• Sonuç bulunamadı

Deneysel temas tipi yanıklarda acil uygulanan tedavi yöntemlerinin yara iyileşmesi üzerine etkilerinin Alpinia officinarum (Havlıcan) topikal tedavisi ile karşılaştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Deneysel temas tipi yanıklarda acil uygulanan tedavi yöntemlerinin yara iyileşmesi üzerine etkilerinin Alpinia officinarum (Havlıcan) topikal tedavisi ile karşılaştırılması"

Copied!
143
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI

DENEYSEL TEMAS TİPİ YANIKLARDA ACİL UYGULANAN

TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE

ETKİLERİNİN ALPINIA OFFICINARUM (HAVLICAN)TOPİKAL

TEDAVİSİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI

UZMANLIK TEZİ

Dr. Koray KADAM

Bornova-İZMİR 2014

(2)

T.C.

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ACİL TIP ANABİLİM DALI

DENEYSEL TEMAS TİPİ YANIKLARDA ACİL UYGULANAN

TEDAVİ YÖNTEMLERİNİN YARA İYİLEŞMESİ ÜZERİNE

ETKİLERİNİN ALPINIA OFFICINARUM

(HAVLICAN)TOPİKAL TEDAVİSİ İLE

KARŞILAŞTIRILMASI

UZMANLIK TEZİ

Dr. Koray KADAM

TEZ DANIŞMANI

Doç. Dr. G. SELAHATTİN KIYAN

ARAŞTIRMACILAR

Doç. Dr. YİĞİT UYANIKGİL

Doç. Dr. EMEL ÖYKÜ ÇETİN UYANIKGİL

Uzm. Dr. TÜRKER ÇAVUŞOĞLU

Uzm. Dr. DERYA CABBAROĞLU

Uzm. Biyolog FATİH KARABEY

Ege Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Fonu tarafından 2013TIP-027 no’lu proje olarak desteklenmiştir.

Bornova-İZMİR 2014

(3)

TEŞEKKÜR

Hekimlik mesleğinin öğrenilmesinde ara kademelerden biri olan asistanlık eğitimimin sonuna gelmiş bulunuyorum. Mesleğimin ayrıntılarını öğrenmek ve hastalarıma zarar vermeden faydalı olmak için önümde aşmam gereken birçok engel olduğunun farkında olarak;

Uzmanlık eğitimim boyunca ilimlerinden faydalandığım, insani ve ahlaki değerleri ile de örnek edindiğim, yanlarında çalışmaktan onur duyduğum değerli hocalarımdan; klinik Anabilim Dalı Başkanım Doç.Dr. Murat ERSEL, tez danışmanım Doç.Dr Selahattin KIYAN, Yrd.Doç.Dr. Funda Karbek AKARCA, Prof.Dr. Ersin AKSAY ve Doç.Dr. Aslıhan Yürüktümen ÜNAL’ a;

Tecrübelerinden yararlanırken göstermiş oldukları hoşgörü, sabır ve desteklerinden dolayı kliniğimiz uzman doktorları Dr. Yusuf Ali ALTUNCİ, Dr. İlhan UZ ve Dr. Enver ÖZÇETE’ye;

Tez çalışmamın her aşamasında desteğini ve anlayışını esirgemeyen, değerli vaktini cömertçe paylaşan, çok kıymetli hocam Doç.Dr. Yiğit UYANIKGİL’e; tezimde emeği geçen Doç.Dr. Emel Öykü Çetin UYANIKGİL, Biyolog Fatih KARABEY, Dr. Türker ÇAVUŞOĞLU, Dr. Derya CABBAROĞLU ve Dr. Halil Uğur SAVAŞ’a;

Asistanlık sürem boyunca her konuda yardımlarını gördüğüm değerli kıdemlilerime, uyum içinde çalıştığımıza inandığım asistan arkadaşlarıma, kliniğimizin tüm hemşire, sekreter ve personeline;

Bu günlere gelmemde büyük pay sahibi olan aileme ve dostlarıma;

Daima özverisini ve desteğini hissettiğim sevgili eşim Zehra’ya;

Sonsuz teşekkürler…

Dr. Koray KADAM

Projemize verdikleri destek nedeniyle Ege Üniversitesi Rektörlüğü Bilimsel Araştırma Projeleri Komisyonuna ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilimsel Araştırma Projeleri Alt Komisyonuna teşekkür ederiz.

(4)

İ

ÇİNDEKİLER

TABLOLAR ... viii ŞEKİLLER ... x KISALTMALAR ... xii ÖZET ... xiii ABSTRACT ... xvii 1 Giriş ve Amaç ... 1 2 Genel Bilgiler ... 3 2.1 Yanık ... 3 2.1.1 Tanım………...3 2.1.2 Etiyoloji ... 3 2.1.3 Görülme Sıklığı ve Epidemiyoloji ... 5 2.1.4 Derinin Morfolojisi ... 6

2.1.4.1 Stratum bazale (Bazal tabaka) ... 7

2.1.4.2 Stratum spinozum (Dikensi tabaka) ... 7

2.1.4.3 Statum granulozum (Tanecikli tabaka) ... 8

2.1.4.4 Stratum lucidum (Berrak tabaka) ... 8

2.1.4.5 Stratum korneum (Boynuzsu tabaka) ... 8

2.1.5 Yanığın Derecesi ... 9

2.1.5.1 Yanık Derecesinin Belirlenmesi ... 9

2.1.5.1.1 1. derece yanık ... 9

2.1.5.1.2 2. derece yanık ... 9

2.1.5.1.3 3. derece yanık ... 10

2.1.5.1.4 4. derece yanık ... 10

2.1.6 Yanık Yüzdesinin Hesaplanması ... 12

2.1.7 Yanığın Fizyopatolojisi ... 15

2.1.7.1 Lokal etkiler ve zamana bağlı değişiklikler ... 15

2.1.7.1.1 Koagülasyon zonu... 15 2.1.7.1.2 Staz zonu ... 15 2.1.7.1.3 Hiperemi zonu ... 16 2.1.7.2 Sistemik etkiler ... 16 2.1.7.2.1 Kardiyovasküler sistem ... 16 2.1.7.2.2 Solunum sistemi ... 17 2.1.7.2.3 Renal Sistem ... 17

2.1.7.2.4 Endokrin ve Metabolik Sistem ... 17

2.1.7.2.5 Hepatik Sistem ... 17

(5)

2.1.7.2.7 Gastrointestinal Sistem ... 18

2.1.7.2.8 Nörolojik Sistem ... 18

2.1.8 Elektrik Yanıkları ... 18

2.1.9 Kimyasal Yanıklar ... 18

2.2 Yanık Tedavisi ... 19

2.2.1 Hastane Öncesi Bakım ... 19

2.2.2 Acil Serviste Resüsitasyon ve Stabilizasyon ... 20

2.2.2.1 Havayolu ... 20

2.2.2.2 Solunum / Ventilasyon ... 20

2.2.2.3 Dolaşım ... 20

2.2.2.4 Tamamlayıcılar ... 21

2.2.2.5 İkincil İnceleme ... 21

2.2.3 Yatış veya Yanık Merkezine Transfer... 21

2.3 Yara Bakımı ... 21

2.3.1 Yara Bakımında Kullanılan Topikal Ajanlar: ... 21

2.3.1.1 Gümüş Nitrat ... 22

2.3.1.2 Gümüş Sülfadiazin (GSD) (Silverdin®) ... 22

2.3.1.3 Mafenid Asetat (Alfa-Amino-P-Toluen Sulfonamid Monoasetat) ... 22

2.3.1.4 Mupirosin (Bactroban®) ... 23

2.3.1.5 Povidin-iyot (Betadine®) ... 23

2.3.1.6 Nitrofurazon (Furacin®) ... 23

2.3.1.7 Gümüş kaplı pansuman (Acticoat®) ... 24

2.3.2 Sıvı Resüsitasyonu ... 24

2.3.2.1 1942 Harkins Formülü ... 25

2.3.2.2 1947 Body-Weight Burn Budget Formülü: ... 25

2.3.2.3 1952 Evan’s Formülü: ... 25

2.3.2.4 1953 Brooke Formülü: ... 25

2.3.2.5 1974 Parkland Formülü: ... 25

2.3.2.6 1979 Modifiye Brooke Formülü: ... 25

2.3.2.7 1984 Monafo Formulü: ... 25

2.4 Sistemik Antibiyotik ... 27

2.5 Yanık Yarasının İyileşmesi ... 28

2.5.1 Hemostaz ... 28

2.5.2 İnflamasyon Fazı ... 29

2.5.3 Proliferatif Faz ... 29

2.5.4 Maturasyon Fazı ... 30

(6)

3 Deneysel Gereç ve Yöntem ... 33

3.1 Deneysel Gereçler ve Kullanılan İlaçlar ... 33

3.1.1 Deneysel Gereçler ... 33

3.1.2 Kullanılan ilaçlar: ... 34

3.1.2.1 Ketamin HCl (Pfizer- Ketalar®)... 34

3.1.2.2 Ksilazin (Bioveta-Xylazin bio %2 ®) ... 35

3.1.2.3 Parasetamol (Bristol-Myers Squibb- Perfalgan ®) ... 35

3.1.2.4 Gümüş sülfadiazin (Silverdin® %1 krem)... 35

3.1.2.5 Alpinia officinarum (Havlıcan) Aktif Bileşenleri, Ekstraksiyonu ve Analizi ... 35

3.1.2.5.1 Alpinia Officinarum Aktif Bileşenleri ... 35

3.1.2.5.2 Ekstraksiyon ... 35

3.1.2.5.3 HPLC (Yüksek performanslı sıvı kromatografisi) Analizi ... 37

3.1.2.6 Havlıcan ekstresi içeren jelin hazırlanması ... 38

3.1.2.7 Plasebo jelin (Boş jel) hazırlanması... 39

3.1.2.7.1 Jel ... 39

3.2 Deneklerin Gruplandırılması ve Deneysel Yöntem ... 41

3.2.1 Deneklerin Gruplandırılması ... 41

3.2.2 Yanık Modelinin Oluşturulması ... 42

3.2.3 Deneysel Yöntem ... 45

3.3 Mikroskobik Gereç ve Yöntem ... 45

3.3.1 Işık Mikroskobik Gereç ... 45

3.3.2 Işık Mikroskobik Yöntem ... 46

3.3.2.1 Takip ve Gömme ... 46

3.3.2.2 Kesit Alma... 46

3.3.2.3 Işık Mikroskobik Boyama ... 46

3.3.2.3.1 Histokimyasal Boyama ... 46

3.3.3 Histokimyasal Yöntem ... 47

3.3.3.1 H&E Boyama ... 47

3.3.3.1.1 Solüsyonlar: ... 47

3.3.3.1.2 Asid Alkol solusyonu ... 47

3.3.3.1.3 Amonyaklı Su ... 47

3.3.3.1.4 Eosin Solüsyonu ... 47

3.3.3.1.5 Boyama Tekniği ... 47

3.3.3.2 Mallory Azan Boyama ... 48

3.3.3.2.1 Boyama Tekniği ... 48

3.3.3.2.2 Sonuçlar ... 49

3.4 İstatiksel Yöntem ... 49

4 Bulgular ... 50

(7)

4.2 Histopatolojik Analiz Sonuçları: ... 52

4.2.1 4.saatteki histopatolojik bulgular: ... 53

4.2.1.1 Grup I Kontrol grubu ... 53

4.2.1.2 Grup II Yanık kontrol grubu ... 54

4.2.1.3 Grup III GSD grubu... 55

4.2.1.4 Grup IV Havlıcan grubu ... 56

4.2.1.5 Grup V Jel grubu ... 57

4.2.2 8.saatteki histopatolojik bulgular ... 58

4.2.2.1 Grup I Kontrol grubu ... 58

4.2.2.2 Grup II Yanık kontrol grubu ... 59

4.2.2.3 Grup III GSD grubu... 60

4.2.2.4 Grup IV Havlıcan grubu ... 61

4.2.2.5 Grup V Jel grubu ... 62

4.2.3 24. saatteki histopatolojik bulgular ... 63

4.2.3.1 Grup I Kontrol grubu ... 63

4.2.3.2 Grup II Yanık kontrol grubu ... 64

4.2.3.3 Grup III GSD grubu... 65

4.2.3.4 Grup IV Havlıcan grubu ... 66

4.2.3.5 Grup V Jel grubu ... 67

4.3 İstatistiksel Analiz Sonuçları ... 68

4.3.1 Epidermis Kalınlığı Analizi ... 68

4.3.1.1 Epidermis Kalınlığı Analiz Sonucu ... 74

4.3.2 Dejenere Kıl Kökü Sayısı Analizi ... 75

4.3.2.1 Dejenere Kıl Kökü Sayısı Analiz Sonucu ... 78

4.3.3 Damar Sayısı Analizi ... 79

4.3.3.1 Damar Sayısı Analiz Sonucu ... 83

4.3.4 Toplam Kıl Kökü Sayısı Analizi ... 84

4.3.4.1 Toplam Kıl Kökü Sayısı Analiz Sonucu ... 88

4.3.5 Histopatolojik skorlamaya ait verilerin değerlendirilmesinde tercih edilen istatistiksel yönteme ait açıklama ... 89

4.3.6 Ödem Analizi ... 90

4.3.6.1 Ödem Analiz Sonucu ... 91

4.3.7 PMNL İnfiltrasyonu Analizi ... 92

4.3.7.1 PMNL İnfiltrasyonu Analiz Sonucu ... 93

4.3.8 Kollajen Diskolorizasyonu Analizi ... 94

4.3.8.1 Kollajen Diskolorizasyonu Analiz Sonucu ... 95

4.3.9 Damar Hasarı Analizi ... 96

4.3.9.1 Damar Hasarı Analiz Sonucu ... 97

(8)

4.3.10.1 Kıl Kökü Hasarı Analiz Sonucu: ... 99

4.3.11Glandula Sebasea Hasarı Analizi : ... 100

4.3.11.1 Glandula Sebasea Hasarı Analiz Sonucu ... 101

5 Tartışma ve Sonuç ... 102

5.1 Tartışma ... 102

5.2 Sonuç ... 113

(9)

TABLOLAR

Tablo 1. Yanık olgularının etiyolojik sınıflandırması [28] ... 4

Tablo 2. Hastaların taburculuk şekilleri [28] ... 6

Tablo 3. Yanık derinliği özellikleri: Amerikan Yanık Derneği'nin yanık sınıflandırması [38] ... 14

Tablo 4. Amerikan Yanık Derneği'nin yanık ünitesine sevk kriterleri [41] ... 14

Tablo 5. Enfekte yanık yaralarında sık kolonize olan mikroorganizmalar [112] ... 27

Tablo 6. Bitki içerisindeki galangin ve 3-O-metil galangin miktarları ... 38

Tablo 7. Ağırlık analiz sonuçları ... 50

Tablo 8. Tüm gruplardaki sıçanların ağırlıklarının 0-24 saatlerdeki karşılaştırılması... 51

Tablo 9. Histopatolojik skorlama ... 52

Tablo 10. Gruplara göre epidermis kalınlıkları ölçümleri ... 70

Tablo 11. Epidermis kalınlığının Kruskal-Wallis testi ile karşılaştırılması ... 71

Tablo 12. Epidermis kalınlığının Mann-Whitney testi ile karşılaştırılması ... 72

Tablo 13. Epidermis kalınlığının Friedman testi ile karşılaştırılması ... 73

Tablo 14. Dejenere kıl kökü sayısının Kruskal-Wallis testi ile karşılaştırılması ... 76

Tablo 15. Dejenere kıl kökü sayısının Mann-Whitney testi ile karşılaştırılması ... 76

Tablo 16. Dejenere kıl kökü sayısının Friedman testi ile karşılaştırılması ... 77

Tablo 17. Damar sayısının Kruskal-Wallis testi ile karşılaştırılması ... 80

Tablo 18. Damar sayısının Mann-Whitney testi ile karşılaştırılması ... 81

Tablo 19. Damar sayısının Friedman testi ile karşılaştırılması... 82

Tablo 20. Toplam kıl kökü sayısının Kruskal-Wallis testi ile karşılaştırılması ... 85

Tablo 21. Toplam kıl kökü sayısının Mann-Whitney testi ile karşılaştırılması ... 86

Tablo 22. Toplam kıl kökü sayısının Friedman testi ile karşılaştırılması ... 87

Tablo 23. Histopatolojik skorlama ... 89

Tablo 24. Ödem, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 90

Tablo 25. Ödem p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov karşılaştırmaları ... 90

Tablo 26. PMNL infilitrasyonu, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 92

Tablo 27. PMNL infilitrasyonu p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov karşılastırmaları ... 92

Tablo 28. Kollajen diskolorizasyonu, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 94

Tablo 29. Kollajen diskolorizasyonu p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov karşılastırmaları ... 94

(10)

Tablo 30. Damar hasarı, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 96 Tablo 31. Damar hasarı p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov karşılastırmaları

... 96 Tablo 32. Kıl kökü hasarı, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 98 Tablo 33. Kıl kökü hasarı hasarı p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov

karşılastırmaları ... 98 Tablo 34. Glandula sebasea hasarı, grupların histopatolojik skorlama değerleri ... 100 Tablo 35. GIandula sebasea hasarı p değerleri, gruplar arası ikili Kolmogorov-Smirnov

karşılastırmaları ... 100 Tablo 36. Modifiye Verhofstad skorlaması ... 109

(11)

Ş

EKİLLER

Şekil 1. Oluşma mekanizmalarına göre yanıkların sınıflandırılması [27] ... 3

Şekil 2. Derinin morfolojik yapısı [38] ... 9

Şekil 3. Yanık derecesinin şematik görünümü [38] ... 11

Şekil 4. Dokuzlar kuralına göre yanık yüzey alanının hesaplanması [38] ... 12

Şekil 5. Yanık yüzdesini hesap etmek için kullanılan Lund-Browder şeması [38] ... 13

Şekil 6. Jackson'a göre yanık yarasında zonlar ... 16

Şekil 7. Havlıcan bitkisinin ve rizomunun görünümü ... 31

Şekil 8. Galanginin kimyasal yapısının gösterilmesi [6] ... 32

Şekil 9. Yanık yarası oluşturmak amacıyla kullanılan havya düzeneği... 34

Şekil 10. Ekstraksiyon düzeneğinin fotografı ... 36

Şekil 11. HPLC yöntemi ile çalışmada kullanılan havlıcan ekstresindeki etken maddelerin spektrumunun gösterilmesi A. Galangin B. 3-O-metil galangin ... 37

Şekil 12. HPLC spektrum a. Standart moleküllü bitki rizom ekstresi b. Sadece bitki rizom ekstresi ... 38

Şekil 13. Alpinia officinarum içeren jel ve boş jele ait fotograf ... 40

Şekil 14. Deneklerde yanık oluşturulmuş alanlar ... 41

Şekil 15. Gurfinkel R ve arkadaşlarının geliştirdiği yanık oluşturma cihazı [135] ... 42

Şekil 16. a.Yanık modeli oluşturmadan önceki sıcaklık tespiti ve ayarı b.Yanık modeli oluşturmada kullanılan sabit sıcaklık ayarlı havya ... 44

Şekil 17. Yanık modelinin oluşturulması... 44

Şekil 18. Laboratuvarda kullanılan teknik, boya ekipmanları ve fotoğraflama işlemi gerçekleştirilen mikroskopik görüntüleme sistemi ... 48

Şekil 19. Tüm gruplardaki sıçanların ağırlıklarının 0-24 saatlerdeki karşılaştırması ... 52

Şekil 20. 4 saatlik kontrol grubunun histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 53

Şekil 21. 4 saatlik yanık uygulanan deri örneğinin histopatolojik görünümü. H&E boyama.54 Şekil 22. 4 saatlik yanık uygulanan ve topikal GSD tedavisi alan derinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 55

Şekil 23. 4 saatlik yanık uygulanan ve topikal Alpinia officinarum tedavisi alan derinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 56

Şekil 24. 4 saatlik yanık modeli uygulanan ve boş jel ile muamele edilen deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama ... 57

(12)

Şekil 26. 8 saatlik yanık modeli uygulanan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E

boyama. ... 59

Şekil 27. 8 saatlik yanık modeli uygulanan ve topikal GSD tedavisi alan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 60

Şekil 28. 8 saatlik yanık modeli uygulanan ve topikal Alpinia officinarum tedavisi uygulanan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 61

Şekil 29. 8 saatlik yanık modeli uygulanan ve boş jel ile muamele edilen deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 62

Şekil 30. 24 saatlik kontrol grubunun histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 63

Şekil 31. 24 saatlik yanık modeli uygulanan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama ... 64

Şekil 32. 24 saatlik yanık modeli uygulanan ve topikal GSD tedavisi alan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 65

Şekil 33. 24 saatlik yanık modeli sonrası topikal Alpinia officinarum tedavisi uygulanan deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 66

Şekil 34. 24 saatlik yanık modeli uygulanıp ve boş jel ile muamele edilen deri örneklerinin histopatolojik görünümü. H&E boyama. ... 67

Şekil 35. Epidermis kalınlığı ölçüm yöntemi ... 69

Şekil 36. Tüm grupların 4, 8, 24. saatlere göre epidermis kalınlığının karşılaştırılması ... 74

Şekil 37. Tüm grupların 4, 8, 24. saatlere göre dejenere kıl kökü sayısının karşılşatırılması 78 Şekil 38. Tüm grupların 4, 8, 24. saatlere göre damar sayısının karşılaştırılması ... 83

Şekil 39. Tüm grupların 4, 8, 24. saatlere göre toplam kıl kökü sayısının karşılaştırılması .. 88

Şekil 40. Tüm grupların 4., 8. ve 24. saat ödem skorlamasının grafiği ... 91

Şekil 41. Tüm grupların 4., 8. ve 24. saat PMNL infiltrasyonu skorlaması grafiği ... 93

Şekil 42. Tüm grupların kollajen diskolorizasyonu skorlamasının grafiği ... 95

Şekil 43. Tüm grupların damar hasarı skorlarının grafiği... 97

Şekil 44. Tüm grupların kıl kökü hasarı skorlamasının grafiği ... 99

(13)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

Ca : Kalsiyum

Dx : Dekstroz

FGF : Fibroblast Büyüme Faktörü

GFR : Glomerüler Filtrasyon Hızı

GSD : Gümüş sülfadiazin

H&E : Hematoksilen Eozin

HCl : Hidroklorür

HPLC : Yüksek Performanslı Sıvı Kromatografisi

IL : İnterlökin

LR : Laktatlı ringer

MRSA : Metisilin Dirençli Staphylococcus aureus

Na-CMC : Sodyum karboksimetilselüloz

NMDA : N-metil D-aspartat

NS : Normal salin PGE : Prostaglandin E PGI : Prostaglandin I PMNL : Polimorfonükleer lökosit SF : Serum fizyolojik SSD : Silver sulfadiazine

SVR : Sistemik vasküler rezistans

TNF : Tümör nekroz faktör

TVYA : Tüm vücut yüzey alanı

(14)

ÖZET

Deneysel Temas Tipi Yanıklarda Acil Uygulanan Tedavi Yöntemlerinin

Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin, Alpinia Officinarum

(Havlıcan) Topikal Tedavisi ile Karşılaştırılması

Dr. Koray KADAM

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD. Bornova / İZMİR

AMAÇ:

Efektif topikal antimikrobiyal ajanın yaygın şekilde uygulanması açık yanık yarası üzerindeki mikrobiyal yükü ve enfeksiyon riskini azaltır. Yanık iyileşme hızını arttırır [1-3]. Tedavide etkin ve ortak bir yöntem olarak belirlenmiş bir ajan veya uygulama yöntemi görülmemektedir. Alpinia officinarum (havlıcan), halk arasında pek çok rahatsızlığın tedavisinde uzun yıllardır kullanılmaktadır. Yanık tedavisinde de etkili olabileceğini düşündürecek pek çok özelliği mevcuttur [4-6].

Yapılan literatür taramasında yanık hastalarında veya deneysel yanık modellerinde Alpinia

officinarum’un etkileri üzerine klinik ve deneysel çalışmaların az olduğu dikkat çekmektedir.

Acil uygulanan tedavi yöntemlerinden olan yanığa topikal gümüş sülfadiazin (GSD) uygulamasını, topikal Alpinia officinarum tedavisi ile kıyaslayan bir çalışmaya da rastlamadık. Bu nedenle uzun zamandır yanık ve yara iyileşmesi üzerine etkili olduğu düşünülen Alpinia officinarum’un deneysel temas tipi yanıklarda yara iyileşmesi üzerine etkili olup olmadığının belirlenmesi ve etkilerinin acil uygulanan tedavi yöntemlerinden topikal GSD uygulaması ile karşılaştırılması amaçlandı.

YÖNTEM:

Çalışmada Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Deney Hayvanları Yetiştirme Merkezi’nden temin edilen, seksüel olgunluğa erişmiş, ağırlıkları 195-245 gr arasında değişen, sadece dişi eşeyden, 35 adet sağlıklı Wistar albino cinsi sıçan kullanıldı. Sıçanlar beş gruba ayrıldı. İntraperitoneal ksilazin ve ketamin anestezisi sonrası bütün deneklerin sol

(15)

torakodorsalinde iki, sağ torakodorsalinde bir olmak üzere toplamda üç adet, aralarında sağlam cilt dokusu bırakacak şekilde 1x1 cm’lik kare alanlar traşlanarak kıllardan arındırıldı. Yanık modeli oluşturmak amacıyla tasarlanan cihazın sabit 100°C sıcaklıkta tutulan, 1x1 cm’lik kare şeklindeki bakır ucu traşlanan alanlara 10 saniye boyunca ekstra basınç uygulanmadan temas ettirilerek yanık oluşturuldu. Daha sonra gruplarda planlanan işlemler her bir gruba ayrı ayrı sırası ile gerçekleştirildi. Grup I‘e (kontrol grubu) herhangi bir işlem veya tedavi uygulanmadı. Grup II‘ye (yanık kontrol grubu) yanık uygulaması sonrası sadece 100 cc serum fizyolojik (SF) ile iki dakika irrigasyon sağlanıp ilaçsız pansuman ile kapatıldı. Grup III‘e (GSD grubu) yanık oluşturulması sonrası topikal GSD tedavisi altı saat ara ile toplamda dört kez (0, 6, 12 ve 18. saatlerde) uygulandı. Grup IV‘e (havlıcan grubu) yanık oluşturulması sonrası Alpinia officinarum’dan yapılan jel altı saat ara ile toplamda dört kez uygulandı. Grup V‘e (jel grubu) ise yanıktan sonra altı saat ara ile toplamda dört kez boş jel uygulandı. Sıçanlarda yanık oluşturulan üç bölgeden 4, 8 ve 24. saatlerde tam kat deri biyopsileri alınarak ışık mikroskobu altında, hematoksilen eozin (H&E) boyama ile histolojik olarak incelendi. Elde edilen veriler SPSS (Statistical Package For Social Sciences) 15.0 programında oluşturulan veri tabanına girildi ve istatistiksel analizler aynı program ile yapıldı.

BULGULAR:

Deneklerin genel sıvı kayıplarını anlamak için kuru-yaş ağırlıkları olan 0. (yanık öncesi) ve 24. saat (yanık sonrası) ağırlıkları ölçülerek değerlendirildi. Sonuçta gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı ağırlık farkı saptanmadı (p>0.05).

Damar hasarı tüm gruplarda 4. saatte en yüksek, 24. saatte en düşük düzeyde saptandı. Kontrol grubu dışındaki grupların; yanık GSD, yanık havlıcan, yanık kontrol-jel, GSD-havlıcan, GSD-kontrol-jel, havlıcan-jel arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda istatistiksel olarak anlamlı bir değer elde edilmedi (p>0.05).

Ödem miktarının değerlendirilmesinde kontrol grubu dışındaki grupların birbirleri arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda; yalnızca yanık kontrol-havlıcan kıyaslamasında 4. saatte istatistiksel olarak anlamlı bir değer elde edildi (p<0.05).

Kıl kökü hasarının değerlendirilmesinde yanık kontrol, GSD ve jel grubunda en yüksek değerler 4. saatte izlenirken, havlıcan grubunda ise bunlara kıyasla 4. saatte en düşük değerler

(16)

elde edildi. Kontrol grubu dışındaki grupların birbirleri arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda istatistiksel olarak anlamlı bir değer elde edilmedi (p>0.05).

Glandula sebasea hasarı açısından, havlıcan grubunun; yanık kontrol, GSD ve jel gruplarıyla karşılaştırılmasında oluşturduğu olumlu etkileri 4., 8. ve 24. saatlerde istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.05) ve kontrol grubuyla kıyaslamasında da 8. ve 24. saatlerde anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Yanık kontrol-GSD, yanık kontrol-jel ve GSD-jel karşılaştırmalarında glandula sebasea hasarı açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p>0.05).

PMNL infiltrasyonunun havlıcan grubu haricindeki diğer tüm gruplarda ilk 8 saat içerisinde artarak devam ettiği gözlemlendi. Yine havlıcan dışındaki gruplarda en yüksek PMNL değerleri 8. saatte izlenirken havlıcan grubunda en yoğun PMNL hakimiyeti 4. saatte görüldü ve 8 ile 24. saatlerde neredeyse sabit kaldığı dikkat çekti. Kontrol grubu dışındaki diğer grupların birbirleri arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda anlamlı değerler elde edilmedi (p>0.05). Kontrol grubu ve havlıcan grubu arasında yapılan kıyaslamada 8. saatte istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05).

Kollajen diskolorizasyonu, yanık kontrol ve GSD gruplarında 4. saatte en yüksek değerlerde izlenirken 8. saatte azalarak en düşük değerlere 24. saatte ulaştı. Havlıcan grubunda ise diğer üç gruba kıyasla diskolorizasyondaki azalma 4. saatte belirgindi. 8. ve 24. saatlerde ise diskolorizasyon azalmasında progresyon gözlenmedi. Kontrol grubu dışındaki grupların birbirleri arasında yapılan karşılaştırmalar sonucunda istatistiksel olarak anlamlı bir değer elde edilmedi (p>0.05). Kontrol-GSD ve kontrol-havlıcan kıyaslamasında ise 24. saatte istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmaması dikkat çekti (p>0.05).

Toplam kıl kökü sayısı ikili karşılaştırmalar sonrası 4., 8. ve 24. saatlerde; havlıcan-yanık kontrol, jel-yanık kontrol ve GSD-yanık kontrol gruplarının karşılaştırılması sonrası anlamlı farklılık göstermemiştir (p>0.05). Havlıcanın hem GSD hem de jel grubuyla karşılaştırılmasında ise 4. ve 24. saatlerde anlamlı farklılık göstermezken (p>0.05), 8. saatte havlıcan lehine anlamlı değer (p<0.05) bulunmuştur. Grupların kendi süreçleri içinde havlıcan grubu anlamlı farklılık gösterirken (p<0.05) GSD ve jel grupları anlamlı farklılık göstermemiştir (p>0.05).

Dejenere kıl kökü sayısı analizi için yapılan ikili karşılaştırmalar sonrası havlıcan tedavisi alan grup 4. , 8. ve 24. saatlerde, diğer tüm gruplarla arasında anlamlı farklılık (p<0.05) göstermiştir. GSD-yanık kontrol karşılaştırılması sonrası sadece 8. saatte anlamlı farklılık göstermiştir (p<0.05). Geri kalan diğer tüm karşılaştırmalarda anlamlı farklılık (p>0.05)

(17)

saptanmamıştır. Kendi süreci içinde istatistiksel olarak dejenere kıl kökü sayısında anlamlı farkı (p<0.05) olan sadece GSD grubu bulunmaktadır.

Damar sayısı ikili karşılaştırmalar sonrası 4., 8. ve 24. saatlerde; GSD-yanık kontrol, havlıcan-yanık kontrol, jel-yanık kontrol değerleri ile anlamlı farklılık (p<0.05) göstermiştir. Havlıcan grubu hem GSD hem de jel grubuyla karşılaştırılması sonrası 4. saatte anlamlı değer gösterirken (p<0.05), 8. ve 24. saatlerde anlamlı farklılık (p>0.05) göstermemiştir. Jel ile GSD karşılaştırılmasında da anlamlı fark (p>0.05) saptanmamıştır. Grupların kendi süreçleri içinde yapılan kıyaslamada sadece havlıcan grubunda istatistiksel olarak anlamlı bir değer saptandı (p<0.05).

Epidermis kalınlığı ikili karşılaştırmalar sonrası 4. , 8. ve 24. saatlerde; havlıcan-yanık kontrol, jel-yanık kontrol değerleri ile anlamlı farklılık (p<0.05) göstermiş; fakat GSD-yanık kontrol ile anlamlı farklılık (p>0.05) göstermemiştir. GSD-havlıcan karşılaştırılması sonrası 4. , 8. ve 24. saatlerde havlıcan lehine anlamlı farklılık (p<0.05) göstermiştir. Jel-havlıcan karşılaştırılması sonrası 4. , 8. ve 24. saatlerde anlamlı farklılık (p<0.05) göstermiştir. Jel-gümüş sülfadiaizin karşılaştırılması sonrası 4. ve 8. saatlerde anlamlı farklılık (p<0.05) gösterirken, 24. saatte anlamlı farklılık (p>0.05) göstermemiştir. Epidermis kalınlığı grupların kendi süreçleri içinde; yanık kontrol, GSD, havlıcan ve jel grubunda anlamlı farklılık göstermiştir (p<0.05).

SONUÇ:

Bu tez çalışmasında akut temas tipi deneysel yanıklarda uygulanan topikal Alpinia

officinarum (havlıcan) tedavisinin yara yerindeki ödemi, dejenere kıl kökü sayısını ve

glandula sebasea hasarını azalttığı, damar sayısının ve epidermis kalınlığının korunmasında da etkili olduğu görüldü. Ancak PMNL infiltrasyonu, kollajen diskolorizasyonu, damar ve kıl kökü hasarının azaltılmasında ve de toplam kıl kökü sayısının korunmasında anlamlı istatistiksel farklılık oluşturmadığı görüldü. Topikal GSD tedavisinin ise yalnızca dejenere kıl kökü sayısını azaltmada ve damar sayısını korumada istatistiksel olarak anlamlı etkileri olduğu görüldü.

ANAHTAR KELİMELER: Yanık, havlıcan, galangin, Alpinia officinarum, gümüş

(18)

ABSTRACT

Comparison of the Topical Alpinia officinarum (Galangal) Treatment and the Effects of Emergency Treatment Methods on the Wound Healing

in Experimental Contact Burns

Dr. Koray KADAM

Ege University Medicine Faculty Emergency Medicine Department Bornova / IZMIR

PURPOSE:

Common application of effective topical antimicrobial agent reduces the microbial load and infection risk on the open burn wound and increases the burn healing speed [1-3]. There has not been any agent or application method in the treatment that adopted as an effective and common method. Alpinia officinarum (galangal) has been used for the treatment of numerous disorders for many years. This plant possesses many properties that cause to think that it can be effective in burn treatment [4-6].

In the literature, it is conspicuous that clinical and experimental studies have been few about the effects of Alpinia officinarum in patients with burns and experimental burn models. Additionally, we did not find any collaborative study about comparison of topical Alpinia

officinarum application and topical silver sulfadiazine (SSD) treatment, which is one of the

emergency treatment methods in burn wounds. Therefore, it was aimed to determine whether

Alpinia officinarum, which has been regarded to be effective on burn and wound healing, is

effective on experimental contact burns in terms of wound healing, or not and compare its effects with SSD that is one of the emergency treatment methods.

METHOD:

35 healthy albino Wistar rats, which were obtained from Experimental Animal Breeding Center of Dokuz Eylul University Faculty of Medicine, and were of sexual maturity, of weight 195-245 gr, of female sex, were subjected to the study. Rats were separated into 5

(19)

groups. After intraperitoneal xylazine and ketamine anaesthesia, areas of 1x1 cm were cleaned of hair by shaving in a manner that leaved total three areas being one area on left thoracodorsal and two areas on right thoracodorsal of all subjects, and solid skin texture between those areas. Burns were formed by contacting the 1x1 cm copper end, which was kept at 100°C constant temperature, of the device designed with the aim of forming burn model to the shaved areas for 10 seconds without applying extra pressure. Then, the procedures planned were performed respectively for each group. Any procedure or treatment was not applied to Group I. In Group II, burns were only irrigated with 100 cc normal salin (NS) for two minutes and covered only with drug-free dressing after burn application. In Group III, the topical SSD was applied for four times with six-hour intervals after burn application (at the hours 0, 6, 12 and 18). In Group IV, the gel prepared from Alpinia

officinarum was applied for four times with six-hour intervals after burn application. In

Group V, plain gel was applied for four times with six-hour intervals after burn application. Full-thickness skin biopsies, which are taken from three burned areas of the rats at the hours 4, 8 and 24 were examined under a light microscope with hematoxylin and eosin (H&E) staining. The resulting data entered into the database created in SPSS (Statistical Package For Social Sciences) 15.0 and statistical analyzes were performed with the same program.

FINDINGS:

In order to understand the general fluid loss of the subjects, dry-wet weights i.e. hour 0 (before burn) and hour 24 (after burn) weights were measured and assessed. In conclusion, any meaningful weight difference was not determined among the groups (p>0.05).

Vessel damage was determines to be highest at hour 4 and lowest at hour 24. Except control group; in the burn control-SSD, burn control-galangal, burn control-gel, SSD galangal, SSD-gel, galangal-gel comparisons conducted among the groups, any meaningful value could not be obtained (p>0.05).

As a result of the comparison among the experimental groups except the control for the evaluation of edema amount, meaningful value was only found at hour 4 following the comparison only between burn control and galangal (p<0.05).

In the evaluation of the hair root damage, the highest values observed at hour 4 in the burn control, SSD and the gel groups, while the lowest values were obtained at hour 4 in the

(20)

galangal group. As a result of the comparison among the experimental groups except control, any meaningful value could not be obtained (p>0.05).

In terms of glandula sebacea damage, galangal group compared to burn control, SSD and gel groups, that create positive effects were statistically significant at hours 4, 8 and 24 (p<0.05) and when compared to control group there was no significant value at hours 8 and 24 (p>0.05). In comparisons of burn control-SSD, burn control-gel and SSD-gel, there were no significant differences in terms of glandula sebacea damage (p>0.05).

In all other groups except galangal group, it was observed that PMNL infiltration continued to increase within the first 8 hours. Also the highest PMNL values in all groups except group galangal was observed at hour 8, while the most intense PMNL dominance was observed at hour 4 in the group of galangal and remains nearly constant at hours 8 and 24. As a result of the comparison among the experimental groups except control, any meaningful value could not be obtained (p>0.05). In the comparison of control and galangal groups, there was no statistically significant difference at hour 8 (p>0.05).

The highest value of collagen discoloration were observed at hour 4, while decreased at hour 8 and reached to the lowest value at hour 24 in the burn control and SSD groups. The reduction of discoloration was evident at hour 4 in the galangal group compared to the other three groups. There was no progression in the reduction of discoloration at hours 8 and 24. As a result of the comparison among the experimental groups except control, any meaningful value could not be obtained (p>0.05). In comparisons of control-SSD and control-galangal groups, no statistically significant difference at hour 24 was noted (p>0.05).

Total hair root number in pairwise comparisons had no significant difference at hours 4, 8 and 24 after the comparisons of the groups galangal-burn control, gel-burn control and SSD-burn control (p>0.05). When galangal was compared with both SSD and the gel groups, there was no significant difference at hours 4 and 24 (p>0.05), while significant values were found in favor of galangal at hour 8 (p<0.05). Galangal group showed significant difference (p<0.05), while SSD and the gel groups showed no significant difference (p>0.05) within the groups’ own processes.

Galangal treated group showed significant difference (p<0.05) among all other groups at hours 4, 8 and 24 after the pairwise comparisons made for analyzing the number of degenerate hair root. Comparison between SSD and burn control groups showed significant difference only at hour 8 (p<0.05). There was no significant difference (p>0.05) in all other

(21)

comparisons remaining. There was only SSD group which had a statistically significant difference (p<0.05) for degenerate hair root number within its own process.

The number of vessels showed significant difference (p<0.05) with the values of the groups SSD-burn control, galangal-burn control and gel-burn control at hours 4, 8 and 24 after the pairwise comparisons. When galangal group was compared with both SSD and the gel groups, there was a significant value at hour 4 (p<0.05), while no significant difference was found at hours 8 and 24 (p>0.05). No significant difference (p>0.05) was found when the gel and SSD groups compared. In the comparisons within the groups’ own process, only the galangal group showed a statistically significant value (p<0.05).

Epidermal thickness showed significant difference (p<0.05) with the values of galangal-burn control and gel-galangal-burn control at hour 4, 8 and 24, but no significant difference (p>0.05) with the SSD-burn control after the pairwise comparisons. It showed significant difference (p<0.05) in favor of galangal at hour 4, 8 and 24 after the SSD-galangal comparison. It showed significant difference (p<0.05) at hour 4, 8 and 24 after the gel-galangal comparison. It showed significant difference (p<0.05) at hour 4 and 8, while no significant difference (p>0.05) at hour 24 after the gel-SSD comparison. Epidermal thickness showed significant difference in the groups of burn control, SSD, galangal and gel within their own process (p<0.05).

RESULT:

In this thesis study, it was observed that the topical Alpinia officinarum (galangal) treatment that was applied in acute experimental contact burns reduced edema, number of degenerate hair root and damages of glandula sebacea, and was effective both for the protection of the number of vessels and epidermal thickness. However, it was seen that it did not constitute a statistically significant difference both for the reduction of PMNL infiltration, collagen discoloration, damages of the vessels and hair roots and protection of the number of total hair root. It was seen that topical SSD treatment had statistically significant effects for only reducing the number of degenerate hair root and protection of the number of vessels.

(22)

1

Giriş ve Amaç

Tarih öncesi dönemden beri bitkisel kökenli ilaçlar yan etkilerinin daha az olmasından dolayı sentetik kökenli ilaçlara göre daha fazla tercih edilmektedir. Biyoanaliz kılavuzluğunda bitki ekstrelerinin seçimi ve saf biyoaktif bileşenlerin karakterize ve izole edilmesiyle hem akademik hem de endüstriyel araştırmaları bu ilaçlar üzerine yoğunlaştırmıştır. Bitkisel kökenli ilaç araştırmaları yakın dönemde daha umut vaadeden bir hal almıştır ve pek çok zorluğa rağmen sentetik ilaç ve terapötiklere alternatif olarak görülmeye başlamıştır [7].

Tıbbi bitkilerin en büyük üreticisi olan ve dünyanın botanik bahçesi olarak bilinen Hindistan, bitkisel ilaçlara gereksinimin büyük bölümünü karşılamaktadır [8]. Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre günümüzde kullanılan terapötiklerin %30‘u sadece doğal kaynaklardan elde edilmektedir. Gelişmekte olan ülkelerdeki nüfusun neredeyse %75-80’i kültürel kabul edilebilirliği yüksek ve gözle görülür yan etki azlığından dolayı birincil sağlık bakımları için bitkisel tedavileri tercih etmektedir [9].

Alpinia officinarum Hance (Havlıcan otu, Lesser galangal, smaller galangal) bitkisi Çin

kökenlidir; fakat daha çok Batı Bengal, Assam ve Doğu Himalayalar’ın düzlüklerinde, Hindistan’da yetiştirilmektedir. Havlıcan, Ayurvedik ve Çin tıbbında, çok eski zamanlardan beri (MS 500. yıl), Avrupa’da ise Orta Çağ’dan beri kullanılmaktadır [4]. Rizomlarının (köksapı) esas olarak sindirim sistemi üzerinde etkiyen çok etkili bir bitki olduğu bildirilmiştir; aynı zamanda ağrıyı azaltıcı, ateşi düşürücü olduğuna, bakteriyel ve fungal enfeksiyonları kontrol altına aldığına dair bilgiler mevcuttur [7]. Havlıcanın önemli iki biyoaktif bileşeninden biri; havlıcan rizomlarında yüksek konsantrasyonlarda bulunan ve flavonoidlerin flavonol sınıfının bir üyesi, ‘’galangin’’dir [5, 6]. Diyetetik flavanoid olan galangin bitkilerde doğal olarak bulunan bir bileşiktir ve Alpina officinarum rizomlarında yüksek konsantrasyonda bulunur. Bu bitki Çin’de yüzyıllardır hem baharat olarak hem de tedavi edici özelliklerinden dolayı geleneksel Çin tıbbında kullanılmaktadır [10]. Galanginin birden fazla biyoaktivitesi mevcuttur ve pek çok hücre sistemi üzerinde etkisi vardır. Antioksidan, antimutajenik ve antitümör etkilerine ek olarak, galanginin; antimikrobiyal, antiinflamatuar, antiviral aktivitelerinin de olduğu gerek in vitro gerekse in vivo sistemlerde gösterilmiştir [11-13]. Ek olarak galangin vazodilatatör, ve antiiskemik özellikler de taşımaktadır. Koroner arter hastalıklarında risk azaltıcı ve endotelyal hücre fonksiyonlarını geliştirici etkisi olduğu saptanmıştır [14]. Yakın zamanda yapılan bir çalışmada galanginin

(23)

asetilkolinesteraz aktivitesini in vitro inhibe ettiği gösterilmiş ve Alzheimer hastalığının tedavisinde potansiyel bir yöntem olabileceği düşünülmüştür [15]. Başka bir raporda ise vasküler düz kas Ca(v)1.2 kanallarının düzenleyicisi olduğu ve hipertansiyon ve inme tedavisinde değerli bir ajan olabileceği belirtilmiştir [16]. Ancak galanginin yanık tedavisindeki etkileri ile ilgili deneysel kanıt bulunmamaktadır.

Alpinia officinarum rizomunun bileşiminde bulunan diarilheptanoidler ve de yukarıda

bahsettiğimiz gibi flavonoidler; biyolojik, antioksidan ve serbest radikal temizleyici özelliklerinden dolayı yanık yarası iyileşmesinde etkili olabilir.

Yanık tedavisinde amaç; yanığı tedavi ederken enfeksiyonları önlemek ve en düşük maliyetle, en kısa sürede, en iyi yapısal ve estetik sonuçları almaktır. Bu amaçla kullanılacak topikal bir ajanın, bakteriyel kontaminasyon ve sepsisi önleyerek mortalite ve morbidite oranlarını azaltması gerekir. Aynı zamanda bu ajanın kolay ulaşılabilir olması gerekir. Bu özelliklere sahip ideal bir ajan henüz piyasada bulunmamaktadır [17]. Yanık yarası iyileştirmede topikal olarak kullanılan ilaçlar arasında %1 gümüş sülfadiazin (GSD) krem dünya genelinde en yaygın olarak kullanılan ajandır [18]. GSD’nin bakteriyel kontaminasyonu azalttığı, epitelizasyonu hızlandırdığı ve yara yeri kontraksiyonunu geciktirdiği gösterilmiştir [19-24]. GSD’nin aynı zamanda yara iyileşmesini geciktirdiği, atrofik ve hipertrofik skarlara yol açtığı, üç haftadan daha uzun kullanımda renal toksisiteye ve lökopeniye neden olduğu ve direnç gelişimi riski taşıdığı da bilinmektedir [17].

Yapılan literatür taramasında yanık hastalarında veya deneysel yanık modellerinde Alpinia

officinarum’un etkileri üzerine klinik ve deneysel çalışmaların oldukça az ve yetersiz olduğu

dikkat çekmektedir. Bu nedenle uzun zamandır yanık ve yara iyileşmesi üzerinde etkili olduğu düşünülen Alpinia officinarum’un deneysel temas tipi yanıklarda yara iyileşmesi üzerine etkili olup olmadığının belirlenmesi ve etkilerinin yanıkta dünyada en yaygın kullanılan topikal ajan olarak kabul görmüş GSD ile karşılaştırılması amaçlanmıştır.

(24)

2

Genel Bilgiler

2.1 Yanık

2.1.1 Tanım

Yanık ısı, elektrik, kimyasal madde, sürtünme ya da radyasyon nedeniyle deri, kas veya kemik üzerinde meydana gelen bir yaralanma çeşididir [25].

2.1.2 Etiyoloji

Yanık termal, elektrik, kimyasal madde ve radyoaktif ışınlar yoluyla oluşabilmektedir [26]. Sıcak sıvıyla haşlanma, sıcak yüzeye temas etme ve alev yanığı gibi etkenlerle termal yanık oluşabilmektedir. Tüm termal yanıkların %65’i haşlanma, %15’i temas, %20’si alev yanıkları şeklinde oluşmaktadır [27].

Şekil 1. Oluşma mekanizmalarına göre yanıkların sınıflandırılması [27] 20% 65% 15% 0 0% 10% 20% 30% 40% 50% 60% 70%

Alev Haşlanma Temas

(25)

2004-2013 tarihleri arasında 96 adet yanık merkezinden alınan verilere göre hazırlanan Amerikan Yanık Derneği 2014 Ulusal Yanık Raporu’na göre;

Tablo 1. Yanık olgularının etiyolojik sınıflandırması [28]

Yine bu rapordaki verilerden görüleceği üzere yangın/alev yanığı daha çok erişkin yaşta görülürken haşlanma tipi yanıklar ise 5 yaş altındaki çocuklarda daha sıktır [28].

ETİYOLOJİ % VAKA SAYISI

Yangın/ alev yanığı 43.0 75.445

Haşlanma yanığı 33.7 59.099

Sıcak obje ile temas 8.9 15.623

Elektrik yanığı 3.7 6.546

Kimyasal yanık 3.3 5.839

Diğer/ yanık olmayan 2.6 4.493

Tanımlanmamış yanık 2.7 4.765 Inhalasyon yanığı 1.6 2.814 Cilt hastalığı 0.2 390 Radyasyon yanığı 0.3 470 Bilinmeyen - 16.364 TOPLAM - 191.848

(26)

2.1.3 Görülme Sıklığı ve Epidemiyoloji

Amerikan Yanık Derneği’nin 2013 yılı on yılık (2003-2012 arası) verilerine göre ABD’de (Amerika Birleşik Devletleri) yılda 450.000 birey yanık nedeniyle tedavi görmektedir. Bunlardan 40.000 birey hastaneye yatış gerektirmektedir, yani hastaların büyük bir bölümünün tedavisi acil serviste yapılmakta ve taburcu edilmektedir. Yanık nedeniyle her yıl 2550 birey konut yangınlarında, 850 birey ise motorlu taşıt ve uçak kazaları da dahil olmak üzere elektrik, kimyasal madde veya sıcak sıvılar ile temas sonucu olmak üzere toplam 3400 birey ölmektedir [29].

Amerikan Yanık Derneği’nin 2014 yılı verilerine göre toplamda 191.848 adet yanık hastası bakılmıştır. Yanık hastalarının yaklaşık %69’u erkektir. Tüm olguların yaş ortalaması 32’dir. %13 olgu 60 veya daha büyük yaşta iken, %19 olgu ise 5 yaş altındaki çocuklardır. %74 hastada yanık büyüklüğü toplam vücut yüzey alanının (TVYA) %10’undan azdır ve bu hastalarda mortalite oranı %6’dır. Tüm vakalarda ölüm oranı %3.3 olup yangın/alev hasarında ise %5.9’dur [28].

Yanık hastalarının %96.7’si sağ kalmış ve %3.3’ü ölmüştür. Hastaların %86.4’ü yanık merkezinden evine taburcu edilmiştir [28]. Hastaların taburcu edilme durumları ise şu şekildedir (Tablo 2):

(27)

Tablo 2. Hastaların taburculuk şekilleri [28]

Hastaların Taburculuk Şekilleri %

Evde tedavi ihtiyacı olmadan taburcu 70.9

Eve taburcu 10.2

Evde sağlık personeli bakımı ile taburcu 5.3

Ölüm 3.3

Rehabilitasyon ihtiyacı ile taburcu 2.8

Yatalak bakımevine 2.1

Başka hastaneye transfer 1.5

Diğer 0.6

Gündüz bakımevine taburcu 0.5

Başka servise transfer 0.5

Ayaktan bakımevine taburcu 0.5

Tedaviyi tamamlayamayan 0.4

Hapishaneye 0.4

Psikiyatri servisi yatış 0.4

Alternatif tedavi merkezine taburcu 0.3

Başka yanık merkezine transfer 0.2

Medikal tedavi reddi 0.1

Nereye transfer edildiği belirlenemeyen 0.1

Yanık nedeniyle ölüm riskini arttıran faktörler yanık alanının büyüklüğü, ileri yaş, inhalasyon hasarı varlığı ve kadın cinsiyettir [30].

Türkiye'de morbidite ve mortaliteye yönelik kesin rakamlar yoktur. Ancak epidemiyoloji konusunda ülkemizde yapılmış bölgesel yayınlar mevcuttur. Kabaca bu yayınlar incelendiğinde ülkemizde ABD’deki verilere paralel olarak yanığın erkek popülasyonda daha çok görüldüğü ve en sık karşılaşılan yanık tipinin haşlanma yanığı olduğu dikkat çekmektedir. Mortalite oranı ise yine ABD’ye göre daha yüksektir [31-34].

2.1.4 Derinin Morfolojisi

Embriyolojik olarak deri incelendiğinde; ektodermden; epidermis, kıl follikülleri, sebase bezler, apokrin ve ekrin ter bezleri, tırnaklar köken alır. Mezodermden; Langerhans hücreleri, makrofajlar, mast hücreleri, fibrositler, kan ve lenf damarları, erektör pili kası, platisma ve

(28)

yağ dokusu köken alır. Nöroektodermden ise melanositler ve Merkel hücreleri köken almaktadır [35].

Deri vücuttaki organlar içerisinde hem ağırlık, hem de hacim bakımından en büyüğüdür. Ağırlığı, yetişkin bir kişide ortalama 15-20 kg’a (vücut ağırlığının %20’si) kadar ulaşır, yüz ölçümü ise 1.80-2 m² arasında değişir [35].

Deri her yerde aynı kalınlıkta değildir. Genel olarak kalınlığı 0.5-2 mm arasında değişiklik gösterir. El içi ve ayak tabanında bu kalınlık 4-6 mm’ye kadar çıkar, göz kapaklarında ise 0.1 mm’ye kadar incelir [35].

Deri histolojik olarak üç tabakadan oluşmuştur: Epidermis, dermis (kutis, korium) ve hipodermis (subkutis, subkutan tabaka, pannikülus).

EPİDERMİS:

Epidermisin çok katlı yassı epitel tabakasında dört ayrı hücre tipi bulunur: Keratinosit; hakim hücre tipidir ve başlıca ürünleri olan, ara filaman proteini keratin nedeniyle bu ismi almışlardır. Melanositler; melanin üretiminden sorumlu nöral krista kökenli hücrelerdir. Langerhans hücreleri; kemik iliği kökenli dendritik hücrelerdir ve T-lenfositlere antijen sunan hücreler olarak görev yaparlar. Merkel hücreleri; dokunma duyusunda rol alan nöral krista kökenli hücrelerdir [36].

Epidermis, dermisten dışarıya doğru, keratinositlerin oluşturduğu beş katmandan oluşur:

2.1.4.1 Stratum bazale (Bazal tabaka)

Bir bazal membran üzerine dizilmiş tek sıralı prizmatik veya kübik keratinositlerden meydana gelir. Desmozomlar bu tabakanın hücrelerini yan ve üst yüzeylerinden bağlarken, bazal hücre zarında bulunan hemidesmozomlar bu hücrelerin bazal laminaya bağlanmasına yardım eder.

2.1.4.2 Stratum spinozum (Dikensi tabaka)

Nükleusu merkezde bulunan ve sitoplazmik uzantıları keratin filaman demetleri ile dolu kübik, poligonal ve yassı hücrelerden oluşur. Bütün mitoz bölünmeler stratum bazale ve spinozumun birlikte oluşturdukları Malpighi tabakasında olur. Yalnızca Malpighi tabakası epidermal kök hücreler içerir. Bu sebeple stratum bazale ve spinozum tabakalarının her ikisi birden stratum germinativum olarak da isimlendirilir.

(29)

2.1.4.3 Statum granulozum (Tanecikli tabaka)

Birkaç sıralı yassı nükleuslu keratinositlerden meydana gelir. Sitoplazmada bir zarla çevrili olmayan düzensiz şekilli tipik keratohiyalin granülleri ve bunlara eşlik eden tonofilamanlar izlenir.

2.1.4.4 Stratum lucidum (Berrak tabaka)

Kalın deride daha belirgin olup son derece yassılaşmış eozinofilik hücrelerin oluşturduğu yarı saydam ince bir tabakadır. Organeller ve nükleuslar artık belirgin değildir.

2.1.4.5 Stratum korneum (Boynuzsu tabaka)

Bu tabakadaki hücrelerin sitoplazması keratin denilen, ışığı çift kırıcı özellikte filamentöz bir skleroprotein ile dolu, nükleus içermeyen, yassılaşmış, keratinize, 15-20 hücre tabakasından meydana gelmiştir [36, 37].

DERMİS:

Sınırları belirgin olmayan iki tabakadan meydana gelir:

1) Stratum Papillare: Epidermisle temasta olan gevşek bağ dokusu (fibroblastlar, kollajen lifler ve ince elastik lifler) yapısındadır.

2) Stratum Retikülaris: Kalın kollajen lif demetleri ve kaba elastik lifler içerir [36].

Dermis yüzeyi oldukça düzensizdir ve epidermisin uzantıları ile (epidermal mahmuz ya da kabartılar) iç içe geçen çok sayıda uzantılara (dermal papillalar) sahiptir. Kıl folikülleri, ter ve yağ bezleri, dermisin çeşitli seviyelerinde bulunan epidermal türevlerdir [37].

HİPODERMİS:

Hipodermis veya derinin subkutanöz tabakası, dermisin derindeki devamıdır. Vücuttaki lokalizasyonuna bağlı olarak değişen kalınlıklarda bir tabaka oluşturan, gevşek bağ dokusu ve yağ hücrelerinden meydana gelir [36].

(30)

Şekil 2. Derinin morfolojik yapısı

2.1.5 Yanığın Derecesi

Yanığın derinliği tarih boyun

tarif edilmiştir. Bununla birlikte yanık tedavi merkezlerinde cerrahi müdahale ihtiyacına göre yanığın derinliğinin sınıflandırılması (yüzeyel parsiyel kalınlıkta, derin parsiyel kalınlıkta, tam kat yanık ) kabul gören bir yakla

2.1.5.1 Yanık Derecesinin Belirlenmesi Yanığın derece ve derinliğ

muhakemesini gerektirir. Yanık derinli yarası biyopsisi rutin uygulamaya girmemi

2.1.5.1.1 1. derece yanık

Derinin sadece epidermal tabakasını içerir. Güne ultraviyole ışıkla oluşmasına rağ

verilebilir. Yanan deri kırmızı, a 7 gün içinde skar gelişmeksizin iyile

2.1.5.1.2 2. derece yanık

İkinci derece yanıklar dermis içine kadar ilerler ve yüzeyel parsiyel ve kalınlıktaki yanıklar olarak ayrılır.

Derinin morfolojik yapısı [38]

i tarih boyunca derece (birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü derece) olarak tir. Bununla birlikte yanık tedavi merkezlerinde cerrahi müdahale ihtiyacına göre inin sınıflandırılması (yüzeyel parsiyel kalınlıkta, derin parsiyel kalınlıkta, kat yanık ) kabul gören bir yaklaşım haline gelmiştir [38].

Yanık Derecesinin Belirlenmesi

ın derece ve derinliğinin belirlenmesi sıklıkla gözlenen klinik özelliklerin muhakemesini gerektirir. Yanık derinliği hesaplamanın objektif bir yöntemi yoktur ve yarası biyopsisi rutin uygulamaya girmemiştir [38].

Derinin sadece epidermal tabakasını içerir. Güneş yanığı, termal yaralanma yerine şmasına rağmen, birinci derece yanıklar için yaygın bir örnek olarak . Yanan deri kırmızı, ağrılı ve bül oluşumu olmaksızın duyarlıdır. Sıklıkla yakla

şmeksizin iyileşir ve sadece semptomatik tedavi gerektirir.

kinci derece yanıklar dermis içine kadar ilerler ve yüzeyel parsiyel ve kalınlıktaki yanıklar olarak ayrılır.

ca derece (birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü derece) olarak tir. Bununla birlikte yanık tedavi merkezlerinde cerrahi müdahale ihtiyacına göre inin sınıflandırılması (yüzeyel parsiyel kalınlıkta, derin parsiyel kalınlıkta,

inin belirlenmesi sıklıkla gözlenen klinik özelliklerin i hesaplamanın objektif bir yöntemi yoktur ve yanık

ı, termal yaralanma yerine men, birinci derece yanıklar için yaygın bir örnek olarak umu olmaksızın duyarlıdır. Sıklıkla yaklaşık ir ve sadece semptomatik tedavi gerektirir.

(31)

Yüzeyel parsiyel kalınlıktaki yanıklarda epidermis ve yüzeyel dermis (papiller tabaka) yaralanmıştır. Dermisin daha derin tabakaları, kıl folikülleri, salgı ve yağ bezleri korunmuştur. Sıklıkla sıcak su ile oluşur. Deride bül oluşumu mevcuttur ve bülün tabanında etkilenen deri kırmızı ve nemlidir. Bu yanıklar dokunmakla çok ağrılıdır. Korunmuş kapiller geri dolum sayesinde dermisin perfüzyonu iyidir. 14 ila 21 günde iyileşir, skar oluşumu minimaldir ve fonksiyonda tam geri dönüş vardır.

Derin parsiyel kalınlıktaki yanıklar derin dermise kadar uzanır. Salgı ve yağ bezleri yanında kıl foliküllerinde hasar vardır; fakat bunların derin kısımları genellikle korunmuştur. Sıcak sıvılar, buhar veya alev sıklıkla bu tür yanıklara neden olur. Deri büllü olabilir ve etkilenen deri soluk beyazdan sarıya kadar giden renktedir. Kapiller geri dolum ve ağrı duyusu yoktur. Derin parsiyel kalınlıktaki yanıkları tam kat yanıklardan ayırt etmek zordur. İyileşme 3 hafta ila 2 ay sürebilir. Skar gelişimi sıktır ve dermal yaralanmanın derinliğine bağlıdır. Maksimum fonksiyonu elde etmek için cerrahi debridman ve deri grefti gerekebilir.

2.1.5.1.3 3. derece yanık

Üçüncü derece veya tam kat yanıklar derinin tüm kalınlığını içerir. Bütün epidermal ve dermal yapılar bozulmuştur. Sıklıkla alev, sıcak yağ, buhar veya sıcak cisimlerle temas sonrası oluşur. Deri kavruk, soluk, ağrısız ve köseleşmiştir. Bu yanıklar kendiliğinden iyileşmez, çünkü bütün dermal elemanlar harap olmuştur. Cerrahi onarım ve deri grefti gereklidir ve belirgin skar gelişir.

2.1.5.1.4 4. derece yanık

Dördüncü derece yanıklar, deriden cilt altı yağ, kas ve hatta kemik dokuya kadar ilerleyen yanıklardır. Bunlar yıkıcı, hayatı tehdit edici yaralanmalardır. Bazen amputasyon veya kapsamlı rekonstrüksiyon gerektirebilir [38].

(32)
(33)

2.1.6 Yanık Yüzdesinin Hesaplanması

Yanık yüzeyinin doğru olarak hesaplanması hem verilecek sıvı replasman tedavisinin miktarını belirlemede, hem de hayati tehlike olup olmadığının değerlendirilmesinde önemlidir. Yanık alanlarının genişliği belirlenirken her bir yanık alanının genişliği değil TVYA’nın yüzde kaçının yandığı şeklinde hesaplama yapılır. Yanık yüzeyi genişliğinin tayini için ‘‘9’lar kuralı’’ kullanılır [39, 40].

(34)

Bu yaklaşım erişkin hastalar için kısmen doğru bir hesaplama olsa bile değişik yaş gruplarında bu oranların farklılık gösterdiği bilinmelidir. Çocuklarda baş ve boyun bölgesi tüm vücut yüzeyinin genellikle daha büyük bölümüne sahiptir. Alt ekstremiteler ise daha az oranda vücut yüzeyini oluştururlar. Bu farklılıklar için Lund ve Browder şeması geliştirilmiştir. Bu şemalardan yararlanarak değişik yaş gruplarındaki farklılıklar dikkate alınarak yanık yüzeyi daha doğru olarak hesaplanabilir [39].

(35)

Tablo 3. Yanık derinliği özellikleri: Amerikan Yanık Derneği'nin yanık sınıflandırması [38]

Yanık

Sınıflandırması

Yanık Karakteristiği Taburculuk

Majör yanık Parsiyel kalınlık >%25 TVYA, yaş 10-50 arası Parsiyel kalınlık >%20 TVYA, yaş<10 veya>50 Tam kat yanık >%10 herhangi bir kişide

El, yüz ayak ve perine yanıkları Majör eklemleri içeren yanıklar Ekstremiteyi çepeçevre saran yanıklar

İnhalasyon yaralanması ile beraber olan yanıklar Elektrik yanıkları

Kırıkla veya başka bir travma ile komplike olan yanıklar Yüksek riskli hastalarda olan yanıklar

Yanık merkezi tedavisi

Hafif yanık Parsiyel kalınlık TVYA'nın %15-25'i, yaş 10-50 arası Parsiyel kalınlık TVYA'nın %10-20'si, yaş<10 veya>50 Tam kat yanık TVYA≤ %10, herhangi bir kişide Majör yanık özelliklerinin olmaması

Hastaneye yatış

Minör Yanık Parsiyel kalınlık TVYA< %15, yaş 10-50 arası Parsiyel kalınlık TVYA< %10, yaş <10 veya >50 Tam kat yanık <%2, herhangi bir kişide

Majör yanık özelliklerinin olmaması

Poliklinik tedavisi

Kısaltma: TVYA= Tüm Vücut Yüzey Alanı

Tablo 4. Amerikan Yanık Derneği'nin yanık ünitesine sevk kriterleri [41]

• TVYA’nın %10’undan daha geniş parsiyel kalınlıktaki yanıklar • Yüz, eller, ayaklar, genital organlar, perine veya büyük eklemleri

içine alan yanıklar

• Herhangi bir yaşta üçüncü derece yanık • Elektrik yanıkları, yıldırım çarpmaları • Kimyasal yanıklar

• İnhalasyon yaralanmaları

• Tedaviyi güçleştirecek, iyileşmeyi uzatacak ve mortaliteyi etkileyecek önceden var olan tıbbi rahatsızlıkları olan hastalardaki yanıklar

• Yanığa bağlı mortalite ve morbidite riskini arttırabilecek

eşlik eden travması (kırıklar gibi) olan herhangi bir hastadaki yanıklar

• Çocuk bakımı için kalifiye personel ve ekipmanın yetersiz olduğu hastanelerdeki çocuk hastadaki yanıklar

• Özel sosyal, emosyonel veya uzun dönem rehabilite edici girişimlere ihtiyaç duyulan hastalardaki yanıklar

(36)

2.1.7 Yanığın Fizyopatolojisi

Termal hasarın ilk belirtisi deri bariyerinin bütünlüğünün bozulmasıdır. Vücudun termal hasar oluşan bölgedeki ilk tepkisi kontraksiyon, retraksiyon ve hasar bölgesindeki kan damarlarında koagulasyondur. Jackson tarafından yanık yarasında 3 ayrı zon oluştuğu gösterilmiştir [42].

Deri, mikroorganizmaların vücuda girerken karşılaştıkları en büyük ve en etkili mekanik bariyer olduğundan yanık yüzeyi arttıkça, lokal ve sistemik enfeksiyonlarda belirgin bir artış görülmektedir [43, 44].

Isının aniden artması ile yanık bölgesinde histamin, bradikinin, tromboksan, proteolitik enzimler, serbest oksijen radikalleri ve sitokinler salgılanarak lokal vazodilatasyon ve kapiller permeabilite artışı sonucu ödem oluşur. Eğer geniş bir yanık söz konusu ise bu etkiler sadece lokal olarak kalmaz ve tüm vücuttaki kapiller damarların geçirgenliğindeki artış sonucu yanık şoku olarak bilinen aşırı sıvı kaybına bağlı hipovolemik şok gelişir. Bu ilk sistemik yanıt sonrası hipermetabolik yanıt ortaya çıkar ve katabolizma belirgin olarak artar. Bazal metabolizma hızında artış, bazal vücut ısısında artış, hiperdinamik dolaşım, substrat kullanımında yetersizlik, lipoliz, vücut kas kitlesinde erime ve yara iyileşmesinde gecikme ile karakterize olan bu süreç hücresel fonksiyonları bozar ve enfeksiyon riskini artırır. Ağır yanıklardaki mortalite ve morbiditenin önemli bir kısmından bu süreç sorumludur. Yine major bir yanık sonrası hem humoral hem de hücresel savunma mekanizmalarında baskılanma sonucu enfeksiyonlara yatkınlığa sebep olan immunsupresyon tablosu ortaya çıkmaktadır [45].

2.1.7.1 Lokal etkiler ve zamana bağlı değişiklikler

Farklı derecelerdeki ısı transferleri nedeniyle, başlangıçta yanık yarası farklı alanlarda farklı derinliklere sahiptir. Jackson 1953 yılında bu yanık zonlarını tanımlamıştır:

2.1.7.1.1 Koagülasyon zonu

Merkezde, genellikle ısı transferinin en fazla olduğu alanda, geri dönüşümsüz hücre ölümü meydana gelir. Buna nekroz zonu da denir.

2.1.7.1.2 Staz zonu

Azalmış doku perfüzyonu ile karakterize bu alanda, belirgin bir inflamatuar reaksiyon vardır. İskemi zonu da denen bu alandaki doku potansiyel olarak kurtarılabilir. İyi soğutma,

(37)

yeterli sıvı replasmanı, iyi yara bakımı ve enfeksiyonun önlenmesi bu bölgenin nekroza gitmesini engelleyebilir veya mümkün olan en az orana indirebilir.

2.1.7.1.3 Hiperemi zonu

En dışta yer alır. Temel olarak zarar görmemiş, fakat bitişikteki inflamasyon nedeni ile vazodilatasyona uğramış yaşayan doku alanıdır. Ciddi hipotansiyon ve sepsis olmaması halinde spontan iyileşebilecek bir dokudur [42].

Şekil 6. Jackson'a göre yanık yarasında zonlar

2.1.7.2 Sistemik etkiler

Majör yanıklarda lokal ve sistemik inflamatuvar mediatörler salınır. Lokal mediatörlerin (prostaglandinler, lökotrienler, bradikinin, nitrik oksit ve serbest oksijen radikalleri) salınımı ile sistemik kapiller geçirgenlik artar ve yaygın ödem oluşur [46]. Sistemik mediatörlerden, IL-1, IL-6, IL-8, IL-10 ve TNF-α salınımı sistemik inflamatuar yanıta yol açar. Bu inflematuar yanıtın etkisi ile stres hormonlarında artmış salınım yanık sonrası 3.-5. günlerde hipermetabolik bir durum oluşturur. Yanıkta tüm organ ve sistemlerde fizyopatolojik değişiklikler olmaktadır. İlk 24-48 saat erken ya da akut faz, daha sonraki dönem ise hipermetabolik ya da geç faz olarak adlandırılmaktadır [47, 48].

2.1.7.2.1 Kardiyovasküler sistem

Akut fazda oluşan miyokardial disfonksiyon, kan viskozite artışı ve sistemik vasküler rezistans (SVR) artışı sonucu geçici olarak kardiyak output düşer. Ekstravasküler alana sıvı

(38)

kaybı sonucu oluşan ödem ve hipovolemi doku perfüzyonunda azalmaya ve yanık şokuna yol açmaktadır [49]. Hipermetabolik fazda SVR düşer, kardiyak output artar, taşikardi ve sistemik hipertansiyon gelişir.

2.1.7.2.2 Solunum sistemi

Gerek direkt alev, duman ya da toksik gaz inhalasyonu, gerekse indirekt olarak sistemik etkilenim sonucu; solunum yollarında mukozal ödem, mukosilier aktivitede azalma, endobronşial döküntüler ve sürfaktan aktivitesinde azalma meydana gelmektedir [50-52]. Klinik olarak; laringospazm, bronkospazm, pnömoni, trakeobronşiolit ve pulmoner kompliyansta artış gelişmektedir [53, 54]. İnhalasyon hasarlarında karbonmonoksit intoksikasyonu gelişebilir. Tanı karboksihemoglobin düzeylerinin kooksimetrik ölçümü ile konmaktadır. İntoksikasyonda; kardiyak disfonksiyon, rabdomyoliz, başağrısı, bulantı ve kusma izlenmektedir. Ciddi olgularda koma ve kardiyak arreste varan tablolar görülebilmektedir [55].

Yanıkta, sistemik mediatörlerin etkisi sonucu; pulmoner hipertansiyon, pulmoner ödem, pulmoner kompliyansta azalma meydana gelmektedir [56].

2.1.7.2.3 Renal Sistem

Akut fazda kardiyak debide düşme ve vasküler tonustaki artış nedeniyle glomerüler filtrasyon hızı (GFR) azalmaktadır. Hipermetabolik fazda ise, kardiyak output artışı sonucu GFR artar, fakat tübüler disfonksiyon meydana gelebilir [57].

2.1.7.2.4 Endokrin ve Metabolik Sistem

Majör yanıklarda akut faz sonrası stres hormonları artar ve hipermetabolik bir durum oluşmaktadır. Enerji tüketimi, vücut ısısı, kas katabolizması, protein ve kilo kaybı, lipoliz, glikoliz ve insülin direnci artar. Bu artış oranı yanık derecesi ile orantılıdır [58-62]. Bu değişiklikler, yanık debridman ve greftleme işleminden sonraki bir yıla kadar sürebilmektedir [63].

2.1.7.2.5 Hepatik Sistem

Akut fazda karaciğer hipoperfüzyonu, iskemi-reperfüzyon hasarı ve sitokinlerdeki artış sonucu hepatik hücre apopitozisi meydana gelmektedir. Aspartat aminotransferaz, alanin aminotransferaz ve bilirubin değerleri artar. Enzim seviyeleri 2-6 hafta içinde normal değerlerine gelir. Ayrıca, hepatik yağlanma ve ödem sonucu albumin ve transferin

(39)

değerlerinde düşme, akut faz reaktanları, haptoglobin, C-reaktif protein ve kompleman düzeylerinde artış meydana gelir [64].

2.1.7.2.6 Hematolojik Sistem

Akut fazda hemokonsantrasyon ve bunun sonucu hematokrit ve kan viskozitesinde artış izlenmektedir. Resüsitasyon sonrası ise hemodilüsyona bağlı olarak hematokrit düşer. Ayrıca yara yerinde trombosit agregasyonu sonucu trombositopeni meydana gelir [65].

2.1.7.2.7 Gastrointestinal Sistem

Hipoperfüzyon, iskemi, reperfüzyon hasarı ve sitokinlerin salınımı sonucu intestinal mukoza bariyeri bozulurak bakteri ve toksinlere permeabilite artar [66]. Yanıklı hastalarda; gastrik ve duodenal stres ülseri, akut enterokolit, adinamik ileus ve akalküloz kolesistit riski artar. Ayrıca majör yanıklarda, intraabdominal basınç artışına bağlı olarak abdominal kompartman sendromu gelişebilir. Bunun sonucu; pulmoner kompliyansta azalma, oligüri ve hemodinamik instabilite gibi organ disfonksiyon bulguları gelişebilir [67].

2.1.7.2.8 Nörolojik Sistem

Hipovolemi, hiponatremi ve kortikal ven trombozu sonucu oluşan hipoksiye bağlı olarak yanık ensefalopatisi gelişebilmektedir. Ciddi yanıklarda oluşan ensefalopatide; halüsinasyon, kişilik değişiklikleri, deliryum, nöbet ve koma gelişebilir [68].

Elektrik yanıklarında direk omurilik hasarı oluşabilir [69].

2.1.8 Elektrik Yanıkları

Elektrik yanıkları yanık merkezlerine başvuruların %3-4’ünü oluşturur [28, 70, 71]. Elektrik yanıklarında hasarı belirleyen pek çok faktör olduğundan anamnezin iyi alınması gereklidir. Elektrik enerjisinin neden olduğu doğrudan doku hasarı, termal enerjiden kaynaklanan doku hasarı, düşme ya da kas kasılmasının neden olduğu travmadan kaynaklanan mekanik yaralanma gibi birçok mekanizma ile elektrik yaralanmaları ortaya çıkabilir [72].

2.1.9 Kimyasal Yanıklar

Asitler, bazlar, oksidanlar, beyaz fosfor, metaller ve vesikanlar ile kimyasal yanıklar oluşmaktadır.

Şekil

Tablo 1. Yanık olgularının etiyolojik sınıflandırması [28]
Tablo 2. Hastaların taburculuk şekilleri [28]
Tablo 6. Bitki içerisindeki galangin ve
Tablo 7. Ağırlık analiz sonuçları
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Fakat bu ödüllerin içinde benim için en önemli iki tanesi ilk aldığım ödülle son al­ dığım ödüldür, ilk aldığım ödül 1969’da çıkan Geleneksel Türk

“Bak Bir Varmış Bir Yokmuş / İmparatorluktan Cumhuriyete İstanbul” sergisi kapsamında düzenlediğimiz “ İstanbul Söyleşilerine katılarak bizi

Resim 10- Zonguldak Safranbolu Izzetpaşa Cami Resim 11- Zonguldak Safranbolu îzzetpasa Camii avlu giriş kapısı ve cximinin görünüşü. Resim 12- Zonguldak Safranbolu

The authors evaluated the paranasal sinus tomography of 400 patients to determine the frequency of 39 anatomic variations.. Their study required a great deal of time and

This quantitative study was conducted to examine the relationship between teacher’s mindset and their technology self efficay among the in-service English teacher (n=146)

sunmuştur. Deltamethrin uygulanması sonucu oluşan DNA hasarları apoptoz yolağı ile BCL geninin son kısmında yer alan BAX geninin aktivitesini arttırarak mitokondriyal

Ancak, 1600 °C’de sinterlenen numunelerde mullit oluşumu belirlenmemiş, bunun yanı sıra sıvı faz oluşumu ile tane büyümesinin büyük oranda arttığı ve

Resveratrol desteğinin retinadaki doku hasarını koruyucu etkisi; diyabetik yaşlı sıçanlarda hem retinal antioksidan aktivitenin, hem de retinal SIRT1