25
başkandan
TBB Dergisi, Sayı 68, 2007
SAVUNMA MESLEĞİ YÖNÜNDEN
OLUMSUZLUKLAR YARATACAK
İKİ YASA
Av. Özdemir ÖZOK*
Yıllarca sürdürülen mücadele ve çalışmalar sonunda, 2.5.2001 gün ve 4667 sayılı Yasa ile Avukatlık Kanunu’nda yapılan köklü değişiklikler arasında avukatlık mesleğine getirilmiş bulunan “avukatlık sınavı”, karşı duruşlarımız, eleştiri ve uyarılarımız dikkate alınmayarak, popülist bir yaklaşımla kaldırılmıştır.
Otuz dört devlet ve vakıf üniversitesi hukuk fakültelerinden yılda 7-8 bin kişinin mezun olduğu, bunlardan 6-7 bininin barolara avukat olmak için başvurduğu dikkate alındığında avukatlık sınavının, hükümet başkanı-mızın özel ilgi ve girişimi sonunda kaldırılmış olmasının avukatlık mesleği için olumsuz sonuçlar doğuracağını tahmin etmek pek zor olmasa gerek.
Yeni dönem ülkemiz hukuku ve savunma mesleği için hayırlı olsun. İleride bu avukatlık yasa teklifinin TBMM Genel Kurulu’nda tartışıldığı 28 Kasım 2006 günlü oturum, ülkemizde egemen olan çarpık siyaset ve hukuk anlayışını yansıtması bakımından asla ve asla unutulmayacaktır.
Yine Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişik-liklerle baroların, TBB’nin ve dolayısıyla savunma mesleğinin yetkilerini kısan, onları bir anlamda Adalet ve Maliye bakanlıklarının vesayeti altına sokan yasal düzenleme de TBBM’den jet hızıyla geçerek yasalaşmıştır.
Her iki düzenleme, AKP iktidarının hukuk devletine, hukukun üstün-lüğü ilkesine, baroların ve TBB’nin bağımsızlığına ve giderek yargıya bakış açısını açıkça ortaya koymuştur.
Dergimizin bu sayısında, tarihe not düşmek ve gelecekte yaşanacak olumsuzluklara şimdiden dikkat çekmek için, savunmayı sınırlandıran,
26
başkandan
TBB Dergisi, Sayı 68, 2007
zayıflatan, vesayet altına sokan bu yasaların yasalaşma sürecinde yaşa-nanlara değinmeyi uygun buldum.
Avukatlık sınavı neden gereklidir?
Uzun yıllar süren hazırlık çalışmalarından sonra, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 3. maddesinde, 2.5.2001 günü yürürlüğe giren 4667 sayılı yasa ile değişiklik yapılmış ve avukatlık mesleğine kabul şartlarına “...Avukatlık sınavını başarmış olmak...” koşulu eklenmiştir.
Kuşkusuz sınav, meslekte yaşanan sorunların çözümü için tek koşul değildir. Hiçbir zaman böyle bir düşüncemiz olmamıştır. Ancak ülkemizin ve dünyanın geldiği bu noktada, bırakınız avukatlık gibi çok öze! nitelikler aranması gerekli bir meslekte, hiçbir meslek dalında beklenen formasyon test etmeden, o mesleğe girmek mümkün değildir. Bir de bizim avukatlık yasamıza göre ant içerek ruhsatname alan avukatın hiçbir kıdem koşulu olmadan, ilk derece mahkemesinden yüce divanda yapılan yargılamalara kadar olan süreçte görev alabilmesi karşısında olayın ciddiyeti daha da artmaktadır.
Bu nedenlerle sınav, ama gerçek bir değerlendirmeye olanak verecek düzenlemelerle yapılacak sınavın mutlak gerekliliğine inanmaktayız. Çünkü nitelikli ve donanımlı hukukçular hukuk devletinin “olmazsa olmaz” koşuludur. Hukuk devletinin gelişmesinde, siyasal sosyal ve ekonomik sorunları aşmada, görevleri ve sorumlulukları yerine getirmede, yetkileri kullanmada, insan haklarını geliştirmede nitelikli hukukçuların büyük payı vardır. Hukukçu olmazsa, devlet sıradan bir örgütlenme ve yönetme mekanizması olarak kalır. Ona çağdaş anlamını ve işlevini verecek olan hukukçudur. Bu nedenlerle sadece hukukçuların yapabileceği avukatlık mesleği çok özel bir meslektir. Bu nedenlerle avukat da gerekli donanımlara sahip olacak şekilde, özel olarak yetiştirilen bir kişi olmalıdır.
Bu gün ülkeyi yönetmeye talip olan kimi yöneticilerin bilinçli ya da bilinçsiz olarak her fırsatta hukukun üstünlüğü ve hukuk devletinden söz ettiğini görmekteyiz. Oysa hukuk devleti seçilmiş güzel söz ve söylemlerle kavuşulacak bir kavram ya da kurum değildir. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramları nitelikli ve yetişkin hukukçuların ve avukatların özverili uygulama ve eylemleriyle yaşama geçebilir. Evrensel demokratik ilkeler ve insan haklarını içeren normlar ve yasaların amaca uygun uygu-lanabilmesi, amaca uygun yorumuygu-lanabilmesi, yargılama ve karar sürecin-de hukukçuların sağlam hukuk bilgisine, yorum ve sürecin-değerlendirme gücü yanında mücadele gücüne de bağlıdır. Hukuksal yorum ve değerlendirme sosyoloji, psikoloji, siyasal tarih, felsefe, iktisat, mantık ve hatta matematik gibi bilim dallarına olan ilgi ve bilgi ile mümkündür. Ancak bütün bunları
27
başkandan
TBB Dergisi, Sayı 68, 2007
özümsemiş ve böylece hukuki düşünmeyi, bu uğurda mücadele etmeyi, direnç göstermeyi öğrenmiş hukukçular ve avukatlar yetiştirdiğimiz tak-dirde hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kavramlarını yaşama geçirmiş olabiliriz.
Üyelik görüşmelerinin sürdürüldüğü AB açısından da sınav zorun-ludur. Sınav olmayan bir AB ülkesi yoktur. Özellikle Almanya’da lisans eğitimi (hukuk fakültesi) sonrasında bir devlet sınavı ve 2.5 yıllık bir staj eğitiminden sonra sınav yapılmakta, Avusturya’da hukuk fakültesi eğiti-minden sonra 5 yıllık pratik eğitim ve 5 sınav hakkı bulunmaktadır. Diğer AB üyesi ülkelerde de değişik biçimlerde bu sınavlar yapılmaktadır.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, demokratik yönetime kavu-şan birçok ülke avukatlık yasası çalışmalarında bizden yardım talep etmişler ve bizim önerilerimiz doğrultusunda avukatlık yasalarını çıkarmışlardır. Bunlardan Bulgaristan, Romanya ve birçok Balkan ülkesinde avukatlık sınavı getirilmiştir.
Bazı stajyerlerin ve velilerinin istemi üzerine, önce avukatlık sınavının ertelenmesi için verilen yasa teklifi, TBMM Adalet Komisyonu alt komis-yonunun incelemesi sırasında, Başbakanın doğrudan emir ve talimatı doğrultusunda değişmiş, avukatlık sınavının tümden kaldırılmasını geti-ren değişikliğe dönüşmüştür. Kuşkusuz takdir yasa koyucunundur, buna bir itirazımız olamaz. Ancak, avukatlık mesleğinden ve koridordan gelen kimi AKP milletvekilinin ve sayın bakanların bu tasarruf karşısında sessiz ve etkisiz kalması yanında, konuya çok uzak olan Başbakanın buyruğuna direnememeleri ülkenin ve demokratik parlamenter sistemin geleceği ba-kımından son derece kaygı vericidir.
Bu denli önemli olan avukatlık sınavıyla ilgili olarak yaşanan olumsuz-lukların mesleğimizin geleceğini nasıl etkileyeceğini, Tanrı sağlıklı verirse gelecek yıllarda hep birlikte göreceğiz.
Ceza Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan son deği-şiklikler gerekli miydi?
Siyasal iktidar temsilcilerinin her fırsatta övünerek dillendirdiği ve 3 Kasım 2002’den bu yana AB’ye uyum adı altında çıkardıkları bir seri yasal düzenlemelerin büyük bir kısmı yeterince incelenmeden, tartışılmadan ve görüşülmeden yasalaştığı için yürürlüğe girdiği günden itibaren başlayan eleştiriler karşısında yeni değişikliklere gidilmektedir. Değişikliklerin ileriye doğru olmadığını, AB uyum sürecinde gerçekleştirilemeyen veya fazladan verildiğine inanılan haklardan dönüşü ifade ettiğini de vurgulamalıyım. Bu konuda en çok eleştirilen yasalar TCK ve CMK’dır. Her iki yasa ile ilgili olarak TBMM Adalet Komisyonu’ndaki görüşmeler sırasında başlayan
28
başkandan
TBB Dergisi, Sayı 68, 2007
eleştiriler, hala devam etmekte ve bu yasalar sıkça değişiklik önerileriyle karşı karşıya kalmaktadır. Son olarak yaklaşık 177 yasada değişiklik öneren torba yasanın içerisinde bulunan TCK ve CMK ile ilgili maddeler çıkarı-larak Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve arkadaşları tarafından “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” biçiminde 43 maddelik bir tasarı olarak Adalet Komisyonu’na sunulmuştur. TBB ve barolar olarak birçok maddesine karşı çıktığımız tasarı şekli işlemlerini tamamlayarak 6.12.2006 gün ve 5560 sayı ile yasalaşarak yürürlüğe girmiştir.
Bu yasa, CMK’nın düzenlediği istem aranmaksızın müdafi görevlendi-rilmesini gerektiren suçları, “alt sınırını beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlar” olarak sınırlaması, “CMK ile ilgili olarak yönetmelik çıkarma yetkisini TBB’den alması”, yine “CMK yürürlük yasasında hüküm altına alınan yapılacak görevlen-dirmeler ile ilgili olarak TBB’ne aktarılan ödeneğin dağıtım ve denetim usullerini belirlemek üzere yönetmelik hazırlama görev ve yetkisini TBB’den alarak Adalet ve Maliye bakanlıklarına vermesi”, Avukatlık Kanunu’nun 180.maddesinde belirtilen “adli yardım ödeneğinin dağıtımı ve denetlenmesine ilişkin yönetme-liği hazırlama görev ve yetkisini TBB’den alarak Adalet ve Maliye bakanlıklarına vermekle”, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen “adil yargılanma” ve “savunma” haklarından geriye gidişe neden olmuştur. Ayrıca yaratılan yeni işlem ve bürokrasi “adalete erişim”in gecikmesine neden olacaktır.
Kuşkusuz tüm bunlardan daha önemlisi, Avrupa Birliği Komisyonu’nun bütün raporlarında dile getirilen ve dikkat çekilen barolar ve TBB üzerindeki Adalet Bakanlığı vesayetinin bu yeni düzenlemelerle artmış olmasıdır.
Bu konuda tek tesellimiz, kaygı ve kuşkularımızı tüm milletvekilleri-ne ve parti gemilletvekilleri-nel başkanlarına tek tek mektup yazarak dosya yollayarak iletmiş olmamızdır. Bütün gayretimize karşın siyasal iktidar bizi büyük bir sabırla dinlemiş, ancak sonuçta kendi dar hukuk anlayışı doğrultusunda büyük sorunların yaşanacağı kesin olan düzenlemeyi büyük bir gayretle gerçekleştirmiştir.
3 Kasım 2002 genel seçimlerinden sonra iktidar olan siyasal anlayışın temel özelliği bu olaylarda da net ve somut olarak yaşandığı gibi, şu halk deyimine uygun olarak gerçekleşmiştir.
“Cemaat ne derse desin, imam bildiğini okur!”