ASİT ANDA
I t '
Fikret Nihat
K
ÜÇÜK bir sahayı çevrele yen tahta parmaklıklar, yaprakları kurumuş çiçek lerle sarılı... Tabiatın vah şi dekoru içinde uyukluyormuş hissini veren Aşiyan, derin bir tevekkülle ziynetçilerini bekliyor. Çakıl taşlarının ince bir şerit ha linde meydana getirdiği kısa, pa tika yoldan bahçenin arka kısmı na geçiyorum. Yerler, çam ağaç larının kurumuş dikenleriyle do lu.. Ağaçların koyu, yeşil yaprak ları burada tabiî bir çadır meyda na getirmiş sanki... Aşiyan’m ar ka tarafında bahçenin üst kıs mını teşkil eden yerde bir “Çınar dibi” var. Tevfik Fikretin zevki tabiatla sarmaş dolaş olmuş. îşte, taştan meydana getirilmiş bir ka nepe, önünde Boğazın muhteşem manzarasını seyretmek için ko nulmuş taştan bir koltuk daha. Arkada yalçın bir kayanın oyul- masiyle meydana getirilmiş bir de havuz var. Havuzun hemen üst kısmında Tevfik Fikretin bir ka yanın sathına kendi el yazısiyle nakşettiği bir şiiri. İnsan gayri ihtiyarî şairin:“ Kara taştan su damla damla akar.” mısraını hatırlıyor.
Aşiya’nın birinci katı tamamen Hamit’e, Edebiyatı Cedidecilere ayrılmış. Salon baştan başa Ab- dülhak Mâmit’in eşyalariyle dolu. Fotoğraflar, tablolar, masalar ü- zerinde zatî eşyaları, aldığı ni şanlar, müsvedde defterleri...
Salonun hemen sağ köşesinde bir portre asılı. Bu Abdülhak
Hâ-Aşîyanda Tevfik Fikret’in çalışma odasından bir köşe zine teşkil eden Servet-i Fünun
mecmuaları -var. Mecmuanın say falarını çeviriyorum. Ahmet İh san! Onun etrafını çevreliyen bir halka... Bu halkada öyle kıymet ler yer almıştı ki-..
İkinci kata çıkan merdivenlere yöneliyorum. Burası tamamen Tevfik Fikrete ayrılmış. Müze hakkında izahatta bulunan Rem- ziye Hanıma dönüp soruyorum:
— Kaç yıldır buranın bekçiliği ni yapıyorsunuz?
— Kuruluşundan beri burada yım beyim.
— Ziyaretçi geliyor mu? Mevsime göre değişir. İlkba-mit'in üçüncü karısı Lüsyen H a-!har ve yaz ayjarmda ziyaretçi sa nımın portresidir. Portre Pariste ylsI günde 30 . 40 ki§idir. Pa2ar_ ressam Femino tarafından yapıl
mış. Geliniz, Abdülhak Hâmit’in karısı için yazmış olduğu şiiri be raber okuyalım:
“Varol Lüsyen, tevaf et ey nur, “Ey ahır-i ömrümün baharı, “Vechiyle tenevvür etti çeşmim, “ Çeşmim kapanınca nuru kalsın.”
İçerdeki küçük oda geçen dev rin büyüklerine tahsis edilmiş. Hayatlarında olduğu gibi, fikir ve mefkûre âşıkları burada da baş- başa vermişler. Namık Kemal, Şi- nasi, Recaizade Ekrem, Mehmet Rauf, Cenap Sahabettin, Ahmet Hikmet, Ahmet Mithat, Halit Zi ya, Ahmet Haşim ve daha bir çokları...
Recaizade Ekremin yağlı boya bir tablosu sağ köşede duruyor. Kapının hemen yanındaki etajer de edebiyat tarihimiz için
birha-ları bu miktar 70 . 80 e çıkar. Ayrıca toplu olarak talebeler de gelir.
— Kışın ziyaretçi gelmez mi? Görmüyor musun, der gibi yü züme bakıyor. Hakikaten, şu an da müzede benden başka ziyaret çi yok. Haydi bugün yağmur ya-] ğıyor diyelim ya güzel, açık ha-| vaiarda? Gene ayni imiş.
bir aralık ve onun hemen bitişi ğinde karanlık bir oda... Elektrik düğmesini çeviriyorum. Oda ay dınlanıyor Gözlerim birdenbire bir tabloya takılıyor. Bu Osmanlı Devletinin son veliahtı ve son halifesi Abdülmecidin yapmış ol duğu "Sis” tablosu. Tablonun her iki tarafına Tevfik Fikret’in “Sis” ve "Rücu” şiirleri konmuş.
İstibdat devrinin dilden dile, kulaktan kulağa dolaşan, ezberle nen şiiri işte karşımda duruyor. Yanında da “ Sis” tablosu. Kaim, kesif bir sis ortalığı sarmış, haki katleri örtmüş, her şey hayal me yal seçiliyor.
“ Örtün, evet ey haile, örtün evet ey şehir, “Örtün ve müebbet uyu, ey fecai-
rei dehir” Tevfik Fikret “Rucu” sunda gür sesini kalemine dolamış, kük remiş bir arslan gibi haykırıyor: “Hayır, hayır, sana raci değil bu tel’inat, “Bütün bu lemü teellüm, bu ibti-
kayı hayat.” Ya Tevfik Fikret’in şahsiyeti? Müze temiz. Eşyalar, itina ile Kimseden bir şey beklemiyen, ka-bakılıyor. Masalarda, kanepelerde
toz namına bir şey bulamazsınız. Yerler cilâlı, pırıl pırıl. Dikkat etmeseniz ayağınız kayacak.
Aşiyan yabancı turistlerin uğ ramadığı bir yer. “Bu neden
böy-derini kendi eliyle çizerek, hiç bir kimsenin baskı»’ ” ” »ahammül edemiyeceğini, her şeyiyle hür ol duğunu haykıran şahsiyeti? Geli niz. Tevfik Fikret’in kendisi için yazdığı şiirinden bir parçayı da le?” demeyiniz. Bizelr turizm ve ı beraber okuyalım:
turist mevzuunda yerimizde say dığımız müddetçe bu hal böyle devam edecek herhalde.
Merdivenin hitamında küçük
Aşiyan da Tevfik Fikret ölmezden evvel .vıtftgı yatağı (arka plân da. Cime- ■’ —ı t !v iki dakika önce çekilmiş resmi gözükmektedir)
“Kimseden ümmüydi feyzetmem, dilenmem perü bal, “Kendi cevvlm, kendi eflakimle kendim tairinı, “ inhina tavki esaretten girandır boynuma, "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı
hür bir şairim.” Gözlerim gayri ihtiyarî duvar ları süsleyen tablolara kayıyor. Bütün bu yağlı boya resimleri, ncysp.jları onun sanatkâr elleri yaratmış. Hastalığında aynaya ba karak kendi eliyle yapmış olduğu, ve "Şair-i gazup” ismini verdiği bir portresi. Sonra fotoğraflar, fotoğraflar... Fikret’in çocukluğu, Fikret’in gençliği ve yıllar boyu çekilmiş rasimler
Camekânlı masaya da notları, mektupları, hatıra defteri ve Tarihi Kadim şiiri konmuş. Hâ tıra defterinde Atatürk’ün kendi eliyle Tevfik Fikret’e "Mustafa' Kemal” imzasiyle yazdığı ve Faik Ali, Süleyman Nazif imzalarını da taşıyan tebcil dolu bir cümle yer almış: “ Eğilmlycn bir başın huzu runda hürmetle eğiliyorum. Mus-j tafa Kemal.”
Yatak odası Aşiyan’m en güzel yeri. Oda tamamen Boğaza hâ kim. Dışarda yağan yağmur ol masa insan kendini bir mabette zannedecek. Baş tarafı duvara dayalı ceviz bir karyola.. Bu şai rin ölüm yatağıdır. Şal bir örtü, sırma işlemeli bir yüz havlusu | yatağın başucunda duruyor. Sır-! ma işlemeli bir cepken hırka. Ko-j modini üzerinde bir bardak. Bir camekân içinde şairin ipek püs küllü fesi.. Köşede bir pirinç man j gal, biraz ilerde gömme bir do lap. içinde şairin seccadesi. D iğer! köşede camekânlı masada T evfik! ] Fikret’in şahsî eşyaları yer almış. Fikret’in mühürü. A. Adnan A dı-: t var tarafından hediye edilmiş, j Dört adet Eskişehir teşbihi, kâğıt! 1
keseceği, makas, elbise ve saç fır-çası,
paleti..-Yatağının başucundaki fotoğraf sîzleri birdenbire olduğunuz yere
t
y
K
mıhlıyor. Bakıyor, bakıyorsunuz. Fikret ölüm döşeğinde, ebedî uy- r kuşuna dalmışken. Öyle bir yatış t ki... Gür, siyah bıyıklar, gür, si- a yah saçlar Açık bir alın ve nurlu
bir yüz... ^
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi