• Sonuç bulunamadı

Siyasal söylemin ve ideolojilerin gazete karikatürlerinde yeniden üretimi (örnek olay 1982 ve 2010 Anayasa Referandum süreci)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Siyasal söylemin ve ideolojilerin gazete karikatürlerinde yeniden üretimi (örnek olay 1982 ve 2010 Anayasa Referandum süreci)"

Copied!
327
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

GAZETECİLİK ANABİLİM DALI

GAZETECİLİK BİLİM DALI

Siyasal Söylemin ve İdeolojilerin Gazete Karikatürlerinde

Yeniden Üretimi (Örnek Olay 1982 ve 2010 Anayasa

Referandum Süreci)

HAZIRLAYAN

Fatma NİSAN

094122001001

Doktora Tezi

DANIŞMAN

Doç. Dr. N. Tülay ŞEKER

(2)
(3)
(4)

iii ÖNSÖZ

Son yıllarda, dünyanın dört bir yanındaki toplumlar üzerinde evrensel düzeyde uygulanmaya çalışılan ideoloji ve söylemler ne zaman ki aklıma gelse ünlü bilim adamı Albert Einstein’ın dilini uzatmış halde ki fotoğrafı gözümün önünde canlanır. Bu fotoğraf, kimine göre Einstein’in aklını kaçırmış halinin görüntüsü olsa da benim için, deliliğin ötesinde, hegemonya kurularak yaşattırılan hayatla, dayattırılan siyasal ve toplumsal düzenle dalga geçme, tiye almanın en büyük göstergelerinden biridir. Bu fotoğraf, mizahın çok öteden bağıran kahkahasıdır aynı zamanda. Bu kahkaha, aslında bir gurup azınlığın kendi çıkarları uğruna yok ettikleri insanlığın çığlığıdır.

İnsanlığın bağıran çığlığı olma görevini ilk çıktığı andan itibaren üstlenmiş olan mizah, gücünü düşünmeye sevk eden kahkahasından almaktadır. Çünkü mizah zekânın kahkahayla dansı olarak kabul edilmektedir. Mark Twain’in “Kahkahanın gücü karşısında, hiçbir şey ayakta duramaz” şeklindeki sözleri mizahın gücüne vurgu yaparken Phyllis Diller’in “Bir gülümseme, her şeyi düzleştiren bir eğridir” şeklindeki sözleri ise, mizahın hoşgörüsüne gönderme de bulunulması açısından oldukça önem atfetmektedir.

“Siyasal Söylemin ve İdeolojilerin Gazete Karikatürlerinde Yeniden Üretimi(Örnek Olay 1982 ve 2010 Anayasa Referandum Süreci)” adındaki doktora tezi çalışmamda bana sabır gösterip hep yanımda olan, varlıklarıyla bana hayat veren annem ve babam başta olmak üzere tüm aileme teşekkür ederim.

Kahrını birlikte çektiğimiz bu çalışmam sırasında, moral veren tavrıyla benim yanımda yer alan, dost tavrıyla bana güç veren ve akademik anlamdaki desteğini benden esirgemeyen sevgili tez danışmanın Doç. Dr. Tülay Şeker hocama her şey için çok teşekkür ederim. Haklarını uzun yıllar geçse de hiçbir şekilde ödeyemeyeceğim Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümündeki değerli hocalarım Doç. Dr. Caner Arabacı ve Doç. Dr. Mustafa Şeker’e, Gümüşhane Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekan Yardımcıları Yrd. Doç. Dr. M. Salih Güran ile Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Özarslan hocalarıma da teşekkürü bir borç bilirim. Destekleriyle hep yanımda olan arkadaşlarım Beyler Yetkiner, Saniye Öztekin, Emine Şahin ve Ayşe Yalçınkaya ile yakın dönemde tanışmamıza rağmen, evimdeki en büyük moral ve destek kaynağım olan sevgili ev arkadaşım Selcan Çağan’a da yürekten teşekkür ederim.

Son olarak, dostluğun tam anlamıyla kurulamadığı bir dönemde sevgi dolu yüreğiyle hep yanımda olan, uzakta olmasına rağmen moral verici sesiyle beni yalnız bırakmayan, doktora tezimi bitirdiğim için en az benim kadar mutlu olan canım arkadaşım, dostum, kardeşim Meryem Oğuzhan’a “Teşekkürler CAN” demek istiyorum.

Fatma Nisan Konya- Kasım 2012

(5)
(6)
(7)

vi

İÇİNDEKİLER

Bilimsel Etik Sayfası………...………..i

Tez Kabul Formu………..………ii

Önsöz………...………...………….iii Özet………...…....iv Summary………...………...….v İçindekiler ... vi Şekiller Listesi………..………..………...viii Giriş………...………...…….1 BİRİNCİ BÖLÜM 1.İdeoloji- Dil-Söylem İlişkisi………..8

1.1. İdeoloji Kavramı ve Egemen İdeoloji………..8

1.2. Toplumsal ve İdeolojik Dil………....………....21

1.3. Söylem ve Egemen Söylemin Üretimi………...………..…..25

1.4. İdeoloji- Dil- Söylem Arasındaki İlişki………..………..….29

1.5. Toplumsal Gerçekliğin İnşasında Söylem ve İdeoloji………...33

1.6.Siyasi Söylemin Yeniden Üretimi Noktasında Medya………..…..36

İKİNCİ BÖLÜM 2.Türkiye’nin Anayasa Değişimi Girişimlerinde Medya ve Siyaset İlişkisi…….…44

2.1. Medya ve Siyaset İlişkisi………..…….……44

2.1.1. Türkiye’de 80 Döneminde Siyaset Arenası……….……51

2.1.2. 80 Döneminde Medya ve Siyaset İlişkisi………..….……….54

2.1.3. 1980 Darbesinden Sonra Demokrasi Arayışı: 1982 Anayasası…...….60

2.1.4. 80 Dönemindeki Gazeteler ve 1982 Anayasası’na Yaklaşımları……....63

2.1.4.1. Güneş Gazetesi ve 1982 Anayasası’na Yaklaşımı...……….……….64

2.1.4.2. Cumhuriyet Gazetesi ve 1982 Anayasası’na Yaklaşımı………65

2.1.4.3. Tercüman Gazetesi ve 1982 Anayasası’na Yaklaşımı……...………67

2.1.5. Türkiye’de 2010 Döneminde Siyaset Arenası….………...…….…69

2.1.6. 2010 Döneminde Medya ve Siyaset İlişkisi……….…….……...74

2.1.7. Yeni Demokrasi Arayışları: 2010 Referandumu………....…….…82

2.1.8. 2010 Dönemindeki Gazeteler ve 2010 Referandumuna Yaklaşımları…89 2.1.8.1. Cumhuriyet Gazetesi ve 2010 Referandumuna Yaklaşımı…………90

2.1.8.2. Milliyet Gazetesi ve 2010 Referandumuna Yaklaşımı……….….…93

2.1.8.3. Zaman Gazetesi ve 2010 Referandumuna Yaklaşımı...………….94

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3. Mizah ve Karikatürde İdeoloji ve Söylem………...………...97

3.1.Mizahın Tanımı ……….………...………....…..97

3.2.Mizahın İşlevi………99

3.3.Karikatürün Tanımı ………..………..…………...…..102

3.4.Karikatürün İşlevi………107

3.5. Karikatürün Dünyadaki Tarihsel Gelişimi……….….109

3.6.Karikatürün Türkiye’deki Tarihsel Gelişimi…...……….……...113

3.6.1.Başlangıç Dönemi………...………...114

(8)

vii

3.6.1.2. II. Meşrutiyetten Cumhuriyet Dönemine Türk Karikatürü

(1908- 1923)….………..…………....117

3.6.1.3. Kurtuluş Savaşı Dönemi Türk Karikatürü………....……….119

3.6.2. Klasik Karikatür Dönemi………..……….…..120

3.6.2.1. Cumhuriyet Dönemi’nden Demokrat Parti Dönemi’ne Türk Karikatürü(1923- 1950)...121

3.6.3. Çağdaş Karikatür Dönemi………124

3.6.3.1. Demokrat Parti Dönemi Türk Karikatürü(1945- 1960)…… …...…124

3.6.4. Yeni Karikatür Dönemi………...…………...……….126

3.6.4.1. 1960’tan 1980’li Yıllara Kadar Türk Karikatürü…………...……..126

3.6.4.2. 1980’den günümüze Türk Karikatürü………...……..128

3.7.Karikatürde Dil ve Söylem………...……….………….130

3.8. Karikatür- Siyaset İlişkisinde Siyasi Karikatür………..132

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 4. Siyasal Söylemin ve İdeolojilerinin Gazete Karikatürlerinde Yeniden Üretimi Bağlamında 1982 ve 2010 Anayasa Referandum Süreci….…..………137

4.1.Metodoloji……….………137

4.1.1.Söylem Çözümlemesi………..………...………138

4.1.2.Göstergebilimsel Çözümleme ………143

4.2. Araştırma Bulguları………..………..………148

4.2.1. 1982 Referandum Süreci Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi……….……….…..149

4.2.1.1. 1982 Cumhuriyet Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi…..……….…..150

4.2.1.2. 1982 Güneş Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi……….………..…...170

4.2.1.3. 1982 Tercüman Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi………….……….189

4.2.2. 2010 Referandum Süreci Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi……...…201

4.2.2.1. 2010 Cumhuriyet Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi...201

4.2.2.2. 2010 Milliyet Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi..……….…239

4.2.2.3. 2010 Zaman Gazetesi Karikatürlerinin Söylem ve Göstergebilimsel Çözümlemesi…...………...…...259

Sonuç ve Değerlendirme………...…………..………..…………..279

(9)

viii ŞEKİLLER

Karikatür 1: 4 Eylül 1982- Cumhuriyet- Gülgeç………..…150

Karikatür 2: 9 Eylül 1982- Cumhuriyet- Gülgeç………...…...151

Karikatür 3: 11 Eylül 1982- Cumhuriyet………..……153

Karikatür 4: 24 Eylül 1982- Cumhuriyet………..……154

Karikatür 5: 25 Eylül 1982- Cumhuriyet………..155

Karikatür 6: 4 Ekim 1982- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)…..….156

Karikatür 7: 5 Ekim 1982- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)...……157

Karikatür 8: 6 Ekim 1982- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)…..….158

Karikatür 9: 7 Ekim 1982- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)…. ….159 Karikatür 10: 10 Ekim 1982- Cumhuriyet………..……….…….160

Karikatür 11: 10 Ekim 1982- Cumhuriyet- İnsanlar(İsmail Gülgeç)………....161

Karikatür 12: 12 Ekim 1982- Cumhuriyet- Demlik(Selçuk Demirel)………. ……162

Karikatür 13: 12 Ekim 1982- Cumhuriyet- Kanbir………..……….163

Karikatür14: 16 Ekim 1982- Cumhuriyet- Demlik(Selçuk Demirel)……….……..164

Karikatür 15: 17 Ekim 1982- Cumhuriyet………..………..…165

Karikatür 16: 17 Ekim 1982- Cumhuriyet- İnsanlar(İsmail Gülgeç)…………..….166

Karikatür 17: 21 Ekim 1982- Cumhuriyet………..……….…….167

Karikatür 18: 1 Kasım 1982- Cumhuriyet…………..……….….168

Karikatür 19: 12 Kasım 1982- Cumhuriyet………..169

Karikatür 20: 13 Kasım 1982- Cumhuriyet………..………169

Karikatür 21: 8 Eylül 1982- Güneş- Ercan Akyol………..…………..170

Karikatür 22: 9 Eylül 1982- Güneş………..……….………171

Karikatür 23: 10 Eylül 1982- Güneş- Ercan Akyol………..………..………..172

Karikatür 24: 13 Eylül 1982- Güneş- Ercan Akyol………..………...……….173

Karikatür 25: 15 Eylül 1982- Güneş………..………..……….174

Karikatür 26: 19 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman…………..………175

Karikatür 27: 20 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman……….……….176

Karikatür 28: 21 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman………..177

Karikatür 29: 22 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman………..…...……….178

Karikatür 30: 24 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman………..179

Karikatür 31: 25 Eylül 1982- Güneş- Bedri Koraman…………..……..…………..180

Karikatür 32: 25 Eylül 1982- Güneş- Ercan Akyol………..……...………….181

Karikatür 33: 26 Eylül 1982- Güneş- Mıstık………..………..……182

Karikatür 34: 27 Eylül 1982- Güneş- Mıstık………183

Karikatür 35: 4 Ekim 1982- Güneş- Ercan Akyol………184

Karikatür 36: 5 Ekim 1982- Güneş- Ercan Akyol………..………..185

Karikatür 37: 22 Ekim 1982- Güneş- Ercan Akyol…………..………186

Karikatür 38: 26 Ekim 1982- Güneş- Ercan Akyol…………..………..…………..187

Karikatür 39: 8 Kasım 1982-Güneş- Ercan Akyol………..…….188

Karikatür 40: 26 Eylül 1982- Tercüman- Çize Çize………..……….……..189

Karikatür 41: 9 Ekim 1982- Tercüman- Çize Çize ……….…….189

Karikatür 42: 7 Eylül 1982-Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu)………....190

Karikatür 43: 21 Eylül 1982-Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu)..………191

Karikatür 44: 17 Ekim 1982- Tercüman………..…………...……..192

(10)

ix

Karikatür 46: 4 Eylül 1982- Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu)……...…194 Karikatür 47: 5 Eylül 1982- Tercüman………..………..…….195 Karikatür 48: 24 Ekim 1982- Tercüman………..…...…..196 Karikatür 49: 31 Ekim 1982- Tercüman………...………197 Karikatür 50: 2 Kasım 1982- Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu)……….198 Karikatür 51: 6 Kasım 1982- Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu).…...…199 Karikatür 52: 13 Kasım 1982- Tercüman- Çize Çize(Güngör Kabakçıoğlu)…...…200 Karikatür 53: 13 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)……..……202 Karikatür 54: 13 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)………..…203 Karikatür 55: 13 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çizmeden Yukarı(Musa Kart)…....204 Karikatür 56: 14 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)………...205 Karikatür 57: 15 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu

(Mustafa Bilgin)...206 Karikatür 58: 20 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu

(Mustafa Bilgin)……….………..………...207 Karikatür 59: 20 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)……..……209 Karikatür 60: 27 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)……..……210 Karikatür 61: 29 Temmuz 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu

(Mustafa Bilgin)………..………..………211 Karikatür 62: 04 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çizmeden Yukarı(Musa Kart)…….212 Karikatür 63: 04 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu…..………….213 Karikatür 64: 5 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu…………..…..213 Karikatür 65: 29 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)……...……214 Karikatür 66: 8 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)………….…215 Karikatür 67: 8 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)…..…….…..216 Karikatür 68: 8 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu

(Mustafa Bilgin)………...……….………..………..217 Karikatür 69: 9 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Murat Sayın…………..…….………218 Karikatür 70: 10 Ağustos 2010- Cumhuriyet- İğneli Fırça(Zafer Temoçin)……....219 Karikatür 71: 13 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)…………...220 Karikatür 72: 20 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)...221 Karikatür 73: 24 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Çizmeden Yukarı

(Musa Kart)……… ………...………...222 Karikatür 74: 26 Ağustos 2010- Cumhuriyer- Kim Kime Dum Duma

(Behiç Ak)……….………..…..223 Karikatür 75: 30 Ağustos 2010- Cumhuriyet- Murat Sayın………...……..224 Karikatür 76: 1 Eylül 2010- Cumhuriyet- Harbi(Semih Poroy)………..………….225 Karikatür 77: 1 Eylül 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu(Mustafa Bilgin)..226 Karikatür 78: 3 Eylül 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)………..227 Karikatür 79: 4 Eylül 2010- Cumhuriyet- Murat Sayın………..……..228 Karikatür 80: 5 Eylül 2010- Cumhuriyet- Çiziyet(Cihan Demirci)…………. ……229 Karikatür 81: 5 Eylül 2010- Cumhuriyet- Murat Sayın………..…………..230 Karikatür 82: 7 Eylül 2010- Cumhuriyet- Otobüstekiler(Kemal Urgenç)………....231 Karikatür 83: 09 Eylül 2010- Cumhuriyet- Kim Kime Dum Duma(Behiç Ak)…...232 Karikatür 84: 09 Eylül 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu

(Mustafa Bilgin)………..…..233 Karikatür 85: 14 Eylül 2010- Cumhuriyet- Çizmeden Yukarı(Musa Kart)…….….234

(11)

x

Karikatür 86: 14 Eylül 2010- Cumhuriyet- İğneli Fıkra(Zafer Temoçin)…..……..235

Karikatür 87: 15 Eylül 2010- Cumhuriyet- Hayat Epik Tiyatrosu…..…....……….236

Karikatür 88: 16 Eylül 2010- Cumhuriyet- İğneli Fırça(Zafer Temoçin)……...….237

Karikatür 89: 16 Eylül 2010- Cumhuriyet- Hayvanlar(İsmail Gülgeç)…….…..…238

Karikatür 90: 9 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..…...………..239

Karikatür 91: 10 Temmuz 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..…....……240

Karikatür 92: 11 Temmuz 2010- Milliyet- Ercan Akyol……….……….241

Karikatür 93: 16 Temmuz 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..……242

Karikatür 94: 17 Temmuz 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..243

Karikatür 95: 17 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz……….………244

Karikatür 96: 20 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..…...245

Karikatür 97: 23 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………...………246

Karikatür 98: 25 Temmuz 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..246

Karikatür 99: 29 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..………..….247

Karikatür 100: 30 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..………….248

Karikatür 101: 31 Temmuz 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..…...……..249

Karikatür 102: 03 Ağustos 2010- Milliyet- Haslet Soyöz………..………..250

Karikatür 103: 19 Ağustos 2010- Milliyet- Ercan Akyol………...………..251

Karikatür 104: 22 Ağustos 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..………...…252

Karikatür 105: 24 Ağustos 2010- Milliyet- Ercan Akyol……….253

Karikatür 106: 26 Ağustos 2010- Milliyet- Ercan Akyol………...254

Karikatür 107: 02 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..…………255

Karikatür 108: 03 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..………256

Karikatür 109: 11 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol……….…….257

Karikatür 110: 17 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..……...…….258

Karikatür 111: 15 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..……...……….258

Karikatür 112: 21 Eylül 2010- Milliyet- Ercan Akyol………..……258

Karikatür 113: 01 Temmuz 2010- Zaman- Osman Turhan………..……260

Karikatür 114: 14 Temmuz 2010- Zaman- Osman Turhan………..…261

Karikatür 115: 15 Temmuz 2010- Zaman- Osman Turhan………..……....261

Karikatür 116: 16 Temmuz 2010- Zaman- Osman Turhan………...……….262

Karikatür 117: 17 Temmuz 2010- Zaman- Emre Özdemir……….…………...…..263

Karikatür 118: 23 Temmuz 2010- Zaman- Osman Turhan………..………...…….264

Karikatür 119: 25 Temmuz 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)....265

Karikatür 120: 27 Temmuz 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)...266

Karikatür 121: 29 Temmuz 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)…267 Karikatür 122: 05 Ağustos 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)….268 Karikatür 123: 10 Ağustos 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı).…269 Karikatür 124: 19 Ağustos 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)….270 Karikatür 125: 20 Ağustos 2010- Zaman- Osman Turhan…………..……….271

Karikatür 126: 23 Ağustos 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)….272 Karikatür 127: 04 Eylül 2010- Zaman- Emre Özdemir………..…………..273

Karikatür 128: 04 Eylül 2010- Zaman- Cem Kızıltuğ………..…..……..274

Karikatür 129: 13 Eylül 2010- Zaman- Dağistan Çetinkaya(Kral ve Soytarı)….…275 Karikatür 130: 15 Eylül 2010- Zaman- Osman Turhan………..………..……276

(12)

1 Giriş

Siyaset kendi söylemlerini yayma ve yeniden üretme noktasında basını bir araç olarak kullanmaktadır. İşgal ettikleri konumların bir gereği olarak siyaset ve basın, karşılıklı bir iletişim ve etkileşim içindedir. Biri olmadan diğerinin işinin zorlaşacağı artık tüm dünyada aşikâr olan, tartışmasız bir gerçektir. Siyaset kendi propagandasını yapmak için basından, basın ise ekonomik destek sağlamak ve ayakta durabilmek için siyasi camiadan yararlanmaktadır. İşte bu nedenle, “Siyaset ve medya ekseninde gazeteciler ve haber kaynağı olan siyasetçiler arasında ortaya çıkan etki mekanizmaları sık sık sorgulamaya açılmaktadır” (Kılıçarslan, 2008:120). Basın kuruluşlarının bazıları-özellikle seçim zamanlarında- iktidarın yanında yer alırken, bazıları ise iktidara muhalif bir tavır sergilemektedir. Oysa bu durum, gazeteciliğin tarafsızlık ilkesi göz önünde bulundurulduğunda sorgulanması gereken bir nitelik kazanmaktadır. Medya belli ideolojilerin taşıyıcısı durumundadır, bu durumda medya ve siyaset ilişkisini belirleyen dinamiklerden biri de ideolojik boyuttur. Gazetelerin de belirli ideolojileri ya da yayın çizgileri bulunmaktadır. Gazete çalışanları, bu ideolojileri haberin malzemeleri olan haber ve köşe yazıları vasıtasıyla okurlara yansıtmakta ve onlara empoze etmeye çalışmaktadır. Ancak gazetelerin ideolojilerini yansıttıkları bir başka alan daha vardır: mizah ya da daha özel haliyle karikatür... “Karikatürler, basit, doğrudan araçlar aracılığıyla zengin bir enformasyon taşımaya çalışan ileti örnekleridirler, karmaşık gösterilenler için basit gösterenler kullanırlar” (Fiske 1996: 73). Karikatür her zaman siyasi bir muhalefet aracı olarak gündemde kalmıştır. İlk çıktığı andan itibaren önemli konulara dikkat çekmek niyetiyle eleştiren karikatür -ki kendisi de bir eleştiri aracıdır- aynı zamanda eleştirdiği kişiler tarafından da eleştirilmiştir. Haberin tarafsızlığının aksine karikatür bir taraf olmak zorundadır. “Başlıca mizah dergilerinin çıkış bildirilerinde dile getirilen sorumluluk, mizah anlayışı ve amaçlar karikatüre de yansımıştır. Baştan sona siyasal ve toplumsal bir eleştiri mekanizması böyle bir amaç içinde devinmiştir” (Çeviker, 1988: 28).

Karikatür, Osmanlı Devleti’nde eleştiri ve konulara dikkat çekmek yönünden önemli bir yer işgal etmiştir. Kimi zaman gazetelerin kapanmasına neden olmuş,

(13)

2

kimi zaman sürgünleri doğurmuş, kimi zamansa gazetelerdeki idam cezalarının baş müsebbibi olmuştur. “Saray himayesi olmadan bir sanatçının Osmanlı topraklarında

uğraşını gerçekleştirebilmesi oldukça güç, diyebiliriz ki olanaksız da. Kaldıki karikatür gibi, temeli eleştirel güldürüye dayanan, yönetimi ve düzenin aksaklıklarını eleştirmeyi ana erek sayan bir sanatın Osmanlı İmparatorluğu gibi teokratik monarşiye dayalı bir düzende boyatabilmesi sanırım oldukça güç olsa gerek”

(Balcıoğlu, 1983: 5- 6 ve Balcıoğlu- Öngören, 1973: 6). Karikatürün bu konumu, Osmanlı Devleti’nden sonra kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de devam etmiştir ve içinde bulunulan yüzyılda hala devam etmektedir. Türkiye tarihine bakıldığında bazı dönemler birer dönüm noktası rolünü üstlenmiştir. Türkiye’de, cumhuriyetten sonra, anayasal düzeni yeni baştan oluşturmak için ‘askeri darbeler’ gerçekleşmiştir. Bu askeri darbeler, ‘demokrasi ayarı’ olarak nitelendirilmiştir. Türkiye tarihinde, ‘80 Darbesi’ ve onun devamı olan ‘82 Anayasası’ hem toplumsal hem de siyasal anlamda çok önemli iki süreçtir. Bu dönemdeki anayasa değişikliği mecburi bir anayasa değişikliği olmuştur, yani askeri kesimin istediği yönde anayasal değişiklikler meydana gelmiştir. 82 Anayasası için, 7 Kasım 1982’de halk oylaması yoluna gidilmiş, 8 Kasım 1982’de anayasa kabul edilmiş ve 9 Kasım 1982 tarihinde de karar resmi gazetede yayınlanmıştır. 82 Anayasası’nın oluşturulma sürecinde, basın ve dolayısıyla karikatür sayfaları yeterince özgür bir ortama sahip değildir. Basına bazı konularda sansür konulmuş ve yayınlar engellenmiştir. 82 Anayasası’nın bazı maddelerinin değiştirilmesi konusunda 12 Eylül 2010 tarihinde bir referandum gerçekleştirilmiş ve anayasal değişiklik halkın çoğunluğunun değişikliğe ‘Evet’ demesiyle kabul edilmiştir. Referandum sürecinden önce, tasarı meclise sunulmuş, ancak geçerli oy alınamayınca ‘halk oylamasına gitme’ metodu uygulanmıştır. Bu karar alındığı andan seçimler oluncaya kadarki süreçte ülkenin gündemini sadece ‘anayasal değişiklik için halk oylaması’ konusu işgal etmiştir. Bu süreçte, iktidar ve muhalefet partilerinin söylemleri basının iki temel taşı olan haber ve karikatürde yeniden üretilmiştir. Basın, ‘evetçiler’ ve ‘hayırcılar’ olmak üzere iki kanada bölünmüştür. Girilen süreçte anayasa değişikliğinden ziyade, muhalefet ve iktidarın çatışması siyasi arenada daha çoğunlukla gündemi oluşturmuştur. Bu durumda, karikatür sayfalarına da çok fazla malzeme çıkmıştır. Karikatürler, gazetelerin ideolojileri temel alınarak, ‘Evet’ ve ‘Hayır’ üzerinden çizilmeye başlanmış ve bu

(14)

3

‘Evet’ ve ‘Hayır’lar partileri temsil ediyor olmuştur. ‘Evet’ oyu Ak Parti’yi1

(Adalet ve Kalkınma Partisi), ‘hayır’ oyu ise, MHP (Milliyetçi Hareket Partisi) ve CHP’yi (Cumhuriyet Halk Partisi) yani muhalefet partilerini simgeler olmuştur. Diğer muhalefet partisi BDP’nin (Barış ve Demokrasi Partisi) özünde sandığa gitmeme isteği yani boykot olsa da, onu da ‘hayır’ oyu temsil etmiştir. Halkın bazı kesimlerinin oylarını tuttukları partinin isteği yönünde kullanması bunun en açık göstergesi olmuştur. Bu ortamda, basın da belli bir tarafı desteklemiş ve bunu karikatür çizgilerine taşımıştır. Dolayısıyla burada temel problemi açıklayan genel sorular şunlardır:

82 Anayasası ve 2010 referandum süreci siyasal söylemin yeniden üretimi aşamasında karikatür çizgilerine ne şekilde ve ne kadar yansımıştır? İki dönemin siyasi koşulları göz önünde bulundurulup, basın özgürlüğü çerçevesinden bakıldığında iki dönemin mizahi basını arasında nasıl farklılıklar göze çarpmaktadır? Basın, 2010’da 1980 dönemindekinden daha mı özgürdür, yoksa daha fazla mı sansürlenmiştir?

Anayasal değişiklik konusunda karikatür basını, nasıl bir tavır takınmıştır? Egemen mi yoksa muhalif mi?

Bu durumda, karikatür asıl görevi olan eleştiri görevini yerine getirmiş midir?

Gazete karikatürlerinde nasıl bir dil kullanılmış ve nasıl bir söylem geliştirilmiştir?

Her iki dönemin karikatürleri karşılaştırıldığında dil-söylem-ideoloji açısından nasıl benzerlikler ve farklılıklar ortaya çıkmıştır?

Bu çalışmanın amacı, 12 Eylül 1980 darbesi sonucunda oluşturulan 1982 Anayasası döneminde yayınlanan darbe ürünü karikatürler ile 12 Eylül 2010 referandum anayasa değişikliği döneminde yayınlanan karikatürlerin siyasal söylem

1

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kısaltması kimileri tarafından Ak Parti kimileri tarafından AKP olarak kullanılmaktadır. Kısaltmanın kullanılış tarzı partiye taraf ya da muhalif olmayı göstermektedir. Resmi olarak kullanılan kısaltma Ak Parti olarak kabul edildiği için bu çalışmada da AKP yerine Ak Parti kullanılmıştır. Sadece doğrudan alıntılarda AKP kısaltması kullanılmıştır.

(15)

4

ve ideolojileri yeniden üretimi noktasında karşılaştırmasını yapmak ve söz konusu dönemlerde yayınlanan gazetelerin karikatür sayfalarında bu süreçlerin nasıl yansıdığını dil-söylem ve ideoloji açısından incelemektir. Bunun sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde çok önemli bir yer işgal etmiş olan bu iki siyasi süreç, incelemeye tabi tutulmuş ve bu süreçlerde gazetelerin karikatürlerinde bu konulara ne kadar ve ne şekilde yer verdikleri çözümlenmiştir. Ayrıca, karikatür çizerlerinin tabi oldukları gazetelerinin ideolojilerine göre hareket edip etmediğini belirlemek de çalışmanın amaçları arasında yer almıştır. Türk toplumunu yakından etkilemiş olan bu iki anayasal süreci, karikatür (mizah) basınının bakış açısıyla çözümlemek ve iki sürecin karikatür sayfalarına nasıl yansıdığını belirlemek yani ‘siyasal söylemi yeniden üreterek mi yoksa onun karşısında muhalif bir tavır takınarak mı yansıtmış’ sorusunu nesnel bir şekilde çözümlemek açısından bu çalışma önemli bir çalışmadır. Çalışma aynı zamanda, gazete ideolojilerinin karikatür çizgilerine yansıyıp yansımadığını, eğer yansıdıysa nasıl yansıdığını görmek açısından da oldukça önemlidir. İdeoloji ve söylemle ilgili olan bu tür çalışmalarda daha çoğunlukla haber metinleri incelenmektedir. Ancak bu çalışmada, daha farklı bir gazete materyali olan karikatür üzerinde durulmuş olması konuyu mizah basını açısından da önemli kılmıştır. Bu tarzda bir çalışmanın daha önceden yapılmamış olması da bu çalışmanın merak uyandırıcı önemini artırmaktadır. 1982 Anayasası ve 2010 referandum anayasası sürecinin gazete karikatürlerinin incelendiği bu çalışmanın varsayımları şu şekildedir:

2010 referandum anayasa değişikliği ve 82 Anayasası süreçleri, siyasal söylemin üretimi aşamasında karikatür çizgilerine gazetelerin farklı tutumlarıyla (muhalif ya da yanlı) yansımıştır.

Hem 82 Anayasası hem de 2010 referandumu sürecinde yayın yapan ve incelemeye dahil edilen sağ görüşlü gazeteler anayasal değişikliği karikatürlerinde onaylarken analiz edilen sol görüşlü gazeteler onaylamamış, merkez konumundaki gazeteler ise, sürecin ortasında yer almak gibi bir tavır takınmıştır.

Her iki süreçte de, diğer medya ürünlerinde olduğu gibi karikatürler de gazetelerin ideoloji ve egemen söylemlerini, ideolojinin doğallaştırma ve

(16)

5

meşrulaştırma işlevi ile yeniden üretmiştir ve gazete karikatürleri gazetenin egemen söylemi dışında muhalif bir söylem üretmemiştir. Gazete karikatürleri anayasal değişikliğin oluştuğu dönemlerdeki siyasi ortamlardan etkilenmiştir. Yani gazeteler, onlara tanınan özgürlük sınırlarına göre, üzerlerinde hissettikleri baskıya göre hareket etmişlerdir. Bu anlamda 1982 dönemi, karikatürlerin özgür üretimi noktasında 2010 döneminden daha kısıtlayıcı olmuştur.

2010 referandumunda karikatürler gazetelerin taraf olduğu siyasi partilere göre çizilmiştir.

1982 referandumu sırasında gazetelerin anayasa oylamasına yaklaşımlarındaki eleştiri dozu 2010 referandumundan daha az seviyede olmuştur.

Bu çalışmada, 1982 Anayasası ve 2010 anayasa değişikliği referandum sürecindeki karikatürler incelenmiştir. Bu nedenle çalışmada iki dönem ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Böylelikle, 1982 Anayasası’nın ele alındığı bölüm, 01 Eylül ve 01 Aralık 1982 tarihleri arasındaki süreçle sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, anayasal değişikliğin bu tarihler arasında gündemde kalmış olması ve konuyla ilgili karikatürlerin bu tarih aralıklarında yer almış olması nedeniyledir. Bu dönemin gazeteleri arasında üç tane örneklem gazete seçilmiştir. Bu gazeteler; ‘Cumhuriyet’, ‘Güneş’ ve ‘Tercüman’ gazeteleridir. Bu gazetelerin seçiminde ideolojileri ya da yayın çizgileri etkili olmuştur ve farklı ideolojilere sahip gazetelerin seçilmesine özen gösterilmiştir. Buna göre; Cumhuriyet gazetesi, sol kanadı, Güneş gazetesi merkez kanadı ve Tercüman gazetesi ise sağ kanadı temsilen incelemeye uygun görülmüştür. Uygulama kısmının ikinci aşamasında, 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandum süreci incelenmiş olup bu süreçte, 01 Temmuz ve 01 Ekim 2010 tarihleri arasındaki karikatürler ele alınmıştır. Bu dönemin sınır çizgisi, anayasa değişikliği düşüncesinin oluşmaya başladığı tarihten, anayasa değişikliği seçimi sonrasındaki sürece göre yapılmıştır. Bu dönemde ise, ‘Cumhuriyet’, ‘Milliyet’ ve ‘Zaman’ gazetelerinin karikatür sayfaları irdelenmiştir. Bu dönemdeki gazeteler de ideolojileri baz alınarak seçilmiştir. Her iki dönemde seçilen gazetelerin her birinin yayın politikası ve kabul ettiği ideoloji farklıdır. Bu

(17)

6

yayın politikalarını belirleyen kriterler ise; sermaye yapıları ile köşe yazıları ve haberlerin konulara, olaylara yaklaşım tarzlarıdır. Bu kriterler, bir gazetenin ideolojisini ve yanlılığını göstermektedir. Buna göre, Cumhuriyet gazetesi solu Zaman gazetesi sağı ve Milliyet gazetesi ise merkezi temsil etmektedir.

Bu çalışmada, literatür taramasının yanı sıra, iki yöntem kullanılmıştır. Bu yöntemlerden ilki, metin okumalarının ardındaki gizli anlamlar üzerinde duran “söylem çözümlemesi” yöntemidir. İçinde bir ideoloji ve söylem barındıran karikatürün, alt yazı veya balon içinde verilmiş konuşmaların olduğu kısımlar için söylem çözümlemesi daha uygun bir yöntemdir. “Söylem çözümlemesi bir okumadır. Söylem çözümlemesi gerçeğe dayalı değil, anlama dayalı bir sonucu amaçlamaktadır” (Atabek, 2007: 152). Söylem çözümlemesi, farklı konuşma yollarıyla yapılanan farklı gerçeklikler, söylem etkileri, politik ilişkiler, güç ilişkileri, bilgi ve ideoloji formları, kurumsal bağlantılar ve söylemleri kullananların oluşturduğu düzenlilikler ya da düzensizliklerle ilgilenir. Dolayısıyla söylem; güç, bilgi, dil ve ideoloji arasındaki ilişkiler bütünü olarak ele alınmakta ve dilin içindeki toplumsal iktidarı imlenmesi olarak işlev görmektedir. “Medya söylemini, metne dayalı, yorumsal ve bağlama dayalı, sosyal gelenek biçimindeki geleneksel yaklaşımların harmanlandığı analitik bir çerçevede ele alan van Dijk ideolojinin söylemde ifade edildiğini ve yeniden üretildiğini ileri sürmektedir” (van Dijk, 1988: 61- 63). Karikatürün daha çoğunlukla siyasi yönünün ele alındığı bu çalışmada ayrıca ikinci bir yöntem olarak “göstergebilimsel çözümleme” yöntemi kullanılmıştır. “Göstergebilim iletişim için kullanılan her şeyin; sözcükler, görüntüler, trafik işaretleri, sesler, çiçekler, müzik ve tıbbi semptomlar gibi pek çok şeyin incelenmesidir. Göstergebilim, göstergelerin iletişimde bulunma yolları ve onların kullanımlarına egemen olan kurallar üzerinde durmaktadır” (Parsa ve Parsa, 2004: 1). Siyasi karikatürler üzerinden hareketle karikatürlerin göstergebilimsel çözümlemesi ile dili, anlamları ve işlevleri ortaya konulmuştur. Yazısı olmayan karikatürler dikkate alındığında, siyasi karikatürlerin göstergebilimsel çözümleme yöntemiyle incelenmesi kaçınılmaz olmuştur. Çünkü siyasi karikatürler açısından, gösterge- simge- sembollerin önemi büyüktür. Karikatürlerin verdiği mesajlar

(18)

7

üzerine çözümleme yapan çözümlemeciler, simge ve sembollerden yani göstergelerden hareket etmektedir.

(19)

8

BİRİNCİ BÖLÜM

1. İDEOLOJİ- DİL-SÖYLEM İLİŞKİSİ

Her siyasi karikatür, oluşturduğu söylemle ideolojileri yeniden üretmektedir. Çizgi, karikatürün söylem ve ideolojiyi bir araya getirerek yansıttığı dilidir. Bu nedenle ideoloji, dil ve söylem arasında ayrılamayan bir ilişki vardır. Neredeyse birinin varlığı olmadan diğerinin anlam kazanması olanaksızdır. Bunlar arasındaki ilişkiyi çözümlemek ve karikatürle bağlantılarına anlam vermek açısından, bu bölümde, öncelikle ideoloji, söylem ve dil teker teker ele alınmış, daha sonrasında bunlar arasındaki ilişki üzerinde durulmuştur. Ardından toplumsal gerçekliğin inşasında söylem ve ideoloji bağlantısıyla siyasi söylemin yeniden üretimi noktasında medyanın üstlenmiş olduğu rol irdelenmiştir.

1.1. İdeoloji Kavramı ve Egemen İdeoloji

İdeoloji kavramı, 1950’lerden sonra, özellikle yanlış bilinç olup olmadığı ve gerçekliği konusunda, çok tartışılmıştır. İdeolojinin, düşünce sistemlerinin kendi kısmiliklerinin ilk kez farkına varmaya başladığı tarihsel dönemde doğmuş olduğu ve bu farkına varışın da söz konusu düşünce sistemlerinin yabancı ve alternatif söylem biçimleri ile karşılaşmak zorunda kaldıkları zaman ortaya çıktığı ileri sürülebilir (Eagleton, 2005: 156). İdeoloji terimi, on sekizinci yüzyılın sonunda ve on dokuzuncu yüzyılın başında, Fransa’da önem kazanmış ve etki göstermiş bir felsefi okuldan gelmiştir. Bu okula bağlı filozoflara göre, bir ideler bilimi yani soyut kavramlar bilimi vardır ve bu bilim idelerin oluşumunu incelediği gibi, duyumlardan hareket ederek bu oluşumu tüm olarak yeniden kurabilir. İdelerin bu bilimi, ideoloji adını taşır; bu öğretiyi açıklayan ve yayan filozoflara da ideologlar denir (Lefebvre, 1996: 57). Fransız materyalistlerinin, kendi felsefelerini ve ideallerini tanımlamak amacıyla kullandıkları (Çelik, 2005: 27) ideoloji, doğrudan Fransız Aydınlanmasının bir ürünü olsa da, bu kavramın kökleri, ortaçağ dünyasının yıkılmasıyla Batı Avrupalı entelektüellerin karşısına dikilen, anlam ve yön konularını ele alan genel felsefi sorulara dek uzanmaktadır. İdeoloji kelimesini ilk kez dolaşıma sokan kişilerin daha doğrudan ataları, Francis Bacan ve Thomas Hobbes gibi düşünürler (Mclellan, 2009: 4) olmakla birlikte, ideoloji kelimesini ilk kez 1797 yılında Antoine Destutt de Tracy kullanmıştır (Mclellan, 2009: 6). Ancak ideoloji kavramını siyasal

(20)

9

söylemin gündemine oturtan ve terimi popülerleştiren Karl Marx ve takipçileri olmuştur (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 94). Buna rağmen hepsinin uzlaştığı ortak bir ideoloji tanımlaması olmamıştır. “Bu, ideoloji teriminin kullanışlı ama birbiriyle bağdaşmaz nitelikte olan birçok anlamı olmasından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla bu anlam zenginliğini tek ve kapsayıcı bir tanıma sıkıştırmaya çalışmak, mümkün olsaydı bile pek yararlı olmayacaktı” (Eagleton, 2005: 17). “İdeoloji, toplumsal gerçekliğe bağımlılığını yanlış- tanıyan düşünümcü bir tavırdan, eylem odaklı bir inançlar kümesine, bireylerin toplumsal bir yapıyla aralarındaki ilişkiyi yaşamalarını sağlayan vazgeçilmez mecradan hâkim bir siyasi iktidarı meşrulaştıran yanlış fikirlere kadar her şey olarak adlandırabilir” (Rigel, 2005: 316). Marksizm’de oydaşık bir ideoloji tanımı, en genel şekliyle ‘sınıf çıkarlarına hizmet eden gizemleştirme’ (Barrett, 2004: 217) tanımıdır. Şerif Mardin, ideolojiyi, toplum konusundaki bilgi ve görüşlerimize dayanan bir fikir kümesi (2009: 85) şeklinde tanımlarken Eagleton, ideoloji için, “Hâkim bir siyasal iktidarı meşrulaştırmaya yardımcı olan fikirlerdir (ya da yanlış fikirler)” demiştir (Mutlu, 2008: 133). İlk anlamıyla yanlış bilinç (fikir), Eski Yunan’dan günümüze uzanan bir süreklilik içinde yönetim sorunu ile ilgili düşüncelerde izine rastlayabileceğimiz bir çizgi oluşturmaktadır. Toplumun varlığını sürdürmesine yardımcı olması, eşitsiz ve adaletsiz rejimlerin sürekliliğinin dayanağı olması anlamında yanlış bilinç, ideoloji kuramları için vazgeçilmez bir öneme sahip görünmektedir (Çelik, 2005: 162). İdeoloji sürecini, toplumsal amillerin içerisinde özne olmaya itildikleri toplumsal evreni anlamlandırma ve bunu muhtelif göstergeler, işaretler, değerler, ilgi ve çıkarlar aracılığıyla ortaya koyma süreci olarak görmek mümkündür (Çeğin ve Arlı, 2004: 165). İdeolojinin birçok fonksiyonu arasında sosyo-kültürel ve siyasal değişmeyi gerçekleştirmek veya mevcut sosyal-politik düzeni muhafaza etmek vardır. Aslında modern ideolojiler, geleceği geçmişle bağdaştırmayı hedef almakla beraber, geleceğe daha fazla önem vererek sosyo-politik değişmeyi ön plana koyarlar. Modern ideolojiler, ütopiye daha fazla ağırlık vermekle beraber geçmişi de yani tarihi de sübjektif bir şekilde yorumlayarak onu parlak ütopik geleceğe destek olarak kullanırlar (Karpat, 2009: 311).

(21)

10

İdeoloji kelimesi, ilk çıktığı andan itibaren olumlu, olumsuz ve yerine göre olumlu ya da olumsuz anlamlara maruz kalmıştır. Kelimenin ilk ortaya çıktığı zamanki anlamı tamamen olumludur. “İdeoloji sözcüğü insan zihninde fikirlerin belirme sürecinin nesnel olarak incelenmesinin mümkün olduğunu ve bundan dolayı istenirse doğru düşünceleri düşündürmenin bir yolu bulunduğunu iddia eden bir grup düşünür tarafından ortaya atılmıştır” (Mardin, 2009: 22). İlk kullanıldığı zaman bu kavramın (ideoloji) ifade ettiği anlam, düşüncelerin bilimi şeklindeydi. Diğer bir deyişle, iki Latince sözcük olan idea (düşünce) ve logy (bilim) sözcüklerinin birleşiminden ortaya çıkan yeni sözcüktür (idea-logy) (Kaya, 2004: 68). İdeoloji, duyumculuğun daha doğrusu 18.yüzyıl Fransız materyalizminin bir cephesiydi. Başlangıcında, bu sözcük ‘düşünceler bilimi’ anlamında kullanılıyordu. Analiz, o zamanlar bilimlere uygulanan tek yöntem olduğundan, bu sözcük ‘düşüncelerin analizi’ yani ‘düşüncelerin nereden geldiğinin araştırılması’ anlamına da geliyordu (Gramsci, 2007: 80 ve Eagleton, 2005: 101). Fransa’da Condillac’tan sonra gelip

metafiziği reddeden ve tinsel bilimleri antropolojik-psikolojik açıdan temellendirmeye çalışan felsefi ekolün yandaşlarına ideolog deniliyordu. Kavram, Napolyon’un filozoflar grubuna aşağılayıcı bir şekilde ‘ideologlar’ diyerek hakaret etmesiyle olumsuz bir anlam kazanmıştır. Sözcük, böylece ilk kez, günümüzde koruduğu küçük düşürücü anlamına sahip olmuştur (Mannheim, 2009: 86). Fransız

aydınlanmasında, ‘fikir ve düşüncelere’ genel ve objektif bir yaklaşımın ifadesi olarak kullanılan ideoloji terimi, sonrasında böylelikle daha dar ve olumsuz anlamlarda kullanılmaya başlanmıştır. Terimin referans alanı, ‘dünyaya, topluma insana yönelik duygular, tutumlar ve düşünceler sistemi’ olarak daraltılmıştır. Ayrıca kavram, ‘bir kişiye, gruba, topluma ait özel çıkarları haklılaştırmaya yarayan fikirler sistemi’ şeklinde tanımlanarak olumsuz bir anlama sahip olmuştur (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 95). Kendisine yüklenen olumsuz anlamla birlikte ideoloji, spekülatif olanı, akla ve mantığa aykırı olanı, insanın tutkularıyla, çıkarlarıyla ve arzularıyla ilişkili olanı temsil eden bir kavrama dönüşmüştür. Kendi başına alındığında bu eğilim, ideolojinin kavram olarak sınırlarının genişlemesi sonucunu doğurmaktadır. Kavram, abartılı biçimde genelleşmektedir, çünkü ideoloji, aklın sınırları dışında kalan her şeyi içine alan geniş bir alanı ifade eder hale gelmektedir. Bu durum, her düşüncenin akıl dışıyla ilişkisi ölçüsünde ideolojik olabileceği

(22)

11

sonucunu doğurmaktadır (Çelik, 2005: 55). İdeoloji kavramı, bundan böyle hiç kimsenin sahip olmak istemeyeceği kötü bir çağrışıma sahip olmuştur. “İdeolojik olan başkasının düşüncesidir; bizimki değil. Kendi düşüncemizin ideolojik olabileceği fikrini neredeyse içgüdüsel olarak reddederiz ki, en değerli kavramlarımızın dayanaklarının kaygan bir zemine oturduğu iddia edilmesin” (Mclellan, 2009: 1). Bunun sonuncunda hiç kimse kendi düşünüş biçiminin ideolojik olduğunu söylemeyecektir; tıpkı hiç kimsenin kendisine şişko patates dememesi gibi (Eagleton, 2005: 19).

