11 MA Yİ S 1989
35. ölüm yıldönüm ünde Sait Faik Abasıyanık
CUMHURİYET/13
anbul’dan bir Sait Faik geçti
İSTASBU1. HİKAYECİSİ
____
Macerası
yazdıklarında
REFİK DURBAŞ
“ Yatağım, yorganım, gözyaşını yanmıştır. Havuzlar yanmıştır. Anılar, anılar yanmıştır. Beni bu güne getiren kitaplar yanmıştır.”
Sait Faik öleli 35 yıl oluyor ve hâlâ anılar, anılar yanıyor.
1956 yılının nisan ayında İstan bul’da Yeni M atbaa’da basılan “ Sait Faik İçin” kitabım hazırla yan Tahir Alangu da, bu kitabın kapak kompozisyonunu yapan Metin Eloğlu da Sait Faik gibi ar tık aramızda bulunmayanlardan. Demek bir zamanlar edebiyatı mızda böyle güzel gelenekler var mış. Bir usta yazarımız, şairimiz, öykücümüz öldü mü aradan iki yıl da geçse böyle kitaplar hazır lanıp basılabiliyormuş. Erdal Öz deseniyle, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil şiiriyle, Yaşar Kemal’den Oktay A kbal’a, Fah ri Celal’den Naim Tirali’ye anıla rıyla, konuşmalarıyla böyle bir “ anmalık” kitaba katkıda bulu- nabiliyorlarmıs.
Burgaz’ın serin mavi suları ayak bileklerine vurmayalı 35 yıl oldu, ama Behçet Necatigil’in de yişiyle, “ Hikâyelerinde konu ve olaydan çok, şiire ve etkiye en uy gun zaman parçaları üzerinde durmasını seven, bu dramatik an lan incelemekte büyük başan gös teren bu İstanbul hikayecisi” sa yıları on küsur cildi bulan öykü sü, şiiri, romanı ile hâlâ aramız da yaşıyor.
Sabah Galata köprüsü üzerin de dolaşıyor. Alnında tuzlu rüz gârı Boğaz’ın...
Öğle Çiçek Pasajı’nda önünde birası, bir kurşun kalemle bir sa rı deftere öyküsünü yazıyor çiçek lerin, böceklerin, birtakım in sanların.:.
Akşam Burgaz’da balıkçılarla ava çıkmış gölgeleri ayın ışığına vuran .balıkların serin sessizliği pe şi sıra...
Yaşam öyküsü kitaplarda, an siklopedilerde kalsın.
“ Macera” sı yazdıklarında bü tü n yaşad ığ ın ın . 23 Kasım 1906’da Adapazarı’nda doğduğu n u n , 11 .Mayıs 1954'te ö l düğünün...
“ Şimdi Sevişme Vakti” ne ka dar öyküyse “ Semaver” , “ Sar nıç” , “ Lüzumsuz Adam” , “ Ha vada Bulut” , “ Son Kuşlar” o ka dar da şiir.
Kavun acısı yalnızlığın şairi... Suları döven sert poyrazların şairi...
“ Avare” liğin şairi...
Aramızdan ayrılışının üzerin den 35 yıl geçmiş. Onun ölümün den sonra doğan çocuklar adına konulan nice “ arm ağan” ları ka zandılar.
Bu da az şey mi edebiyatımız için.
Kitapları şiir kitaplarımın ara sında duruyor bu yüzden.
Bir ucunda Fazıl Hüsnü’nün “ Ağıt” şiiri:
“ Ölmüş, eli ayağı uzak / Cam ların üstü buğu. / Ölmüş, çocuk lar izin vermeden / Yüzünde sa rışın çocukluğu”.
Öteki ucunda Sait Faik’in yan mış gözyaşlarıyla dokuduğu öy küler ve anılar, anılar...
M
a r t
¡953
Cumhuriyet
Son röportaj
S
a i t
fa
İK İN
y a p i t l a r î
R o m a n
Medar-ı Maişet M otoru (1944)
Kayıp Aranıyor (1953)
Ş iir
Şimdi Sevişme Vakti (19*53)
Ö y k ü
Semaver (1936) Sarnıç (1939) Şahm erdan (1940) Lüzum suz Adam (1948) M ahalle Kahvesi (1950) H avada Bulut (1951) K um panya (1951) H avuz Başı (1952) Son K uşlar (1952) A lem dağ’da Var Bir Yılan (1954)
Az Şekerli (1954) Tüneldeki Çocuk (1955) M ahkem e Kapısı (1956)
Yaşar Kemal, Maya Galerisi’nde Sait Faik’le konuşuyor. Yıl: 1954. Sergi: Nevzat Üstün ile Ara Güler’in ortaklaşa açtıkları “Şiirli Fotoğraf".
YAŞAR KEMAL______
Akşam üstleri Tünel’detı Tak- sim’e doğru sol kaldırımdan yü rürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müt hiş kederli, -yüzündeki keder bes bellidir, elle tutulacak gibi, yüz de donup kalmıştır- pantolonu üstsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde, yal nız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kim se de bilmez.. Bazı adam vardır insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık... Bu adamın üstünden, başından da yalnızlık akar.
Bu adam hikâyeci Sait Faik’tir. Bir gün, aklımda kaldığına gö re, bir pırıl pırıl, cam gibi parla yan sonbahar sabahıydı, ona Ka dıköy iskelesinin kanepelerinde rastladım.
— "N e var, ne yok Sait? de dim. Hikâye yazıyor musunuz?”
— “ Yok” dedi, “ yasıyorum.”
^ _______________ ! M y u t l u r / ı u ı u f u t u l .
S A İT FAİK HİKÂYE ARM AĞ AN I
I
* « * *BUTUN
ESERLERİ
5
kayıp
aranıyor i
Sait Faik’in bütün yapıtlarının son toplu basımı Bilgi Yayınevi tarafından yapıldı. Balıkçının ölüm ü - Yaşasın Edebiyat adım taşıyan 9. ciltte yazarın kitaplarına girmemiş yazı ve şiirleri derlendi. Açık Hava Oteli adlı 10. ciltte röportajlar ve yazarın bazı mektupları, Müthiş Bir Tren adını taşıyan II. ciltte ise çeviriler ve
uyarlamalar yer aldı.
Kazananlar
ve yapıtları
1955 - Sabahattin Kudret Aksal / Gazoz Ağacı ve Haldun Taner / On ikiye Bir Var; 1956 - Tahsin Yücel / Haney Yaşamalı; 1957 - Necati Cumalı / Değişik Gözle; 1958 - Orhan Kemal / Kardeş Payı; 1959 - Oktay Akbal / Berber Aynası; 1960 - 1963 yıllarında verilmedi. 1964 martında Darüşşafaka Cemiyeti, armağanı yeniden yürürlüğe geçirdi. 1964 - Mehmet Şeyda / Başgöz Etme Zamanı ve Adnan Özyalçıner /' Sur; 1965 - Kamuran Şipal / Elbiseciler Çarşısı ve Mahmut Özay / Yorgo; 1966 - Cengiz Yörük / Çölde Bir Deve; 1967 - Tank Dursun K. / Yabanın Adamları; 1968 - Muzaffer Buyrukçu / Kavga; 1969 - Orhan Kemal / Önce Ekmek ve Faik Baysal / Sancı Meydanı; 1970 - Zeyyat Selimoğlu / Direğin Tepesinde Bir Adam; 1971 - Bekir Yıldız / Kaçakçı Şahan ve Bilge Karasu / Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı; 1972 - Füruzan / Parasız Yatılı; 1973 - Demirtaş Ceyhun / Çamasan; 1974 - Fakir Baykurt / Can Parası; 1975 - Adalet Ağaoğlu / Yüksek Gerilim; 1976 - Selim İleri / Dostlukların Son Günü; 1977 - Necati Cumalı / Makedonya 1970; 1978 - Adnan Özyalçıner / Gözleri Bağlı Adam ve Selçuk Baran / Anaların Hakkı; 1979 - Ferit Edgü / Bir Gemide; 1980 - Tomris Uyar / Yürekte Bukağı; 1981 - Verilmedi; 1982 - Verilmedi; 1983 - Nursel Duruel / Geyikler Annem ve Almanya; 1984 - Pınar Kür / Akışı Olmayan Sular; 1985 - Tarık Dursun K. / Ona Sevdiğimi Söyle; 1986 - Feyza Hepçilingirler / Eski Bir Balerin; 1987 - Gülderen Bilgili / Bir Gece Yolculuğu ve Mahir Öztaş / Ay Gözetleme Komitesi; 1988 - Demir Özlü / Stockholm
Öyküleri
Behçet Necatigil Asmaiımescit’tekl Elit Pastanesi’nde Sait Faik’le.
S
a i t
FAİK ANILIŸOR
Burgazada’da
sazlı sözlü
Kültür Servisi — Sait Faik Abasıyanık, 14 mayıs pazaı gü nü Burgazada Kalpazankâya’da an ılac ak . Ada D ostları Derneği’nce düzenlenen anma günü sabah yapılacak Sait Faik Kır Koşusu’ndan sonra İskele A lanı’ndaki saygı duruşuyla başlayacak.
Saat 12.00-14.00 arasındaki sanatsal etkinliklerin sunuculu ğunu Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner üstlenecek. Dernek Başkanı Çelik Gülersoy’un açı lış mesajından sonra Perihan Er- gun, Türkiye Yazarlar Sendika sı adına Genel Sekreter Atilla Birkive ve Muzaffer Uyguner bi rer konuşma yapacaklar. Feri dun Andaç “Sait Faik Öykücü lüğü ve Öykücülüğümüze
Fitki-leri” konulu bir konuşma yapa cak, daha sonra Savaş Dinçe! Sa it Faik’in öykülerinden derledi ği “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı tek kişilik oyundan bir bölüm sunacak. Raşit Aba- sıyanık, Cahit Tanyol, Salim Şengil ve Naim Tirali, Sait Fa ik’le ilgili anılarını anlatacaklar.
Can Gürzap, Sennur Sezer, Gülsen Tüncer, Nazan Diper ve Zafer Diper’in Sait Faik’ten şi irler de okuyacakları anıtla gü nünde Ömer Özgeç gitarıyla, Hüseyin Başaran da sazıyla bi rer dinleti sunacaklar. Ayrıca, Sait Faik’in ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan yazarların kitapları sergilenecek ve konuk yazarlar kitaplarını imzalaya caklar.
S
a
İTFAİKİCİN
Adalet Cimcoz 1950’lerin başında Beyoğlu’nda açtığı Maya Galerisi’nde Sait Faikie birlikte. (Fotoğraflar: Ara Güler)
L f y _________________________ ttuaıeı umcoz iyou lenn Daşmaa tseyogm naa açııgı Maya baıerısrnae baı
S
a
İTFAİK HİKÂYE ARM AĞ A N I’N IN B U YILKİ SAHİBİ DEMİR ÖZLÜ
ANLAMAK
Kompozisyon yazıyordu sınıf, Başlık; Anlamak.
Anlamak uzakken yakın Kurumuş topraklara, anlamak,
Boşalışı sağnağın.
★
Anlamak görmekti süregelen | gizliyi.
j
Doğdu Adapazarında görmeye 1907.★
İnsan ilk girdiği koskoca bir sarayda
Nasıl şaşırır birden anlamak şaşırmaktır, derken geniş Bursa lisesini bitirdi, İstanbul Fransaya gidiş dönüş. Anlamak açılışı kapının Dilsiz ve karanlık konakta Anlamak hikâyelerinde İstanbul Uzun, kısa. ★ Derken durdu, 1954 Elleri kesilmiş.
Anlamak birden durmaktır: Gökyüzü daha geniş... Başın öne düşmesi, Anlamak boyun eğiş.
★
BEHÇET NECATİGİL (Vatan gazetesi. Sanat sayfası. 16 Mayıs 1954)
Hüzünlü, ılık, insan sevgisi do lu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşa ğılıklardan, dünyadaki cümle ba yağılıklardan, kirden iğrenen bir âdeın oğludur, O daima iyiliği söylemiştir.
Dünyaca ün almış Mark Twa in derneğinin fahri üyeliğini aldı ğını duyunca, bu iş için Sait’in ne diyeceğini öğrenmek için aradım. O gün öğleden sonra istiklal cad desindeki kaldırımdan gittim gel dim. Sonra Kadıköy iskelesine uğ radım, orada da yoktu. Sait ana cığı ile birlikte Burgaz adasında oturur, bindim vapura ikinci gün oraya gittim. Anası Sait’in ayıtı gün İstanbul’a indiğini söyledi. İs tanbul’da, tarif ettiğim kaldırım da, ona rastladım. Gene dalgın, sinirliydi. Yüzünden düşen bin parça olur derler ya, öyleydi.
— “ Bu iş için ne dersin?” di yecektim, korktum.
— “ M erhaba” dedim. — “ Merhaba, eyvallah” dedi. — “ Ne var, ne yok?” dedim. —■ “ İyilik” dedi.
— “ Mark T w ain...” dedim. — “ Aldırma” dedi.
— “ Bak” dedim, “ Sait, bili yorsun ki ben röportaj yaparım.”
— “ Sonra?” dedi. — “ Söyle” dedim.
Sait, beni kırmadı. Teşekkür ederim.
Ben sual sormadan o başladı: — “ Bana, Mark Twain cemi yeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötü rü. Birçoklan gibi ben de şaşır dım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne ha cet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sa nırım .”
Ben aldım, dedim ki:
— “ Senden önce, bu cemiyetin ilk üyesi A tatürk’m üş...”
— “ Biliyorum. Beni sevindiren de işte bu. A tatürk’ten sonra, be nim üye olmam, benim için ne bü yük bir şereftir. Bir milletin yetiş tirdiği en büyük çocuğu ile, o mil letin kendi halinde bir küçük hi kayecisinin Amerika’da bir cemi yette buluşmaları küçük hikâye ci için ne bulunmaz şerefli bir fır sattır. Demokrasi de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten memnun sam, bu yüzdendir.”
— “ P olitika...” dedim. Sözümü ağzımda kodu: — “ Karışmam.”
— “ Peki, seni bu cemiyete ne sebepten, hangi eserin için âza seçtiler?”
— “ En büyük devlet adamla rının, başkanların ve başbakanla rın fahri veya asli üye oldukları bir cemiyete beni de seçmenin as lı nedir diye düşündüm, şunu bul dum. Demek ki şimdiden sonra dünya çapında bir hikâyeciyi an mak için kurulmuş bir cemiyete, dünyanın dört bucağından kendi halinde hikâyeciler de seçilecek.
“ Türk hikâyecilerini temsil et tiğim anlamına alınmasın sakın. Her hikâye yazan ve yayan Türk hikâyecisi kendi şahsına bir dilin hikâyeciliğini yaptığına göre şah sıma Mark Twain cemiyetinin gösterdiği ilgi ve sevgi daha çok Türk hikâyeciliğinedir gibi geliyor bana. ”
— “ Mark Twain için ne der sin?”
— "Sen de amma sual sorarsın ha. Ne derim! Mark Twain alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş, cemiyetteki sahte vakar ları, petrol krallarını, pamuk prenseslerini, demir beylerini, çe lik efendilerini sağlığında. Ölü münden sonra da bir Türk hikâ yecisi ile şakalaşmasın mı? Eyval lah Mark Twain!”
Sonra güldü Sait:
— “ Daha soracağın?” dedi. — ’’Eyvallah” dedim. Ayrıldık. O, bir sinemanın önünde kaldı.
Kentler, özgürlüğün büyük mekânları
GÜNER YÜREKLİK
BATI BERLİN — Sait Faik H ikâye A rm ağanı’nı bu yıl ‘Stockholm Öyküleri” adlı yapı tıyla alan Demir Özlü, 9 yıldır yurt dışında. Özlü uzun süredir İs veç’te, Stockholm kentinde yaşı yor. Ama son zamanlarda çağrılı olarak Berlin’de. Özlü, Bonn hü kümetine bağlı DAAD Yazarlar Merkezi’nin çağrılısı olarak bir yıl Berlin’de kalacak.
— Dokuz yıldır sürgünde yaşı yorsunuz. Ödül almaya gidecek misiniz?
ÖZLÜ — Ödülü almaya gide- miyeceğim. Olanaksızlıktan değil. Karşıma çıkarılacak pürüzleri şu sırada göğüslemek istemiyorum da ondan. Ödülü benim adıma kı zım Ayda Özlü ya da kız karde şim Sezer Duru alacak.
— 25 yıl önce de TDK’mıı Öy kü Ödülii’nü alınıştınız. Şimdi hu yeni ödülün sizin için önemi nedir?
ÖZLÜ — Doğrusu Sait Faik öykü Ödülü, benim en cok değer
verdiğim bir ödüldür. Çünkü bu ödülün önemi, adına konduğu ki şiden gelmektedir. Benim için bu ödül her zaman çekici olmuştur. Bugün bu ödülden başka bir ödü lü Türkiye’de almak istemezdim. — Bir öykü yazarı olarak Sait Faik’i nasıl değerlendiriyorsunuz?
ÖZLÜ — Sait Faik gençliğim den beri Türk edebiyatında en çok hayranlık duyduğum bir yazardır. Hem Türk dilini inceltmesi ve de rin hümanizmi açısından hem de fantezileri, şiirsel nitelikleri bakı mından hayran olduğum bir ya zardı. Gençken Beyoğlu ’na çıkıp Sait F’aik’i gördüğüm zaman, kar şı kaldırımda da oka büyülenir- dim. Böyle bir öykü yazarıyla ay nı şehirde ve aynı çağda yaşamış olmanın bir tuhaf sarsıntısını du yardım. O kadar parlak görünür dü ki gözüme, sanki eserlerinin fizyolojisine yansıyan bir güzelliği vardı. Ben 19 yaşındayken öldü. Tabii çok üzüldük. Ama bir dü şünün, benim şimdiki yaşımdan daha genç öldü. Öldüğünde 48 ya şındaydı.
İstiklal caddesinde, Saray Kita- bevi’nin çevresinde görürdüm kendisini. Kitap alırdı. Bizim ye ni tanımaya başladığımız yazarla rı ilk onun ağzından duydum. La utréamont gibi yazarlardan da ilk o bahsetmişti. Bu bakımdan Sait Faik çok büyük bir çığır açmıştır Türk edebiyatında. Onun izleyi cileri olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Benim ilk hikâyem Sait Faik’in öldüğü ayın ertesinde çı kan Yeni Ufuklar dergisinin ilk sayısında yayımlanmıştı. Yani Sa it Faik II Mayıs I954’de ölmüş tü. Benim ilk hikâyem de 1 Hazi ran 1954’de Yeni Uftıklar’m Sait Faik Özel Sayısı’ndaçıkmıştı, tik hikâyem onun ölümüne rastlıyor. Bunu tuhaf bir rastlantı olarak saydım ve hikâyeciliğe devam et mem konusunda bir işaret olarak kabul ettim.
— Peki siz öykücülükten ne an lıyorsunuz? Yalın gerçekçiliğe karşı çıkmıştınız ilk öyküleriniz de. Hâlâ hu devam ediyor mu, yoksa sürgün yılları öykücülüğü nüze bir değişiklik gelirdi mi?
Bu yılki ödülün sahibi Demir Özlü 9
ÖZLÜ — Öykücülüğe başladı ğım zaman daha çok insanın ken di içini açan, itiraflara dayanan bir edebiyet yanlışıydım. Çok kü çük de olsa. Marquis de Sade’ın fikirlerinden gelen bir eğilimdi bu. Kısmen Lautréamont’dan da bir işaret alma vardı. Ama asıl ola rak André Gide’in açık ve
satni-yıldır yurtdışında.
mi edebiyatının etkisindeydim. Zaten Sait Faik de André Gide’i çok severdi. Fakat sonradan öy kücülüğüm kurgusal bir yapı ka zandı. Bir kurgu yapmaya, öykü yü bulmaya, öyküye sırasında kurguyu tamamlayıcı ya da kur guyu başka düzeylere götürücü ve gerçeküstüsü unsurlar eklemeye
başladım. Gerçeküstücülüğün biz de kapısını açan ise “ Alemdağ*- da Var Bir Yılan” adlı son kita bıyla Sait Faik olmuştur. Şimdi hikâyeyi bir minyatür gibi düşü nüyorum. Bir yerleştirme sanatı. Yani André Gide itirafçılığından gelenekle de bağlantısı olan, ama gerçeküstücülükten ve varoluşçu luktan yararlanan bir minyatür is tifçiliğine doğru gittim. Bir kur gu sanatı diyebiliriz buna.
— Sürgün yılları öykücülüğü nüze bir değişiklik gelirdi ini di ye sormuştum.
ÖZLÜ — Hikâyelerimin yapı sı, öğeleri, kuruluşu bakımından bir değişiklik getirdiğini söyleye mem. Tema bakımından getirdi. Uzaklık, yalnızlık, kaybolan şehir imgeleri hikâyelerime girmeye başladı. Örneğin, “ Stockholm Öykülcri” nde sadece kendi yal nızlığımı değil, bu yalnızlığı çer çeveleyen Stockholm’deki bazı yaşlı insanların yalnızlığım da mo tif olarak kullandım. Yani sürgün benim hikâye anlayışımı yapı ola rak değiştirmedi. Ona yeni
teıııa-lar getirdi sadece.
— Sayın Demir Özlü, siz hikâ yelerinizde hep kentleri anlatıyor sunuz. Kentlerin hikâyeciliğiniz deki yeri ve önemi nedir?
ÖZLÜ — Bu sorunuzu iki avakh bir düşünceye oturtarak ya nıtlamak isterim. Birincisi, biz ya zarlar hümanist bir gelenekten ge liyoruz. Hümanist olduğumuz için insan özgürlüğünün ardıtıda- yızdır. Kentler ise insanlık tarihin de, insan özgürlüğünün başladı ğı büyük mekânlardır. İşte bu ba kımdan, kentler ilgilendiriyor be ni.
Nietzche, kendinden sonra in sanın sokağa atılmış olduğunu söylüyordu. Büyük salonlardan, malikânelerden ya da köy evlerin den sokağa çıkmış, sokağa atıl mıştır insan. İşçiler de genel ola rak sokaktadırlar. İnsan 19. yüz yılın sonlarından itibaren sokağa atılmıştır. Bunun çok etkisinde kaldım ve bu yüzden kentler ve sokaklar hem insan özgürleşme sinin mekânları hem de atıldıkla rı yerler oldukları için beni çok il
gilendirdi ve başlıca motifim ol du.
— Sait Faik Ödül parasını ide olojik ayırım gözetmeksizin TA- YAD’a bağışlıyorsunuz. Bunun nedenini açıklar mısınız?
ÖZLÜ — Ödülün manevi tara fını kabul ettim, maddi yanını Tu tuklu ve Hükümlülerle Dayanış ma Derneği’ne bağışlıyorum. Çünkü benim düşünceme göre, bugün çocukları hapiste olan ana babalar Türkiye’nin en çok acı çe ken kesimidir. Öte yandan bütün sorumluluğu gençlerin üzerine yı kamayız. Ben her türlü şiddete karşıyım. Ama şiddete sürüklen miş bazı çocukları yıllar yılı ha piste tutmak da bir başka türlü şiddettir. İdeolojik ayırım yapmı yorum, çünkü o yaşlardaki insan ların tam bir cezai sorumluluğun dan söz etmek bile zordur. Bu gençlerin topluma yeniden kaza nılması lazım. Gençlerini kazana mayan bir toplumun geleceği yok tur. Yaptığım bağışla yeni bir af kanunu çıkarılmağı gerektiğine işaret etmek istiyorum.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi