• Sonuç bulunamadı

35. ölüm yıldönümünde Sait Faik Abasıyanık:İstanbul'dan bir Sait Faik geçti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "35. ölüm yıldönümünde Sait Faik Abasıyanık:İstanbul'dan bir Sait Faik geçti"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

11 MA Yİ S 1989

35. ölüm yıldönüm ünde Sait Faik Abasıyanık

CUMHURİYET/13

anbul’dan bir Sait Faik geçti

İSTASBU1. HİKAYECİSİ

____

Macerası

yazdıklarında

REFİK DURBAŞ

“ Yatağım, yorganım, gözyaşını yanmıştır. Havuzlar yanmıştır. Anılar, anılar yanmıştır. Beni bu­ güne getiren kitaplar yanmıştır.”

Sait Faik öleli 35 yıl oluyor ve hâlâ anılar, anılar yanıyor.

1956 yılının nisan ayında İstan­ bul’da Yeni M atbaa’da basılan “ Sait Faik İçin” kitabım hazırla­ yan Tahir Alangu da, bu kitabın kapak kompozisyonunu yapan Metin Eloğlu da Sait Faik gibi ar­ tık aramızda bulunmayanlardan. Demek bir zamanlar edebiyatı­ mızda böyle güzel gelenekler var­ mış. Bir usta yazarımız, şairimiz, öykücümüz öldü mü aradan iki yıl da geçse böyle kitaplar hazır­ lanıp basılabiliyormuş. Erdal Öz deseniyle, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Behçet Necatigil şiiriyle, Yaşar Kemal’den Oktay A kbal’a, Fah­ ri Celal’den Naim Tirali’ye anıla­ rıyla, konuşmalarıyla böyle bir “ anmalık” kitaba katkıda bulu- nabiliyorlarmıs.

Burgaz’ın serin mavi suları ayak bileklerine vurmayalı 35 yıl oldu, ama Behçet Necatigil’in de­ yişiyle, “ Hikâyelerinde konu ve olaydan çok, şiire ve etkiye en uy­ gun zaman parçaları üzerinde durmasını seven, bu dramatik an­ lan incelemekte büyük başan gös­ teren bu İstanbul hikayecisi” sa­ yıları on küsur cildi bulan öykü­ sü, şiiri, romanı ile hâlâ aramız­ da yaşıyor.

Sabah Galata köprüsü üzerin­ de dolaşıyor. Alnında tuzlu rüz­ gârı Boğaz’ın...

Öğle Çiçek Pasajı’nda önünde birası, bir kurşun kalemle bir sa­ rı deftere öyküsünü yazıyor çiçek­ lerin, böceklerin, birtakım in­ sanların.:.

Akşam Burgaz’da balıkçılarla ava çıkmış gölgeleri ayın ışığına vuran .balıkların serin sessizliği pe­ şi sıra...

Yaşam öyküsü kitaplarda, an­ siklopedilerde kalsın.

“ Macera” sı yazdıklarında bü­ tü n yaşad ığ ın ın . 23 Kasım 1906’da Adapazarı’nda doğduğu­ n u n , 11 .Mayıs 1954'te ö l­ düğünün...

“ Şimdi Sevişme Vakti” ne ka­ dar öyküyse “ Semaver” , “ Sar­ nıç” , “ Lüzumsuz Adam” , “ Ha­ vada Bulut” , “ Son Kuşlar” o ka­ dar da şiir.

Kavun acısı yalnızlığın şairi... Suları döven sert poyrazların şairi...

“ Avare” liğin şairi...

Aramızdan ayrılışının üzerin­ den 35 yıl geçmiş. Onun ölümün­ den sonra doğan çocuklar adına konulan nice “ arm ağan” ları ka­ zandılar.

Bu da az şey mi edebiyatımız için.

Kitapları şiir kitaplarımın ara­ sında duruyor bu yüzden.

Bir ucunda Fazıl Hüsnü’nün “ Ağıt” şiiri:

“ Ölmüş, eli ayağı uzak / Cam­ ların üstü buğu. / Ölmüş, çocuk­ lar izin vermeden / Yüzünde sa­ rışın çocukluğu”.

Öteki ucunda Sait Faik’in yan­ mış gözyaşlarıyla dokuduğu öy­ küler ve anılar, anılar...

M

a r t

¡953

Cumhuriyet

Son röportaj

S

a i t

fa

İK İN

y a p i t l a r î

R o m a n

Medar-ı Maişet M otoru (1944)

Kayıp Aranıyor (1953)

Ş iir

Şimdi Sevişme Vakti (19*53)

Ö y k ü

Semaver (1936) Sarnıç (1939) Şahm erdan (1940) Lüzum suz Adam (1948) M ahalle Kahvesi (1950) H avada Bulut (1951) K um panya (1951) H avuz Başı (1952) Son K uşlar (1952) A lem dağ’da Var Bir Yılan (1954)

Az Şekerli (1954) Tüneldeki Çocuk (1955) M ahkem e Kapısı (1956)

Yaşar Kemal, Maya Galerisi’nde Sait Faik’le konuşuyor. Yıl: 1954. Sergi: Nevzat Üstün ile Ara Güler’in ortaklaşa açtıkları “Şiirli Fotoğraf".

YAŞAR KEMAL______

Akşam üstleri Tünel’detı Tak- sim’e doğru sol kaldırımdan yü­ rürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müt­ hiş kederli, -yüzündeki keder bes­ bellidir, elle tutulacak gibi, yüz­ de donup kalmıştır- pantolonu üstsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. Bu adamın, bu Beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde, yal­ nız, yapayalnız olduğunu söyler. Bu neden böyledir? Orasını kim­ se de bilmez.. Bazı adam vardır insan yüzünde sırf hınç, kin okur. Bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık... Bu adamın üstünden, başından da yalnızlık akar.

Bu adam hikâyeci Sait Faik’tir. Bir gün, aklımda kaldığına gö­ re, bir pırıl pırıl, cam gibi parla­ yan sonbahar sabahıydı, ona Ka­ dıköy iskelesinin kanepelerinde rastladım.

— "N e var, ne yok Sait? de­ dim. Hikâye yazıyor musunuz?”

— “ Yok” dedi, “ yasıyorum.”

^ _______________ ! M y u t l u r / ı u ı u f u t u l .

S A İT FAİK HİKÂYE ARM AĞ AN I

I

* « * *

BUTUN

ESERLERİ

5

kayıp

aranıyor i

Sait Faik’in bütün yapıtlarının son toplu basımı Bilgi Yayınevi tarafından yapıldı. Balıkçının ölüm ü - Yaşasın Edebiyat adım taşıyan 9. ciltte yazarın kitaplarına girmemiş yazı ve şiirleri derlendi. Açık Hava Oteli adlı 10. ciltte röportajlar ve yazarın bazı mektupları, Müthiş Bir Tren adını taşıyan II. ciltte ise çeviriler ve

uyarlamalar yer aldı.

Kazananlar

ve yapıtları

1955 - Sabahattin Kudret Aksal / Gazoz Ağacı ve Haldun Taner / On ikiye Bir Var; 1956 - Tahsin Yücel / Haney Yaşamalı; 1957 - Necati Cumalı / Değişik Gözle; 1958 - Orhan Kemal / Kardeş Payı; 1959 - Oktay Akbal / Berber Aynası; 1960 - 1963 yıllarında verilmedi. 1964 martında Darüşşafaka Cemiyeti, armağanı yeniden yürürlüğe geçirdi. 1964 - Mehmet Şeyda / Başgöz Etme Zamanı ve Adnan Özyalçıner /' Sur; 1965 - Kamuran Şipal / Elbiseciler Çarşısı ve Mahmut Özay / Yorgo; 1966 - Cengiz Yörük / Çölde Bir Deve; 1967 - Tank Dursun K. / Yabanın Adamları; 1968 - Muzaffer Buyrukçu / Kavga; 1969 - Orhan Kemal / Önce Ekmek ve Faik Baysal / Sancı Meydanı; 1970 - Zeyyat Selimoğlu / Direğin Tepesinde Bir Adam; 1971 - Bekir Yıldız / Kaçakçı Şahan ve Bilge Karasu / Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı; 1972 - Füruzan / Parasız Yatılı; 1973 - Demirtaş Ceyhun / Çamasan; 1974 - Fakir Baykurt / Can Parası; 1975 - Adalet Ağaoğlu / Yüksek Gerilim; 1976 - Selim İleri / Dostlukların Son Günü; 1977 - Necati Cumalı / Makedonya 1970; 1978 - Adnan Özyalçıner / Gözleri Bağlı Adam ve Selçuk Baran / Anaların Hakkı; 1979 - Ferit Edgü / Bir Gemide; 1980 - Tomris Uyar / Yürekte Bukağı; 1981 - Verilmedi; 1982 - Verilmedi; 1983 - Nursel Duruel / Geyikler Annem ve Almanya; 1984 - Pınar Kür / Akışı Olmayan Sular; 1985 - Tarık Dursun K. / Ona Sevdiğimi Söyle; 1986 - Feyza Hepçilingirler / Eski Bir Balerin; 1987 - Gülderen Bilgili / Bir Gece Yolculuğu ve Mahir Öztaş / Ay Gözetleme Komitesi; 1988 - Demir Özlü / Stockholm

Öyküleri

Behçet Necatigil Asmaiımescit’tekl Elit Pastanesi’nde Sait Faik’le.

S

a i t

FAİK ANILIŸOR

Burgazada’da

sazlı sözlü

Kültür Servisi — Sait Faik Abasıyanık, 14 mayıs pazaı gü­ nü Burgazada Kalpazankâya’da an ılac ak . Ada D ostları Derneği’nce düzenlenen anma günü sabah yapılacak Sait Faik Kır Koşusu’ndan sonra İskele A lanı’ndaki saygı duruşuyla başlayacak.

Saat 12.00-14.00 arasındaki sanatsal etkinliklerin sunuculu­ ğunu Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner üstlenecek. Dernek Başkanı Çelik Gülersoy’un açı­ lış mesajından sonra Perihan Er- gun, Türkiye Yazarlar Sendika­ sı adına Genel Sekreter Atilla Birkive ve Muzaffer Uyguner bi­ rer konuşma yapacaklar. Feri­ dun Andaç “Sait Faik Öykücü­ lüğü ve Öykücülüğümüze

Fitki-leri” konulu bir konuşma yapa­ cak, daha sonra Savaş Dinçe! Sa­ it Faik’in öykülerinden derledi­ ği “Meraklısı İçin Öyle Bir Hikâye” adlı tek kişilik oyundan bir bölüm sunacak. Raşit Aba- sıyanık, Cahit Tanyol, Salim Şengil ve Naim Tirali, Sait Fa­ ik’le ilgili anılarını anlatacaklar.

Can Gürzap, Sennur Sezer, Gülsen Tüncer, Nazan Diper ve Zafer Diper’in Sait Faik’ten şi­ irler de okuyacakları anıtla gü­ nünde Ömer Özgeç gitarıyla, Hüseyin Başaran da sazıyla bi­ rer dinleti sunacaklar. Ayrıca, Sait Faik’in ve Sait Faik Hikâye Armağanı’nı kazanan yazarların kitapları sergilenecek ve konuk yazarlar kitaplarını imzalaya­ caklar.

S

a

İTFAİKİCİN

Adalet Cimcoz 1950’lerin başında Beyoğlu’nda açtığı Maya Galerisi’nde Sait Faikie birlikte. (Fotoğraflar: Ara Güler)

L f y _________________________ ttuaıeı umcoz iyou lenn Daşmaa tseyogm naa açııgı Maya baıerısrnae baı

S

a

İTFAİK HİKÂYE ARM AĞ A N I’N IN B U YILKİ SAHİBİ DEMİR ÖZLÜ

ANLAMAK

Kompozisyon yazıyordu sınıf, Başlık; Anlamak.

Anlamak uzakken yakın Kurumuş topraklara, anlamak,

Boşalışı sağnağın.

Anlamak görmekti süregelen | gizliyi.

j

Doğdu Adapazarında görmeye 1907.

İnsan ilk girdiği koskoca bir sarayda

Nasıl şaşırır birden anlamak şaşırmaktır, derken geniş Bursa lisesini bitirdi, İstanbul Fransaya gidiş dönüş. Anlamak açılışı kapının Dilsiz ve karanlık konakta Anlamak hikâyelerinde İstanbul Uzun, kısa. ★ Derken durdu, 1954 Elleri kesilmiş.

Anlamak birden durmaktır: Gökyüzü daha geniş... Başın öne düşmesi, Anlamak boyun eğiş.

BEHÇET NECATİGİL (Vatan gazetesi. Sanat sayfası. 16 Mayıs 1954)

Hüzünlü, ılık, insan sevgisi do­ lu hikâyelerini Sait yazmaz, yaşar. Sait bir dertli, kötülüklerden, aşa­ ğılıklardan, dünyadaki cümle ba­ yağılıklardan, kirden iğrenen bir âdeın oğludur, O daima iyiliği söylemiştir.

Dünyaca ün almış Mark Twa­ in derneğinin fahri üyeliğini aldı­ ğını duyunca, bu iş için Sait’in ne diyeceğini öğrenmek için aradım. O gün öğleden sonra istiklal cad­ desindeki kaldırımdan gittim gel­ dim. Sonra Kadıköy iskelesine uğ­ radım, orada da yoktu. Sait ana­ cığı ile birlikte Burgaz adasında oturur, bindim vapura ikinci gün oraya gittim. Anası Sait’in ayıtı gün İstanbul’a indiğini söyledi. İs­ tanbul’da, tarif ettiğim kaldırım­ da, ona rastladım. Gene dalgın, sinirliydi. Yüzünden düşen bin parça olur derler ya, öyleydi.

— “ Bu iş için ne dersin?” di­ yecektim, korktum.

— “ M erhaba” dedim. — “ Merhaba, eyvallah” dedi. — “ Ne var, ne yok?” dedim. —■ “ İyilik” dedi.

— “ Mark T w ain...” dedim. — “ Aldırma” dedi.

— “ Bak” dedim, “ Sait, bili­ yorsun ki ben röportaj yaparım.”

— “ Sonra?” dedi. — “ Söyle” dedim.

Sait, beni kırmadı. Teşekkür ederim.

Ben sual sormadan o başladı: — “ Bana, Mark Twain cemi­ yeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötü­ rü. Birçoklan gibi ben de şaşır­ dım. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne ha­ cet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sa­ nırım .”

Ben aldım, dedim ki:

— “ Senden önce, bu cemiyetin ilk üyesi A tatürk’m üş...”

— “ Biliyorum. Beni sevindiren de işte bu. A tatürk’ten sonra, be­ nim üye olmam, benim için ne bü­ yük bir şereftir. Bir milletin yetiş­ tirdiği en büyük çocuğu ile, o mil­ letin kendi halinde bir küçük hi­ kayecisinin Amerika’da bir cemi­ yette buluşmaları küçük hikâye­ ci için ne bulunmaz şerefli bir fır­ sattır. Demokrasi de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten memnun­ sam, bu yüzdendir.”

— “ P olitika...” dedim. Sözümü ağzımda kodu: — “ Karışmam.”

— “ Peki, seni bu cemiyete ne sebepten, hangi eserin için âza seçtiler?”

— “ En büyük devlet adamla­ rının, başkanların ve başbakanla­ rın fahri veya asli üye oldukları bir cemiyete beni de seçmenin as­ lı nedir diye düşündüm, şunu bul­ dum. Demek ki şimdiden sonra dünya çapında bir hikâyeciyi an­ mak için kurulmuş bir cemiyete, dünyanın dört bucağından kendi halinde hikâyeciler de seçilecek.

“ Türk hikâyecilerini temsil et­ tiğim anlamına alınmasın sakın. Her hikâye yazan ve yayan Türk hikâyecisi kendi şahsına bir dilin hikâyeciliğini yaptığına göre şah­ sıma Mark Twain cemiyetinin gösterdiği ilgi ve sevgi daha çok Türk hikâyeciliğinedir gibi geliyor bana. ”

— “ Mark Twain için ne der­ sin?”

— "Sen de amma sual sorarsın ha. Ne derim! Mark Twain alay edermiş, güldürürmüş, kepaze edermiş, cemiyetteki sahte vakar­ ları, petrol krallarını, pamuk prenseslerini, demir beylerini, çe­ lik efendilerini sağlığında. Ölü­ münden sonra da bir Türk hikâ­ yecisi ile şakalaşmasın mı? Eyval­ lah Mark Twain!”

Sonra güldü Sait:

— “ Daha soracağın?” dedi. — ’’Eyvallah” dedim. Ayrıldık. O, bir sinemanın önünde kaldı.

Kentler, özgürlüğün büyük mekânları

GÜNER YÜREKLİK

BATI BERLİN — Sait Faik H ikâye A rm ağanı’nı bu yıl ‘Stockholm Öyküleri” adlı yapı­ tıyla alan Demir Özlü, 9 yıldır yurt dışında. Özlü uzun süredir İs­ veç’te, Stockholm kentinde yaşı­ yor. Ama son zamanlarda çağrılı olarak Berlin’de. Özlü, Bonn hü­ kümetine bağlı DAAD Yazarlar Merkezi’nin çağrılısı olarak bir yıl Berlin’de kalacak.

— Dokuz yıldır sürgünde yaşı­ yorsunuz. Ödül almaya gidecek misiniz?

ÖZLÜ — Ödülü almaya gide- miyeceğim. Olanaksızlıktan değil. Karşıma çıkarılacak pürüzleri şu sırada göğüslemek istemiyorum da ondan. Ödülü benim adıma kı­ zım Ayda Özlü ya da kız karde­ şim Sezer Duru alacak.

— 25 yıl önce de TDK’mıı Öy­ kü Ödülii’nü alınıştınız. Şimdi hu yeni ödülün sizin için önemi nedir?

ÖZLÜ — Doğrusu Sait Faik öykü Ödülü, benim en cok değer

verdiğim bir ödüldür. Çünkü bu ödülün önemi, adına konduğu ki­ şiden gelmektedir. Benim için bu ödül her zaman çekici olmuştur. Bugün bu ödülden başka bir ödü­ lü Türkiye’de almak istemezdim. — Bir öykü yazarı olarak Sait Faik’i nasıl değerlendiriyorsunuz?

ÖZLÜ — Sait Faik gençliğim­ den beri Türk edebiyatında en çok hayranlık duyduğum bir yazardır. Hem Türk dilini inceltmesi ve de­ rin hümanizmi açısından hem de fantezileri, şiirsel nitelikleri bakı­ mından hayran olduğum bir ya­ zardı. Gençken Beyoğlu ’na çıkıp Sait F’aik’i gördüğüm zaman, kar­ şı kaldırımda da oka büyülenir- dim. Böyle bir öykü yazarıyla ay­ nı şehirde ve aynı çağda yaşamış olmanın bir tuhaf sarsıntısını du­ yardım. O kadar parlak görünür­ dü ki gözüme, sanki eserlerinin fizyolojisine yansıyan bir güzelliği vardı. Ben 19 yaşındayken öldü. Tabii çok üzüldük. Ama bir dü­ şünün, benim şimdiki yaşımdan daha genç öldü. Öldüğünde 48 ya­ şındaydı.

İstiklal caddesinde, Saray Kita- bevi’nin çevresinde görürdüm kendisini. Kitap alırdı. Bizim ye­ ni tanımaya başladığımız yazarla­ rı ilk onun ağzından duydum. La­ utréamont gibi yazarlardan da ilk o bahsetmişti. Bu bakımdan Sait Faik çok büyük bir çığır açmıştır Türk edebiyatında. Onun izleyi­ cileri olduğumuzu kabul etmemiz gerekir. Benim ilk hikâyem Sait Faik’in öldüğü ayın ertesinde çı­ kan Yeni Ufuklar dergisinin ilk sayısında yayımlanmıştı. Yani Sa­ it Faik II Mayıs I954’de ölmüş­ tü. Benim ilk hikâyem de 1 Hazi­ ran 1954’de Yeni Uftıklar’m Sait Faik Özel Sayısı’ndaçıkmıştı, tik hikâyem onun ölümüne rastlıyor. Bunu tuhaf bir rastlantı olarak saydım ve hikâyeciliğe devam et­ mem konusunda bir işaret olarak kabul ettim.

— Peki siz öykücülükten ne an­ lıyorsunuz? Yalın gerçekçiliğe karşı çıkmıştınız ilk öyküleriniz­ de. Hâlâ hu devam ediyor mu, yoksa sürgün yılları öykücülüğü­ nüze bir değişiklik gelirdi mi?

Bu yılki ödülün sahibi Demir Özlü 9

ÖZLÜ — Öykücülüğe başladı­ ğım zaman daha çok insanın ken­ di içini açan, itiraflara dayanan bir edebiyet yanlışıydım. Çok kü­ çük de olsa. Marquis de Sade’ın fikirlerinden gelen bir eğilimdi bu. Kısmen Lautréamont’dan da bir işaret alma vardı. Ama asıl ola­ rak André Gide’in açık ve

satni-yıldır yurtdışında.

mi edebiyatının etkisindeydim. Zaten Sait Faik de André Gide’i çok severdi. Fakat sonradan öy­ kücülüğüm kurgusal bir yapı ka­ zandı. Bir kurgu yapmaya, öykü­ yü bulmaya, öyküye sırasında kurguyu tamamlayıcı ya da kur­ guyu başka düzeylere götürücü ve gerçeküstüsü unsurlar eklemeye

başladım. Gerçeküstücülüğün biz­ de kapısını açan ise “ Alemdağ*- da Var Bir Yılan” adlı son kita­ bıyla Sait Faik olmuştur. Şimdi hikâyeyi bir minyatür gibi düşü­ nüyorum. Bir yerleştirme sanatı. Yani André Gide itirafçılığından gelenekle de bağlantısı olan, ama gerçeküstücülükten ve varoluşçu­ luktan yararlanan bir minyatür is­ tifçiliğine doğru gittim. Bir kur­ gu sanatı diyebiliriz buna.

— Sürgün yılları öykücülüğü­ nüze bir değişiklik gelirdi ini di­ ye sormuştum.

ÖZLÜ — Hikâyelerimin yapı sı, öğeleri, kuruluşu bakımından bir değişiklik getirdiğini söyleye­ mem. Tema bakımından getirdi. Uzaklık, yalnızlık, kaybolan şehir imgeleri hikâyelerime girmeye başladı. Örneğin, “ Stockholm Öykülcri” nde sadece kendi yal­ nızlığımı değil, bu yalnızlığı çer­ çeveleyen Stockholm’deki bazı yaşlı insanların yalnızlığım da mo­ tif olarak kullandım. Yani sürgün benim hikâye anlayışımı yapı ola­ rak değiştirmedi. Ona yeni

teıııa-lar getirdi sadece.

— Sayın Demir Özlü, siz hikâ­ yelerinizde hep kentleri anlatıyor­ sunuz. Kentlerin hikâyeciliğiniz­ deki yeri ve önemi nedir?

ÖZLÜ — Bu sorunuzu iki avakh bir düşünceye oturtarak ya­ nıtlamak isterim. Birincisi, biz ya­ zarlar hümanist bir gelenekten ge­ liyoruz. Hümanist olduğumuz için insan özgürlüğünün ardıtıda- yızdır. Kentler ise insanlık tarihin­ de, insan özgürlüğünün başladı­ ğı büyük mekânlardır. İşte bu ba­ kımdan, kentler ilgilendiriyor be­ ni.

Nietzche, kendinden sonra in­ sanın sokağa atılmış olduğunu söylüyordu. Büyük salonlardan, malikânelerden ya da köy evlerin­ den sokağa çıkmış, sokağa atıl­ mıştır insan. İşçiler de genel ola­ rak sokaktadırlar. İnsan 19. yüz­ yılın sonlarından itibaren sokağa atılmıştır. Bunun çok etkisinde kaldım ve bu yüzden kentler ve sokaklar hem insan özgürleşme­ sinin mekânları hem de atıldıkla­ rı yerler oldukları için beni çok il

gilendirdi ve başlıca motifim ol­ du.

— Sait Faik Ödül parasını ide­ olojik ayırım gözetmeksizin TA- YAD’a bağışlıyorsunuz. Bunun nedenini açıklar mısınız?

ÖZLÜ — Ödülün manevi tara­ fını kabul ettim, maddi yanını Tu­ tuklu ve Hükümlülerle Dayanış­ ma Derneği’ne bağışlıyorum. Çünkü benim düşünceme göre, bugün çocukları hapiste olan ana babalar Türkiye’nin en çok acı çe­ ken kesimidir. Öte yandan bütün sorumluluğu gençlerin üzerine yı­ kamayız. Ben her türlü şiddete karşıyım. Ama şiddete sürüklen­ miş bazı çocukları yıllar yılı ha­ piste tutmak da bir başka türlü şiddettir. İdeolojik ayırım yapmı­ yorum, çünkü o yaşlardaki insan­ ların tam bir cezai sorumluluğun­ dan söz etmek bile zordur. Bu gençlerin topluma yeniden kaza­ nılması lazım. Gençlerini kazana­ mayan bir toplumun geleceği yok­ tur. Yaptığım bağışla yeni bir af kanunu çıkarılmağı gerektiğine işaret etmek istiyorum.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

A N K A ’nın haberine göre, Baş­ bakan Turgut Özal’a yapılan sui­ kastın soruşturmasını büyük bir giz­ lilik içinde yürüten Ankara Devlet Güvenlik

toplumsal ‘ben’ liğin biçimlenme kuramı olarak ortaya koymaktadır.”(Lazar, 2001:17) Nitekim biz de çalışmamızda yaşantı, tüketim ya da gösteri toplumu olarak

24-26 Mayıs 1989 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan III. MÜSLÜMAN KÜTÜPHANECİLER

Sirkeci Kayseri Palas Oteli Beyazıt Aydın Oteli Sirkeci Otel İnkılâp Beyazıt BarçınOteli Sirkeci Tarsa Oteli Beyazıt Bolu Emniyet Oteli Sirkeci Aolu Oteli Küçükpazar Bursa

Bu nedenle hava sıcaklığındaki deği- şimlerden daha kolay etkilenirler ve kışın yollara göre da- ha hızlı ısı kaybederler.. Köprülerin yollara göre daha hızlı

Şadan Gökovalı, “Turgut Bey’in İzmir’e Yaptıkları” adlı kitabında son on ve özellikle de sekiz yılda İzmir’in başına gelenleri belgelere ve yaşayanların

9 - Merhume Emekli Devlet K ‘Tesa*u olduğu içir vefatı ile varislerine ödenmesi gereken kanunî ödenekler bulunmaktadır. Bu hususta da talimatınla» göre hareket

Yöntem ve Gereçler: Bu çalışmada ot poleni aşırı duyarlığına bağlı mevsimsel alerjik riniti olan hastalarda mevsim öncesi immünoterapinin klinik