H A F T A D A N H A F T A Y A Mehmed Kemal
/
t
nc.
Nâzım Hikmet Dosyasının Açılması
Kemal Sülker'in ‘Nâzım Hikmet’in Gerçek Yaşamı’ adlı
kitabı bundan bir süre önce elime geçtiğinde haftalık "Nokta” dergisi de Nâzım Hikmet dosyasının açıldığını,
vatandaşlıktan atılışının baskılar sonucu ve yasadışı
kararlaştırıldığını yazıyordu. Yurttaşlıktan çıkarılırken, gerekçe şöyle düzenleniyor:
"Pasaportsuz olarak İstanbul'dan Romanya’ya kaçan... Oradan Moskova'ya giden... Hükümeti yönetenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek... Yapılacak tebligatın bir fayda vermeyeceği düşünülerek... Türk vatandaşlığından çıkarılması..."
Devlet Bakanı Haşan Celal Güzel, "Vatandaşlıktan
çıkartılanların yeniden alınabilmesi için bazı hazırlıklar yapıldığım" söylüyor. Bu hazırlıklar arasına Nâzım
Hikmet’in durumu da alınabilir!..
Sürgün alayı, Hafik’le Zara arasında, Kızılırmak’ın kıyısında, bir dağın eteğinde idi. Bu alayda birçok sanatçı sürgün gibi biz de askerlik ettik. İşte Nâzım'ı bu sürgün alayında askerlik yapmaya zorluyorlardı. Oysa Nâzım askerliğini okulda geçen süreyle tamamlamış, çürük raporu almış, askerlik borcunu ödemişti. Askere alınacağı baskısı karşısında Sabahattin Ali’nin
durumuna düşmemek düşüncesiyle pasaportsuz ülkesini terk etmişti. Başına böylesi bir çorap
örüleceğini gören kim olsa ne yapar?
Nâzım Hikmet’in, üstünden bunca yıl geçtikten sonra, hapisliği de yurttaşlıktan atılması da hukuk dışı sayılıyor. Bu, hukuktan anlayanların genel kanısıdır.
Nâzım Hikmet her iki mahkemede de hem Harp Okulu hem Donanma mahkemelerinde mahkûm edilmiştir. Olayı ciddiye almamıştır, ama ciddidir.
Nâzım Hikmet olgusu aradan geçen 36 yıl sonra yeniden ele alınırken, eldeki belgelerden çok şeyler öğreniyoruz. Bir haksızlık, ortaya bir senaryo gibi nasıl konmuştur? Nâzım, savunması sırasında, duruşmada bu senaryonun nasıl düzenlendiğini de ortaya dökmüştür. Donanma Mahkemesi’nde askeri savcı yardımcısı olan o günlerin genç teğmeni, bugünün emekli amirali Fahri Çöker Nâzım’ın mahkeme karşısındaki davranışını şöyle betimliyordu:
".. Türkiye'de herhangi b'ır komünist suçlamasında,
daima ilk aranacak kişi olduğuna kesinlikle inanmış olduğu izlenimini veriyordu. Bu benim kaderimdir, diyordu"
Nâzım Hikmet, cezaevinde kendini görmeye gelen o dönemin Adliye Bakam’nın yakasına yapışıyor, kendine yapılan haksızlığı dile getiriyordu:
“Şimdiye kadar sîzlere yüzlerce dilekçe verdim. Neden bir tekine bile yanıt vermediniz? Ne yüzle oturuyorsunuz o makamda? Hangi maddeye dayanarak bana 28 yıl ceza verilmiş olmasını soruyorum, cevap bile vermiyorsunuz. Ben neden burada yatıyorum cevap veri..”
Abidin Dino’nun bir anısı var. Yves Montand Amerika
turnesinde, Nâzım Hikmet’in ‘Akrep gibisin kardeşim’ şiirinden bestelenmiş şarkıyı söyleyeceğini dinleyicilere haber verir vermez, salonda büyük bir alkış kopmuş. Montand, ‘Nereye gitsem, hangi memlekete uğraşam
nerede Nâzım’ın adını ve türküsünü söylesem hep aynı alkış kopar' diyor.
Italyan Milli Takımı Direktörü Bearzot, Türkiye’ye geldiğinde çevrede dikili heykellere bakmış bakmış da
“Kusura kalmayın gözüme çarpmadı, Nâzım'ın heykeli nerede?" diye sormuş.
Nâzım’ın mezarı, Moskova’da ünlü yazar ve sanatçıların bulunduğu mezarlıkta imiş. Başında bir küçük heykeli varmış, bir de küçük bir çjnar ağacı dikiliymiş. Gidip görenler söylüyor. Sürekli, her gün birileri çiçekler getirip mezara koyarmış.
Açın sözlükleri, ansiklopedileri ünlü Türkler arasında bir Atatürk’ün, bir de Nâzım Hikmet’in adı geçer. Toplu gezilerde hangi ulustan olduğunuzu sordukları zaman,
“ Türküm" dediniz mi, “Ha Nâzım Hikmet..." derler.
Nazım Hikmet için, Sovyetler Birliği’ne gittikten sonra, Sovyet hükümeti görev verdi de ordan yurttaşlıktan çıkarıldı... gibi gerekçeler gösteriyorlar. Şunu iyi düşünmek gerekir ne Sovyetler böyle bir görev verir ne de Nâzım böyle bir görevi kabullenir. Bunlar son zamanlarda ortaya atılan gülünç iddialardır. 12 Eylül döneminde de ‘memleket aleyhinde beyanda bulundu’ diye nice kimseler yurttaşlıktan atılmadı mı?
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi