• Sonuç bulunamadı

Sait Faik çiziktirmeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sait Faik çiziktirmeleri"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

7 MAYIS 2004 CUMA

YAZI O D A SI

SELİM İLERİ

Sait Faik Çiziktirmeleri (t)

Sait Faik’in eserini lise yıllarımda okudum. Var­

lık Yayınevi, uzunca bir aradan sonra öyküleri, ro­ manları, röportajları yayımlıyordu. Bu kitapları birer ikişer edindim.

İlk okuduğum öykü, “Mahalle Kahvesi"ydi. Çar­ pılıp kalmıştım. Ama şimdi beni şaşırtan, o günkü yayın ortamının kısırlığı: Çağdaş Türk edebiyatını özümsemek istemiş genç bir okur, Sait Faik’in ese­ rine rastlantı sonucu kavuşuyor. Bu eserin yeni ba­ sımı yıllarca yapılmamış...

Sabahattin Ali için de durum aynıydı.

Varlık’tan sonra Bilgi Yayınevi, hem Sait Faik’i hem Sabahattin Ali’yi yayımladı. Muzaffer Uygu-

ner’in çabasıyla “Mahalle Kahvesi” öykücüsünün dergilerde, gazetelerde kalmış röportajları, yazıları, öyküleri değişik kitaplarda derlendi.

1989’da Bitmemiş Senfoni yayımlandı. Bu derle­ mede ayrıca “Sait Faik Kaynakçası" yer alıyordu. Bü­ tün Eserleri dizisinin on beşinci kitabı.

Bitmemiş Senfoni, göz kamaştırıcı yazarın deği­ şik yıllarda kaleme aldığı, sonradan çoğunu öykü­ ye dönüştürmediği taslaklardan oluşmuştu.

Taslak halinde kalmış metinler ama, bozuk cüm­ lelerinden bile yazınsal tat alınıyor. Söz konusu bo­ zuk cümleler belki bize Sait Faik'in asıl özelliğini yansıtıyor. Bugünlerde ürpererek yeniden okudum.

“İnsanlar” başlıklı taslakta, yazarın, plajda roman okuyan kişilerden söz açtığını sanıyorsunuz. İlk iz­ lenim böyle. Kötü romanlar, piyasa işi aşk reman­ ían, çalakalem yazılmış macera romanları okuyor ga­ liba bu insanlar.

Bulanık, pek belli değil. Mutsuz evliliklerini mutlu bitecek aşk remanían okuyarak bezemeye çalışıyor­ lar. Onlara bakıyor hikâyeci. Erkeklerin akşamları yorgun argın geri döndüklerini, “şehir”den döndük­ lerini söylüyor.

Burgaz Adası mı?

Erkekler savaş yıllarından kalma alışkanlıklarını - İkinci Dünya Savaşı mı?- sürdürerek “gazino”ya çı­ kıyorlar; gazinoda bira içiyorlar.

Hikâyeci, ikinci paragrafa geçer geçmez, “anla­ tıcı” boyutunu bir yana bırakıp ya da önemseme- yip, hatta unutup, kendi kimliğini dışa vuruyor:

“Güzel adam olsaydım kızlanyla vakit geçirilebi­ lirdi. "

Kimin kızları diye sormanın anlamı yok. Belki ga­ zinoya çıkıp bira içenlerin, belki zengin bir adamın, belki Ada’daki soylu bir ailenin. Bir resim gösterilir gibi olmuş; resim bizden uzaklaşmış artık.

Resmi açık seçik göremediğimiz için düşlemi ha­ rekete geçirmek gerekiyor. Zaten hikâyeci için de resim birdenbire yazı dışı bırakılıyor olmalı ki, kişi­ sel duyuşun düzemi arttınlmış. Artık kendisinden, iç dünyasından konuşacak Sait Faik.

Kimseyle arası iyi değil; plajdakileri sevmiyor, ço­ cukları bekleyen kızları da sevmiyor. Kırık dökük sözler.

Kırık dökük sözlerle örtülü bu iki paragraf garip bir retorik örneği sayılabilir: Çok da önemli değildir kurallı cümlelerle yazmak...

Başka bir yazarda bilincin, denetimin, özdeneti­ min durduracağı anlatımlar, sözler, bozuk cümleler daha sonraki paragraflarda. Ama hepsinden gizem ve güzellik fışkırıyor.

Hikâyeci için beylik bir “giriş", “başlangıç” belki gerekli:

“Çekilip boş yollardan bir koya iniyorum. Bu koya...”

Ne var ki, “beylik” olan yine kırılmış. Hangi boş yollardan çekilmiş hikâyeci? Hep bir belirsizlik. Tas­ lak da ondan mı? Sanmıyorum. Sait Faik’in bütün eserinde anlatış gizemle kucaklaşır durur. Birçok açılım, birçok duyuş, birçok algılayış. Hem yazar­ da, hem de yazarın anlatışıyla okurda.

Hangi yazar, hangi yazı gizemi gereksinmez ki? Ama bu kadar sahici, böylesine kendiliğinden olan...

Öneriler:

Kitap / Küçük Fıkralar, Halid Ziya Uşaklıgil’in hi­ kâyeleri, Yayına Hazırlayan: Ferhat Aslan, Özgür Ya­ yınları, 2004.

(2)

11 MAYIS 2004 SALI

YAZI O D A SI

SELİM İLERİ____________

Sait Faik

Çiziktirmeleri (2)

S ait Faik, özgünlüğü zedelenem em iş, ikin­

ci, üçüncü kopya verim lerle değeri hırpalana- mamış ender sanatçılardan biridir. Onun gibi yaz­ m aya çalışanlar çıkm ıştır çıkmasına. Gelgele- lim Sait Faik’teki gizi, gizemi ne duyum sam ış, ne sezinleyebilmişler.

C ana kıyış döşeğinde T h eo ’ya “Acı hep sü­

rüp gidecek” diyen Van G ogh’u çağrıştıran bir

hüznün gizi: Yeniden “İnsanlar” başlıklı tasla­ ğa dönüyorum :

“Arkadaşlık, aşka giden b ir şey. ”

Bu taslak öyküde derken A d a da silinmeye koyulur. O plaj, o koy nerdedir diye soram az­ sınız.

Ada’nın, Burgaz’ın yerini Boğaziçi, şarapçı dük­ kânı, bir köpekle haşır neşir oluş alır. U skum ­ ru, üç kez uskum ru... Zaman, m ekân, her şey değişiyor.

Boğaziçi kahvesinde sıcak b ir gecedir. Sıcak gecede, yazann, bölük pörçük b irta sla kta ken­ dini ordan oraya vurduğuna tanıklık ederiz.

Bu, belleğin bir oyunu m udur? Yoksa, şarap­ çı dükkânından -de m in kahveydi...- acı d u ­ yum sayarak fırlayan insanın kendini birdenbi­ re sabaha atışı mı? Sabaha karşı H aydarpa­ şa ’da...

Artık bütün anılar, izdüşümler, çağrışımlar sö­ kün edecektir. Bir sel gibi.

Arap çarşılarında A rap güzelliği, yıldız, Arap lisanı, Köstence geceleri, Viyana’da birahane­ ler, M acar geceleri, b ir sabah da Kıbrıs. Ora­ da, Kıbns’ta yaralanmış Ingiliz onbaşı. Onbaşı

“harp” anlatıyor.

Ü stelik “bütün yaş otuz sekizdir daha” . Ki­ min yaşı? Anlatıcının? Anlatıcı kim liğinden sıy­ rılmış, sıkılmış Sait Faik’in?

Bir buçuk sayfalık b ir taslağa dolu dolu bir yaşamı bunca ustalıkla aktarm ak sanki yalnız Sait Faik’in harcı.

S ait Faik son d ön em yazılarında L au tré -

am o nt’a sevgisinden söz açar. Lautr'eam ont’u

hırpalamış bir eleştirm ene şöyle sesleniyor:

“Bak azizim, sakın Lautréam ont’a dokun­ ma. Benim başucumdadır. Aklıma estikçe oku­ rum. Ben, onun gibi yazamam, ama severim. Sevince de öyle pestenkerani yermelere taham­ m ül edemem. Çok iyi dostumdur. İlişme dos­

tuma. Günlüklerinde Flaubert’/er/n/e otur kalk.

Voltaire gib i çiziktiriyorum zannet. İstediğin gibi yaz, Lautréam ont’a dokunma. ”

Sait Faik’in son dönem öykülerini yorum la­ yanlar, bu L a u tré a m o nt sevgisinden olsa ge­ rek, S ait Faik’le Lautréam ont arasında paralel­ likler kurmuşlar, hatta etkilenişten söz açm ış­ lar. Ben öyle düşünm üyorum .

Zaten Sait Faik de “onun gibi yazamam” d i­ yor. Onun, Lautréamont’dan, Rim baud’dan, he­ le André G id e ’den söz açışları, bence, hep yanlış değerlendirilm iş. Bana sorarsanız, Gide, Sait Faik’e en uzak yazardır.

Alem dağ’da Var Bir Yılan, kuşkusuz, Sait Fa­ ik hikâyesinde yeni bir damardı. “Kalinikhta” ise, A le m d ağ ’da Var Bir Yılan’daki öyküleri de aşı­ yor, yazarın bam başka b ir çizgide yol alacağı­ nı yansıtıyordu. Yaşasaydı...

“İnsanlar” da öyle.

Bitmemiş Senfoni’deki taslaklan dinmeyen bir sızıyla, gitgide çoğalan yürek burkuntusuyla okuyorsunuz.

D önüp d olaşıp, ye ry ü z ü n d e s ü rtü p , yine Ada’sına dönen kural tanımaz adamın hep umut arayan, sevgi arayan serüveni bu. G ide’in küs­ tahlığından eser yok.

Sait Faik’in sanatına, son dönem lerde, özel­ likle “taslak” olarak baktığı, yetkinliği gerek­ sinm ediği, dahası, yetkinliğe hiç mi hiç gönül indirm ediği açıkça hissediliyor. Böylesi bir tu ­ tum u yeğlem ek, sadece büyük yazarların har­ cı.

Belki de sadece Salt Faik’in.

Öneriler:

Kitap / Fark Etmeden Diyet, Selahattin D ön­

m ez, Okuyan Us Yayınları, 2004. (Sağlıklı bes­

lenme konusunda, m utfağım ıza yabancı d üş­ meyen bir çalışma.)

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Törende, Atatürk hakkında konuş malar yapanlar arasında Türkiyenin Birleşmiş Milletlerdeki daim!. dele­ gesi Selim Sarper, İstanbul üniversi tesinden

Hadron terapi son yıllarda kanser tedavisinde kullanılan yenilikçi radyoterapi yöntemlerinden biri.. Radyoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için ışınların

9 - Merhume Emekli Devlet K ‘Tesa*u olduğu içir vefatı ile varislerine ödenmesi gereken kanunî ödenekler bulunmaktadır. Bu hususta da talimatınla» göre hareket

Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada ot poleni aşırı duyarlığına bağlı mevsimsel alerjik riniti olan hastalarda mevsim öncesi immünoterapinin klinik

Halet Çambel’in de katıldığı arkeolojik kazılarda çıkan tarihi eserlerin korunması için saçak yapmaya başlayan Nail Vahdet Çakırhan anlatıyor: Her tepede

Onun için de kendini bütün yönleriyle olduğu gibi yapıtına koyduğu düşünülen, açık sözlü bir yazarın bile yazınsal kişiliği, gerçek

İlk işim pasaport istemek oldu, gene Ankara’ya yazıldı ve cevap gelmediği için pasaport verilmedi.. 1970’de Paris’e gelen Çağlayangil’le görüştükten

Bu nedenle hava sıcaklığındaki deği- şimlerden daha kolay etkilenirler ve kışın yollara göre da- ha hızlı ısı kaybederler.. Köprülerin yollara göre daha hızlı