28 H AZİRAN 1989
T *T .KÜLTÜR-Y
MIJZİK
FİLİZ ALİ
D evlet sanatçısı Suna Kartın sanata ilişkin yakınm ası:
Politikamız yok
Sinemaya, tiyatroya gitmek, sergiler
izlemek, insana çok şey katıyor.
Yalnız çalgıyı öğrenmek tek başına
bir şey değil. Bir genel kültür
meselesi bu. Müzisyenin de bir
dünya görüşü olmalı.
Devlet sanatçımız kemancı Suna Kan 21 Haziran 1989 akşamı Michel Plasson yöneti mindeki Capitole de Toulouse Orkestrası eş liğinde Max Bruch’un keman koçertosunu çal dı. Sanatçıyla konserden bir gün önce, 20 ha ziran günü dereden tepeden bir söyleşi yap tık. Suna’yı ,50’li yıllardan beri hayranlıkla dinliyorum. Üstelik her geçen yıl hayranlığını daha da artıyor. Suna, üstün nitelikli keman cılığının yanı sıra sahne kişiliğiyle, boyuyla poşuyla, zarafetiyle de konser izleyicisini et kileyen komple bir kemancı. Çocukluğundan beri sürdürdüğü sıkı disiplinli çalışma, Suna’- nın yaşama neşeyle bakmasına, yaşamın key fini çıkarmasına, insanlarla sevecen ve sıcak ilişkiler kurmasına, daima dudaklarından bir gülümseme, her daim bir kahkaha taşıması- na,hiç engel olmamıştır. Klasik, romantik ve çağdaş keman dağarının belli başlı bütün eser lerini belleğine yerleştirmiş olan Suna Kan, Türk bestecilerin keman için besteledikleri eserlerin de çoğu kez ilk yorumcusu olmuş, bu eserlerin plak için kayıtlarım gerçekleştir m iştir. Suna’ya ilk sorum , “ harika
çocuklarla” ilgili olacak.
Konserden önce kuliste — Müzik yazarımız Filiz Ali (solda), Capitole de Toulouse Orkestrası eşliğinde Atatürk Kültür Merkezi'nde verdiği konserden önce devlet sanatçısı kemancı Suna Kan’la konuştu. Suna Kan, bu söyleşiden az sonra, üstün nitelikli kemancılığının yanı sıra sahne kişiliğiyle ve zarafetiyle kon ser izleyicisini etkileyen komple bir kemancı olduğunu bir kez daha kanıtlayacaktı. (Fotoğraflar: Yıldız Üçok).
Harika çocuklar
— Suna’cığım, “Harika Çocuk”lar konu suna girersem sinir olmayacağına söz ver...
KAN — Çocukluğu çoktan geride bıraktı
ğım için sinir olmayacağım, söz!
— Harika Çocuklar Yasası senin ve Idil’in (Biret) adına çıktığı için sizin daima bir ön celiğiniz oldu. Türkiye’nin çağdaş müzik ta rihinde yeriniz çok önemli. Yurtdışında gör düğünüz eğitimin çok olumlu sonuçlarını al dınız ikiniz de. Avrupa’da gördüğünüz eğiti min aynısı ya da benzeri bugün artık Türki ye’de uygulanabiliyor mu acaba?
KAN — Tabii ki bizim yurtdışma gönde
rildiğimiz günlerden bu yana oldukça geliş tik, ama kanımca iyi bir eğitim görmek yal nız çalgısını iyi öğrenmek değil. Bugün belki Türkiye’de yetenekli bir piyanist veya kemancı çocuk için çok iyi hocalar olabilir. Ama o ço cuğun etrafında kendisinden başka da çok becerikli çocuklar olduğunu görmesi, en azın dan dünyanın yalnız kendi etraflarında dön- müyor olduğunu bilmesi gerekir._________
rası, iki opera, iki operet... Hepsi de dolup — Sen ve sizin kuşak müzisyenler Anado- taşıyor. Nasıl oluyor bu? İn turneleri yapardınız yıllar boyu. Son
za-KAN — Müziğe çok önem veriyorlar da on- manlarda bu Anadolu turneleri durdu, bitti dan, sayısız müzik okulu var. Bunlar konser-' galiba...
vatuvara öğrenci yetiştirdiği gibi, konserlere KAN — Sorma, benim için ne kadar ente- de dinleyici yetiştiriyor doğal olarak. resandı bir bilsen bu turneler. Kemancı
ol-Sicilya turnesi
— Sık sık İtalya’da konserler verdiğini söy lemiştin. Biraz da İtalya’yı anlatır mısın?
KAN — İtalya sanırım konser için en sık gittiğim memleket. Senede bir iki turne mut laka yapıyorum. İtalya’da belki Almanya’da ki kadar çok orkestra yok, ama inan ki İtal ya’nın en ufak kasabasında bile mutlaka bir filarmoni derneği var... Bunlar yıllık konser mevsimleri düzenliyor. Sicilya’yı çok iyi bili yorum mesela. Benim emrezaryom daha zi yade Güney’le çalışıyor. Sicilya’da belki, köy demeyeceğim ama gitmediğim kasaba kalma dı. Sicilya’yı uç bir örnek diye veriyorum. Çünkü bizde sanki İtalya’nın ucunda kalmış
mamdan dolayı ben çok gezdim. Verda da
(Erman) İdil de çok dolaştılar, ama Siirt’te,
Hakkâri’de piyano bulunmuyordu tabii. Onun için çoğunlukla ben gidiyordum. Bili yorsun, bu turneler 60’h yıllarda başladı. Aşa ğı yukarı 1975-76’ya kadar yoğun bir şekilde sürdü. Her yıl giderdik, hatta bazen iki defa gittiğimiz olurdu. Benim hayatımda unutul maz amları olan bir dönemdir o.
1961 yılında Hakkâri’ye (o zaman Jet oto büsleri vardı biliyorsun) Jet otobüsleriyle gir diğimiz zaman, hayatında böyle büyük bir otobüsü ilk defa gören çocuklara yetmiyor muş gibi bir de konser verdik. Otobüsü ilk de fa gören çocuk, orkestrayı da ilk defa görü yordu, ama çıt çıkarmadan dinliyorlardı. Sa
M M N M R n l
Dünya görüşü
Ayrıca sinemaya, tiyatroya gitmesi, sergi leri izlemesi, evrensel kültürle yoğrulmuş in sanların içinde yaşaması kanımca insana çok şey katıyor. Çünkü çalgısını öğrenmek tek ba şına hiçbir şey değil. Bir bütün, bir genel kül tür meselesi bu. Müzisyenin de bir dünya gö rüşü olmalı değil mi? Dünyada neler olup bi tiyor? İster politikada olsun, ister modada, ister başka sanat konularında olsun, ilgi duy malı. insanın şahsiyetini yoğurmakla ilgili her şey çok önemli, örneğin, bir memleketin in sanları birbirlerine karşı hırçın değilseler, on lardan öğrenecek çok şey var. örneğin ben, bilmem kaç yaşıma geldikten sonra bir süre Bengladeş’te yaşadım, Hindistan’ı, Pakistan’ı da gördüm. O insanlardan o kadar çok şey öğrendim ki. Birbirine, birbirinin düşüncele rine, inançlarına hoşgörülü olmayı gördüm ben oralarda, örneğin, Bangladeş koyu bir Müslüman ülke, ama bu koyu Müslüman ül kede Ramazan ayında oruç tutmayanlara kar şı hiçbir tavır yok. Herkesin inancına saygı gösteriyorlar.
1 9 6 1 ’de Hakkâri’ye je t
otobüsleriyle girdik. Hayatlarında
böyle bir otobüsü ilk kez gören
çocuklara bir de konser verdik.
Otobüsü ilk kez gören çocuk,
orkestrayı da ilk kez görüyordu.
Ama çıt çıkarmadan dinliyordu.
bah okul çocuklarına bir konser verdik hatır lıyorum, akşam da büyüklere. Mahfelde ta bii. Sinema salonu da yoktu o devirde. Her halde şimdi vardır. Bir daha gitmedim Hakkâri’ye.
Taşıma suyla.
Budapeşte’de müzik
— Evet, genç müzisyenin yetiştiği ortamın öneminden söz ederken bak nelere geldik. Ha zır gelmişken senin özel yaşamına biraz daha eğilelim istersen. Fişinin görevi dolayısıyla Bangladeş gibi bir Doğu ülkesinden sonra şim di de Macaristan’da oturuyorsun yılın büyük bir bölümünde. Budapeşte’deki müzik orta mı nasıl, biraz anlatır mısın?
•KAN — Çok yoğun, bir defa üç, dört tane senfonik orkestra var. Onun dışında iki ope ra var. İki ayrı bina, iki ayrı repertuar. Do layısıyla iki ayrı opera orkestrası, bir de ayrı operet binası, ayrı repertuarı ve orkestrası var. Kaç etti? Artık sen hesap et. Resitalleri filan saymıyorum.
Max Bruch keman konçertosu — Suna Kan, Ulus lararası İstanbul Festivali kapsamında Copitole de Toulouse Orkestrasıyla verdiği konserde Max Bruch1 un Keman Konçertosu'nu yorumladı. Keman dağa rının belllbaşlı yapıtlarını belleğine yerleştirmiş olan Suna Kan, aynı zamanda Türk bestecilerinin yapıt larının da çoğu kez ilk yorumcusu oldu.
bir yer gibi görünür. Mafyadan ve Vendetta’- dan (kan davası) başka bir şey yok sanılır. Oy sa Sicilya çok eski bir kültüre sahip. Paler mo, Catania, Sirakuza’yı filan saymıyorum. Onların operaları, senfonik orkestraları, her şeyleri var.
işte aynı gezide Siirt, Bitlis, Muş, Van fi lan bütün Doğu dolaşıldı. Hakikaten, yalnız ben değil, bütün orkestradaki arkadaşlar çok duygulandık. Ağlayanlar, buralara her sene gelelim diyenler, işte gençlere eğitim götüre lim diyenler. O anda hepsi iyi niyetle söylen miş şeyler, ama sonradan gerçekleştirmek bi raz zor oldu. Bir yerde düşünürsen Filiz, Türkiye’de Ankara, İstanbul ve İzmir Orkest raları var. Bunlar zaten bütün yıl çalıyorlar. Senede bir defa, bazen iki defa turneye çıka caklar. Ee, koskoca Türkiye, yani taşıma suy la değirmen döndürmek gibi bir şey. Ben me sela Van’a sonradan gittim birkaç defa. Ama Siirt’e, Bitlis’e, Hakkâri’ye, Doğu’da olması şart değil Türkiye’de pek çok yere 1962’den sonra bir daha hiç gitmedim. Beni o zaman dinleyen bir çocuk 10 yaşındaysa bugün ar tık iflah olmayacak kadar büyümüştür.
Devlete düşen
Kasabalar beni şaşırtıyor. Hepsinin filar moni dernekleri çok zengin, kasabanın vatan daşlarından toplanan para ile işleri döndürü yorlar. Devlet yardımı filan yok. Bu dernek ler akıl almayacak kadar çok sayıda. Sicilya ne kadar yer Allahaşkma? Bir turnede on kon ser yapabiliyorsun Sicilya gibi bir verde.
Yaşlı kemancı
halde...— Artık orada çok iyi tanınıyorsundur her — Bir de halk müziği geleneği var Macaristan’da. Örneğin “ Çigan” kemancısı gele neğine ne dersin?
KAN — Çok güzel çigan orkestraları var.
Bazı yerlerdeki orkestralar beni de şu veya bu sebepten tanıyor. Ne de olsa meslektaşız.. (Su
na burada gevrek bir kahkaha atıyor) Bir ta
ne çok meşhur bir çigan kemancısı var: San-
dor Lakatos. Yaşlıca bir adam. Onlar masa
lar arasında dolaşırlar biliyorsun. Bizi görür görmez gözleri parıldar, masamn civarına ge lince başlar Paganini’ler, “Zigeunervveisen”- ler filan döktürmeye. Çok şeker tabii. Müzik kanlarında var.
— Niye bu kadar müziğe meraklı bu insan lar? (Gülüşüyoruz) 10 milyon nüfuslu ülke nin sadece başkentinde dört senfoni
orkest-KAN — Tabii. “La Suna, La Suna” de
yip duruyorlar! (Suna’dan yine makaralı bir
kahkaha) Ben İtalya’da dolaşmayı da, kon
ser vermeyi de çok seviyorum. Çocukluktan kalma çat pat Italyancam da işime yarıyor.
— İtalya dışında nerelerde konser veriyor sun?
KAN — Fransa’ya gidiyorum sık sık. Ör
neğin, geçenlerde Capitole de Toulouse Or- kestrası’nm çağrısı üzerine gidip burada ça lacağımız Max Bruch’u çaldım. Bir iptal ol muştu, çağırdılar. Amerika’ya gittim birkaç kere. Fransa ve İtalya’da festivallere katıldım. Yugoslavya’ya oda orkestrasıyla da gittik, kendim de gittim. Daha bir sürü başka yer. Gezip duruyoruz işte.
Her konuda olduğu gibi bu konuda da dev lete çok iş düşüyordu. Devletin sanat politi kası olmalıydı. Hepimiz, biz çalgıcılar, biz müzisyenler elimizden geldiğince bir şeyler yapmaya çalıştık. O anda iyi şeyler yaptığı mıza da inanıyorduk. Coşku içinde olduğu muzdan fazla bir şeyler yaptığımızı da sanı yorduk. “Oh, tamam kurtardık artık” diyor duk. Oysa bizi mecbur etselerdi, deselerdi ki
“ İşte, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası on yıl şurayı müzik bombardımanına tutacak, TRT Oda Orkestrası da şurayı” , ortaya bir
sonuç çıkardı o zaman.
Sen hatırlarsın, biz çocukluğumuzda ana mızın babamızın zoruyla konserlere giderdik Her cumartesi, her cumartesi gide gide işte bı hale geldik. (Yine makaraları koyveriyor Su
na) Biz bir zamanlar her ay Bursa, Eskişehiı
yapmıştık orkestrayla. Çok başarılı olduydu 1976’dan sonra televizyon, “ müziği yayma
görevini” üstlenebilirdi. O fırsatı da televiz
yon değerlendirmedi. Hâlâ da değerlendirmi yor. Bir sanat politikası güdülseydi eğer, de miyorum yüzde yüz bir netice alırdık, ama herhalde şu aldığımız neticeden daha iyisine ulaşırdık. Çünkü devam etmek, sebat etmek lazım bu konuda. Michel Plasson’la birlikte — Suna Kan'ın festivalde Capitole de Toulouse Orkestrasıyla verdiği konseri şef Michel Plasson yönetti. Kan, kısa bir süre önce de topluluğun çağrısıyla Fransa’ya gidip Bruch Keman Konçertosu'nu orada da seslendirmişti.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi