• Sonuç bulunamadı

BASIN DİLİ ÜZERİNE BAZI DİKKATLER

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BASIN DİLİ ÜZERİNE BAZI DİKKATLER"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Basın Dili Üzerine Bazı Dikkatler

Some Remarks on Press Language

Ersin ÖZARSLAN, Doç. Dr., Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölümü E-posta: ersinozarslan@gmail.com

Öz

Basın dilinin umumî dil içerisinde yazı dili ile konuşma dili arasında kendine mahsus yeri ve işlevi vardır. Bu yazıda basın dilinin ana dil içerisindeki yeri ve kendisi gibi standard dil içerisinde yer alan diğer alt ve üst dil şubeleriyle benzerlik, farklılık ve işlev bakımından münasebeti üzerinde durulmuştur.

Abstract

Press language has its own special placebetween the written and spoken forms of general language. In this article we deal with the place of the press language in the main language and from the standpoints of similarity, diverseness and function; the relationship with the other branches or sub-languages that take place in the main language.

Anahtar Kelimeler: Dil, Basın Dili, Konuşma Dili, Yazı Dili, İlim Dili, Mizah Dili, Din Dili, Felsefe Dili, Edebiyat Dili. Keywords: Language, Press Language, Spoken Language, Written Language, The Language of Science, Humor Language, The Language of Religion The Language of Philosophy, Literary Language.

(2)

Giriş

Batı Türkçesinde “basın dili” olgusunu, umumî dil olgusunun farklı kategorileriyle karşılaştıran ve bundan bir kavram çerçevesine varma gayesine matuf bir çalışma şu ana kadar söz konusu olmamıştır. Bu çalışma, işaret edilen boşluğu doldurmak üzere atılmış ilk adım, bir çeşit durum değerlendirmesi, bir “case study”dir. Mütevazı bir adım olan bu çalışmada, umumî dil olgusu içerisinde basın dilinin mahiyetini tespit gayesi hedeflenmiştir. Bunun yanında basın dilinin umumî dil tasnifi içerisindeki diğer dil kategorileriyle benzerlik ve farklılıklarını ortaya koymak ve basın dili olgusunun umumî dil olgusu içerisindeki yerini, ağırlığını ve işlevini belirleme gayesi güdülmüştür.

“Basın Dili” kavramı, pratik bir ifade ihtiyacının doğurduğu bir kavram olarak ortaya çıkmış gibi görünmektedir. Sözlüklerde madde başı olmadığı için tarif edilmemiş. Türk dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi’nde “basın dili” ibaresi madde başı olarak yer almamaktadır. Mahiyet itibariyle basın dili anlamını taşıyan “gazete dili” ibaresi de madde başı olabilmiş değildir. Dilin teşekkül, tarihî gelişme, yayılma sahası ile kullanılış yeri, zamanı ve çağı yanında kullanan zümreler, geçerlilik ve işlekliği bakımlarından aldığı isimlerin zikredildiği listede de “basın dili” veya “gazete dili” ibareleri yer almaz (Ertem 1977: 291). Ama bu husus, “manşetlerin yapı anlam ve anlatım” bakımından “dilbilimsel bir yaklaşımla incelenmeye çalışıla[n]” bir yazıda (Can 34), basın dili olgusunu inkâr yeltenmeyi de gerektirmez:

Basın dili deyince acaba neyi kastediyoruz? Böyle bir dil var mı? Yoksa bu her hangi bir haber dergisinin, ciddi bir gazetenin veya aşırı bir bulvar gazetesinin dil kullanımı mıdır? Aslında basın dili diye bir şey yok. Basın dilinden daha ziyade çeşitli konularda (ekonomi, spor, politika, v.b.) oluşturulan olayların dil ile sunumunu anlamalıyız herhalde. Ama başlıktan oldukça özel ve sınırlandırılabilen bir dil kullanımının var olduğu da anlaşılabilmektedir (Can 34).

Bir yüksek lisans tezinin özeti olduğu ifade edilen bu satırlarda meramın ve maksadın hakkıyla ifade edildiğini söyleyebilmek kolay değil. Yazıya “Basın Dili” başlığını koyduktan ve “basın dili diye bir şey yok” diyerek meseleyi kestirip attıktan sonra “basın dili” olgusunun varlığını kabul ve ikrar etmek anlamlı olduğu kadar cesaret işi de olmalı:

Şurası bir gerçek, bir taraftan böyle kendine özgü, homojen bir dil sisteminin olmadığını söylerken, öbür taraftan haberlerin hazırlanış koşulları ve haber verme amacı açısından bakıldığında her şeye rağmen basın dili diyebileceğimiz bir dil vardır. Burada kastedilen basının – tıpkı görsel ve işitsel medyada olduğu gibi - dili nasıl biçimlendirdiğidir.

Bu biçimlendirme toplumun dil kullanışını ve algılayışını önemli ölçüde etkilemektedir. İşin etki boyutunu tam olarak bütün ayrıntılarıyla ve sınırlarıyla vermek zorda olsa, böyle bir gerçekte mevcuttur. Bu ilişki nedeniyle bir çok bilim dalı, özellikle dilbilim basın diline büyük bir ilgi ve dikkat arz etmiştir (Can 2003: 34).

İmla ve üslubu metne ait olan bu “ikrar”, kabul ve tasdik ifadesinden sonra, basın dilinin varlığı ve gerçekliğinin yabancı yazarlar kaynak gösterilerek onların ifadeleriyle de onaylanmasının izahı çıkmaza girmektedir:

(3)

Bu yüzdendir ki, dil otoriteleri tarafından basının dili basın var olalı beri olumsuz bir biçimde eleştirilmiştir. Dovifat (1967,I:124). İçi boş, tatsız, zevksiz kelime ve cümle kullanımlarıyla eleştirilmişlerdir. Özellikle mecazi anlatımlarıyla hep gündeme gelmiştir basın. İdeolojik olarak basın yine dil açısından eleştirilmiştir ve eleştirilmektedir. W. Haakes (1962:16): ”Basın dilinin etkisi sadece fikrin gücü değil, daha çok kelimenin gücüdür”. Kelimelerin bu gücünden yararlanılarak düşünceler ve davranışlar yönlendirilebilmektedir. Özellikle basın dilinin bu yönü dilbilimcilerin dikkatini çekmiştir (Can 2003: 36).

Söz konusu çalışmada, başlıktaki “basın dili” iddiasının aksine, basın dilinin, bütün cepheleri ve bütün çehreleriyle değil sadece gazete manşetleri ve haber başlıkları çerçevesinde incelemeye tâbi tutulduğu ifade edilmektedir. Hâlbuki manşetler ve haber başlıkları, basın dilinin çok dar bir kısmını oluşturur. “Basın dili” ibaresini kullanmakla, basının kullandığı dili işlemek ve değerlendirmek mümkün değildir. Bu yüzden, basın dilini mahiyeti itibariyle ele alıp değerlendirmek, kendisi gibi umumî dilin şemsiyesi altında yer alan diğer dil olgularıyla mukayese ederek buradan bir kavram çerçevesine ulaşmak bir ihtiyaç olarak ortada durmaktadır.

Bu yazıda Türkiye Türkçesi zemininde basın dilinin, ne olup olmadığı hususunda mukayese ve akıl yürütmeye dayalı bazı dikkatler ortaya konmaya gayret edilmiştir.

Dil ve Mahiyeti

Dil, anlaşma aracı olarak işlev gören düzenli yapıda işaretler manzumesidir. Umumî olarak konuşma ve yazı dili şeklinde hayatın ve kâinatın anlaşılması için aracı vazifesi görür.

Dil bir yandan kendisine tasarruf eden mütekellim/öznenin hayatı ve kâinatı idrâk ve kendini ifade ettiği vasıta olduğu gibi aynı öznenin kendi dışındaki dünyayı ifade edişindeki araç da aynı dildir (Şahin 2012: 425). Haliyle dil tek taraflı, tek cepheli veya tek boyutlu bir vasıta, olgu yahut fenomen değildir. Aksine dil her hâlükârda çok taraflı, çok cepheli ve çok boyutlu bir olgu ve bir o kadar da idrâk ve ifade nesnesi ve vasıtasıdır. Alman filozofu Heideger, dili varlığın, hususî olarak, insanın evi olarak değerlendirmiştir. Wittgenstein ise Tractatus Logico-Philosophicus adlı eserinde insanı dünyasını dilin tayin ettiğini, düşündüğünden felsefeyi dilin bir teşrihi olarak gördüğünden “Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır” (Soykan 2006: 21) demiş olmalıdır. İnsanı hayatı ve kâinatı dille görmesi, dille anlaması ve dille anlamlandırıp izah etmesi bu düşüncenin haklılığını göstermeye kâfi gelir.

Dilin değişik tarifleri söz konusudur. Dil anlayışlarının çeşitliliği dil tariflerini de çoğaltmıştır. Çok cepheli bir özellik arz eden dil, ister yapı ister işlev özelliklerinden hareketle tarif edilsin, dilin özelliklerinin tarifte sadece yeri yani önem sırası değişir ve her tarif diğerleriyle aşağı yukarı belli noktalarda mutlaka birleşir ve bazı noktalarda ayrılır. Bütün tariflerde, dilin bir anlaşma aracı oluşu üzerinde ittifak hususu dikkat çekicidir. Sahanın önde gelen ilim adamlarından Ergin, Banguoğlu, Korkmaz, Aksan ve Topaloğlu farklı zamanlarda dili şöyle tarif etmişlerdir:

1. Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıta; kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı bir varlık; milleti birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir

(4)

müessese; seslerden örülmüş muazzam bir yapı; temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli antlaşmalar ve sözleşmeler sistemidir (Ergin 1986: 7).

2. Dil insanların meramlarını anlatmak için kullandıkları bir sesli işaretler sistemidir. Elle, başla, gözle, kaşla işaretler yaparak da bazı duygularımızı, düşünce ve dileklerimizi anlatırız. Fakat en mükemmel anlatma (expression) vasıtamız dildir. Konuşma (parole) kişi oğluna vergi olan ve insanı hayvandan ayıran bir yüksek işleyiştir (function). İnsan konuşma yeteneği ile doğar. Fakat dil doğuştan bilinmez. Çocuk içinde yaşadığı topluluğun dilini, anadilini (langue maternelle) uzun bir çıraklık devresi süresince öğrenir. Aslında her dil (langue) bir insanlar topluluğu arasında binyıllar boyunca gelişerek meydana gelmiş bir sosyal kurumdur (Banguoğlu 1974: 9).

3. İnsanlar arasında karşılıklı haberleşme aracı olarak kullanılan; duygu, düşünce ve isteklerin ses, şekil ve anlam bakımından her toplumun kendi değer yargılarına göre şekillenmiş ortak kurallarının yardımı ile başkalarına aktarılmasını sağlayan, seslerden örülü çok yönlü ve gelişmiş bir sistem (Korkmaz: 1992: 43).

4. Düşünce, duygu ve isteklerin bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak ögeler ve kurallardan faydalanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan çok yönlü, çok gelişmiş bir sistem” Topaloğlu 1989: 55).

5. Dil düşünce, duygu ve isteklerin, bir toplumda ses ve anlam yönünden ortak olan ögeler ve kurallardan yararlanılarak başkalarına aktarılmasını sağlayan, çok yönlü, çok gelişmiş bir dizgedir (Aksan 1995: 55).

Dil, yapı, teşekkül, tarihî gelişme, coğrafi saha, hayatiyet, geçerlilik, işleklik bakımları yanında kullanılma yeri, zamanı, çağı ve kullanan kesim ve zümreler bakımından da sınıflandırılıp adlandırılmıştır:

Alçak dil yahut aşağı dil, alt dil, amelî dil, ana dil, argo dili, arkaik dil, avam dili, basit dil, basın dili, bayağı dil, birlik dili, bölge dili, carî dil, çağdaş dil, çocuk dili, devlet dili, dış dil, din dili, diplomatik dil, divan dili, duygu dili, dünya dili, edebiyat dili, ergen dili, eski dil, ev dili, fakir dil, felsefe dili, gazete dili, gizli dil, halk dili, haber dili, hitabet dili, hukuk dili, ıslık dili, işaret dili, ilim dili, ilkel dil, kabile dili, karışık dil, klasik dil, konuşma dili, kültür dili, magazin dili, mahallî dil, matematik dili, medeniyet dili, meslek dili, millî dil, mizah dili, nesir dili, ortak dil, ölü dil, özel dil, resmî dil, saf dil, sahne dili, sanat dili, sokak dili, soyut dil, standard dil, şehir dili, şiir dili, tabiî dil, teklifsiz dil, teknik dili, tiyatro dili, umumî dil, yabancı dil, yapma dil, yaşayan dil, yazı dili, yeni dil, yetişkin dili yüksek dil, zengin dil, zihin dili (Ertem 1977: 290-291, Ergin 1986: 7, 42).

Bunlara aydın dili, çerçi dili, diplomat dili, esnaf dili, gönül dili, hâl dili, hekim dili, hekimlik dili, izole dil, kal dili, kâtip dili, kitabî dil, yahut kitap dili, köylü dili, şehirli dili, tahtacı dili, tercüme dili, tıp dili, vasat dil gibi adlandırmaları da dâhil etmek gerekir. Konuşma dilinde konuşan kişinin muhatabı veya muhatapları karşısındadır. Bu karşı karşıya gelme ya yüz yüze aynı zaman ve mekânda, ya da bir iletişim aracıyla farklı mekânlarda ama aynı anda olur. Basın dilinde muhatapla yüz yüze olmak, muhatabı görmek söz konusu değildir. Bir gazete metnini kimin nerede, nasıl, ne zaman okuduğu veya okuyacağı ifade, söz, beyan fikir veya iddia sahibinin tasarrufu dışındadır. Bu bakımdan bir konuşma bir sefere mahsus bir eylemdir. Yazı ise sonsuz defa okunabilir.

Konuşma dili ne kadar hazırlıklı olunursa olunsun, ifade ve takdim anına ve o andaki düşünme eylemine bağlıdır. Çünkü insan konuşurken düşünür. Konuşmaya hazırlıklı olarak elinde notlarla hatta metinle gelen insan da yani konuşacak kişi yani mütekellim de muhatab[lar]ının ifade, söz, beyan fikir veya iddiaları karşısında ister istemez düşünecektir. Dolayısıyla ifade ve takdim anında düşünen konuşmacı düşünürken

(5)

hem düşünceyi hem ifade ve takdim vasıtası olan dili ve dilin “mukteza-yı hâle” uygun unsurlarını bulabilecek ve an içinde bulduğunu konuşmasında kullanabilecektir. Basın dili, konuşur gibi yazma iddiaları söz konusu olsa da yazı dilinin kurallarına tâbidir. Basın dilinde ifade ve takdim anı söz, beyan ifade, fikir, kanaat, iddia veya tahlillerin kâğıda basılıp dağıtıldıktan sonradır. Başka bir ifadeyle okuyucunun metni, metnin dilini idrâk ettiği andır. Bu anda da söz, beyan, ifade, fikir, kanaat, iddia veya tahlillere müdahale etmek mümkün değildir.

Konuşmak başka, konuşur gibi yazma başkadır. Çünkü konuşma dili başka yazı dili başkadır. Her ikisinin de idrâk vasıtaları ve idrâk zeminleri farklıdır. Konuşma yani sözlü ifade, yazılı veya basılı ifadenin yerini tutamaz. Aynı şekilde yazı dili de konuşma dilinin yerini tutamaz. Konuşma dili ses ve kulak vasıtasıyla zihne intikal eder, basın dili sadece yazı diline dayandığı için değil yazı ile yazılıp basılarak göz vasıtası ile müdrike aracılığı ile zihne intikal eder.

Konuşma dili, dinleme yolu ile yazı dili ve dolayısıyla basın dili anlama yolu ile idrâk ve temellük edilir.

Konuşma dili, ferdî ve şahsî samimiyetin olanca sınırsızlığında bir teklifsizliğe gelip dayanabileceği gibi, ifade yol ve imkânlarını sadece teklifsizlik vadisinde yürütebilir. Basın dilinde teklifsizliğin mutlaka bir sınırı vardır ve bu sınır aşıldığında, basın dili amiyaneliğe, laubaliliğe düşebilir.

Konuşma dilinde insan kendini anında ve kendince ifade eder. Kendini kendince ifade etmek konuşma dilinin esasını teşkil eder. Basın dili ise birilerine bir şeyler anlatmanın dilidir. Basın dilinin esasını, ifade edenin kendisi dışındaki olay, olgu, fiil, durum, söz, beyan ve ifadeleri, hakikatine müdahale etmeden başkalarına anlatma, aktarma, yansıtma veya bildirme faaliyeti teşkil eder.

Basın dili, bu genel dil tasnifi içerisinde yazı dili ile konuşma dili arasında kendine mahsus yeri ve işlevi ile dilin diğer seviye, ağız veya şubelerinden farklılık gösterir.

Basın Dili ve Mahiyeti

Basın dili, konuşma dili değildir ama yazıldığı halde tam ve kâmil manada yazı dili de değildir. Çünkü yazı dili hayatı ve kâinatı, insanı ve dünyasını hem gerçek hem itibarî zeminde bütün cepheleri ve bütün çehreleriyle tasvir ve tahkiye eder. Basın dili bu kadar geniş ve bu kadar sınırsız değildir. Basın dili itibârî dünyadan uzak durur. Yazı dili gibi hayatı ve kâinatı, insanı ve dünyasını sadece gerçek zeminde ve belli cepheleriyle bildirmek, aktarmak, yansıtmak başka bir deyişle takdim eder. Basın dili konuşma ve yazı dilinin imkânlarıyla hayat bulan hususî bir ifade ve takdim dilidir.

Basın dilinin hakikati takdim etme gibi bir işlev ve hedefi vardır. Basın dili takdim ettiği hakikati her türlü iddiadan uzak bir tutum ve üslupla takdim ettiğinde bile bir şekilde ikna ve kandırma işlevi yüklenebilmektedir. Çünkü gündemi elden geldiğince doğru bir şekilde aktarmak niyetiyle yazan gazetecinin ifade vasıtası olan basın dili, takdim ettiği hakikatin saflığına ve gerçeği yansıttığına okuyucuyu inandırmak ve yazdığını sonuna

(6)

kadar okutmak gayesini gütmesi bir ikna ve kandırma işlevine dönüşebilir (Özerkan 2002: 69).

Basın dili günlük dilden, konuşma dilinden ve bazı noktalarda yazı dilinden farklılık gösterir. Bu husus sadece Türkçede değil, eşyanın tabiatı gereği, işlenmiş diğer dillerde de aynıdır. Hatta bazı batı dillerinde bu farklılık, Türkçedeki farklılıkla mukayese kabul etmeyecek derecede fazladır.

İngilizcede haber dilinin hem konuşma dilinden hem yazı dilinden farklılaşan tarafları söz konusudur. Özellikle gazete manşetlerinin ve haber başlıklarının yazımında kullanılan dil belli kurallara tabidir. Manşetlerin ve haber başlıklarının dili hem ifade, hem, dil bilgisi kuralları ve hem de kelime ve kavram seçimi bakımından konuşma ve yazı dilinden farklıdır. Sınırlı sayfa üzerinde, dar yerde az kelime ile daha fazla ve daha çarpıcı ifade imkânı temin gayesiyle başvurulan bu yol, haber dilinde de tesiri artırmak için anlamda çarpıcı ve hece bakımından kısa kelimeler tercih edilişiyle kendini gösterir (Kocaman 2012).

Konuşma Dili ve Basın Dili

Konuşma dili, insanların gündelik iletişimde kullandıkları dildir. “günlük konuşma dili canlı ve sıcak olmakla beraber, lügat bakımından sınırlı, cümle yapısı bakımından basittir” (Kaplan 1985: 204). Konuşma dili, pratik ihtiyaçlar doğrultusunda meramı ifade için kullanılır. Basın dilinde ise ihtiyacın yönü değişir, gazetenin ve toplumun ihtiyaçları ön plana çıkar. Muhabir kendi ihtiyaçlarını değil gazetenin ve toplumun ihtiyaçlarını düşünmek zorundadır. Konuşma dili mahremiyete, gizliliğe, ferdîliğe açıktır. Ama basın dilinde gizlilik, ferdîlik, mahremiyet söz konusu olamaz. Basın dili açık olmak zorundadır. Çünkü basın dili kamu hizmeti görür, kamu zemininde, kamuyu, kamu namına kamuya anlatıp aktarmak, yansıtmak ve bilgilendirmek gayesiyle kullanılır. Basın dili kamu dilidir ve varlığını bu özelliğine borçludur.

Konuşma dilinin sınırlarını ve seviyesini zamana, zemine göre konuşan veya konuşanlar tayin eder. Konuşan veya konuşanlar bu bakımdan istedikleri gibi konuşabilirler. Hürriyetlerinin sınırını da neticesine katlanmak üzere kendileri belirlerler. Bu hürriyet, konu seçiminden üsluba, üslubun seviye ve edasına, kelime ve kavram kadrosu ile deyimlerin seçiminden telaffuz vurgu ve tonlamanın seçimine kadar akla gelebilecek her husus içine alır. Konuşma dilinde anlatmanın nesnesi ruhî ve fikrî ihtiyaç ve mecburiyetler yanında arzuya bağlıdır. Basın dilinde konuşma dilinin hürriyet zemin söz konusu olmadığı gibi anlatmanın nesnesi de şuurlu olarak seçilmek zorundadır. Çünkü basın dilinde haberin tarifi çerçevesinde bir mecburiyet söz konusudur. İhtiyaçlar, tercih ve arzu bu mecburiyetten sonra gelir. Gündem ve gündemin ana maddeleri görmezden gelinemez.

Basın dili standard Türkiye Türkçesini kullanmak zorundadır. Meselâ çok hususî şartlarda, gerektiğinde söze kuvvet katmak, gerçeklik duygusu uyandırmak veya ifadenin aynını nakletme gibi gayelerle ağız özellikleri kullanılabilirse de bütünüyle, bölge ağızlarıyla haber veya herhangi bir gazete yazısı yazılamaz. Yazılsa bile yayımlanması

(7)

çok zordur. Her zorluk aşıldıktan sonra yayımlansa bile bu, hususî şartlarda ve çok nadir vuku bulabilecek, bir husustur. Bir kere olması her zaman olmasına imkân vermez. Garip karşılanır, itibar edilmez. Basın dili standard Türkiye Türkçesinin, yazı dilinin kuralları dışına çıkamaz.

Basın dili nitelikli olmak zorundadır, ortalama kültür dilinin altında bir seviyeye düşemez. Okuyucu ile arasına mutlaka bir nezaket ve saygı mesafesi bırakmak zorundadır. Her ne kadar bazı gazete yazılarında özellikle fıkra yazarları okuyucu ile senli benli konuşuyormuş gibi, sohbet havasında ve teklifsizliğe yakın bir dil kullanıyorlarsa da bu yakınlığın da bir seviyesi ve sınırının olduğu muhakkaktır. Konuşma dilinde bir kişi muhatabına

«– Lan emşerim», yahut «Emmoğlu! Bırak sen de Allah aşkına!» deyip sözü çevirme yoluna gidebilir ama bir gazete yazarı veya muhabir okuyucularına böyle hafif tarzda ifadeler kullanamazlar.

Okuyucularına hitap etmeleri gerektiğinde “sayın okuyucular”, “değerli okuyucular” gibi saygılı ve mesafeli bir dil kullanmak zorundadırlar. Çünkü yazının kendine mahsus bir ciddiyeti vardır ve her ne şartta olursa olsun “sululuğu” kaldırmaz. Basın dili konuşma dili değil, yazı dilidir. Yazı dilinin sahip olduğu veya gerektirdiği seviye ve şartlarının asgarını değil azamını gözetmek zorundadır. Çünkü seviyeli olmazsa güzel olmaz, güzel olmazsa okunmaz.

Edebiyat Dili ve Basın Dili

Edebiyat, dili sadece hakikati, insanın görünür dünyasını değil, hakikatten ziyade itibarî bir dünyayı veya tecride dayalı güzellikleri, insanın duyulur ve düşünülür dünyasını ibda ve ifade için kullanır (Kant, 1997: 38–39).

Basın dilinin itibarî dünyalar yaratmak gibi bir görev ve hedefi yoktur. Bir muhabir haberin hakikatine müdahale edemez. Ama haberi yazarken edebiyat dilinden istifade edebilir. Edebiyat dilinden istifade eden, hatta daha ileri giderek edebî bir dil kullanan bir muhabirin yazdığı haber, itibarî bir dünyayı değil gerçeği yansıtan, aktaran, hakikati bildiren yahut olan biteni haber veren bir yazı olur, edebiyat olmak gibi bir gaye ve hedefi yoktur. Ama dilin sanat seviyesinde kullanıldığı yazılar ister istemez edebiyat eseri hüviyetini kazanır. Ama bu edebi eserlerin gayeleri kendileri değildir. Basın dili ile kaleme alınan yazıların gayesi yazılmış olmak değildir; başkalarının okuması hem de mutlaka okuması için yazılmış yazılardır. Edebiyat dili isteyenin ve beğenenin istediği zaman okuyacağı eserlerin ibda aracıdır. Basın dili ise belli bir hedef kitlenin her gün okuyacağı yazıların ifade vasıtasıdır. Edebiyat dili gerektiğinde basın dilini ve basın dilinin ifade yol ve tekniklerini kullanır. Basın dili de gerektiğinde edebiyat dilinin ifade yol ve tekniklerini kullanır. Bazı ifade yol ve teknikleri ortaktır. Hangisinin hangi sahaya ait olduğu hususu tartışılabilirse de basın dili ile vücuda getirilen yazıların edebî çerçevede değerlendirildiği, başka bir ifadeyle gazetecilik faaliyetinin edebî bir faaliyet olduğu gerçeğinin hatırlanması ve belirtilmesi yerinde olur. Son tahlilde şiir diliyle haber yazılmaz ama haber diliyle şiir yazıldığı bir gerçektir. Haber gerçeğin hikâye edilmesi şeklinde tarif

(8)

edilebilir. Buradan haberin tahkiye dil ve üslubunu kullandığı veya kullanabileceği ortaya çıkar. Ama hikâye veya romanlar pratik haberler olmamakla birlikte insanlara çok özel haberler veren metinler olarak tavsif edilebilirler. Amerikalı yazar Truman Capote’nin 1966 yılında neşrettiği “Kılı Kıpırdamadan” yahut “Soğukkanlılıkla” diye çevrilebilecek “In Cold Blood” adlı romanı, aslında, 1959 yılında Kansas eyaletinde vuku bulmuş menfur bir cinayet hadisesinin hakikatine müdahale edilmeden kaleme alınmış röportajıdır. Truman Capote (1924 –1984) bu eseriyle Amerika’da Yeni Gazetecilik (New Journalism) veya edebî gazetecilik çığırını açmıştır. Truman Capote, edebiyat ve gazeteciliği üslup ve tahkiye bakımından birleştiren bir yazar olarak kendini göstermiş “haber romanı” denen ve kurguya dayanmayan, olayın hakikatini inşa etmek yerine olup bitenin nasıl olduğunu, mekân ve şahadet çerçevesinde edebî bir dille anlatan “In Cold Blood” ile yeni bir tahkiye/ röportaj anlayışı ortaya koymuş ve bu eseriyle Pulitzer ödülünü almıştır. “In Cold Blood” bu çığırın müşahhas örneği olarak kabul edilmiştir (Connery, 1992: 239; Uluç 2012).

Mizah Dili ve Basın Dili

Basın dilinde mizahın ve mizah dilinin belli bir yeri vardır. Basın dili, ancak yeri ve zamanı geldiğinde mizahı ve mizah dilini kullanır.

Mizah dili, devamlı olarak komiği, gülüncü, aykırıyı arar bulur, müptezelleştirir, terzil eder, hicveder, dolaylı olarak ayıplar, yerer, yaftalar. Mizah dilinin güldürmenin yanında düşündürme özelliği de vardır. Düşündürürken de güldürme söz konusu olabilir ama bu gülüşün tadı buruktur.

Mizah dilinden komik unsur çıkarıldığında ortada mizah kalmayacağından mizahın dili de kalmaz. Mizah dilinde gaye komiktir, yermek, alay etmek, dalga geçmek, terzil etmek, yaftalamak ve dolaylı olarak ayıplamak suretiyle okuyanı eğlendirir. Ama basın dilinde gaye komik değildir. Gerçi basın dili komiği kullanır, hatta sadece komiği değil mizahın bütün şekillerini, hicvi, alayı, ironiyi, yermeyi, terzil etmeyi, müptezelleştirmeyi, doğrudan ve dolaylı olarak ayıplamayı kullanır ama gayesi bunlar değildir.

Mizah diliyle haber yazılmaz ama haber dilinde mizah çeşnisi bulunabilir. Mizah konulu haberler yazılıp yayımlanabilir. Mizah köşelerinde mizah dili kullanılır. Bazan ciddiyet bile mizah diliyle aktarılır, bazan da ciddi meseleler mizah diliyle verilir. Ama bu her zaman değil sadece hususî durumlarda söz konuş olabilir. Basın dili mizah dilin gaye edinmez, edinemez, çünkü basının ve basın dilinin ciddiyeti buna müsaade etmez. Ama mizah dili, basın dili için bir üslup çeşnisi ve ifade rengi olarak her zaman müracaat edilen bir zenginlik olarak görülür. Mizah dili güldürürken rahatlattığı gibi sarsar, huzursuz eder, uyandırır. Basın dili de yeri geldiğinde bu özellikleri gösterir.

Basın dilinin gayesi hakikat bellediğini hedef kitlesine aktarmak, sadece aktarmak değil aktardığının okunmasını temin etmektir. Başka bir ifadeyle basın dilinin gayesi aktardığını okutacak seviyeyi tutturmak, kendini okutmaktır. Basın dilinde mizah bir gaye değil araçtır.

(9)

İlim Dili ve Basın Dili

İlim dilinde dilin sınırlarını ve unsurlarını ilmin veya konunun kendisi belirler. Her ilmin kendine mahsus bir terimler ve kavramlar dünyası vardır. Yazı dilinin imkânları ile muayyen bir ilim sahasının terim ve kavramları kullanılarak söz konusu ilim sahasının konuları ve meseleleri anlatılır. İlim dilini herkesin anlaması beklenmez. Çünkü ilim herkese değil erbabına, ilgilisine hitap eder. İlim dilinde anlatma, aktarma ve ifadenin imkân, teknik ve sınırları ilim sahasına göre değişir. İlim dilinde hedef kitlenin seviyesi hesaba katılmaz çünkü hedef kitlenin ilmî ifadeyi anlayacak seviyede olması beklenir.

İlim sahasının konuları belli, sahası sınırlıdır. Kendine mahsus, tarif edilmiş, hususî anlamlar taşıyan terimler ve kavramlarla ifade ve beyanda bulunan ilim diline karşılık basın dilinde durum çok farklıdır. Basın dilinin sahası ve konuları neredeyse sınırsızdır. Yeri geldiğinde ilim dilinin ifade malzemesini de kullanabilir. Basın dili de ilim dili gibi standart Türkçeyi ve yazı dilinin imkânlarını kullanır. Ama basın dili erbabına değil okuma yazma bilen herkese hitap etmek zorundadır. Hatta okuma yazma bilmeyenlerin de gazeteleri okuma yazma bilenlere okuttuğu yahut radyo veya televizyonlardan dinlediği göz önüne alındığında Basın dili, okuduğunu veya dinlediğini anlayan herkese hitap eder. İlim dilinin hedef kitlesi sınırlı, basın dilinin hedef kitlesi neredeyse sınırsızdır. İlim dili, seviye endişesi taşımadan söylemek istediğini söyleme imkân ve hürriyetine sahipken basın dili, nazarî bakımdan seviye gözetmeden yayın yapmak mecburiyetindeymiş gibi görünse de, basın dilinde de sayfadan sayfaya, konudan konuya, yazıdan yazıya veya yazardan yazara bir üslup seviyesi, bir hedef kitle endişesi bulunduğu bir gerçektir. Bura rağmen basın dili muayyen bir seviyeyi değil her seviyeyi gözetmek, hedeflemek, her seviyeye hitap etmek ve her seviyenin nabzını tutmak mecburiyetiyle karşı karşıyadır. İlim dilinde ifadenin tek ve yüksek seviyede yani ilme yakışacak seviyede olması beklenirken, basın dilinde farklı seviyelerden bahsetmek zarureti söz konusudur. İlim dilinde ciddiyet esas olduğu halde basın dilindeki ciddiyetin ilim dilinin ciddiyetinden farklı olduğu görülür.

İlim dilinde, konu muayyen ve sınırlı olduğu için tek ve belirli seviye, tek ve açık üslup söz konusudur. Basın dilinde ise konular çok ve çeşitli olduğu için konuların tabiat ve mahiyetlerine uygun farklı seviyeler ve değişik üsluplar söz konusu olur.

Basın dilinde hedef kitle esastır. Herkese hitap etmek söz konusudur. Herkesi ölçü ve hedef tutan bir dil, konuşma dili kadar pratik olmayacağı gibi ilim ve sanat dili kadar hususî de olamaz. Basın dili, yazı dilini umumî imkân ve teknikleriyle ama birbirinden farklı ve bazen de hususî konulara göre, esnek bir şekilde kullanmak durumundadır.

Soyut Dil/Matematik Dili ve Basın Dili

Matematik dili bir karşılıklı anlaşma dili değil, soyut (mücerret) bir anlatma, açıklama, doğrulama ve yanlışlama dilidir. Matematik dilinin anlatma ve açıklaması günlük dilin, konuşma veya yazı dilinin, basın dilinin anlatma ve açıklamalarına benzemez. Matematik dili sayıların değerini ve sayılarla teşkil edilen değerleri, sayı değerlerini bildirir, açıklar, doğrular, ispatlar veya yanlışlar. Genel geçer sonuçlar

(10)

ortaya koyar. Matematik dilinde tasvir, tahkiye veya gösterme mümkün değildir. Çünkü matematik dili soyut sayı ve sembollerle, doğru, kısa ve kesin tariflerle meram ifade eder (Saka 2007). Vardığı her sonuç bir sayıdır. İfade ettiği anlam, sayının dışında bir değer ve anlam taşımaz. İki kere ikinin dört edişinin bir haber değeri yoktur, ancak bir mütearife değeri söz konusudur. Matematik dili matematiği bilenlere yani erbabına hitap eder. Yapısı itibariyle mücerret, zihnî ve mantıkî bir özellik taşır; insanı düşündürebilir, hayrete düşürebilir ama duygularında değişiklik meydana getiremez. Basın dili ise zihnî ve mantıkî özelliklere sahip olmakla kalmaz, hissî özellikler de taşır; başka bir ifadeyle matematiğin dili insanı güldüremez, ağlatamaz çünkü duygu değeri yoktur. Basın dili ise soyut değildir. Ortak dili kullandığı gibi gerektiğinde matematiğin dilini de kullanacak kadar geniştir. Matematik dilinin aksine basın dilinin edebiyat dili gibi duygu değeri vardır. Basın dili edebiyat dili gibi insanın duygularını harekete geçirir, değişikle sevk eder; sevindirebilir, üzebilir, güldürüp ağlatabilir, eğlendirebilir. Basın dilinin bilgi değeri anlatma, aktarma, gösterme özellikleri geniş ve zengindir, hayatın ihtiyaçlarına göre değişiklik ve çeşitlilik gösterebilir.

Matematiğin dilinde kesinlik esas olduğu hâlde basın dilinde her zaman ve her konuda kesinlikten bahsedilemez. Basın dilinde konuların takdiminde konunun kendisi, yeri ve zamanı hatta teferruat unsurları birebir gerçeğe tekabül etmeyebilir, her şey iddiadan ibaret olabilir. Öte yandan, ifade tarzı ve hamin şartlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda esnetilmesi ihtimali her zaman söz konusu olabilir. Bununla birlikte, matematiğin diliyle haber yazılamaz ama matematiğin verileri basın dilinde haber konusu olarak işlenebilir, takdim malzemesi olabilir.

Felsefe Dili ve Basın Dili

Felsefe dili felsefe gibi herkese değil erbabına hitap eder. Çünkü felsefe dili ve felsefe kavramları herkes tarafından anlaşılacak seviyede basit ve açık değildir. Üstelik konuşma ve yazı dilinden farklı veya daha yukarda bir hususiyet arz eder (İyi 2003: 22). Felsefe zihnî ve soyut fikir, görüş, anlayış, kanaat veya meseleleri, izah ve ifade etmek, zihnî ve soyut soruları cevaplandırmak gayesini güder. Felsefe dili, çeşitli meseleleri izah veya tahlil etmekten ziyade o meseleler hakkında soru sorar, sorduğu sorulara cevaplar arar. Bu bakımdan felsefe dilinin aslî hususiyeti soru sormaktır. Çünkü felsefede sorular cevaplardan daha önemlidir.

Basın dili, felsefe dilinin aksine sadece mücerret meselelerden değil gerektiğinde hayatın ve kâinatın her cephesinden bahsetmek zorundadır. Bu bakımdan felsefe dili derin basın dili geniştir. Basın dili yeri geldiğinde felsefenin kavramlarını, terimlerini kullanır ama felsefe dili gibi sadece soru sorma ve derinliğine tahlillerde bulunma gayesini gütmez. Felsefe dilinin entelektüel cephesi ağır bastığı hâlde basın dilinin avamî ve popüler tarafı öne çıkar. Felsefe dili dar bir entelektüel zümreye hitap eder, geniş kitlelere ulaşıp onların dünyasını yansıtmaktan uzaklaşabilir. Felsefe dili önermeden önermeye adım adım ilerleyen sağlam ve tutarlı bir özellik göstermekle birlikte soyutluk, renksizlik ve kuruluktan kurtulamaz. Buna karşılık basın dili aynı entelektüel zümreye hitap ederken geniş kitleleri, sıradan insanları da dikkate alan bir seviyeyi gözetmek zorundadır. Basın

(11)

dili hitap ettiği bütün zümre ve kesimlerin dünyasını, ilgilerini, eylemlerini, meraklarını ve benzeri beklentilerini hülasa muhataplarının her türlü iletişim ihtiyaçlarını karşılayacak bir özellik taşır ve bu özelliği doğrultusunda işlev görür.

Basın dili ile bazı felsefî meseleler dile getirilebilir ama felsefe dili haber yazmaya elverişli değildir. Basında, entelektüel zümrenin dışındakileri de düşünmek kaydıyla, ancak felsefî meseleleri işleyen makale ve denemelerde kullanılabilir.

Din Dili ve Basın Dili

Din dili, insanın kendini, hemcinsini ve kâinatı iman ve inanç zemininde anlama, anlamlandırma, ifade etme ve başkasına anlatma vasıtası olan dildir (Koç 2013). Basın dili ise inanç olgusu zeminini hesaba katmadan aynı işlevi görür. Din dili, “haber-i sadık”ı esas alır, başka bir ifadeyle dinin hakikatlerini, kitap ve sünnetin getirdiklerini, iman edilmesi ve teslim olunması için ivazsız garazsız, açık, çıplak ve kesin bir şekilde emir, telkin veya yasak (nehy), hatta meydan okuma şeklinde bildirir. Bu bakımdan din dili tebliğin dili olarak da anlaşılabilir Tebliğin muhtelif seviyeleri olduğu için din dili de muhtelif seviyelerde kendini gösterebilir. Din dili, hakikati bildirme, tebliğ etme bakımından basın dili ile bu noktada ortak özellik taşımasına karşılık, basın dili, haber değeri gördüğü her şeyi, iman edilmesini ve teslim olunmasını şart koşmadan haber verir. Basın dilinin anlattığı hakikatlerin doğruluğunu tahkik etme imkân ve hürriyeti vardır. Din dilinin “nass”larını tahkik imkânından ziyade inanıp inanmama imkân ve hürriyeti söz konusudur.

Din dili sevap ve günah kavramları zemininde dinin doğrularını ve dine göre yanlış olanı anlatır. Basın dili, kendi şartlarında hayatın ve kâinatın hakikatlerini ve tabiî olarak gereği durumunda dinin hakikatlerini de anlatır. Basın dili, dinin hakikatlerini bazan haber konusu olarak bazan da doğrudan dinî hakikat olarak hedef kitlesine aktarır. Dinî hakikatler ancak din dili ile anlatılacağı için basın dili doğrudan din dilini ve din dilinin kavramlarını kullanır. Din dili, nazım nesir farkı gözetmeden, ihtiyacına uyan bütün anlatım imkânlarını kullanır. Basın dili ise nazmı değil nesri esas alır, nesre dayanır. Basın dilinde anlatmak esas iken din dilinde anlatmanın yanında basın dilinden farklı olarak yakarma veya niyaz da söz konusudur. Din dili hem insana hem Tanrı’ya hitap ettiği için sadece insana hitap eden basın dilinden geniştir. Din dili, hayat içerisinde her türlü dilin kavramlarını, gerektiğinde üslubunu kullanır. Din dili, tasavvufî yahut felsefî tarafından dinin duygu hâlini de aktarır. Fuzulî ve Yunus Emre’nin dili felsefe ve edebiyat dili olduğu kadar da din dili sayılabilir.

Din dili, dinin tabiatı itibariyle, hayatı ve kâinatı kuşattığı için ana dili, bütün cepheleri ve bütün çehreleriyle en alt seviyeden en üst seviyeye kadar kullanır. Basın dili de, hayatı ve kâinatı kuşatan bütün muhtevayı anlattığı din dili gibi muhtevaya göre değişen üslup ve seviye farklılığı gösterir. Din dili, sadece sınırlı bir mümin kitlesine hitap ediyormuş gibi görünse de, inançlı inançsız, anlama kabiliyetine sahip olan herkese hitap eder. Basın dili ise inanç gayesi gütmez, inansın inanmasın bilme ihtiyacı duyan herkese hitap eder.

(12)

Mesela din dili, ilmihâl bilgilerini herkesin anlayacağı bir dille anlatmasına karşılık; kelam, tasavvuf ve fıkıh meselelerini felsefe ve hukuk diline yaklaşan bir dille anlatır. Bu bakımdan din dilinin edebî, felsefî ve hukukî veçheleri söz konusudur. Basın dilinde bu hususlar ancak dinî, edebî, felsefî ve hukukî muhtevalar anlatıldığı zaman söz konusu olabilir. Din dilinin edebî cephesine dinî edebiyat, özellikle Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necât isimli Mevlid’i, hukukî cephesine Ahmed Cevdet Paşa’nın Mecelle adlı eseri, felsefî cephesine tasavvufî eserler örnek gösterilebilir. Din dili, Vesiletü’n-Necât’ta edebiyat dili ile Mecelle’de hukuk dili ile Tazarrunâme, Maarifnâme gibi eserlerde hem edebiyat hem felsefe dili ile bir aradadır. Mızraklı İlmihâl’de ise didaktik özelliği ağır basan tebliğ dili söz konusudur.

Basın dili, dinî konuları haberleştirirken din dilinin kavramlarını kullanır, kullanmak zorundadır. Din dili ve basın dili birbirlerini tamamlar, birbirlerinin malzemesini kullanırlar.

Din dili inanç ve değerler dünyasını ve unsurlarını yani emirleri ve yasakları, doğruları ve yanlışları, güzeli ve çirkini, iyiyi ve kötüyü, meşruyu ve gayr-ı meşruyu aynı zamanda mükellefiyeti, mükâfatı ve müeyyideyi de ifade eder, gösterir, tarif ve tasvir eder hatta belirler. Din dilinin kaynağı kitap ve sünnettir. Din dilinin kâinatı basın dilinde haber değeri ile gündeme gelir. Basın dili de değerler dünyasına hürmetkâr olmakla birlikte haber değerini esas alır. Din dili tebliğde basın dili ile aynı unsurları kullanabilir. Basın dilinin kullandığı iddia ve ispat yolu din dilinin de kullandığı bir ifade imkânıdır. Din dili muhataplarını kitap ve sünnete dayalı bir anlayışa yöneltmeyi gaye edinmiştir. Basın dili de dinin kâinatı da dâhil olmak üzere muhataplarını belli anlayışlara yöneltmeye çalışsa da din dili gibi kesin emir ve yasaklara başvurmaz. Din dili insan davranışına yön verir. Basın dili insan davranışını yansıtır. Din dilinin bir tarafıyla hitabete dayanmasına, muhatapla yüz yüze olmak esasına karşılık, basın dilinde hitabet veya muhatapla yüz yüze olmak yerine sadece beyan esastır.

Din dili umumiyetle hakikatin dilini kullanır. Fakat hakikat dili her zaman basın diline hâkim olamaz. Sulhun, teenninin, tesamuhun, iyi niyetin dili yanında kavganın, çatışmanın, nefretin, düşmanlığın dili de basın dilinin şemsiyesi altında kendini gösterebilir. Din dili esas itibariyle akla, sonra da gönül, vicdan ve duyguya hitap eder. Basın dili de aklı öne almakla birlikte gönül, vicdan ve duyguya yeri geldiğinde hitap eder. Din dili dinî hakikatleri sadece anlatmakla kalmaz bunların karşılıklarını, mükâfat ve müeyyidelerini de gösterir. Basın dilinde mükâfat ve müeyyide söz konusu değildir ama hayatın ve kâinatın hakikatleri anlatılırken, din de dâhil bütün müeyyide ve mükâfatların yanında, fayda ve zarara işaret söz konusu olabilir. Müeyyide göstermek din dilinde bir mecburiyet, basın dilinde ise yeri geldiğinde icra edilen bir görevdir.

Hukuk Dili ve Basın Dili

Normatif bir bilim olan hukukun dili de kendine mahsus özellikler taşır. Diğer bilim şubeleri gibi hukuk dilinin de kendi sahasına mahsus kavramları vardır. Bazı kelime ve kavramlar hukuk dilinde, konuşma ve yazı dilindekinden farklı anlamlar taşırlar. Hukuk dili de matematik dili gibi doğru tarif edilmiş kavramlarla meram ifade eder. Hukuk dilinin bir özelliği de hukukun tabiatı gereği norm koymanın aracı olmasıdır. Hukuk dili sadece

(13)

hukukun muhtevasını değil tariflerini, kurallarını, kanunlarını, hükümlerini, normlarını ve müeyyidelerini de ifade eder. Hukuk dili, hukukun gösterdiği alanda, hukukî deliller ışığında “şu şöyledir bu böyledir” şeklinde kesin beyanda bulunur. Basın dili ise hukuk çerçevesinde kalmayı gözetmek etmek suretiyle “şu şöyle oldu, bu böyle oldu” şeklinde hikâye etme tarzını kullanarak beyanda bulunur. Hukuk dili tarif, tayin, belirleme, hüküm, karar, müeyyide ve infaz gibi sonuçlara varırken basın dili bildirme, açıklama, aktarma, yansıtma, yayma, onaylama, uyarma, tenkid, hiciv ve muhalefet gibi sonuçları gözetir. Hukuk dili tahlilî özellikler gösterir ve sadece hukukî meseleyi tasvir eder. Basın dili ise tasvîri bir özellik gösterir ve ihtiyaç söz konusu olduğunda meseleleri tahlil yoluna gider. Hukuk dilinin ortaya koyduğu sonuçlar bağlayıcı olduğu halde basın dilinin ortaya koyduğu sonuçların bağlayıcı olabilmesi için başka unsur ve şartların söz konusu olması gerekir.

Hukukçular arasında gazetecilikte başarı gösterenlerin hukuk dilini basın dili ile birlikte kullandıkları ve hukuk dilinden yeterince istifade edemeyen basın mensuplarının önüne geçmeleri bir vakıadır.

Siyaset Dili ve Basın dili

Siyaset dili insanı doğrudan veya dolaylı olarak bir tercihe yöneltme dilidir. Esası reklam dili gibi iknaya dayanır. Reklam dilinde gaye satın alma davranışını etkilemektir, Siyaset dili ise tercih etme yahut oy verme davranışını etkilemektir. Basın dilinin böyle sabit bir gayesi söz konusu değildir. Basın dilinin tek gayesi haberin hakikatini okuyucuya ulaştırmaktır. Siyaset dili dayandığı görüş, düşünce ve kanaatten hareketle olayları ve olguları yorumlar ve vardığı hükmü, karşısındakiler ne derse desin tek hakikat olarak takdim eder.

Siyaset dili, sadece kendini anlatmayı değil, kitleyi elde etme düşüncesinin yanında rakip veya rakiplere galebe çalma, onları saf dışı etmeyi ön planda tutar. Bunun için üslup ve seviyede ölçü ve sınırları zorlayabilir hatta bütün ölçüleri bütün sınırları alt üst edebilir (Akyol 2012). Çünkü siyaset dili bir bakımdan mücadele dili olduğu için aynı zamanda çatışma dili özelliği de gösterir. Basın dili kendini değil, gündemi anlatır, aktarır veya yansıtır. Bazan da gündemi yansıtmanın yanında gündemin oluşmasına zemin hazırlayacak muhtevayı anlatma yoluna gider. Basın dilinde gündemi anlattığında da, oluşturmak istediğinde de siyaset dilindeki sertlik görülmez. Basın dili, siyaset dilinin tesiri ve tahakkümü altında değilse, siyasetin dili kadar keskin, tavizsiz ve katı olmaz basın dili siyaset diline göre daha mutedildir.

Siyaset dilinde gayeye ulaşmak yahut hedefe varmak için, olay, olgu ve bilgi gibi görüş, düşünce ve kanaatin yanında haberin hakikatine de müdahale görülebilir. Hatta gaye için vasıtayı meşru gören siyasî anlayışlar, sadece habere, haberin hakikatine veya takdim şekline değil her şeye müdahaleyi haklı görebilirler. Basın dilinde benzer müdahale söz konusu olduğunda, kitle haberleşme aracının dili basın dili olmaktan çıkar ve yayın organına siyaset dili hâkim olur. Siyaset dilinin hedefi kitleleri istediği şekilde yönlendirmek, basın dilinin hedefi ise kitlelerin kendi istedikleri şekilde ve

(14)

kendiliklerinden yönelmelerine imkân verecek hakikati aktarmaktır. Yayın organı bir siyasî anlayışın yanında yer alıyorsa umumiyetle siyaset dilini kullanır. Böyle durumlarda siyaset dili, basın dili ile karışır, onu tesiri altına alır, hükmeder ve dönüştürür. Çünkü siyaset dili hakikati aktarmaya değil kendi hakikatini propaganda etmeye odaklanır. Basın dili ise propaganda etmez, çünkü aslî gayesi propaganda değildir. Basın dili sadece olay, olgu, durum, fiil, düşünce ve meselelerin hakikatini, bilmek isteyenleri bilgilendirmek gayesiyle aktarmaya hatta yaymaya çalışır.

Reklam Dili ve Basın Dili

Reklam dili, aslında basın dili içinde yer alır. Hatta basın dilinin bir alt şubesi olarak işlev görür; ama reklâmın dili bütünüyle basının dili sayılamaz. Çünkü hitap edilen kitle yahut muhatap noktasında bir ayrılık veya farklılaşma söz konusu olur. Gerek reklam dili gerek basın dili esasta bütün topluma hitap ediyor görünseler de basın dilinin hitap sahası reklâm dilinin hitap sahasından her zaman için daha geniş olduğu unutulmamalıdır. Basın dili, gazeteyi okuyabilecek veya okunanı dinleyebilecek herkese hitap eder. Reklam dili de bunun dışında değildir. Reklam metni de aynı muhataba arz edilir ama reklâm dili, aslında herkese değil, malı satın alabilecek kişilere hitap eder. Reklam dili reklam verenlerin meramlarını ifade eder. Basın dili reklam verenlerin meramı da dahil olmak üzere kamu oyunu yansıtmayı hedefler. Reklam dili umumiyetle eşyanın hakikatini doğrudan anlatmak yerine dolaylı yollara, retorik unsurlara başvurur. Reklam dilinde gaye hedef kitlede ihtiyaç duygusu yaratma ve satın alma davranışını etkilemektir. Bu bakımdan, reklam dilinin hissî tarafı ağır bastığı gibi çığırtkan, yönlendirici, emredici, kuşatıcı, hatta tahrik edicidir. Basın dili ise insanı ve dünyasını mümkün mertebe doğrudan anlatmayı tercih eder, bu yüzden üslupta yalınlık, basitlik, anlaşılırlık esastır. Basın dili zaman zaman yönlendirici tavırlar hatta kışkırtıcılığa varan tutumlar takınsa da aslî gayeleri arasında yönlendirme ve kışkırtma yoktur. Basın dili genellikle başlıklarda retorik unsurlara yönelir ve reklam dilinin unsurlarını kullanır.

Sahne Dili ve Basın Dili

Sahne dilinin kendine mahsus özellikleri vardır. Sahne dili hayatı temsil yoluyla” yansıtır. Basın dili ise tasvir ve gerektiğinde tahlil yolu ile yansıtır. Sahne dili aslında yazılı olsa bile sahnede canlı olarak sesle icra edildiği anda aslî şeklini ve hüviyetin bulur. Basın dili ise gazetelerde yazı metinler halinde, radyolarda temsilî olmayan ses hâlinde, ekranda ise temsilî olmayan canlı ses icrasıyla aslî şeklini ve hüviyetini bulur. Sahne dili, itibarî bir dünyayı temsilen seslendirip ifade ederken sanat gayesi güder. Buna karşılık basın dili, gerçek dünyayı, temsil iddiası gütmeden, pratik gaye yani iletişim gayesi ile, sahne dili kadar olmasa da belli bir seviyede güzellik endişesi güderek ifade eder. Basın dili ifadede güzellik edasını ihmal ederse ifade çirkinliği dolayısıyla ilgi kaybetme ve okunmama tehlikesiyle karşı karşıya gelir. Sahne dilinde hedef güzellik yaratmak, güzellik yoluyla hayrete düşürmek, düşündürmek, arındırmak, eğlendirmektir. Basın dilinde hedef iletişim kanalları vasıtasıyla haberdar etmek veya bilgilendirmektir. Güzellik yaratmak ve eğlendirmek daha sonra gelir.

(15)

Shakespeare edalı tiradlarla haber yazılamaz ama Shakespeare edalı tiradlar, bazı haberler veya röportajlaarda bir üslup çeşnisi olarak kullanılabilir.

Basın dilinin sanat seviyesi çok ince bir çizgide yer alır. Medya dilinde ekrandan “Donsuz geceler!..” diye sanat icra etmeye kalkan takdimci ile “Havanız yerinde olsun!..” diye hava atan havalı kızı bugün kimsenin hatırlamayışı bu yeri tayin bakımından yeterince anlamlıdır.

Argo ve Basın Dili

Argo bir dilim içerisinde zümrelere ve çevrelere göre değişiklik gösteren, kendine mahsus kelime ve kavramları olan hususî niyetlerle hususî zeminlerde kullanılan bir dil, daha doğrusu bir alt dildir. Türk lügatçilik sahasında argo çalışmalarını bir esasa oturtan Devellioğlu (1980: 9) argoyu “toplum içinde belli bir zümre veya içtimaî tabakaya mahsus olan ve umumî dilin koynunda asalak bir kelime hazinesi bulunan konuşma sistemleri” şeklinde tarif eder.

Argo bu özellikleri bakımından konuşma dilinin içinde teşekkül eden dar bir çevre ve zümre dilidir. Argoyu herkes anlayamaz, herkesin anlaması da beklenmez. Zaten herkesin anladığı bir argo da olamaz. Eğer herkes anlıyorsa argo ortadan kalkmış kitle dili olmuş demektir. Hemen her mesleğin ve her zümrenin argosu vardır. En yaygın olanı suç argosundan genişleyen külhanbeyi veya ayaktakımı argosudur. Bu argo konuşma dili ile birlikte kullanılır. Artık yazı dilinde özellikle basın dilinde de kullanılmaya başlanmıştır. Yazı ile meram anlatabilecek vasıf, kabiliyet ve donanımdan yahut bu vasıflara sahip olduğu hâlde bunları kullanabilme kabiliyet ve mesuliyetinden mahrum kişilere bir şekilde yazı yama hatta sütun sahibi olma imkân ve fırsatı bahşedilmesi dolayısıyla argo basın diline sirayet etmiştir. Yazı diliyle, basın diliyle kendini ve meramını ifade edemeyen “kalem sahipleri” bildikleri tek ifade yolu olan argoya yüklenmişlerdir. Bu husus o kadar kanıksanmıştır ki argo Türk basınında manşet dili olma seviyesini bile yakalamıştır. Hâlbuki argo basın dili değildir.

Basın dili de argo değildir. Basın dili argoya muhtaç veya mahkûm da değildir. Seviyeli insanların argoyla konuşması bile ayıp sayılırken argoyla yazı veya haber yazılmaz. Cemil Meriç argoyu “kanundan kaçanların dili” olarak değerlendirmiştir. Türkiye’de dili ve irfanı dönüştürmek isteyen zihniyetlerin devlet desteği ile topluma ve Türk maarifine dayatmak suretiyle bir bakıma başarıya ulaştırdıkları öztürkçecilik cereyanı da Umumî Türkçe içerisinde kendi başına bir argo özelliği göstermektedir. Cemil Meriç “Argo kanundan kaçanların dili” derken uydurma öztürkçeyi de “tarihten kaçanların dili olarak değerlendirmiştir:

Argo, kanundan kaçanların dili. Uydurma dil, tarihten kaçanların... Argo, korkunun ördüğü duvar; uydurma dil şuursuzluğun. Biri günahları gizleyen peçe, öteki irfanı boğan kement. Argo, yaralı bir vicdanın sesi; uydurma dil, hafızasını kaybeden bir neslin. Argo, her ülkenin; uydurma dil, ülkesizlerin (Meriç 1976: 17).

(16)

Basın dili argoyu edebiyatta olduğu gibi gerektiğinde bir üslup çeşnisi veya ifade rengi olarak kullanabilir ama bütünüyle argoya yaslanması hem basın için hem okuyucu için bir edep, terbiye, irfan ve şahsiyet zaafıdır. Basın dilinin argoyu behemehâl terk etmesi gerekir.

Sonuç

Basın dili, standard konuşma, yazı ve kültür dilinin bir bileşkesi olmamakla birlikte, umumî dil içinde adeta bileşkeymiş gibi bir işlev gören ve umumî dilin içerisindeki alt ve üst diskurları yanında ama hepsinden geniş olmamakla birlikte hepsinde daha işlevli bir diskur (ağız) manzarası arz etmektedir.. Toplumun kitle iletişimi araçlarından istifade edebilmesi, bütün cepheleri ve bütün çehreleriyle içtimaî iletişim ihtiyacını karşılayabilmesi ancak basın dili/medya dili ile mümkündür. Umumî dilin içinde basın dili ile beraber bulunan, ilim sanat, edebiyat, sahne, felsefe ve hukuk dili ile argo ve soyut matematik hatta din dili gibi diskurlar (ağızlar, alt veya üst diller) basın dil kadar geniş bir toplum iletişimi yükünü taşıyabilecek işleklik ve kıvraklıkta değillerdir. Ya toplumun iletişim seviyesinin çok üstünde, ya da altında, sadece muayyen seviye ve zümrelere hitap ederler. Basın dili toplumda standard dili bilen her seviyeye, her zümreye ve her ferde hitap etme özelliği dolayısıyla konuşma dilinden sonraki en yaygın ve işlevli dil şubesidir. Basın dili iki tarafı da keskin bir bıçak gibidir; kullananların niyetleri ve kullanım tarzlarına göre farklı işlevler görür.

Basın dili, ehil olmayan kalemler elinde sadece hedef kitlenin değil, doğrudan ve dolaylı olarak toplumun tamamının ifade vasıtası olan umumî dile, ana dile, telafisi mümkün olmayacak derecede zarar verebilir. Çünkü kitlelerin iletişim aracı olan basın dilinin kitleye en büyük kötülüğü, dildeki yanlışları doğruymuşçasına yaymakta, oturtmakta, kanıksatmakta ve benimsetmekte oluşudur. Bu durum dilin tabii gelişme seyrini değiştirmekte ve dili aslî mecraından saptırmaktadır. Basın dili konuşma, yazı ve eğitim dilinden daha önemli ve daha işlevlidir: Çünkü basın dili, bir şekilde hepsine tesir etmekte ve hepsinin yolunu ve yönünü olması gereken mecraın dışına itmektedir.

Kaynaklar

Aksan, Doğan, (1995), Her Yönüyle Dil, Ankara: TDK Yayınları. Akyol, Taha, “Siyasetin dili”, Milliyet, 7 Kasım 2012.

BANGUOĞLU, Tahsin, (1974), Türkçenin Grameri, İstanbul: Baha Matbaası. CAN, Ali, (2003), “Basın Dili”, SÜ İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi, 2/5 (2003)34. http://www.iibf.selcuk.edu.tr/iibf_dergi/dosyalar/

DEVELLİOĞLU, (1980) Ferit. Türk Argosu: İnceleme ve Sözlük. (Genişletilmiş 6. Baskı), Ankara: Aydın Kitabevi Yayınları.

(17)

Yayınları.

ERTEM, Rekin, (1977), “Dil”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Cild: 2, İstanbul: Dergâh Yayınları.

KANT, Immanuel, (1997), Critique of Practical Reason, Translated and Edited by Mary Gregor, Cambridge U.K.: Cambridge University Press.

İYİ, Sevgi, “İnsan Olma Bilinci Kişi Olma Sorumluluğu” Kaygı, Uludağ Üniversitesi Felsefe Dergisi, (Bursa), 2 (2003) 21-26.

KAPLAN, Mehmet, (1985), Kütür ve Dil, Üçüncü Baskı, İstanbul: Dergâh Yayınları. KOÇ, Turan, (2013), Din Dili, İstanbul: İz Yayıncılık.

KOCAMAN, Ahmet ve İsmail Boztaş, Ziya Aksoy, (2012), A Guidebook For English Translation İngilizce Çeviri Kılavuzu, Ankara: Siyasal Kitabevi.

KORKMAZ, Zeynep, (1992), Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları. MERİÇ, Cemil, (1976) Bu Ülke, Üçüncü Baskı, İstanbul: Ötüken Yayınevi.. OZERKAN, Şengül, (2002), “Medya, Dil Ve İdeoloji”, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Dergisi, 12/1 (2002) 63-76.

SAKA, M., (200), “Evrenin ortak dili matematik”, http://blog.milliyet.com.tr/ evrenin-ortak-dili-matematik/Blog/?BlogNo=23289 (27 Ocak 2007).

SOYKAN, Ömer Naci, (2006). Felsefe ve Dil, Wittgenstein Üstüne Bir Araştırma, İstanbul: MVT yayınları.

ŞAHİN, İbrahim, (2012), Ahmet Hamdi Tanpınar-Haz ve Günah: Bir Tanpınar Yorumu, İstanbul: Kapı Yayınları.

TOPALOĞLU, Ahmet, (1989), Dil Bilgisi Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Ötüken Neşriyat.

Referanslar

Benzer Belgeler

i) Anadil ve kültür dersleri sadece okullarda verilen derslerle geliştirilemez. Özellikle de bu çocuklar ana dilleri dışında başka bir dille eğitim alıyorlarsa, bu

Bu bağlamda, Reklam metni yazanların (Metin üreticilerinin); Hedef kitlenin Sosyo-Demografik özelliklerini (Yaş, cinsiyet, zeka, din, ekonomik düzey, eğitim seviyesi,

İdris Karakuş, Türkçe-Türk Dili ve Edebiyatı Öğretimi, Sistem Ofset Yay., Ankara, 2000. Afet İnan, “Milliyetin Temeli Dil Birliği”, Türk Dili

Almanlar çözümü, yapabildikleri ölçüde bütün terimlere kendi dillerinde karşılık aramakta bulmuşlar.. Şimdiki çıkmazdan hekim- lik dilimizi ancak Türkçe ek

geni§lemi§tir. Özellikle 1960'lı yıllardan itibaren çalı§mak ve okumak ba§ta olmak üzere çe§itli nedenlerle endüstrile§mi§ Avrupa ülkelerine Türklerin

(4) The correlation between self-care behavior and hope (r=.34, p=.024), social support (r=.54, p<.001), and between hope plus social support (r=.52, p<.001) were

Ealbuki yukarıda arz ettiğim sebeplerden dolayı bu kadın Kev-York iç in böyle b i r vesika a sla verm iyecektir.. Sonbaharda konservatuarın piano kısmına

Atatürk’ün sevilen “öz Türk dilimiz” ifadesinden türeyen bir kelime olan öz Türkçe için Emin Özdemir, Türkçenin tarih içinde birçok evreden geçtiğini, bu