• Sonuç bulunamadı

Keçizade İzzet Molla

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Keçizade İzzet Molla"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Keçeziade

Fuat Paşa

a rr o a ju v jrs ı:

Doğ: MİS - 1SM

D evlet Adamı.

Keçecizade izzet Mollanın oğludur. Istanbuida doftdu. Tıbblyede okudu. Fran- sızcayı cok İyi bilirdi. Sonra doktorluğu bırakarak Hâriciyeye (tirdi. Londra Elcl- 114i Başkâtibi. Madrlt, Bükreş. Peters- bunt Elçisi Sadaret Müsteşarı oldu. Hari­ ciye Nazırlığı. Yanya Komutanlığı. Mec lisi Tanzimat Reislimi. Paris Konkresi he­ yeti başkanlığı. Sadrazam oldu. Serasker ve Yaveri Ekrem oldu. Bes defa Hari­ ciye Vekillisi yaptı. Abdülazizin Mısır ve Avrupa seyahatlerine katıldı. Nişte ftldti. Divan tarzında şiirleri vardır.

A Y E T Fuat Paşa’mn yai nda, gençliğinden başlayarak, her lâtifesini kaydeden bir kâtip bulunsaydı; bugün, en­ fes nüktelerle dolu büyük bir eser sahibi olurduk.

Dilden dile, Sultan A ziz devrinden, kulağımıza kadar ak­ seden esprilerinin inceliğini düşünürsek; bunların arasında, bir çoklan unutulup gitmiştir.

B ir vakitler, onun sohbetinde bulunmak, hele neş’eli dem­ lerinde lâtifelerini dinlemek, zevklerin enfesiymiş.

Tarih; zarif bir nükteci olan Keçecizade’nin, aynı zaman­ da, en fazla siyasî topluluklarda işlenmiş hatalan bir anda ta­ mir eden, zeki bir devlet ve basiret adamı olduğunu da tasdik ediyor.

g ö Y L E N T lY E göre; Sultan Aziz, Fransa'yı ziyareti sırasında, verilen ziyafetlerin birinde pek ziyade susamış. Sofrada ise, harareti söndür­ mek için, yalnız şarap bulunuyormuş. Bu ise İstanbul’un blllûr gibi Ka­ rakulak, Taşdelen sularına düşkün bir kimseyi doyu ramıyacagm dan, gö­ zü hep su ararmış.

Nihayet, meyveden sonra, parmaklarını yıkamak için, küçük altın taslar içinde bir miktar su gelince, Hazretln kaldırıp İçtiğini söylerler.

Bu vaziyet karşasnda Fuat Paşa da derhal suyu İçince; imparator ve maiyetindeki zevat da sulan içmeye mecbur olmuşlar.

Yemekten sonra Fuat Paşa, bir sırasını getirip, tmparatoriçeye : — Hükümdarımız; Miajestelerlne hürmeten, sofranızda bulunan bir şeyi kirletme değil, kabul etmeyi zevk saymışlardır!

Demiş ve sonra — mükemmel Fransızcasıyla — onlann da OsmanlI âdetlerini tetkik etmemek hatalarını nazikâne hatırlatmış:

— Esasen biz sofrada, şarap yerine, su içeriz... Ve sonra ellerimizi, bir taslık su İle değil, olukları taşırtan musluklarda yıkanz.

(2)

Günü gününe yazılmış mevsuk notların değil, ancak dille­ rin doğruluğuna güvenerek yazdığımız bu fıkralardan biri de Fransa împaratoriçesi Eugenie’nin Türkiye’ye geldiği zaman Dolmabahçe sarayında geçtiği söylenen bir hâdiseye aittir: C U L T A N Aziz; eski kral ve şövalyelerin pek sayıp, sevdikleri kadınla. * ra İlk defa ikram ettikleri şarap kadehlerini, bir daha başkalarının eli değmemesi için, deniz veya nehre attıklarını her nasılsa öğrenmiş:

Bu romantik geleneği fazlasiyle tatbik etmiye kalkıp Fuat Paşa ya : — tmparatoriçenln kullanacağa sofra takımlarının hepsini gözünün önünde, denize atacağım!..

Deyince, Paşa bir an düşünüp; cevap vermiş:

— Siz zahmet buyurmayınız da, bu işi vekâleten bendeniz yapayım!.. Paşa, kendi kendine: «Sofrada tabak, kaşık, çatal velhasıl her şey altın... demiş; bu sıkıntı yıllarında milletin malı denize nasıl a tılır7.. Fakat, asabi hükümdarın emrini de yerine getirmeli.-.»

O gece, ziyafetin sonunda Fuat Paşa tmparatoriçeye:

— Padişahımız: zati asllftnelerinin temaslariyle kıymet kazanan bu hâtıraları. Boğazın sularına gömerek, ebediyete hediye ediyorlar!..

Diyerek, kadın her neyi kullandıysa sofradan bizzat toplayıp, pen- cereden denize fırlatmış....

Böylelikle hem Padişahın arzusunu yerine getirdiğini, hem de bu de­ ğerli takımları, aşağıda beklettiği adamlarının tuttuğu yaygılara atarak, milletin malım koruduğunu söylerler.

Paşa; komedinin tekrar etmemesi için, ertesi günü Sultan A ziz’e, bu saygı gösterisinin yalnız bir kereye mahsus olduğunu söyleyip güç halle kandırmış ve imparatoriçen. - dönüşünden sonra da meseleyi açıp :

— O takımları elbet denize atamazdım... demiş; çünkü onlara daha evvelce sizin elleriniz de temaf itmişti!..

Sultan Aziz, şaşırmış :

— iy i ya... Her ikimizin ellerimiz temas edince, vacip olmaz mıydı atm ak?.

Paşa; Hükümdarı derhal susturmuş:

— Üstlerinde mübarek elleriniz’n de izleri bulunan şeyleri, bu kirli sulara nasU atabilirdim: Sarayın bütün mecraları oraya akıyor?..

— Haaa!.. O da var ya!..

Paşanın bu mahlrane buluşuy'a mesele kapanmış.

n U Paşa'nm sadareti zamanında; Amavud derebeylerinden «Adem “ Bey» isminde, oldukça umumi bir çiftlik sah'bi gelip; Arnavudluk hakkında bazı tasavvurlarını ( ! ) söylemek üzere, kendisini mutlak sad- nâzamla tanıştırmasını rica etmiş.

Fuat Paşa; cahil zatın söz ve fikirlerinden  li Paşa’nm bir şey anla- mıyacağını düşünerek, mülâkattan caydırmak istemişse de; Adem Bey, bir kere besa dediğinden, geri dönmemiş!..

Bu mütegallibenin Amavudlukta pek naf'z olduğunu da gözönünde tutan Paşa; çaresiz Sadrâzama götürüp, takd m etmiş:

— Sizinle, memleket hakkında, görüşmek isted.ler: Debre eşrafından Adem Bey!..

Sonra en ince ve gizli telmihleri sezen Ali Paşa’ya adamın bilgisizli­ ğini anlatmak için, Fransızca ilâve etmiş:

— ismi Adem'dir amma; insanların birincisi sanmayınız-..

(3)

W EÇECtZADE Fuat Paşa nın 186& yılında Nis’de ölürken, Sultan A ziz’e * yazıp gönderdiği meşhur vasiyetname; siyasi, mülki ve dâvftlar bakı­ mından, ibretle okunmıya lâyıktır:

Sultan Aziz; Fransızların: «Dünya şapında politika adamı.» dedik­ leri Fuat Paşa’nm bu vasiyetini tatbik etmeye vakit kazanamamıştı. O, zaten keyfine düşkün, kadın ve güreş meraklısı bir eblehti. Bu vasiyet, ten az bir zaman sonra ölmeseydl bile, onu aydınlatanları dihliyecek ka­ dar zekâdan mahrumdu.

Fuat Paşa; Sultan Aziz İle Fransa seyahati esnasında hastalanıp, te- davi için Nis’e gitmiş ve orada vefat edince, Fransa devleti; büyük ada­ mın cenazesini bir harp gemisile İstanbul'a göndermişti.

O tarihte Paris’te çıkan «De Monde lllustre — Resimli Dünya» gaze­ tesinin İstanbul muhabiri olan «Monteni», (3/Mart/186ö) tarihli mektubu ile gzaetesine, bu cenaze merasimin aynen şu satırlarla bildirmiştir:

Paşa; Fransa seyah;. inde, zekâ ve nezaketile herkesin saygısını kazanmış, yalnız bir kişinin alayına uğramıştı.

Bu da snop, fakat güzel bir kadın olduğu için Paşa ehem­ miyet vermemiş, yalnız bir espri ile cevap vermiştir. V ak ’a şu­ dur:

İP K A N S A Hariciye Nazırının karısı olan bu şımarık güzel; bir akşam sarayda verilen bir baloda, Fuat Paşa’ntn duyabileceği bir sesle :

— Kıyafet balosu mu var? diyerek gülmüştü; nedir bu Türkleıin başlarındaki?..

Paşa, fesleri vesilesile vurulan darbeyi unutamayıp, taşı gediğine koy mak için fırsat bekledi.

Bir arabk kadın; Paşa’nm esvabında bir yeri arkadaşına gösterip gü. lümsemlye başlayınca; yanına hürmetle yaklaşan Fuat Paşa; fevkalâde Fransızcasiyle :

— Bu akşam muhterem madamı pek neş'ell görüyorum!., dedi; sebe- bl ne olsa gerek ?..

MJadam; bir kadına yaraşnuyan serbestlikle, esvapta aynı yere kaça­ mak bir göz atıp, hafif bir kahkahayla :

— Bu gece ekselânslan tuvaletlerini biraz ihmal etmişler!..

Deyince; bir düğmesinin iliklenmemiş olduğunu farkeden Paşa; taşı hakikaten gediğine koydu:

— Erkekler; hattâ siyasette, biraz haşindirler!.. Hani, bir söz var­ dır; «Dost -başa, düşman ayağa bakar...» derler... İşte siz İkisinin orta- sına tercih ederek, sulhu pek seven, Parls'lf bir kadın olduğunuzu ispat ettiniz!..

EK N Ü K T E I M :

SEFA R E TTE N Ş İK A Y E T

IX HM ET Veflk Paşa Paris elçisi iken «ziyaretçilere elçilikte İyi nıu&me le olunmuyor» diye BabIâli’ye şikâyette bulunmuşlar. Ahmet Veflk Paşa sorulan suale şu cevabı yazmış :

«Jumalcılardan aç kalan, bizim sefarete hücum etmekte olup, sefaret ise imaret olmadığından kendilerine yüz verilmek mümkün olamıyor.»

(4)

Keçizade

izzet Molla

B İY O G R A F İS İ i

Do«: 1765 - 182*

Divan şairlerindendir. 2. Mahmut dev­ rinin tanınmış devlet adamlarındandır. istanbuida medrese tahsilinden sonra müderrislik. Galata Mollalıftı, Haremeyn müfettisliil yaptı. Rusyaya Harb ilân edilmemesi hakkında bir lâyiha yazdıftı

cin Sivasa sürüldü ve orada öldü. Eserleri: Mihneti Keşan. Baharı E f­ kâr. Hazanı Asar. Gülsen! Ask va.

•a 5 Haziran 1820... İkinci Mahmut’a bir aydanberi diş bileyen I yeniçeriler ansızın isyan edip, kazanlarım Etmeydanına ge- I tirmişlerdi. Sarayı korkutmak için Sadrâzamın konalım yak­

maya koşan çapulcuların gençleri, h aran dairesi kapılarını kırıp, körpe cariyeleri zorla yataklara yatırıyor, kıranta zor­ balar da altın, gümüş v a kıymetli şeyleri talân ediyorlardı.

Beşiktaş sarayından Tbpkapıya koşan Sultan Mahmut; ta­ rihte «V ak ’ai H ayriye» adı verilen yeniçeri tenkiline işte o gün başlamış, asker perdesi altında eşkiy&lık yapan bu güruhun ateşe tutulması için Topçubaşı Kara Cehennem İbrahim A ğ a ’ya ruhsat vermişti.

Kanuna baş eğmeyen eşkiya üzerine çevrilen namlular Et- meydanmı alev yağmuru altına almca; sokaklar kan deryasın­ dan geçilmez oldu Yeniçeri kışlalarım, lâkabına benzer, bir a- teşe tutan Kara cehennem İbrahim Ağa, İstanbul’u kara barut dumanına boğdu amma; Başkentte ve haber salman cümle v i­ lâyetlerde kılıç artığı tek haydut kalmadı.

Sadrâzam; bu zaferin sonunda Sultan Mahmut’a:

— Gazanız mübarek ola, Sultanım!., dedi; ceddiniz Yavuz Sultan Selim Mısır'da halife Elmütevekkilibülâhtan nasıl hilâ­ feti aldıysa, siz de bı» düşmanların şerrinden devlet ve hilâfeti öylece kurtardınız!..

Burada okuyucularımızın hafızasını tazelemeyi faydalı bul­ duk: Hicri 132 ve milâdî 750 yılında Emevüeri yenen A b ­ basî hükümdarları; Hülâgünun Bağdad’ı fethi tarihine kadar, hilâfeti ellerinde tutmuşlardı. Bu halifelerin isimlerinin önüne bir (EH) ilâve okunur ve sonlan da «A lla h » = «L â fza i Celâl» kelimesiyle biterdi.

(5)

İşte Sultan Mahmut; sadrâzamın bu sözü üzerine, Abba- silerden bahsedip:

— N e garip isimleri vardır... dedi; Elmehdiîllâh, Elman- surubillâh, Elmutt&ss&mıbillâh... Böylece gider, durur!,.

Sonra mecliste bulunan, pek sevdiği, bir nedimine sordu: — Acaba biz de bu sülâleden gelseydik, ne derlerdi adımı­ za?..

Sultan Mahmut’un bu dahilî savaşta pek set — fakat isa­ betli — hareketine parmak ısıran nükteei Nedim, cevap verdi:

— Neuzubillâh, derlerdi!..

îşte bu nüktyeı yanan «V ak 'a i H a y riy e » isimli taş baskısı eserinde bu karılı tenkili günü gününe tespit edip, ayrıca:

Tecemnsii eyledi meydanı labme. Edip kufranı nimet nice bâfti Koyup ituldırmsdap ikide birde.

K a z a n d e v r ild i, s ö n d ü r d ü o c a ğ ı.

K ıt’asile pek zarifane anlatan zat; meşhur sadrâzam Fuat Paşa’mn babası Bilginlerden Keçecizade îzzet M o lb ’dır.

Yeniçerilerin kışlası; kazanları, âlemleri v.s. özellikleri ile Bektaşî tekkesinden farksız ve kendileri de; bıyıklarının hat­ tâ bir teline dokunmadıkları halde, kafalarını tıraş ettirip tepe­ lerinde bir tutam saç bırakarak: «H acı Bektaş kullarıyız!..» diye gezen; askerden başka her şeye benzer insanlardı. Onların böyle topyekün imhasını, bektaşüiğe karşı tehdit şeklinde, is­ tismara kalkışan bazı kötü niyetliler Sultan Mahmud’u halka çok gaddar tanıtma propagandasına başladılar. Bunun üzerine îzzet Molla’nm teklifiyle Sultan Mahmut, bu kanaati tekzip e- dici, bir umumî af ilân etti: Bu fermanla hapis hükümleri ya­ rıya iniyor ve bu müddeti dolduranlar serbest bırakılıyordu.

Bu sırada Yedikule zindanında yatan üç müebbet hapis mahkûmuna bu affın nasıl tatbik edileceği saraydan soruldu. Sultan Mahmut: giilümaiyerek:

— Mollaya danışın... dedi: o düeroiştî bu fermanı!.. ölünceye kadar mahbus kalacak, bir adamın Ömrü tâyin edilemiyeceğinden; İzzet Molla kesip attı:

— Bir gün serbest bırakıp, bir gün hapsetsinler!..

Bu; değme kula nasip olmayan, Allah vergisi nüktedanlık; zekâ kıymeti bilen hükümdara mahkûmları affettirdi.

1785 de İstanbul’da doğan Keçecizade; Divan Edebiyatının üstad şairlerinden; bilgin ve faziletli bir zattı. Konyalı Mehmet Salih Efendi’nin oğludur. Tahsilini o devrin üniversitesi olan

(6)

J5* T Ü R K N tJ K T K C ttJ B R î

medreselerde tamamlayıp önce «M üderris» ve 1821 de «Galata Mollası» olmuştu. Koruyucusu bulunduğu meşhur H alet E fen ­ dinin Konya'da idamı üzerine Keşan’a sürülmüş ve orada «M ih ­ neti K eşan» adlı manzum eseri yazmıştır. 1827 de affedilip İs­ tanbul’a gelince «Harem eyn M üfettişi» oldu. O sırada Rusya’ya açılması düşünülen harp aleyhine yazdığı bir lâyiha yüzünden Sivas’a sürüldüyse de, sonra haklı olduğu anlaşılıp beraet fe r ­ mam gönderilnMş; ve fakat fermam koşturan atlı Sivas kapı­ larından girince, şehirde büyük bir matemle karşılaşmıştı.

H ayatta en güvendiği adamların sillesini yeyip: Sâlsytnan dahi olu n, ruziglra Itlmad etmel.

Mıar&ım, düşündürücü vecize olarak, dilimize armağan eden zeki ve nükteci zat; artık ebediyete göç etmiş bulunuyor­ du. Kemikleri, doksan sene sonra İstanbul’a getirilip; «A v re t P aza rı» semtinde, Mustafa Bey mescidi yanındaki aile mezarlı­ ğına gömüldü.

Ç

OK sevdiği arkadaş ve adağı hattat Yesarl İzzet ile niçin daima be. raber bulunduklarını soran bir zata Keçeclzade izzet Molla :

— O, yazar; ben de, okurum... Böyleee; aynı ismi taşıyan ikimiz, .bir adam oluyoruz da!..

Q devirde hırsızlıglyle şöhret almış bir kazasker; Molla'mn giydiği kol ^ lan uzunca bir cübbeyi vesile edip;

— Efendi hazretleri!.. Siz; en yüksek makama sanlabilirsiniz!.. de miş; kollarınız pek uzun!..

En yüksek makam, yâni saraya intisap ve dalkavukluğu imâ içm söylenmiş bu sözün cevabı pek ağır olmuş... izzet Molla; yiyici kazas kerl nefretle süzüp :

_Evet; koU&nm uzundur!., demiş; fakat ucunda sizin elleriniz olsay. dı, muhakkak faydasını görür; zatıâilnlz gibi zengin olurdum!..

Padişahın teveccühüyle felekten biraz kâm alırken; A t e ji n i n n i .

KurbOMuitm

Mazmununca; büyüklere yakınlık aleviyle yanıp. 44 yaşında, kül Keçecizadenin ruhu; bu memlekete Sadrâzam A ıa t Paşa gibi oğul yetiştirmekle müsterihtir.

Fakat o; bahıt denen işvekârm vuslatım tadanlara ömrün­ ce gıbta etmiş ve dudaklarımıza:

Talihi yâr olanın, yâr sarar yâre*İni,

Mıarâımn acı tebessümünü miras bırakmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

A) Dr. Bay William dar mükellef statüsünde olduğu ve Türkiye’de elde etmiş olduğu Serbest Meslek kazancı tevkifata tabi tutulduğu, mevduat faizi ise sermaye

II. Fatih döneminden itibaren devşirmeler, devlet yöneti- minde daha etkili duruma gelmişlerdir. padişaha sadık olmaları, II. Türk ailelerden gelmemeleri, III.. Eski

I II III A) Panama Kanalı Hürmüz Boğazı Süveyş Kanalı B) Macellan Boğazı Dover Boğazı Süveyş Kanalı C) Cebeli Tarık Boğazı Panama Kanalı

Avusturya Liseliler Kartçınar Klasik Türk Müziği Korosu olarak, Istanbul Deniz Müzesi’nde ikinci kez sizlerle bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyoruz.. Istanbul

Tek başlarına anlamları olmayan, başka kelimelerle öbekleşerek değişik ve yeni anlam ilgileri kuran, birlikte kulla- nıldıkları kelimelere cümlede anlam ve görev

A) Ekvator çizgisine paralel olarak doğu ve batı yönünde uzanır. B) Ardışık iki paralel dairesi arasında bir derecelik açı vardır. C) Ardışık iki paralel dairesi arası

Piller basit bir elektrik devresinde potansiyel farkı oluştururlar. Potansiyel farkın büyük olması elektrik akımının da büyük olması için bir etkendir. Telin

A) Gaye ve nizam delili B) Dinî tecrübe delili C) Ekmel varlık delili D) Temanu delili E) Ahlak delili.. Allah’ın, akıl ve duyularla bilinip bilinemeyeceği konusu