Marksizm, ideolojiyi burjuva düşüncesini ve bu düşüncenin olumsuz ve çarpıtılmış sonuçlarını ortaya koymak amacıyla kullanmıştır (Devran, 2010: 20). İdeoloji, anlam ve iktidar ilişkisinin ele alınışında temel işlevdedir (Mumby, 2005: 124). İdeolojinin meşrulaştırma işlevi gördüğü görüşüne katılan Karl Marx, ideoloji kavramına karşı eleştirel bir tutum takınarak ideolojinin insanları hatalı bilinçlenmeye yönelten bir tür bilinçli ya da bilinçsiz inançlar ve düşünceler sistemi olduğunu söylemiştir. Ona göre, iktidarı elinde bulunduran sınıfların tasarladığı ideolojiler, alt sınıfların maruz kaldıkları sömürü ve eşitsizlik koşullarını yine söz konusu alt sınıflara doğal ve meşru gösteren düşünce sistemleridir (Kaya, 2004: 69). Marx, kavrama eleştirel bir gözle yaklaşmıştır. Marx, toplumda egemen olan ideolojinin yöneticilerin ideolojisi olduğunu vurgulamaktadır (Devran, 2010: 20). Marx terimin anlamını köklü bir değişime uğratan kişiler arasında yer almaktadır. Böylece ideoloji kelimesi, aşağılatıcı bir anlam kazanmıştır. Artık sadece, açıklayıcı bir teoriyi değil, ama açıklanması gereken bir şeyi de dile getirmektedir (Lefebvre, 1996: 57). Marx, ideolojinin kötüleyici anlamını iki unsurda birleştirmiştir:

“Birincisi, ideoloji idealizmle bağlantılandırılıyor ve idealizm de sorunlu bir felsefi yaklaşım olarak kabul edilerek materyalizmin karşısında konumlandırılıyordu. Doğru bir dünya görüşü bir şekilde materyalist bir yaklaşım olmalıydı. İkincisi ideoloji toplumda kaynakların ve iktidarın eşitsiz dağılımıyla bağlantılandırılıyordu. Toplumsal ve ekonomik düzenlemeler töhmet altında olduğuna göre, onların bir parçası olan ideoloji de töhmet altındaydı” (Mclellan, 2009: 11). İdeoloji kelimesi,

başlangıçta sahip olduğu olumlu anlamı kaybetmesiyle ideoloji kavramının teorik tahlili bozulmuş oldu. Bu durumun ortaya çıkış nedeni şu şekildedir:

(23)

12

1. Hem ideolojiye yapıdan ayrı bir nitelik verildi, hem de yapıları değiştirenin ideolojiler değil, bunun aksi olduğu ileri sürüldü;

2. Bazı siyasal çözüm şekillerinin ideolojik, yani yapıyı değiştirmek için yetersiz olduğu oysa değiştireceğine inanıldığı, bunun yararsız, saçma vb. bir şey olduğu söylendi;

3. Sonra da, bütün ideolojilerin görünüşten ibaret yararsız, saçma vb. olduğu hükmü verildi (Gramsci, 2007: 82).

İdeolojiyle ilgilenen bilim adamları genellikle Marksist bir yaklaşımı benimsemişlerdir (Shoemaker ve Reese, 2002: 130). Marx her ne kadar ideoloji kavramına olumsuz bir anlam yüklese de diğer Marksist görüşte olan düşünürler tam anlamıyla aynı şeyi savunmamış hatta bunlardan bazıları kavramının amaca göre olumlu olabileceği görüşünde bile durmuştur. Marx’ın bir anlamda lanetlediği her türlü ideoloji, onun öğrencileri olan Lenin ve Gramsci gibi isimlerce başka bir içerikle de olsa yeniden işlevsellik kazanmıştır. Lenin ve Gramsci’nin araçsallaştırdığı ideoloji kavramı yine Marksist gelenekten gelen Lukacs ve onun öğrencisi Mannheim tarafından daha farklı şekillerde nitelendirilmiştir. Lukacs, bu kez Marx’ın ideolojiden uzak bilimsel epistemolojik yöntem olarak tanımladığı diyalektik materyalizmi bir ideoloji olarak tanımlamıştır (Kaya, 2004: 70-71). Mannheim, sözcüğün yeni anlamının belirleyiciliği konusunda bu sözcüğün yaratıcısının, yani politikacının etkisi bulunduğunu savunmuştur: “Yeni sözcük adeta, politikacının gerçekliğe ilişkin özgül deneyimini onaylayarak, gerçekliği algılamanın bir Organon’u olarak düşüncelere fazla önem vermeyen politikacının pratik irrasyonelliğinin savunuculuğunu yapmaktadır” (Mannheim, 2009: 87). Marksist gelenekten geliyor olmalarına rağmen Lenin ve Gramsci de, ideoloji konusunda her türlü ideolojinin reddi üzerine düşünce üreten Marx’tan daha farklı bir yaklaşım sergilemişlerdir. Her ikisi de, Marx’ın daha önce tanımladığı egemen ideoloji olan ‘burjuva ideolojisinin’ yanı sıra, ‘sosyalist ideoloji’ veya ‘proleter ideoloji’nin de olabileceğini ve olması gerektiğini iddia eder. Gerek Lenin gerekse Gramsci, Marx’ın ideolojinin tahakkümünden kurtarmaya çalıştığı hür aklı ve özgür bireyi adeta yeniden başka tür ideolojilerin tahakkümüne sokmayı amaçlamıştır

(24)

13

(Kaya, 2004: 70). Marxist gelenekteki, ideoloji kavramına olumsuz yaklaşım, Lenin’de olumlu ya da nötr bir niteliğe bürünmüştür. Bunun sebebi yorumun değil yorumlanan ideoloji kavramının politik amaçlar doğrultusunda değiştirilmesi olmuştur. Lenin, işçi sınıfının mücadelesine fayda sağlamak bir ‘sosyalist düşünen insanlar’ ideolojisini yaratma ve yayma planını kendi politik programına eklemlemiştir (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 99). Sınıf mücadelesinin keskinleşmesinden hareketle işçi sınıfı da dâhil her sınıfa ideolojik bir konum atfeden Lenin’e göre, “yegâne tercih, burjuva ve sosyalist ideoloji arasındadır. Bir orta yol yoktur (çünkü insanlık bir üçüncü ideoloji yaratmamıştır, dahası, sınıf karşıtlıklarıyla bölünmüş bir toplumda sınıfsız ya da sınıf üstü bir ideoloji olamaz). Dolayısıyla sosyalist ideolojiyi herhangi bir şekilde küçültmek, ondan çok az bile olsa uzaklaşmak burjuva ideolojisini kuvvetlendirmek demektir” (Lenin, 1963: 156). Yani ideoloji Lenin’de sadece amaç değiştirmiştir. “İdeoloji, kapitalist toplumda bir sınıf hâkimiyeti sistemin harcı iken, sınıfsız bir toplumda salt birleştirici bir araç olacaktır” (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 101). Lenin’de ideoloji kavramına eleştirel değil işlevsel bir yaklaşım ön plana çıkmış, ideoloji politik mücadelenin silahlarından birisi haline gelmiştir. Lenin’in ‘ideolojik olan kötüdür’ genellemesini bırakıp özelde ‘bir ideolojinin iyi ya da kötü olmasını belirleyenin hangi sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğidir’ biçiminde bir yaklaşımı vardır (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 99). İdeolojinin bütünüyle olumsuz olamayacağını savunan Marksist düşünürlerden biri olan Antonio Gramsci, “İdeoloji kavramına ilişkin kuramsal analizlerin değiştirilmesi ve asıllarından uzaklaştırılmış olmaları sonucu” (1997: 376) terimin bu hoş olmayan anlamının yaygınlaşmış olduğunu vurgulamıştır. Dolayısıyla Marksist kuramcılar arasında, ideoloji, eşzamanlı olarak, yanlış bilinç (Engels), toplumsal olarak koşullanmış her düşünce (Plehanov), sosyalizm için verilen hararetli siyasi mücadele (Bernstein ve bazen Lenin) ve sosyalizmin bilimsel kuramı (Lenin) anlamlarına gelmektedir (Eagleton, 2005: 135).

Başta Marx olmak üzere Marksist gelenek içinde yer alan düşünürler ideoloji ile ilgili bir takım öngörülerde bulunmuşlardır. Bunların en başında ideolojinin belli bir toplumsal yapı içerisinde oluştuğu ve egemen iktidara hizmet ettiği öngörüsü yer almaktadır. En karmaşık ideoloji türleri dâhil, tüm insani bilinç biçimlerinin belirli

(25)

14

toplumsal koşullar içinde kök saldığı kesinlikle doğrudur (Giddens, 2009: 86). İdeoloji toplumun her tarafından kendini devam ettirebileceği ağlar kurmuştur. “Her toplumda şekillenen ve dağıtılan değerler bir bütün olarak ağı desteklemeye yarayan bir ideoloji oluşturur” (Lasswell, 1960: 123). Buna göre egemen olan yönetimler ideolojik bir düşünceye sahip olmadan ve onu uygulamadan kendi varlıklarının sürdürebilecekleri ihtimal dışıdır. Ayrıca bir ideoloji, diğer alt ideolojilerle sürekli ilişki içerisinde olmak zorundadır. İdeolojiler, başka ideolojiler sayesinde var olabilmektedir. “Bir egemen ideoloji, alt grupların ideolojileriyle sürekli müzakere

halinde olmak zorundadır ve bu büyük önem taşıyan bu açık uçluluk hali, onu saf bir biçimde kendi kendisiyle özdeş olmaktan alıkoyar. Aslında bir egemen ideolojiyi güçlü kılan şey –kendi hükmü altındakilerin bilincine girerek müdahale etme, kendine mal etme ve geri yansıtma yetisi- aynı zamanda onu kendi içinde heterojen ve tutarsız kılan şeydir. Daha önce görmüş olduğumuz gibi, başarılı bir egemen ideoloji gerçek istek, gereksinim ve arzuları dikkate alan ideolojidir; fakat bu aynı zamanda ideolojinin Aşil topuğudur da; onu bir ‘öteki’ tanımaya ve bu ötekiliği potansiyel olarak yıkıcı bir güç olarak kendi biçimleri arasına katmaya zorlar”

