• Sonuç bulunamadı

İstanbul

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TEMMUZ 1955

'T 'T S G rlU lQ

5

İ S T A N B U L

Y en ik ôy ’de eski bir yali

Vieille Maison sur le Bosphore à Yénikeuy

Galiba çok hayırlı bir yol alışla İstanbul be- tonlaşıyor! Belediyenin açtığı bir caddenin ya­ hut bir sokağın etrafında hemen apartmanlar, evler yükseliveriyor, hepsi de betonarme... El­ bette, tahta apartıman da olacak değil ya... Fa­ kat çimentonun, henüz, bir adaletsizliği var. Resmini yapsan olmuyor, fotoğrafım çeksen ol­ muyor, yani hoş olmuyor demek istiyorum. Hal­ buki 1ahta evlerin, aşı boyalısının bile, ressam A. Rıza Beyin fırçasından çıkma bir hali var. Iğri büğrü sokakların, havagazi fenerlerinin, yüksek, perişan bahçe duvarlarının meydana ge­ tirdiği o eski îstanbuldan pek yakında eser bile knimıyacak. Ondan sonra Taksimdeki Talimha­ ne meydanındaki şık apartmanların neresinin resmini yapmağa değer tarafı vardır, hangi bir köşebaşını döndükten sonra bir olmıyacak şey­ lerle bizi karşı karşıya bırakacak?.. Artık çitlen- bik ağaçlı, kuytu bahçeli, mezarlıktı, mescidli

- kaklar kalmadı. Cumbalardan seslenen ha­ ncıların yerini:

— Heloo, baybay!.. diye bağrışan halefleri us bulunuyor. Bikini mayosu sırları faşetti. i: .'Usiyetlerimizi kaybedişimizin başlangıçları­ nı Tanzimatın uhdei mesuliyetine yükleyip sa­ fra lı diye o devri çalyaka etmek tesellisine düş- tik. Halbuki Kandillideki Kontun Yalısını oğlu, - • ıe aşıboyalı tamir ettirdi. Ya, ne dersiniz, < ı msız bizden vefakâr çıktı, yanındaki kübik

ılara meydan okurcasına...

Yeni İstanbul, 1954 te de tahta olarak ye­ kleşecek değildi ya... Evet, fakat yeni îstan- bulun sokakları, caddeleri baştanbaşa ağaçlı, ağaçlıklı, çınarlı, çitlenbikli, akar çeşmeli doğ­ ması lâzımdı. Topkapı semtinden Beyoğlu tara­

fına bakarsanız içinizi sıkıntı basacaktır, soğuk soğuk beton apartmanların çiy çiy renklerini görerek.. Halbuki ağaçlar dikilseydi, adım ba­ şına kuruyan çeşmelerde sular akıtılsaydı, tür­ beler tamir edilse, mezarlıklar satılmasaydı... Hem kim bilir o mezarlarda kimlerin, artık bir daha dünyaya gelmezlerin yattığını bilseydik!..

Yarınki Istanbula gelecek seyyahların ara­ yacakları şey apartımanları görmek için olmı- yacak, kendine mahsus havasım, rengini, evini, köşesini muhafaza etmeği bilen bir İstanbul ola­ caktır. Ahmedi Salis çeşmesini bir zaman tamir etmişlerdi de hâlâ lülelerinden su akıtmağa zah­ met eden olmamıştı. Görün, Beyazıd camiinin minaresini tamir ettiler de, kubbeler altındaki dökülmüş sıvalarına sürülen betonu, hazır fır­ sattan istifade, kökünden kazımak kimsenin ak­ lına gelmedi. Beri taraftan Avvansaraydaki Ağa Camii bir ehil mimarın elinde ne güzel oldu. Veznecilerde Kuyucu Murad Paşanm yaptığı türbeyi de tamir eden mutlaka zevk sahibidir.

Çemberlitaştaki Kemankeş Kara Mustafa Paşa medresesini kesip yol açan zata kızarken, yavaş yavaş, beğenir oldum.

Azapkapıdaki Salih Hatun çeşmesi Vasfi Beyin ve muavininin eli değdikten sonra, meğer ne fevkalâde imiş, şimdi daha iyi anlaşıldı. Fa­ kat öyle bir şaheser süprüntülükte nasıl kala­ bilecektir? Buna, sonra cihan âlem şaşar. Y a­ nındaki han OsmanlI üslûbunda ve galiba Ismi- han Sultan camiinin vakfiyesine dahil olsa ge­ rektir, tamiri lâzımdır. Etrafı açılmadan olmaz; camün önündeki bina, bereket versin, denize doğru mahcubiyetinden yıkılıp gitmek üzeredir. Onu oradan defedip arkasmdaki tuğla binayı yok edip Sinanın kibar ve zarif eserini meydana çıkarıp köprünün o köşesini park haline getir­ mesini vali-i âlimizden rica etsek çok bir şey mi istemiş oluruz? Halice doğru o cami bir eski usul bahçe içinde pek mükemmel bir köşe olarak görülecektir. Fele etrafındaki keresteci dükkânlarını hemen kaldırmak gerekiyor.

Gülhane Parkının kapısından başlayıp Aya- sofya camiinin yanma kadar uzanan bir takım evlerle kapalı, yukarı giderken, tramvay yolu­ nun solundaki binalar, Esnaf Hastanesinin filân bulunduğu yer, yeşil saha olursa hem cami daha ziyade meydana çıkar, hem de daha güzelleşir.

Ayasofyanm önündeki at kestanelerinin al­ tında bir zamanlar, benim çocukluğumda, bir

(2)

6 TÜRKİYE TURÎNG ve OTOMOBİL KURUMU çok kahveler vardı. Adliye binası da yanmış

değildi. Şimdi orası metruk, modası geçmiş, ten­ ha bir yer gibi duruyor. Ne için? O kahveler ye­ niden yapılırsa ne olur pek bilmem, fakat insan oraya bir iskemle atıp da Ayasofyaya meydan okuyan hamama, adliyenin hâlâ bir tümsek teş­ kil eden arsası düzeltildikten sonra Marmaraya bakacak olsa bir ömür geçirir, bosa geçmiyen bir ömür!. Bize bir gayrettir gelmiş, Taksim ile civarını süslemek peşindeyiz. Ne olursa olsun, neyapılırsa yapılsın, İtalyanın yaptığı âbide açı­ lıp büyüyüp duran meydanın ortasında kibrit kutusu kapağı gibi duruyor. Atatürkün meşhur tepedeki meşhur fotoğrafından gûya ilham alan o âbidede Atatürk sanki koşmak ister gibi du­ ruyor. Eh elbette İtalyan da ondan ne anlaya­ cak!. Fakat bence dünya büyüklüğündeki büyük eserlerin etrafında toplanacak bir plân, îstan- bula, mutlaka lâzımdır. Fransız mimarı da bu işi bu kadar anladı.

Çeşmeleri birer birer tamir ettirip su akıt­ mak ilk işlerimizden biri olmalıdır, hem de ta­ mir, heder olup gitmemelerine bir vesile olur.

Belediye Reisimizin yayınladığı güzel broşü­ rü karıştırıp dururken kendi kendime bunları düşündüm. Resimler güzel, kâğıd güzel, yapı­ lan ehemmiyetli işlerin belirtilişi muvaffakiyet­ lidir.

I Uııbul — Karacııahm^t

Şehrin kalkındırılması, limanın yeri, köprü­ ler meselesi, su, elektrik, sıhhî tesisat, hasta­ neler, blok apartımanlar işleri elbette ehlivukuf işidir, tabiî, bunu anlanm.

Bu lâkırdı bile olmıyaıı lâflar kimseye yol göstermek için değil, bir ihtiyar müptelânın mı­ rıltısı kabilinden dinlemek ve geçiştirmek müm­ kündür. Fakat caddelerin kenanndaki, birinci sınıf, pahalı arsa sahihlerine hiç olmazsa bir duvar çektirmek mümkün değil midir? Ballıba­ balar, ısırganlar görünmez olurdu.

Mallarını teşhir için dükkânlarının önüne mostra eden esnafa hemen ceza kesmeli: Hülâsa taşlarını bile caddelere seriyorlar, hâlâ balık­ çılar kirli sularım sokaklara döküyorlar. Lânga bostanlanmn hudud duvarları hâlâ mı hâlâ te­ neke eskisi ile süslüdür.

Büyük camilerin avlularında ise mahalle ço­ cukları top oynuyorlar. Evkaf yeni yaptırdığı hanın gelirinden bir miktar ayırsa da oraları, park değil, bahçe yaptırsa...

îstanbula bir müstakbel inkişaf plâm yap­ manın ne demek olduğunu bu satarları okuyanlar bir daha anlamış bulunacaklardır.

Dr. Fahri Ç E L İL

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bağdat Mektupçuluğundan emekli Suphi Bey ve Raziye Hanım’ın oğlu olan Ali Çelebi, 1904 yılında İstanbul’da do­ ğar.. Baba Suphi Bey döneminin

Bizim çalışmamızda ise, östrojen, östrojen+progesteron ve östrojen+progesteron+ androjen ile yapılan HRT gruplarının hepsinde kontrol grubuna göre Schirmer ve

Kültür Sûrası’nda bu konuda söz alan 11 üyeden, 8’i Aynaroz Kadısı’nın Türk adaletini zedeleyip zedelemediğini tartıştı1. 'Toplantıda Suna Kan Mercedes

başkanı bulunan Rebia Tevfik Başokçu ağır bir enfaktüs ge­ çirmiş, bu darbe komite faali­ yetini sekteye uğratmıştır. Bu­ nun üzerine Rebia Tevfik

Hastalık evcil memeliler yanında, kemirgenler (kobay, rat, çöl faresi vb.), yaban domuzu, primat- lar (babun, lemur vb.), cervidler (beyaz kuyruklu geyik, kırmızı geyik,

Y ılların maden mühendisi Hasan Gökvardar 'in Dikili Belediyesi'nin gazetesinde çıkan yazısını okuduysanız: Yılda 300 bin ton cevher için projelendirilen Ovacık altın

Âdile Sultan Divanı’nda savaş meydanları her ne kadar ilahî aşkın anlatılabilmesi için tercih edilen mekânlar arasında olsa da, savaşla ilgili birçok benzetmeye

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde kaliteli eğlence programı yapan fazla televizyon kanalı olmadığı için birçok kişi söz konusu yarışmayı izliyor.. Zaten bu