• Sonuç bulunamadı

Kaplan avcılığı:1

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kaplan avcılığı:1"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

b a p la rı

avcılığım

-1

ki Hindistan'da mevcut 500 küsur Mah- raceliğin başta gelen beş büyüklerin - den biri idi. Sekiz milyondan fazla nufu- su ve pek gelişmiş bir ekonomisi vardı. Okuma yazma bilenlerin nisbeti o za - man

%

40 yâni Türkiye'nin üstünde idi.

Memleket Hind yarım adasının alt köşesinde 14 üncü arz (enlem) dairesinin altında olmasına rağmen vasati yüksek­ liği 600-700 metre olan geniş bir yay­ la üzerinde bulunduğu için iklimi lâtif ve mutedildi. O zaman öğrendiğime gö­ re incirden çileğe, duttan muza, elmaya kadar her çeşit yemiş yetişirmiş.

Uzatmayalım biz bir buçuk ay süren bütün Hind seyahatimizde iki şey hayal etmiştik. Birisi bir Hind fakiri görmek öteki laplan avına çıkmak. Birincisini nedense göstermediler.

-Uzaktadır. Her zamanda insanları kabul etmez dediler. İsrar etmedik. Fa- lih bey bu bakımdan son derece nâzik bir adamdı. Hiçbir şey üzerinde İsrar etmezdi. Kaplan avına gelince onu bek­ leyip duruyorduk.

Dediğim gibi şubat başlarında Hin­ distan'ın en güzel şehirlerinden olan Madras’a geldiğimiz zaman Hind deni - zin Rivierasmı görmüş olduk.

Pek muntazam, temiz, palmiyelerle süslü geniş ve temiz caddeleri olan Madras'ın tek kusuru denizinde köpek balıkları dolaşması idi. O kadarını da kimse büyijmsemiyor idi. Ne ise biz Madras'tan Maysor'a trenle geldik. Da­ ha doğrusu Bengalor adındaki melezler şehrine geİdile . Bu şehir Hindli- İngiliz ana babadan doğmuşların kalabalık o l ­ duğu bir şehirdi .

Orada bizi Maysor prensinin gön­ derdiği otomobiller bekliyordu.Bir ge - ce misafirlikten sonra bu otomobillerle yola çıktıkve 120-130 kilometrelik asfalt geniş yol boyunca tarlalarda, ağaçlarda üzerinde, hatta yol boyunda yüzlerce ser best maymun gördük . Hindistan'da hay­ vanlar ve bilhassa maymunlar mukad­ des varlıklardandır.

Maysor'da nasıl ikram gördük. Ne­ releri ziyaret ettik. O ayrı bir bahistir. Bizim için bütün Hind seyahatinin en önemlisi Maysor'da Mahrace'nin "sayd- ,gâh’'ı olan(Gongl=Jungle)kaplan avla -

inaktır. Aslına bakarsanız bize kaplan avlanmayacağımızı yalnız kaplan ve vah­ şi hayvanları göreceğimizi söyledikleri zaman çok sevindik. Çünkü bizim içi­ mizde kaplan değil sinek avlayacakkim- se yoktu. Bizi Maysor'da Mahrace 1 nin sarayının tam kaşısında nefis bir başka sarayda misafir etmişlerdi. Size bura­ nın zarafetini tarif edemem. Ne bahçe - ler, ne havuzlar, ne salonlar.

Ne ise o da ayrı bir hikâyedir. Ben bu Hind Prensi kadar mükrim kimseye rastlamadım hududundan içeri girdikten çıkıncaya kadar hiçbir hükümetin bir vasıtasını, ne personelini kabul etmedi. Haftalardan beri devam eden tren seya­ hatimizdeki mutad personeli bile kendi garsonları, hatta trendeki sofra takım - larını kendi sarayının takımları ile de­ ğiştirdi. Ve ancak huduttan çıkarken bunları geri aldı. Bir kibar zat idi.

Av sabahı mutaddan erken kalktık alel'acele kahvaltımızı, ettik ve otomo­ billerimize bindik.

Avlanma yeri şehirden 80-90 kilo­ metre kadar uzakta bir yerde idi.Civar da bir de küçük köy vardı. Biz ormanın kenarında Mahrace'nin av köşküne in­ dik. Vakit erkendi.Bizi orman içindeki yollarda bir müddet otomobille gezdir­ diler sonra köşke döndük. Mükellef bir öğle yemeği bizi bekliyordu. Onu afiyet­ le yedik. Kahvelerimizi içtik ve biraz istirahattan sonra dışarı çıktık. Bizi dört baş büyük fil bekliyordu. Ama f il­ ler hani o sinemalarda resimlerde^ hat­ ta bizim kartpostallarda gördüğümüz gi­ bi süslü, püslü yaldızlı koşum ve mah - feli değildi. Sâdece sırtlarında iki taraf­ lı oturak sıraları olan birer semer var­ dı.

Bütün bu Hind seyahatinde protoko­ lün en sonundaki gazeteciydim. Allah rahmet eyleye o zaman Anadolu ajansı müdürü olan Muvaffak Menemencioğlu bey de beni yalnız bırakmamak için hep yanımda idi. Zaten bu seyahate beni kardeşi Nurnan beye o tavsiye etmişti .

Öndeki file Falih Rıfkı ve Necmet - tin Sadak beylerle Prensin avcı başısı bindi. Bu adam gözlüklü ve yüzü, buruş­ turulmuş müsveddelik kâğıt gibi parça parça bir katolik Hind Tiydi. Bir kaplan avında, hayvan öldü sanıp yanına yaklaş­ mış, beriki de bir pençe atıp suratını darmadağan etmişti. Avcı başı elindeki bıçakla hayvanın işini bitirmiş ama yüzünü düzeltmek için bir sene uğraş­ mışlar, kaba etinden şurasından bura - sından suratını yamamışlar.

Ondan başka üç avcı daha bize refa­ kat ediyordu. Bunların hepsi tesirli ka­ rabinalar, bellerinde tabancalar ve av bıçaklan ile silahlanmışlardı. Biz üç file taksim olduk Üçüncü filde ben ve Muvaffak bey ile Mahrace'in biraz Fransızca konuşan kâtibi bir ’ de avcı vardı. Arkamızdaki dördüncü filbirhay­ van vurulursa onu taşımak için boş g e ­ liyordu.

Aslına bakarsanız avcılara, hayvan saldırmazsa vurulmaması için emir ve­ rilirmiş .Biz onu sonradan öğrendik.

Unutuyordum. File binmek için öne hayvanı çöktürüyorlar. Ondan sonra dört basamaklı bir merdiven dayıyorlar, file öyle biniliyor. Her filin ensesinde bir filci var. Bu adamın elinde kısabir san­ dalcı kancası, ucu çengelli ve sivri. Bir etinde de ormanda giderken yüzümüze ta kılacak dalları budamak için uzun ağızlı bir sa tır...

Biz böyiece bir kafile ile yola çık ı­ yorduk. Asıl orman içi macerasını ge - lecek haftaya anlatmak üzere. ..

Referanslar

Benzer Belgeler

(Döner, şapkasını masa üzerine bırakır.) AZMİ (Olduğu yerde çivilenmiş gibi durur, kendi kendine) — Hay Allah belâsını versin... Mektup

PROJE BÜTÇESİ 119.000 TL DESTEK MİKTARI 59.500 TL PROJE SÜRESİ 12 ay PROJE

Bana bir daha baktı, sonra bir çığlık

Attığını vurmak kolay değil, boşa atmak da heves kırıcı ya; ormanlarda, daha kuşlar yumurtadayken, geniş alanlar üstüne ag gererlermiş.. Uçuş

Mau il ne s’ agissait pas d’une démonstration belliqueuse internationale à

Aynı zamanda HDMI (yüksek çözünürlükte çoklu ortam arayüzü) çıkışa sahip olan fotoğraf makinenizi HD televizyonunuza bağlayarak çektiğiniz resimleri yüksek

Bu çalışmanın amacı ergenlerin saldırganlık ve siber zorbalık davranışları arasın- daki ilişkileri incelemektir. Araştırma 393 ortaöğretim öğrencisi üzerinde

Doğ­ duğu şehri o kadar severdi ki bugün içinde büyük bir kütüp­ hane bulunan binanın kubbele­ rinden birini «Erzurum *tarzı» denilen bir biçimde