• Sonuç bulunamadı

Dağıstanlı ozan Resul Hamzatov, Nazım Hikmet'i anlattı:Nazım, bizim için bir efsaneydi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dağıstanlı ozan Resul Hamzatov, Nazım Hikmet'i anlattı:Nazım, bizim için bir efsaneydi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

KÜLTÜR-YAŞAM

Dağıstanlı ozan ResulHamzatov, Nâzım H ikm et’i anlattı:

Nâzım, bizim için bir efsaneydi

t

# « « M

Annmm

ı

İr

WJ* s

HAMZATOV RESUL YOLDAŞA - Nâzım Hikmet, 1951’de tanıştıklarında, Ham-

zatov’a bir kitabını imzalamıştı. Nâzım, kitabına, “Hamzatov Resul yoldaşa, güzel ve güneşli şiirlerini sevdiğim şaire".diye yazmıştı (üstte). Dağıstanlı ozan Resul Hamzatov (solda) şu sıralar TÜYAP Kitap Fuarı’nın konuğu ola­ rak İstanbul'da bulunuyor.

“ Tanıştığımız günü

tam hatırlamıyorum.

Ama bana öyle geliyor

ki Nâzım ’ı hep

tanıyordum. Gençlik

yıllarımda, Nâzım bir

efsaneydi. Şairlerimiz

onun hayatını çok

merak ediyorlardı.

195l ’de Sovyetler

Birliği’ne gelişi olay

oldu. Herkes

heyecanla bekliyor,

nasıl biri diye merak

ediyordu...”_________

MÜRŞİT

BALABANLILAR________

Adı Resul Hamzatov. Ozan. Dağıstanlı ozan Hamzat Sada- sa’nın oğlu. K afkaslardaki Şada k ö y ü n d e d o ğ m u ş, tik kez 1956’da Türkiye’ye gelmiş. Bu zi­ yareti dördüncüsü. “ Eskisi gibi

değil hiçbir şey. Dünya değişiyor, Türkiye de değişiyor. İmkânsız olan şeyler imkânlı hale gelebi­ liyor. Açıklık ve samimiyetten memnunum” diyor ve ekliyor: “Özellikle de Nâzım’m konuşul­ ması, tartışılması beni sevindiri­ yor.” Doğa hayranı. “Yeryüzü­ nün en iyi ozanı, en iyi ressamı”

diyor doğa için. Sanatını en çok doğanın etkilediğini söyleyerek Dağlarca’nın bir şiirini okuyor: “ En çok sevdiğim dört ozan var­ dır / Dağ ozan Ağaç ozan / Yıl­ dız O zan / Su ozan I’

“Bir efsaneydi bizim için” de­

diği Nâzım Hikmet’le 1952 yılın­ da tanışmış. Biz de Nâzım’la baş­ lam ak istedik sohbete. Kalmak­ ta olduğu Tepebaşı Etap’ta sabah kahvaltısı ederken bulduk Ham- zatov’u. “Benim Dağıstanım” adlı kitabını Türkçeye çeviren

M azlum Beyhan’a “ Başım ağrıyor” diyordu. Beyhan “Ga­ liba biraz fazla içtik dün akşam”

diye eklerken, “Yok, az içmekten

bence” diye yanıtladı Hamzatov.

G ülüştük. Kanlı canlı kırmızım­ sı bir yüze sahip, kısa boylu ve şişman bir adam dı. Gri-mavi

gözleriyle gözlüğünün ardından dikkatle bizi süzüyordu. 15. kat­ taki odasına çıktık ve sohbetimi­ ze başladık.

— Nâzım’la başlayalım mı soh­ bete, ne zaman tanıştınız?

HAMZATOV — Tarihini tam

olarak hatırlamıyorum. Ama ba­ na öyle geliyor ki, onu hep tanı­ yordum. Benim gençlik yıllarım­ da Nâzım bir efsaneydi. Şairle­ rimiz onun yaşamını çok merak ediyorlardı. 1951’de Sovyetler Birliği’ne gelişi çok önemli bir olay oldu. Herkes heyecanla bek­ liyordu gelişini zaten. Merak edi­ yorlardı, nasıl biriydi diye. Şair

Tvardovski’nin bir şiirinde şu di­

zeler vardır: “Gösterir göstermez yerini Völga’nın / Yatağı değişe­ cekti ulu ırmağın / Bu yüzden çok korkuyordu adam :’ Şimdi Nâzım da öyle. Tanışınca bu ef­ sane yıkılacak mı? Yok. Tam ter­ si oldu.

— Şiirleri çevrilmiş miydi o sı­ ralarda?

HAMZATOV — Evet. Çok

sayıda şiiri dilimize çevrilmişti, özellikle “Kerem Gibi”, herkesin dilindeydi. Ben o zam anlar çok

g e n ç tim . M o sk o v a Universitesi’nde bir şiir gecesi ya­ pılıyordu. 1952 ya da 1953 yılı olacak. Yirmiye yakın şair katıl­ mıştı o geceye. Dinleyiciler ara­ sında her ulustan gençler vardı. D oğrusu ben de gurur duyuyor­ dum, Nâzım’la beraber aynı sah­ neye çıkıyorum diye. O elini om ­ zum a koyduğu zaman öylece bir fotoğraf çektirmiştik. Sonra o fotoğrafı bana vermediler. Fo­ toğrafçı kandırm ıştı beni. Ben şöhret peşinde değilim, am a o fotoğrafı istiyordum. Nâzım o süre içinde bana Dağıstan’ı çok iyi bildiğini belirterek ben ve ba­ bam hakkında çok iyi şeyler söy­ ledi. Nâzım her zaman sanatçıy­ dı. İyi şeylere sevinir, olum suz­ lukları eleştirirdi. O zam anlar Moskova’da bir otelde kalıyor­ dum. Sık sık lokantalara gider­ dim. G arson kızların iyi arkada­ şıydım. Yazarlar genellikle M os­ kova’da otururlardı. Nâzım da ziyaretlerini eksik etmezdi.

— Nâzım serbest şiir yazardı. Toplumcu bir anlayışı vardı. Sohbetlerinizde bu konu edilir miydi?

HAMZATOV — Birlikte ol­

duğum uz zam anlarda dah a çok Nâzım konuşurdu. Ben dinleme­ yi yeğlerdim. Genç ve yeniydim çünkü. A m a Smelyakov, Vino­

kurov ve Lukonin, Nâzım’la bu

konuyu çok tartıştılar. O nlar ka­ fiyeli yazıyorlardı. “Şiirde disip­

lin olmalı” diyorlardı.

— Nâzım’ın şiirlerinden epey­ ce beste yapıldı Türkiye’de. Bil­ diğim kadarıyla sizin de beste­ lenmiş şiirleriniz var. Biraz söz eder misiniz?

HAMZATOV — Çok var.

Özellikle biri çok m eşhur oldu.

“Tümalar” adında. Hiroşima’da

yazmıştım. Dağıstan’da en sevi­ len sembolik kuş, kartaldır. J a ­ ponya’da ise beyaz turna. O rada şöyle inanç var: Bir insan beyaz kâğıttan bin turna yaparsa bin yıl yaşarmış. H iroşim a’ya bom ba atıldıktan sonra radyasyona m a­ ruz kalan bir kız beyaz kâğıttan tu rn a yapmaya başlam ış, bin ta ­ ne yapamadığı için ölmüş. O kız için bir heykel yapmışlar. H iro­ şima’dayken mevsim, öeyaz tu r­ naların Sibirya’ya göç mevsimiy­ di. Onları gördüğüm gün,

aldı-ğım bir telgrafla annem in öldü­ ğünü öğrendim. Turnaların o uçuşlarına bakarak savaşta öldü­ rülen insanlarım ızı düşündüm . Ilım a la r “ V” şeklinde uçuyor­ lardı ve aralarında boşluklar var­ dı. O boşluklar savaşta öldürü­ lenlerin yeriydi gibi geldi bana. Ve bu şiiri yazdım. Avarca yaz­ dım, Rusçaya çevrildi, ilkin Rus­ ça söylenmeye başlandı. Bestecisi

Yan Frenkel. Haum Grebnev

Rusçaya çevirdi. Mark Bernes adında bir şarkıcımız vardı, o da seslendirdi. M ark Bernes daha sonra öldü. Cenaze töreninde

“Türnalar”ın çalınmasını vasiyet

etmişti. Ve çalındı. Sovyetler Bir- liği’nde 20 tane beyaz tu rn a hey­ keli var, şarkı çıktıktan sonra ya­ pıldılar. H atta Dağıstan’da Beyaz Turna Günleri yapılıyor.

— Nasıl yani?

HAMZATOV — Beyaz turna­

lar savaşta öldürülenleri temsil ediyorlar. Savaştaki ölülerimizi anm a günleri bu heykellerin önünde yapılıyor. Şimdi ben, Be­ yaz Turna Günleri uluslararası olsun istiyorum. Barış savaşımı­ nı temsil etsinler. Dağıstan’a kom şu Osetin’de bir heykel ya­ pılıyor. 7 beyaz tu rn a var o hey­ kelde. Bir kadının savaşta öldü­ rülen 7 oğlunu sembolize ediyor, ö n ü m ü z d ek i yıl açılacak. Olay kendiliğinden yayıl »yor. Besteci­ ler kapımı aşındırıyorlar şiirlerim için. Bu ayın 15’inde Moskova Televizyonu’nda şiirlerimden ger­ çekleştirilen şarkılar icra edile­ cek.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

Bunun üstünde en büyük me­ ziyeti, herkesin bildiği gibi, so­ nuna kadar Atatürkçü kalmış olması, sonuna kadar gericili­ ğin karşısında bulunmuş olma­ sı,

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra