• A N I •İN CELEM E • A R A Ş T IR M A
^
________________ ~
■*» ^
V * * » 1 ■ * '* ■»
* « ~ * * * * * * ■
» / «*■ * * * * * * * *
.../' i - ■
Haya I apartmanı
Zekeriya
, Kâ/â,
Niyazi bir ara ya geldiklerinde taslaklar çizer ev projesinden başka bir şey konuşmazlardı
İlginç insanlar, ilginç olaylar.../,
VÂ-NÛ'ların
DOSTLARI
Yazan: Sadun TANJU
m W azen düşünürüm de ne
g ü ze l g ü n le rd i
,
yaşa-
maktan ne kadar zevk
a lır; n asıl şikayetsiz, dertsiz
,
dopdolu b ir öm ür sürerdik. H er
b irim izin başına b ir sürü şey
gelm işti
,
küçük, büyük felaketle
re uğramış sa y ılırd ık; ama üze
rinde durm azdık
,
dost ve arka
daş dünyamızda, b ir arada o lu
şumuzu talih sayarak, başka b ir
yaşayışa gıpta etmeden, ömrün
akışına kendim izi b ıra kırd ık..
F
aşını başını almış, dü
şünmeyi, yazmayı mes
lek edinmiş insanlar
bile kendi aralarında nasıl sa f
çocukça oyunlar oynuyorlar...
Bizimkilerin o günlerde en bü
yük oyunu, şehrin kırsal güzel
bir yerinde bir arsa almak ve
orada büyük bir bina yaptı
rarak bir arada oturmaktı...
Sabahattin Ali, iyi bir aile babasıdır. Nasıl da titrerdi ailesinin üzerine. Hikayelerini büyük bir hayranlıkla okumuşumdur. Sim sıcak tara fım çok iyi biliyorum; am a hınzır tarafları da vardır. Serüven seviyordu. Neden kaçm ak is tesin, diye uzun uzun düşünmüşümdür. L İr gün kapı ■ R mız çaldı” di-■ yor Müzehher B I Va-Nu. Kapıyı açmış. Bakmış kırk yaşlarında, şaşılacak kadar birbirine ben zeyen iki temiz yüzlü adam. “ Ben Niyazi Berkes'im ” de miş ikizlerden biri. Gerçekten de ikizmişler. Öbürü de karde şi Enver'miş.
Güldüm.
“ Nasıl da İttüıatçı neslinden oldukları belli...” dedim: “Son devir OsmanlIları Meşrutiyet'- te doğan çocuklarına bol bol Niyazi. Enver gibi isimler koy muşlardır. Bir çeşit özgürlük simgesi, daha doğrusu özgür lük özlemi...”
“ Ne yazık k i” dedi Mü zehher Va-Nu, “ Dostlarımız kendilerini pek de özgür hissetmiyorlardı.”
SAĞI - SOLU SİNDİRME ÇA BALARI...
N
İYAZİ Berkes'ler de sizin dost arkadaş çevrenizdey- diler demek?”“ O günden sonra oldular. 40'lı yılların sonlarındaydik. İsmet Paşa iktidarı bir ta raftan dem okrasiye geçiş emeklemeleri yapıyor, öbür taraftan da “ solcu” “ sağcı” diye aydınlara iki taraflı to katlar atıyordu. Niyazi Ber- kes, Pertev Naili Boratav, Behice Boran da o günlerde D il-Tarih'ten atdanlardan- dı. Olay patlak verince Vâlâ ‘Ne oluyoruz?’ diye bir yazı yazmıştı. Zamanın basının da bu çeşit arka çıkmalar p ek b ol o lm a d ığ ın d a n , N iyazi B erk es de m e m nunluğunu ifade edebilmek için aram ış, evimizi bul muştu. Tanışmamız böyle oldu.”
"Ankara'dan İstanbul'a mı göç etmişler?”
