I XX"-'.
T ü r k i y e n i n
A v r u p a d a k i
ik in c i
büyüle ş e h r i
M
E M LEKETİM İZİN Avrupa topraklarında bulunan bir vi lâyetidir. Coğrafi bölgeleri mizden Marmara bölgesinin Ergene bölü münde yer alır.Kuzey kesimleri aynı bölgenin Istranca bölümüne taşar. Vilâyetin topraklarını ba tıda Yunanistan, kuzeyde Bulgaristan top raklan kuşatır. Güneyden Ege denizi (Saros körfezi) ile komşu olan Edim e vilâyetinin güneydoğusunda Çanakkale vilâyetine bağlı Gelibolu Yarımadası, doğusunda ise Tekir dağ ve Kırklareli vilâyetleri bulunur. Yüzöl çümü 6 482 km2 dir. Bu durumu ile Edime, Türkiye’nin en kuzeybatısına düşer. Tama mı Avrupada olan üç vilâyetimizden biridir.
Tabii Durumu İlin kuzey kesimlerine Istranca
dağlarının batı uçları sokulur. Bu kesim, aynı zamanda ku- zey-güney doğrultulu vâdilerle yarılmış ol duğu için, engebeli bir görünüş almıştır. Güneye doğru bu görünüş kaybolur. Büyük kısmında Edime vilâyetinin yüzey şekilleri siliktir. 0 ile 250 m. yükseklikleri arasın- deki arazi geniş yer tutar. İlin orta kesimi Ergene nehri etrafında yer alan geniş düz lüklerden meydana gelmiştir. Bu düzlükler doğudan batıya doğru gidildikçe, yavaş yavaş alçalarak Meriç ovasına kavuşur. Uzunköp rü batısında Ergene ile Meriç arasında ya rımada şeklinde kalan arazi hafif dalgalı
bir görünüştedir. Yükseklikleri 130 m. ci varında olan tepeler görülür.
Vilâyetin güney kesiminde yükseklikleri 250 - 500 m. arasında olan araziye ancak Keşan civarında ve Enez doğusunda raslanır.
İ k l i m v e B i t k i l e r i
Edirne’de kışlar sert, kuru soğuk ve yazlar sıcak geçer. Edim e şeh rinde yıllık ortalama sıcaklık 13°,5, en sıcak ay ortalaması 24“,7, en so ğuk ay ortalaması ise 1°,7 dir. Aynı meteoroloji istasyonunun kayıtları na göre, yıllık yağış tutan ortalama
V- 'İS. .H
S IN IR KAPISI — Yukarıda Edirneye on sekiz kilometre uzaklıkta bulunan iki hudut kapısından birinin resmini görüyorsunuz. Türk - Bulgar sınır karakollarının karşı karşıya bulunduğu bu yere «Kapıkule» adı verilmiştir...
olarak 598 mm. dir. Yağış miktarının ku zeye, yani Istranca dağlarına doğru gidildik çe artacağı tabiîdir. Kış yağışlarının bir kıs mı kar şeklinde olur ve kar örtüsü bir müd det yerde kalır. Edirne şehrinde, ortalama olarak, karla örtülü günler sayısı 19 dur.
Vilâyetin kuzeyinde bulunan Istranca dağ ları ormanlıktır. Bu ormanlar yayvan yap raklı ağaçlardan meydana gelmiştir. Meşe ler, kestaneler hâkimdir. Güneydeki düz alanlar tabiî bitkiler, bozkır (step) halin dedir. İlin en güney kesiminde Enez çev resinde yer yer çalılık şeklinde bitki toplu lukları görülür.
b a ğ lı o la n b u c a k la r ı v e h e r b u c a ğ ın y ıs ı a ş a ğ ıd a g ö s t e r ilm iş t ir :
k ö y
sa-İlçe Bucak Köy say»s»
Merkez Merkez 21 Karakasım 6 Sırpsındığı «Sarayakpmar» 8 Süloğlu 11 Enez Merkez 19 Havsa Merkez 17 Hasköy 6 İpsala Merkez 15 Ibriktepe 7 Keşan Merkez 20 Mecidiye «Suluca» 16 Yerlisu «Çamlıca» 13 Lalapaşa Merkez 28 Meriç Merkez 18 Küplü 5 Uzunköprü Merkez 16 Çöpköy «Ömerbey» 16 Hamidiye «Maksutlu» 19 Kırcasalih •1960 sayımına gö re Edirne ili top raklarında 270 bin 176 nüfus yaşamaktadır. İlde km2 başına düşen nüfus yoğunluğu ise 42 kişidir. Şüp hesiz ki nüfus ilin her tarafına aynı şekilde dağılmamıştır. Nüfusun sık ve seyrek oldu ğu sahalar vardır. Kuzeydeki Istranca dağ lık kütlesi ile güneybatıdaki bataklık Meriç delta sahası nüfusun seyrek olduğu alanları teşkil eder. Buna karşılık, Ergene Ovasının ziraate müsait verimli toprakları üzerinde daha fazla nüfus toplanmıştır. İl nüfusunun 1 /10 inden fazlası il merkezi olan Edirne şehrinde oturur.
Edim e Şehri
Avrupanın Türkiyeye açılan ka
pısı olan Edirne, Osmanlı İmpa
ratorluğuna alt sanat eserleriyle
turistik bir hüviyet kazanmıştır.
Edirne şehri Tunca ve Arda akarsuları
nın Merice kavuştukları yer yakınında, neh rin sol kıyısında, hafif eğimli yamaçlar üze rinde kurulmuştur. Edime, Avrupa’ya kar şı Türkiye’nin bir kıpısı durumundadır. İs- tanbula demiryolu ve ayrıca 232 km. uzun luğunda muntazam bir asfalt yol ile bağlı dır. Şehir, kısmen Tunca kıyısındaki düzlük lere yerleşmiştir. Buradan doğuya doğru ha fifçe yükselir. Tunca kıyılarının deniz se viyesinden yüksekliği 37 m. olduğu halde, Selimiye Camiinin bulunduğu yerde bu yük seklik 75 m. ve en doğuda bulunan Kıyık mahallesinin çarşısında 95 m. dir. Şehirde Kaleiçi ve Kaledışı adiyle başlıca iki kısım
Akarsu ve Güller Vilâyetin en ö-
nemli suyır Meriç’ in bir kolu olan Ergene’dir. Meriç, Bulgaristan’da Rila dağ ları üzerinden doğar, doğuya doğru akar, Edirne yakınlarında kuzeyden gelen Tunca ile, batıdan gelen Arda kollarını alır. Ku zey - güney istikametinde Türkiye ile Yuna nistan arasında sınır çizer. İpsala yakınla rında, Trakyanın büyük bir kısmının sula rını toplıyan Ergene kolunu alır. Nehrin Er gene karşısından güneyde kalan kesimleri yer yer bataklıklar halindedir. Tamamı 490 km. uzunluğunda olan Meriç nehrinin Tür kiye sınır boyundaki uzunluğu 172 kilomet redir.
Meriç nehri deltasında irili, ufaklı bazı göller vardır. Bunlardan dört tanesi Yuna nistan topraklarında yer alır. Sınırlarımız içinde kalanları Enez kasabasının yanıbaşın- daki Dalyan gölü, Bücürmene gölü ve en büyükleri olan Enez kuzeyindeki Gala gö lüdür. Bu gölün yüzölçümü 9.5 km2 dir.
Edirne ilinin idari
bttIUnUşU
Edirne ili merkez ilçe ile beraber 8 ilçeye ayrılmıştır. İlçelerin isimleri ile bunlara
UZUN KÖPRÜ — Ergene Nehri üzerin de kurulu bu küprü, Türkiye köp rüleri arasında aynı zamanda uzun luk rekorunu da muhafaza eder...
ayırdedilebilir. Kaleiçi semti düz bir zemin üzerinde kurulmuştur. Bu kısımda düzgün sahalar birbirlerini dik olarak keserler. Ka leiçi semtinde hemen hemen hiçbir önemli anıt yoktur. Edirne’nin en önemli tarihî eser leri Kaledışı semtinde yer alır. Şehrin asıl faal kısmı burasıdır. Düz ve geniş birkaç caddeye sahiptir. Buradan kenarlara doğ ru evler seyrekleşir. Edrinenin kenar semt lerinden sayılan Yeniimaret, Yıldırım, Kum, Eskiimaret, Kirişhane semtleri 1905 yılında ki yangının aradaki kesimleri ortadan kal- dırmasiyle, şehirden ayrı düşmüş durumda idiler. Fakat son yıllarda yapılan yeni in şaatla aradaki boşluklar dolarak şehrin is kân sahası da genişlemiş oldu. Edirne 1960 sayımına göre 30 000 i aşan nüfusu ile (31 865) Trakya’nın en büyük şehridir. Balkan Harbinden sonra yavaş yavaş sönen bu şehir, şimdi hafif bir gelişme yolundadır. Edirne de diğer Trakya şehirleri gibi, belli bir sahanın zirai pazarıdır. Fakat bundan başka İmparatorluk devrine ait sanat eser lerinin zenginliği Edirne’ye aynı zamanda turistik bir şehir hüviyetini de vermiştir. Ayrıca son yıllarda ikmal edilmiş olan İs tanbul - Edirne asfaltı (Londra asfaltı) mn da şehrin gelişmesinde rolü olmuştur.
İstanbul istikametinden gelindiği zaman Londra asfaltının şehre giriş kısmında son yıllarda yapılan büyük ve modern binalar göze çarpar. Bunlar arasında bilhassa muaz zam bir turistik otel dikkati çeker. Edirne’de sanayi tesisleri arasında un fabrikalarından başka, yağhaneler de önemli yer tutar. Eski den önemli olan el sanatları şimdi eski öne mini kaybetmiş bulunmaktadır.
, Edirne ili
nüfu-zirfldt
sunun büyük bir kısmı, geçimini ziraatle temin eder. İl topraklarının % 47 si ziraate elverişlidir. Ziraat topraklarının büyük kısmını da hububat tarlaları kaplar. Hububat çeşitleri arasında buğday baş sıra yı alır. Buğday en çok Ergene çevresinde uzanan düz alanlarda yetiştirilir. 1959 yılın da il topraklarından 103 000 hektar araziye
Edirne'ye
JST A N B U L - Edirne mesa fesi 230 km. dir. Arabalar için yol iyidir. İstanbul - Edir ne arasında işliyen otobüsler de vardır. Günde bir defa Istanbul-Edirne arasında mo torlu tren vardır. Şehirde oto büs, taksi ve fayton işler. Edirne, İstanbul - Londra yolu üzerindedir. Avrupanm Asya sınırı yakınlarında son duraklarındandır. Türkiye sınırı üzerinde olduğu için, pek çok turist buradan geçer.Nasıl
Gidilir?
Edirnede Ziyaret
V E
M e s i r e Y e r l e r i
E
DİRNE Müzesi, Selimiye Camii avlusundadır. Pa zartesi öğleden sonra ve salı hariç, her gün 9 - 1 2 ve 13 .3 0-1 7 arasında açıktır. Osmanlı ça ğına ait eserler vardır.Belediye, Meriç kıyısında orman içinde bir kam ping kurmuştur. Bu kampingde elektrik, su, tuva let ve duş vardır. Meriç'ten suya girilebjlir, güneş banyosu yapılır. Bu civarda halk parasız çadır da kurabilir. Şehirde mesire ve eğlence yeri olarak birkaç park ve gazino, 5 sinema vardır.
#
EDİRNE FOLKLORU
" P DİRNE yemekleri meşhurdur. «Devâyi misk»adındaki şekerlemesi, sair şekerlemeleri, badem ezmesi çok güzeldir. Edirne meyvaları iyi kalitedir. Peyniri yüzyıllardan beri meşhurdur. Edirne'de, es kiden beri kokulu sabun da yapılır.
Foiklor ve halk musikisi bakımından Edirne, «Rumeli» denen tarihî bölgenin en güneydoğusunda kalır. Zengin Rumeli Türküleri'nin bir kısmı Edir ne'de yapılmıştır. Şu Nevâ Düyek Türkü, karakteris tiktir: «Edirne'nin ardı da bağlar». Şu son derece güzel ve meşhur Hicaz Türkü de, Edirne'de yüzler ce yıl önce bestelenmiştir ve hâlâ sık sık okun maktadır: «Köşküm var, deryaya karşı».
TARİHÎ ŞOSE — Karaağaç istasyonundan şehre doğ ru giden bu güzel, parke döşeli yol 3,5 kilometredir.
buğday ekilmiştir. Aynı yıla ait buğday is tihsali ise 110 000 tondur. Aynı yılın arpa ekiliş sahası 40 000 hektar, istihsal ise 46 000 tondur. İpsala ve Enez ilçeleri önemli pirinç ekim sahalarıdır. Meriç vâdisinin su lak zemini bu ürün için elverişli bir zemin hazırlamıştır. «K ulaklı» adiyle İstanbul pi yasasında tanınmış olan pirinç nev’i İpsala civarında Kulaklı çilftliğinde yetişmektedir.
Edirne ilinde endüstri bitkileri arasında şeker pancarı ve ayçiçeği ekimine önem ve rilir. Son çeyrek asır içinde gelişen ayçiçeği (halkın kullandığı isimle gündöndü) son yıllarda bilhassa nebati yağ yapan fabrika ve imalâthane sayısının artmasiyle daha çok inkişaf etmiştir. Az miktarda pamuk ve tü tün de ekilir.
Ulaştırma bakımından Edirne önemli bir
mevki işgal eder. İl merkezi olan Edirne şehri, İstanbul'u Avrupa’ya bağlıyan demir ve karayolu üzerinde bulunur. İlin güneyin den geçen yeni bir karayolu İstanbul’ u Selâ- ııik ve Atina’ya bağlar. Ayrıca bu iki önem li yolu birbirine bağlıyan ikinci derecede önemli yollar da vardır. Bunlar ilçe merkez lerini birbirine ve il merkezine bağlar. İlin nehirleri, Türkiyenin diğer nehirlerinde ol duğu gibi, rejimlerinin intizamsızlığı yüzün den, nehir ulaşımına elverişli değildir.
f . <*
-“Edirne”
adı
n ered en
g e l i y o r ?
Şehrin klâsik adı II. yüzyıl
Roma imparatorlarından
Hadrianus'a izafeten
"Hadrianopolis —
Hadrianus Şehri" dir.
Fransızca'daki
"Adrinople" buradan
gelir. Türkler şehre daha
fetihten itibaren
"Edirne" demişlerdir
ki, aynı klâsik isimden
mülhem olduğu
açıktır.
Zaman zaman
"Edrine" de
denmiştir.
Serhat şehrimiz Edirne, İlkçağda Traklar tarafından
kurulmuş, 1362 yılın da Türkler tarafından fethedilm iş
ve tam 91 y ıl, Bursa ile beraber, Türk-Osmanlı İmpa
ratorluğunun çifte başkentinden biri olmuştur.
T ü r k l e r d e n Ö n c e
Edirne, İlkçağ’da Traklar ( Trakyalılar) tarafından kurulmuştur. Sonradan Makedonya- lılar’a (M . Ö. IV. yüzyıl), Roma’ya, M. S. 395’te de Bizans İmparatorluğuna geçmiştir. Roma imparatorlarından II. Hadrianus (117-13 8) tarafından yeniden kurulurcasma geniş- letildiğı için « Hadrianopolis» adını aldı. 586 da Avar ( Apar) Tiirkleri şehri kuşattılar, fakat alamadılar. Bulgar Türkleri 914 te şehri almayı başardılar. Gene Bizans’a geçen ve mühim bir vilâyet merkezi olan Edirne, 1050 ve 1078 de Peçenek Türklerince kuşatıldı.
ALI PAŞA Ç ARŞISI — Edirnenîtı görülmeye değer yerlerinden birisi de, üstü kapalı çarşıdır. Birçok dük kânlardan kurulu ve bir vakitler çok canlı ticaret hayatı olan bu kapalı çarşının büyük tarihî değeri de vardır.
T ü r k
D e v r i
Edirne, Osmanlı Türkleri tarafından I. Sultan Murat’ın tahta geçişinin ilk ayların da, 1362 temmuzunda Bizans’tan fethedildi. Bundan sonra şehir, Türk-Osmanlı İmpara torluğunun, Bursa ile beraber, çifte başken tinden biri oldu. 1453 te İstanbul alınınca ya kadar 91 yıl bu mevkiini korudu. Fâtih, İstanbul Fethinin hazırlıklarını Edirnede yaptığı gibi, Fetihten sonra da Edirneye dön dü. Bu arada şehir, Fetret Devri nde (1402 - 1413) Emir Süleyman ile kardeşi Musa Çe- lebi’nin başkenti oldu. II. Murat devrinde (1421-1451) büyük imar gören şehir, ola ğanüstü gelişti.
EDİRNENİN T Ü R K - O S M A N L I İMPARATORLUĞUNDAKİ MEVKİİ
Avrupa seferlerinde padişah ve serdarlara İstanbul’dan sonraki en mühim üs olan Edirne, Türkiye hükümdarlarının İstanbul
Edirnenin Meşhur
Şahsiyetleri
P DIRNE gibi büyük bir tarihî kültür merke zinin yetiştirdiği meşhur adamların seçkin lerini bile saymak zordur. Akla derhal gelen birkaç isim verelim: XVI. yüzyıl şeyhülislâmla rından büyük bilgin Kemal-Paşazade Ahmet Şemsettin Efendi, 1775 te şeyhülislâm olan Topkapıhzade Mehmet Emin Efendi, Gülşenî tarikatinin ikinci pîri Sezâî Haşan Dede, XV. yüzyılın ilk yarısının büyük şairi İvaz Paşazade Atâyî, ünlü Tezkire yazarı Sehî, Şakaaık mü tercimi Mecdî, «Ibret-Nümây-i Devlet» yazarı Hibrî, X V II. yüzyılın büyük şairi Cevrî, X V III. yüzyıl tarihçilerinden Örfî, Edirne'de doğan ve yetişen ve şöhretleri Türkiye çapında olan ilini ve sanat adamlarına misaldir.
i
İ
XIX. YÜZYILDA EDİRNE — İngiliz ressamı Allom'un albümünden alınan bu gravür, geçen yüzyıl içindeki henüz büyük bir şehir olan Edirneden bir caddenin pitoresk, renkli, canlı, hareketli manzarasını gösteriyor.
kadar hoşlandıkları bir şehirdi; hattâ bazı ları, Edirne’yi İstanbula tercih ettiler. IV . Mehmet (1648 - 1687) ile kardeşleri II. Sü leyman (1687 - 1691) ve II. Ahmet (1691- 1695) ve IV . Mehmet’in oğlu II. Mustafa (1695 - 1703), yıllarca Edirnede oturdular. İstanbul bir a kaymakam», yani başbakan vekili tarafından idare ediliyor; devlet, Edir neden yönetiliyordu. Bu hal, birçok menfa atleri ihlâl etti, huzursuzluğa yol açtı. « Edir ne Vakası» denen hâdise ile II. Mustafa tahttan indirildi ve yerine kardeşi III. Ah met padişah oldu. IV . Mehmet ile kardeşi II. Süleyman ve II. Ahmet, Edirnede ölmüş ler, iç organları bu şehre gömülmüştü.
Edirne, Türk-O sm anlı Çağında «Paşa Sancağı» adiyle Rumeli beylerbeyliğine, ya ni eyaletine (merkezi Sofya) bağlı bir vilâ yetti. Yalnız Edirne Kadısı, İstanbul Kadı sından sonra, imparatorluğun en yüksek rüt beli kadısı sayılırdı; çünkü Edirne şehri, Türkiyenin bir üniversite, bir yüksek öğre tim şehri idi. Tanzimat’tan sonra Edirne vi lâyeti (eyaleti) kuruldu ki, bütün Doğu ve Batı Trakyayı içine alıyordu; 1912 Balkan Savaşında bu eyaletin 2 sancağı (vilâyeti), yani Batı Trakya, Bulgaristana bırakıldı.
X V II. asırda dünyanın en büyük birkaç şehrinden biri haline gelen Edirne, X V III. asırda yavaş yavaş gerilemeye başladı. 1745 yangını 60 mahalleyi kül ettiği gibi, 6 yıl sonraki 1751 yangını da hemen hemen aynı şiddette oldu. 22 ağustos 1829 da Rusların şehre girip birkaç ay kalmaları, Edirnenin ilk büyük felâketidir. Halkın mâneviyatını düzeltmek için derhal şehre gelen II. Sultan Mahmut, 10 gün kalarak, istilâ tahriplerinin giderilmesi için emirler verdi. Şehrin 20 ocak 1878 de Ruslar tarafından 13 ay için tekrar işgali felâketli oldu.
26 mart 1913 te Şükrü Paşa’mn pek kah ramanca savunmasına rağmen, açlıktan Bul- garlara teslim olan Edirne Kalesi, 22 tem muz 1913 te, yani 4 ay sonra, Türkler tara fından geri alındı. Esasen merkezi olduğu geniş eyaletin mühim toprakları kaybedil miş; şehir, bir sınır şehri derekesine düş müştü. 1920 temmuzundan 25 kasım 1922 ye kadar 2 yıldan fazla da Yunan işgalinde kaldı. Tarihî coğrafya ilminde, Edirne de recesinde geriliyen bir şehir yoktur.
Fâtih devri Adelet Kasrının bugünkü hali.
E d ir n e n in
M u h t e l i f
Z a m a n la r d a Mü f u s u
Aşağıda Edirne'nin son yüzyıllardaki nüfusuna ait bir tahmin cetveli görüyor sunuz. Şehir, 1850 ye kadar Türkiye'nin İstanbul ve Kahire'den sonra 3. büyük şehri idi; 1850 de 4., 1875 te 7., 1900 de 10-, 1915 te 8., 1960 ta 43. Türkiye şehri idi. — 1700 ve 1750 de Avrupa’nın 4., 1800 de 5. şehri olan Edirne, 1825 te dünyanın 17., 1850 de 44., 1875 te 84., 1900 de 274., 1915 te 275 inci şehri idi.
1700 350 000 1750 350 000 1800 300 000 1825 300 000 1850 200 000 1875 180 000 1900 ... 100 000 1915 135 000 1927 35 000 1935 36 000 1940 46 000 1945 29 000 1950 31 000 1955 34 000 1960 32 000 1965 36 000
Kaza merkezlerinin 1955 ve 1960 nüfusları Yüzölçümü: 6 276 km2, 1960 nüfusu: 270.000,
nüfus kesafeti: km2 ye 43 kişi .... 15 502 .... .... 18310 .... 11 035 .... .... 15 062 6 229 .... 6 0 1 5 2 889 .... 3 297 1 871 .... 2 138 1 731 .... 1 485 Lalapaşa ... 934 .... 980 G Ö R Ü Ş L E R : Bu 7 kaza merkezinin 2 sinde (İpsala ile Enez'de) nüfus düşmek tedir. — Bu 7 merkezin 1 i şehir (Uzun köprü), 1 i büyük kasaba (Keşan), 1 i orta kasaba (İpsala), 2 si küçük kasa ba ( Havsa ile M e riç ), 2 si de Enez ile Lalapaşa) büyük köydür.
ESKİ C A M İİN İÇİ — Yukarıda Edirne camilerinin en büyüklerinden sayılan Eski Cami'in tezyinatı ile yazılarını görüyo-sunuz. Emir Süleyman zamanında başlanan bu cami, I. Sultan Mehmet zamanında bitirilmiştir.
»
A
r
1
EDİRNENİN
İstanbul ve B u rsad an sonra
en
m ü h im
T ü rk - O sm an lı
âbideleri E dirne şehrindedir.
Henüz düşman istilâsının pek uzak olduğu X IX . yüzyılın başlarında, Edirne'de Saraytçi son şaşaalı devrini yaşar ken, halk da, yukarıda görüldüğü gibi, yazlarım pınar başlarında böyle zevk ve sefa âlemleriyle geçirirdi.
SARAYİÇİ — Tunca Nehrinin iki kolu arasındaki bu adacıkta, Osmanlı padişahlarının saray ve kasırları yer almaktaydı. Fotoğraflar, onlardan birinin eski (alt ta), diğerinin bugünkü halini göstermektedir (yukarıda)
Edirne
Sarayı Hümayunu
Zamanımıza ancak bazı
yapıları kalan Yeni Saray,
Türk İmparatorluk sarayla
rı içinde, Topkapı Sarayı’
ndan sonra en büyüğüdür.
E
DİRNEDE Eski Saray’dan son ra yapılan Yeni Saray veya «Edirne Sarayı Hümayunu = İm paratorluk Sarayı», Türk İmpara torluk sarayları içinde Topkapı Sa rayından sonra en büyüğüdür. Tunca kenarındadır. Topkapı Sara yı gibi pek çok kasır, köşk ve buna benzer binalardan meydana gelmiş, yüzyıllar boyunca ek inşaatla gittik çe genişlemiş bir yapılar topluluğu dur. Türkler, sivil inşaatta, bu şe kilde büyük bahçeler içinde dağıl mış paviyonları sevmektedirler. Her padişah saraya yeni bölmeler, ka sırlar inşa ettirmiş, saray gittikçe genişlemiştir. II. Murat tarafından başlanan inşaata oğlu Fâtih Sultan Mehmet devam etmiştir. Kanunî Sultan Süleyman, yeni binalarla sarayı zenginleştirmiştir. Kanunî, bu sarayda oturmayı çok severdi. Oğlu II. Selim, Mamak Sarayı’ m yaptırmış, I. Ahmet ile oğlu II. Os man da ilâve inşaatta bulunmuş lardır.Yeni Saray’da X V II. yüzyılda ya- şıyan nüfus 10 000 e kadar çıkmıştı. Topkapı Sarayının — daha küçük ölçüde — bütün taksimat ve teşki lâtı burada da vardı. Çeşitli düşman işgalleri ile yıkılan ve zamanla ih mal edilen Yeni Saray’dan zamanı mıza ancak bazı yapılar kalmıştır.
(g a m a s ı a
■
İ
LK cami, Edirne’yi fetheden I. Sultan Murat tarafından yaptırılmıştır. 1399 da Yıldırım Bayezit Camii, 1413 te I. Mehmet zamanında tamamlanan Eski Cami ki, mi marı Konyalı Hacı Alâettindir, 1.435 te II. Muradın yaptırdığı Muradiye Camii, ilk de vir Osmanlı mimarisinin mühim örnekle ridir. Gene 1435 te II Murat tarafından yaptırılan Darülhadîs Camii, 1447 de gene aynı hükümdarın inşa ettirdiği Üç Şeref eli Cami de en mühim Türk âbideleri arasın dadır. Eski Cami’de olduğu gibi, Üç Şere- feli’de de kışın apdest musluklarından sıcak su akardı.II. Sultan Bayezit de Edirnede pek çok yapı yaptırmıştır. 1488 de bitirilen Sultan Bayezit Camii’ne bağlı külliye (üniversite) bunların en mühimmidir. Daha sonra Mimar Sinan ise, Taşlık Camiini ve Türk camileri nin en büyüğü olan Selimiye’yi yaptırmıştır. Bu sayılanlar dışında Edirne’de yüzlerce cami, medrese, han, kervansaray, bedesten, çarşı, çeşme, sebil, hamam, Meriç ve Tunca üzerinde pek ünlü muhteşem köprüler var dır.
X V II. yüzyılda, ki şehrin ihtişam çağıdır, Edirnede 450 park vardı.
Yalnız Fâtih devrinde (1451 - 1481) Edir nede 28 cami, 7 medrese (yüksek ve orta ok u l), 6 umumi hamam ve daha pek çok bina yapıldığını hatırlamak, şehirdeki Türk imarının derecesini göstermeye yeter.
S UL T A N
B A Y E Z İ T KUL L İ Y ES İ
Edirne’de II. Sultan Bayezit’in 1484 - 1488 arasında Mimar Hay- rettin’e yaptırdığı Sultan Bayezit Camii ve Külliyesi, Türk - Os- nıanlı mimarisinin en mühim eserlerinden biridir. Bu külliye, 100 kadar kubbe ile örtülmüş olup, bu hal, pek şahane bir manzara vermektedir. Camiin kubbesinin çapı 22,55 metredir. Vâkıfın,
yani Sultan Bayezit’in emriyle Külliye’ye 167 memur tâyin edil mişti. Külliye’ye dahil Şifahane, Türk medeniyet tarihinin yüz ak larındandır. Gene Külliye’ye bağlı hususi bir göz hastalıkları klini ği vardı. Yukarıdaki resimde Türk mimarisinin emsalsiz eserlerin den Bayezit Camii ve külliyesinin bugünkü halini görüyorsunuz.
Üç Ş e r e f e l i C a m i
Camiin dört minaresi olup bunların biri üç, biri iki, di- j*er ikisi de birer şerefelidir. Üç şerefeli minarenin her şe refesine ayrı yollardan çıkılır.
I Sultan Murat tarafından yaptırılan ■■■ ve inşası 9 yıl (1438 - 1447) süren Üç Şerefeli Cami, X V . yüzyıl Türk mi marisinin büyük şaheserlerinden biridir. Camiin 4 minaresi vardır; biri üç, biri iki, diğer ikisi ise birer şerefelidir. «Ü ç Şerefeli» denen minare, 67,62 metre yük seklikte olup, dünyanın en yüksek mina re ve kuleleri arasında yer alır. Bu mi narenin her şerefesine ayrı yollardan çı kılır ki, bunu sonra Mimar Sinan, Seli- miyede tekrarlamıştır. Minareler bakla- valı, şişhaneli, çubuklu, burmalı gibi mo tif üslûpları ile renkli olarak fevkalâde zarif bir şekilde tezyin edilmiştir.
Konyalı bir mimar tarafından yapılan eserin inşasına Timurtaş Paşazade Elvend Bey nezaret etmiştir. Camie 7 000 kese para harcanmıştır ki o günkü satınalma gücüne göre çok büyük meblâğdır.
E
DİRNE'DE II. Sul tan B a y • z 11 (1481 • 1512), cami ve külliyesi ile beraber bir de Şifaha- ne (deli hastanesi) yaptırmıştı. Burada akıl ve ruh hastaları, Türk musikisinin çe şitli makamları ile te davi ediliyordu. Bu hal, tıp tarihinde pak meşhurdur. Bilindiği gibi, X IX . asra kadar Avrupa'da akıl hasta ları, hasta sayılmaz lar, şeytanla işbirliği yapan insanlar addedilerek çok kere diri diri yakılırlardı.
Hastanede hastaları musiki ile tedavi etmek İçin daimî surette buraya bağlı 10 hanende ve sazende vardı. Bunlardan 3 0 hanende, diğerleri neyzen, ke mani, muslkarl, santur), çenki, çenki santur! ve udi idiler. Bilhassa Neva, Rast, Düglh, Segah, Çar gâh ve Sûzinİk makamları tedavide kullanılırdı. Zen- gûle, Buselik ve Rast gibi basit makamlar ile bu makamların şedlerlnin akıl ve ruh hastalarına dln- letllmeşinden iyi neticeler alınmıştı.
Musikiden başka, çiçek de tedavi unsuru olarak kabul edilmişti. Çiçeklerin yalnız manzarası değil, kokusu da hastalara İyi gelirdi. Bilhassa sümbül,
lâle, reyhan, karanfil, şebboy, nesrin, yase min, müşki rümi, de veboynu, simu zerrin çiçekleri kullanılırdı.
Akıl ve ruh hastala rına verilen etler ara sında keklik, turaç, sülün, güvercin, geyik, kaz, ördek ve bülbül etleri, zikre değer. Bu etler, hekimlerin tav siyesine göre her has ta için ayrı şekilde pi şirilirdi. Haftanın iki gününde bu hastaneye bağlı eczanede her is teyene bedava ilâç da ğıtılırdı. Eczane, bu sarfiyatı için, muazzam bir hammadde stokuna sahipti. İlâçlar, eczanede hazır- lanırdı. II. Sultan Bayezit, bu eczaneye, hasta ve muhtaç olmıyanlardan bu İlâçları ticaret maksadiy- 1« bedava alanların alil ve fakir olmasını Allah' tan dilediğini bildiren bir yazı astırmıştı. Padişah bedduası bir Türk için en büyük mânevi felâket kabul edildiği için, aksine hareket eden görülmezdi. Bu müesseselere ekli medrese, yani yüksek okullar, Edime Üniversitesinin en mühim bölümleri İdi. Tıp medresesinde öğrenciler, bu hastanelerde tatbiki sta) görüp yetişirlerdi. Sultan Bayezit medresesine en şanlı bilginler, müderris (profesör) tâyin edilirdi.
Edirnede
Deliler
Musiki
ile
Tedavi
Edilirdi.
31
t * «►
SELIM IYEN IN CEPHESİ — Dâhi mimar Koca Sinan'ın 84 yaşındayken yaptığı bu eser, 6 yıllık çok yorucu bir çalışmadan sonra tamamlanmıştır. Selimiye Camii, Türk - Osmanlı mimarisinin en büyük şaheseridir...
Mimar Sinan’ın en büyük şaheseri
ELİMİYE
AMİİ
Meydana
Başpehlivanlık
sıfatı bugün bi
le, y a ln ız bu
yerde verilir.
Cihan Pehlivanı Adalı Halil ile Kara Emin burada yalıyor.
1596- 1575 arasındaki 6 senede II. Sul tan Selim (1 5 6 6 - 1574) tarafından Mimar Sinana yaptırılan Selimiye Camii, Osmanlı- Türk mimarisinin en büyük şaheseridir. Burada Sinan, Türk ve umumiyetle dünya mimarisinde, bir tek büyük kubbe ile örtülü merkezî yapı şemasını, en yüksek tesire ulaş tırmıştır. Camiin birbirine eşit olan 4 mina resinin yüksekliği 70,89 metredir. Yeryü zünde bu 4 minareden yüksek bir tek mina re vardır ki, o da, Hindistan Türk Mem- lûkleri tarafından X III. yüzyıl başlarında Delhi’de yaptırılan Kutb-Minâr’dır (72,50 metre ile Selimiye minarelerini 1,61 metre geçiyor). Fakat bu, Selimiye minareleri ile kıyas kabul etmiyecek genişlikte, âdeta bir kule şeklindedir; üstelik, 14 metrelik bir kaide kısmı vardır. Selimiyenin minaresinde 3 er şerefe bulunur.
Camiin kubbesi 31,28 metre çapındadır. Böylece Alman mimari tarihi bilgini
Gur-litt’in dediği g ib i: « Bütün iç mekânı toplu bir tesir altında birleştirmek ve muazzam boşluğa şaşılacak bir vuzuh ile bir İslâm mâ- ? bedinin ana hatlarını vermek imkânı kaza- i nılmıştır». Etrafında birçok içtimai ve İlmî v müesseseler bulunan Selimiye hakkında biz zat dâhi mimarı Sinan «Tezkiretu’l-Bünyân» $ da şöyle diyor:
«Halk-ı cihân, «dâire-i imkândan hâriç» dediklerinin bir sebebi, «Ayasofya kubbesi * gibi kubbe devlet-i İslâmiye’de binâ olunma mıştır» diye tâife-i Nasârâ’nın mi’mâr geçi-
5
nenleri « Müslumanlara galebemiz vardır» ; derlermiş. «O kadar kubbe durdurmak gaa- ; yet müşkildir» dedikleri, bu hakıyrin kalbin de bir azîm ukde olup kalmış idi. Mezbûr câ- mî ( Selimiye) binâsmda himmet edip, bi-av- ni’illah sâye-i Sultân Selim Hân’da izhâr-ı 1 kudret eyleyip, bu kubbenin Ayasofya kub besinden 6 zirâ’ kaddin ve 4 zirâ’ derinliğin i ziyâde eyledim».
"J" ÜRK halkının «er meydanı» olarak vasıflandır dığı Kırkpınar, öteden beri Türk güreş tari hinde adı efsaneleşmiş bir yer olarak bilinmektedir. Sonraları «Cihan Pehlivanı» unvanını alan nice şöh retler; Koca Yusuflar, Kara Ahmetler, Aliçolar, Kurtdereliler ve daha birçokları, hep bu er mey danında imtihan vermişlerdir. İmparatorluk süre since, başpehlivanlık sıfatı, sadece Kırkpınar'da ve rilmiş, buna, padişahların bile' saygı gösterip, asla müdahale etmedikleri görülmüştür. Bu itibarla, Kırk- pınar, bugün bile klâsik Türk güreşinin, başpehli vanını seçme yetkisine sahip yegâne yer olarak bilinmektedir.
Evvelce hıdrellezin başında, Edirne'nin yakının daki Ahırköy'de başlayıp, üçüncü günü, Sarayiçi ça yırlığında son bulurdu. Güreşlerin süresince Kırk- pınar Ağasına, gerek meydana ve gerekse o çevreye baş sorumlu olarak yetki verilirdi. Burada misafir ler ve pehlivanlar için çadırlar, çardaklar kurulur; İmparatorluğun birçok yerlerinden gelmiş pehlivan ve misafirlerin ağırlanması için kuzular çevrilir, len ger lenger pilâv ve helva tepsileri çıkarılırdı. Kırk- pınarda eski Türk güreşinin baş kaidesi olan, ölüm pahasına bile kıran kırana güreş tutacak başpehlivan adayları burada kispet giyip, er meydanına çıkarlardı.
Pehlivanlar güreşten evvel usul gereğince, güreşe tutuşmadan na maz kılıp, helâllaşır- lardı. Er meydanında ölenler için soyundan, yakınından bir kimse nin dâvacı çıktığı as la görülmezdi. Başpeh livanlık unvanını ala cak yiğit, ancak Kırk- pınar güreşlerinin bü-' tün galiplerini birer birer yenmek suretiy le bu mevkie erişebi lirdi.
Bugün de Kırkpı- nar’da güreşe hıdrel lezin ilk günü, gene Edirne'nin Sarayiçi'n- de merasimle başlanır. Her yıl yurdun dört bir köşesinden İ r .
gelen yüzlerce genç «Er meydanı» , ^ 1 Kırkpmarda kozlarını paylaşırlar.
-HU?¿şrn s ş • \
«i.*