• Sonuç bulunamadı

Yüksek verimli düve ve ineklerde periparturient dönemde propilen glikol ve monensin desteğinin reprodüktif parametreler üzerine etkisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yüksek verimli düve ve ineklerde periparturient dönemde propilen glikol ve monensin desteğinin reprodüktif parametreler üzerine etkisi"

Copied!
127
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

YÜKSEK VERĠMLĠ DÜVE VE ĠNEKLERDE PERĠPARTURĠENT

DÖNEMDE PROPĠLEN GLĠKOL VE MONENSĠN DESTEĞĠNĠN

REPRODÜKTĠF PARAMETRELER ÜZERĠNE ETKĠSĠ

Ali ÇELĠK

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DOĞUM VE JĠNEKOLOJĠ ANABĠLĠM DALI

DanıĢman

Prof. Dr. Dursun Ali DĠNÇ

(2)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

YÜKSEK VERĠMLĠ DÜVE VE ĠNEKLERDE PERĠPARTURĠENT

DÖNEMDE PROPĠLEN GLĠKOL VE MONENSĠN DESTEĞĠNĠN

REPRODÜKTĠF PARAMETRELER ÜZERĠNE ETKĠSĠ

Ali ÇELĠK

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DOĞUM VE JĠNEKOLOJĠ ANABĠLĠM DALI

DanıĢman

Prof. Dr. Dursun Ali DĠNÇ

(3)
(4)

iii

ÖNSÖZ

Tez çalıĢmamsüresince kolaylaĢtırıcı katkıları, önemli tavsiyeleri ve sonlandırılmasında en büyük katkıyı sağlayan değerli danıĢman hocam Prof. Dr. Dursun Ali DĠNÇ’e, özellikle istatistiksel incelemelerde önemli katkıları olan diğer danıĢman hocam Sayın Prof. Dr. Behiç ÇOġKUN’a, yapıcı eleĢtirileri ve değerli incelemeleri ile sağladığı katkılardan dolayı Sayın Prof. Dr. Ġbrahim AYDIN hocama son olarak sayın jüri üyeleri hocalarıma en içten teĢekkürlerimi sunarım.

Ali ÇELĠK KONYA, 2017

(5)

iv ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa SĠMGELER VE KISALTMALAR ... VĠ TABLOLAR ... VĠĠĠ ÖZET . X SUMMARY ... XĠĠ 1. GĠRĠġ 1

1.1. Ġneklerin Beslenmesinde Kritik Dönemler 2

1. 1. 1. Kuru Dönemi 2

1. 1. 2. GeçiĢ Dönemi 2

1. 1. 3. Doğum Sonrası Laktasyon Dönemi 4

1. 1. 4. Laktasyon Dönemi ve Enerji Dengesi 4

1. 1. 5. Ġneklerin Beslemesinde Enerji Dengesi 7

1. 1. 6. Negatif Enerji Dengesi ve Kuru Madde Tüketimi 8

1. 1 .7. Fizyolojik Negatif Enerji Dengesi 8

1. 1. 8. Patolojik Negatif Enerji Dengesi 9

1. 2. Negatif Enerji Dengesinin Belirlenmesinde Kullanılan Biyokimyasal Metabolik Profil Ġndikatörleri 11

1. 2. 1. EsterleĢmemiĢ Yağ Asitleri 12

1. 2. 3. Keton Maddeler; Beta hidroksi bütirik asit 14

1. 2. 4. Serum Kalsiyum Düzeyi 15

1. 2. 5. Serum Fosfor Düzeyi 15

1. 2. 6. Kan Glikozu ve Değerlendirmesi 16

1. 3. Negatif Enerji Dengesi ve Enerji Metabolizmasının Yönetimi 17

1. 3. 1. Gliserol 18

1. 3. 2. Propilen glikol 19

1. 3. 3. Propiyonik asit 20

1. 3. 4. Dekstroz 21

1. 3. 5. Monensin 21

1. 4. Vücut Kondüsyon Skoru ve Reprodüktif Performans 23

(6)

v

2. 1. Barındırma 25

2. 2. Sağım Saatleri, Sağım Sistemi ve Sürü Yönetim Programı 26

2. 3. Yemleme ve Rasyonlar 26 2. 4. Gruplandırma 27 2. 5. Uygulamalar 28 2. 6. Ölçümler/Değerlendirmeler/Uygulamalar/Ġzlemeler 28 3. BULGULAR 31 3.1. Doğum Ģekilleri 31

3.2. Yavru Zarlarının Durumu 32

3.3. Vücut kondüsyon skoru değerlendirilmesi 33

3.4. PP 21. ve 30. Günlerde Rektal Palpasyon ile CL Bulguları 35

3.5. PP Ġlk Östrüs OluĢumu ve Zamanlaması 36

3.6. Doğum-Ġlk Tohumlama Aralığı 38

3.7. Metabolik Profil Testleri, Sonuçları ve Ġstatistiksel Analizleri 39

3.7.1. NEFA Değeri Ölçümü 39

3.7.2. BHBA Değeri Ölçümleri 43

3.7.3. Serum Glikoz Değerleri Ölçümü 46

3.7.4. Serum Kalsiyum Değeri Ölçümü 49

3.7.5. Serum Fosfor Değeri Ölçümleri 52

3.8. Ġlk Tohumlamadaki Gebelik Sonuçları ve Ġstatistiksel Analizleri 55

4. TARTIġMA 58

5. SONUÇ ve ÖNERĠLER 102

6. KAYNAKLAR 104

7. EKLER 112

EK A: Etik Kurul Kararı 112

(7)

vi

SĠMGELER VE KISALTMALAR

AD Abomasum Deplasmanı

ALP Alkalen Fosfataz

AST Aspartat Amino Transferaz

BHBA (β-HBA) Beta Hidroksi Bütirik Asit

BUN Blood Urea Nitrogen (Kan üre nitrojeni)

Ca Kalsiyum

CaCl2 Kalsiyum Klorür

CaSO4 Kalsiyum Sülfat

DF Dominant Folikül

Dl Desilitre

ED Enerji Dengesi

EYA EsterleĢmemiĢ Yağ Asitleri

FDA U.S. Food and Drug Administration (Amerikan Gıda ve Ġlaç

Dairesi)

FSH Follicle Stimulating Hormone (Folikül uyarıcı hormon)

G(g) Gram

GGT Gama Glutamil Transferaz

GH Growth hormon (büyüme hormonu)

GnRH Gonadotropin Releasing Hormone (Gonad hormonlarını

salgılatan hormon)

IGF Insulin-like growth factor (insülin benzeri büyüme hormonu)

IGFBP Insulin-like growth factor binding protein

IU International Unit (internasyonel ünite)

INF-tau Ġnterferon-tau

KM Kuru Madde

KMT Kuru Madde Tüketimi

L Litre

LDA Left Displaced Abomasi (abomasum sola deplasmanı)

LH LuteinleĢtirici Hormon

(8)

vii

Mg Miligram

Ml Mililtre

MUN Milk Urea Nitrogen (Süt üre nitrojeni)

NCS Non Structural Carbohydrates (Yapısal Olmayan Karbonhidrat)

NED Negatif Enerji Dengesi

NEFA EsterleĢmemiĢ Yağ Asitleri (non esterified fatty acids)

Ng Nonogram NH4Cl Amonyum klorür NH4SO4 Amonyum Sülfat Nmol Nanomol P Fosfor PG Propilen glikol

PGF2α Prostoglandin (PGF2α in prostanoid nomenclature)

PP Postpartum

Ppm Parts per million (milyonda bir birim)

RDP Rumen Degradable Protein (rumende parçalanan protein)

RS Retentio Secundinarum

RUP Rumen undegradable Protein (rumende parçalanamayan protein)

TAG Triasil-açil-gliserol

TMR Total Mixed Ration

TNF α Tumor Necrosis Factor (Tümör nekrozu faktörü)

UYA Uçucu Yağ Asitleri

VKS Vücut Kondüsyon Skoru

VLDL Very Low Density Lipoprotein (Çok DüĢük Yoğunluklu

(9)

viii

TABLOLAR

Sayfa

Tablo 2. 1. FreĢ gurubu rasyonu 26

Tablo 2. 2. Doğumhane geçiĢ dönemi rasyonu 27

Tablo 2. 3. Kuru dönem rasyonu 27

Tablo 2. 4. Gebe düve rasyonu 27

Tablo 2. 2. Gruplandırma 28

Tablo 3. 1. Ġneklerin ve düvelerin doğum Ģekillerinin skorlaması 31

Tablo 3. 2. Ġneklerde ve düvelerde yavru zarlarının durumu 32

Tablo 3. 3. Ġneklerde ve düvelerde yavru zarları durumlarının ortalama verileri 33

Tablo 3. 4. Ġneklerde VKS verileri 33

Tablo 3. 5. Düvelerde VKS verileri 34

Tablo 3. 3. Ġneklerde PP 21 ve 30. günlerde rektal palpasyon ile CL tespit verileri 35

Tablo 3. 7. Düvelerde PP 21 ve 30. günlerde rektal palpasyon ile CL tespit verileri 36

Tablo 3. 8. Ġnek ve düvelerde Doğum-ilk östrüs oluĢma günü 37

Tablo 3. 9. Ġneklerde ve düvelerde Doğum-ilk tohumlama gün verileri 38

Tablo 3. 10. Ġneklerde ve düvelerde P+M+ grubunda NEFA değerleri 39

Tablo 3. 11. Ġneklerde ve düvelerde P+M- grubunda NEFA değerleri 40

Tablo 3. 12. Ġneklerde ve düvelerde P-M+ grubunda NEFA değerleri 41

Tablo 3. 13. Ġneklerde ve düvelerde P-M- grubunda NEFA değerleri 42

Tablo 3. 14. Ġneklerde ve dübelerde P+M+ grubunda BHBA değerleri 43

Tablo 3. 15. Ġneklerde ve düvelerde P+M- grubunda BHBA değerleri 44

Tablo 3. 13. Ġneklerde ve düvelerde P-M+ grubunda BHBA değerleri 45

Tablo 3. 17. Ġneklerde ve düveleride P-M- grubunda BHBA değerleri 46

Tablo 3. 18. Ġneklerde ve düvelerde P+M+ grubunda glikoz değerleri 46

Tablo 3. 19. Ġneklerde ve düvelerde P+M- grubunda glikoz değerleri 47

Tablo 3. 20. Ġneklerde ve düvelerde P-M+ grubunda glikoz değerleri 48

Tablo 3. 21. Ġneklerde ve düvelerde P-M- grubunda glikoz değerleri 49

Tablo 3. 22. Ġneklerde ve düvelerde P+M+ grubunda Ca değerleri 49

Tablo 3. 23. Ġneklerde ve düvelerde P+M- grubunda Ca değerleri 50

Tablo 3. 24. Ġneklerde ve düvelerde P-M+ grubunda Ca değerleri 51

Tablo 3. 25. Ġneklerde ve düvelerde P-M- grubunda Ca değerleri 52

Tablo 3. 23. Ġneklerde ve düvelerde P+M+ grubunda P değerleri 52

Tablo 3. 27. Ġneklerde ve düvelerde P+M- grubunda P değerleri 53

Tablo 3. 28. Ġneklerde ve düvelerde P-M+ grubunda P değerleri 54

(10)

ix

Tablo 3. 30. Ġnek ve düvelerde ilk tohumlama sonucunda elde edilen gebelik verileri 56

Tablo 3. 31. Ġneklerde ve düvelerde gebelik kontrol verilerinin sayısal değerleri 56

Tablo 3. 32. Ġneklerde ve düvelerde gebelik oranları 56

Tablo 4. 1. Ġneklerde doğum Ģekilleri veri analizleri 60

Tablo 4.2. Düvelerde doğum Ģekilleri veri analizleri 60

Tablo 4.3. Ġnek ve düvelerin çalıĢma gruplarının ayrı ayrı değerlendirilmesi 60

Tablo 4.4. Ġneklerde RS veri analizleri 61

Tablo 4.5. Düvelerde RS veri analizleri 62

Tablo 4.6. Ġnek ve düvelerin deneme gruplarının (RS) karĢılaĢtırılması 62

Tablo 4.4. Ġneklerde ve düvelerde yavru zarları durumunun sayısal verileri 63

Tablo 4.8. Doğuma müdahele edilen hayvan sayısı ile R.S insidansı iliĢkisi 76

Tablo 4.9. VKS verileri incelemesi 77

Tablo 4. 10. VKS veri analizleri 64

Tablo 4. 11. Ġneklerde ve düvelerde Rektal palpasyon ile CL tespit verileri 68

Tablo 4. 12. Ġnek ve düvelerde PP 30. gün sonunda CL oranları 69

Tablo 4. 13. Ġneklerde ve düvelerde PP 30 gün sonunda VKS kayıpları 70

Tablo 4. 14. Ġneklerde CL kontrol veri analizleri 71

Tablo 4. 15. Düvelerde CL kontrol veri analizleri 71

Tablo 4. 16. Ġnek ve düvelerin deneme gruplarının karĢılaĢtırılması 71

Tablo 4. 14. Doğum-ilk östrüs oluĢma zamanı verileri incelemesi 76

Tablo 4. 18. Doğum-ilk östrüs oluĢma zamanı veri analizleri 77

Tablo 4. 19. NEFA değeri incelemesi (0,6 mEq/L) 78

Tablo 4. 20. NEFA veri analizleri 79

Tablo 4. 21. BHBA değerleri incelemesi (1-1,2 mmol/L) 81

Tablo 4. 22. BHBA veri analizleri 82

Tablo 4. 23. Glikoz değerleri incelemesi (45-45 mg/dl) 84

Tablo 4. 24. Glikoz veri analizleri 85

Tablo 4. 25. Ca değeri incelemesi (8-12,5 mg/dl) 89

Tablo 4. 26. Ca veri analizleri 90

Tablo 4. 24. P değerleri incelemesi (5,6-6,5 mg/dl) 91

Tablo 4. 28. P veri analizleri 92

Tablo 4. 29. Doğum-ilk tohumlama verileri incelemesi 95

Tablo 4. 30 Doğum-ilk tohumlama veri analizleri 96

Tablo 4. 31. Ġnek ve düvelerde ilk tohumlamada elde edilen gebelik sonuçları 98

Tablo 4. 32. Ġnek ve düvelerde gebelik oranları 99

Tablo 4. 33. Ġneklerde gebelik verileri istatistiksel analizleri 99

(11)

x

ÖZET

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SAĞLIK BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

Yüksek Verimli Düve ve Ġneklerde Periparturient Dönemde Propilen Glikol ve Monensin Desteğinin Reprodüktif Parametreler Üzerine Etkisi

Ali Çelik

Doğumve Jinekoloji Anabili Dalı

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ / KONYA-2017

Sunulan tez çalıĢmasında; yüksek verimli holstein ırkı düve ve ineklere geçiĢ döneminde Monensin ve Propilen Glikol desteğinin enerji dengesi ve bazı reprodüktif parametreler üzerine olan etkisinin araĢtırılması amaçlandı. Materyal olarak 60 baĢ düve ve 3-6 yaĢlarında 60 baĢ inek kullanıldı. Hayvanlar kendi aralarında 4 gruba (n=15 düve + n=15 inek) ayrılarak 1. grupdaki (M+P+) hayvanlara doğumdan 1 ay önce 30,4 gr Monensin (+) doğumdan 8 gün önce ve doğum sonrası (PP) 15. günde sabah-akĢam 2 kez 400 ml Propilen Glikol verildi. Ġkinci gruptakilere (M-P+) sadece Propilen Glikol, 3. gruptakilere (M+P-) sadece Monensin belirtilen gün ve dozlarda verilirken 4. gruptaki hayvanlar (M-P-) kontrol olarak belirlendi.

Hayvanlara doğum esnası, PP 30 ve 60. günlerde görsel olarak VKS (Vücut Kondüsyon Skoru) tayini yapıldı. Doğum Ģekli, Retentio Secundinarum (RS) oluĢumu, PP ilk östrüsün oluĢma zamanı gözlem, sürü yönetim verileri ve rektal palpasyon bulguları ile belirlendi. PP 10-30 ve 60. günlerde kan örneği alınarak, serum NEFA (EsterleĢmemiĢ Yağ Asitleri), BHBA (Beta Hidroksi Bütirik Asit), glikoz, Ca ve P seviyeleri tayin edildi. Hayvanlar gönüllü bekleme süresinden sonra oluĢan ilk doğal östrüslerinde tohumlandı ve gebelikler tohumlama sonrası 28-35 günlerde ultrasonografi ile belirlendi.

Yapılan kan analizleri sonucunda inek ve düvelerde, PP 10-30 ve 60. günlerde ölçülen NEFA değerleri sırasıyla P+M+ grubunda 0,75; 0,70; 0,64, P+M- grubunda 0,89; 0,71; 0,6 P-M+ grubunda 1,03; 0.62, 0,53, P-M- grubunda 1,12; 0,75; 0,53 mEq/L olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığı önemli bulundu (P<0,05). BHBA değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda 1,13; 0,86; 0,73, P+M- grubunda 1,1; 0,80; 0,67, P-M+ grubunda 1,21; 0,90; 0,76, P-M- grubunda 1,22; 0,76; 0.64 mmol/L olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu tespit edildi (P<0,05). Glikoz değerleri sırasıyla, P+M grubunda 46,16; 52,76; 52,63, P+M- grubunda 41,36; 47,27; 55,17, P-M+ grubunda 45,57; 48,4; 51,03, P-M- grubunda 39,93; 44,33; 50,26 mg/dl olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu belirlendi (P<0,05). Ca değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda 9,19; 9,76; 10,17, P+M- grubunda 10,28; 10,05; 10,58, P-M+ grubunda 10,08; 9,90; 10,39, P-M- grubunda 10,1; 9,87; 10,67 mg/dl olarak ölçüldü ve gruplar arası farklılık önemli bulundu (P<0,05). P değerleri sırasıyla, P+M+ grubunda 5,98; 5,74; 5,86, P+M- grubunda 5,98; 5,99; 6,23, P-M+ grubunda 5,94; 6,12; 6,27, P-M- grubunda 6,07; 6,02; 6,28 mg/dl olarak ölçüldü gruplar arası farklılık önemli olduğu görüldü (P<0,05).

Doğum esnasında; PP 30 ve 60, günlerde vücut kondüsyon skorları sırasıyla, P+M+ grubunda 3,63; 3,03; 3,16, P+M- grubunda 3,57; 2,97; 3,13, P-M- grubunda 3,5; 3,0; 3,1, P-M- grubunda 3,53; 3,03; 3,18 olarak ölçüldü gruplar arası farklılığın önemsiz olduğu belirlendi (P>0,05). Ġneklerde ve düvelerde doğum Ģekilleri üzerine yapılan araĢtırmada gruplar arasında farklılık önemsiz bulundu (P>0,05). Retentio secundinarum insidansı, P+M+ grubunda ineklerde %13, düvelerde %26, P+M- grubunda ineklerde %20, düvelerde %33, M+ grubunda ineklerde; %26, düvelerde %33, P-M- grubunda ineklerde %40, düvelerde %26 olarak hesaplandı ve gruplar arasında farklılık önemsiz bulundu (P>0,05). Postpartum 30. gün sonunda siklik hayvanların insidansı P+M+ grubunda ineklerde %80, düvelerde %60, P+M- grubunda ineklerde %80, düvelerde %53,3, P-M+ grubunda ineklerde %66,6, düvelerde %80, P-M- grubunda ineklerde %66,6, düvelerde %53,3 olarak hesaplandı ve

(12)

xi gruplar arası farklılığın önemsiz olduğu tespit edildi (P>0,05). Doğum-ilk östrüs verileri P+M+ grubunda ineklerde 24,6, düvelerde 33,2, P+M- grubunda ineklerde 27,27, düvelerde 35, P-M+ grubunda ineklerde 26,53, düvelerde 34,63, P-M- grubunda ineklerde 31, düvelerde 35,27 gün olarak gözlemlendi ve gruplar arasında farklılık önemli bulundu (P<0,05). Doğum-ilk tohumlama verileri P+M+ grubunda ineklerde 72 gün, düvelerde 77,13 gün, P+M- grubunda ineklerde 76,6 gün, düvelerde 78,33 gün, P-M+ grubunda 76,87 gün, düvelerde 81,6 gün, P-M- grubunda ineklerde 78,2 gün, düvelerde 82,07 gün olarak belirlendi ve gruplar arası farklılığın önemli olduğu görüldü (P<0,05). Ġneklerde doğum ilk-tohumlama aralığı düvelere göre daha kısa olduğu gözlendi. Doğum-ilk tohumlama sonucunda elde edilen gebelik verileri, P+M+ grubunda ineklerde %73,3, düvelerde %60, P+M- grubunda ineklerde %73,3, düvelerde %60, P-M+ grubunda ineklerde %47,6, düvelerde %53,3, P-M- grubunda ineklerde %53,3, düvelerde %53,3 olarak hesaplandı ve gruplar arası farklılık önemli bulundu (P<0,05).

Sonuç olarak, yüksek süt verimine sahip düve ve ineklerde geçiĢ döneminde propilen glikol ve monensin desteğinin RS insidansını ve erken laktasyon döneminde VKS kaybını azalttığı, doğum-ilk östrüs, doğum-doğum-ilk tohumlama aralığını kısalttığı ve doğum-ilk tohumlamada gebelik oranını artırdığı belirlendi. Ayrıca erken laktasyon döneminde negatif enerji dengesini kompanze etmede propilen glikolün kullanımının monensine göre daha etkili olduğu tespit edildi.

(13)

xii

SUMMARY

REPUBLIC of TURKEY SELCUK UNIVERSTY HEALT SCIENCES INSTUTE

Effects of Propylene Glycol and Monensine Supplementation on Reproductive Parameters in High Yielding Dairy Heifers and Cows

Ali Çelik

Departman of Obstetricsand Gyneacolog MASTER THESĠS / KONYA-2017

The aim of presented study was to investigate the effects of Monensin and Propylene glycol support given in the transitional period on energy balance and some reproductive parameters in high yielding Holstein heifers and cows.

Sixth heifers and 60 cows aged 3-6 years were used as material. The animals were divided into 4 groups (n=15 heifers + n=15 cows in each group). In the Group-I (M+P+) heifers and cows were given 30.4 g Monensin one month prior parturition and 400 ml Propylene Glycol once 8 days before parturition and twice (in the morning and in the evening) on the 15th day postpartum. Animals in the Group-II (M-P+) received only Propylene Glycol, in the Group-III (M+P-) received only Monensin in the predetermined dose on certain days and in the Group-IV (M-P-) were defined as a control group.

BCS was visually determined at the calving time, on the 30th and 60th days of lactation. Course of calving, retentio secundinarum, time of the first postpartum estrous were identified by using observations, DairyPlan C21 software data and rectal palpation findings. Serum NEFA, BHBA, Glucose, Ca and P levels were determined in blood samples obtained on postpartum 10-30 and 60th days. The animals were artificially inseminated on the first natural estrus after the voluntary waiting period and the pregnancies were diagnosed by ultrasonography between 28th-35th days after insemination.

The blood tests performed revealed NEFA values measured on the 10-30th days and 60th day in heifers and cows to be 0,75; 0,70 and 0,64; respectively in the P+M+ group, 0,89; 0,71 and 0,6 respectively in the P+M- group, 1,03; 0,62 and 0,53, respectively in the P-M+ group and 1,12; 0,75 and 0,53 mEq/L respectively in the P-M- group, the difference between the groups was significant (P<0,05). BHBA levels were 1,13; 0,86 and 0,73, respectively in the P+M+ group, 1,1; 0,80 and 0,67, respectively in the P+M- group; 1,21; 0,90 and 0,76; respectively in the P-M+ group and 1,22; 0,76 and 0,64 mmol/L, respectively in the P-M- group, the difference between the groups was significant (P<0,05). Glucose values were 46,16; 52,76 and 52,63, respectively in the P+M group, 41,36; 47,27 and 55,17, respectively in the P+M- group, 45,57; 48,4 and 51,03, respectively in the P-M+ group and 39,93; 44,33 and 50,26 mg/dl, respectively in the P-M- group, the difference between the groups was significant (P<0,05). Ca levels were 9,19; 9,76 and 10,17, respectively in the P+M+ group, 10,28; 10,05 and 10,58, respectively in the P+M- group, 10,08; 9,90 and 10,39, respectively in the P-M+ group and 10,1; 9,87 and 10,67 mg/dl, respectively in the P-M- group, the difference between the groups was significant (P<0,05). P levels were 5,98; 5,74 and 5,86, respectively in the P+M+ group, 5,98; 5,99 and 6,23, respectively in the P+M- group, 5,94; 6,12 and 6,27, respectively in the P-M+ group and 6,07; 6,02 and 6,28 mg/dl, respectively in the P-M- group, the difference between the groups was significant (P<0,05).

BCS during the delivery and on the 30th and 60th days postpartum were 3,63; 3,03; 3,16,

respectively in the P+M+ group, 3,57; 2,97; 3,13 respectively in the P+M- group, 3,5; 3,0; 3,1, respectively in the P-M- group and 3,53; 3,03; 3,18, respectively in the P-M- group; no significant difference was found between the groups (P>0,05).

(14)

xiii between the groups (P>0,05). The incidence of RS was 13% and 26%; 20% and 33%; 26% and 33%, and 40% and 26% in cows and heifers, respectively in the P+M+ , P+M-, P-M+ and P-M- groups, respectively with no significant difference between the groups (P>0,05). The incidence of cyclic

animals at the end of postpartum 30th day was 80% and 60%; 80% and 53.3%; 66.6% and 80% and

66,6% and 53,3%, respectively in cows and heifers in the P+M+, P+M-, P-M+ and P-M- groups, respectively with no significant difference between the groups (P>0,05). Calving to first estrus

interval was 24,6 and 33,2; 27,27 and 35; 26,53 and 34,63, and 31 and 35,27 days in cows and

heifers, respectively in the P+M+, P+M-, P-M+ and P-M- groups, respectively with a significant difference between the groups (P<0,05). Calving to first insemination interval was 72 and 77,13 days, 76,6 and 78,33 days, 76,87 and 81,6 days, and 78,2 and 82,07 days, respectively in cows and heifers, respectively in the P+M+, P+M-, P-M+ and P-M- groups, respectively with a significant difference between the groups (P<0,05). Calving to first insemination interval was observed to be shorter in cows compared to heifers. First service pregnancy rate was calculated to be 73,3% and 60%; 47,6% and 53,3% in cows and heifers, respectively in P+M+ , P+M-, P-M+ and P-M- groups, respectively with a significant difference between the groups (P<0,05).

In conclusion, propylene glycol and monensin support in the transitional period in high yielding Holstein dairy heifers and cows was found to decrease the incidence of RS and BCS loss in the early lactation period, shorten the calving to first estrus and calving to first insemination interval, and increase first service pregnancy rate. In addition, propylene glycol was found to be more efficient in the compensation of the negative energy balance in the early lactation period compared to monensin.

(15)

1

1. GĠRĠġ

Tüm memeli canlılar gibi süt inekleri de evcilleĢtirilmeden önce sadece kendi yavrusunu geliĢtirebilecek miktarda süt vermekte iken genetik çalıĢmalar çeĢitli bilimsel müdahaleler ve modern bakım-besleme yöntemleri kullanarak yüksek süt verim kapasitesine sahip hayvanlar haline getirilmiĢtir. Bunun sonucu olarak hayvanların metabolizmaları normal sınırlar dıĢına çıkmaya zorlanmıĢtır. Besleme ile ilgili uygulamalar da buna paralel olarak değiĢmiĢtir. Günümüzde kaba yeme dayalı doğal besleme yerine sindirimi zorlayan ve neredeyse alt üst eden düzeyde konsantre yemlerle beslemeyle birlikte hayvanlar yağ gibi yem maddelerini yemek zorunda bırakılmıĢtır. Yüksek süt verimine bağlı bu değiĢiklikler sonucu süt ineklerinin metabolik hastalıklara karĢı olan eğilimi artmıĢ ve döl verimi ile ilgili önemli problemler yaĢanmaya baĢlanmıĢtır (Yavuz 2008).

Bir ineğin sağlıklı olabilmesi metabolizmanın fizyolojik sınırlar içerisinde olmasına bağlıdır. Ancak yüksek süt verimli ineklerde laktasyonun erken döneminde oluĢan negatif enerji dengesi bu duruma pek izin vermez. Negatif enerji ve reprodüktif parametrelerin optimum sınırlardan sapmasına neden olur. Bu yüzden geçiĢ döneminde negatif enerji dengesi ve metabolik hastalıkların kontrolü gereklidir. Metabolik hastalıklar kompleks yapıda olup her biri bir diğerine refakat edebilir. Örneğin hipokalsemiye yakalanan bir inekte 4 kat daha fazla retensiyo sekundinarum oluĢtuğu ve 16 kat daha fazla ketozis geliĢtiği bilinmektedir. Süt ineğinin performansını olumsuz etkileyen baĢlıca metabolik hastalıklar arasında; yağlı karaciğer sendromu, ketozis, hipokalsemi ve rumen asidozisi bulunur. Bu hastalıkları baĢarılı bir Ģekilde azaltan geçiĢ yönetimi ve yemleme programlarıyla süt verimi ve üreme performansı yükseltilebilir.

Sunulan bu çalıĢmada yüksek süt verimine sahip düve ve ineklerde periparturient dönemde yapılan propilen glikol desteği ve yavaĢ salınımlı monensin tablet kullanımının gibi müdahalelerin bazı reprodüktif performans parametrelerine ve metabolik profil parametrelerine olan etkileri incelenmiĢtir.

(16)

2

1. 1. Ġneklerin Beslenmesinde Kritik Dönemler

1. 1. 1. Kuru Dönemi

Kuru dönem besleme ve yönetim stratejileri, erken laktasyon döneminde oluĢan problemlerin çoğunun kaynağını oluĢturduğundan günümüzde ciddi derecede önem kazanmıĢtır. Doğumuna 1 hafta kalan ineklerin kuru madde tüketiminde yaklaĢık %30’lara varan azalmalar olur. Bu iĢtahsızlık doğumdan sonrada devam etmektedir. Doğumun 1 hafta öncesinden doğum sonrası laktasyonun baĢlaması ile risk katlanarak devam etmektedir.

Kuru dönemin iyi yönetilmesi süt ve döl veriminde artıĢ sağlar. Ayrıca erken laktasyon döneminde olası muhtemel metabolik problemleri azaltır veya daha hafif atlatılmasını sağlar.

Kuru dönem beslemesi2 evreye ayrılabilmektedir. Ġlk evre; hayvanın kuruya çıktıktan sonraki 4-5 haftadır. Bu dönemde ineklerin yağlandırılmaması en temel prensiptir. Ayrıca rumen ve meme dokusunun da beslenme eksikliği olmadan dinlendirilmesi amaçlanır. Ġkinci dönem ise gebeliğin son 3-4 haftasını kapsar. Bu dönem geçiĢ döneminin ilk ayağını oluĢturmaktadır ve laktasyon dönemi performansı bakımından çok önemlidir (Jorritsma 2003).

1. 1. 2. GeçiĢ Dönemi

Süt ineklerinde bütün yaĢamı boyunca alınan verim iyi bir bakım-besleme ve özellikle iyi bir geçiĢ dönemi yönetimine bağlıdır. GeçiĢ dönemi doğumdan 2-4 hafta öncesinden baĢlayarak doğumdan sonraki 3-4 haftayı kapsayan dönemdir. GeçiĢ döneminde iyi bakım-besleme programı yapılması genel olarak;

 Rumen mikroflorasını laktasyon dönemi beslemeye uygun hale getirir

 Doğumdan sonra kuru madde (KM) tüketiminde daha hızlı bir artıĢ olmasını sağlar

 Klinik ve subklinik hipokalsemi riskini azaltır

(17)

3

 Subklinik hipokalsemiyi önleyerek retentio secundinarum, metritis, prolapsus uteri ve abomasum deplasman riskini azaltır

 Ġmmun sistemi güçlendirerek mastitis, metritis, laminitis ve diğer enfeksiyonlara karĢı direnci arttırır (Yavuz 2008).

Bu dönemde karĢılaĢılan ilk ve en önemli problem süt üretimi için gerekli enerji ihtiyacının doğumla birlikte en üst seviyeye çıkmasıdır. Doğum sonrası sağlıklı bir sığır %26 oranında daha fazla enerjiye ve %25 daha fazla proteine ihtiyaç duyar. Bunun sonucu olarak erken laktasyon döneminde negatif enerji dengesi (NED) oluĢma riski vardır. Sütçü sığırlarda geçiĢ döneminde önemli endokrin ve metabolik değiĢimler meydana gelir. Gebeliğin sonuna doğru besinsel ihtiyaçlar fötüsün ve meme dokusunun geliĢimini desteklemek için artar. Bu dönemde karaciğer, süt üretimine bağlı artan glikoz ihtiyacını karĢılamak ve adipoz dokulardan mobilize olan (yağ mobilizasyonu) aĢırı miktardaki NEFA’yı iĢlemek için hızlı bir Ģekilde adapte olmak zorundadır. Enerji eksikliği fark edilir düzeyde olduğunda insülin hassasiyeti ve iĢtah azalır. Bu dönem süt sığırlarının birçoğunda, karaciğer hücrelerinde yağ birikmesi ile yani yağlı karaciğer sendromu ile sonuçlanır. Yüksek verimli sütçü sığırlarda laktasyonun ilk dönemindeki yem tüketim kapasitesi diğer dönemlere göre daha düĢüktür. Bu nedenle gerekli enerjinin %25-30’u endojen enerji kaynaklarından (adipoz doku) sağlanmak zorundadır. Doğumdan sonra enerji gereksinimindeki ani artıĢ yemlerle karĢılanamaz ve hayvan bu dönemde NED’ye girer. Hayvan bu enerji yetersizliğini vücudun depo enerji kaynakları ile gidermeye çalıĢır. Bu durumun giderilememesi halinde çeĢitli problemler ortaya çıkar.

GeçiĢ dönemi hastalıkların görülme oranı ve sıklığındaki artıĢın yüksek olmasının baĢlıca nedenleri arasında;

a. Yüksek kondüsyonda kuruya çıkarma: Laktasyonun son döneminde;

pozitif enerji dengesinin hakim olduğu süreçte eğer doğru bir yönetim yapılmazsa Vücut kondüsyon skoru (VKS) kontrolsüz bir Ģekilde artar ve yüksek VKS’ye sahip (yüksek adipoz dokuya sahip) obez inekler kuruya çıkmıĢ olurlar. Yüksek VKS’li inekler geçiĢ döneminin ikinci yarısı için

(18)

4 yani laktasyonun baĢladığı erken postpartum dönemde metabolik hastalıklar için büyük risk taĢırlar.

b. Gıda(enerji) alımındaki azalma: GeçiĢ döneminin geneline yayılan Kuru

Madde Tüketimi (KMT)’ndeki azalma kondüsyon kaybına neden olarak vücut rezervlerini de azaltır ve bu durum doğum sonrası oluĢan negatif enerji dengesine adaptasyon mekanizmasını aksatır.

c. Doğuma yakın dönemde ortaya çıkan stress

d. Laktasyonun başlaması ile şiddetlenen ve hatta patolojik boyuta ulaşan negatif enerji dengesi sayılabilir.

GeçiĢ döneminde hastalıkların görülme oranı ve sıklığındaki artıĢ takip eden laktasyon dönemini etkileyen en önemli unsurdur. Postpartum dönem hastalıklar metabolik (yağlı karaciğer, ketozis, abomasum deplasmanı, hipokalsemi, downer cow, subakut rumen asidozu), reprodüktif (güç doğum, retentio sekundinarum, metritis, anöstrüs, kistik ovaryumlar), enfeksiyöz (mastitis) ve ayak hastalıkları (laminitis) olarak sınıflandırılabilir (Adewuyi ve ark 2005, Drackley 2000, Juchem ve ark 2004, Kawamura 2006).

1. 1. 3. Doğum Sonrası Laktasyon Dönemi

Doğumdan sonra süt verimi hızla artarak 6-8 hafta gibi bir sürede pik verime ulaĢır. Doğum sonrası ineklerin KMT kabiliyeti ya da besin madde alım miktarı, süt verimindeki artıĢa bağlı oluĢan enerji ve besin maddeleri ihtiyaçlarındaki artıĢı karĢılayacak düzeyde artıĢ göstermez. Çünkü KM tüketimi ancak doğum sonrası 10. haftada pik yapar. GeçiĢ dönemindeki KM tüketimindeki ve enerji alımındaki bu yetersizliğin nedeni, gebeliğin son dönemlerinde hızla artan östrojen hormonu, rumende gram negatif bakteriler tarafından salgılanan endotoksinler (LPS: lipopolisakkaritler) ve azalan rumen hacmidir (Jorritsma 2003).

1. 1. 4. Laktasyon Dönemi ve Enerji Dengesi

Laktasyon 3 döneme ayrılarak değerlendirilmektedir. Bunlar, süt veriminin pike çıktığı doğum sonrası ilk 10 haftalık negatif enerji dengesi evresi, KM tüketiminin arttığı ve süt veriminde yavaĢ bir azalmanın olduğu ikinci 10 haftalık

(19)

5 dengeli enerji evresi, süt verimindeki düĢüĢün hızlandığı kuru dönemin baĢlangıcına kadar olan 10 haftalık dilim, son laktasyon dönemi, pozitif enerji dengesi evresidir.

Böylece besleme bakımından laktasyonun ilk 10 haftalık sürecine genel anlamda negatif enerji dengesi hâkimdir. NED’nin hakim olduğu bu dönemde inekler enerji gereksinimlerini karĢılamak için vücut rezervlerini kullanmaya baĢlarlar ve ilk olarak yağların metabolize olması ve mobilizasyonu gerçekleĢir. Ġnekler laktasyonun bu ilk 10 haftalık sürecinde vücut rezervlerini kullanarak (VKS bakımından normal bir hayvan için) 50-60 kg kadar kaybedebilirler. Doğumdan önce hızlı geliĢen fötüs ve KM tüketiminin bu geliĢime nazaran az olması ve doğumdan sonra hızla artan süt verimine karĢın KM tüketiminin daha yavaĢ artması ED’ni bozar. Ġneklerin metabolizmasında bu döneme adapte olmaya yönelik değiĢiklikler meydana gelir. Doğum sonrası bu durumu karĢılayabilmek için ineklerin gösterdiği uyumluluğa, metabolik ve hormonal değiĢikliklere homeorhezis denir. Ġneklerin bu zorlu sürece adapte olamaması sonucunda metabolik hastalıklar oluĢmaktadır. Ayrıca bu dönem bir süt ineğinin yaĢamı boyunca karĢılaĢacağı sorunların en büyük dilimini oluĢturur. Çok zorlu ve ekonomik açıdan da en çok maliyetli dönem olarak nitelendirilir (Jorritsma 2003). NED sürecinde reprodüktif hormonlar ve reprodüktif organların iĢlevleri de baskılanır. Neticede;

 Uterusun involüsyonu gecikir ve uterus enfeksiyonlarına predispozisyon oluĢur,

 Doğum sonrası siklik aktivitenin yeniden baĢlaması gecikir, buna bağlı olarak doğum–ilk östrüs, doğum-ilk tohumlama, doğum-gebe kalma ve buzağılama aralığı uzar ve gebelik baĢına tohumlama sayısı artar.

 Oosit ve embriyonun kalitesi ve canlılığı azalır, sonuçta infertilite nedeniyle sürüden çıkarılma oranı artar (Hayırlı ve Çolak 2011).

Reprodüktif sağlığı korumak ve oluĢan muhtemel problemler ve komplikasyonlarını minimum düzeye indirmek için uyulması gereken peripartum dönem sürü yönetimi ve besleme stratejileri aĢağıdaki Ģekilde sıralanabilir.

 Laktasyonun belirli dönemlerinde süt ineklerinin vücut kondüsyon skorlaması oluĢabilecek muhtemel problemlerin önüne geçilebilmesi adına önemli bir kriterdir. Laktasyon sonu dönemde, kuruya ilk çıktığı dönemde,

(20)

6 geçiĢ döneminin baĢladığı dönemde, doğum anında ve doğum sonrası negatif enerjinin hakim olduğu dönemde VKS tayini yapılarak kritik dönemde sürü izlenip besleme stratejisi uygulanır, gerekli tedbirler ve uygulamalar doğrultusunda sağlıklı sürü yönetimi takibi yapılmıĢ olur.

 Rasyonun enerji içeriğinin ve KM tüketiminin artırılmasıyla negatif enerji dengesinin süre ve Ģiddetinin azaltılması sağlanmalıdır. Doğum sonrası besin madde alım miktarı, süt verimindeki artıĢa bağlı oluĢan enerji ve besin maddeleri ihtiyaçlarındaki artıĢı karĢılayacak düzeyde artıĢ göstermez. Yani süt verim pik düzeyi postpartum 6.-8. haftalar arasında olurken KM tüketimi pik seviyesi postpartum 10. haftadan sonra oluĢur. Bu sorunun çözümlenmesi için; rasyona yağ, propilen glikol, propiyonatlar gibi besin maddeleri katılır ve bu Ģekilde rasyonun birim miktarında enerji yoğunluğunu arttırarak erken laktasyon dönemindeki patolojik negatif enerji dengesinin azaltılması hedeflenir.

 Kuru dönemin son evresinde (son 21-30 gün) ve geçiĢ döneminin ilk evresinde; normokalseminin sağlanması ve devam ettirilmesi için rasyona anyonik tuz katılarak katyon-anyon farkının düzenli idrar pH’ sı ölçümü ile takip edilmesi gerekir. Doğum öncesinde alınan bu tedbirler sayesinde doğum sonrasında oluĢacak klinik ve subklinik hipokalseminin büyük oranda önüne geçilmiĢ olunur. Doğum sonrası hipokalseminin engellenmesi ile meme baĢı sfinkterinin fonksiyonundan, sindirim sisteminin fizyolojik sınırlar içerisinde çalıĢması gibi birçok metabolik faaliyetin sekteye uğramaması sağlanır.

 Amonyağın kandaki konsantrasyonunun artmaması ve üremiyi engellemek amacıyla rasyonda rumende yıkımlanabilir azot kaynaklarının (RDP) belli düzeyde tutulması için, asgari olarak % 35’i rumenden bypasslanan protein kaynaklı (RUP) olmalıdır. Proteinlerin sindirimi sonucu oluĢan amonyağın üreaz enzimi ile üreye dönüĢtürülüp böbreklerden atılması gerekir. Bu amonyağın detoksifikasyon reaksiyonu enerji gerektiren bir süreçtir ancak laktasyonun erken döneminde ineklerin negatif enerji dengesinde olması ve bu dönemde karaciğerdeki yağlanma sebepli üreaz enziminin aktivitesinin azalması karaciğerdeki amonyağın detoksifikasyonunu geciktirir. Bu

(21)

7 metabolik faaliyetler sonucunda artan ve detoksifikasyon iĢlemi uzayan amonyak uterusun pH’sını düĢürerek doğrudan embriyo ve oosit için olumsuz ortam oluĢturur. Ayrıca kolay fermente edilebilir karbonhidrat kaynaklarının takip edilmesi yapısal olmayan karbonhidratların (NCS) dengeli olarak rasyonda arttırılması ile insülinotropik etki oluĢturulup karaciğerde glikoneogenezisin ve kan glikoz konsantrasyonu artması ve buna bağlı insülin salınımı artması sağlanır. Artan insülin anti-lipolitik aktivite gösterir. Tüm bunlar sonucunda ketozis ve yağlı karaciğer sendromu azaltılır.

 Gebeliğin maternal kabulü uterus endometriumundaki luteolitik mekanizma ve embriyo tarafından luteolizisi bloke eden antiluteolitik mekanizma arasındaki hassas dengeye bağlıdır. Rasyona esansiyel yağ asitlerince zengin yem maddelerinin katılmasıyla reprodüktif hormon profilinin değiĢtirilmesi fertilizasyon sonrası luteolitik etkiyi azaltmak için linoleik asit kullanılarak araĢidonik asit seviyesini düĢürmek ve prostoglandin sentezini inhibe etmek böylece luteolizisi dizginlemek mevcut gebeliğin erken dönemde devamlılığının sağlanması ile sonuç olarak endometrial lipid bileĢiminin değiĢtirilmesi sağlanır. Erken embriyonik dönemde embriyonun sentezlediği interferon-tau (gebeliğin 12-24 günleri arasında embriyonun trofoblast hücrelerinde salgılanan ve gebeliğin anne tarafından kabulünü baĢlatan bir sitokindir) sayesinde endometrium üzerindeki oksitosin reseptörlerinin downregülasyonu ileve PG’lerin sentezinde F2’den ziyade E2’ye

dönüĢümünü sağlayarak endometrial pulsatil prostoglandin sentezi inhibe edilir (Lopez Gatius ve ark 2004).

 Rasyona dengeli vitamin-mineral katkısıyla metabolik iĢlevlerin artırılması ve immun sistemin güçlendirilmesi sağlanmalıdır (Hayırlı ve Çolak 2011, Suriyasathaporn 2000).

1. 1. 5. Ġneklerin Beslemesinde Enerji Dengesi

Süt ineklerinin beslemesinde enerji dengesi (ED) tanım olarak; tüketilen enerji (alınan enerji) ile yaĢama, gebelik, laktasyon ve büyüme için harcanan enerji arasındaki farktır (Leblanc ve ark 2006). YaĢama payı ve gebelik için enerji

(22)

8 gereksinmeleri, süt verimi için enerji gereksinimine oranla çok daha düĢüktür. Bu nedenle ED’yi belirleyen en önemli iki parametre enerji tüketimi ve süt verimidir. Enerji dengesinin negatif olması vücut rezervlerinin enerji kaynağı olarak kullanıldığını (canlı ağırlık ve vücut kondüsyon kaybına neden olur) pozitif olması ise rezervlerin yenilendiğini yani artırıldığını (canlı ağırlık kazancını ve vücut kondüsyon artıĢına sebep olur) ifade eder (Arslan ve Tufan 2010, Grummer 2008, Grummer ve Rastani 2003, Grummer ve Rastani 2004).

1. 1. 6. Negatif Enerji Dengesi ve Kuru Madde Tüketimi

Doğumdan önce KM tüketiminde %30 civarında bir azalma meydana gelir. Doğumdan sonraki ilk 3-4 hafta hayvanın KM tüketimi laktasyon dönemindeki pik KM tüketiminden %20-30 daha düĢüktür. Bu durum süt veriminin hızla arttığı bu dönemde enerji tüketiminde yetersizliğe ve vücut yağlarının mobilizasyonuna (vücut rezervlerinin kullanılması-katabolik faaliyetlerin baskın olması) neden olur. Yağ mobilizasyonu sonucunda esterleĢmemiĢ yağ asitleri (EYA-NEFA) oranı artar. Karaciğerde (hepatositlerde) trigliserid birikimine neden olur ve plazma NEFA düzeyinin artması karaciğer yağlanmasını baĢlatır. Ġneklerde diğer canlılardan farklı olarak hepatositlerdeki trigliseridlerin çok düĢük dansisiteli (yoğunluklu) lipoproteinlere (VLDL) dönüĢüm oranı azdır. Yani ineklerin karaciğeri biriken yağdan daha azını uzaklaĢtırabilir. Bu durum inekleri karaciğer yağlanmasına yatkın hale getirir (Hayırlı ve Çolak 2011, Yavuz 2008).

1. 1. 7. Fizyolojik Negatif Enerji Dengesi

Vücut rezervlerindeki yağlar ve proteinler enerji ihtiyacı olan dokulara taĢınır, aynı zamanda bu maddeler karaciğerde süt üretiminde kullanılacak metabolitlere dönüĢtürülürler. NEFA‘lar çok düĢük dansisiteli lipoproteinlere dönüĢtürülmelerini (VLDL) takiben apoliproteinlere (özellikle apoliprotein b100) bağlanarak kan dolaĢımına karıĢırlar ve enerji gereksinimi olan dokulara taĢınırlar. Sitrik asit siklusuna girerek parçalanır ve ATP üretiminde kullanılacak karbon dioksit ve su açığa çıkar. Fakat daha ileri iĢlemler için yeterli yem alımı-besin madde alımı- KM tüketimi ve karaciğerde glikoneogenezis sağlanmalıdır. Ġdame ve süt verimi için gerekli olan enerjinin yemle alınan ve vücut rezervlerince sağlanan

(23)

9 enerjiye eĢit olduğu durumlarda fizyolojik negatif enerji dengesi Ģekillenir. Ġnekler 6-8 haftaya kadar günde 2,0-2,5 kg vücut ağırlığı kaybederek süt verimlerini idame ettirmeye çalıĢırlar. Bu dönemi atlatan ineklerde vücut ağırlığı tekrardan artmaya baĢlar (Hayırlı ve Çolak 2011, Overton ve ark 2004, Yavuz 2008).

1. 1. 8. Patolojik Negatif Enerji Dengesi

Süt sığırlarında laktasyonun ilk dönemindeki süt üretimi ve bazal metabolizması için gerekli enerji yem alımıyla ve KM tüketimi ile alınan enerjiyi aĢar. Enerji giriĢi ve çıkıĢı arasındaki dengesizlikten kaynaklanan enerji eksikliği yani NED hakim olur. NED hesaplanırken günlük enerji ihtiyacı, vücut ağırlığı, süt kompozisyonu ve süt üretimine bakılarak bu ihtiyaç ortaya konulur (Jorritsma ve ark 2003).

Yüksek süt verimine sahip sığırlar geçiĢ döneminin ilk haftalarında yani ilk yarısında gerçekleĢen fetüsün son büyüme dönemi ve yüksek süt üretimini kapsayan laktasyonun erken dönemlerinde geçiĢ döneminin ikinci yarısında NED’ne geçerler ve bu gereksinimlerini beslenerek karĢılamaya çalıĢır. Oysaki bu dönemlerde iĢtah azalması problemi vardır ve oluĢan fiziki-endokrinolojik sebepler KM tüketimini azaltır. GeçiĢ döneminde doğum öncesi büyüyen fötüsün rumen hacmini daraltması ve artan östrojen hormonu KM tüketiminin azalmasının en önemli sebepleri arasındadır (Butler 2003).

Sığırların çoğu karmaĢık metabolik adaptasyon mekanizmaları aracılığı ile NED’in üstesinden gelmeye çalıĢırlar. NED’ne karĢı metabolik adaptasyonların çoğu organ düzeyinde meydana gelir. Bu nedenle adaptasyonda adipoz doku, karaciğer, iskelet kası ve meme bezleri önemli dokulardır.

Ruminantlarda metabolizmanın adaptasyonu ve regülasyonu oldukça karmaĢık bir kontrol sistemi ile sağlanır. Adipoz doku ve organ düzeyinde karaciğer önemli metabolik adaptasyon merkezleridir. Metabolizmanın NED’e adaptasyonu genellikle organ düzeyinde olmaktadır. Ruminatlarda karbonhidrat rezervlerinin korunması özellikle önemlidir. Bu sınırlı karbonhidrat laktasyonun erken dönemlerinde ve NED sırasında özel öneme sahiptir. Süt üretiminde laktoz sentezi

(24)

10 için büyük miktarlarda karbonhidrata ihtiyaç vardır ve süt üretimi için gerekli enerji, glukoneogenezis yoluyla sağlanan glikozdan karĢılanır. Ruminantlarda glikoz ihtiyacının önemli bir kısmı rumende sentez edilen uçucu yağ asitlerinden (propiyonik, asetik, bütirik asit) sağlanırken sadece küçük bir kısmı barsaklardan absorbsiyon ile sağlanır. Bu nedenle ruminantlarda dolaĢımdaki glikozun önemli bir kısmı karaciğerden glukoneogenezis yoluyla elde edilir (Sevinç ve ark 2002). Yani ruminantlarda hepatik glikoneogenezis için ana substratlar,

 Ruminal fermentasyondan sağlanan propiyonat

 Kaslarda seri kontraksiyonlar süresince anaerobik glikolizis neticesinde biriken ve dolaĢıma geçen laktik asit (kori dolaĢımı)

 Protein katabolizmasından sağlanan glikojenik aminoasitler

 Barsaklardan emilip portal dolaĢımla direne edilen glikoz

Adipoz dokuların lipolizisi sonucunda açığa çıkan gliseroldür.

GeçiĢ döneminde karaciğerden salınan glikozun %50-60’nın propiyonattan, %20-30’nun glikojenik aminoasitlerden, %15-20’sinin laktattan ve %2-4’ünün gliserolden sağlandığı bildirilmektedir (Reynolds ve ark 2003). Laktasyonun baĢlamasıyla birlikte artan ihtiyaçlardan en önemlisi; sütün sentezlenmesi için gerekli olan glikozdur. Hayvanlar tarafından tüketilen glikoz rumende sindirilerek uçucu yağ asitlerine dönüĢtürülür. Bu uçucu yağ asitleri rumen duvarından absorbe edilerek karaciğere gönderilir. Yem tüketimi ve glikoz sentezinde rol oynayan öncül maddelerin alımı yetersiz olduğu durumlarda ihtiyaçları karĢılayabilmek için süt sığırları tarafından yüksek oranda yağ vücutlarından mobilize edilmeye baĢlar. Vücuttan mobilize edilen ve karaciğere gelen yağ miktarı ilgili doku ve organa gönderim kapasitesinin üzerine çıktığı durumlarda yağlar karaciğerde birikmeye baĢlar. Yağların karaciğerde birikmesi sonucunda fonksiyon bozuklukları, kan glikoz seviyesinde düĢme, keton cisimlerin miktarında artıĢ ve buna bağlı olarak ketozis Ģekillenir. Vücut idamesi ve süt verimi için gerekli olan enerjinin yemler ve doku mobilizasyonundan sağlanamadığı durumlarda, patolojik negatif enerji dengesi (NED) oluşur. Ġki durum söz konusudur ve bunlar Ģöyle özetlenebilir,

(25)

11 Enerji kaynağı yetersizliği, doğumdan sonra ineklerin iĢtahları ve metabolizmaları normaldir ancak alınan enerji süt üretimi için gereken enerjiyi telafi etmeye yetmez. Ġnekler laktasyona normal baĢlar ancak 3-6 hafta sonra süt verimi düĢer, vücut kondüsyon skoru kaybı oluĢur. Bu form klasik ketozistir. BHBA ve NEFA konsantrasyonları kanda yükselmesine karĢın glikoz her zaman düĢüktür. Karaciğerde trigliserid, triasilgliserol (triaçilgliserol, TAG) konsantrasyonları düĢüktür. Bu formda rumendeki yemlerde yeterli glikoz bulunması (ekstra glikoz kaynağı) durumunda karaciğerin glukoneogenezis kapasitesi yeterli olmaktadır.

Ġkinci form, biyokimyasal olarak birinci forma benzer olmasına karĢın karaciğerdeki glukoneogenezisin azalması ve metabolizmanın tamamen aksaması ile ilk durumdan tamamen ayrılır. Karaciğer yağlanması (insülin direnci-tip2 ketozis) olarak da tanımlanır. Karaciğerde TAG birikimi, yüksek NEFA, yüksek Hidroksibütirat (BHBA) ve metabolizmanın aksaması ile karakterizedir. Patolojik negatif enerji dengesinin sebep olduğu hastalıklar, hipokalsemi, ketozis gibi metabolik hastalıklar ile enfeksiyoz etkenlerin neden olduğu mastitis, metritis gibi hastalıklardır. Bu hastalıklar reprodüktif parametrelerde ciddi problemlere yol açar. Doğum öncesinde vücut kondüsyonskoru yüksek olan inekler, doğum sonrası kuru madde tüketimi düĢüktür. Yem alımının azalması kalsiyumunda daha az alınmasına sebep olacağından hipokalsemiye sebep olur. Rasyonda kaba yem miktarının azaltılması latent asidotik strese (subakut rumen asidozu) ve buna bağlı laminitise neden olur. Doğum sonrası ilk östrus oluĢma zamanı gecikir, östrüs belirleme oranları azalır, ilk tohumlama zamanı gecikir ve gebelik baĢına tohumlama sayısı artar (Arslan ve Tufan 2010, Hayırlı ve Çolak 2011).

1. 2. Negatif Enerji Dengesinin Belirlenmesinde Kullanılan Biyokimyasal Metabolik Profil Ġndikatörleri

Gerek infertilite ve embriyonik ölümler, gerekse kondüsyon kaybı ve süt verimi düĢüklüğünde öncelikle iĢletmelerde sürü yönetimi ve hayvan refahı koĢulları gözden geçirilmeli ve takiben metabolik profil testlerinin yapılması gerekir. Metabolik profil analizlerinde kan örnekleri alma dönemleri;

(26)

12

Orta laktasyon; PP 50-120. günler arasında bulunan hayvanlar,

Kuru dönem; doğumuna 7-10 gün kalan hayvanlar, olarak tarif edilir.

Laktasyon ve kurudaki hayvanlarda metabolik profilin değerlendirilmesinde amaç;

 Sub-klinik asidozis, karaciğer yağlanması, subklinik ketozis

 Hipokalsemi ve özellikle subklinik hipokalsemi

 Hipofosfatemi

 Hipomagnezemi riskini belirlenmesidir. Ayrıca; rasyondaki enerji/protein dengesini irdeleyerek iĢletmelerdeki beslenme kaynaklı olası infertilite ve düĢük süt verimi için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

GeçiĢ döneminde besin öğelerinin fötus ve meme dokusuna akıĢı metabolik önceliktir. Bu durum, kas ve yağ dokularının insüline duyarlılıklarının azalmasına neden olur (Hayırlı 2006). Laktogenez ile yağ dokuda lipolizin artması ve lipogenezin azalması, karaciğerde glukogenezin azalması, glukogenoliz ve glukoneogenezin artması, perifer dokularda glikoz kullanımının azalması ve lipit kullanımın artması ve kas dokuda protein yıkımı ile karakterizedir (Reynolds ve ark 2003). Plazma insülin, glikoz, büyüme hormonu ve insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1) seviyeleri düĢük, buna karĢın plazma glukagon, NEFA ve BHBA seviyeleri yüksek düzeydedir (Hayirlı ve ark 2012). Karaciğer trigliserit (TG) düzeyi yükselmiĢ, buna karĢın karaciğer glikojen düzeyi azalmıĢ durumdadır. Bu metabolik göstergeler vücut rezervlerinin yıkımlandığını ve katabolizmanın baskın durumda olduğunu gösterir. Benzer metabolik profil ketoziste de görülür (Arslan ve Tufan 2010, Hayirli ve ark 2012, Hayırlı ve Çolak 2011).

1. 2. 1. EsterleĢmemiĢ Yağ Asitleri

Non-esterifiye yağ asitleri (NEFA) trigliseritlerin ana bileĢenleridir. Birçok dokuda enerji kaynağı olarak kullanılır. Klinik ya da subklinik ketozis esnasında kan glikozundaki negatif dalgalanmalara bağlı olarak artan glukagon, kortikosteroidler, ketoĢelaminlerin etkinliği hormon duyarlı lipaz sentezinin ve etkinliğinin yükselmesine yol açar. Sonuç olarak bu enzim (lipaz) trigliseritlerin yıkımlanmasına

(27)

13 (lipoliz) neden olarak NEFA ve gliserol oluĢumunu arttırır. Hepatositlere gelen NEFA burada esterifiye edilir ve tekrar trigliserid formunu alır, bir kısmı trigliserid olarak karaciğerde birikir ve hepatik lipidozisi baĢlatır. Esterifiye edilen yağ asitlerinin kalan kısmı yine karaciğerde β-oksidasyon sonucunda Asetyl-CoA’ya dönüĢür. Acetyl-CoA’nın bir bölümü keton cisimcikleri oluĢumuna katılır bir kısmında Kreps siklusuna girer (NEFA kuru dönem değeri: ≤0,4 mmol/L, erken laktasyonda: ≤0,6 mmol/L). EsterleĢmemiĢ yağ asit düzeyi prepartum dönemde/kuru dönemde enerji dengesinin gösterilmesine yönelik en duyarlı ve en güvenilir NED indikatörüdür. EsterleĢmemiĢ yağ asit düzeyi, doğumdan 2-4 gün önce yükselmeye baĢlar ve doğumdan yaklaĢık olarak 3 gün sonra en yüksek değere ulaĢır. Doğumdan 2-14 gün önce NEFA konsantrasyonunun ≥0,4 mmol/L olması NED’in Ģekillendiğini göstermektedir (LeBlanc 2010, Hayirli ve Çolak 2011). Serum NEFA değeri, olası bir negatif enerji dengesi durumunda β-hidroksibutirat (BHBA) konsantrasyonundan daha önce artmaktadır (LeBlanc 2010). Yüksek düzeydeki NEFA hayvanlarda negatif enerji dengesinin göstergesidir. Serum NEFA değeri sütçü sığırlarda abomasum deplasmanlarının (AD) prediktörü olarak da kullanılmıĢ ve prepartum dönemde sadece NEFA konsantrasyonu AD riskiyle iliĢkili bulunmuĢtur. Doğumdan sonraki günlerde NEFA konsantrasyonu 0,5 mEq/L den büyük olanlarda AD oluĢumunun 3,6 kat daha fazla olduğu saptanmıĢtır (LeBlanc 2005).

Kuru dönemin son 3 haftasında veya geçiĢ döneminin ilk evresindeki hayvanlardan alınan kan örneklerinin %15’inden daha fazlasında 0.4 mmol/L’den büyük değerler saptanması enerji metabolizması ile ilgili sorunu gösterir. Dolayısıyla doğum sonrası aĢağıda belirtilen hastalıkların oluĢma riskinin yüksek olduğuna iĢaret eder. Bu riskler;

 Kuru dönem beslemesinin uygun yapılmadığı

 RS oluĢma, metritis, mastitis riskinin arttığını

 Uterus involüsyonunda gecikme

 Doğum sonrası ilk östrus görülme zamanının uzaması

 Abomasum deplasmanları

 Klinik-subklinik; ketozis ve hipokalsemi oluĢumu

(28)

14

 Ġmmunglobin kapsamı ve düzeyi düĢük kolostrum sentezi

 Doğum sonrası Ģiddetli kondüsyon kaybı

 ġiddetli hepatik lipidozis ve karaciğer koması gibi doğrudan verimi ve iĢletmenin geleceğini etkileyen sorunların meydana geleceği konusunda uyarı olarak da sayılabilir.

1. 2. 2. Keton Maddeler; Beta hidroksi bütirik asit

Rasyondaki negatif enerji dengesinin hayvanda oluĢturduğu yansımasını teyit eden ikinci önemli biyokimyasal parametre BHBA’dir. NEFA, volatil (uçucu) yağ asitleri metabolizması sonucunda oluĢur. Ruminantlarda rumen metabolizması sırasında oluĢan volatil yağ asitleri propiyonat, asetat ve butirattır. BHBA düzeyinin artması;

 Lipolizis

 Uzun süren açlık

 Ġnsulin rezistansı- eksikliği

 Negatif enerji dengesi/ klinik-subklinik ketozis

 Kötü kaliteli silajla besleme sonucunda butiratın rumende aĢırı emilimini iĢaret edebilir.

BHBA aracılığı ile negatif enerji dengesinin kontrolü için örnekler laktasyonun postpartum 10-20 gün arası günlerde büyük iĢletmelerde hayvan varlığının minimum %10’undan alınarak değerlendirilmelidir. Değerlendirilen hayvanların %10’undan fazlasında BHBA düzeyi 1,2 mmol/L üzerinde saptanması infertilite, metritis, mastitis, AD, hepatik lipidozis, ketozis geliĢim riskinin son derece yüksek olduğunu gösterir. Serum BHBA konsantrasyonunun yüksek olması ile süt üretimi, ketozis, klinik ketozis ve LDA arasında önemli iliĢki olduğu belirtilmiĢtir (LeBlanc 2010). Doğumdan sonra 1 hafta içerisinde serum BHBA konsantrasyonu 1 mmol/l’den yüksek olan ineklerde AD görülme riskinin serum BHBA düzeyi daha düĢük olanlardan 13,6 kat daha fazla olduğunu bildirilmiĢtir (Hayirli ve ark 2012, LeBlanc 2010). Gebeliğin son döneminde artan progesterondan dolayı insulin rezistansı oluĢabilir. Bu durumda enerji metabolizmasının glikozdan

(29)

15 yağ metabolizmasına kaymasına yol açarak lipolizisi dolayısıyla BHBA düzeyini yükseltebilir.

1. 2. 3. Serum Kalsiyum Düzeyi

Süt ineklerinde normal serum kalsiyum değeri, 8-12,4 mg/dl’dir. ĠĢletmede metritis ve inaktif ovaryum, RS, AD, süt verim düĢüklüğü ve kısmi parezis gösteren hayvanların insidansının artması durumunda kalsiyum seviyelerinin sürü genelinde kontol edilmesi ve klinik hipokalsemi yönünden değerlendirilmesi gerekir.

Subklinik hipokalsemi, klinik hipokalsemiye göre daha sık karĢımıza çıkan metabolik bir sorundur. Subklinik hipokalsemiye sahip iĢletmelerde genellikle güç doğumlar, doğum sonrası uterus kontraksiyonlarında azalmaya bağlı içeriğin tam olarak boĢaltılamaması ve dolayısıyla oluĢan metritis sonucunda infertilite, AD, doğum öncesi ve doğum sonrası ayağa kalkamama gibi sorunları ön plandadır. Kandaki kalsiyum proteinlere bağlanarak kalsiyum fosfat, kalsiyum sitrat veya serbest iyonize kalsiyum olarak bulunur. Aktif olan iyonize kalsiyumdur ve metabolik olarak etkileri bu form ile gösterilir. Kasların kontraksiyonları, kan pıhtılaĢması, enzim aktivitesi, sinir uyarımının iletilmesi, hormon salınımı ve membran permeabilitesi gibi birçok hayati olaylarda önemli rol oynar. Kandaki iyonize kalsiyumun kontolü çok önemlidir ve bu kontrolü parathormon (PTH), Kalsitonin ve vitamin D bu konuda doğrudan etkilidir. Bunlara ilaveten böbreküstü kortikosteroidleri, östrojen, tiroksin, somatotropin hormonu (STH), glukagon gibi hormonlar da kalsiyum homeostasisinde, belli koĢullar altında etkilidirler. Doğumu takiben ineklerin hemen kolostrum vermeye baĢlaması kalsiyum ihtiyacını birden arttırır. Her litre sütle 1-1,5 g Ca atılır. Hayvanın bu kritik dönemde barsaklardan resorbe edeceği kalsiyum ile bu ihtiyacı karĢılaması mümkün değildir. Doğum stresinden kurtulamamıĢ olan hayvanda sindirim aktiviteleride normal değildir. Artan kalsiyum açığı kemiklerden karĢılanır.

1. 2. 4. Serum Fosfor Düzeyi

Süt ineklerinde normal serum fosfor değeri, 5,6-6,5 mg/dl’dir. Fosfor hücre zarlarında bulunan ve hücresel bütünlüğü sağlayan fosfolipidlerin ana

(30)

16 yapıtaĢlarından biridir. Bunun yanında nucleoprotein ve fosfoproteinlerin yapısına girmesi yönü ile protein metabolizmasında ve ATP sentezindeki rolü ile enerji-karbonhidrat metabolizmasında önemli fonksiyona sahiptir. Dolayısıyla düĢük serum fosfor seviyesi yani hipofosfatemide gerek hücresel bütünlüğün bozulması, gerekse protein ve enerji metabolizmasının bozulmasına bağlı olarak infertilite, kondüsyon kaybı, süt verim kaybı Ģekillenir. Sürekli hipofosfatemide osteomalasi doğum öncesi parapleji, Ģiddetli yetmezliklerde eritrosit membrane yapısı bozulduğu için genellikle doğum sonrası görülen postpartum hemoglobinüri Ģekillenir (ġentürk ve ark 2013).

1. 2. 5. Kan Glikozu ve Değerlendirmesi

Süt ineklerinde normal serum kan glikoz değeri, 45-75 mg/dl’dir (ġentürk ve ark 2013).

1. 2. 5. 1. Hipoglisemi

Kan glikoz seviyesinin 45 mg/dl altına düĢmesidir. Metabolik profil testlerinde hipogliseminin belirlenmesinin en önemli yansıması süt verim düĢüklüğü, kondüsyon kaybı ve infertilitedir. Diğer taraftan;

 Klinik ve subklinik ketozis

 Kronik karaciğer yetmezliği

 ġiddetli hepatik lipidozis gibi durumlarda hipoglisemi oluĢur.

1. 2. 5. 2. Hiperglisemi

Kan glikoz seviyesinin 75 mg/dl üstüne çıkmasıdır. Sığırlarda hiperglisemi genellikle iatrojenik nedenlerle ortaya çıkar;

 Glikoz infüzyonları

 Akut Rumen asidozu

 Stres

 Sistemik yangısel yanıt sendromunda ortaya çıkan sitokinler (TNFα, …) insülin direncini arttırarak kan glikoz düzeyini yükseltirler.

(31)

17

 Obezite – kuru dönemde 4,25 üzeri vücut kondüsyon skoru gibi sebeplerle hiperglisemi oluĢmaktadır.

1. 3. Negatif Enerji Dengesi ve Enerji Metabolizmasının Yönetimi

Negatif enerji dengesinden en çok etkilenen laktasyonun erken dönemindeki yüksek süt verimine sahip ineklerde, rumen uçucu yağ asitleri türlerinin değiĢtirilmesi; propiyonik asitten asetoasetik asite dönüĢmesi sonucunda indirekt olarak insülin-IGF1 konsantrasyonlarını azaltmıĢ, enerji metabolizmasını olumsuz etkilemiĢ ve direkt olarak tubal ve uterusun sıvılarının kompozisyonunu değiĢtirilerek reprodüktif parametreleri düĢürmüĢtür. Yüksek enerjili rasyonun erken embriyonik geliĢime olumsuz etkisini azaltması için fertilizasyon sırasında veya öncesi dönemde folikülün yeterli geliĢimsel kabiliyete sahip oosite sahip olması gerekir. Ayrıca, düvelerde düĢük enerjili rasyonla besleme sonucunda oositin geliĢimsel kapasitesinin arttığı görülmüĢtür (McEvoy ve ark 2001).

GeçiĢ dönemlerinde sindirimi kolay karbonhidratlarca zengin ya da yapısal olayan karbonhidratlarca (NCS) zengin rasyonların kullanımı rumende propiyonat artıĢına sebep olarak (ekstra glikoz kaynağı) karaciğerde glikoneogenezisi uyarmaktadır. GeçiĢ döneminde KM tüketimini artırmakta, glikoz ve lipit metabolizmasını iyileĢtirmekte ve süt verimini arttırmaktadır (Arslan ve Tufan 2010, Grummer ve ark 1994, Hayırlı ve ark 2002, Stokes ve Goff 2001).

GeçiĢ döneminde karaciğerde glikoneogenezisin uyarılması ve substrat desteğine yönelik rasyonlara Ca-propiyonat ilave edilmesi enerji ve lipit metabolizması üzerinde olumlu ve olumsuz sonuçlar alınmıĢtır. (DeFrain ve ark 2004, Stokes ve Goff 2001). Bypass yağ, propilen glikol ve propiyonat kombinasyonu verilmesinin enerji metabolizmasına olumlu etkileri sonucu, prepartum dönemdeki yem tüketimindeki azalmanın önlendiği, kan glikoz ve insülin konsantrasyonun yükselip (insülinotropik etki), NEFA’nin azaldığı belirlenmiĢtir (Arslan ve Tufan 2010).

GeçiĢ dönemi rasyonuna kurutulmuĢ gliserin ilavesinin yem tüketimi, süt verimi ve kompozisyonu ile serum insülin düzeyini etkilemediği, ancak plazma

(32)

18 glikoz konsantrasyonunu artırdığı, BHBA ve idrardaki keton cisimciklerini azalttığı tespit edilmiĢtir (Arslan ve Tufan 2010). Rasyona monensin (monensin, ionofor grubu bir antibiyotiktir) ilavesi, ruminal asetik asit ve metan üretimini azaltıp, propiyonat üretimini artırarak ruminal fermentasyonun enerjik etkinliğini artırmaktadır. GeçiĢ döneminde rumene kontrollü monensin salan kapsül uygulamasının postpartum dönemde BHBA konsantrasyonunu düĢürdüğü, glikoz ve NEFA konsantrasyonunu etkilemediği belirlenmiĢtir (Arslan ve Tufan 2010, Duffield ve ark 2003, Petersson-Wolfe ve ark 2007).

Doğum öncesi ve sonrasında meydana gelen yetersiz enerji alımının önüne geçmek için, rumen uçucu yağ asitleri kompozisyonu değiĢtirmek ve ekstra glikoz kaynağı sağlamak amacıyla propilen glikol, Ca-propiyonat, dekstroz ve gliserol gibi glikoz öncü maddeleri yaygın olarak kullanılmaya baĢlanmıĢtır.

1. 3. 1. Gliserol

Biyodizel yan ürünü olan gliserol; renksiz, kokusuz, su tutma kapasitesi yüksek, yoğun ve lezzetli bir maddedir. Biyodizel üretimi sırasında, yağ asitleri metanol kullanılarak yapılan karĢılıklı esterleme yöntemi ile trigliserid molekülünün gliserol iskeletinden hidrolize edilir. Yağ asidi esterlerinin ayrıĢtırılmasının ardından gliserol yüksek miktarda tuz ve metanol ile reaksiyondan ayrılır. Gliserin uygun koĢul ve miktarlarda ilave edildiği takdirde yemlerde güvenli bir Ģekilde kullanılabilir. Ancak ham gliserol ve metanol kalıntısı göz önünde bulundurulmalıdır. Ham gliserol içerisindeki metanol miktarı %0,5’in altında olmalıdır. FDA (Amerikan Gıda ve Ġlaç Dairesi) ham gliserolün 150 ppm’den fazla metanol ihtiva ettiği durumlarda hayvan beslemede kullanımının güvenli olmayacağını bildirmiĢtir (Wright 1969).

Gliserol süt sığırlarında doğum sonrası meydana gelen ketozisi ortadan kaldırmak ve/veya oluĢumunu engellemek için kullanılır. Rumen mikroorganizmaları tarafından oldukça kısa bir süre içerisinde fermente edilir. Gliserol miktarı rumene girdikten yaklaĢık 2 saat sonra %25’i, 8 saat sonra ise %90’ı hızlı fermentasyon neticesinde tespit edilemeyecek kadar düĢer. Gliserolün fermentasyonu sonrasında asetat, propiyonat, butirat ve karbondioksit açığa çıkar. Gliserol ilavesi ile rumen

(33)

19 pH’sı niĢasta beslemesi ile karĢılaĢtırıldığında daha hızlı bir Ģekilde düĢmektedir. Bunun yanında gliserol ilavesi ile uçucu yağ asitleri arasında en fazla bütirik asit açığa çıkmaktadır (%31). Gliserol oldukça hızlı fermente olabilen, rasyonun içeriğine göre propiyonat ve bütirat gibi uçucu yağ asitleri üretimini arttıran bir maddedir. Rasyona kuru maddenin % 5, 10 ve 15’i düzeyinde mısır yerine eklenen gliserin süt verim ve kompozisyonunu etkilemezken MUN (süt üre nitrojen) değerinde azalma meydana geldiği, KM’nin %15’i oranında gliserol eklendiği durumlarda ise yem tüketiminin düĢtüğü yapılan araĢtırmalar ile ortaya konmuĢtur. Ġçirildiği durumlarda artan bütirik asit ketozis oluĢumunu tetiklemektedir (De Frain ve ark 2004).

1. 3. 2. Propilen glikol

Son zamanlarda en çok incelenen glikojenik katkılardan biridir. PG, doğum öncesi ve sonrasında ketozisten korunmada veya ketozisin tedavisinde uzun yıllardan beri kullanılan glikojenik bir prokürsör olarak bilinmektedir. PG bu glukojenik etkisini farklı yollarla oluĢturabilir.

Propilen glikol, kan glikoz ve insülin seviyesini arttırırken NEFA ve BHBA miktarını düĢürmektedir. Doğum öncesinde tüketilen konsantre yemin %3-6’sı oranında verilen propilen glikolün doğum sonrası süt verimini arttırdığı, ketozis oluĢma riskini ise azalttığı saptanmıĢtır. PG verilmesi en iyi sonuç ağız yolu ile yapılan uygulamalardan elde edilmektedir. PG uygulaması uygun miktar ve yöntemler ile uygulandığında kan glikoz seviyesini artırır, asetat ve bütirat baĢta olmak üzere uçucu yağ asidi üretimini teĢvik eder. PG ilavesi ile,

• Glikoneogenesisi uyarılır. Kan glükoz seviyesi artar. • NEFA ve BHBA miktarı düĢer.

• Somatik hücre sayısı azalır.

Rumende metabolize olarak laktik asit ve propiyonik asite, bunlar da hepatositler tarafından glikoza dönüĢtürülür. Rumen fermentasyonundan kaçan bir kısım ise rumen duvarı veya gastrointesitnal sistem tarafından emilerek karaciğerde glikoza dönüĢtürülür. PG oral yolla verilmesi sonucunda plazmada NEFA ve BHBA düzeylerinin azaldığı bilinmektedir. Özellikle doğumdan iki gün önce sığırlara oral

(34)

20 yolla PG verilmesinin erken laktasyon döneminde plazma NEFA seviyesini düĢürmede ve süt verimini artırmada etkiliolduğu bildirilmiĢtir. Sığırlarda bazı metabolik parametrelerde değiĢikliğe yol açtığı, glikoz ve insülin düzeylerini arttırdığı, NEFA ve BHBA’da düĢüĢe neden olduğu bildirilmiĢtir (Hoedemaker ve ark 2004, Mikula ve ark 2008, Rukkwamsuk ve ark 2005). Ayrıca NED’de NEFA’nın artacağı, glikoz ve insülin azalacağı, PG uygulaması ile erken laktasyonda insülinin ve glikozun artacağı, lipolizisin ise azalacağı varsayılmaktadır (Castañeda-Gutiérrez ve ark 2009).

Periparturient dönemde PG alımı ile karaciğer yağlanması ve ketozisten korunmada ve tedavide etkili olabileceği bildirilmiĢtir ve postpartum 7 ve 42. günlerinde sığırlara PG uyguladıktan sonra 30 ve 90. dakikalar arasında serum insülin konsantrasyonunun yükseldiği tespit edilmiĢtir. Aynı çalıĢmada PG mekanizması tam olarak açıklanamamakla beraber, PG metabolize edildikten sonra ortaya çıkan propiyonatın pankreastan insülin sentezini artırmıĢ olabileceği bildirilmiĢtir (Miyoshi ve ark 2001).

1. 3. 3. Propiyonik asit

Propiyonat kullanımı kan glikoz seviyesini arttırırken BHBA miktarını düĢürmektedir. Propiyonat ayrıca antiketojenik etkiye sahiptir ve karaciğerde NEFA oksidasyonunu azaltır. Propiyonat ruminantlarda kan insülin seviyesini arttırırken diğer glikojenik maddelerin aksine karaciğere alım etkinliği insülin tarafından düĢürülmez. Doğum sonrasında 42. güne kadar 100 gr sodyum propiyonat verilen süt sığırlarının 0-42 günler arası süt veriminin artarken kan keton cisim miktarının düĢük olduğu saptanmıĢtır. Bununla birlikte yüksek miktarda verilen sodyum propiyonat sodyum iyonlarının kandaki elektrolit konsantrasyonunu değiĢtirdiğinden su tüketimini arttırır, ishale ve yem tüketiminde düĢmelere neden olur (Khalili ve ark 1997).

Şekil

Tablo 2. 1. FreĢ gurubu rasyonu
Tablo 2. 3. Kuru dönem rasyonu
Tablo 3. 1. Ġneklerin ve düvelerin doğum Ģekillerinin skorlaması
Tablo 3. 2. Ġneklerde ve düvelerde yavru zarlarının durumu
+7

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

günde uygulanan eCG’nin ovaryum follikül gelişimine, serum östradiol ve progesteron konsantrasyonuna etkisini araştırmak, doğum–ilk östrus (doğum–ilk

Örnek 5: 2020 yılı için yararlanılacak olan gün sayısının tespitinde 2019 yılının aynı ayında uzun vadeli sigorta kollarına tabi sigortalılar için Kuruma verilmiş olan

yapılan bildirimlerin uzun vadeli sigorta kollarına ilişkin belge türleri dışında yapılmış olması halinde, bu ayı takip eden ilk bildirim yapılmış ayın

Finlandiya’da yapılan bir çalışmada da otopsi çalışanları arasında mesleki hastalık olarak tbc oranı % 10 olarak saptanmış ve bu oran klinisyenlerde (% 1) ve üst ihtisas

Tipik olarak böyle bir kaplama kazanında, tabletlerin kurutulması için gerekli havayı sağlamak, nem ve tozları uzaklaştırmak için kullanılan sistemler

TURKSCH çalışmasında şizofreni spektrumundaki bozukluklara bağlı psikozu olan hastaların (n=57) DSM-IV tanı kriterlerine göre bozuklukları şizofreni (n=27),

Tablo 15 incelendiği zaman, öğrencilerin TGA’nın açıklama aşamasında verdikleri cevaplara göre (Tablo 12), sınıf tartışması sonunda, tanecikli yapıyı