• Sonuç bulunamadı

Term ve preterm doğan okul öncesi çocukların uyku durumlarının değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Term ve preterm doğan okul öncesi çocukların uyku durumlarının değerlendirilmesi"

Copied!
119
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T.C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI

ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi

Yrd. Doç.Dr. Nükhet ALADAĞ ÇİFTDEMİR

TERM VE PRETERM DOĞAN OKUL ÖNCESİ

ÇOCUKLARIN UYKU DURUMLARININ

DEĞERLENDİRİLMESİ

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Ferit DURANKUŞ

(2)

2

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim süresince mesleki bilgi ve deneyimi kazanmamda emeği geçen, Anabilim Dalı Başkanımız Prof. Dr. Betül ACUNAŞ’a, tezimin yürütülmesi sırasında yol gösteren tez danışmanım değerli hocam Yrd.Doç.Dr.Nükhet ALADAĞ ÇİFTDEMİR’e ve hocalarım, Prof. Dr. Serap KARASALİHOĞLU Prof. Dr. Mehtap YAZICIOĞLU, Prof. Dr. Betül ORHANER, Prof. Dr. Filiz TÜTÜNCÜLER, Prof. Dr. Ülfet VATANSEVER ÖZBEK, Doç. Dr. Neşe ÖZKAYIN, Doç. Dr. Rıdvan DURAN, Yrd. Doç. Dr. Yasemin KARAL Yrd. Doç. Dr. Selman GÖKALP ile uzmanlık öğrencisi arkadaşlarım ve tüm çocuk kliniği çalışanlarına teşekkürlerimi sunarım.

(3)

3

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

... 1

GENEL BİLGİLER

... 3

PRETERM YENİDOĞANLAR ... 3

PRETERM YENİDOĞANLARIN SORUNLARI ... 4

PRETERM YENİDOĞANLARIN UZUN SÜRELİ İZLEMİ ... 11

UYKU ... 12

PRETERM, TERM YENİDOĞANLAR VE UYKU ... 46

GEREÇ VE YÖNTEMLER

... 48

BULGULAR

... 53

TARTIŞMA

... 75

SONUÇLAR

... 86

ÖZET

... 88

SUMMARY

... 90

KAYNAKLAR

... 92

EKLER

(4)

4

SİMGE VE KISALTMALAR

ADDA : Aşırı Düşük Doğum Ağırlıklı AGA :Appropriate-For-Gestational Age BPD :Bronkoplulmoner Displazi

ÇDDA :Çok Düşük Doğum Ağırlıklı ÇUAA :Çocuk Uyku Alışkanlıkları Anketi

ÇUÖ :Çoklu Uyku Ölçümü

DDA :Düşük Doğum Ağırlıklı

DSM :The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders EEG :Elektro-Ensefalografi

GMK :Germinal Matriks Kanaması HBS :Huzursuz Bacak Sendromu

HGHO :Hızlı Göz Hareketlerinin Olmadığı HGH :Hızlı Göz Hareketleri

ICSD :International Classification of Sleep Disorders İVK :İntraventriküler Kanama

MV :Mekanik Ventilasyon

MSLT : “Multiple Sleep Latency Test” NCPAP :Continuous Positive Airway Pressure OCST :Out of Center Sleep Testing

OUAS :Obstrüktif Uyku Apne Sendromu NEK :Nekrotizan Enterokolit

(5)

5 PDA :Patent Duktus Arteriozus

PPV :Positive Pressure Ventilation PR :Prematüre Retinopatisi

RDS :Respiratuvar Distres Sendromu SGA :Small-For-Gestational Age

UUBS :Uluslararası Uyku Bozuklukları Sınıflaması TPN :Total Parenteral Nutrisyon

TÜTF :Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi YYBÜ :Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi

(6)

1

GİRİŞ VE AMAÇ

Bebeklik, erken çocukluk, okul çağı ve ergenlik dönemlerinin tümünde uyku sorunlarına sık rastlanılmaktadır (1). Okul öncesi çocukların yaklaşık %25-50 sinde çeşitli uyku sorunları tanımlanırken okul çağı çocuklarının ve ergenlerin yaklaşık %20-30 unda uyku bozukluğu denilebilecek düzeyde sorun yaşadığı bildirilmektedir (2, 3). Sağlam çocuk kontrollerinde pediatristlerin bu yaş grubunda en çok karşılaştıkları problemdir (4). Uykunun çocukların büyüme ve gelişiminde önemli etkisinin olduğu bilinmektedir. Tedavi edilmediğinde uyku sorunları yıllarca sürmekte, yeterli uyku düzenini sağlayamamış bu çocuklar ruhsal bilişsel ve sosyal becerilerinde zorlanmalar yaşamaktadır (5-7).

Çocukluk ve ergenlikte uyku sorunları belirgin olsa da, literatürde daha çok olgu örnekleri yer almakta, epidemiyolojik, deneysel ya da klinik çalışmalar beklenildiğinden daha az sayıda bulunmaktadır (2). Uyku laboratuvarının kurulup işlerlik kazandırılması, çocuğun bir ya da bir kaç geceyi uyku laboratuarında geçirmesi bu alandaki en önemli zorluklar arasında sayılabilir. Öte yandan anketler, yapılandırılmış ya da yarı yapılandırılmış görüşmeler kullanılarak, çocuk hakkında anne-babalardan dolaylı bilgi alınarak çalışmaların yürütülmesinde de bazı sorunlar ortaya çıkmaktadır. Yapılan bir çok uluslararası çalışmada uyku davranışı ya da uyku bozukluğu kavramı araştırmacıların öznel ölçütleriyle belirlenmiştir (8). Standardize edilmiş, çocuk ve ergenlerde geçerliliği kanıtlanmış ölçekler az sayıda olup, bir çok araştırmacı çocukların uyku sorunlarını anne-baba temelli anketlerde tanımlamıştır (1).

Uyku sorunlarının değerlendirilmesinde Çoklu Uyku Ölçümü (ÇUÖ) (polisomnografi) gibi daha ileri tetkiklere geçilmeden önce kolay uygulanabilirlikleri açısından uyku ölçekleri

(7)

2

ve uyku günlükleri ile başlangıç değerlendirmesinin yapılması önerilmektedir (9). Bir çok klinik çalışma ve araştırmada 4-10 yaş arası çocuklarda uyku problemini ortaya koymak için uyku alışkanlıkları anketi kullanılmıştır (4). Çocukluk yaş grubuna uyarlanmış olan farklı değerlendirme skalaları vardır. Bunlardan en çok kullanılanlar; “Çocuk Uyku Alışkanlıkları Anketi” (ÇUAA) (1). “Pediatrik Uyku Anketi” (10), “Çocuklarda Uyku Rahatsızlıkları Ölçeği”(11) ,“Çocuklarda Uyku Ölçeği Skalası”dır (9).

Okul öncesi ve okul çağı çocuklarında psikometrik özellikleri belirlenmiş, geçerliliği ve güvenirliği saptanmış anketlerden biri olan ÇUAA çocukların uyku alışkanlıklarını ve uyku ile ilişkili zorluklarını araştırmaya yönelik tasarlanmış olup 2000 yılında Owens ve ark. (8)’ın tarafından geliştirilmiştir. Bu anketin önemli bir özelliği “International Classification of Sleep Disorders” (ICSD-R) temel alınarak hazırlanmış olmasıdır. Orjinal ölçek 45 maddeden oluşmakla birlikte, Owens ve ark. (8) yaptığı toplum çalışmasının analizlerinde puanlama ve alt ölçeklerin oluşturulmasında işlevsel olan 33 madde analiz edilmiş ve böylelikle kısaltılmış formu elde edilmiştir.

Preterm doğan çocuklar aynı yaş grubu term doğan çocuklara göre solunumsal uyku bozuklukları için daha yüksek risk taşımaktadır (12). Günümüzde yardımcı üreme tekniklerindeki gelişmeler nedeniyle giderek artan sayıda preterm doğum görülmekle beraber, neonatolojideki gelişmeler sayesinde de bu bebeklerin yaşam şansı artmaktadır. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki; yaşayan preterm bebekler (özellikle ileri derecede preterm), serebral palsi ve mental retardasyon gibi nörogelişimsel sorunlar için önemli bir risk grubunu oluşturmaktadır ve bu çocuklarda uyku bozukluğu sık görülmektedir.(13-16).

Çalışmamızda, 2008- 2010 yılları arasında, Trakya Ünversitesi Tıp Fakültesi (TÜTF) Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatışı olan term ve preterm doğan okul öncesi çocukların uyku durumlarının ÇUAA ile değerlendirilip karşılaştırılmayı ve uyku durum bozukluğu gelişiminin pretermlikten kaynaklı risk faktörleri ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. Böylelikle okul öncesi çağındaki çocukların uyku durumlarının değerlendirilmesi ile koruma-önleme, gibi koruyucu hekimlik yöntemlerinin uygulamaya konulmasında yarar sağlanacaktır.

(8)

3

GENEL BİLGİLER

PRETERM YENİDOĞANLAR

Normal gebelik süresi 40 haftadır ve gebenin son adet tarihinden itibaren doğuma kadar geçen süredir. Bu süreyi tamamlayarak doğan bebekler term (miadında doğmuş), 38. gebelik haftasından (37 hafta + 6gün) önce doğanlar preterm, tamamlanmış 42. gebelik haftasından sonra doğanlar ise postterm bebekler olarak adlandırılır (17, 18). Preterm bebekler gebelik yaşına göre 3 gruba ayrılabilir (19).

1- İleri derecede preterm bebekler; 31. gebelik haftası +6 günden önce doğan bebeklerdir

2- Orta derecede preterm bebekler; 32-36. gebelik haftaları arasında doğan bebeklerdir 3- Sınırda preterm bebekler; 37. gebelik haftasında doğan bebeklerdir (20).

Preterm doğumun nedenleri Tablo 1’de görülmektedir (Tablo 1) (21).

Tablo 1.Preterm doğumun saptanabilen nedenleri (21)

1-Fetal nedenler: Fetal distres, çoğul gebelik, eritroblastozis fetalis, değişik nedenlerle hidrops fetalis 2- Plasental nedenler: Plasenta previa, ablasyo plasenta

3-Uterus ile ilgili nedenler: Uterus anomalileri, servikal yetmezlik

4-Anneyle ilgili nedenler: Preeklampsi, kronik hastalık (siyanotik kalp hastalığı, böbrek hastalığı), enfeksiyon (L. monositogenez, B grubu streptokoklar, idrar yolu enfeksiyonu, koryoamniyonit), madde kullanımı (kokain, sigara), sık doğum, anne yaşının <17, >35 olması

5-Diğer nedenler: Erken membran rüptürü, polihidroamniyos, ilaç etkisi, düşük sosyoekonomik-kültür düzeyi

(9)

4

Perinatoloji bilim dalındaki gelişmelere rağmen preterm doğum oranları artış göstermektedir. Bu artışa katkı sağlayan en önemli faktörler, infertilite tedavisindeki olumlu gelişmeler ve çoğul gebeliklerdir (22). Son 20 yılda, perinatal ve neonatal tıpta meydana gelen gelişmeler, preterm ve düşük doğum ağırlıklı (DDA) bebeklerin yaşam oranını belirgin olarak arttırmıştır (23, 24). Bu gelişmeler, erken doğum riski taşıyan gebelere kortikosteroidlerin kullanımı, respiratuar distres sendromunun önlenmesi ve tedavisi için sürfaktan kullanımı, respiratuar distres sendromu ve diğer solunumsal problemlerde yeni solunum destek tedavisi modellerinin uygulanması, kronik akciğer hastalığı tedavisi için steroidlerin kullanımı, sayılabilecek en önemli gelişmelerdir (25-30).

PRETERM YENİDOĞANLARIN SORUNLARI

Preterm bebeklerde görülen neonatal dönem sorunları, bebeğin matüritesi ile ters orantılıdır (17). Gebelik haftası düşük olanlarda, neonatal döneme ait sorunlara daha sık rastlanmaktadır. Bu sorunlar pretermlerdeki morbidite ve mortalitenin artmasına katkıda bulunur (31).

Respiratuar Distres Sendromu

Respiratuar distres sendromu (RDS), tüm yenidoğan bebeklerin %1-%2’ sinde görülür (32). Sıklığı gebelik yaşı ve doğum ağırlığı ile ters orantılıdır. 28. gebelik haftasının altında doğanlarda %60-80, 32-36 gebelik haftaları arasında doğanlarda %15-30, 37. gebelik haftasının üstünde doğanlarda ise %5 oranında görülür, termlerde nadirdir (33).

Respiratuar distres sendromu etiyolojisinde en önemli faktör, akciğer immatüritesi ve sürfaktan eksikliğidir (33).

Respiratuar distres sendromunda, klinik olarak ilk 4-6 saat içinde başlayıp 24 saatten daha uzun süren takipne, inlemeli solunum, subkostal ve interkostal çekilmeler, burun kanadı solunumu ve siyanoz vardır. Bebek yoruldukça solunum eforu azalır ve apne atakları ve yüzeyel solunum başlar. Akciğer grafisindeki tipik bulgular 6-12 saatte oluşur; parankimde retikülogranüler görünüm, sol alt lobda daha belirgin olmak üzere hava bronkogramları bulunur. Laboratuvar olarak, hipoksemi, hiperkapni, respiratuar asidoz görülür. Yaygın atelektazi, ödem, epitel hasarı, nekroz ve yaygın hyalen membran oluşumu görülür. Azalmış akciğer kompliyansı, yetersiz tidal volüm, artmış fizyolojik ölü boşluk, artmış solunum yükü ve alveoler hipoventilasyon, hiperkapni ve takiben asidoz ile sonuçlanır. Hipoksi, hiperkapni ve asidoz pulmoner arteriyollerde vazokonstriksiyona ve takiben hem kalpte hem de

(10)

5

akciğerde sağdan sola şantların oluşmasına yol açar. Hipoksi, anaerobik glikolizin artmasına ve laktik asidozun da olaya eklenmesine neden olur. Mevcut şantlar ve laktik asidoz, myokard fonksiyonlarının bozulmasına ve hipotansiyona yol açar. Hipoksi, asidoz, hipotansiyon başta beyin ve böbrek olmak üzere tüm organlarda fonksiyon bozukluklarına yol açar (33-35).

Erken doğum riski olan gebelere doğumdan 48 saat öncesinde betametazon verilmesi RDS sıklığını, mortalite ve morbiditesini önemli derecede azaltır (33).

Respiratuar distres sendromuna bağlı komplikasyoların bir kısmı preterm doğumdan kaynaklanan sorunlardan, bir kısmı ise tedaviden kaynaklanmaktadır. Uzun süreli oksijen ve mekanik ventilasyon tedavisinin bronkopulmoner displazi (BPD) ve preterm retinopatisi (PR) yanında, nörolojik ve gelişimsel problemlere de yol açtığı bildirilmiştir (17). Hastalığın seyrinde gelişebilen intraventriküler kanama (İVK) ve BPD gibi komplikasyonlar, uzun süreli izlemde nörogelişimsel sorunlara yol açabilir (36).

Apne ve Bradikardi

Apne, preterm bebeklerin yaygın bir sorunudur. Pretermliğe bağlı idiyopatik apne olabileceği gibi, hastalıklara ve ciddi sorunlara bağlı olarak da gelişebilir. Periyodik solunum, genellikle preterm bebeklerde 36. gebelik haftasına kadar aralıklarla devam eden, 5- 10 sn.’ lik apne periyodunu 10-15 sn. süren 50-60/dk. olacak şekilde solunum hızlanmasının takip ettiği, normal neonatal solunumdur ve prognostik özelliği yoktur. Ancak peryodik solunumun, uzamış apneik periyodlardan ayırt edilmesi gereklidir, çünkü uzamış apneik periyodlar ciddi bir hastalığı işaret edebilir. Apne, solunumun 20 sn. den uzun durması veya zamandan bağımsız olarak siyanoz ve sinüs bradikardisinin eşlik etmesidir. Apne; obstrüktif, santral ve mikst olmak üzere 3 gruba ayrılır. Preterm bebeklerde görülen idiyopatik apnenin en sık nedeni mikst apnedir, %50-75 oranında görülür ve genellikle obstrüktif apnenin santral apneye dönüşmesi şeklindedir. Kısa süren apneler genellikle santral iken, uzun süren apneler mikst tiptedir. Gebelik yaşı azaldıkça, kısa süreli merkezi apnelerin sıklığı artmaktadır. Preterm bebeklerdeki idiyopatik apne genellikle 2- 7. günler arasında görülür. İdiyopatik apne tanısı konulmadan önce, apnenin patolojik sebepleri dışlanmalıdır (33).

1- Santral sinir sistemi ile ilgili olanlar: İntraventriküler kanama, ilaçlar ve anestezik maddeler, konvülsiyonlar, herniasyon, nöromüsküler hastalıklar, Leigh sendromu, beyin sapı enfarktüsü ve anomalileri, hidrosefali

(11)

6

2- Solunum sistem ile ilgili olanlar: Pnömoni, obstrüktif hava yolu lezyonları, üst hava yolu kollapsı, atelektazi, ileri derecede pretermlik, frenik sinir paralizisi, RDS, pnömotoraks, hipoksi

3- Enfeksiyonlar ile ilgili olanlar: Sepsis, menenjit, nekrotizan enterokolit (NEK), respiratuar sinsityal virüs enfeksiyonları

4- Gastrointestinal sistem ile ilgili olanlar: Oral beslenme, özafajit, intestinal perforasyon

5- Metabolik sorunlar ile ilgili olanlar: Hipoglisemi, hipokalsemi, hipo–hipernatremi, hiperamonyemi, hipotermi, ortam sıcaklığında artma, organik asit artışı

6- Kardiyovasküler sistem ile ilgili olanlar: Hipotansiyon, hipertansiyon, kalp yetersizliği, anemi, hipovolemi, vagal tonus artışı

7- Diğer: Solunum merkezi immatüritesi, uyku durumu

Apne genellikle % 95 oranında bradikardi ile birliktedir. Bradikardinin sıklığı ve ağırlığı bir önceki apne atağının süresi ve hipoksinin derecesi ile ilişkilidir. Ağır bradikardi, serebral dolaşım bozukluğuna yol açar. Apne ve bradikardi atakları sırasında serebral perfüzyonun azaldığı, iskemiye bağlı lökomalazi ve serebral palsi riskinin arttığı belirtilmektedir. Ciddi preterm apnesi ve tekrarlayan apne atakları bebeği, nörogelişimsel sorunlar açısından riske sokar. Ayrca apne ve bradikardi atakları geçiren bebeklerde spastik diplejinin daha sık olduğu bildirilmektedir (17).

Patent Duktus Arteriyozus

Çok düşük doğum ağırlıklı yenidoğanlarda (ÇDDA) en sık karşılaşılan kardiyovasküler sorun patent duktus arteriyozus (PDA)’tur. Erken doğan bebeklerde duktusun açık kalması, bu hastaların duktal medial kas dokusunun az olması, oksijen duyarlılığının yetersizliği, endojen prostaglandin E2 üretiminin ve dilatasyon etkisinin fazla oluşu gibi pek çok faktöre bağlıdır. Fototerapi, hipokalsemi ve teofilin tedavisinin PDA sıklığında artışa sebep olduğu gözlenmiştir (37). Term bebeklerde 2000 canlı doğumda bir görülür ve genellikle yapısal bir bozuklukla ilişkilidir. ÇDDA pretermlerin yaklaşık %70’inde duktus arteriyozusun kapanması gecikir. PDA için en önemli iki neden immatürite ve solunum güçlüğü sendromudur. Preterm yenidoğanda PDA görülme sıklığı, gebelik yaşı ve doğum ağırlığıyla ters orantılıdır. Hemodinamik olarak anlamlı PDA, doğum ağırlığı 500-750 gr olanlarda ~%49, 751-1000 gr arası olanlarda %38 oranında bildirilmiştir (38). PDA, ÇDDA pretermlerde önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olarak kabul edilmektedir (39).

(12)

7

Germinal Matriks Kanaması-İntraventriküler Kanama

Germinal matriksi destekleyen olgunlaşmamış damarların yetersiz gelişimi nedeniyle oluşan kanamaya germinal matriks kanaması (GMK) denilmektedir. GMK’lı olguların %80’inde ependim boyunca (lateral ventrikül tabanı) ve ventrikül içerisinde de kanama ortaya çıkmaktadır (intraventriküler kanama-İVK). Bu nedenle pretermlerde sıklıkla GMK-İVK terimi kullanılmaktadır (20). Doğum ağırlığı <1500 gr veya gebelik haftası <32 hafta olan bebeklerde %40-50 oranında görülmektedir. GMK doğum ağırlığı ve gebelik haftası ile ters orantılıdır (13). GMK-İVK nadiren doğumda görülür, ancak olguların %80-90’ı doğumla postnatal 3.gün arasında, %50’si ise ilk gün gerçekleşir (20). Hipoksi, hiperkarbi ve hipokarbiden kaçınmak, normogliseminin sağlanması, aşırı sıvı kaybı ve hipernatreminin önlenmesi ve hipotermiden korumak intrakraniyal kanama sıklığını azaltır. Klinik tablo çok değişken olabilir. Ağır şekilde ani bozulma olur; derin koma, solunum düzensizlikleri, konvülziyonlar, hipotoni olabilir. Bu sırada bebeğin hematokritinde düşme, fontanelde bombeleşme olur. Bradikardi, hipotansiyon ve ısı dengesizlikleri gelişebilir. GMK-İVK'sı olan pretermlerin %25-50'sinde belirgin bir klinik bulgu olmayabilir. En değerli bulgu hematokrit düzeyinde düşmedir. Ultrasonografi en kolay tanı aracı olup, riskli bebeklerde 24. saatte yapılmalı ve yedinci günde mutlaka tekrar edilmelidir. Prognoz kanamanın büyüklüğü ile ilişkilidir. Ciddi intrakraniyal kanamada mortalite %50’ye yakın olup, hidrosefali gelişimi %80’e varmaktadır (40). 1978 yılında Papile’nin bilgisayarlı tomografi kullanarak yaptığı evreleme Tablo 2’de gösterilmiştir (41).

Tablo 2. Papile’in intraventriküler kanama evrelemesi (41)

Evre 1 Germinal matriks kanaması

Evre 2 Kanamanın lateral ventrikülün %50’sinden azını doldurması Evre 3 Kanamanın lateral ventrikülü doldurup genişletmesi

Evre 4 İntraparenkimal kanama

Germinal matriks-intraventriküler kanama olgularının ¼’ünde progresif posthemorajik hidrosefali, diğer ¼’ünde ise ilerleyici olmayan parankim kaybına bağlı hidrosefali görülür. GMK-İVK tedavisi destek tedavisidir. Birincil amaç korumak olmalıdır. Perinatal dönemde başlaması nedeniyle en önemli koruma preterm doğumların önlenmesiyle olacaktır (42).

(13)

8 Nekrotizan Enterokolit

Yenidoğan yoğun bakım ünitelerindeki en sık gastrointestinal acil NEK tir. Önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. İnsidansı merkezden merkeze ve aynı merkez içinde dönemsel olarak değişmektedir. Genel olarak ÇDDA bebeklerin %5-10’unda görülmektedir. Pretermlik en önemli risk faktörüdür. Gebelik yaşı azaldıkça NEK insidansı artmaktadır (43). NEK ince ve kalın bağırsakların enflamasyonu ve nekrozuyla seyreder (44). Patogenezi tam aydınlatılamamıştır. Çeşitli faktörlerin (iskemi, luminal substratlar, enfeksiyon) mukozada yol açtığı hasara, savunma mekanizmaları immatür olan konağın verdiği abartılı yanıta bağlı oluştuğu düşünülmektedir. Bu nedenle, hipoksi ve hemodinamik dengesizliğin, intestinal mukozal perfüzyonun ve oksijenizasyonun bozulmasına yol açarak NEK patogenezinde rol oynadığı kabul edilmiştir. Gastrointestinal sistemin immatüritesi NEK riskini arttırdığı bilinen en önemli faktördür (43). İmmatürite, gastrointestinal motilitenin azlığı, sindirim yeteneğinin, intestinal bariyer işlevinin ve doğal bağışıklığın yetersiz oluşu demektir (44). Anne sütüyle beslenme, minimal dozlarda başlama ve yavaş arttırılmasının NEK insidansını azaltabileceği bildirilmiştir (44). NEK genellikle doğum sonrası ilk iki haftada gelişir. Pretermlerde bu süre üç aya kadar uzayabilir. Başlangıç zamanı gebelik yaşıyla ters orantılıdır (17).

Klinik belirti ve bulguların sistemik ve intestinal olmak üzere iki ana başlık altında toplanması ve radyolojik bulguların bunlara eklenmesi ile tedavi planının yapılmasına olanak veren NEK evrelemesinden hastalığın şiddetini ve prognozunu belirlemede faydalanılır (Tablo 3) (45).

Tablo 3. Nekrotizan enterokolit evrelemesi (45) EVRE Sisitemik bulgular İntestinal

Bulgular Radyolojik Bulgular Tedavi Evre IA (NEK şüphesi) Isı dengesizliği Apne, Bradikardi Letarji Belirgin residü, hafif distansiyon, bulantı, kusma gaitada gizli kan

Normal veya hafif dilatasyon Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik Evre IB (NEK şüphesi) Isı dengesizliği Apne, Bradikardi Letarji Rektumdan açık kırmızı kanama

Normal veya hafif dilatasyon Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik Evre IIA (Kesin NEK) Isı dengesizliği Apne, Bradikardi Letarji Hafif distansiyon Gaitada gizli kan Barsak seslerinin kaybolması Abdominal hassasiyet İntestinal dilatasyon, İleus Pnömatozis İntestinalis Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik 7-10 gün Evre IIB (Kesin NEK) Isı dengesizliği Apne Bradikardi Letarji Hafif metabolik asidoz Hafif trombositopeni Belirgin residü, Barsak seslerinin kaybolması, Abdominal hassasiyet veya sağ-alt kadranda kitle

İntestinal dilatasyon İleus

Pnömatozis intestinalis Portal vende gaz, Asit Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik 14 gün, Asidoz için bikarbonat

(14)

9

Tablo 3 (devamı). Nekrotizan enterokolit evrelemesi (45) EVRE Sisitemik bulgular İntestinal Bulgular Radyolojik Bulgular Tedavi Evre IIIA (İleri NEK) Hipotansiyon Belirgin apne bradikardi Metabolik ve solunumsal asidoz DİK, Nötropeni Barsak seslerinin kaybolması, Abdominal hassasiyet, Abdominal sellülit veya sağ-alt kadranda kitle Generalize peritonit İntestinal dilatasyon, İleus Pnömatozis intestinalis, Portal vende gaz, Belirgin asit Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik 14 gün Asidoz için bikarbonat,200 cc/kg/gün sıvı İnotropik ajanlar (dopamin ve dobutamin) Evre IIIB (İleri NEK) Hipotansiyon Belirgin apne bradikardi Metabolik ve solunumsal asidoz DİK, Nötropeni Barsak seslerinin kaybolması Abdominal hassasiyet Abdominal sellülit veya sağ-alt kadranda kitle Generalize peritonit İntestinal dilatasyon, İleus Pnömatozis intestinalis Portal vende gaz, Belirgin asit Pnömoperitoneum Nazogastrik dekompresyon Antibiyotik 14 gün Asidoz için bikarbonat-200 cc/kg/gün sıvı İnotropik ajanlar Cerrahi tedavi

NEK: Nekrotizan Enterokolit DİK: Dissemine intravasküler koagülasyon.

Bronkopulmoner Displazi

Günümüzde pretermlerin kronik akciğer hastalığını tanımlarken BPD terimi kullanılmaktadır. BPD’nin kronik akciğer hastalığı terimine göre yenidoğan dönemindeki akciğer sorunlarını vurgulaması açısından daha uygun olduğu kabul edilmiştir. Geleneksel olarak BPD, postkonsepsiyonel 36. haftada oksijen bağımlılığı olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre BPD sıklığı ÇDDA pretermlerde %10, aşırı düşük doğum ağırlığı (ADDA) olanlarda %40 olarak bildirilmiştir (44). Günümüzde yaygın kabul gören tanımlama ve sınıflandırma sistemi Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri “National Institue of Health” tarafından geliştirilen ve 2001 yılında yayınlanan kriterlere dayanmaktadır (Tablo 4) (46).

Tablo 4. Bronkopulmoner Displazinin Tanı Kriterleri (46)

Gebelik yaşı ≤32 hafta ≥32 hafta

Tanı zamanı: En az 28 gün %21’den fazla oksijen gereksinimine ek olarak

Postkonsepsiyonel 36. haftada veya taburcu edilirken

Postnatal 56. günde veya taburcu edilirken

HAFİF BPD

Postkonsepsiyonel 36.haftada veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi

yok

Postnatal 56. günde veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi yok

ORTA BPD

Postkonsepsiyonel 36.haftada veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi

%30’dan az

Postnatal 56. günde veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi

%30’dan az

ŞİDDETLİ BPD

Postkonsepsiyonel 36. haftada veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi

PPV veya NCPAP

Postnatal 56. günde veya taburcu edilirken oksijen gereksinimi PPV

veya NCPAP

BPD:Bronkopulmoner displazi, NCPAP:Nazal CPAP“Continuous Positive Airway Pressure”, PPV:Positive

(15)

10

Bronkopulmoner displazi sıklığı gebelik yaşı ile ters orantılıdır. BPD olgularının 2/3’ü <1000 gr ve 28. gestasyonel haftadan küçük doğan pretermlerdir (44). Klinik olarak obstrüktif akciğer hastalığı bulguları vardır. Bronkospazm atakları olabilir. Hipoksemi ve hiperkarbiyle, metabolik olarak kompanse solunumsal asidozla seyreder. Ağır olgularda pulmoner hipertansiyon, sağ kalp yetersizliği gelişebilir. Tedavi yöntemleri arasında oksijen ve mekanik ventilatör desteği, akciğer fonksiyonunu artırmak amacıyla sıvı kısıtlaması, yeterli kalorinin sağlanması, diüretikler, bronkodilatatörler ve kortikosteroidler sayılabilir (46). Korunmada en önemli faktör pretermliğin ve RDS nin önlenmesidir. Antenatal steroid ve sürfaktan uygulaması preterm bebeklerde yaşam oranını ve BPD’nin şiddetini azaltır (47).

Preterm Anemisi

Doğum ağırlığı ve doğum sonrası yaş için hemoglobinin normal sınırdan düşük olması olarak tanımlanır. Preterm anemisi doğumdan sonraki 1-3 ay içinde gelişir, hemoglobin seviyesi genellikle 7-10 g/dl’ nin altındadır. Klinik olarak solukluk, emmede zayıflık, apne, tartı alımında azalma, takipne ve beslenme problemleri ile karşımıza gelir. Preterm anemisinde, kan ve kemik iliğinde eritrosit prekürsörlerinin sayısı normaldir, ancak yenidoğanlarda, aneminin derecesine göre eritropoetin yanıtı yeterli değildir ve dolayısı ile retikülosit sayıları düşüktür. Preterm anemisinin gelişmesindeki diğer önemli faktörler; eritrosit yasam sürelerinin term bebeklere göre daha kısa olması, sık kan alınması, hızlı büyüme, demir depolarının yetersiz olmasıdır (17, 33).

Preterm Retinopatisi

Preterm bebeklerde retinal kan damarlarının gelişmemişliği ve oksijen tedavisi nedeniyle oluşan ciddi bir göz hastalığıdır. PR görülme sıklığı gebelik haftası ve doğum ağırlığı ile ters orantılıdır (48).

Preterm retinopatisi etyolojisinde; retinal damarların gelişmemişliği, oksijen, ağır sepsis, hipo-hiperkapni, hipoksi, asidoz, tekrarlayan apne, İVK, BPD, PDA, hızlı yapılan kan değişimi veya kan transfüzyonlarının rolü vardır. Damarlanmanın henüz tamamlanmadığı preterm bebeklerin retinasında oksijen tedavisi verilmek zorunda kalanlarda vazokonstriksiyon ve kalıcı kapiller tıkanıklığa neden olur. Vazokonstriksiyon devam ederse geri dönüşümsüz hale gelir. Hipoksiye yanıt olarak “vascular endothelial growth factör” salgılanır ve damarlanma artar. Artan damarlanma ile vitreusa ulaşan yeni damarlar meydana

(16)

11

gelir. Sonunda retinal ayrışma ve körlük gelişir (48, 49). Uluslararası PR sınıflamasına göre sınıflandırılır (Tablo 5) (50).

Tablo 5. Preterm retinopati vasküler proliferasyon evresi ve klinik bulgular (50)

Evre Klinik bulgu

Evre 1 Demarkasyon hattı

Evre 2 Kabarıklık ( Ridge )

Evre 3 Ekstraretinal fibrovasküler proliferasyon

Evre 4

Subtotal retina dekolmanı 4A-Ekstrafoveal 4B-Fovea’yı içeren

Evre 5 Total retina dekolmanı

Preterm retinopatisi gelişme riski nedeniyle doğum ağırlığı 1500 g’dan az, gebelik haftası 34 haftadan özellikle 32 haftadan küçük olan tüm pretermlerin 4-6. haftalarda tarama muayeneleri yapılmalıdır (48).

PRETERMLERİN UZUN SÜRELİ İZLEMİ

Preterm bir bebeğin uzun süreli izleminde; bebeğin öncelikle genel sağlığı, büyümesi, beslenmesi ve aşı uygulamaları açısından izlenmelidir. Bunun yanında değişik parametreler açısından da uygun zamanlarda değerlendirilmelidir. Bunlar nörolojik durum (kaba ve ince motor, tonus, kraniyel sinirler), nörosensöriyel (görme ve işitme), gelişimsel/algısal/eğitimsel, davranış, konuşma/lisan/sözcük kapasitesi, fonksiyonel/adaptif kapasite ve okul öncesi hazırlık durumudur. Sonuç olarak, başarılı bir preterm bebek izlemi programı için önemli noktalar aileler ile yakın ilişki ve işbirliği kurularak güven ortamı yaratılması, taburculuğun bebeğin tıbbi olarak ailenin de eğitim, sosyal ve duygusal olarak hazır olduğunda yapılması, kurumsal standart ve yeterli fizik ve teknik altyapı, tıbbi izlem ekibi ve programın olmasıdır (51).

Gelişim, yaşam boyu devam eden çok değişkenli bir süreçtir. Preterm bebeklerde gelişimi etkileyen etmenler biyolojik, sosyo demografik ve çevresel etmenlere bağlıdır (52-54). Ayrıca ailelerin preterm doğumla baş etme becerileri ve preterm çocuğa yönelik tutumları ve çocuklarıyla iletişimleri, gelişimi etkileyen diğer faktörlerdir (55, 56). Biyolojik faktörlerden; İVK, BPD, genetik hastalıklar, hipotiroidi, sepsis, menenjit konvülsiyon öyküsü nöromotor gelişimi olumsuz etkilemektedir. Perinatal hipoksi, solunum yetersizliği, NEK, beslenme sorunları ve enfeksiyonlar sensörinöral duyu kayıplarına neden olmaktadır (57,

(17)

12

58).Pretermler, çevrenin ve psikososyal faktörlerin etkisine daha duyarlıdır ve dünyaya geldikleri ilk andan itibaren çevreden kaynaklanan uyarılarla baş etmek durumundadırlar. Yoğun bakım ünitelerinde aydınlık, gürültü ve nadiren kucağa alınma gibi çevresel faktörlere, uzamış apne nöbetleri, irritabilite ve desorganize davranış gibi fiziksel komplikasyonlar ile karşılık verebilirler. Bu komplikasyonlar da uzun ve kısa dönem morbidite ve mortalite üzerinde etkilidir (57). Ailenin sosyo demografik özellikleri, preterm bebeklerin uzun dönem prognozunu etkilemektedir. Bu konuda yapılmış çalışmalarda, sosyoekonomik düzeyin ilk bir yıl içindeki gelişimden ziyade uzun dönem gelişim üzerine etkili olduğu bildirilmiştir (59). Düşük sosyoekonomik düzeye sahip ailelerin preterm çocukları, yüksek sosyoekonomik düzeye sahip ailelerin preterm çocuklarına göre daha düşük toplam IQ, sözel ve akademik performansa sahip oldukları tesbit edilmiştir (60).

UYKU

Tanım

Uyku çeşitli şekillerde tanımlanmıştır:

1-Uyku geri döndürülebilen bir bilinçsizlik hali olmasının yanında, sadece vücudun dinlenmesini sağlayan bir hareketsizlik hali değil, bütün vücudu yaşama yeniden hazırlayan aktif bir yenilenme dönemidir (61).

2-Günün saatlerine uygun olarak, düzenli bir şekilde günün belirli saatlerinde yaşanılan, doğumdan itibaren insanların büyüme, gelişme, öğrenme ve dinlenmesini sağlayan, insanları bir sonraki güne sağlıklı hazırlayan bir dönemdir (61).

3-Zihnin ve beden hareketlerinin geçici ve kısmi olarak durmasıdır (62).

4-Yirmi dört saatlik bir gün içinde kişinin ses veya diğer uyaranlarla uyandırılabildiği bir durumdur. Uyku sağlıklı yaşamın en önemli ihtiyaçlarındandır(62).

Tarihçe

Uyku, tıp tarihinin başlangıcından itibaren oluşumu ve görevleri açısından araştırma konusu olmuştur. Hipokrat, vücudun iç organlarını sıcak tutmak amacıyla, kanın bu bölgelerde birikerek beyinden uzaklaştığını ve uykunun bu değişiklik sonucu ortaya çıktığını ileri sürmüştür. Aristo ise alınan gıdaların ısıya dönüşerek uykululuğa yol açtığını belirtmiştir (63). 20’nci yüzyılın başlarında ise çeşitli teoriler geliştirilmeye başlamıştır. 1907 yılında daha önce de öne sürülmüş olan hipnotoksin teorisi, Legendre ve Pieron (63). tarafından deneysel

(18)

13

bir çalışma ile desteklenmeye çalışılmış ve uykusuz bırakılan köpeklerden alınan serumun, normal köpeklerde uykuya yol açtığı gösterilmiştir. Toksin fikri, beynin uykuya geçişi konusuna yeni bir boyut getirmiş ve etkin bir şekilde uykuyu uyaran, vücudun yaptığı bir uyku maddesi düşüncesi ortaya çıkmıştır (63). 1930’larda uyku sırasında ilk elektroensefalografi (EEG) çalışması yapılmıştır. 1953 yılında, uykuda hızlı göz hareketlerinin olduğu dönem, EEG de gösterilmiştir. 1956’da uykuda tekrarlayan dönemlerin olduğu bildirilmiştir. Uykuda solunum durması ilk kez 1956’da tanımlanmıştır. ÇUÖ tanımı ilk kez 1974 yılında kullanılmıştır (64).

Uyku Fizyolojisi

Uykunun başlaması, eş zamanlı olarak meydana gelen bir dizi faaliyet sonucu olmaktadır. Uykuya sebep olan en belirgin uyarı alanı, ponsun alt yarısı ve bulbusta yer alan rafe çekirdekleridir. Rafe çekirdeklerindeki sinir hücrelerinin çoğu serotonin salgılamaktadır. Serotonin uyku oluşumu ile ilgili ana aracı maddedir. Medulla ve ponsun duyuyla ilgili bölgesi olan traktus solitarius çekirdeği içindeki bazı alanların uyarılması da uyku oluşturmaktadır. Diensefalondaki hipotalamusun rostral kısmı ve talamusun uyarılması da uykuyu kolaylaştırmaktadır (65). Uyanıklık boyunca giderek artan serotonerjik aktivite, talamus, hipotalamus ve beynin ön alt kısımlarına yayılarak uykuyu başlatan bazı maddelerin yapımına ve uykunun başlamasına sebep olmaktadır. Uykuyu başlatan maddelerin eskiden beri bilinenleri adenozin, gamma-aminobütirik asit ve bazı peptidler iken, günümüzde üzerinde en çok çalışılanı ‘‘delta uykusunu uyaran peptid’’dir. ‘‘Uyku geliştiren madde’’ de uykuyu geliştiren maddelerden birisidir. Ayrıca enkefalin, beta endorfin, alfa melatonin uyku ile ilgili beyindeki diğer aracılardır. Bütün bu maddeler hızlı göz hareketlerinin olmadığı (HGHO, Nonrapid Eye Movement, NREM) uykuyu başlatmaktadır. Hızlı göz hareketleri (HGH, Rapid Eye Movement, REM) uykusunda ise lokus seruleusun ve asetilkolinin önemi büyüktür (62).

Retiküler uyarıcı sistem ile çevre sinir sistemi arasındaki doğru orantılı döngünün engellenmesi, uyku merkezlerinin engelleyici etkileri ve uykuyu oluşturan aracıların birikmesi uyanıklıktan uykuya geçişe yol açmaktadır. Ayrıca, uykuya geçerken vücut ısısı ve kortizol düzeyi düşmekte, melatonin salgısı artmaktadır. Vücut günlük düzene uygun olarak uykuya girişe hazırlanmakta, sinir sisteminde korteks altı bölgelerde, lokus seruleus da engellenme başlamakta, giderek dorsal rafe çekirdeklerinde faaliyetin arttığı dikkati çekmektedir. Bunun sonucu, eş zamanlı olarak derin uyku ortaya çıkmakta, uyku derinleştikçe sinir sistemindeki

(19)

14

engellenme fazlalaşmaktadır. Engellenme sürdükçe korteks altı bölgelerde kolinerjik sistem faaliyet göstermeye başlamakta ve kolinerjik faaliyet belirli bir noktaya ulaştığında ise, HGH dönemi ortaya çıkmaktadır (66). Tablo 6’ te uyku dönemlerinin özellikleri gösterilmiştir (67).

Tablo 6. Hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku ve hızlı göz hareketleri uykusu dönemlerinin özellikleri (67)

HGHO uyku dönemi HGH uyku dönemi

Beyinde aracı düzeyleri

Norepinefrinerjik, serotonerjik, kolinerjik ve histaminerjik uyaranlarda azalma

Kolinerjik uyarılarda artma, norepinefrik, serotonerjik histaminerjik uyarıda azalma

Beyin kanlanması ve bazal

metabolizmadaki değişiklikler Yaygın azalma

Limbik, paralimbik bölgelerde artış, dorsolateral kortekste azalma

EEG özellikleri Yavaş salınımlar, delta dalgaları,

uyku iğcikleri, K kompleksi

Düşük dalga boylu hızlıı etkinlik, teta dalgaları

HGHO:Hızlı göz hareketlerinin olmadığı, HGH:Hızlı göz hareketleri,EEG:Elektro-Ensefalografi.

Uyku başlıca iki fizyolojik etkiye sahiptir. Bunlardan ilki, sinir sistemi üzerine olan etkileri, ikincisi ise vücudun diğer yapıları üzerine olan etkileridir. Uzun süren uyanıklık, genellikle zihnin ilerleyici bir görev bozukluğunu ve hatta bazen sinir sisteminin anormal davranış özelliklerini beraberinde getirir. Bu sebeple, uyku hem merkezi sinir sisteminin normal etkinlik düzeyini korumasına yardımcı olmakta, hem de merkezi sinir sisteminin farklı bölümleri arasında normal dengeyi sağlamaktadır. Uyanıklık sırasında, sempatik etkinlik artar ve iskelet kaslarına ulaşan sinir uyarılarının sayısı kas tonusunu arttıracak şekilde yükselir. Yavaş dalga uykusu sırasında ise sempatik etkinlik azalırken parasempatik etkinlik artar, kan basıncı düşer, nabız sayısı azalır, cilt damarları genişler, kaslar genellikle gevşer ve vücudun bazal metabolizma hızı % 10-30 azalır (65).

Uyku Dönemleri

Uyku; iki farklı dönemden oluşur. Bunlar HGH ve HGHO dönemlerdir. HGHO dönemde kendi içinde 4 evreye ayrılır. Genç bir insanın her bir uyku süresinde geçirdiği zaman yaklaşık olarak şöyle dağılmaktadır: HGHO döneminin içinde olan 1. evre % 5 - 10, 2. evre % 45 -60, 3. ve 4. evre % 20 - 25 ini oluştururken, HGH dönemi uykunun % 20 - 30 unu oluşturmaktadır (68).

(20)

15

girmektedir. Uykunun başlamasından yaklaşık 90 dakika sonra da ilk HGH dönemine girilmektedir. Daha sonra yeniden HGHO uyku dönemi başlamaktadır. Bu şekilde bir uyku süresinde, yaklaşık her biri 90 dakika devam eden 4-6 safha görülmektedir. Genel olarak uykunun ilk üçte birlik bölümünde derin uyku, son üçte birlik bölümünde de HGH uykusu daha fazla yer almaktadır (68). Şekil 1’de uyku evrelerinin EEG kayıtları gösterilmiştir (69).

HGH: Hızlı göz hareketleri.

Şekil 1. Uyku evrelerinin Elektro-Ensefalografi kayıtları (69)

Hızlı göz hareketlerinin olmadığı uyku: HGHO uyku, yavaş uyku olarak ta adlandırılır. Gittikçe derinleşen dört evreden oluşur. Birinci ve ikinci evreye yüzeyel yavaş uyku, üçüncü ve dördüncü evreye derin yavaş uyku adı verilir. Bu dönemin bir temel özelliği de büyüme hormonu salgılanmasındaki artıştır. Büyüme hormonu salgısındaki artışla birlikte protein sentezi artmakta, metabolizma yavaşlamakta,dolaşım sistemi ve solunum sistemindeki fizyolojik olaylarda genel olarak azalma dikkati çekmektedir. Bu sebeple, bu döneme anabolik dönem adı verilmektedir. Tüm bu değişmelerin, bedenin dinlenmesine, yenilenmesine hizmet ettiği kabul edilmektedir (70).

1.Evre: Uyanıklıktan uykuya geçiş dönemidir. Bu dönemde vücut ısısı düşer, nabız yavaşlar, periferik kas aktivitesi ise devam etmektedir. Bu faz 0,5-7 dak sürer, EEG'de saniyede 3-7 kere görülen (yavaş) dalga etkinlikleri ve teta dalgaları görülür.

2.Evre: Hafif uyku dönemidir. Kas tonusu azalır, EEG’de saniyede 12-14 kere görülen uyku iğcikleri ve K dalgası mevcuttur.

(21)

16 dalgası) görülmeye başlamıştır.

4.Evre: EEG'de delta görünümü hâkimdir (68).

Hızlı göz hareketleriuyku: HGH uykuda; hızlı, birbirinin aynı göz hareketleriyle birlikte kas tonusunda azalma, kalp hızında artma, EEG’de şiddeti düşük, hızlı desenkronize bir etkinlik mevcuttur. Kasların aşırı engellenmesine rağmen bazı düzensiz kas hareketleri ortaya çıkar, bunların arasında özellikle hızlı göz hareketleri dikkati çeker. Rüya da bu dönemde görülür.

Gecenin ilk HGH dönemini HGHO’nun 2. evresi takip eder. Bu ortalama 50-90 dk aralarla her gece 3-6 kez tekrarlanır. Her dönemde delta uykusu daha da kısalır. Sabaha karşı görülen HGH uyku en uzun uyku dönemidir (62, 68). HGH uykusunun en ayırt edici özelliği rüyalardır. HGH uykusundan uyandırılan bireyler sıklıkla rüya gördüklerini bildirmektedirler. HGH uykudaki rüyalar tipik olarak soyut ve gerçek dışıdır. HGHO uykuda rüyalar oluşmaktadır, fakat tipik olarak net ve amaca yöneliktir (71). Uyku dönemlerinin özellikleri Tablo 7’de verilmiştir (72).

Tablo 7 . Uyku dönemlerinin özellikleri (72)

Uyanıklık Göz kapalı: Ritmik alfa dalgaları

Göz açık: Görece şiddeti düşük, karışık frekans HGHO uyku

1. evre

Görece şiddeti düşük, karışık frekans, bazen teta aktivitesi. Verteks keskin dalgaları. Çocuklarda senkron şiddeti yüksek teta

boşalmaları HGHO uyku

2. evre

Zemin; görece şiddeti düşük, karışık frekans, uyku iğcikleri ve K kompleksleri

HGHO uyku

3. evre % 20-50 oranında delta dalgaları HGHO uyku

4. evre % 50’den fazla delta dalgaları

HGH Dönemi Görece şiddeti düşük, karışık frekans, teta aktivitesi, yavaş alfa, testere dişli dalgalar.

HGHO: Hızlı göz hareketlerinin olmadığı, HGH: Hızlı göz hareketleri. Yaş ve Gelişimle Uyku Arasındaki İlişki

Hızlı göz hareketleriuyku 27-28. gebelik haftalarında gelişmeye başlar. Kırkıncı haftadan sonra HGH dönemi uykunun % 50 sini oluşturacak şekilde azalır. 3 yaşında HGH

(22)

17

uyku dönemi uykunun % 20-25 ine düşer. Bebeklerde HGH uykunun, sinir hücrelerinin gelişiminin uyarılmasına katkıda bulunduğu düşünülmektedir(73).

Hızlı göz hareketlerinin olmadığıuyku döneminde dört aylıkken 4 farklı evre görülmeye başlar. İlk üç aylık dönemde uyanıklıktan uykuya geçiş HGH dönemi ile olurken sonraki dönemde uykuya ilk geçiş HGHO uyku ile olur (73).

Yaşa ve gelişmeye bağlı olarak uyku düzenlenmesi etkilenir. Yenidoğan bir bebek 24 saatin 16 saatini uykuda geçirirken, 18 yaşına gelindiğinde bu süre gece uykusu olarak 8 saate kadar düşer (74). Doğumdan sonra ilk 3 ayda bebeğin uyku ve beslenmesi 3 ile 4 saat aralıklı olarak gözlenirken, 3-6 ay arası bebekte günlük uyku düzeni ortaya çıkmaya başlamaktadır. 6 aydan sonra gece uykularının daha uzun olduğu ve öğleden sonra uykularının yer aldığı uyku şekli görülmektedir. HGHO-HGH uyku değişimi ise 3 aylıkken 45 dakikada bir olurken, bu süre bir yaşa doğru 60 dakikaya, 5-10 yaş arasında ise normal erişkinlerde görülen süreye 90 dakikaya ulaşmaktadır (75).

Bir yaşındaki bir çocuk, yaklaşık 11 saatini gece uykusu, 2 saatini de gün içerisinde bir ya da ikiye bölünmüş halde gündüz uykusu ile geçirmektedir. İki-üç yaş arasında sabah uykuları ortadan kalkarken, öğleden sonra uykuları 5 yaşına kadar devam etmektedir. Çocukluk çağı süresince HGH uykusu ve toplam uyku süresi azalırken, derin yavaş uyku süresi artmaktadır(75).

Sekiz yaş civarında sadece gece uykuları söz konusudur. Ergenlikte toplam uyku süresi ortalama 9 saat kadardır ve uykunun yaklaşık % 40’ı derin yavaş uykudan, % 20-25’i HGH uykusundan oluşmaktadır(75).

Yirmi yaş civarında uyanıklık sayısının az, uyku etkinliğinin yüksek olduğu uykular devam ederken, bu durum yaş ile birlikte giderek düşmektedir. Otuz beş yaşlarında derin yavaş uyku oranı, 20’li yaşlara göre azalma gösterirken, HGH uykusunun toplam uyku süresine oranı % 25 olarak sabit kalmaktadır(75).

Yaşlılarda ise gece uykusunun süresi azalırken, gün içerisindeki uyuklamaların sayısı ve süresi artış göstermektedir. Gece içerisindeki uyanıklık sayısının artması ile birlikte uyku etkinliği belirgin bir şekilde azalmaktadır (75).

Çocukluk Dönemlerine Göre Uyku Bozuklukları

(0-2 ay): Bu dönemde uyku-uyanıklık düzeni henüz oluşmamıştır ve bebek günde ortalama 10,5-17 saat uyur. Uyku süreleri düzensiz olup genellikle üç saat aralarla uyanırlar.

(23)

18

İlk haftalarda uyku-uyanıklık döngüsü beslenme faaliyetlerine göre değişir. Uyku sırasında emme, gülümseme, kol ve bacaklarda seğirmeler izlenebilir. Yenidoğan uykusunun büyük bir bölümü HGH döneminden oluştuğu için dış uyaranlara hassas ve kolay uyandırılırlar(76).

Süt çocukluğu (3ay-12 ay): Yaşamın üçüncü ayından itibaren uyku uyanıklık düzeni ve gece gündüz farklılığı oluşmaya başlar. Sık beslenme uykuyu bölen sebepler arasında olduğu için, çocuğun gece beslenmesi gereksinime göre yapılmalıdır. Memeyle beslenenlerde, mama ile beslenenlere oranla gece uyanmaları daha sıklıkla olmaktadır (77). Dört aylıktan sonra anneler, yatmadan önce verilen gıda miktarını artırarak doyan bebeğin gece kesiksiz uyumalarını sağlayabilir (78).

Oyun çocuğu (1-3 yaş): Bir yaşındaki bir çocuk 2-3 saatlik sürelerle yaklaşık 13-16 saat uyur. Bu dönemde çevre ve sosyal etkileşimler, örneğin; uzun süre emme dönemi, aynı yatağı paylaşma gibi süreçler bebeğin uyku düzenini etkilemektedir. Bir-iki yaşlarında sıklıkla uykuya yatma direnci görülmektedir. Ayrıca bu yaş grubundaki bebeklerin %10-44’ü geceleri sık olarak uyanmaktadırlar (78).

Okul öncesi dönem (4-6 yaş): Bu yaş gruplarında uykuya dalma güçlüğü ve gece uyanmalar sıktır. Bu şikâyetlerin pek çok sebebi olabilir. Ancak en çok görülen sebep, uykuya başlama çağrışımları ile ilgili olanlardır. Ebeveynlerin yardımı olmaksızın yerleşme ve uykuya dalma, çocuklarda öğrenilen davranışlardır. Eğer bir çocuk uykuya dalmak için annesinin yardımına (sallama, besleme, kucağa alma gibi) ya da özel bir hususa (oyuncak, müzik) alışmışsa, gece uykusu içindeki uyku basamakları arasında görülen uyanmalarda da bu çevre şartlarını isteyecektir. Uykuya dalma güçlüğü olan çocuklarda, bu fizyolojik uyanışlarda ebeveynin müdahalesi ya da alışılmış özel davranışların yapılması gerekir. Bu meselenin en iyi tedavi yöntemi davranış tedavileridir (74).

Okul çağı (7-12 yaş): Okul çağı çocuklarında uykuya dalma güçlüğü ve uyanma sorunları daha çok endişe, üzüntü, sıkıntı ve korkulara bağlıdır. Bu sorunlar gece korkmaya, kâbusa ya da gündüz olan zedeleyici bir olaya verilen tepki şeklinde ortaya çıkabilir (74). Bu yaş grubundaki çocukların % 37’sinde uyku sorunları rapor edilmiştir. Bunların % 15,1’i uykuya yatma direnci, % 10,7’si kâbus görme, % 9,9’u uyku süresinde kısalma, % 8,1’i uykuya başlamada gecikme, % 3,7’si horlama ve solunum durması biçimindedir (79).

Ergenlik (13-17 yaş): Ergenlerdeki uyku sorunları genellikle erişkinlerinkine benzer. Çöküntü, kaygı, üzüntü ve şartlanma sorunların ana temalarını oluşturur (74). Bu dönemde televizyon, nikotin, kafein, internet, okul çocuğun uyku süresini etkileyen önemli çevresel etkenlerdir. Ergenler gittikçe daha geç saatlere kadar uyanık kalırlar ve sıklıkla hafta içi

(24)

19

günlerde 6-7 saat kadar uyurlar. Tipik olarak, kayıp olan uykunun giderilmesi için hafta sonunda uyku borçlarını ödemeye çalışırlar. Buna karşın kısa uykuyu izleyen düzensiz uzun uyku süresi zamanla biyolojik saati bozar. Aileler gencin geç yatmasından, kolay uyandırılamamasından ve gündüz uyuklamasından yakınırlar (78). Yaşlara göre gece ve gündüz uyku süreleri Şekil 2’de verilmiştir (80).

Şekil 2. Yaşlara göre gece ve gündüz uyku süreleri (80)

Uyku Bozukluklarının Sıklığı

Uyku-uyanıklık düzenlenmesinin biyolojik olgunlaşma ve gelişimsel etmenler ile etkileşmesi sebebiyle çocuklarda uyku bozukluklarının görülme sıklığı yüksektir. Çalışmalar, çocukların yaklaşık dörtte birinin uyku sorunu olduğunu ortaya koymaktadır (78, 81). Bu çocuklarda uykuya dalma güçlüğü % 23, gece sık uyanmalar % 28, karabasan % 6,5, altını ıslatma % 17, kâbus bozukluğu % 31, uykuda konuşma % 32, diş gıcırdatma % 9,5 sıklığında görülmektedir (82). Başka bir çalışmada, 3 yaş grubu çocukların % 14’ünde gece sık uyanma, % 12’sinde uykuya dalmada zorluk, 8 yaş grubunda ise % 12 uykuya dalmada güçlük, % 3 oranında da gece sık uyanma bildirilmiştir (83).

Uluslararası uyku bozuklukları sınıflaması (UUBS-2) 2005 kitabında çocuklarda uyku bozukluklarının sıklığı şöyle belirtilmiştir: Uyurgezerlik % 17, karabasan % 1-6,5, uyku felci % 5, kâbus bozukluğu % 10-50, uykuda konuşma % 5, uykuda horlama % 10-12, uykuda

(25)

20

obstrüktif uyku apne sendromu % 2, şuursuz uyanma % 17,3, çocukluk çağının davranışla ilgili uykusuzluğu % 10-30, gecikmiş uyku faz bozukluğu % 7-16 oranında bildirilmiştir (84).

Uyku Bozukluklarının Sınıflaması

Uyku bozukluklarının sınıflandırılmasında farklılıklar görülmektedir. 1975 yılında kurulan ‘Uyku Bozuklukları Merkezleri Derneği’ 1979 da uyku bozukluklarını 4 bölüme ayırmıştır. Bölüm A uykunun başlatılması ve sürdürülmesi ile ilgili bozuklukları; bölüm B aşırı uyuklama bozukluklarını; bölüm C uyku-uyanma program bozukluklarını, bölüm D uykuda beliren anormal davranış ve belirtileri tanımlar.

‘‘The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders’’ (DSM-IV)’de ise uyku bozuklukları 3 grupta incelenmektedir. İlk grupta doğrudan (primer) uyku bozuklukları, ikinci grupta diğer zihni bozukluklarla birlikte olan uyku bozuklukları, üçüncü grupta ise dolaylı (sekonder) uyku bozuklukları ele alınmaktadır (62). 1991 yılında Amerikan Uyku Bozuklukları Merkezi UUBS-1‘i oluşturmuştur. Bu sınıflama 84 uyku bozukluğunu içermektedir ve 4 ana gruptan oluşmaktadır (63). Bu merkezin son sınıflaması olan UUBS-3 ‘‘overlap sendrom’’ yer almamaktadır. OUAS (Obstrüktif uyku apne sendromu) UUBS -3’te 2. ana başlıkta, uyku ilişkili solunum bozuklukları alt başlığı içinde; İAH (İdiyopatik santral alveoler hipoventilasyon) yine bu ana başlık altında uyku ilişkili hipoventilasyon bozuklukları alt başlığında, medikal hastalıklara bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon grubunda yer almaktadır (85). Uluslararası uyku bozuklukları sınıflaması (UUBS -3) Tablo 8’de verilmiştir (85).

Tablo 8. Uluslararası Uyku Bozuklukları Sınıflaması (85) 1. İnsomniler (uykusuzluk)

2. Uyku ilişkili solunum bozuklukları 3. Santral kaynaklı hipersomniler

4. Sirkadyen ritm (uyku/uyanıklık) bozuklukları 5. Parasomniler

6. Uyku ilişkili hareket bozuklukları 7. Diğer uyku bozuklukları

(26)

21 İnsomniler (Uykusuzluklar)

Uykuya dalma, uykuyu sürdürme, sonlandırmaya ilişkin yakınmalar ve dinlendirici olmayan uyku olarak tanımlanmaktadır. Uykunun işlevi ve yapısı dikkate alındığında ise uykusuzluk, kişilerin yeterli süre ve zaman diliminde uyuyamadığı için dinlenemediği ve yeni bir güne hazır olamadığı durumlar olarak tanımlanır (86).

UUBS-3’ye göre uykusuzluklar şöyle sınıflandırılmıştır (87) 1.Kronik insomni bozukluğu

2.Kısa sureli insomni bozukluğu 3.Diğer insomni bozuklukları

4.İzole semptomlar ve Normal varyantlar A.Yatakta aşırı zaman geçirme B.Kısa uykucu

Çocukluk yaş grubunda, güçlükle uykuya dalma ve uykuyu devam ettirememe en sık görülen bozukluklardır ve okul öncesi yaşlarda çok yaygındır. Buna karşın doğrudan uykusuzluğun tanı ölçütleri nadiren bu yaş grubu için kullanılabilir. Bu sebeple, bu tip uyku yakınmaları ‘protodissomni’ olarak sınıflandırılır. Protodissomniler tekrarlayıcı gece uyanmaları ve uykuya dalmada güçlükle kendini gösterir. Gece uyanma sorunları uykuya dalma sorunlarından daha önce belirir (88).

Uykusuzluğun erişkin nüfustaki sıklığı % 30-40 civarında olup, ağır ve kalıcı bir şekilde uykusuzluktan yakınmaların oranı ise % 10-20 dir (89). Çocuklardaki uyku bozuklukları ile ilgili yapılan çok sayıdaki çalışmada gece sık uyanma ve yatağa yerleşme ile ilgili sorunlar bebeklerde % 40; yatağa gitmeye direnç, uykuya dalmakta güçlük ve bozulmuş gece uykuları okul öncesi çocuklarda % 25-50 sıklıkla görülmektedir. Okul çağı çocuklarının % 31’inde uykuya dalma ve sürdürme ile ilgili sorunlar görülmektedir (90). Liu ve ark. (91) 12-18 yaş grubu çocuklarda uykusuzluk belirtilerini % 17 oranında rapor etmişlerdir (91).

Kronik İnsomni

Kronik insomni tanısı icin 6 ana kriterin (A-F) tümü bulunmalıdır (87).

A) Hastanın, hasta yakınının veya uykusunu gözlemleyen bakıcının ifadesine göre aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının bulunması

1. Uykuya başlama zorluğu 2. Uykuyu devam ettirme zorluğu 3. İstenenden erken uyanma

(27)

22

4. Uygun uyku saatinde yatağa gitmek istememesi

5. Ebeveyn veya bakıcı mudahalesi olmadan uykuya dalmada güclük

B) Hastanın, hasta yakınının veya bakıcının ifadesine göre gece uyku bozukluğuna bağlı gündüz aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının bulunması

1. Halsizlik, yorgunluk

2. Dikkat, konsantrasyon veya bellek bozukluğu

3. Sosyal, ailesel, mesleksel veya akademik performans bozukluğu 4. Duygudurum bozukluğu

5. Gündüz uyku hali

6. Kişilik bozuklukları (agresiflik, durtusellik, hiperaktivite ) 7. Motivasyon ve enerji kaybı

8. Hata ve kaza yapma eğilimi

9. Uyku ile ilgili genel memnuniyetsizlik

C) Uyku uyanıklık yakınmalarının, yetersiz süre veya uygunsuz ortam şartları (ses, karanlık, güvenlik, konfor vb. ) ile açıklanamaması

D) Uyku bozukluğu ve eşlik eden gündüz semptomlarının haftada en az 3 kere olması E) Uyku bozukluğu ve eşlik eden gündüz semptomlarının en az 3 aydır devam etmesi F) Uyku ve uyanıklık bozukluğu başka bir uyku hastalığı ile açıklanamamalıdır (87).

Kısa Süreli İnsomni Bozukluğu

Üç aydan daha kısa süreli iveğen geçici bir sıkıntıya bağlı olarak (fiziksel, çevresel, kişiler arası, psikososyal, psikolojik) ortaya çıkar. Bu sıkıntı veren durum ortadan kaldırıldığında düzelir (84).

Kronik insomni tanısı icin 5 ana kriterin (A-E) tümübulunmalıdır.

A) Hastanın, hasta yakınının veya uykusunu gözlemleyen bakıcının ifadesine göre aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının bulunması

1. Uykuya başlama zorluğu 2. Uykuyu devam ettirme zorluğu 3. İstenenden erken uyanma

4. Uygun uyku saatinde yatağa gitmek istememesi

5. Ebeveyn veya bakıcı müdahalesi olmadan uykuya dalmada güçlük

B) Hastanın, hasta yakınının veya bakıcının ifadesine göre gece uyku bozukluğuna bağlı gündüz aşağıdakilerden bir veya daha fazlasının bulunması

(28)

23 1. Halsizlik, yorgunluk

2. Dikkat, konsantrasyon veya bellek bozukluğu

3. Sosyal, ailesel, mesleksel veya akademik performans bozukluğu 4. Duygu durum bozukluğu

5. Gündüz uyku hali

6. Kişilik bozuklukları (agresiflik, dürtüsellik, hiperaktivite ) 7. Motivasyon ve enerji kaybı

8. Hata ve kaza yapma eğilimi

9. Uyku ile ilgili genel memnuniyetsizlik

C) Uyku uyanıklık yakınmalarının, yetersiz süre veya uygunsuz ortam şartları (ses, karanlık, güvenlik, konfor vb. ) ile açıklanamaması

D) Uyku bozukluğu ve eşlik eden gündüz semptomlarının 3 aydan kısa süredir devam ediyor olması

E) Uyku ve uyanıklık bozukluğu başka bir uyku hastalığı ile açıklanamamalıdır (87).

Diğer İnsomni Bozuklukları

Uykuyu başlatma veya devam ettirme güçlüğü olan, ancak kronik insomni ve kısa sureli insomni tanımına uymayan hastalardır (87).

İzole Semptomlar ve Normal Varyantlar

A.Yatakta aşırı zaman geçirme: Uzamış uyku latansı ve uyku sırasında gece uzun uyanıklık periyotları ile seyreden, ancak diğer insomni semptomlarını ve gündüz fonksiyon bozukluklarını içermeyen klinik bir tablodur. Erişkinlerde sıklıkla yorgun olunan günler sonrası gereğinden uzun süre yatakta kalmaktan kaynaklanır (87).

B.Kısa uykucu: Uyku veya uyanıklık yakınması olmaksızın 6 saatten kısa uyunmasıdır. Bu olgularda insomni bulguları olmaksızın bir kısmında doğal olarak uyku suresi kısa iken, bir kısmı kendi isteği ile uyku suresini kısıtlamaktadır. Kısa uyku suresinin metabolik ve kardiyovaskuler etkileri ile ilgili çalışmalar olmakla birlikte yeterli veri yoktur (87).

2. Uyku ile ilişkili Solunum Bozuklukları

Uyku sırasındaki solunumsal anormalliklerin tümü “uyku ile ilişkili solunum bozuklukları” başlığı altında sınıflanmıştır. Bu hastalıkların bir kısmında gündüzde solunum

(29)

24

sorunları mevcuttur. Son sınıflamada bu hastalıklar obstrüktif uyku apne hastalıkları, santral uyku apne sendromu, uyku ilişkili hipoventilasyon sendromları klasik başlıklarının yanı sıra diğer sınıflamalardan farklı olarak uyku ile ilişkili hipoksemi sendromları ismi ile yani bir alt başlık oluşturulmuş, horlama ise izole semptom olarak ele alınmıştır. Uykuda solunum bozuklukları ile ilgili en dikkat çekici değişiklik, tanıda “Out of Center Sleep Testing (OCST)” olarak tanımlanan çoğunlukla EEG içermeyen sınırlı parametreli cihazların uyku apne sendromu tanısında kullanım için uygun olduğunun ilk defa açıkça vurgulanmasıdır (87). Bu hastalıkların gece uykuda ortaya çıkması ve belirtilerin hafife alınabilecek türden olması genellikle teşhisin gecikmesine sebep olur (92).

UUBS-3’ye göre uykuda solunum bozuklukları şöyle sınıflandırılmıştır (87). 1. Santral uyku apne sendromu

2. Obstrüktif uyku apne sendromu

3. Uyku ilişkili hipoventilasyon bozuklukları A.Obezite hipoventilasyon sendromu

B.Konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu

C.Hipotalamik disfonksiyonla birlikte geç başlangıçlısantral hipoventilasyon D.İdiyopatik santral alveoler hipoventilasyon

E.İlaç ve madde kullanımına bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon F.Medikal hastalığa bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon

4. Uyku ilişkili hipoksemi bozuklukları 5. İzole semptomlar ve normal varyantlar

A.Horlama B.Katatreni

Santral Uyku Apne Sendromu

Uyanıkken solunum kontrolünü sağlayan beyin sapındaki solunum merkezi uykuda yetersiz kalmaktadır. Bu durum, beyin sapının solunumla ilgili nöronlarının olgunlaşmamış olmasına bağlıdır. Erken doğan bebeklerde bu tip solunum durması geçici olarak görülebilir (84). Santral uyku apne sendromu yeni sınıflamada alt başlıklara ayrılmıştır: Santral uyku apnesi ile Cheyne-Stokes solunumu (CSB), medikal hastalığa bağlı CSB olmadan santral uyku apnesi, yüksek rakım periyodik solunuma bağlı santral uyku apnesi, ilaç ya da madde kullanımına bağlı santral uyku apnesi, primer santral uyku apnesi, infantta primer santral uyku

(30)

25

apnesi, prematurlerde primer santral uyku apnesi ve tedaviye bağlı santral uyku apnesi alt başlıkları mevcuttur (87).

Obstrüktif Uyku Apne Sendromu

Bu bozukluk, çocuklarda üst hava yolunun kısmi veya tam bir şekilde aralıklı olarak tıkanması sonucu, normal hava akışının ve uyku yapısının bozulmasıdır (93). Çocuklarda obstrüktif uyku apne sendromu sendromu yenidoğanlardan ergenliğe kadar her yaşta görülebilir. Çocuklarda OUAS, erişkinlerde olduğu gibi sıklıkla erkeklerde değil, her iki cinste de eşit görülmektedir. Tüm çocukların yaklaşık % 7-9’unun horladığı (% 6’sının her gece, %18’inin enfeksiyon dönemlerinde) ve çocuklarda OUAS, sıklığının yaklaşık % 0,5-3 olduğu tahmin edilmektedir. Hastalık görülme sıklığı 4-8 yaşları arasında doruğa çıkmaktadır (94).

Hayatın ilk günlerinden altı aylık oluncaya kadar, temizlenmesi zor, artmış salgılara yol açan üst solunum yolu enfeksiyonları OUAS’nin en sık rastlanan sebebidir. Daha büyük çocuklarda ise bademciklerin büyümesi, OUAS’nin en sık rastlanan sebebidir (93). Ayrıca yüzün orta bölgesinin küçüklüğünün, çenenin küçük ve geride olmasının eşlik ettiği baş yüz anomalileri ya da sinir kas hastalığı, şişmanlığı olan çocuklarda da OUAS’ye sıklıkla rastlanır (95).

Hastalarda, horlama, gürültülü soluk alıp verme, ağzı açık uyuma gibi belirtilerin yanı sıra oksijen azlığı, karbondioksit fazlalığı, uyku düzeni bozuklukları, gün boyu devam eden davranış bozukluğu ve aşırı uyku isteği bulunabilir (96). Aileler genellikle çekilmeler, paradoksik solunum ve hava akımının kesilmesi ile birlikte olan artmış solunum çabasını tanımlarlar. Çocuklar bu nefes almada belirgin zorlanma sonucu genellikle boğulma hissi ile uyanırlar. Çocuklar uyurken rahatsızdırlar ve hava yolunun açık kalmasını sağlayabilecek şekilde boyunlarını arkaya atarak uyumayı tercih ederler. Aileler uyku sırasında fazla terlemeden bahsederler. Çocuklarının solunumları konusunda endişelidir ve solunum durması nöbetlerini sonlandırmak için çocuğu uyandırırlar (95). Çocukta OUAS tanısı icin A+B kriterleri bulunmalıdır (87).

A. Aşağıdaki semptomlardan en az birisinin bulunması 1. Horlama

2. Çocuğun uykusunda obstrüktif olayların gözlenmesi

3. Uykululuk, hiperaktivite, kişilik veya öğrenme sorunları ve B. Çoklu Uyku Ölçümü

(31)

26

1. Çoklu Uyku Ölçümü veya OCST’de saatte 1 veya daha fazla obstrüktif apne, mikst apne, hipopne veya

2. Obstrüktif hipoventilasyon (total uyku süresinin %25’inden fazlasında PaCO2 > 50 mmHg saptanması ve aşağıdakilerden en az birinin varlığı)

a. Horlama

b. İnspiratuar nazal pressure kaydında flattening (yassılaşma) dalga formu izlenmesi c. Paradoks torakoabdominal hareket (87).

Çocuklarda obstrüktif uyku apne sendromu yakınmaları Tablo 9’da verilmiştir (94).

Tablo 9. Çocuklarda obstrüktif uyku apne sendromu yakınmaları (94)

GECE YAKINMALARI GÜNDÜZ YAKINMALARI

Horlama Ağızdan soluma

Uykuda nefes kesilmesi Gün boyu yoğun uyuklama hali

Sık uykudan uyanma, huzursuz uyku Sabah baş ağrıları

Kâbus görme Okul başarısını düşük olması

Altını ıslatma Davranış bozuklukları

Terleme Gelişme geriliği

Sabah uykudan dinlenemeden uyanma Büyüme geriliği Uykuda yürüme

Çocuklarda obstrüktif uyku apne sendromuolan ve erken dönemde tanı ve tedavi almayan çocuklarda büyümede bozulma, kor pulmonale, uykuda altını ıslatma, davranış bozuklukları gibi yeni meseleler gelişebilir. Hastalar geceleri devamlı olarak bir dirence karşı nefes alıp verdikleri için kunduracı göğsü geliştirebilirler (93).

Bademciklerin alınması, çocukluk yaş grubunda OUAS vakalarının tedavisinde sıklıkla kullanılan bir yöntemdir. Baş ve yüz ile ya da sinir sistemi ile ilgili sorunların yokluğunda hastaların %90’ında etkin iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Bademciklerin enfeksiyonlar sebebi ile büyümesinde ise ilaç tedavisi verilir (93).

Uyku İlişkili Hipoventilasyon Bozuklukları

Uyku sırasında solunumun ventilasyon işlevinde ortaya çıkan yetersizlik nedeni ile arteriyel parsiyel karbondioksit basıncında (PaCO2) yükselme ile seyreden klinik bir tablodur. Bu ana başlık altında daha önceki sınıflamada direkt ismen yer almayan ancak sıklıkla klinik

(32)

27

pratikte aynı terminoloji ile isimlendirilmeye devam eden obezite hipoventilasyon sendromunun (OHS) yanı sıra konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu, hipotalamik disfonksiyon ile birlikte geç başlangıçlı santral hipoventilasyon, idiyopatik santral alveoler hipoventilasyon, ilaç veya madde kullanımına bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon ve medikal hastalığa bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon bulunmaktadır. Bu alt başlıklardan sadece OHS tanısı için gündüz hiperkapni (PaCO2>45 mmHg) bulunması şarttır. Diğer alt başlıklarda da gündüz hiperkapnisi eşlik edebilir ama tanı icin şart değildir (87).

A. Obezite-hipoventilasyon sendromu: Obezite-hipoventilasyon sendromunun tanısı için A+B+C kriterleri bulunmalıdır (87).

A. Uyanıklıkta arteriyel kan gazı, end-tidal karbondioksit veya transkutanöz karbondioksit ölçümünde hipoventilasyon (PaCO2 >45mmHg) saptanması

B. Obezitenin varlığı vücut kitle indeksi >30 kg/m2; çocuklarda vücut ağırlığının %95 persantil üzerinde olması

C. Hipoventilasyonun diğer nedenlerinin (akciğer parenkimi, hava yolu hastalıkları, pulmoner vaskuler patolojiler, göğüs duvarı patolojileri, ilaç kullanımı, nörolojik hastalıklar, kas hastalıkları ve diğer konjenital nedenler) ekarte edilmesi,

Çoklu uyku ölçümüsırasında PaCO2 ölçümü yapılırsa hipoventilasyonun kötüleştiği görülebilir. OUAS sıklıkla eşlik eder. Obezite-hipoventilasyon sendromu olgularında sıklıkla arteriyel oksijen desatürasyonuda vardır ama tanı için şart değildir (87).

B. Konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu: Konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu tanısı icin A+B kriterleri bulunmalıdır.

A. Uyku ile ilişkili hipoventilasyon (PaCO2 >45mmHg) varlığı B. PHOX2B gen mutasyonunun gösterilmesi

Bu hastalarda gündüz PaCO2 değeri normal veya yuksek olabilir. ÇUÖ de arteriyel oksijen desatürasyonu ve santral apneler eşlik edebilir, ancak predominant patern tidal volum azalmasıdır. Bu klinik tablo konjenital olarak tanımlansa da, PHOX2B gen mutasyonu olan hastaların bir kısmında bulgular daha ilerleyen yaşlarda hatta erişkin yaşta özellikle genel anestezi gibi bir stres faktörünün etkisi ile ortaya çıkabilir (87).

(33)

28

C. Hipotalamik disfonksiyon ile birlikte geç başlangıçlı santral hipoventilasyon: Hipotalamik disfonksiyon ile birlikte geç başlangıçlı santral hipoventilasyon için A+B+C+D+E tüm kriterlerin bulunması gerekir.

A. Uyku ile ilişkili hipoventilasyon (PaCO2 >45mmHg) B. Yaşamın ilk birkaç yılında semptomların olmaması C. Hastada aşağıdakilerden en az ikisinin bulunması 1. Obezite

2. Hipotalamik orijinli endokrin anomaliler 3. Ciddi emosyonel veya davranışsal bozukluklar 4. Noral kökenli tümörler

D. PHOX2B gen mutasyonunun olmaması

E. Bu klinik tablonun başka bir uyku hastalığı, medikal ve norolojik hastalık, madde veya ilaç kullanımı ile açıklanamaması

Çoklu uyku ölçümünde santral apneler eşlik edebilir ama predominant patern tidal volum azalması ile beraber hipoventilasyon ve arteriyel oksijen desatürasyonudur (87).

D. İdiyopatik santral alveoler hipoventilasyon: İdiyopatik santral alveoler hipoventilasyon tanısı için A+B kriterleri gereklidir.

A. Uyku ile ilişkili hipoventilasyon (PaCO2 >45mmHg)

B. Hipoventilasyonun diğer nedenlerinin (akciğer parankimi, hava yolu hastalıkları, pulmoner vasküler patolojiler, göğüs duvarı patolojileri, ilaç kullanımı, nörolojik hastalıklar, kas hastalıkları ve diğer konjenital nedenler) ekarte edilmesi ve konjenital santral alveoler hipoventilasyon sendromu tanı kriterlerine uymaması

Predominant solunum paterni tidal volüm azalması veya ataksik solunuma bağlı arteriyel oksijen desatürasyonudur. OUAS eşlik edebilir, kriterler uygun ise OUAS ve idiyopatik santral alveoler hipoventilasyon bir arada bulunabilir. Arteriyel oksijen desaturasyonu eşlik edebilir ama tanı için şart değildir (87).

E. İlaç veya madde kullanımına bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon: İlaç veya madde kullanımına bağlı uyku ilişkili hipoventilasyon tanısı ile A+B+C kriterleri bulunmalıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

scale scores of TMJ patients with and without bruxism were examined, it was observed that the group with bruxism had a significantly higher STAI score than the group without bruxism

Katatreni, uyku sırasında solunum paternindeki değişiklikle birlikte ekspiryum sırasında ortaya çıkan inleme benzeri anormal ses çıkışı ile karakterize bir antitedir

Ölçeğin iç güvenirliğini test etmek için hesaplanan Cronbach alfa değeri orijinal ölçek ile aynı olarak bulundu (0,79) (8).. Cronbach alfa değeri için kabul edilebilir

İş kontrolü ve iş stresi ile uykululuk durumu arasında anlamlı ilişki saptanmazken (p&gt;0,05), iş yükünün yüksek ve sosyal desteğin düşük olması uykuluk

Daha önce parasomni olarak kabul edilen hasta imipramin, melatonin, klonazepam, mirtazapin, sertralin, melatonin agonisti tedavilerini etkin doz ve sürelerde

Diğer uyku bozuklukları, medikal ya da nörolojik hastalıklar veya ilaç kullanımı ile açıklanamamalı Tıbbi Duruma Bağlı Uyku ile İlişkili Hareket BozukluğuE. Tanı için

Emasyonel durum bozukluğu ile migren atak sıklığı, sızlayıcı tip baş ağrısı ve MİDAS ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı ilişki

Kişinin sağlıklı bir uyku geçirme- si için REM ve REM dışı evrelerinin ritmik ve kesintisiz olarak tekrarlanma- sı önemlidir.. Uykunun bu evrelerini düzenli olarak