, Suyla gidici.

Yaşanır ama bitmez İliç Vatan olmak.

ahenk» halinde benimsemeyi dert edinmiş... Kendi kendini yoklıyarak ve çoğalarak yaşıyor.

Bununla beraber Fazıl Hüsnü Dağlarcanın aksayan bir tarafı, a- zımsanmıyacak bir eksiği var: Berrak

bir tenkid hassası. Yoksa o, kartal blr sese sahip olmadığını bilseydi, hiç İstiklâl Savaşını yazmağa kal­ kar, millî bir şair olmak hevesine hiç kapılır mıydı?

(1) Fazıl Hüsnü Dağlarca - İstik­ lâl Savaşı, 1951 Varlık Yayınevi.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Ta h a Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Subsequent vertebral angiography revealed that this delayed enhancement was related to contrast extravasation from a torn anterior meningeal branch of the right vertebral

Saving the zone of stasis in burns with melatonin: an experimental study in rats.. Muhammed Kayapınar, M.D., 1 Nevra Seyhan, M.D., 1 Mustafa Cihad Avunduk, M.D., 2 Nedim

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,

Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvarlar boyu Yılmaz Gü­ ney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dük­ kânında Yılmaz Güney, gezgin

Muhterem Vahap Ko­ ca Memi, bnnu amcasının el yazi- sile görünce, kendi tarafından ya­ zıldığını zanneder, ve böyle zan­ netmesi için de sebep var:

İstanbul surlarının ehemmiyeti nazarı dikkate alınarak, bunların muhafazası kati surette lcabeden kı- sımlarile yıkılması icabeden kısımla­ rının tesfoiti

Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava

Ruffini’den yüz yıl kadar sonra Niels Henrik Abel (1802-1829) be- şinci dereceden polinomların kök- lerinin cebirsel olarak her zaman bulunamayacağı üzerine bir ma-