(Eagleton, 2005: 75). Marx’ın ideoloji yaklaşımında, birbirinden ayrılması gereken ilişkili iki vurgu vardır. İlkine göre, içinde etkinliklerini gerçekleştirdikleri toplumsal koşullar bireylerin içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin algılarını koşullandırır. Bu, dilin insanların pratik bilinçlerini şekillendirmesi demektir. İkinci teorem, fikirlerin yaratılması kadar yayılmasıyla da ilgilidir: Marx’ın sınıflı toplumlarda çağın yönetici fikirleri yönetici sınıfın fikirleridir, genellemesini ifade eder. Bu ikinci önermeden, fikirlerin yayılmasının büyük ölçüde toplumdaki ekonomik güç dağılımına bağlı olduğu sonucu çıkar. İdeoloji bu ikinci anlamında toplumsal üst yapının bir parçasıdır: Bir çağın yaygın ahlak anlayışı egemen sınıfın çıkarlarını meşrulaştırmayı sağlayan etkendir (Giddens, 2009: 85). Marx ideoloji kelimesini, toplumun kalıcılığı için gerekli bir toplumsal onay ve rızanın kendiliğinden ve akla uygun biçimde elde edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda bile toplumların varlıklarını sürdürebilmelerinde etkili olan belli bilinç biçimlerine atfen kullanan ilk yazardır (Rosen, 1996: 168). Marksist bakış açısına göre, düşünceleri ideolojiye dönüştüren şey, bu düşüncelerle, emek sürecini karakterize eden toplumsal ve ekonomik ilişkilerin çelişkili doğası arasındaki bağdır. Bu çelişkiler özünde iki etkene

(26)

15

dayanmaktadır. Birincisi olan işbölümü, kafa ve kol emeği arasındaki ayrımla başlamakta ve hem emeğin hem de emeğin ürünlerinin nicel ve nitel açıdan eşitsiz dağılımını getirmektedir. Bunun yol açtığı ikinci etkense, özel mülkiyetle birlikte bireyin çıkarıyla topluluğun çıkarının örtüşmemesi durumudur (Mclellan, 2009: 14).

“Marxçı ideoloji tartışması genellikle Alman İdeolojisinde Marx ile Engels’in, herhangi bir toplumdaki yönetici fikirlerin, toplumda üretim araçlarını ellerinde bulunduran sınıfların olduğu yönündeki önermesini temel almaktadır. Bu önermeden hareketle ‘egemen ideoloji’, ‘yanlış bilinç’ gibi kavramlar geliştirilmiştir (Mutlu,

2008: 134). Verili bir kültürdeki egemen bakış açısı (Graeme, 1995: 168) olan “Egemen güç (ideoloji) toplumda yasayı yapan, kaldıran, değiştiren tek güçtür ve bu egemen güç kendi yaptığı yasalara bağlı değildir, çünkü hiç kimse kendi kendini bağlayamaz” (Göze, 2000: 141). İdeolojiler genellikle, sürekli yeniden düzenlenmeleri ve çözümlenmeleri gereken, çeşitli öğeleri arasında çatışmalar olan, içsel olarak karmaşık ve farklılaşmış oluşumlardır. Egemen ideoloji adı verilen şey tipik olarak, çıkarları her zaman bir olmayan sınıflar ve alt gruplardan oluşan bir egemen toplumsal bloğa ait olan ideolojidir ve bunlar arasındaki uzlaşımlar ve bölünmeler, olduğu gibi ideolojiye yansır (Eagleton, 2005: 75). Marx’ın kuramına göre, ideolojinin işlevi, toplumsal çelişkileri gizleyerek olası bir birliğin kuruluşunu belli bir sınıfın çıkarına geciktirmek ve böylece var olan üretim ilişkilerinin devamını sağlamaktır (Çelik, 2005: 158). Marksist gelenek, ideolojinin bu olumsuz anlamını genellikle kapitalizmle bağdaştırmaktadır. “Kapitalizmin istikrar içinde yaşayabilmesi için yönetilenlerin onayına dayalı, egemen sınıf çıkarlarının yeniden üretimini sağlayacak ve kapitalist devletin açık şiddete başvurmasına gerek bırakmayacak bir ideolojik ve politik oluşumun gereğini vurgulamak egemen ideoloji kuramının temel tezidir. Bu tez, kapitalizmin ekonomik düzeyde egemen sınıfların varlığını açık bir şiddete başvurmadan sürdürebilmesinin belli bir politik ve ideolojik dolayımının gerçekleşmesine bağlı olduğunu iddia etmektedir” (Sancar Üşür, 2008:

30). Toplumsal formasyonun bir yansıması olarak ideoloji, bireyleri yakalar ve onları egemen ideolojinin bir taşıyıcısı olarak bağlar. Burada tanımlanan ideoloji sadece toplumsal formasyonun yeniden üretimini sağlayan egemen ideolojidir (Sancar Üşür, 2008: 50). Marksistler toplumun her kesiminde ideoloji söz sahibi olsa da her fikrin ideolojik olabileceği varsayımına katılmazlar. “Marxsist bakış açısı, bütün fikirlerin

(27)

16

ideolojik olmadığını, ancak toplumsal çelişkileri gizlemeye yarayan fikirlerin ideolojik olduğunu savunmaktadır. Marksist bakışa göre, bütün sınıfların, işçi sınıfı da dâhil, ideoloji üretmesi mümkün olsa da, ideolojiye ideoloji demek ancak hâkim sınıfın çıkarına hizmet ettiği sürece anlamlıydı. Toplum ve toplumun sınıfsal yapısı da sürekli değiştiğinden, bazı düşüncelerin zamanla ideoloji haline gelmesi veya ideoloji olmaktan çıkması mümkündü” (Mclellan, 2009: 15). Buna göre, ideoloji,

egemen toplumsal sınıfın maddi çıkarlarını doğrudan doğruya dile getiren ve onun yönetimini desteklemeye yarayan fikirler anlamına da gelebilmektedir (Eagleton, 2005: 127). İdeolojinin, özellikle etkili bir sosyal grubun ideolojisi olduğu zaman, egemen olduğu söylenebilir (Devran, 2010: 23). Ancak, egemen olanlar her zaman yeni bir ideolojiyi yeni baştan doğurmaz. Bunun yerine bazen var olan bir fikre ideolojik bir kılıf uydurabilmektedir. “Bir fikri ideolojik yapan şey, onun kökeni

değildir. Kökeni egemen sınıfa dayanan bütün fikirlerin ister istemez ideolojik olduğu söylenemez; tam tersine, yönetici sınıf başka bir yerde filizlenmiş fikirleri devralıp bunların kendi amacına hizmet edecek duruma getirebilir” (Eagleton, 2005:

73). İdeolojiler, ayakta kalmak ya da yaşayabilmek, grup çatışmalarını yönetmek, meşrulaştırmak, güç ve hegemonya ilişkisini yönetmek için gelişmektedir (Devran, 2010: 18). Bu tür bir durumda, bu amacı gerçekleştirmeye çalışanlar genellikle hegemonyaya başvurur. Hegemonya, Gramsci tarafından ortaya atılmış ve rıza üretimi anlamına gelen bir kavramdır. Gramsci’ye göre, “hâkim sınıfın dünya görüşü entelektüeller kanalıyla öylesine yayılır ki, bütün toplumun ortak anlayışı ya da toplumun içinde yaşadığı ‘duygu yapısı’ haline gelir. Bu şekilde kurulan ideolojik hegemonya, hâkim sınıfın zora başvurmaksızın egemenliğini sürdürmesini sağlar” (Çakmak Kılıçaslan, 2008: 100). İdeolojik yeniden üretim, oydaşmanın oluşumunun doğasına bürünür ve bundan türeyen iktidar hegemonik bir biçim alır (van Dijk, 1999: 339). Hegemonya kısmen tabi sınıfların üstyapılara dahil olmasıyla başarılır: ama bu hegemonya yapıları ideolojiyle çalışır. Bunun anlamı şudur: Başat sınıf fraksiyonlarının lehine olan, sivil hayat ve devlet alanlarında kurumsallaştırılan gerçeklik tanımları bizatihi tabi sınıfların yaşanan gerçekliğini oluşturur hale gelmişlerdir. Bu yolla tüm bir toplumsal bloğun ideolojik birliğini koruyan ideoloji, bir toplumsal formasyondaki sıvayı sağlamış olur (Hall, 1999: 222- 223).

(28)

17

Marksist gelenekten gelen düşünürlerin savunduğu ikinci öngörü ideolojinin yanlış bilinç yarattığıdır. Yanlış bilinç, belli bir toplumsal varoluş tarzının sürekli kılınmasıyla ilişkili, başka bir deyişle eşitsiz ve adaletsiz toplumların var olmayı sürdürebilmelerini amaçlayan bir kavramdır. Yanlış bilinç üç şekilde kurulur: ‘Çarpıtma’, ‘doğallaştırma’ ve ‘tersine çevirme’ (Çelik, 2005: 166). “Yanlış bilinçle ideoloji arasında kurulan özdeşlik ideoloji kuramlarının en sorunlu kavramlaştırmalarından biri olmakla birlikte, ideoloji kuramlarını konu edinen çalışmalar açısından kaçınılmaz bir referans oluşturacak biçimde kavramla bütünleşmiştir” (Çelik, 2005: 162). Yanlış bilinç olarak ideoloji görüşünün ikna edici görünmesinin çeşitli nedenleri vardır. Bunlardan birisi, insanların genelinde görülen, ortalama rasyonalite adını verebileceğimiz ve muhtemelen ikna edici bir argümandan çok siyasi bir inancın dışavurumu olan şeyle ilgilidir (Eagleton, 2005: 32). İdeoloji kuramları açısından esası değişmeyen bir şema oluşturmaktadır: İktidarın bir işlevi olarak ideolojik çarpıtma veya yanlış bilinç, yanlış bilincin türevi olarak iktidarın meşruluğu. Bu basit formül, temel bir eşitsizliğin var olduğu kabulüne ve bu eşitsizliğin ancak bir yalanla veya yanlış bilinçlilik sayesinde siyasal düzen için bir tehdit olmaktan çıkacağı ve böylelikle düzenin veya sistemin sürekli kılınabileceği inancına dayanmaktadır (Çelik, 2005: 163-164).

Marksist gelenekte, ideoloji kavramının yanlış bilinç olup olmadığı tartışılmıştır. Yanlış bilinç kavramı Marx tarafından hiç kullanılmamıştır. Kavramı, ideolojiyle ilişkili olarak ilk kullanan Engels’tir. Engels, ideolojiyi yanlış bilinç kavramıyla temellendirir. Engels’e göre, ideoloji, gerçekliği ele almak yerine tamamen düşüncelere saplanmaktır: “Her ideoloji, ortaya çıkar çıkmaz, verili

kavramsal malzeme temelinde gelişir ve bu malzemeyi daha da geliştirir; aksi takdirde o bir ideoloji olamaz, yani düşünceleri, bağımsızca gelişen ve yalnız kendi yasalarında tabi olan bağımsız varlıklar olarak ele alamazdı” (Engels, 1968: 55).

İdeolojiyi yanlış bilinç olarak gören Marksist düşünürlerden biri de Lukacs’tır: “Geçmişin sınıf mücadelelerinde çok farklı ideolojiler, dinler ve ahlaki ile diğer yanlış bilinç biçimleri belirleyici olmuştur” (Lukacs, 1971: 224). Lukacs’ın aksine Althusser ideolojiyi yanlış bilinç olarak görmemiştir. İdeolojinin yanlış bilinç olduğu fikrine karşı çıkanlar, ideolojinin hiçbir temeli olmayan bir yanılsama değil, somut

(29)

18

bir gerçeklik olduğu, en azından insanların pratik yaşamlarını düzenlemelerine yardımcı olmaya yetecek ölçüde bilişsel içeriğe sahip, etkin, maddi bir güç olduğunu belirtmekte haklıdır. İdeoloji, dünyaya ilişkin bir önermeler kümesinden ibaret değildir ve getirdiği önermelerden büyük bir çoğunluğu da fiilen doğrudur (Eagleton, 2005: 51). Althusser, ideolojinin yanlış bilinç olması olayından çok ideolojinin gördüğü işlevle ilgilenmiştir. Althusser, ideolojiyi insan zihninin bir ürünü olarak değil; insanların ne düşündüğünü belirleyen yarı maddi bir varlığa sahip olarak görür. İdeolojinin kiliseler, sendikalar ve okullar gibi toplumdaki ‘Devletin İdeolojik Aygıtları’nda cisimleştiğini öne sürer (Mclellan, 2009: 34). Althusser, insanların ideolojide kendi varlık koşullarıyla ilişkilerini değil de, kendi varlık koşullarını yaşama tarzlarını ifade ettiklerini savunur. “Bu hem gerçek ilişkiyi hem de yaşanan, hayali ilişkiyi içerir” (Althusser, 2002: 284). İdeolojiyi yanlış bilinç olarak görmeyen kuramcılardan bir tanesi de Zizek’tir. Zizek, ideolojinin bir (toplumsal) varlığın yanlış bilinci olmadığını ve yanlış bilinçle desteklendiğinde bu varoluşun kendisi olduğunu ifade etmiştir (Zizek, 1991: 21). İdeolojinin bazı kuramcılar tarafından bir yanlış bilinç meselesi gibi görünmemesinin nedenlerinden birisi, insanların ideolojik olduğunda hemfikir olduğu birçok önermenin açık bir biçimde doğru oluşudur (Eagleton, 2005: 37).

Marksist geleneğin ortaya attığı üçüncü öngörü ise, ideolojinin gerçekleri tam olarak yansıtmadığı ve gerçekleri yanılsamalı bir şekilde sunduğudur. İdeoloji gerçeğin, baş aşağı, sakatlanmış ve eğri-büğrü olmuş bir yansısıdır. İdeolojide, insanlar ile onların içinde bulundukları koşullar, bir camera obscura’daki (Ortaçağda kullanılan ve daha sonra geliştirilmiş olan bu alette, aynalar yardımıyla düz bir yüzey üzerine bir manzaranın imajı yansıtılıyordu) gibi baş aşağı görülür; gözün ağtabakası üzerinde nesnelerin baş aşağı olması nasıl bir fizik sürecin sonuysa, bu da, özel hayati bir sürecin sonucu olmaktadır (Lefebvre, 1996: 57). Althusser’in “ideoloji hiçbir zaman, ‘ben ideolojiyim’ demez” (Akt: Eagleton, 2005: 85) şeklindeki sözleri bu durumu açıklar niteliktedir. Bu durum ideolojinin kendisini gizleme ihtiyacından yani fark ettirmeden kendi değerlerini meşrulaştırma isteği çabasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla “İdeolojik olanın daima kendi özgül toplumsal, siyasal ve kültürel varoluş koşulları bulunmaktadır” (Hall, 2002: 118). Marksist görüşe göre,

(30)

19

ideolojik inançlar, maddi çıkarları imleyebilir, yadsıyabilir, rasyonalize edebilir, gizleyebilir, onların tersine gidebilir (Eagleton, 2005: 294). Bu durumda ideoloji, gerçek durumu dönüştürücü biçimde çalışır (Eagleton, 2005: 291). İdeoloji, katıksız yanılsamadır, katıksız düştür, yani hiçliktir. Tüm gerçekliği kendi dışındadır (Althusser, 2006: 270). İdeoloji yanılsama olduğuna göre, gerçek değildir, tıpkı ütopya kavramının da yeri olmayan anlamına gelip edebiyat kuramıyla alakalı olması gibi; o halde ideoloji de edebi bir yaklaşımdır; sadece bir sınıfın başka ezilen sınıflar karşısında kurduğu hâkimiyetin bilincini veren bir şeyi ifade etmek zorunda olmayarak, aynı zamanda bu bilinci de yanılsama olarak gösterdiğinden ideoloji, hedefi olan bir yaklaşımın pratiği olarak karşımıza çıkmaktadır (Akay, 2004: 13-14). Ancak Zizek, “İdeolojik yanılsamanın yeri neresidir, gerçekliğin kendisini bilmekte mi yoksa yapmakta mıdır?” sorularını sormuş ve bu soruyu yine kendi cevaplamıştır.

“İdeolojik yanılsama ‘bilmekte’ yatar. İnsanların fiilen yaptıkları şey ile yaptıklarını düşündükleri şey arasındaki uyumsuzlukla ilgili bir mesele söz konusudur- ideoloji, tam da insanların aslında ne yaptıklarını bilmemelerinden, ait oldukları toplumsal gerçekliğe ilişkin yanlış bir tasarıma sahip olmalarından ibarettir” (Zizek, 2008:

46). İdeoloji bireylerin tutarlı bir kimlik oluşturabilmesini sağlayan temelleri

sunacak ölçüde ‘gerçek’ olmak, etkili eylem için güçlü motivasyonlar yaratmak ve içinde barındırdığı bariz çelişki ve tutarsızlıkları tevil etme yolunda, zayıf da olsa girişimlerde bulunmak zorundadır. Kısacası, başarılı bir ideolojinin, zorla kabul ettirilen bir yanılsamadan fazla bir şey olması ve bütün tutarsızlığına rağmen hitap ettiği insanlara, kolayca vazgeçilip bir kenara bırakılamayacak kadar gerçek ve kabul edilebilir bir toplumsal gerçeklik biçimi iletmesi gerekir (Eagleton, 2005: 36).

Zizek’e göre; ideoloji, en temel boyutunda, gerçekliğimizin kendisi için bir destek işlevi gören bir fantezi-kurgusudur. “Fiili, gerçek toplumsal ilişkilerimizi yapılaştıran ve böylece taşınmayan, gerçek, imkânsız bir çekirdeği maskeleyen bir yanılsamadır. İdeolojinin işlevi bize gerçeklikten kaçılacak bir nokta sunmak değil, toplumsal gerçekliğin kendisini travmatik, gerçek bir çekirdekten bir kaçış olarak sunmaktır” (Zizek, 2008: 60-61). Zaten ideoloji ortaya çıktığı andan itibaren, ilk olarak

gerçeğin, insanlara yansımada, içinden geçtiği ortamların etkisiyle, bir sapmaya uğradığı ve insanlarda yanlış imge ve izlenimler yaratabileceği, başka bir deyimle bazı insanların gerçek olarak bildiklerinin aslında daha derin ve doğru bir gerçeği

Şekil

Tablo 1: 1982 referandum sürecinin aylara göre gazete karikatürlerine yansıtılması

Referanslar

Benzer Belgeler

Anayasa değişiklik teklifi nin birinci görüşmesinde, İçtüzüğe göre (m.81/a), önce teklifi n tümü hakkında bir görüşmenin açılması gerekir. Bu görüşme so-

maddesinde Ģu Ģekilde belirtilmiĢtir: "Avrupa Birliği özgürlük, demokrasi, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü ilkeleri

Tablo 2’de de görüldüğü gibi, ODTÜ ve İnönü Üniversiteleri’ndeki matematik, fizik ve kimya öğretmeni yetiştirme programları ile İstanbul ve Ankara

zamanına bağlı olarak değişimini göster- mektedir. Her biri en az iki basamaklı olan 10 tane sayı vardır. a, b, c rakamlardan oluşan abc biçimin- deki, üç basamaklı

∆ doğ- rusu y-eksenine paralel olarak değişen bir doğru olmak üzere aşağıdaki biçimde bir

a) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş gün içinde, Sayıştay Başkanı adaylık başvurusunu ilan eder. İlan tarihinden itibaren beş gün içinde adaylar

Osman, Hulusi Behçet, Tevfik Salim Sağlam Paşa, Neşet Ömer gibi kendi sahalarında ünlü bir çok Türk hocaların da İstanbul Tıp Fakültesi öğretim. kadrosunda yer

İlk bölümde askeri müdahaleye ait tanımlarla beraber, bir ordunun hangi iç ve dış şartlar altında müdahale için harekete geçtiği kendi iç dinamiğiyle beraber