• Sonuç bulunamadı

Kocaoğlu (1982)’nun, adolesanların büyüme, gelişme ve beslenme durumları ile ilgili yaptığı metadolojik çalışmada, adolesanlarda büyüme ve şişmanlık oluşumu üzerinde sosyoekonomik, kültürel ve beslenme koşullarının etkisini saptamayı amaçlamıştır. Araştırmanın örneklemini iki değişik sosyoekonomik ve kültürel düzeydeki 11-15 yas arasındaki adolesanlar oluşturmuştur. Yüksek sosyoekonomik düzeydeki çocukların %15,9’u ve düşük sosyoekonomik düzeydeki çocukların %22,5’i hafif şişman ve şişman bulunmuştur. Yüksek sosyoekonomik düzeydeki çocukların diyeti hayvansal protein ve yağdan zengin, düşük sosyoekonomik düzeydeki çocukların diyeti ise tahıl, seker ve sebzelere dayalı bulunmuştur.

Arslan ve Pekcan’ın (1985), yüksek öğrenim gençleri üzerinde yaptığı çalışmada, çay ve simidin ucuz olması neden ile ara öğünlerde çoğunlukla tüketildiği, öğrencilerin ara öğünlerde sadece karın doyurduklarını ve iyi beslenemedikleri açıklanmıştır.

Güneyli (1986), Ankara’nın sosyo-ekonomik yönden farklı semtlerde 889 ilkokul çocuğu üzerinde yapılan bir çalışmada öğrenciler öğün atlama nedeni olarak canlarının istememesini ve iştahsız olmalarını göstermişlerdir.

Tümerden (1985), Burdur’da 400 orta ve yüksek öğrenim öğrencisinin yöresel beslenme alışkanlıklarının ailelerin ekonomik ve kültürel durumlarının beslenmelerine olan etkinliği araştırılmıştır. Yüksek okul öğrencilerinin %59.77, orta öğrenim öğrencilerinin ise %69.47 oranında yetersiz ve dengesiz beslendiği belirlenmiştir. Bu durumun beslenme eğitiminin yetersizliğinden ve yanlış beslenme alışkanlıklarının, ailelerin sosyo-ekonomik durumlardan kaynaklandığı belirtmiştir.

Salman (1986), tarafından üniversite son sınıf kız öğrencilerinin sağlık, spor ve beslenme alışkanlıklarını belirlemek üzere 96 öğrenci üzerinde yapılan araştırmada, %41.6’sının yeterli ve dengeli beslenmediğini belirttiği, %25’inin bazen

yeterli ve dengeli beslendiğini ve %31.2’sinin ise yeterli ve dengeli beslendiğini belirttiği, %30.2’sinin öğün atladığı, %46.8’inin bazen öğün atladığı, en çok öğle öğününün atlandığı, öğün atlamadaki en önemli nedenin vakit bulamama sorunu olduğu, %36.4’ünün öğle yemeğini öğrenci kafeteryasında yediği, %47.8’inin sigara içmediği, %4.2’sinin ise çay içmediği ortaya koyulmuştur.

Tekgül ve ark. (1986)’nın, ilkokul öğrenci ve öğretmenlerinin beslenme bilgi düzeyleriyle bunun uygulanma durumunu belirlemek amacıyla, Ankara ilinde M.E. B. bağlı altı ilkokulda öğretmenlerin ve öğrencilerin beslenme bilgileri ve uygulamalarını soruşturma yöntemi ile araştırmışlardır. Öğrencilerin genellikle harçlıklarını meşrubat, bisküvi ve çikolata almak için harcadıkları, buna bağlı olarak diş çürüğü sıklığının da yüksek olduğu bulunmuştur. Öğretmenlerin ve öğrencilerin beslenme bilgileri iyi düzeyde olup, öğretmenlerin kendi bilgilerini öğrencilere aktarabilmeleri ve uygulamaları arasındaki ilişki önemli bulunmuştur.

Başoğlu ve Baysal (1987)’ın beslenme eğitiminin bilgi düzeyi ve davranışlara etkini belirlemek için yaptıkları bir araştırmada, ders yılı başı ve sonunda öğrencilere 20 soruluk bilgi ve 10 soruluk davranış testi uygulanmış ve bir yıl süre ile okutulan beslenme dersinin öğrencilerin bilgi düzeyleri ve davranışlarına olan etkisini incelemişler. Verilen beslenme dersinin öğrencilerin bilgi düzeyini yükselttiği gibi davranışlarında da önemli değişikliklere neden olduğu sunucuna varılmıştır.

Sagun (1987)’un yaptığı bir araştırmada, öğrencilerin beslenme bilgi puanları incelendiğinde ; kız öğrencilerin toplam içinde % 60’ının 41-60 arası puanla orta düzeyde bilgiye sahip oldukları görülmüştür.

Taşçı ve ark. (1987)’nin, Ankara kentinde okula devam eden ve çalışan 12-14 yaş grubu gençlerin beslenme durumunu tespit etmek amacıyla yaptıkları araştırma, 60. Yıl ilköğretim Okulundan 94, ağaç işkolunda çırak olarak çalışanlardan 94 olmak üzere 188 çocuk üzerinde yapılmıştır. Bu çocukların besin tüketim düzeyleri ile boy ve ağırlık ölçümleri saptanmıştır. Ortalama günlük enerji tüketim düzeyi okula devam eden çocuklarda 2218–2280 kilokalori, çalışan grupta 2483-2601 kilokalori

olarak saptanmıştır. Her iki gruptaki çocukların demiri, B2 vitaminini ve C vitaminini

yetersiz düzeylerde tükettikleri bulunmuştur. Okula devam eden çocukların özellikle 14 yaş grubunun, çalışanlardan daha uzun ve kilolarının daha fazla olduğu saptanmıştır. Çocukların en yetersiz düzeyde tükettikleri besin grubunun süt ve türevleri olduğu saptanmıştır.

Akman ve ark. (1988)’nin, Konya’da farklı sosyoekonomik düzeylere sahip iki ilkokuldaki öğrencilerin beslenme durumları ve fiziksel gelişmelerinin etkileşimi üzerine yaptıkları araştırmada, 9–11 yaşlar arası 148 ilkokul öğrencisi kullanılmıştır. Sosyoekonomik düzeyi yüksek olan ilkokuldaki çocukların kalsiyum, demir ve riboflavin tüketim düzeylerinin diğer ilkokula göre önemli ölçüde farklı olduğu saptanmıştır (p<0,05). Bu besin öğeleri yetersizliklerine bağlı olarak çocukların %61,5’inde diş çürükleri, %52,7’sinde konjonktiva, cilt, avuç içi ve dudak solukluğu, %12,8’inde de angular lezyon ve keylozis tespit edilmiştir.

Ersoy (1989)’un, beslenme eğitimi alan ve almayan ilkokul çocuklarının yiyecek seçiminde televizyon reklâmlarından etkilenme durumunu incelediği araştırmasında, beslenme eğitimi verilen ve verilmeyen farklı iki ilkokulda okuyan öğrencilerin yiyecek seçiminde televizyon reklâmlarından önemli derecede etkilenme olduğu saptamıştır. Araştırma 6–12 yaş grubundan 300 çocuk üzerinde yapılmıştır. Beslenme eğitimi alan ve almayan ilkokul öğrencilerinin televizyonda yayınlanan çikolata, şekerleme, meşrubat, bisküvi gibi yiyecek ve içecek reklâmlarını beğenerek izledikleri, canları istediği zaman veya ilk fırsatta anne ve babalarına aldırdıkları veya harçlıklarıyla aldıkları belirlenmiştir. Ayrıca annenin eğitim düzeyi arttıkça bu ürünleri çocuklarına alma eğilimlerinin de arttığı saptanmıştır.

Şimşek (1991) tarafından, ortaokul öğrencilerinin beslenme bilgi ve alışkanlıkları üzerine yapılan araştırmada, ev ekonomisi ve beslenme dersi alan ve bu dersleri almayan öğrencilerin beslenme bilgisi açısından orta düzeyde yer aldıkları ve bilgi puanı ortalamaları bakımından gruplar arasında önemli farklar olduğu bulunmuştur. Beslenme dersi alan grup en yüksek puan ortalamasına sahiptir. Gün içinde öğrencilerin %69,6’sı üç öğün, %24.6’sı iki öğün, %4.8’i dört öğün, %1’i ise

beş öğün beslenmektedir. Öğrencilerin %77,4’ü her gün, %21.1’i ise bazen sabah kahvaltısı yaparken, sadece %1.5’i hiç kahvaltı yapmamaktadır. Beslenme dersi alanların %90,8’i, beslenme dersi almayanların ise %82,2’si her zaman kahvaltı yapmaktadır (p<0.01). Kahvaltı yapmama nedeninin başında ise %67,8’lik oranla iştahsızlık gelmektedir. Öğle yemeğini öğrencilerin %57,6’sı her zaman, %36.9’u bazen, %5.5’i ise hiç yemediğini belirtmiştir. Öğrencilerin %16,1’inin ise ana öğün aralarında besin tüketmediği ve sevilmeyen yemeklerin başında kuru baklagil, etli sebze ve zeytinyağlı sebze yemeklerinin geldiği tespit edilmiştir.

Ahsen (1994)’in, kız meslek lisesi öğrencileri üzerinde yaptığı araştırma sonucu, tüketim sıklığı en düşük yiyeceklerden birisinin sakatat olduğu tespit edilmiştir. Deneklerin çoğunluğu (%62,4) günde üç öğün yemek yemektedir. Bunu %24,5 oranıyla iki öğün ve % 10,9 oranı ile dört öğün yemek yiyenler izlemektedir.

Arslan ve ark. (1994), yükseköğretim gençlerinin beslenme alışkanlıklarının puanlandırma yöntemi ile değerlendirildiği bir çalışmada ise; ailesiyle birlikte yaşayan 38 erkek ve 53 kız, yurtta kalan 56 erkek ve 34 kız olmak üzere 181 üniversite öğrencisi incelenmiş, araştırma sonucunda kötü beslenme alışkanlığına sahip olan öğrencilerin BKI’lerine göre zayıflık ve şişmanlık yüzdesinin daha yüksek olduğu belirlenmiştir. BKI’lerine göre kız öğrencilerin %9’unun, erkek öğrencilerin %9.2’sinin şişman oldukları saptanmıştır.

Canat ve ark. (1994)’nın, Ankara’ da üç değişik okulda yeme tutumu testi uygulayarak yaptıkları bir çalışmada; yeme davranışı bozukluklarının yüksek olduğu dönemler dikkate alınarak lise son sınıf öğrencileri seçilmiş, bu kapsamda 16- 19 yaşları arasında 206 kız ve 155 erkek öğrenci incelenmiş, kız ve erkeklerin puanları birbirleri ile karşılaştırıldığında, kızların puanları erkeklere göre anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Bu sonuç, yeme davranışı bozuklukları açısından kızların daha fazla risk altında olduğu görüşünü desteklemektedir.

Yücecan ve ark. (1994)’nın, Ankara’da yaz okullarına devam eden çocuk ve gençlerin beslenme alışkanlıkları üzerine yaptıkları araştırma, beş ayrı yaz okuluna devam eden 10–18 yaş grubu 1231 adolesanın beslenme alışkanlıklarını saptamak amacıyla yürütülmüştür. Adolesanların %60,7’si erkek, %39,3’ü kızdır. Üç öğün besin tüketen %43,4 gence karşın %38,7’sinin zaman yetersizliği, geç kalma korkusu ve iştahsızlık gibi nedenlere bağımlı olarak öğün ( %62’si öğle, %30,6’sı sabah) atladıkları saptanmıştır. Gençlerin % 62,7’sinin uğraştıkları spor dalları ile ilgili olarak beslenmelerinde değişiklik yaptığı, genel olarak süt, yoğurt, peynir, taze sebze ve meyve tüketimlerinin arttığı, yağ, seker ve sekerli besinler ile ekmek, pilav, makarna, börek tüketimlerinin azaldığı saptanmıştır. Gençlerin özellikle süt ve yoğurdu yetersiz düzeyde, buna karsın kolalı içecekleri fazla miktarda tükettikleri saptanmıştır.

Elmacıoğlu (1995)’nun, klinik öncesi tıp fakültesi öğrencilerinin beslenme alışkanlıklarını saptamak amacı ile yaptığı araştırmada, On Dokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi birinci, ikinci ve üçüncü sınıf 736 öğrenci arasından seçilen 273 öğrenciye anket uygulanarak elde edilen bilgileri değerlendirmiştir. Öğrencilerin %32’sinin sabah kahvaltısı yapmadan okula geldiği, kahvaltı yapanların ise %19’unun sadece simit tükettiği saptanmıştır. Yurtta kalan öğrencilerin de ücretsiz ya da hazır kahvaltı etme olanaklarına karşın yalnızca %21’inin kahvaltı ederek okula geldikleri, diğerlerinin ise uykuyu tercih ettikleri saptanmıştır. Öğle öğününde öğrencilerin %17’sinin sadece simitle beslendiği, %39’unun kantinden aldığı yiyecekleri tükettiği, %38’inin ise öğrenci yemekhanesinden yararlandığı saptanmıştır. Bu öğrencilerin aksam öğünleri incelendiğinde %61’inin evinde, %32’sinin yurtta, %7,5’inin ise dışarıda (lokanta, ayaküstü) beslenerek akşam öğünlerinde aç kalmadıkları belirlenmiştir.

Öge (1995), yanlış ve kötü beslenme alışkanlıklarının öğrencilerin dikkat sürelerini azalttığı, öğrenmede güçlük çekmelerine neden olduğu tespit edilmiştir. İnsan beyninin yaratıcı gücünde beslenmenin çok etkisi olduğu yadsınamaz.

Toksöz ve ark. (1995 )’nin, Dicle Üniversitesinde öğrenim gören gençlerin beslenme alışkanlıklarının saptanması amacıyla yaptıkları araştırma, 557 kişi üzerinde yürütülmüştür. Araştırma bulguları, öğrencilerin %30,16’sının BKI`leri yönünden zayıf grubuna girdiklerini ve bunların %80,36’sının yeme alışkanlıklarının kötü olduğunu göstermiştir. Beslenme alışkanlıklarının puanlama yöntemine göre değerlendirilmesi sonucunda örgencilerin %46,14’ünün yeme alışkanlıkları kötü, %13,82’sinin iyi bulunmuştur. Öğrencilerin %57,81’i yemeklerini üç öğünde tükettiklerini ifade etmişlerdir. Kızlar arasında öğün atlama, erkeklerden daha yaygındır. Atlanan öğün olarak %41,29 ile sabah kahvaltısı ilk sırayı almakta, bunu %30,52 ile öğle yemeği izlemektedir. Çalışmada, öğrencilerin %19,57’sinin hiç öğün atlamadıkları saptanmıştır.

Aydın (1996)’ın, okul çağı çocukları üzerinde yaptığı araştırmada, yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı gelişen sorunların tüm yaşlarda görüldüğü, ancak özellikle okul öncesi ve okul çocuğunun beslenme yetersizliğinden en çok etkilenen grup olduğu ifade edilmiştir. Öğrencilerin öğünlerini düzenli olarak yemedikleri ve yemeyenlerin oranın düşük sosyo-ekonomik bölgelerde olduğunu tespit etmiştir.

Sağlam ve Yürükçü (1996)’nün, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin besin tüketim durumu, beslenme alışkanlıkları ve beslenme bilgi düzeylerini saptamak amacıyla yaptıkları araştırma, 49’u kız, 104’ü erkek olan 153 öğrenci üzerinde yapılmıştır. BKI’ne göre, %23,5’inin zayıf, %65,4’ünün normal, %10,5’inin hafif şişman ve %0,6’sının şişman olduğu saptanmıştır. Erkek ve kız öğrencilerin sırasıyla süt ve yoğurdu %27,9- %59,2, yumurtayı %38,5- %40,8, eti %25,9- %34,7 oranlarında her gün tükettikleri saptanmıştır. Ekmeğin tüm gruplarda her gün %100 oranında tüketildiği belirtilmiştir.

Türkmen (1996) tarafından, Ostim Çıraklık Eğitim Merkezi’ne devam eden 13–17 yaş grubu çırakların beslenme durumları üzerine yapılan araştırmada, çırakların %76.0’ının üç, %13.0’ünün iki, %10.0’unun dört öğün beslendiği; %74.0’ünün öğün atlamadığı; öğrencilerin %50.0’sinin akşam, %31.0’inin sabah ve %12.0’sinin öğle öğününü atladığı; %50.0’sinin canı istemediği için, %23.0’ünün

zaman yetmezliği nedeniyle öğün atladığı; 13-14 yaş grubunun %66.7’sinin, 15-17 yaş grubunun %77.2’sinin sigara kullandığı, %95.2’sinin alkollü içecek tüketmediği belirlenmiştir.

Bulduk ve Oktar (1997)’ın, adolasan çağında verilen beslenme eğitiminin besin seçimine etkisinin incelenmesi amacıyla yaptıkları araştırmaya, Ankara ilinde tam gün eğitim veren özel liselere devam eden 14–17 yaş grubu 435 kız ve erkek adolesan katılmıştır. Öğrencilerin bir grubuna rehberlik derslerinde beslenme eğitimi verilmiş ve beslenme eğitimi verilmeden önce ve sonra öğrencilere öğlen yemeğinde tükettikleri besinler sorularak değerlendirilmiştir. Beslenme eğitimi verilen grubun %72,8’inin tükettikleri besinlerde olumlu yönde değişiklikler olduğu belirtilmiştir. Yapılan çalışmada beslenme eğitiminin adolesanların tükettikleri kola gibi içeceklerde azalma sağladığı bunun yerine ayran, süt, meyve suyu tüketimini arttırdığı saptanmıştır.

Affenito ve ark. (1998)’nin, beslenme eğitimi ve hazırlayıcı programın bir parçası olarak yaş ortalaması 13,5 civarında, çoğu Kafkasyalı, %48’i kız, %46,3’ü de erkek olan 8. sınıf öğrencilerine anket uygulamışlardır. Kızların %63’ünün, erkeklerin %26,3’ünün başkalarına şişman göründüklerini düşündükleri belirlenmiştir. Ayrıca erkeklere nazaran kızların %38’inin daha önce diyet yaptığı saptanmıştır. Kızların %53’ünün kilo verme isteğinde oldukları da belirlenmiştir.

Grover ve ark. (1998)’nin, evsiz adolesanların beslenme alışkanlıklarıyla, ihtiyaçlarını tanımlamaya yönelik yaptıkları araştırmada, beslenme alışkanlıklarını ve eğitim durumlarını kapsayan anketler uygulanmıştır. Katılımcıların yaklaşık yarısının kız, yarısının erkek olduğu, tüm öğrencilerin yarısından çoğunun da barınma evlerine sığınmadan önce en az üç ay süreyle arkadaşlarında kaldıkları belirlenmiştir. Adolesanların %62’sinin de beslenme kaynağının aile ya da arkadaşları olduğu saptanmıştır. Adolesanların %53’ünün normal kiloda, %27’sinin de obez olduğu saptanmıştır. Adolesanların %60’ının çok iyi beslenme bilgisine sahip olduğu, %87’sinin daha çok beslenme bilgisine gereksinim duyduklarını düşündükleri

belirlenmiştir. Araştırmaya katılanların %85’inin gerekli besinlerden yoksun diyetle beslendiği, %44’ünün de beslenme alışkanlıklarını ya değiştirdikleri ya da değiştirmeye çalıştıkları saptanmıştır.

Hertzler ve Hutchinson (1998)’un, aile kaynaklı yeme alışkanlıkları üzerine verilmiş önerilerle, su anki yeme alışkanlıklarının oluşması için diyet rehberliği sonucu verilen önerilerin karsılaştırılması amacıyla yaptıkları araştırmada, henüz öğrenim görmekte olan 340 üniversiteli kolej öğrencisi yer almıştır. Araştırma neticesinde diyet rehberliğinin üniversiteli kolej öğrencileri için pek de anlamlı olmayacağı, bunun yanında beslenme alışkanlıkları üzerine çocuklukta edinilmiş mesajların yasamın ileriki dönemlerinde beslenme alışkanlıklarını büyük ölçüde etkilediği saptanmıştır.

Hoare ve Coasgroue (1998)’nin, İskoçyalı çocuk ve adolesanların yeme alışkanlıkları ve beden görünümleri üzerine yaptıkları araştırmada, 299 kız vücut uyumu, özgüven ve yeme alışkanlıklarını ölçen üç ayrı ankete tabi tutulmuşlardır. Araştırma sonuçları, kız adolesanlarda özgüven eksikliği, vücut yapılarını beğenmeme ve dengesiz beslenme arasında güçlü bir ilişkinin varlığını ortaya koymuştur.

Aytekin (1999)’in, üniversite öğrencilerine verilen beslenme eğitiminin, öğrenci davranışlarında ne gibi etkiler yarattığını incelemek amacıyla 200 üniversite öğrencisi üzerinde yaptığı araştırmada, öğrencilerin %44,5’inin yurtta, %31’inin arkadaşları ile birlikte, %14’ünün ise ailesi ile kaldığı; öğrencilerin %55.3’ünün üç öğün beslendiği; %47.1’inin vakit bulamama nedeniyle, %34.2’sinin ise canı istemediği için öğün atladığı; %2.5’inin ara öğün alışkanlığı olmadığı; %50’sinin beslenme bilgilerini gazete ve dergilerden edindiği; %59.5’inin beslenme konusunda bilgilerini yeterli bulmadığı; %58’inin beslenme eğitimi almak istediği; eğitim verilen gruplarda beslenme bilgileri açısından istatistiksel açıdan önem taşıyan farkların gerçekleştiği tespit edilmiştir. Ayrıca bu araştırmada, öğrencilere beslenme eğitiminin beslenme uzmanları tarafından, kısa süreli kurslar şeklinde verilebileceği de önerilmiştir.

Novanty ve ark. (1999)’nın, Asyalı adolesanların kalsiyum yönünden zengin yiyeceklerin tüketimini arttıran ve azaltan etkenleri araştırdıkları bir çalışmada, artırıcı unsurlarda; aile teşviki, lezzet, kalsiyum bakımından zengin olan yiyeceklerin çeşitleri ve medyanın etkili olduğu, engelleyici unsurların ise çevre, maliyet, sıcak hava vb. etkenlerin varlığı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durumun cinsiyete göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir.

Öztürk ve ark. (1999), ortaokul öğrencilerinin beslenme şekli, ağırlık durumlarının tespiti ve etkileyen faktörlerin araştırıldığı, 11-15 yaş grubundaki 155 erkek ve 193 kız öğrenci üzerinde yapılan bir çalışmada; sosyo-ekonomik düzeyin düşmesine paralel olarak zayıflık, yükselmesine paralel olarak şişmanlık gözlenmiştir. Kahvaltı yapma durumu ile ağırlık durumları arasında da istatistiki açıdan önemli bir ilişki bulunmuştur.

Sztainer ve ark. (1999)’nin, adolesanların yeme alışkanlıkları ve yiyecek seçimlerini etkileyen faktörler hakkındaki düşüncelerini öğrenmek amacıyla yaptıkları çalışmaya, St. Paul ve Minn’deki iki kırsal bölge okullarından 141 öğrenci katılmıştır. Grup odaklı görüşmelerin yapılması neticesinde açlık duygusu, cezp edici yiyecekler, gençlerde ve ailelerde zaman sorunu, yiyeceklerin bulunurluğu, din- kültür gibi faktörler, mevcut şartlar, ruh hali, vücut sekli, alışkanlıklar, yiyeceklerin fiyatları, medya ve vejetaryen inançlar ergenlerin yiyecek seçimini etkileyen faktörler olarak saptanmıştır.

Şanlıer ve Oktar (1999)’ın, 136 ilköğretim öğrencisi üzerinde yaptıkları araştırmada, öğrencilerin % 50,7’sinin kahvaltıyı bazen veya hiç yapmadığı tespit edilmiştir. Öğrencilerin % 13,9’ unun anne ve babasının kahvaltı yapmadığı için, % 41,8’inin canı istemediği için kahvaltı yapmadığını tespit edilmiştir.

Yaşar ve ark. (1999)’nın ilköğretim öğrencileri üzerinde yaptığı çalışmada öğrencilerin günlük tükettikleri ortalama öğün sayıları devlet okullarında 3.6±0.07 iken, özel okullarda 5.1±35 olarak bulunmuştur. Devlet okullarındaki çocukların

%69.3’nün, özel okullara giden çocukların ise %84.7’sinin öğün atladığını bulmuşlardır.

Akbaba ve ark. (2000)’nın, Adana da ilköğretim okullarında görevli 117 öğretmenin çocuk beslenmesi ve beslenme eğitimi hakkındaki bilgilerini saptamak amacıyla yapılan bir çalışmada, öğretmenlerin % 54.7’si sağlıksız beslenmenin okul çağındaki çocuklarda bedensel ve zihinsel gelişme geriliğine, %24.8’i derste başarısızlığa, %20.5‘i ise hastalığa neden olabileceğini belirtmişlerdir. Öğretmenlerin %97.4’ü çocuklardaki sağlıksız beslenmenin ailenin maddi durumunun zayıf olmasına bağlamışlardır.

Eser ve ark. (2000), Konya’da iki yetiştirme yurdunda barınan 13-18 yaş arası adolesanların beslenme durumlarını saptamak amacıyla, yapılan bir araştırmada ise, adolesanların beslenme alışkanlıkları, günlük ortalama enerji ve besin öğeleri miktarları saptanmıştır. Buna göre; kız ve erkeklerde öğün atlama alışkanlığı olduğu ve özellikle sabah kahvaltısını atlama oranının yüksek olduğu belirlenmiştir. Kızlarda posa, kalsiyum, demir, A ve C vitaminleri, riboflavin ve niasin, erkeklerde ise posa, tiamin, riboflavin gibi besin öğelerinin yetersiz tüketildiği sonucu ortaya çıkmıştır.

Aktaş Yücesan (2001), Konya İl Merkezi’nde farklı sosyo-ekonomik düzeydeki 9-11 yaş grubu öğrencilerin obezite prevalansı ve bunu etkileyen etmenlerin araştırıldığı bir çalışmada 802 erkek, 968 kız olmak üzere 1770 öğrenci araştırma kapsamına alınmış, yapılan istatistiksel analiz sonucuna göre; düşük, orta ve yüksek ekonomik düzeydeki öğrenciler ile sosyo-demografik faktörler (ebeveyn eğitimi, mesleği, ailedeki birey ve kardeş sayısı) arasındaki farklar önemli bulunmuştur (p<0.05). Ayrıca öğrencilerin %38.5’inin kötü, %41.7’sinin orta, %20.2’sinin iyi beslenme alışkanlığına sahip oldukları belirlenmiş ve istatistiki açıdan önemli bulunmuştur (p<0.05).

Speck ve ark. (2001)’nin, adolesanlarda yeme alışkanlığı ve yeme sıklığı üzerine yaptıkları araştırmada, üç ortaokuldan 446 öğrenci kullanıldığı belirtilmiştir. Örgencilerin %56,9’unun da Afro-Amerikan (Afrika kökenli Amerikalı) oldukları belirlenmiştir. 24 saatli sabit zamanlı testler ve yeme alışkanlıkları anketlerinin yapılması neticesinde örgencilerin besin piramidi temel alınarak önerilen oranlardan daha yüksek miktarda et, yağ ve seker tüketip daha az miktarda ekmek, sebze tükettikleri ortaya çıkmıştır. Bunun yanında katılımcıların yağ oranı yüksek ürünleri, yağ oranı düşük ürünlere oranla daha fazla tükettikleri de görülmüştür.

Yılmaz ve Demirci (2001) yapılan bir araştırmada, öğrencilerin öğle öğünlerinde hızlı-hazır gıdalarla geçiştirdikleri, akşam öğünlerinde de % 44’ünün sebze yemekleri, % 31.5’inin et yemeklerini tercih ettikleri belirlenmiştir.

Alphan ve ark. (2002)’nın, özel ve devlet okullarında öğrenim gören adolesan dönemindeki gençlerin beslenme alışkanlıklarını ve bunu etkileyen etmenleri araştırmak amacıyla yaptıkları bir çalışmada 487 öğrenci incelenmiş; tüm öğrencilerin BKI’leri yorumlandığında 12-14 yaş grubunda şişmanlık %25.2, zayıflık %24.8, 15-18 yaş grubunda şişmanlık %21.4, zayıflık %26.4 olarak bulunmuştur. Şişmanlığa büyük oranda yenen fast-food gıdalar, tahıllar ve ürünleri ile şeker ve tatlıların neden olduğu sonucuna varılmıştır.

Fisher ve ark. (2002)’nın, ebeveynlerin kendi beslenme alışkanlıkları ve çocuklarına baskı uygulamaları gibi faktörlerin 5 yaşındaki kız çocuklarının sebze ve tüketimleri üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada, anne ve babanın birlikte yaşadığı 191 aileyi incelemişlerdir. Sonuçta ebeveynlerin sebze ve meyve tüketiyor olmalarının çocuklarında da benzer tüketim özellikleri görülmesine yol açtığı, ebeveyn baskısının ise çocukların sebze ve meyve tüketimini azaltıcı etki

Benzer Belgeler