• Sonuç bulunamadı

II. Dünya Savaşı'nda Türkiye:Karneli yıllar:Numan Menemencioğlu'nun ikazı, İngilizleri gaflet uykusundan uyandıramayınca:Çiçero, direkten dönüyor!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "II. Dünya Savaşı'nda Türkiye:Karneli yıllar:Numan Menemencioğlu'nun ikazı, İngilizleri gaflet uykusundan uyandıramayınca:Çiçero, direkten dönüyor!"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

10 Eylül 1989 Pazar (

5

)

W 3 )

*

^ UUİOU ■uaaiiBUittiJuıogıu

mm.

ısazı, ıngiiizieri gaflet uykusundan uyandnam aym ca.“

II. Dünyâ Savaşında

Türkiye

Çicero, direkten dönüyor!

Araştırma: Jülide ERGUDER

• Ankara, savaş yıllamada önemli

bir diplomatik merkez oluşunun

yanı sıra, İstanbul’la birlikte, bir

casus cennetiydi de... Çoğu kez çift

taraflı çalışan yüzlerce casus,

Karpiç, Gar Gazinosu, Süreyya gibi

şık gazinolarda sanatlarım icra

ediyorlar... Savaşın en ünlü casusu

Çiçero... Ingiliz Sefiri’nin

okumak için eve getirdiği gizli

evrakın filmlerini Almanlar’a

satıyor...

EFENDİ VE UŞAK

Ingiltere'nin An­ k a ra 'd a k i beş is im li b ü y ü k e lç is i S ir Knatchbull-Hugessen (solda), savaş yıllarının anılarında Çiçero skandalıyla hatırlanıyor... Knatchbull-Hugessen'un özel oda hizm et­ kârı Çiçero (sağda). İkinci Dünya Savaşı'nın en akıl almaz casusu olarak tarihe geçti.

Alman Sefiri Von Papen’in bir

davetteki sözlerine dikkat eden

Dışişleri Bakam Numan

Menemencioglu, İngiliz Sefirini

“Elçiliğinizde casus var' diye

uyarıyor... Ama ne çare? Sir

Knatchbull-Hugessen’den

gamsız bir cevap alıyor: “Bu gizli

bilgi sizin dışişlerinden

sızmıştır.’ Böylece, Çiçero yakayı

ele vermekten son anda

kurtuluyor...

A

TTİLA Ilh an ’ın kahramanı Ah­ m et Z iy a, ro ­ m an a (O K a­ r a n ! k ta B iz) 'ilk sayfaların­ da, A nk ara G arı nda bir te­ reddüt anında...

“G ar'm cüm le kapısına çıktı, k aran lık san ki daha katı, soğuk, daha ısırıcı! Pusun yaldızlı cibinliği al­ tında, Ankara'mı 1 seyrek,

fakat m untazam ışıkları, gözle görü nü r şekilde eri­ y o rlar. V akti bol, yoksa şeh re dönse mi? Karpiç’te m ükellef yem ek yer, Sürey­ y a ’ya u ğ ra y ıp ik i duble konyak bile atab ilir; B a­ k a n lık ta pek övdüler, mü­ zik harikulade imiş! Gö­ züne Gar Gazinosu’nun ışık­ lı yazısı ilişince, vazgeçti; o kadar yolu niye tepsinm iş, şu raya dalıverecek işte; iç­ kinin de, yemeğin de âlâsı; ayrıca müzik, vary ete!”

1940 kışı... Ahm et Ziya, Anadolu E k sp resi’nde yer bulmak imkânsız olduğu için, yedi s a a t te h ir li T o r o s Eksp resi’ni bekliyor Ve bek­ lerken de, Ankara'nın savaş­ tan etkilenmemiş gece haya­ tına şöyle bir dalıp çıkıyor...

ŞIKIRDIM HAVA

V

ESTİYERD EKİ kıza, koyu la civ e rt ‘reg- lan’ pardösüsü, mavi yün kaşkolü, Tyroll tüylü fötr şapkasıyla beraber, va­ lizini de bırakıp kem an­ ların şurup gibi aktığı, de­ rinliğinde e sra rlı ziller çın­ layan, yüksek ve dağınık bir aydınlığa giriyor. Ga­ rın vahim metrukiyetinden’, bekleme salonunun beşeri 'sefaletinden' son ra, gazino, başlı başına b ir ihtişam’; m a s a la r sey rek , m ü şteri az, vakit henüz erken, on­ dan mı? Sahnede Rumen Halk Çalgıcıları, şık ırd ım

b ir hava tu ttu rm u şlar, a k ­ şa m cıla rın dizildiği b ara, ufak ufak yükünü tutacağa b en zer lo k a n ta k ısm ın a; y a n a rd ö n e r titre ş im sel­ leri, gürül gürül akıyor; a ra s ın d a k adeh tın la m a ­ ları, çatal bıçak şak ırtısı; zin cirlem e g ü lü ş le r; g a r ­ sonlar, siyah ünlem ler ha­ linde, m asaları dolaşmak- ta la r .”

İnsan G ar Gazinosu'n-dan hiç çıkmasa, savaş falan yok zannedebilir... Tabii, ya­ nıltıcı bir manzaraydı bu... Ankara ve İstanbul'un harp senelerindeki gözde gazinola­ rının renkliliğine heyecan ka­ tan. özel bir müşteri türü daha vardı: C asuslar!

BU HIRSIZ BAŞKA

İ

KİNCİ Dünya Savaşı ca­suslarının en meşhuru da, “Ç içero”... Bir Yu­ g o sla v m u h acir ailesinin oğlu olan Ç içero'n u n asıl ismi, Elyesa B azn a idi. Genç­ liğinde ufak tefek hırsızlık yapmış, sonra diplomatlara özel uşaklık etmeye başlamış­ tı. İlk patronlarından biri, Al­ man Dışişleri Bakam Von Ribbentrop’un kayınbiraderi ve Ankara’daki Alm an sefa­ retinin iki numaralı adamı Albert Jen k e ... Sonra, İn­ giliz Sefiri Knatchbull-H u- gessen in resmi ikametgâ­ hına kapılanıyor.

Elyesa Bazna, hem

Al-ÖRDEK AVI MERAKI

Amerikan Sefiri Laurence Steinhardt'ın (önde solda) ördek avı merakı, neredeyse. Ankara'da beklenmedik b ir cinayete ve başa çıkılmaz b ir siyasi skandala sabeP...0,acaktL Steinhardt'ın tüfeğinden çıkan serseri kurşunlar. Alman Sefiri Von Papen'I (kuçuk resim) vursaydı. İnönü Hükümeti bu karmaşanın içinden nasıl çıkardı bilinmez.

m a n ia n hem de İngilizleri tan ım asın ı, m uazzam b ir kâra dönüştürmenin yolunu buluyor Ingiliz Sefiri, sa­ nata d üşk ün ... R adyoevi' ndeki piyanoyu görmüş, vu­ rulm uş... T ü rk H âriciyesi’ nden, gün aşırı gidip piya­ noyu çalabilmek için “tav as­ su t” rica ediyor, kendisine d erh al m ü saad e ed iliyor. Ama, Sefir’in gizli evrakı gece evine götürüp orada okuma merakı ile başa çıkıla­ mıyor. Sonuç, Elyesa Bazna, paha biçilmez hizmetlerde bulanabileceği haberini Al­

ınanlara uçurmakta gecik­ miyor Çiçero. Gizli evrakın, muntazaman filmleri çeki­ liyor, Alman Sefareti’ne uçu­ ruluyor.

SEFARETTE CASU S VAR

» ■ —

I

N G İL İZ L E R bu arad a gaflet uykusunda... Ama, N um an M enem encioğ- lu'nun şimşek zekâsı sayesin­ de, Ç içero’nun yakayı ele vermesine ramak kalıyor. Bu nefes kesici hikâyeyi, olayın şahidi T u rg u t M enem en- cioğlu’ndan dinleyelim:

F utbol afyonu

/C A S U S L A R karşı ^ tarafı uyutmaya çabalarken. İnönü yönetimi için halkı “uyutma"nın başka yolları da vardı elbet...

Ezeli ve ebedi afyon, futbol gibi... Babası Kurmay Binbaşı Hakkı Kurtböke'nin vazifesi dolayısıyla, harp senelerini İzmit'te geçiren gazeteci Oktay

Kurtböke, kara ve deniz

takımları arasındaki amansız rekabeti, çocukluk heyecanıyla bugün bile hatırlıyor. “Savaş yıllarında hükümet, halkı oyalamak amacıyla, sporun gücünden medet umuyordu anlaşılan... Bizim İzmit halkı, Gölcük'teki donanma ile İzmit'teki kolordu arasındaki futbol müsabakalarını heyecanla izliyordu. Babam, kolordunun takımı ‘Hörgücünün yöneticisi idi. Bu yüzden evde, olmuş ve olacak müsabakaların bütün teferruatı konuşuluyor. Ailecek maçlarla dopdoluyuz... “Denizaltıcıların takımı ‘Kâğıtspor’u askerlik görevinden sonra 'san lacivertli' formayı yıllarca başarıyla taşıyacak olan Fenerbahçeli Kâmil (ki, “Donanma Kâmil” ismiyle tanınırdı), Koıgücü' nü ise İstanbul'un güçlü ekiplerinden Beyoğiuspor' un ünlü kaleci» Koço sürükiüyordu. “Maçlar devam ediyordu, fakat denizciler gittikçe bastırıyor. İzmit'te

neredeyse bir matem havası... Karacılann şerefi tehlikede, rezil olmak üzereyiz... Çare?

Hemen takımın takviyesi yoluna gidildi. O günlerde, İstanbul'dan Anadolu'ya habire asker sevk ediliyor. Bir de baktık ki, İzmit

istasyonunda duran asker trenlerinden iyi

futbolcular indirilip kadroya a l ın ıy o r B u

uygulamanın en çarpıcı örneği, zamanın büyük futbolcularından Kamik'in Korgücü'ne kazandınlmasıydı. Koço, trenlerden birinde Kamik ve Lefter’in bulunduğunu, nasıl yaptıysa, emin bir kaynaktan istihbar' etmiş... Eh, işin içinde azıcık Rum

dayanışması da var... Hemen tren tırım tmm taranıyor ve kolordu kumandanının emriyle Kamik'e el konuyor! Lefter o tarihte pek genç, Beyoğiuspor'da oynuyor. Ama, nedense

çekiniyor, trenden inmiyor ve Diyarbakır'a sevk ediliyor. Nihayet, denizcilerle karacılar arasında belli bir muvazene oluşmuştu. İki takımın eş kuvvetleri arasındaki rekabet daha da gelişti, keyfine doyulmaz bir hal âldı. Harbi unuttuk, neredeyse... Yıllarca, donanmayla Koıgücü arasındaki maçları, “Yavuz geliyor, Yavuz" ve “Harbiye” marşları refakatinde, zevkle izledik!,..”

“H ariciye’de b ir is tih ­ b arat dairesi vardı. B aş­ kanı, Celal Osman Bey... B i­ zim d ip lo m a tla r yab an cı s e fa re tle ri» d avetlerine gi­ decekleri zam an, b ir denet­ leme tedbiri o larak , bu dai­ reye haber verirlerd i.

“ B e n d e , K â t i b - i Umumui Cevat Açıkalın’ın ö z e l k a le m in d e ç a l ı ş ı ­ yorum . B ir gün, Alman Se­ fa re tin d e n , Von Papen im­ zasıyla b ir davetiye aidim. Hemen istih b arat dairesine h ab er verdim . B irk aç saat son ra, Vekil Menemencioğ- lu ’ n u n h a d e m e s i g e ld i. Am cam beni görm ek isti­ yorm uş... Gittim .

- ‘Sen bu akşam Von Pa- pen’a gidiyormuşsun...’ dedi.

-E v e t...’ dedim.. - ’Güzel de,’ diye devam etti, Tek davetli T ü rk ’ün sen olduğunun farkında mı­ sın?’

Hiç farkın da değildim. Amcam,

Dikkat et, sakın yemeği ve içkiyi fazla kaçırma! . Zira, Von Papen bu gece senin va­ sıtanla bana bir mesaj gönde­ rebilir...’ dedi.

“İki dirhem bir çe k ir­ dek giyindim , davete git­ tim . A m a d avette b ir Türk daha vard ı; m erkezde bü­ yükelçi Esat Atamer. Sefir

olduğu için, istih b arat dai­ r e s i n e h a b e r v e r m e y i önem sem em iş olm alıydı.

“Yem ek tek kelim eyle nefisti. Yem eğin sonunda, h an ım lar b ir köşeye çek i­ lince, p u rolar çıktı m ey­ dana. Von Papen benim ve Esat Atamer’in koluna g ir­ di, Birer konyak içelim’ di­ y e re k ik im iz i b ü ro s u n a sü rü k lü yor. Esat Bey, te­ şek kü re teşebbüs etti:

İN GİLİZLER VE VİSKİLER

KSELANS, fevkalade bir yemekti. Çok te­ şekkürler...’

’Siz bana değil, Türkiye’ nin savaşa girmeyişine şük­ redin’ dedi Von Papen. O sayede, memleketinizde her şey bol bol bulunuyor. Hem artık İzmir’deki İngiliz su­ baylar sayesinde, viski de bollaşır...’

Esat Atamer, şaşırd ı bu sözleri işitince...

‘İzmir’de Ingiliz subayları yok ki!’ dedi.

“Von Papen, gayet bilgiç bir edayla, ’Var, var ama hepsi sivil kıyafetli..,’ diye cevap verdi. Ve son ra, la f k arıştı.

“E rte s i sabah, am cam a gittim ; akşam ki daveti

an-(Deıamı Sa.14, Sili'de)

ÜNLÜ KARİKATÜRCÜMÜZ RAMİZ, HİTLER İLE DALGA GEÇİYOR:

Dünya- A evladım, şu “ harbi" bıraksan olmaz mı? Gürültüden, sulh terennümlerini dinleyemiyorum.

(2)

5. SAYFADAKİ YAZININ DEVAMI

|

Çiçero, direkten dönüyor!

lattım . H atta, ‘Davette, hiç de sizin dikkatimi çektiğiniz gibi, önemli bir şey cereyan etmedi’ diye fik ir de beyan ettim . S onra, yem ek son ra­ sındaki sohbeti n aklettim . Am cam daha ‘İngiliz subay­ lar' sözünü işitir işitm ez,

'Nee?‘ diye doğruldu. ‘İz­ mir'de İngiliz subayı filan yok. Ortak bir proje uyarınca gelmeleri planlanmıştı, ama sonra vazgeçildi. Bizimle İn- gilizler arasında çok gizli bir bilgiydi bu!... Von P ap en bunu bildiğine göre, İngiliz- lerin gizli evrakını okuyan ve A lın anlara bildiren biri v a r . B a n a h em en K natch bu ll-H u gessen ’i ça­ ğırın!"

“ Sir Knatchbull-Huges- sen hemen vekâlete geldi: hu vahim d urum a dikkati ç e k il d i . Ne v a r k i, S ir K n atch b u ll-H u gessen k e- m al-i em niyetle, “Haber si­ zin hâriciyenizden sızmış ol­ m a l ı ...” d e m e s in m i? Amcam, böyle b ir ihtim ali şiddetle reddediyor.”

İngiliz Sefiri oralı olmaz gözüküyor ama bir müddet sonra, Londra'dan bir istih­ barat ekibi gelip İngiliz Sefa- reti’nde esaslı bir araştırma yapıyor. Ancak, dişe dokunur bir şey bulamıyor. Nasıl bul­ sun ki? Sir K natchbull-H u­ gessen , gizli evrakı ince­ lemek üzere gece eve götür­ düğünü sonuna kadar açıkla­ mıyor!

Peki, Çiçero'nun foyası nasıl meydana çıktı?

Ankara'daki Alman istih­ barat biriminin başkanı L.C. Moyzisch'in yanında çalışan C om elia Capp isimli bir kız A m erik alılara iltica ediyor. Nasıl mı? Ankara'da “İstan ­ bul Eksp resi” yerine, ondan 45 dakika evvel kalkan “To- ro s E k s p r e s i” ne biniyor, A m erikalı ajanların yardı­ mıyla, Kahire'ye geçiyor ve orada bülbüller gibi ötüyor!

İşte böyle... Von Papen, Ç iç e ro sayesinde, A dan a Konferansı'nda İ n g iliz lc r’ den istediğimiz ihtiyaç liste­ sini son maddesine kadar öğ­ renmiş ve Berlin'e, “Hiç te­ laşa m ahal yok. Bunca ek­ sikle Türkler dünyada sa­ vaşa girem ez" diye teminat veren raporlar döşenmişti.

“C a su sla r” bahsini, is­ terseniz, Ankara ile Londra arasında kuş uçsa haberi i olan Von Papen a dair eğlen- i celi bir anektodla kapatalım. j

Turgut Menemencioğlu an­ latıyor:

YALANCI HEDEF_________

T

ÜRK H âriciyesi teş­r i f a t iş le r in d e , s a ­ v a ş a n d e v l e t l e r i n diplom atları arasın da hiç­ b ir a y ır ım y a p m ıy o rd u . Milli b ayram lara k atılan sefirlerin protokoldeki y e r­ leri, kıdem lerine, yani ül­ keye geliş tarih lerin e göre belirleniyordu. Özel davet­ lerde ise kim Alman kim İngiliz dikkat edilirdi. Ta­ bii, sefirlerin d avetler dı­ şındaki sevimsiz k arşılaş­ m alarım önlem enin b ir ga­ ran tisi yoktu.

“Von Papen ava m erak ­ lı... Büyük b ir cip yap tır­ mış, onunla av a çıkıyordu. Am erikan Sefiri Steinhardt da bu cipi görm üş, ‘Ben de ava gideceğim’ diye tu ttu r­ m uştu.

“ H em en A B D ’den Al- manlar ınkine b enzer cipler geldi. Bu arad a, b ir gün sa­ bah karan lığın da Von Pa­ pen ördek av m a çıkıyor. Gölbaşı’na geliyor, suyun ü zerin e s a h ic ile ri a ld a t­ m ak üzere tah ta ördekle­ rin i y e rle ş tiriy o r. S on ra, sa z la rın a rk a sın d a sip er alıp a v ı b ek lem ey e b a ş ­ lıyor. Ama daha ne olduk­ ların ı anlam adan, b ir yay­ lım ateşid ir b aşlıyor!... Me­ ğ e r s e , A m e rik a n S e f i r i Steinhardt da o sabah ava çıkm ış ve suyun üstündeki tah ta ördekleri sahici san ­ mış, onları vu rm aya çaba- lıyorm uş...

“Von Papen a risto k rat adam ... O an tepesi atıyor. Usul erk ân bilm eyen Ame­ rikan Sefıri'ne b ir ders v er­ m ek a r t ı k fa rz o lm u ş ... Zira, avcılıkta duran he­ defe asla ateş edilmez. Edi­ lirse, onun adı av değil, k atliam olu r...

“Von Papen soluğu Hari- ciye’de aldı. Ve, diplomasi tarih in in en ilginç protes­ to la r ın d a n b ir in i y a p tı. Sonradan am cam ın a n lattı­ ğına göre, Von Papen şöyle demiş: ‘Ekselans, ben buraya Alm anya namına protestoy: gelmedim. Avcılar adına pro testoya geldim.

Su

üstünde duran hayvana ateş edil mez!’” ____ ______

YARIN:

SAVAŞIN DEĞİŞTİRDİĞİ

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat bu on yedi yılı bir kül halinde alarak eski devir­ lerle mukayese edersek, özva- tanın bu kadar düşünülmüş, memleket davaları üzerinde böyle

Zirai Kombinalar Kurumu elinde bulunan 300 traktörlük makine parkına ilaveten 3780 sayılı Milli Korunma Kanunu kredisinden alınan 10.000.000 liralık kredi ile

Yeni yerleşim yerlerinde pek çok sıkıntıyla karşılaşan ve çeşitli uygulamalara kurban edilen, ancak yine de Sovyetlerin yanında Nazilerle savaşmak için

Bu, plastik olarak dramı anlatırken benim en büyük yardımcım ola­ rak, kullandığım öğelerden biri oluyor, insan ve dramlarıyla bir­ likte yaşadığı atmosfer

Arapların «Tayfı Hayal» inde bizim Karagöz karşılığı olarak oyunun temel direği mesabesinde, hali tavrı garip, bi­ raz patavatsız, sözü ölçüsüz, yarı

Hayatına 1996’da Macromedia Flash olarak başlayan program, bir tarayıcı eklentisi olarak interneti çok daha etkileşimli bir ortama dönüştürdü. 2005’te Adobe

Özel- likle paranazal sinus BT’sinde hiperdens kitle ve kronik sinüzit semptomları mevcutsa, ayırıcı tanıda mikotik etyolojinin de akılda tutulması

Medikal tedaviye cevap vermeyen ve intramüsküler streptomisin tedavisi ile kontrol altına alınan bir bilateral meniere hastası sunuldu.. Literatür bilgileri gözden