• Sonuç bulunamadı

ANTALYA'DA BULUNAN TURİZM VE OTELCİLİK MESLEK LİSELERİNDE OKUYAN ÖĞRENCİLERİN BESLENME DURUMLARININ AKADEMİK BAŞARILARINA ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ANTALYA'DA BULUNAN TURİZM VE OTELCİLİK MESLEK LİSELERİNDE OKUYAN ÖĞRENCİLERİN BESLENME DURUMLARININ AKADEMİK BAŞARILARINA ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA"

Copied!
143
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

AİLE EKONOMİSİ VE BESLENME EĞİTİMİ BİLİM DALI

ANTALYA’DA BULUNAN TURİZM VE OTELCİLİK MESLEK LİSELERİNDE OKUYAN ÖĞRENCİLERİN BESLENME DURUMLARININ AKADEMİK

BAŞARILARINA ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Hazırlayan Ceyhun DİREMLER

Tez Danışmanı Yasemin ERSOY

(2)

JÜRİ VE ENSTİTÜ ONAY SAYFASI

Ceyhun DİREMLER’in, Antalya’da Bulunan Turizm Ve Otelcilik Meslek Liselerinde Okuyan Öğrencilerin Beslenme Durumlarının Akademik Başarılarına Etkisi Üzerine Bir Araştırma başlıklı tezi …. / …./ ……. tarihinde, jürimiz tarafından Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Anabilim Dalında Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir.

Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı): ... ……… Üye (Tez Danışmanı): ... ……… Üye : ... ……… Üye : ... ……… Üye : ... ………

(3)

ÖNSÖZ

Bu araştırma, Antalya’da bulunan Turizm Otelcilik Meslek Liseleri’nde okuyan öğrencilerin beslenme durumlarının akademik başarılarına etkisini incelemek ve araştırma kapsamında ortaya çıkan sonuçlar çerçevesinde çözüm önerileri getirmek amacıyla planlanmış ve bu amaç doğrultusunda yürütülmüştür.

Bu çalışmanın her aşamasında bana desteklerini esirgemeyen ve her zaman yanımda olan sayın tez danışmanlarım Doç. Dr. Yücel Gelişli ve Yrd. Doç. Dr. Yasemin Ersoy, çalışma süresince bana manevi desteklerini hiç esirgemeyen aileme ve eşim Ayşe DİREMLER’ e, çalışmalarımı sürdürdüğüm okullarda her türlü desteği bana veren öğretmenlerime en içten dileklerimle teşekkür ederim.

(4)

ÖZET

ANTALYA’DA BULUNAN TURİZM VE OTELCİLİK MESLEK LİSELERİNDE OKUYAN ÖĞRENCİLERİN BESLENME DURUMLARININ AKADEMİK

BAŞARILARINA ETKİSİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Diremler, Ceyhun

Yüksek Lisans, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Yasemin ERSOY

2008

Bu araştırma, Antalya ilinde bulunan Turizm Otelcilik Liselerindeki öğrencilerin beslenme durumlarının akademik başarılarına etkilerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Araştırmaya rast gele örneklem yöntemi ile seçilen 210 kişi katılmıştır. Bu kişilerden 120’si erkek 90’ı kızdır.

Araştırma sonucunda;

1) Öğrenciler %54,3’ü 3 öğün, %29’u 2 öğün ve %16,7’si 4 öğün ve üstü olacak şekilde gün içerisinde öğün tüketimi yapmaktadır.

2) Öğrencilerden %29’u her zaman gün içerisinde öğün atlarken , %18,6’sı bazen öğün atladıkları belirlenmiştir.. Öğün atlayanların genellikle zayıflama ve zayıflama ile ilgili nedenlerden öğün atladıkları saptanmıştır.

3) Öğrencilerden %57,1’i düzenli olarak sabah kahvaltısı yapmaktadır. Sabah kahvaltısı yapmayanların (%42,9), kahvaltı yapmama nedeni iştahsızlık olarak belirlenmiştir.

4) Öğrencilerin %52,4’ü öğle yemeği yemektedir. Öğle yemeği yiyenlerin çoğunluğu öğle yemeğinin okul içinde yiyecek içecek satan yerlerde yedikleri saptanmıştır.

(5)

5) Öğrencilerin %73,8’i öğün aralarında ya da yatmadan önce sürekli ya da bazen yiyecek ve içecek tüketmektedir. Öğün arası ya da yatmadan önce yiyecek ve içecek tüketenlerin çoğunluğunun ara öğünleri atladıkları belirlenmiştir.

6) Öğrencilerin en sevdiği yiyecek grubu sebze ve meyvelerdir (%22,9). En sevilmeyen grup ise kuru baklagillerdir (%28,9).

7) Öğrencilerden gün içerisinde 3 öğün tüketenlerin akademik başarı ortalaması ⎯X=3,93, 4 öğün ve üstü öğün tüketenlerin akademik başarı ortalaması ⎯X=3,81 ve 2 öğün tüketenlerin akademik başarı ortalaması⎯X=2,79 olarak belirlenmiştir.

8) Öğrencilerden öğün aralarında ya da yatmadan önce besin tüketmeyenlerin (⎯X=4,29 ), besin tüketenlere (⎯X=4,29 ) oranla daha başarılı oldukları belirlenmiştir.

9) Öğrencilerden gün içerisinde öğün atlamayanların (⎯X=3,76), öğün atlayanlara (⎯X=2,79) ya da bazen öğün atlayanlara (⎯X=3,52) göre akademik başarı ortalaması daha başarılı bulunmuş, oluşan fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0,05).

10) Öğrencilerden sabah kahvaltısı yapanların (⎯X=3,95), sabah kahvaltısı yapamayanlara (⎯X=3,15) ya da bazen yapmayanlara (⎯X=3,49) göre akademik başarı ortalaması daha başarılı bulunmuş, oluşan fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0,05).

(6)

ABSTRACT

Research For The Academic Success of Hotel Keeping and Tourism Vocational High School Students’ About Nutrition Status

Diremler, Ceyhun

Yüksek Lisans, Aile Ekonomisi ve Beslenme Eğitimi Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Yasemin ERSOY

2008

This research was made among the students of Hotel Keeping and Tourism Vocational High School which are within the boundary lines of Antalya.The purpose of this research was to evaluate the academic success of students about nutrition status.120 boys and 90 girls, at total 210 student were elected by chance.

At the end of the research;

1) %54.3 of the students are eating three times a day, %29 of the students are eating two times and %16.7 of the students are eating four times or more in a day.

2) %29 of the students are leaving out of the meal in a day, %18.6 of the students are generally leaving out the meal in order to become thin.

3) %57.1 of the students have breakfast. It is the reason of the students who donot have breakfast donot appetite (%42.9).

4) %52.4 of the students have a lunch.Many of the students have their lunch in the school. They buy their food from the canteen.

5) %73.8 of the students are eating in the middle of the meal. Sometimes,they eat before they sleep.

6) The students like the group of vegetable and fruit. (%22.9). Legumes are never liked by the students (%28.9).

(7)

7) Academic success of the students who consumed 3 meals in a day ⎯X=3,93, academic success of the students who consumed 4meals ⎯X=3,81 and academic success of the students who don’t consume 2 meals ⎯X=3,95.

8) Students who don’t consume food before bed or between the meal (⎯X=4,29) are more successful than those who consumed food (⎯X=2,97).

9) Students who don’t leave out the meal (⎯X=3,76) are more successful than the other students leave out the meal (⎯X=2,79) or sometimes leave out the meal (⎯X=3,52). The statical difference,which is occured,is significant (p< 0,05).

10) Students who have breakfast (⎯X=3,95) are more successful than those who don’t have a breakfast (⎯X=3,15) or sometimes have a breakfast (⎯X=3,49). The statical difference,which is occured,is significant (p< 0,05).

(8)

İÇİNDEKİLER

Sayfa

JÜRİ ÜYELERİNİN İMZA SAYFASI……….i

ÖNSÖZ...ii ÖZET………..iii ABSTRACT………v İÇİNDEKİLER……….vii TABLOLAR LİSTESİ...x 1. GİRİŞ………...1 1.1. Araştırmanın Amacı………...3 1.1.1.Alt Problemler………..4 1.2. Araştırmanın Önemi………...4 1.3. Sayıtlılar……….5 1.4. Sınırlılıklar……….6 1.5. Kısaltmalar……….6 2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE...7 2.1. Beslenme………7

2.2. Yaşam İçin Gerekli Besin ve Besin Öğeleri………..8

2.3. Yeterli ve Dengeli Beslenme……….9

2.4. Yetersiz ve Dengesiz Beslenmenin Sağlık Üzerindeki Etkisi……….…11

2.5. Beslenmenin Büyüme ve Gelişmedeki Önemi………....14

2.6. Adolesanın Tanımı………..……….16

2.7. Adolesan Döneminde Beslenmenin Önemi……….………18

2.8. Adolesanların Beslenme Davranışları……….……….20

2.9. Adolesanların Enerji ve Besin Öğesi Gereksinimleri………..21

2.9.1. Enerji Gereksinimi………..….21

2.9.2. Protein Gereksinimi………..…...22

(9)

2.9.4. Yağ Gereksinimi ……….………..………..23

2.9.5. Vitamin ve Mineral Gereksinimi ..………..23

2.10. Adölesanlarda Yetersiz ve Dengesiz Beslenmeye Bağlı Oluşan Sağlık Sorunları………..24

2.10.1 Büyüme ve Gelişme Bozuklukları………...24

2.10.2. Mental Gelişme ve Mental Fonksiyon Bozuklukları………..25

2.10.3. Anoreksiya Nervosa ve Bulimiya Nervosa ………26

2.10.4. Beslenme Anemileri………27

2.10.5. Guatr………28

2.10.6. Obezite………28

2.11. Beslenme Eğitimi………...29

2.12. Akademik Başarı………32

2.13. Okul Başarısı ve Beslenme………....33

3. İLGİLİ ARAŞTIRMALAR..………...35

4. YÖNTEM………..53

4.1. Araştırmanın Modeli………53

4.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklemi……….……….53

4.3. Veri Toplama Tekniği ve Araçları……….………..53

4.4. Veri Toplama Aracının Özellikleri………..54

4.5. Veri Analizi ve Değerlendirmesi……….54

5. BULGULAR ve TARTIŞMA...56

5.1. Öğrencilere İlişkin Demografik Bilgiler………...56

5.1.1.Öğrencilerin Cinsiyet, Boy Uzunluğu, Vücut Ağırlıkları ve Aile Birey Sayısına İlişkin Bilgiler………56

5.1.2. Öğrencilerin Harçlıklarına İlişkin Bilgiler………58

5.2. Öğrencilerin Beslenme Alışkanlıklarına İlişkin Bilgiler……….59

(10)

5.2.2. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumlarına

İlişkin Bilgiler……….61 5.2.3. Öğrencilerin Öğün Atlama Nedeni İle İlgili Bilgiler………....62 5.2.4. Öğrencilerin Geçirmemeye Dikkat Ettiği Öğün

Durumlarına İlişkin Bilgiler………..…….63 5.2.5. Öğrencilerin Öğün Aralarında ya da Yatmadan Önce

Besin Tüketme Durumunu Gösterir Bilgiler………...……65 5.2.6. Öğrencilerin Öğün Arası ya da Yatmadan Önce

Besin Tüketme ve Gün İçerisinde Öğün Atlama

Durumlarının Karşılaştırılması………...………...66 5.2.7. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapma Durumuna

İlişkin Bilgiler………..………...67 5.2.8. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapmama Nedenlerine

İlişkin Bilgiler………...68 5.2.9. Öğrencilerin Öğle Yemeği Yeme Durumuna

İlişkin Bilgiler………..……...70 5.2.10. Öğrencilerin Öğle Yemeklerini Yedikleri Yerlere

İlişkin Bilgiler………...71 5.2.11. Öğrencilerin En Sevdiği Besin Grubuna

İlişkin Bilgiler………...73 5.2.12. Öğrencilerin Sevmediği Besin Grubuna

İlişkin Bilgiler..………...73 5.3. Öğrencilerin Besin Tüketim Sıklıklarına İlişkin Bilgiler……….74 5.4. Öğrencilerin Akademik Başarı Ortalamaları………..….80 5.5. Öğrencilerin Demografik Bilgilerine Göre Öğrencilerin

Akademik Başarılarının Ortalamaları ve Karşılaştırılması………...80 5.5.1. Öğrencilerin Aile Birey Sayılarına Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………...81 5.5.2. Öğrencilerin Günlük Harçlık Durumuna Göre Akademik

Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………...82 5.6. Öğrencilerin Beslenme Alışkanlıklarına Göre Akademik

(11)

5.6.1. Öğrencilerin Günlük Öğün Tüketim Durumuna Göre

Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması…..84

5.6.2. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumuna Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması…..86

5.6.3. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapma Durumuna Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması…..88

5.6.4. Öğrencilerin Öğle Yemeği Yeme Durumuna Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması…..89

5.6.5. Öğrencilerin Öğle Yemeğini Yediği Yere Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………...91

5.6.6. Öğrencilerin Sevdiği Besin Grubuna Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………..93

5.6.7. Öğrencilerin Geçirmemeye Dikkat Ettiği Öğün Durumuna Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………..95

5.6.8. Öğrencilerin Öğün Aralarında ya da Yatmadan Önce Besin Tüketim Durumlarına Göre Akademik Başarı Düzeylerinin Ortalamaları ve Karşılaştırılması………...97

5.7. Öğrencilerin Besinleri Tüketim Sıklıkları Durumları ile Akademik Başarı Düzeylerinin İlişkileri………99

5.7.1. Öğrencilerin Besinleri Tüketim Sıklıkları Durumları ile Akademik Başarı Düzeylerinin İlişkileri………...99

6. SONUÇ ve ÖNERİLER...102

6.1. Sonuç………..102

6.2. Öneriler………..106

KAYNAKÇA...108

EK...124

(12)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo No Sayfa Tablo 1. Öğrencilerin Akademik Başarılarının Puan Ortalamaları ve Anlamları…..55

Tablo 2. Öğrencilerin Cinsiyet, Boy Uzunluğu, Vücut Ağırlıkları ve

Aile Birey Sayısına İlişkin Dağılımları………….………..…………57 Tablo 3. Öğrencilerin Harçlıklarına İlişkin Dağılımlar………..…58 Tablo 4. Öğrencilerin Günlük Öğün Tüketim Durumunu Gösterir Dağılımlar ….…60 Tablo 5. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumlarını Gösterir Dağılımlar ……61 Tablo 6. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Nedenini Gösterir Dağılımlar .………62 Tablo 7. Öğrencilerin Geçirmemeye Dikkat Ettiği Öğünlere İlişkin Dağılımlar ..…64 Tablo 8.Öğrencilerin Öğün Aralarında ya da Yatmadan Önce Besin Tüketme

Durumunu Gösterir Bilgilere İlişkin Dağılımlar ……….……...…...65 Tablo 9. Öğrencilerin Öğün Arası ya da Yatmadan Önce Besin Tüketme ve Gün İçerisinde Öğün Atlama Durumlarının Karşılaştırılmasını Gösterir Dağılımlar ...…66 Tablo 10. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapma Durumuna İlişkin Dağılımlar …..67 Tablo 11. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapmama Nedenlerine İlişkin

Dağılımlar………...69 Tablo 12. Öğrencilerin Öğle Yemeği Yeme Durumuna İlişkin Dağılımlar...70 Tablo 13. Öğrencilerin Öğle Yemeğini Yedikleri Yerleri Gösterir Dağılımlar ...…..71 Tablo 14. Öğrencilerin En Sevdiği Besin Grubuna İlişkin Dağılımlar …………..…73 Tablo 15. Öğrencilerin Sevmediği Besin Grubuna İlişkin Dağılımlar ………..……74 Tablo 16. Öğrencilerin Besinleri Tüketim Sıklıklarının Dağılımlar ………..…..…..75 Tablo 17. Öğrencilerin Akademik Başarılarının Ortalamaları………...80 Tablo 18. Öğrencilerin Aile Birey Sayılarına Göre Akademik Başarılarının

Ortalamaları………..………..81 Tablo 19. Öğrencilerin Aile Birey Sayılarına Göre Akademik Başarılarının

Karşılaştırılması……..………82 Tablo 20. Öğrencilerin Harçlık Durumlarına Göre Akademik Başarılarının

(13)

Tablo 21. Öğrencilerin Harçlık Durumlarına Göre Akademik Başarılarının

Karşılaştırılması………..………83 Tablo 22. Öğrencilerin Günlük Öğün Tüketim Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Ortalamaları………..……….84 Tablo 23. Öğrencilerin Günlük Öğün Tüketim Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Karşılaştırılması………....85 Tablo 24. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Ortalamaları………..……….86 Tablo 25. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Karşılaştırılması………..…..87 Tablo 26. Öğrencilerin Sabah Kahvaltı Yapma Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Ortalamaları………..…….88 Tablo 27. Öğrencilerin Sabah Kahvaltısı Yapma Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Karşılaştırılması………..………..89 Tablo 28. Öğrencilerin Öğle Yemeği Yeme Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Ortalamaları………..……….90 Tablo 29. Öğrencilerin Öğle Yemeği Yeme Durumlarına Göre Akademik

Başarılarının Karşılaştırılması………..………..90 Tablo 30. Öğrencilerin Öğle Yemeğini Yediği Yere Göre Akademik Başarılarının Ortalamaları………..………..92 Tablo 31. Öğrencilerin Öğle Yemeğini Yediği Yere Göre Akademik Başarılarının Karşılaştırılması………..………92 Tablo 32. Öğrencilerin Sevdiği Besin Grubuna Göre Akademik Başarılarının

Ortalamaları………..………..93 Tablo 33. Öğrencilerin Sevdiği Besin Grubuna Göre Akademik Başarılarının

Karşılaştırılması………..………94 Tablo 34. Öğrencilerin Geçirmemeye Dikkat Ettiği Öğün Durumuna Göre

Akademik Başarılarının Ortalamaları………...95 Tablo 35. Öğrencilerin Geçirmemeye Dikkat Ettiği Öğün Durumuna Göre

(14)

Tablo 36. Öğrencilerin Öğün Aralarında ya da Yatmadan Önce Besin Tüketim Durumuna Göre Akademik Başarılarının Ortalamaları………..97 Tablo 37. Öğrencilerin Öğün Aralarında ya da Yatmadan Önce Besin Tüketim Durumuna Göre Akademik Başarılarının Karşılaştırılması………...98 Tablo 38. Besinleri Tüketim Sıklıkları Durumları ile Akademik Başarı

(15)

1. GİRİŞ

İnsanların temel fizyolojik ihtiyaçlarının başında beslenme vardır. İnsanlar yaşamlarını devam ettirebilmek için besinlerden aldıkları enerjiye gereksinimleri vardır. Alınan bu besinler, büyüme, gelişme, dokularımızı/hücrelerimizi yenileme, üreme ve enerji temininde kullanır. Ancak, bu işlevlerin oluşması için hassas dengelerin kurulması zorunludur (Baysal, 2002).

Beslenme; büyüme, gelişme, yaşamın sürdürülebilmesi ve sağlığın korunması için besinlerin kullanılmasıdır. Beslenme biliminin konusunu; beslenmede esas olan besin öğelerinin türleri, miktarları, özellikleri ve vücut çalışmasındaki görevleri; besinlerin birleşimi, fiziksel ve kimyasal özellikleri, üretimden tüketime değin uygulanan işlemlerin besin kalitesi üzerine etkileri; değişik yaş, cinsiyet, çalışma ve özel sağlık durumları olan birey ve/veya toplum için en uygun beslenme planlarının ve yaklaşımların belirlenmesi oluşturur (Baysal, 2002).

Bireyin, ailenin ve toplumun birinci amacı, sağlıklı ve üretken olmaktır. Sağlıklı ve üretken olmanın simgesi, bedenen, aklen, ruhen ve sosyal yönden iyi gelişmiş bir vücut yapısı ve bu yapının bozulmadan uzun süre işlemesidir. İnsan vücudu, organizmanın işlerliğinin devamını ve gelişmesini sağlarken, birçok etmenlerin etkisinde kalmaktadır. Beslenme, kalıtım ve çevre koşulları gibi etmenlerin içinde beslenmenin ilk sırayı aldığı bilinmektedir (Baysal,1995).

Bugüne kadar yapılan araştırmalar, beslenmenin organizmanın yaşamındaki rolü yanında, büyüme, gelişme, fizyolojik görevlerin sürdürülmesi ve yaşam süresi üzerindeki etkileri konusunda da veriler ortaya çıkarmıştır. Bu araştırmalar, sağlıklı ve düzgün çalışan bir vücut yapısının beslenmeye bağlı olduğunu açık ve seçik olarak göstermektedir (Demirci, 2003).

(16)

Bireyler için önemli olan besinlerin kullanımları da çok önemlidir. Günlük diyet örüntüleri bireylerin yaşamlarına büyük ölçüde etkide bulunmaktadır. Besinleri tüketim sıklıkları bireyleri çeşitli yönlerden etkilemektedir. Bireyin günlük enerji ve besin öğeleri gereksinimlerini düzenli öğünler şeklinde ve her öğünde yeterli ve dengeli besin örüntüsü ile karşılaması gerekir. Yetersiz beslenme yalnız fiziksel büyümeyi değil, zekâ gelişimini de etkilemektedir. Bu konuda yapılan yayınlarda, hızlı büyüme döneminde yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar arasında, normal ve dengeli beslenenlere göre zekâ geriliği oranının yüksek olduğu bildirilmiştir (Demirci, 2003).

Başarı kavramı, “istenilen bir sonuca ulaşma yönünde bir ilerlemedir”. Eğitimde başarı denildiğinde genellikle okulda okutulan derslerde geliştirilen ve öğretmenlerce takdir edilen notlarla, test puanlarıyla ya da her ikisi ile belirlenen beceriler veya kazanılan bilgilerin ifadesi olan “Akademik Başarı” kastedilmektedir (Carter ve Good,1973).

Akademik başarı genellikle, öğrencinin psikomotor ve duyuşsal gelişiminin dışında kalan, bütün program alanlarındaki davranış değişmelerini ifade eder (Ahmann ve ark., 1971). Bununla birlikte okulda okutulan derslerle öğrencilerde sağlanması öngörülen davranış değişiklikleri bilişsel davranışlarla sınırlı değildir (Julian ve ark.,1972).

Eğitim ve öğretim etkinliklerinin temel amacı; öğrencilerde istenen yönde davranış değişikliklerini sağlamak olduğuna göre, bu etkinliklerin odak noktasını öğrenciler teşkil ediyor demektir. Böylece eğitim amaçları yönündeki davranış değişikliklerinin öğrencide ne ölçüde gerçekleştiği ve öğrenci başarısına etki eden temel unsurların ne olduğunun ortaya konulması önem arz etmektedir.

Öğrencilerin eğitim ve öğretimde başarılı olabilmeleri üzerinde etkisi olan birçok faktör vardır. Okul başarısı üzerinde zihinsel olmayan birçok faktör öğrencinin başarı düzeyini etkilemektedir. Bunların içinde en önemlileri, beslenme, sağlık koşulları, sosyo- ekonomik özellikler ve benzerleri sayılabilir.

(17)

Öğrencilerin yeterli ve dengeli beslenme örüntüsü içinde olmaları, eğitim ve öğretimdeki verimliliği etkileyecektir. Gereken besinleri yeterli ve dengeli şekilde tüketmeyen öğrencilerde düşünsel ve fiziksel yönde bir düşüş meydana gelecek, bu da başarısızlığa neden olabilecektir.

Besin tüketimlerini bilinçsiz bir şekilde yapan öğrencilerde akademik başarılarında olumsuzluklar görülebilir. Öğrencinin yetersiz ve dengesiz beslenmesi sonucunda derslere karşı ilgisizlik, algılamada güçlük, dikkatsizlik, yorgunluk gibi faktörler ortaya çıkabilir ve bu faktörler öğrencinin okuldaki akademik başarısını doğrudan etkileyebilir. Bu araştırmada, “öğrencilerin beslenme durumlarının akademik başarılarına etkisi var mıdır?” sorusuna cevap aranmıştır.

1.1. Araştırmanın Amacı

İnsanların yaşamlarında başarı kavramı çok önemlidir. Hayatlarının her alanlarında başarı isteyen bireyler hedeflerine ulaşabilmek için çeşitli şekillerde başarıya ulaşma yolarını ararlar. Bireyler hayatları için gerekli bilgi birikimlerini okul ortamlarında derslerden alırlar ve bunları bütün hayatları boyunca bir yapı malzemesi olarak kullanırlar.

Öğrencilerin hayatın temel yapı taşları olan bilgileri öğrendikleri ders ortamlarında öğrenme durumlarını etkileyen faktörlerin bilincinde olmaları onları okuldaki akademik başarılarına etki edecektir. Orta öğretim dönemi bireylerinin beslenme durumları ve akademik başarı ile ilgili çalışmalar olmasına rağmen, akademik başarı ile beslenme alışkanlıkları arasındaki ilişkiyi inceleyen bir araştırmaya rastlanılmamıştır.

Bu araştırmanın amacı; orta öğretim kurumlarından Anadolu Otelcilik Turizm Meslek Liselerindeki (A.O.T.M.L) 2. sınıf öğrencilerinin beslenme durumlarının akademik başarılarına olan etkisini ortaya koymaktır. Bu genel amaç çerçevesinde aşağıdaki alt problemlere cevap aranmıştır.

(18)

1.1.1.Alt Problemler:

1. Öğrencilerin beslenme durumları nasıldır?

2. Ailedeki birey sayısı ile akademik başarı arasında fark var mıdır?

3. Öğrencilerin günlük harçlık durumları ile akademik başarıları arasında fark var mıdır?

4. Öğrencilerin beslenme durumları ile akademik başarıları arasında fark var mıdır?

1.2. Araştırmanın Önemi:

Beslenme, insanların var oluşlarından beri en önemli noktadır. Bireyler yaşamlarının devamı için mutlaka besinlerden aldıkları enerjileri kullanmaları gerekmektedir. Bireylerin yaşamların devam ettirebilmek için alacakları besinleri yeterli ve dengeli bir şekilde almaları gerekmektedir. Aldıkları besinleri yeterli ve dengeli şekilde alan bireyler, bedensel ve ruhsal yönden tam bir iyilik içinde olacaklardır.

Bireylerin başarılara ulaşabilmeleri için gerekli olan her türlü iç ve dış faktörlere karşı duyarlı olması gerekmektedir. Bu faktörlerden bir ya da bir kaçı yerine getirilmediği zaman veya eksik olarak yerine getirildiği zaman başarıya ulaşmada bir takım sorunlarla karşılaşılması muhtemeldir.

Öğrencilerin eğitim ve öğretimde yeterli olduğunun kanıtı, bu konulara karşı verdikleri dönütlerdir. Eğer öğrenci, eğitim ve öğretimde istenen özellikleri yerine getirmiş ise başarılı olmuş sayılır. Eğitim ve öğretimin temel alanı olan derslerde öğrenciler, öğretmenler tarafından çeşitli şekilde bilgi düzeyleri ölçülerek başarı düzeyleri akademik başarısı olarak belirlenir.

(19)

Öğrencilerin okullardaki derslerde akademik başarısını etkileyecek birçok faktör vardır. Bunların içinde en önemlilerinden bir tanesi de beslenme durumlarıdır. Öğrencilerin besin tüketim sıklıkları akademik başarısını doğrudan etkileyebilir. Yeterli ve dengeli beslenmeyen öğrenci derslere karşı ilgisizlik, algılamada güçlük, dikkatsizlik, yorgunluk gibi faktörlerle karşı karşıya kalabilir ve bunun sonucunda akademik başarısında düşüş meydana gelebilir. Bunun aksi bir durumda öğrencinin besin tüketimi yeterli ve dengeli olması, beslenme konusunda bilinçli olan öğrenci olumsuz durumları olumlu şekilde çevirecek ve bu durum doğrudan akademik başarısı olumlu yönden etki edebilecektir. Bu çalışma öğrencilerin besin tüketim sıklıklarının akademik başarılarını doğrudan etkiyebileceğinin farkında olmaları yönünden önem taşımaktadır.

1.3. Sayıtlılar

1. Araştırma için seçilen örneklem evreni temsil etmektedir.

2. Araştırmada durum saptamak üzere hazırlanan anketin içeriği yeterlidir. 3. Araştırma sırasında öğrencilerden alınan bilgiler doğrudur.

4. Araştırmanın kavramsal çerçevesini oluşturmak amacıyla taranan kaynakların güvenilir ve yeterli bilgi verecektir.

5. Öğrencilerin araştırmada kullanılacak veri toplama araçlarına samimi cevaplar verecektir.

(20)

1.4. Sınırlılıklar

1. Araştırma Antalya ili Kaş ve Yeşilbayır A.O.T.M.L. okulları ile sınırlıdır.

2. Araştırma Antalya ili Kaş ve Yeşilbayır A.O.T.M.L. okulları Lise 2 öğrencileri ile sınırlıdır.

3. Araştırma kapsamındaki öğrencilerin başarı durumlarının tespiti 2007–2008 öğretim yılı, yılsonu ağırlıklı başarı ortalamalarının alınmasıyla sınırlıdır.

1.5. Kısaltmalar cm: santimetre kg: kilo gram SS: Standart sapma N: Sayı X : Ortalama

(21)

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. Beslenme

Beslenme, insanın temel ihtiyaçlarından birini oluşturduğu gibi sağlığını da etkileyen en önemli etmenlerin başında gelmektedir. Yeterli ve dengeli beslenme insanların büyümesi, gelişmesi, varlıklarını sürdürebilmesi ve faaliyetlerini en iyi şekilde yapabilmeleri için gerekli besinlerin vücuda alınması ve kullanılması olarak tanımlanır (Şimşek, 1991).

Beslenme; kimya, fizik, mikrobiyoloji, biyokimya, enzimoloji, tarım, tıp gibi bilimlerin bir sentezi olarak gelişmiştir. Beslenme, insan sağlığını ve gelişimini ilgilendirdiğinden, toplumların geçirdiği politik, sosyal, ekonomik, kültürel ve teknolojik olaylardan etkilenmiştir. Tıbbın babası sayılan Hipocrates (M.Ö. 460– 377), besinleri sağlık yönünden değerlendirmiş, tanımladığı hastalıklar için diyet önerilerinde bulunmuştur. “Diyet, en etkin ilaçtır” deyimi günümüzde de geçerlidir. Yine tıp biliminde öncü sayılan Latin Celsus (M.Ö.25), besinleri belirli gruplara ayırarak her grubu sağlık üzerindeki etkisi yönünden değerlendirmiştir. İbn-i Sina (980-1037) sağlıklı beslenme konusunda öğütlerde bulunmuştur. Özellikle aşırı yemenin, aşırı tuzun zararları üzerindeki öğütleri günümüzde de geçerlidir. Count Rumford (1795) yoksul insanların beslenmesi ile ilgili yazdığı yazıda ilk kez “beslenme bilimi” deyimini kullanmıştır (Baysal, 2002).

Beslenme bilimine ilişkin kayda değer gelişmeler 20. yüzyılın başlarında olmuştur. Vitaminlerle ilgili yayınlara 1800’lü yıllarda rastlanmasına rağmen ilk “vitamin” sözcüğü 1912’de kullanılmıştır. Bu konuda ilk kapsamlı ve bilimsel yayınlar da 1940’lı yıllarda yapılmıştır. Protein, yağ ve karbonhidratların enerji değerleri 1890’lı yıllarda besin kompozisyonunun başlatıcısı olan W.O. Atwater tarafından bulunmuştur. Aynı dönemde Amerika’da besinlerin kimyasal bileşimine ilişkin ilk eser yine Atwater ve Bryant tarafından yayınlanmıştır. Proteinlerin yapısıyla ilgili ayrıntılı bilgiler de 1940’lı yıllarda literatürde yer almıştır. Besinlerin

(22)

“değişim” olarak gruplandırılması, ABD’de halk sağlığı dalında ilk beslenme danışmanı olan Marjorie M. Heseltine tarafından beslenme uzmanları arasında, beslenme ile ilgili bilgi ve uygulamaları paylaşmak amacıyla 1936 yılında yapılmıştır. Besin Tüketim Önerileri (RDA- Recommendation Dietary Allowance) ise, ilk kez 1941 yılında benimsenmiştir. Klinik beslenme olarak ise 1942’de gelişmeye başlamıştır (Garibağaoğlu, 1997).

Beslenmenin fizyolojik bir olgu olduğu kadar, sosyolojik ve psikolojik bir olgu olduğu da unutulmamalıdır. Çocuklar açısından da beslenme hem büyüme ve gelişme hem de ileriki dönem sağlıkları için temel oluşturmaktadır. Sağlığın temeli ise yeterli ve dengeli beslenmedir. Adolesanların büyümesi ve gelişmesi, vücudun verimli çalışması, dış etkenlere ve hastalıklara karşı dirençli olabilmesi için belirli besin öğelerine gereksinimleri olmaktadır (Alaçam, 2002). Adolesanların ise besin öğelerini yeterli ve dengeli bir şekilde almaları için de doğru besin tercihleri yapmaları gerekir.

2.2. Yaşam İçin Gerekli Besin ve Besin Öğeleri

Besin öğeleri, besinlerde bulunan, vücutta emilen ve sağlık açısından önem taşıyan kimyasal bileşiklerdir. Bazı besin öğeleri, vücutta yapılamadığından temel niteliktedir ve bu nedenle dışardan besinlerle alınması gerekir (Beers ve Berkow, 2002). Bugüne değin, beslenme ile ilgili araştırmalar, büyüme, gelişme ve yaşamın sağlıklı olarak sürdürülmesi için, düzenli olarak mutlaka alınması gereken 50 besin öğesi tanımlamaktadır. Fakat anne sütü hariç bu 50 öğeyi bir arada sunan bir gıda maddesi bulunmamaktadır. Bu maddelerin alımını ancak değişik besinlerin birleşiminden sağlamakla olanaklıdır (Demirci, 2003).

Bilimsel araştırmalarla, sağlıklı büyüme ve gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşamak için, besin öğelerinden günlük alınması gereken miktarlar belirlenmiştir. İnsan gereksinmesi olan ve besinlerin bileşiminde yer alan besin öğeleri, kimyasal yapılarına ve vücut çalışmasındaki etkinliklerine göre 6 grupta

(23)

toplanabilir. Bunlar, protein, yağ, karbonhidrat, mineral, vitamin ve su’ dur (Baysal, 1993).

Canlılığın temeli, besinlerin alınması, sindirilmesi, hücrelere taşınması, solunumla alınan oksijen varlığında enerjiye dönüştürülmesi, küçük parçaların birleştirilerek yeni ve yıpranan hücrelerin yapılmasına dayanır. Bu olaylar,

metabolizma olarak tanımlanır. Yağ, karbonhidrat ve proteinlerin, minerallerin ve

vitaminlerin yardımıyla yakılıp enerji oluşması sürecine katabolizma, küçük parçaların yine vitaminler ve minerallerin yardımıyla birleşerek hücrelerin yapılmasına anabolizma denir. Herhangi bir besin öğesinin tek başına bir etkinliğinin olmadığı varsayılmaktadır. Bütün besin öğeleri birlikte alındığında, vücut normal büyüme ve gelişimini, sağlıklı ve güçlü çalışmasını sürdürebilir (Baysal, 1993).

Sağlıklı bir yaşam için, sebze, meyve ve bütün tahılların tüketimini artırmak; kırmızı et tüketimini azaltmak; balık ve kümes hayvanlarının tüketimini artırmak; yüksek oranda yağ içeren besinlerin tüketimini azaltmak ve doymuş yağ yerine doymamış yağları yeğlemek; yağsız süt yerine homojenize süt tüketmek; yüksek kolesterol kaynağı besinlerin tüketimini azaltmak; yüksek oranda tuz ve şeker içeren yiyeceklerin tüketimini azaltmak gerektiği vurgulanmaktadır. Kısaca, sağlığın korunması için, ne yenildiğine, hangi sıklıkla yenildiğine, yani, beslenme alışkanlıklarına özen gösterilmelidir (Travis ve Ryan, 1998).

2.3. Yeterli Ve Dengeli Beslenme

Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan bu besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumu “yeterli ve dengeli beslenme” deyimi ile açıklanır. Bu besin öğeleri vücudun gereksinmesi düzeyinde alınamazsa, yeterli enerji oluşmadığı ve vücut dokuları yapılamadığından “yetersiz beslenme” durumu oluşur. İnsan gereğinden çok yerse, bu besin öğelerini gereğinden çok alır. Çok alınan bu öğeler vücutta yağ olarak biriktiğinden sağlık için zararlıdır. Bu durum “dengesiz

(24)

beslenme” dir. İnsan yeterince yemesine karşın, uygun seçim yapamadığı ya da yanlış pişirme yöntemi uyguladığı için bu besin öğelerinin bazılarını alamayabilir. Bu durumda o besin öğesinin vücut çalışmasındaki işlevi yerine getirilemediğinden yine sağlık sorunları oluşur. Bu durum da “dengesiz beslenme” dir (Baysal,1995; Alaçam,2002). Uygun besin tercihlerinin yapılmasına karşın kişi yemeklerini pişirirken fazla kaynatıyorsa ya da yemeklerin pişirme sularını gereğinden fazla ekleyerek bu suları tüketmiyorsa besinlerdeki besin öğelerinden yeterince faydalanamıyordur. Bu gibi yanlış uygulamalar da besin öğelerinin hazırlanma ve pişirme esnasında kaybolmalarına neden olur.

Beslenme yetersizliklerine en duyarlı olan grup çocuklardır. Besin öğeleri değişikliklere uğrayarak hücre yapısına dönüştüğüne, büyüme yeni hücrelerin eklenmesiyle sağlandığına göre iyi beslenemeyen çocuklarda büyüme yavaşlar, ileri derecede yetersizlikte ise durur. İyi beslenemeyen, büyüme geriliği olan çocuklar hastalıklara karşı da dirençsiz olurlar, hastalıklara kolay yakalanırlar. Dayanıksız olduklarından hastalıkları kolay atlatamazlar. Türkiye’de, iki yaşına kadar olan çocukların %15–20 kadarında raşitizm belirtileri bulunmuştur. Okul öncesi çocuklarının yarısına yakınında hafif veya ileri derecede kansızlık görülmektedir. Diş bozuklukları çok yaygındır. Hayvansal protein, riboflavin gibi vitaminlerin yetersizlik belirtilerine sık rastlanmaktadır. 1974 yılında yapılan Ulusal Beslenme Araştırması bulgularına göre, ailelerin %39,7’si B2 (riboflavin) vitaminini çok

yetersiz düzeyde tüketmektedir. Bu oran Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde %50,3 ile en yüksek; Ege ve Marmara bölgelerinde ise %29,8 ile en düşüktür (Işıksoluğu, 2000).

Türkiye’de temel besin ekmek ve tahıl ürünleridir. Günlük enerjinin ortalama %50’si ekmek ve tahıl ürünlerinden sağlanmaktadır. Yıllar içersindeki besin tüketim eğilimi incelendiğinde ekmek, süt, yoğurt, et, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldığı; kurubaklagil, yumurta ve şeker tüketiminin ise arttığı söylenebilir. Genelde toplam yağ tüketim miktarında önemli farklılık olmamasına karşın bitkisel sıvı yağ tüketim miktarının katı yağa oranla arttığı gözlenmektedir. Toplumun bazı kesimlerinde gıda güvencesizliği ve hayvansal ürünlerin az miktarda tüketimine bağlı

(25)

olarak makro ve mikro besin öğeleri eksikliği görülmektedir. Türkiye’de, enerji ve besin öğeleri yönünden beslenme durumu incelendiğinde enerji kaynaklarını yetersiz düzeyde alan ailelerin oranı düşüktür. Kişi başına toplam protein alımı yeterli düzeydedir. Proteinin çoğu bitkisel kaynaklıdır. Kalsiyum (%13–26), vitamin A (%3–31) ve riboflavini (%34–40) yetersiz alanların oranı oldukça yüksektir. Özellikle süt ve ürünlerinin yetersiz düzeyde tüketilmesi kalsiyum ve riboflavin yetersizliğinin temel nedenidir (Pekcan, 2001).

Bir toplumun yeterli ve dengeli beslenmesini sağlayacak Ulusal Beslenme Plan ve Politikaların oluşturulabilmesi için o topluma ilişkin beslenme ve sağlık verilerinin bulunması gereklidir. Türkiye 1974 Beslenme, Sağlık ve Gıda Tüketimi Araştırması günümüze kadar yapılmış en kapsamlı beslenme, sağlık ve gıda tüketimi araştırmasıdır. 1984 Gıda Tüketimi ve Beslenme Araştırması ise Türkiye geneline gösterge olmak kaydıyla üç ilde sağlık taraması yapılmadan gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi her beş yılda bir bu araştırmaların yapılması gerekmektedir (Pekcan, 2001). Bu tip araştırmaların verileri de Türkiye’de beslenme konusunda yapılacak diğer araştırmalara kaynak oluşturması ve doğru veri elde edilmesi açısından önem taşımaktadır.

2.4. Yetersiz Ve Dengesiz Beslenmenin Sağlık Üzerindeki Etkisi

Yetersiz ve dengesiz beslenme, günümüzün en önemli sorunlarından biridir (Demirci, 2003). Yetersiz ve dengesiz beslenmenin toplum sağlığını olumsuz yönde

etkileyeceği, sosyal ve ekonomik gelişmeyi yavaşlatacağı kabul edilmektedir (Köksal, 1977). Beslenme yetersizliği ve dengesizliğinin oluşmasındaki nedenler,

birkaç grupta toplanabilir. Bunlar;

• Besin üretimi, dağıtımı ve teknolojisindeki yetersizlik ve düzensizlikler,

(26)

• Genel eğitim ve beslenme eğitimi düzeyinin düşüklüğü, • Aile kalabalıklılığı,

• Beslenme ile ilgili yanlış alışkanlıklar,

• Çevre kurallarının sağlık kurallarına uygun olmayışıdır ( Baysal, 1990 ;Gürbüz, 1999.)

Beslenmede yapılan yanlışlar ve bu yanlışlardan kaynaklanan olumsuzlukları açıklamak için, son yıllarda, çeşitli araştırmalar yapılmış ve yanlış beslenmeden kaynaklanan sağlık sorunları belirtilmiştir. Batı toplumunun %30-50’sinin “şişman” olduğu, aşırı ve dengesiz beslenmeye dayalı olarak bu insanlarda hipertansiyon, diyabet, kalp ve damar hastalıkları, yağ metabolizması bozuklukları görüldüğü belirtilmiştir (Demirci, 2003). Yine, Amerika Ulusal Verileri’ne göre, gençlerin %60’ından fazlasının çok fazla yağ tükettiği; %20’sinden azının günde beş ya da daha çok meyve ve sebze tükettiğini gösteren bulgular edinilmiştir. Dünya genelinde, aşırı yağ alımı ve düşük miktarlarda meyve ve sebze tüketimi rapor edilmiştir. Bu da, obezite artışının sık görülmesi, tip 2 diyabetin erken yaşta başlaması ve süregen hastalıkların sıklığının artmasına yol açmaktadır (Hossapidou ve Fotiadou, 2001; Paulus ve ark., 2001)

Türkiye’de, 1984 yılında yapılan araştırmalar, ailelerin %25’inin kalori; %22’sinin protein; %30’unun kalsiyum; %20’sinin demir; %45’inin A vitamini; %27’sinin riboflavin ve %8’inin C vitaminini yetersiz aldığını göstermektedir. Araştırma bulguları, dengesiz beslenmenin, gelir ve gıda yetersizliğinden çok, eğitim, kültür ve beslenme tutumları gibi etkenlerle ilişkili olduğunu göstermektedir. Bu durumda, yanlış beslenmenin sağlık sorunları oluşturmasında tek etken değil, ancak önemli bir etken olduğu unutulmamalıdır (Demirci, 2003).

Yetersiz ve dengesiz beslenmenin, insanın çalışma, planlama ve yaratma yeteneğini de düşürdüğü varsayılmaktadır. Ekonomik bakımdan gelişmiş olmanın ilk koşulu, insan gücünü üretimi artırmak için kullanabilmektir. Yetersiz ve dengesiz beslenme sonucu, zihnen ve bedenen iyi gelişmemiş, yorgun, isteksiz ve hasta

(27)

bireyler, toplum için bir güç ve kuvvet olmamakla birlikte, bir yük olabilir (Baysal, 1993). Yetersiz ve dengesiz beslenmeye, ayak üstü (fast-food) beslenme alışkanlığı örnek olarak verilebilir. Ayaküstü beslenme, özellikle kentsel bölgelerdeki gençlerde yaygın bir beslenme biçimine dönüşmüştür. Bu beslenme biçiminin özelliği, sahip oldukları yüksek enerjinin %40-50’sinin yağdan geliyor olmasıdır. Besin değerleri çok düşüktür ve sodyum içeriği yüksek, vitamin A ve kalsiyum açısından fakirdir. Bu tip beslenme, özellikle, obezite ve yüksek tansiyon gelişmesine yol açabilmektedir. Ayrıca, enerjisinin fazla olması dışında, hiçbir besin değeri olmayan kolalı içeceklerin, ayran, süt ve taze meyve suyuna yeğlenmesi ve bunun süreklilik kazanması da yanlış beslenme alışkanlığıdır (T.C. Sağlık Bakanlığı, 2002).

Yetersiz ve dengesiz beslenmeye diğer bir örnek, günün en önemli öğünü olan kahvaltıyı atlamaktır ve kötü bir beslenme alışkanlığıdır. İnsan vücudu, uyurken bile çalışmaya devam etmektedir. Kahvaltı, 24 saatlik zaman diliminde, en uzun aradan sonra alınan bir öğündür. Akşam yemeğinden sabaha kadar, yaklaşık 12 saatlik bir süre bulunur. Bu sürede, vücuttaki besinlerin tümü sindirilmektedir. Böylece, sabah kahvaltısında yenilen yiyecekler, vücutta daha verimli kullanılmaktadır. Bu nedenle, kahvaltı günün en önemli öğünü olarak kabul edilmektedir. Sabah kahvaltı yapılmadığı takdirde, beynin gereksinimi olan enerji karşılanamayabilir. Bu durumda, yorgunluk, baş ağrısı, dikkat azlığı gibi sorunlar oluşabilir. Güne sağlıklı başlamak, yorgunluk duymamak, dersleri dikkatli bir biçimde dinlemek ve başarılı olmak için, her gün düzenli olarak kahvaltı yapmak gerekmektedir. Gençlerde, arkadaş ve basın stresinden kaynaklanan daha ince görünebilme isteği nedeniyle, sıklıkla sabah kahvaltısı atlanmakta ve kahvaltı yapmamaya bağlı olumsuz etkiler hissedilebilmektedir. Kahvaltının atlanması, vücuda enerjiyi kısıtlı kullanmaya teşvik etmektedir. Ayrıca, daha çok acıkmaya neden olarak sonraki öğünlerde daha fazla yemek yenilmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, günde kaç öğün besin alınması konusunda kesin bir rakam olmamakla beraber, günde 3 öğün ya da daha fazla öğün yenmesi önerilmektedir. Kahvaltı ise, gün boyu tüketilecek enerji ihtiyacının 1/3’ünü karşılamalıdır. (DPT, 2001; T.C. Sağlık Bakanlığı, 2004).

(28)

Kötü alışkanlıklardan biri olan alkol kullanımı, kötü beslenmeye yol açan etkenlerden biri olarak ifade edilmiştir. Fazla alkol kullanımı, lipit seviyesinin artmasına, özellikle B vitamini eksikliğine bağlı olarak zihin işlevlerinin bozulmasına ve beyin hücrelerinin hızla yıkımına neden olduğu gibi, midede ülser, akut pankreatit, karaciğerde siroz ve kalp ve damar hastalıklarına zemin hazırlamaktadır (Erci, 1999). Sorumlu içme, sarhoş olmayacak ve bir saat içinde ortalama bir ölçüden (1,8cl) fazla olmayacak biçimde alkol içmek, ayrıca, yalnızca uygun olduğunda alkol içmek, araba kullanırken kesinlikle içmemek ve iyi bir karar verilmesi gerektiğinde içkiden kaçınmak olarak tanımlanmaktadır (Greenberg ve ark.,1997). Alkol kullanımı, sigara içme gibi diğer kötü alışkanlıklarla, diğer tanımlamaya göre riskli sağlık davranışları ile etkileşerek kanser ve kalp damar hastalıklarının oluşmasına zemin hazırlayabilir (Schwarzer ve Fuchs, 1995).

İngiltere’de yapılan bir araştırmada, üniversite öğrencilerinin %11’inin alkol içmediği, içenlerin de %62’sinin erkek, %38’inin kız olduğu bildirilmiştir (Webb ve ark., 1996). Bilir (1993) yaptığı bir çalışmada, Hacettepe Üniversitesinin çeşitli fakülte ve yüksekokullarındaki 3.sınıf öğrencilerinden, erkeklerin %52.4, kızların %32.8’sinin alkol kullandıklarını bildirmiştir. Jensen ve arkadaşları (1992), alkol ve sigara kullanma düzeyleri ile sağlığı artırıcı davranışların düzeyi arasında olumsuz bir ilişkisi saptamıştır. Raymond ve arkadaşları (2000), hiç sigara kullanmayanların kullananlara göre olumlu sağlık uygulamalarıyla daha ilgili olduğunu göstermiştir.

2.5. Beslenmenin Büyüme ve Gelişmedeki Önemi

Çoğu kez birbiriyle karıştırılan “Büyüme” ile “Gelişme” sözcükleri gerçekte birbirlerinden farklı kavramlardır; biri diğerinin yerini alamaz. Yapısal artışı dile getiren büyüme; bedende meydana gelen sayısal değişiklikleri içermektedir. Çocuk sadece fiziki olarak büyümekle kalmaz aynı zamanda onun beyni ile iç organlarının yapı ve büyüklüğünde de değişmeler olur. Beynin gelişimi sonucu, çocukta giderek artan bir öğrenme, hatırlama ve muhakeme yeteneği oluşur. Böylelikle fiziki büyümeye paralel olarak çocuk zihinsel olarak da gelişir. Gelişme kavramında,

(29)

büyümeden farklı olarak yapısal ve nitelik bakımından değişiklikler de anlatılmak istenir. Örneğin iskelette kemikler büyürken aynı zamanda gelişir, tertipleri değişir ve daha sertleşir. Süt çocuğunda kafatası büyür, fakat aynı zaman da bıngıldakların kapanması ile gelişir. Büyüme, tabii çevresel şartlar altında, belli kültürel etmenlerden nispeten bağımsız bir biçimde yavaş yavaş gerçekleşir ve süreklilik gösterir. Bu bakımdan gelişmeden ayrıdır. Bununla birlikte gelişme ve büyüme sık sık aynı anlamda kullanılır (Arı ve ark., 1999).

Yapılan araştırmalar, yetersiz diyetle beslenen toplumlardaki çocukların büyüme hızının, yeterli beslenenlerden daha yavaş olduğunu ortaya koymaktadır. Japonya’da yapılan bir araştırmada 12 yaş grubu çocukların ortalama boy ölçüsü 1900 yılında 134 cm iken, ülkede besin üretimi ve tüketimindeki artışa paralel olarak 1939 yılında 138 cm olmuştur. Savaş yıllarındaki yetersiz beslenme nedeni ile aynı yaş çocuklarının boy ölçüleri ortalama 136 cm’ ye inmiştir. Japonya’da 1950 yılından sonra okullarda çocuklara iyi kalite ek besin verilmeye başlanmıştır. Diyetteki bu değişime paralel olarak büyüme hızlanmış, 1960 yılında aynı yaştaki çocukların boy ölçüsü 142 cm.’ye ulaşmıştır. Yine bu ülkede beslenme biliminin ortaya koyduğu bulgulardan yaralanılarak raşitizm, pellegra, skorbüt, basit guatr gibi hastalıklar hemen hemen yok edilmiştir (Baysal, 2002).

Özellikle çocukların gelişmesi toplumun, beslenme ve sağlığının göstergesi olarak kabul edilir. Erken yaşlarda yetersiz ve dengesiz beslenme sonucunda beynin yapısal ve organik fonksiyonlarında meydana gelen bozukluklar daha ileri yaşlarda davranış bozukluğu, fiziksel gelişim gerilikleri, öğrenme yeteneklerinin azalması şeklinde kendini gösterebilmektedir. Genellikle yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklar okulda isteksizlik, yorgunluk, dikkatsizlik, kendini derse verememe gibi olumsuz davranışlar gösterebilmektedir (Şimşek, 1991). Enerji veren besinler vücut gibi beyni de destekler. Bunlar glikoz, tiamin, riboflavin, niasin, C vitamini ve demir gibi mikro besin öğelerini içerirler. Bu besin öğeleri de zihinsel performansı arttırır, daha iyi düşünmemize yardımcı olur, daha sakin ve uyanık kalınmasını sağlar, bunun için karbonhidrat, protein dengesini düzenler (Müftüoğlu, 2002).

(30)

Çocukların normal büyüyüp büyümediğini değerlendirmek için, o toplumda normal beslenme standartları uygulanmış çocukların büyüme durumları ölçülür. Her yaşta yapılan birçok ölçümün ortalaması, standart sapması alınarak büyüme ve gelişme standartları ortaya konur. Büyümeyi saptamada en çok kullanılan ölçüler, yaşa göre; ağırlık, boy uzunluğu, göğüs, kol ve baş çevresinin genişliği, doğum ağırlığı, boya göre ağırlık durumudur. Bu ölçümlerle yapılan standartlar her hangi bir çocuğun büyüme durumunu saptamada örnek olarak kullanılır. Büyümeye, beslenme yanında diğer sosyoekonomik, kültürel ve genetik etmenlerde etki ettiğinden her toplumun kendine özgü standardı olması gerekir. Bunun yanında, çocuğun davranışlarının, beslenmesi ile ilgili sosyoekonomik ve kültürel etmenlerin, çocuk beslenme alışkanlıklarının, anne, bebek ve çocuk ölüm oranlarının, toplumun genel beslenme durumu ve olanakları ile sağlık düzeyinin araştırılması ve gerekli biyokimyasal ve klinik ölçüm ve gözlemlerin yapılması, çocukların beslenme durumunun saptanmasında gereklidir (Baysal, 2002).

2.6. Adolesanın Tanımı

Adolesan , Latince Adolescere “matür olmak” tan gelir. Çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. G.Stranley Hall 1904’deki bilimsel incelemesinde adolesanı; adolesanın modern kavramı olarak Fırtına ve Stresin (Sturm and Drang) bir dönemi olarak tanıtmıştır. Hall bu kavramı 18. ve 19. yy. Alman yazarlarından Goethe ve Schiller’den ödünç almıştır. Bu yüzyıllarda gençleri heyecanlı, hayalci, huysuz, karamsar ve dert dolu olarak tanımlayan adolesan kavramı literatürde ve filozofide çok iyi bilinirdi, ama Hall bilimsel olarak tanımlatıp kabul ettirdi. Anna Freud ve arkadaşları tarafından 1950’lerde ve 1960’larda yayınlanmış çalışmalarda, adolesan dönemdeki psikolojik zorluğun normal olduğu fikri desteklenmiştir. 1970’li yıllara kadar araştırmacıların muayenelerinde gençlerin normal olduğu ve psikiyatrik bir bozukluklarının olmadığına karar verene kadar, 20. yy.da gençlerin doğal olarak problemli olduğu görüşü geçerliydi. Bugün en kapsamlı yapılan çalışmalarda, aşırı bir karışıklık olmadan adolesanda kademeli olarak bir değişimin olduğu gösterilmiştir. Beş adolesanın dördü aileleri ve akranları ile iyi ilişki kurarlar ve

(31)

onların sosyal, kültürel değerleri ile rahattırlar. Tersine beş adolesandan birinde değişimde zorluklar vardır ve bu nedenle uzman tedavisi ve değerlendirmesi gerekir (Adelman ve Ellen, 2003).

Morfolojik ve fizyolojik bakımdan organizmanın çocukluktan erişkinliğe geçiş sürecine puberte (erinlik), adolesan ya da ergenlik adı verilir. Türkiye’de bu çağ gençlik, ergenlik, buluğ, delikanlılık çağı vb. sözcüklerle ifade edilmektedir (Bulduk, 1989). İnsan yaşamında iki hızlı büyüme dönemi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, 0-2 yaş bebeklik dönemi, ikincisi ise adolesan dönemidir. Bebeklik döneminden sonra 2-10 yaşları arasında daha yavaş seyrettiği okul öncesi ve erken çocukluk dönemleri yaşanır. Adolesan öncesi ve adolesan dönemlerinin sağlıklı yetişkinlikler kazanılmasında önemi büyüktür. Sağlıklı nesiller ise sağlıklı toplumsal kalkınmanın temel unsurudur (Ahsen, 1994). Sağlıklı nesillerin oluşması içinde adolesanlar için gerekli çalışmalar yapılmalı ve bu dönemin problemsiz geçirilmesi sağlanmalıdır. Özellikle okullarda yapılan rehberlik çalışmalarına gerekli özen gösterilmeli ve profesyonel yardım alınarak elde edilen veriler neticesinde gerekli çalışmalar yapılmalıdır.

Birlemiş Milletler Örgütü adolesan çağını, “genç, 15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir” şeklinde tanımlamıştır (Daşbaşı, 2003). Adolesan, erişkin hayata hazırlanma dönemidir. İleride hayatını kendi kendine yönetmesi, sorumlulukları tek başına omuzlaması gereken genç, adolesan döneminde ileride yükleneceği görevlerin, oynayacağı rollerin provasını yapmak zorundadır. Bu gelişim sürecinde kendi başına karar vermeyi, güçlüklerle nasıl mücadele edeceğini öğrenecektir. Başarısızlıklardan ders alarak aynı hataları tekrarlamamak için neler yapması gerektiği üzerinde düşünecektir. Hayatını kendisi yönlendirmeye, kendi başına karar vermeye alışmak zorundadır (Kınık, 2000 ).

İnsan gelişiminin bir evresi olarak “adolesan dönemi” ele alındığında ilk incelenmesi gereken konu, adolesan ile erinlik (puberte) evrelerinin aralarındaki farklılığı belirlemektir. Erinlik (Bulug- Puberte) dönemi, cinsel organların

(32)

olgunlaştığı sırada oldukça kısa süren fizyolojik değişiklikler evresi olarak görülür (Yavuzer, 1999). Başka bir tanımda da erinlik çağında üreme organlarının olgunlaştığı ve ikincil seks karakterlerinin geliştiği belirtilmiştir (Merdol ve ark., 1999). Biyo-fizyolojik gelişmelerin büyük bir bölümü, adolesanın ilk aşamalarını oluşturan, erinlik öncesi ve erinlik çağlarında görülür. Erinlik sözcüğü, erkeklik yeteneği ya da erkeklik yaşı anlamına gelen Latince “pubertas” kökünden gelmektedir. Erinlik döneminde cinsel organlarındaki gelişim, üreme fonksiyonuyla doğrudan ilgili olan temel cinsel özelliklerle, üreme fonksiyonuyla dolaylı olarak ilgili olan (tüylerin gelişimi, göğüs ve kalçanın oluşumu vb.) ikincil cinsel özellikler biçiminde özetlenebilir. Adolesan döneminin bir bölümünü oluşturan erinlik evresi kızlarda altı ayı biraz aşarken, erkeklerde iki yıl hatta daha da fazla sürebilir. Adolesan dönemini cinsel olgunluğun görüldüğü erinlik evresi ile özdeş tutmamak gerekir. Her ne kadar erinlik, adolesanın bir evresini oluşturmakta ise de, erinlik öncesi, erinlik ve adolesan aşamalarını içeren uzun süreli bir dönemdir. Adolesan, tek başına fiziki olgunluğu değil, olgunluğun tüm yüzlerini içeren bir yaşam dilimidir (Yavuzer, 1999).

Akademik çevrelerde adolesan bunalımsız bir dönem olduğu, görüşleri ağırlık kazanmaya başlasa da, toplumda adolesan dönemi “bunalımlı” bir dönem olarak algılanmakta, dolayısı ile adolesanda görülen psikopatolojik belirtiler de o yaş için normal gibi algılanarak, tedavi başvurusu engellenmektedir. Yukarıda sözü edilen bir uçta adolesan çatışmalı, bunalımlı bir dönem olarak tanımlayan görüş, diğer uçta adolesanı mutlu, bunalımsız bir dönem olarak tanımlayan iki zıt kuramsal yaklaşım söz konusudur (Mukaddes, 2000).

2.7. Adolesan Döneminde Beslenmenin Önemi

Adolesan hızlı büyüme ile orantılı olarak vücut organları da önemli derecede büyür. Büyüme sırasında vücuttaki yağ, su, hormonlar arası denge önemli değişikliğe uğrar. Erkeklerde değişiklik daha belirgindir. Kızlara göre erkeklerin boyu daha fazla uzamaktadır. Ağırlık artışı da boya paralel gider. Erkeklerde kas kitlesi daha da artar.

(33)

Bütün boy ve iskelet gelişimi büyümenin bir kısmını alır. Adolesan çağı, fiziksel, biyokimyasal, ruhsal ve sosyal, hızlı büyüme, gelişme, olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemidir. Bu dönemde kazanılan doğru ve yanlış alışkanlıklar, bireyin yaşam boyu sağlığını etkileyebilir. Hızlı büyüme ve gelişme besin gereksinimlerini artırır. Özellikle, bu dönemde kemik kütlesi hızlı bir şekilde artar. Bu artış 18 yaşından sonra gittikçe yavaşlayarak 30 yaşına kadar çok az da olsa devam eder. Otuz yaşından sonra kemik kütlesinde artış olmadığı gibi, yavaş yavaş azalmaya başlar ve menopozla birlikte kayıp hızlanır. Bu dönemde artan besin gereksinmelerinin karşılanmasında çeşitli sorunlar ortaya çıkabilir. Bu sorunların bir bölümü adolesanın yaşam biçimiyle, diğer bir bölümü bilinçsizlik sonucu kazanılan hatalı alışkanlıklarla ilgili olabilir. Bu dönemde kazanılan doğru ve yanlış alışkanlıklar, bireyin sağlığını yaşam boyu etkileyebilir (Hasemi, 2002).

Adolesan dönemi, yaşam boyunca, gelişip büyümeyle birlikte toplam gıda ihtiyacının en fazla hissedildiği dönemlerdendir. Bu nedenle yeterli gıda ve enerji alımı sağlıklı gelişim için çok önemlidir (Croll ve ark., 2001).

Erken yaşlarda bu olumsuzlukların doğurduğu yetersiz beslenme nedeniyle beynin yapısal ve organik fonksiyonlarında meydana gelen bozukluklar ileri yaşlarda davranış bozukluğu ve öğrenme yeteneklerinin azalması şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Bu konuda yapılan çalışmalar; çocukların öğrenme yeteneklerinde azalmalar olduğunu, belleklerinin zayıfladığını, bazı becerilerinin azaldığını ve çevreye karşı daha ilgisiz olduklarını göstermektedir (Sagun, 1987).

Çocuğun besinlerden aldığı günlük enerji, protein, vitamin ve minerallerin en elverişli biçimde kullanılabilmesi için dört besin grubunun da yer aldığı besinlerin öğünlere dengeli bir şekilde dağıtılması gereklidir. Okul çocuklarında yapılan araştırmalarda çocukların büyük çoğunluğunun okula kahvaltı yapmadan geldiği görülmektedir. Çocuk zamanını dinlenme, oyun oynama ve çalışma faaliyetlerine uygun şekilde ayarlama alışkanlığını kazanamadığından sabahları zamanında kalkıp kahvaltı edememektedir ve bu alışkanlığın kazandırılmasında annenin rolü önemlidir.

(34)

Yatılı okul öğrencilerinin diğer öğrencilere oranla kahvaltı yaptıklarını bunun da performanslarını yükselttikleri ifade edilebilir.

Yeni bir günün başlangıcında, bütün gece aç kalan vücudun, çalışma gücüne alışması için sabah kahvaltısının önemi büyüktür. Aç kalan çocuk kendini güçsüz hisseder, başı döner, yeterli enerji olmadığından zihinsel faaliyetlerde de özellikle dikkat, çalışma ve öğrenme yeteneği azalır. Başarı seviyesi düşer. Sağlıklı beslenme için üç öğün yemek önemlidir. Büyüme çağında ara öğünlerde süt, ayran, meyve suyu, peynir, ekmek vb. besinlerin tüketilmesi yararlıdır.

Yetersiz beslenme sonucu gençlerde artan besin öğeleri gereksinimlerinin karşılanamaması ve sağlık kurallarına uyulmaması sonucu bağırsak parazitleri ve C vitamininin yetersizliği sonucu hâlsizlik ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz genelinde okul çocuklarının ortalama %20-35’inde kansızlık görülmektedir (Alaçam, 2002).

2.8. Adolesanların Beslenme Davranışları

Adolesanların artan besin ihtiyaçlarını yeterli ve dengeli bir biçimde karşılayamamasının nedenlerini; besin gereksinimlerini bilmemesi, öğünlerin atlanması, besin alımında düzensizlik, okul yemeklerinin sevilmemesi ve anne babaların çalışıyor olması olarak sıralanabilir. Bu durum ilerleyen dönemlerde adolesanın obezite ve daha birçok hastalık riski ile karşılaşmasına neden olabilir (Hosig, 2004).

Yapılan bir araştırmada, adolesanlara “sağlıklı beslenme”, “sağlıklı besinler” “sağlıksız besinler” ’in ne anlama geldiği sorulmuştur. Sağlıklı besinler olarak en çok sebze ve meyvelerden bahsedilmiştir. Doğal besinler olarak yeşillik, mısır, kereviz gibi yetiştirilen bitkiler, et suyu, fındık yağı, sıvılar ve vitaminler söylenmiştir. Neredeyse hiç kimse sütü sağlıklı besinler arasına almamış ve çok azı az yağlı ve yağsız besinlerden bahsetmiştir. Öğrenciler, sağlıksız besinlerden çok daha fazla bahsetmiştirler. Çoğu cips, şeker, fast-food ve gazozu sağlıksız bulmuştur. Ayrıca

(35)

pizza, şekerli besinler, yağ, hamburger ve fast-food besinleri sağlıksız bulmuşlardır. Katılanlar fast-food ve şeker gibi sağlıksız buldukları besinlerin genellikle çok tüketilmesinin nedenini ise bunların hazır olması ve hazırlanması için fazla zaman almaması olduğunu söylemişlerdir. Bazı öğrenciler sağlıklı beslenmeyi günlük yaşamlarına dahil etmenin zor olduğunu belirtmişlerdir. Katılanlara sağlıklı beslenmenin önemi sorulduğunda, farklı cevaplar alınmıştır. Öğrencilerin çoğunluğu sağlıklı beslenmenin onlar için önemli olmadığını belirtmiş ve “ben doğru beslenip beslemediğimi önemsemiyorum” diye özetlemiştir. Ayrıca adolesanlar arkadaşları ile beraber oldukları zaman düzensiz beslendiklerini, aileleri ile beraber oldukları zaman ise düzenli beslendiklerini belirtmişlerdir. (Bissonnette ve Concento, 2001).

2.9. Adolesanların Enerji ve Besin Öğesi Gereksinimleri

Adolesanların hızlı büyümeye karşı enerji ve besin öğesine olan gereksinim daha da artmaktadır.

2.9.1. Enerji Gereksinimi

Yeterli ve dengeli beslenmenin temel ilkelerinden biri vücudun enerji gereksiniminin karşılanmasıdır. Büyüme enerji gerektiren bir dönemdir. Vücudun büyümesi metabolizmanın artması anlamını taşımaktadır. Günlük toplam enerji ihtiyacı uygun besinlerle karşılanırsa, organizmanın kalori dışındaki diğer besin öğesi ihtiyaçları da karşılanmış olur (Önay ve Aktaş, 2004).

Adolesanların enerji gereksinimi; yaş, cinsiyet, vücut ağırlığı ve erinlikteki gelişme ile ilgili olduğu gibi fiziksel aktivitenin derecesine göre de bireyden bireye büyük değişiklik gösterebilir (Kınık, 1996).

Bu tür farklılıklar neticesinde daha fazla enerjiye ihtiyaç duyan adolesanlar daha fazla besin grubuna ihtiyaç duyarlar. Ekstra enerjiyi yüksek miktarda kompleks

(36)

karbonhidrat ve yağ içeren besinlerden elde ederler. Bu besin öğelerinin tüketimine gerekli özen gösterilmeli aksi halde fazla ya da yetersiz alınmaları sonucunda bazı sağlık sorunlarının oluşacağı unutulmamalıdır (Tek, 2002). Bu sağlık sorunlarının başında özellikle zayıflık ve şişmanlık gibi beslenme sorunları gelmektedir.

Adolesan döneminde günlük enerji gereksinimi; 12-14 ve 14-16 yaşları için sırasıyla erkeklerde 2400 kkal ve 2650 kkal; kızlarda ise 2100 kkal ve 2150 kkal olarak saptanmıştır. RDA (Recommend Dietary Allowance) ise enerji gereksinimlerini günlük 13-15 yaş kızlar için 2200 kkal, erkeklerde 13-14 yaş için 2500 kkal; 15 yaş için de 3000 kkal olarak önermiştir ( Bulduk ve ark., 2002).

2.9.2. Protein Gereksinimi

Adolesan çağında diğer besin öğeleri gibi proteine olan gereksinim de artmaktadır. Artan bu gereksinimi de karşılamak için de iyi kalite protein tüketimi gerekmektedir (Alanyalı, 1990).

Ülkemizde kullanılan standartta günlük protein gereksinimleri erkeklerde 10-12 yaş için 53 g, 13-15 yaş için 76 g, 16-18 yaş için 90 g’dır. Kızlarda ise 10-10-12 yaş için 53 g, 13-15 ve 16-18 yaşları için 80 g’dır. Adolesanda RDA’ya göre alınması gereken günlük protein miktarıysa, 11-14 yaş için erkeklerde 45 g, 15-18 yaş için 59 g, 11-14 yaş kızlarda 46 g, 15-18 yaş kızlarda 44 g olduğu görülmektedir. Adolesan dönemde protein eksikliğinin en sık rastlanan nedeni ağırlık kaybı isteği ile yapılan beslenme hataları, yeme bozuklukları veya sosyoekonomik sorunlardır (Önay, 2002). Özellikle kızların zayıflama ihtiyacı duymaları, günlük almaları gereken proteini alamamalarına ve bunun neticesinde de gelişim sorunlarının oluşmasına neden olmaktadır.

(37)

2.9.3 Karbonhidrat Gereksinimi

Yeterli ve dengeli beslenebilmek için günlük enerji ihtiyacının %50-60 kadarının karbonhidratlardan sağlanmasının uygun olacağı belirtilmektedir. Bu oran fiziksel etkinliği fazla olanlarda enerji ihtiyacında % 65-70‘e kadar çıkmaktadır (Işıksoluğu, 1994).

Kullanılan karbonhidratların, kompleks karbonhidrat ve posalı yiyeceklerden zengin olması önerilmektedir (Kınık, 1996).

2.9.4 Yağ Gereksinimi

Adölesanlarda yağlardan alınacak günlük enerjinin, total enerji gereksiniminin %30’u kadar olması, satüre yağ oranını % 10’un altında olması ve alınacak günlük kolestrol miktarının da 300 mg’dan az olmaması önerilmektedir. Yağların enerji kaynağı olması nedeniyle, total yağ alımındaki dikkatsiz kısıtlamalar proteinlerin enerji amaçlı tüketilmesine böylece büyüme ve gelişmenin olumsuz yönde etkilenmesine yol açabilir ve yine yağda eriyen vitaminlerin emilimini bozabilir. Total enerjinin %12’sinin linoleik asitten alınması, yeterli yağ asidi alınması için gereklidir (Kardeş ve Orbak, 2002).

2.9.5 Vitamin ve Mineral Gereksinimi

Artmış enerji ihtiyacını karşılamak için daha yüksek miktarlarda tiamin, riboflavin ve niasine gereksinim vardır. Doku sentezindeki hızlı artış, DNA ve RNA metabolizması için gerekli olan folik asik asit ve B12 vitaminine ihtiyacı arttırır. Yeni

hücrelerin yapısal ve işlevsel özelliklerini sürdürebilmeleri için daha fazla A, C ve E vitamini gereklidir. D vitamini de, özellikle hızlı iskelet büyümesi için gereklidir (Kınık, 1996).

(38)

Yetersiz kalsiyum ve riboflavin alımı, fazla miktarda meşrubat ve az miktarda süt tüketimi ile ilgili olabilmektedir. Bu durum Ca /P oranını bozarak Ca emilimini azaltır. Batı ülkelerinde adolesanların öğünlerini yüksek oranda atıştırma ile geçiştirdikleri bilinmektedir. Ülkemizde de bu eğilim gittikçe artmaktadır. Cips, şekerleme, çikolata, dondurma, kek gibi gereksiz gıdalar yerine, meyve, sebze, peynir, süt, yoğurt gibi gıdaların özendirilmesi gerekmektedir (Yağcı ve ark., 2000).

2.10. Adolesanlarda Yetersiz ve Dengesiz Beslenmeye Bağlı Oluşan Sağlık Sorunları

Adolesanlar yetersiz ve dengesiz beslenmeleri neticesinde aşağıda belirtilen bazı sorunlar ile karşılaşmaktadır.

2.10.1 Büyüme ve Gelişme Bozuklukları

Yetersiz ve dengesiz beslenen çocuklarda büyüme ve gelişme geriliği görülür. Vücudun normal büyümesi, gelişmesi, çalışmasını sürdürmesi ve yıpranan hücrelerin yenilenmesi için gereksinim kadar protein alınması zorunludur. Yetersiz protein alınması durumunda zamanla vücut kendi hücrelerini kullanmaya başlar. Bunun sonucunda önce büyüme durur, sonra vücut ağırlığı azalmaya başlar (Örmeci, 1987).

Türkiye’nin üç coğrafik bölgesinde; Marmara, İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da il, ilçe ve köy okullarından seçilen 7-17 yaş grubu 960 çocuğun antropometrik ölçümleri, Amerikan Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi (National Center for Health Statistics, NCHS) referans popülasyonuna göre değerlendirilmiş ve sosyoekonomik durumun büyüme gelişme üzerine etkisi incelenmiştir. Araştırma kapsamına alınan çocukların ağırlık ve boy ölçümleri her yaş grubu için NCHS normlarına göre değerlendirildiğinde; erkek çocukların %40-63’ünün ağırlık, %53-72’sinin boy yönünden; kız çocukların %20-63’ünün ağırlık, %50-71’inin boy yönünden 50. persentilin altında olduğu belirlenmiştir. Kol çevresi ile deri altı

(39)

yağlanmasının göstergesi olan triseps deri kıvrım kalınlığı ölçümleri de referans değerlerinin altında bulunmuştur. Ancak, çocukların boylarına göre ağırlık ortalamalarının NCHS standartlarına göre tam yaş gruplarında 50. persentilin üzerine çıktığı saptanmıştır (Açkurt ve Wetherilt, 1991).

2.10.2. Mental Gelişme ve Mental Fonksiyon Bozuklukları

Genellikle yetersiz ve dengesiz beslenen çocukların okulda yorgunluk, dikkatsizlik tembellik ve eğitsel uyarıları dinlememe gibi olumsuz davranışlarda bulundukları ifade edilmektedir (Bulut, 1995). Özellikle mineral maddelerden iyodun eksikliği günümüzde en önemli halk sağlığı problemlerinden birisidir. İyot, beyin gelişiminde ve büyümenin düzenlenmesinde çok önemli olan troid hormonlarının sentezi için esansiyeldir. İyot eksikliğine bağlı olarak adolesanlarda görülen en

önemli sağlık sorunu mental ve fiziksel gelişimin bozulmasıdır (Şimşek ve Yordam, 1995).

Demir yetersizliği olan çocuklarda somatik büyüme yanında mental gelişimin de geri kalabileceği özellikle dikkatte azalma görüldüğü ve bunun da öğrenmeyi etkilediği belirtilmiştir. Demir eksikliği organik değişikliklere ek olarak zihinsel fonksiyonları etkileyerek adolesanlarda öğrenme yeteneğini bozabilmektedir ( Alanyalı, 1990).

Açlık durumunda beyne enerji sağlayan kan şekeri en alt düzeydedir. Deney hayvanları ve insanlar üzerinde yapılan çalışmalardan elde edilen veriler kan şekerinin yeterli düzeyde olmasının öğrenme ve anımsamayı içine alan birçok beyin ve davranış işlevlerini düzenlediğini işaretlemektedir. Bu verilerin çoğu stresle epinefrin hormonun salgılanması ve bunun sonunda kan şekerinin yükselmesiyle ilintilidir. Kahvaltı öncesinde de bireyin kan şekeri en alt düzeydedir. Kahvaltının beyin işlevindeki etkisi bireyin genel beslenme durumu, kahvaltının ve akşam yemeğinin niteliğine göre farklılık gösterir. Kahvaltı ile öğrenme performansı arasındaki ilişki şu şekilde açıklanmaktadır; kahvaltı öğrencinin beslenme durumunu

(40)

iyileştirmekte, beynin açlık durumunda yetersiz olan enerji gereksinmesini karşılamakta ve derse devam durumunu iyileştirmektedir. Kahvaltı etmeyen çocukların derse yoğunlaşmaları azalmakta, verilen bilgileri sonradan anımsayabilme performansları düşmektedir (Baysal, 1999).

Beden sağlığının okul başarısına olan etkisi açısından öne sürülen bazı görüşlerde çocuk ne kadar küçükse okuldaki başarısının o kadar çok beden sağlığına bağlı olduğu savunulmaktadır. Bu, ödünlenme gücü adı verilen herhangi bir alandaki eksikliği giderme amacıyla başka bir alanda başarı sağlama istem ve çabası görüşüyle desteklenmektedir. Bireyde oluşan bu istem ve çabanın 9. yaştan itibaren yani adolesan dönemine denk gelen yıllarda görüldüğü belirtilmiştir (Altınköprü, 2001 ).

2.10.3. Anoreksiya Nervosa ve Bulimiya Nervosa

Anoreksiya nervosa, kişinin şişmanlamamak amacıyla, bilinçli olarak aç kalması ve böylece giderek artan kilo kaybı ile seyreden bir yeme bozukluğudur. Temel sorun iştahsızlık değildir; beden ağırlığının normalin oldukça altında olmasına karşın, kilo almakla ilgili hastalık derecesindeki korku, yemek yemeyi engeller (Ünal, 1996).

Anoreksiya nervosa’da belirgin ağırlık kaybının yanı sıra, hastada yiyeceklerle ilgili çok çeşitli garip davranış ve tutumlar dikkati çeker. Sofrada herkesle beraber yemekten kaçınma ancak sonra gizlice yiyeceklerin tadına bakma, gece herkes uyurken bir şeyler yeme gibi veya başkaları için gereğinden bol ve zevkli yemekler hazırlayıp bunlara hiç dokunmadan çok az kalorili besinlerle yetinme gibi davranışlar gösterirler. (Ekşi, 1996).

Bulimiya nervosa, aşırı miktarda yemek yeme, yemek yerken kendi kontrolünü kaybetme yemekten sonra kendini suçlama, yediği yemeği kusarak

Şekil

Tablo 1. Öğrencilerin Akademik Başarılarının Puan Ortalamaları ve Anlamları
Tablo 4 incelendiğinde; araştırmayı oluşturan öğrenci grubunun yarısından  fazlasının gün içersinde 3 öğün tükettikleri bilgisi elde edilmiştir (%54,3)
Tablo 5. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Durumlarını Gösterir Dağılımlar
Tablo 6. Öğrencilerin Günlük Öğün Atlama Nedenini Gösterir Dağılımlar
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Yaygın bir fast-food yiyeceği olan hamburger- lerin yüksek yağ ve sodyum içeriğine sahip olması nedeniyle, sağlıklı beslenme açısından tüketilirken bilinçli

AraĢtırmaya katılan ikinci gruptaki bireylerin çalıĢma öncesi tükettikleri enerji ve besin ögelerinin çalıĢma ortası değerleriyle karĢılaĢtırıldığında,

coli gideriminde; her iki hava temizleme cihazının da ortamda hiçbir cihaz olmaması durumuna göre daha etkin olduğu Şekil 2’de görülmektedir.. coli giderimi foto-plazma

Vatandaşlık bağlarıyla Rusya’ya, gönül bağlarıyla Osmanlıya tabi olan Rusya Müslüman- ları, özellikle de Kafkasya halkları, Osmanlı basınının da destek verdiği ar-

Bunlar ekmek veya müsli gibi tahıl ürünleri, süt ve peynir, bir parça meyve sebze ve bir içecektir!. Ekmek

Öğün sıklığı ve zamanlaması ile BKİ ilişkisi üzerine yapılan bir çalışmada, günde 1-2 öğün tüketenlerin üç öğün ve daha fazla tüketenlere göre

Sağlıklı çocuklarda kalp hızı değişkenliğini değerlendiren çalışmalardan birinde yaş aralığı 1-20 olan 106 sağlıklı çocukta SDNN ve SDANN değerleri

Özellikle bu dönemde hızlı bir değişim söz konusu olup, bu çalışma yukarıdaki bilgilerin ışığında, çalışmaya katılan adölesanlarda yaşa göre [erken (12-14