“ Başka çareleri yok ki... Y aşam ak için bir şeyler yapmak lazım. Karısı Medi- ha ile Niyazi Berkes'i kısa zamanda benimsedik, çok sevdik. Boratav'lan da ö y le... Zekeriya'lar da, biz de, onlar da sık sık buluşuyo ruz. Küçüksu'da çok b ö lümlü kocam an bir eski za man köşkünün bir bölüm ü ne de Berkes'ler yerleşti. Kirası çok ucuz. Oturdukla rı yapı ise bir dünya güzeli. Bir bölümünde de Cahit Ir gat'la Mina oturuyor. Meh m et Ali (Aybar), Zekeriya ve Vâla için yeni bir yürü yüş parkuru çıktı. Akılları na estikçe Küçüksu'ya y ü rüyüş yapıyorlar. Niyazi ve Mediha, işsizlere iş bulm ak ta eşi olmayan Ramazan a (Arkın) hard hard tercü meler yapıyorlar. Oğulları Fikret daha çok küçük, bi z im k ile r o n u n la ş a k a laşm aya da bayılıyorlar. Yani şöyle bakın ca, öyle m utlu bir tablo g örü n ü - m ü n d ey iz k i, san ırsın ız k a h ır y ü zü n d e n lü tfa uğramışız.”
“ İnsanın, iyi olmayan şartlar içinde bile neşe ve mutluluk araması ayrı bir kültür ve bil gidir” diyorum. HAYATIMIZDAN MEMNUNDUK Müzehher Va-Nu:
B
AZEN düşünürüm d e ...” diyor; “ Ne güzel g ü n lerdi, yaşamaktan ne_ kadar zevk alır; nasıl şikayetsiz, dertsiz, dopdolu bir ömür sürerdik! Her birimizin ba şına bir sürü şey gelmişti, k ü çü k büyük felaketlere uğramış saydırdık; am a ü- zerin de durm azdık. Yineo k u r ,d ü ş ü n ü r , k o n u ş u r , tartışır; kendi dost ve arka daş dünyamızda, birbirimi zin kişiliğine ve bilgisine saygı duyarak, bir arada oluşum uzu talih sayarak, başka hiçbir yaşayışa gıpta etm ed en öm r ü n a k ışın a kendimizi bırakırdık.”
“ Bu konuşmalar sırasında beni en fazla üzen, sizi geç mişe sürükleyerek hüzünlen dirmem oluyor, in an ın ” dedim.
“ Hüzün fena bir şey değil dir” dedi Müzehher Va-Nu ve anlatmasını sürdürdü:
“ Yaşım başım almış, dü şünmeyi ve yazmayı meslek edinmiş insanlar bile kendi aralarında nasıl saf, ç o cukça oyunlar oynuyorlar... Bizimkilerin o günlerdeki en büyük oyunu da, şehrin güzel kırsal bir yerinde bü yük bir arsa almak ve ora
Niyazi Berkes'ten Vâ-N û ya
içten bir teşekkür mektubu...
ı tju A -to v
A z la lo V a li N u r«cciıı a « y : A nkrra. 1 l.u r t , 1J4U UIIULİI AH uoı'ûa « 1 * sn y a z ı n ı z ı bu^ün okuaum. l e b r U , h .~ t e , . ^ u r .d e r im . Y a z ın ı* b u rrdr b i r çok u ü n . v v . r l . r
c r n A m d r büyüK b i r h ayran liK İp K a r ş ıla n d ı,
İ b a r e t e t t i ğ i n i * g i b i , k a z c n ılo n davr y u l n ı ı b iz üç e l ç i n i n d a v a s ı d e £ l l , ...em leeetln f i k i r h a r l y e t ı s a v a s ıd ır . î s m ç o h o î t , r a fın a g e l i n c e , m o a le s e f h a l? lıa e e la ız ton la ..a * İ s t e m i y o r . V e z l l , * a r a r ı h a l? n t i l i n e t...le t l r ne de b iz e t e b l i ğ e t t l r a l 5t l r . bu s e r e r i n al,..İn t a r a fın d a n t e b l i ğ e d l l . c . i l n l d . h a lâ osren.m eeuç bûlunuyo- r u z . F o A ü lte 'y e soruyorum , H ek torlü g e d i y o r l a r , H ektorlu^e soruyorum , b i l i l i y o r u z , uoK onİıga «oru n d i y o r l a r , uu^ün b i r is t i d a v e re re k lls e a n lik t a n t a le p ediyoru m , b a sa lım ne cevap v e r e c e k le r , ra s a t . e r e . F a k ü lte d e , merak lıe k to r lü k te s i z e s a d ece s a r a r b ozu ldu , , 1 1 1 b i r cevap v e r i l e c e k , s a r a r m etni b i l d i r i l . . l y e c e k d i y o r l a r .
h r r o r aanr. resmen o ı ı c i r ı ı . . t û e n r a s u ıt o l a a ı e b i Çare
l e r i n i z i t a t i l k e r e n v er..,İç. F ilv a k i g e ç i c i o la r a k b ö y le b i r s o lf lh ly e t - l e r i v a r . Fakat bu ancak d e re e devam eden t a le b e n in AZmüu 't o p l u ' b i r h a r e k e t i ¿ö r ü ld ü ğ ü reman y a p ı l a b i l i r . Fakülte ç l u d l t a t i l , b en d i t a l e b e n iz in İ s e ç l ,.d iy e sadar h iç b i r h a r e k e ti ¿örülm üş d e ^ l l . b l l â a l e bu h â d is e le r â d ete t a le b e ;.İ z n ezdln de 'p o p ü l e r l t e '..1 z l a r t t ı r ı y o r , bu İ t i - b ® İ n a l ı n ı n bu Karar tam cm lylt u su lsü z d ü r.
İk i ¿ün e v v a l DcKen b en i gorü$. a üüero «.vıucicn ç a ğ ı r t t ı . l A f m ı uzun uzhdı>a a ğrın da d o la ş tır d iK ta ? - u o ı ı v u ia ıo ou taK ü lted « dere
vermemize imkûn o l - n d i ^ ı u ı , b i r bdyuKİUK J e s t i y a . o r B * i e t i f n e U .« a i z l ,
k e n d ile r in in b ir e i ş b u l a c a ğ ı n ı, litıKf n'durı gelıue -aa» u y t i r ilham la aoy- le n d i ğ i b e l l i olu n b i r l f r d e İ l e a n l a t t ı . L e c l i a t e Jfenülteyl lg g v s d e c e K le r - m lş, b i r ç e k i l i r s e k ğ a K u lto y l K u r t o t ı r - ı i ş i r . U ctelİK h n y ctım ır teh lİK ed e im iş . T a leb e lia z ir la n ıy o r u u ş , b irim h'ukü.1 teaa d e rs var..e.,,İr ş ö y le dursun , K ita p la rım ı almak i ç i n f a k ü l t e b in a sın a aypK besrarma dahi trhatıuül e d i l - mlyormuş. bu l a f l a r ı yabpne atuıampK lfirim .
T ek ror ta şek k u rlerira i 6 u n «r, Hanım efendiye benim ve r e v c e u in s ıy g a la r ım ız a sunarım .
da büyük bir bina yaptıra rak bir arada oturm aktı...”
“ Peki para?”
“ Herkes nesi var nesi yok sa ta ca k tı. Z ek eriy a 'la rın durumu fena değildi. Biz, Salacak'ta babadan kalma harap tahta evin yerine iki kath bir ev yaptırmıştık ve malımız ondan ibaretti. Di ğ e r le r i de b ö y le k ü ç ü k v a r lık la ra s a h ip tile r . İş bayağı ciddiye alınıyordu. Zekeriya, Vala, Niyazi bir araya g e ld ik le r i za m a n , uzun uzun yapılacak evin projesi üzerinde tartışıyor la r , ta s la k la r ç iz ip d u ruyorlardı. Bir toplantıda Salacak'ta uygun bir a r sanın bulunduğu m üjdesi veriliyor; öbür toplantıda
‘sahibi vermiyor’ diye hayıf lanılıyordu. Günün birinde Zekeriya ‘Çan.lıca'da hari ka bir arsa öuldum’ diye etekleri zil çalarak geldi."
“ Alındı mı arsa?”
“ Ne gezer... Zaten bu o- y u n o y n a n ır k e n , tn eğer herkes kendi geleceği için birtakım teşebbüsler için deym iş. Niyazi B erkes'ler K anada ile a n la şm ışla r; ‘ Biz gidiyoruz’ dediler. Per tev Boratav'lar Paris'e git tiler.
Zekeriya'lar biraz son ra yurt dışında yaşamaya karar verdiler. Biz kaldık.”
“Sabahattin Ali vurulmuştu o yıllarda...”
MUTLU GUN
etmek. İşte bp mutlu günlerden biri met Ali Aybar la anılar tazeleniyor...
Müzehher Hamın ın, yaşamını ıvııklendircn en sıcak olay, dost çevresiyle bir araya gelip, eski günleri yad ’ iri. Karikatürist Semih Balcıoğlu'nun evinde.
Melı-AYDINLAR ÜZERİNDE ŞOK!
K
u ş k u s u z o olay, aydm- lar üzerinde büyük bir şok yaratm ıştı. Herkesin içinde bir kuşku, bir ürkün tü vardı.”“ Bana söylediğinize göre Sa bahattin Ali de sizin dost, ar kadaş çevrenizdekilerden biri.”
“ Onu son gördüğüm günü h atırlıyorum şim di. Bize gelmişti. Hatta o gece bizde kaldı. Sırtında bir meşin ceket, başında kasket, ‘ Ş o
fö r oldum b e n ' diyordu. N ak liyecilik y ap a ca k m ış. Sabahattin'in bu hallerine alışıktık. Gelir, birbiri ardı sıra karmakarışık bir sürü şey söyler,_ bir gürültü bir patırtı... Vala ona ‘ö n c e şu söyleyeceklerini bir sıraya koymasını öğren’ derdi. O yine bildiğini okur. Ortalık ta başıboş torpil gibi do laşır. Karışım, kızım da çok severdik . Filiz o sıralar küçük. Zavalb Aliye Hanım hep heyecan içinde, yüreği ağzmdadır. Üstelik ne de iyi aile babasıdır Sabahattin Ali, nasıl titrer ailesinin üzerine... Onun Değirmen ini, Kağnı'sini, Kuyucaklı Y usufunu, İçimizdeki Şey- t a ııı ııı. b ü y ü k bir h a y ranlıkla okumuşum; sımsı c a k ta r a fın ı ç o k iyi biliyorum; ama hınzır ta rafları da var. Serüven se viyor. Yine de ‘ neden k aç m ak is t e s in ? ’ d iy e d ü şü n m ü ş ü m d ü r u zu n uzun.”
“ ürkmüş, korkmuş olamaz mı?"
“ Olur tabii. Am a hayat oııa uzlaşmayı da pekala öğretm işti. Cum huriyetin ilk y ılla rın d a dilini tu t masını bilmeyen bir öğret men olarak Konya ve Sinop h apish an elerin de çilesin i doldurduktan sonra pekala Ankara'da hem de Devlet Konservatuvarı'nda hocalık y a p a r a k u z la ş m a c ılığ ın ı gösteriyor. Sonra savaş yıl larında A ziz'le beraber o M a r k o P aşa m a c e r a s ı! Korkm asını bilen adamın yapacağı iş mi o ? ”
YARIN:
Nazım'ın öyküsü
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi