• Sonuç bulunamadı

Kadıoğlu Şeyh Mehmed ve İnşirahu's-Sadr mesnevisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kadıoğlu Şeyh Mehmed ve İnşirahu's-Sadr mesnevisi"

Copied!
643
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI ESKİ TÜRK EDEBİYATI BİLİM DALI

KADIOĞLU ŞEYH MEHMED VE İNŞİRÂHU'S-SADR MESNEVİSİ (İNCELEME - METİN)

DOKTORA TEZİ

DANIŞMAN Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

HAZIRLAYAN Vesile ALBAYRAK SAK

(2)

İÇİNDEKİLER

Ön söz ... XVIII Kısaltmalar ... XX

GİRİŞ:

EDEBİYATIMIZDA TERCÜME GELENEĞİ VE MANTIKU’T-TAYR TERCÜMELERİ ... XXII

I. BÖLÜM

KADIOĞLU ŞEYH MEHMED'İN HAYATI, ESERİ VE ŞAHSİYETİ

A. Hayatı ... 1 B. Eseri ... 4 C. Şahsiyeti ... 4 II. BÖLÜM İNŞİRÂHU'S-SADR A. ESERİN TANITILMASI ... 7 1. Adı ... 7 2. Türü ... 8 3. Yazılış Sebebi ... 9 4. Yazılış Tarihi ... 11 5. Beyit Sayısı ... 11 B. MUHTEVA ÖZELLİKLERİ ... 11 1. Tertibi ... 11

2. Eserde Yer Alan bölümler ve Hikâyeler ... 12

2.1. Mukaddime ... 12

İnşā-i Ḥāl-i Fakīr ü Sebeb-i Taḳrīr ü Taḥrīr ... 12

(3)

İbtidā-yı Şürū-‘ı Terceme-i Manṭıḳu'ṭ-Ṭayr El-Müsemmā Bā-İnşirāḥu'ṣ-Ṣadr

... 13

Ḥikāyet ... 13

Der-Na‘t-ı Neb ‘Aleyhi'ṣṣalātü Ve's-selām ... 13

Temẟīl ... 13

Der-Medḥ-i Ebūbekr-i Ṣıddīḳ ... 13

Der-Medḥ-i ‘Ömer-i Fārūḳ ... 13

Der-Medḥ-i ‘Oẟmān-ı Ẕi'n-Nūreyn ... 13

Der-Medḥ-i Emīru'l-Mü’minīn ‘Ali ... 14

Der-Ta‘aṣṣub-ı Müte‘aṣṣıbān ... 14

Ḥikāyet (Hz. Ömer'in halifeliği bırakma isteği) ... 14

Ḥikāyet (Hz. Ali'nin kendini yaralayana şerbet göndermesi) ... 14

Ḥikāyet (Hz. Peygamber'in bir yerde konaklaması) ... 14

Ḥikāyet (Hz. Ali'nin şehit olma isteği) ... 14

Ḥikāyet (Bilal'in sabrı) ... 14

Ḥikāyet (Murtaza'nın Hz. Peygamber'in mağaraya gittiği gece Peygamber’in yatağına yatması) ... 15

Der-Münācāt-ı Ḳadı'l-Ḥācāt (Hz. Peygamber'in ümmetinin günahlarının kendisine verilmesini istemesi) ... 15

2.2. Der-Münāẓara-i Hüdhüd (Eser başlangıcı Hüdhüd'ün tanıtımı, yolculuğa çıkacak kuşların sahneye çıkması ... 15

2.2.1. Mācerā-yı Mūsīçe ... 15

2.2.2. Mācerā-yı Ṭūṭī ... 15

2.2.3. Mācerā-yı Kebk ... 15

2.2.4. Mācerā-yı Bāz ... 15

(4)

2.2.6. Mācerā-yı ‘Andelīb ... 16 2.2.7. Mācerā-yı Ṭāvus ... 16 2.2.8. Mācerā-yı Tezerv ... 16 2.2.9. Mācerā-yı Ḳumrı ... 16 2.2.10. Mācerā-yı Fāḫite ... 16 2.2.11. Mācerā-yı Şāhīn ... 16 2.2.12. Murġ-ı Zerrīn ... 16

2.2.13. Cem‘ Āmeden-i Murġān ... 17

2.2.14. Ta‘rīf-i Hüdhüd ... 17

2.2.15. Ḥikāyet-i Sīmurġ ... 17

2.2.16. Mübāḥaẟe-i Murġān vü ‘Öẕr-Güften-i Bülbül .. 18

2.2.17. Cevāb-ı Hüdhüd ... 18

2.2.18. Ḥikāyet- (Yoksul bir dervişin padişahın kızına aşık olması) ... 18

2.2.19. ‘Öẕr-Güften-i Ṭūṭī ... 19

2.2.20. Cevāb-ı Hüdhüd ... 19

2.2.21. Temẟīl (Hızır'ın meczupla arkadaşlığı) ... 19

2.2.22. ‘Öẕr-Güften-i Ṭāvüs ... 19

2.2.23. Cevāb-ı Hüdhüd ... 20

2.2.24. Ḥikāyet (Bir talebenin hocasına Hz. Adem'in cennetten niçin kovulduğunu sorması) ... 20

2.2.25. ‘Öẕr-Güften-i Baṭ ... 20

2.2.26. Cevāb-ı Hüdhüd ... 20

2.2.27. Temẟīl (Birinin bir meczuba iki âlem hakkındaki sorusu) ... 20

(5)

2.2.29. Cevāb-ı Hüdhüd ... 21

2.2.30. Ḥikāyet (Hz. Süleyman'ın yüzüğündeki mücevher) ... 21

2.2.31. ‘Öẕr-Güften-i Hümā ... 21

2.2.32. Cevāb-ı Hüdhüd ... 22

2.2.33. Temẟīl (Dürüst bir adamın rüyasında Sultan Mahmud'u görüp onu padişah diye çağırması) ... 22

2.2.34. ‘Öẕr-Güften-i Bāz ... 22

2.2.35. Cevāb-ı Hüdhüd ... 22

2.2.36. Ḥikāyet (Padişahın itibarlı bir köleye aşık olması, yüzünün sararması) ... 22

2.2.37. ‘Öẕr-Güften-i Butimar ... 23

2.2.38. Cevāb-ı Hüdhüd ... 23

2.2.39. Temẟīl (Can gözü açık birinin denize dalması ve ona niçin mavi olduğunu sorması)... 23

2.2.40. ‘Öẕr-Güften-i Kūf ... 23

2.2.41. Cevāb-ı Hüdhüd ... 23

2.2.42. ‘Öẕr-Güften-i Ṣa‘ve ... 24

2.2.43. Cevāb-ı Hüdhüd ... 24

2.2.44. Ḥikāyet (Yakub'un Yusuf'tan ayrılınca gözlerini kaybetmesi) ... 24

2.2.45. ‘Öẕr-Güften-i Murġān-ı Diger ... 24

2.2.46. Mācerā-yı Murġān ... 25

2.2.47. Cevāb-ı Hüdhüd ... 25

2.2.48. Ḥikāyet (Güzel bir padişahın güzelliğine her an bakabilmek için bir ayna yaptırması) ... 25

(6)

2.2.49. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un hastalanan Ayaz'a

hizmetçi göndermesi) ... 25

2.3.1. Maḳāle-i Evvel Der-Nīst Yāften... 26

2.3.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 26

2.3.3. Ḥikāyet (Şeyh San‘an'ın bir rüya görmesi, rüyasını tabir için Rūm'a gitmesi ve orada bir Hristiyan kızına aşık olması) 26 2.3.4. Rücū-‘ı be-Ḳıṣṣa ... 30

2.4.1. Der- Ḳur‘a Endāhten-i Murgān ... 30

2.4.2. Rāh-Nümūden-i Hüdhüd ... 30

2.4.3. Ḥikāyet (Bayezid'in bir gece dışarı çıkması) ... 31

2.4.4. Rucū-‘ı be-Ḳıṣṣa ... 31

2.4.5. Mev‘ıẓa-i Süḫan ... 31

2.5.1. Maḳāle-i ẞānī Der-su’āl ... 31

2.5.2. Cevab-ı Hüdhüd ... 32

2.5.3. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un deniz kıyısında balık tutan yoksul bir çocukla ortak olması) ... 32

2.5.4. Ḥikāyet (Bir padişahın bir katili eziyetlerle öldürtmesi ve bir sofinin bu katili rüyasında cennette görmesi) ... 32

2.5.5. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un avlanırken askerlerinden ayrı düşmesi, eşeğine diken yüklemiş zor durumdaki bir ihtiyara yardım etmesi) ... 33

2.6.1. Maḳāle-i Süvüm Der-Nā-Tüvānī Rāh ... 33

2.6.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 34

2.6.3. Ḥikāyet (Şeyh Tokati'nin Nişabur'a gitmesi, yolda hastalanması Allah'tan ekmek istemesi) ... 34

2.6.4. Ḥikāyet (Çıplak bir meczubun Allah'tan cübbe isteme) ... 34

(7)

2.6.5. Ḥikāyet (Rabia'nın hac maksadıyla yola çıkıp yedi yıldan

sonra Mekke'ye varması ve orada hayız olması) ... 35

2.6.6. Ḥikāyet (Bir meczubu ulu birinin ziyareti) ... 35

2.7.1. Maḳāle-i Çehārüm Su’āl Der-Günāh ... 35

2.7.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 35

2.7.3. Ḥikāyet (Tövbe eden ve defalarca tövbesini bozan bir adamın yeniden pişman olması) ... 35

2.7.4. Ḫıṭāb-ı Bārī Ta‘ālā (Tanrı'dan “Buyur kulum!” sesi gelmesi üzerine Cebrail'in Rum ülkesine gitmesi, bir kafiri putun önünde ağlar bulması) ... 36

2.7.5. Ḥikāyet (Bir sofinin Bağdat'ta “Bir hayli balım var, pek ucuza satıyorum, alıcı yok mu?” diyen birini duyması) ... 36

2.7.6. Ḫıṭāb-ı Bārī Ta‘ālā ... 36

2.7.7. Ḥikāyet (Müfsit bir adamın ölmesi, bir zāhidin müfsidin namazını kılmamak için oradan savuşması) ... 37

2.7.8. Ḥikāyet (Abbase'nin kıyamet gününde Tanrı'nın meleklerin yüzbinlerce yıllık ibadetlerini alıp insanlara verdiğini anlattığı hikaye) ... 37

2.8.1. Maḳāle-i Pencüm Der-Muḥanneẟ Gevher ... 37

2.8.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 37

2.8.3. Ḥikāyet (Şiblî'nin Bağdat'tan bir müddet kaybolup kerhanede bulunması) ... 38

2.8.4. Ḥikāyet (İki dervişin kavga edip mahkemelik olmaları) ... 38

2.8.5. Ḥikāyet (Bir müflisin Mısır padişahına aşık olması) .... 38

2.8.6. Ḥikāyet (Şiblî'nin anlattığı bir kıssa) ... 39

(8)

2.9.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 39

2.9.3. Temẟīl (Bir mezar kazıcının nefsinden şikayeti) ... 40

2.9.4. Ḥikāyet (Abbas'ın nefis köpeğiyle ilgili hikayesi) ... 40

2.9.5. Ḥikāyet (Bir padişahın bir sufiye “Benim durumum mu senin durumun mu iyi” diye sorması ... 40

2.9.6. Temẟīl (İki tilkinin konuşması) ... 40

2.10.1. Maḳāle-i Heftüm Der-Ġurūrī ... 41

2.10.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 41

2.10.3. Ḥikāyet (Bir gâfilin iblis hakkında bir sufiyle konuşmaları) ... 41

2.10.4. Ḥikāyet (Hz. İsa'nın İblis'le konuşmaları) ... 41

2.10.5. Temẟīl (Bir Aziz'in Malik Dinar'a halini sorması) ... 41

2.10.6. Ḥikāyet (Bir meczubun “İşimi düzene koy” diye dua eden bir zengini işitmesi) ... 42

2.10.7. Temẟīl (Temiz, inançlı bir adamın ölüm halindeki kişiyi kıbleye çevirmeleri hakkındaki görüşü) ... 42

2.11.1. Maḳāle-i Heştüm Der-Dostı-ı Zer ... 42

2.11.2. Cevab-ı Hüdhüd ... 42

2.11.3. Ḥikāyet (Yeni derviş olan birinin para biriktirmesi ve bu durumu şeyhinden gizlemesi) ... 42

2.11.4. Ḥikāyet (Basra şeyhinin Rabia'yla konuşması) ... 43

2.11.5. Ḥikāyet (Bir zahidin kuş sesine dalıp Tanrı'yı unutması) ... 43

2.12.1. Maḳāle-i Nühüm Der-‘Öẕr Āverden-i Rāh ... 43

(9)

2.12.3. Ḥikāyet (Duvarları altın yıldızlarla bezenmiş bir köşk yaptıran bir padişahın “Bu köşkün güzelliğinde bir noksan var

mı?” diye sorması ve bir sofinin cevap vermesi) ... 44

2.12.4. Ḥikāyet (Bir tacirin ululuk göstermek amacıyla bir saray yaptırması ve sarayında bir ziyafet vermesi) ... 44

2.12.5. Temẟīl (Kararsız bir örümcek ve onun ağına düşen sinek) ... 44

2.12.6. Ḥikāyet (Ovada koşan aklı kıt bir adamın bir dervişe rastlaması) ... 45

2.12.7. Ḥikāyet (Oğlu ölen bir adamın yakarışları) ... 45

2.12.8. Ḥikāyet (Vaktin kıymetini bilmek)... 45

2.13.1. Maḳāle-i Dehüm Der-bülend-i ‘Işḳ ... 45

2.13.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 45

2.13.3. Ḥikāyet (Şiblî'ye dertli birinin ağlaması ve Şiblî'nin ona tavsiyesi) ... 46

2.13.4. Ḥikāyet (Bir tacirin sattığı cariyesini pişman olup tekrar almak istemesi ... 46

2.13.5. Ḥikāyet (Padişahın avlanmak için ovaya çıkması ve bir köpek istemesi) ... 46

2.13.6. Ḥikāyet (Hallac'ın “Ene'l Hak” demesinden sonra dâra çekildiğinde ellerinin, ayaklarının kesilmesi) ... 47

2.13.7. Ḥikāyet (Cüneyd'in Bağdat'a gitmesi oradaki insanlarla konuşurken oğlunun başının kesilmesi) ... 47

2.14.1. Maḳāle-i Yāzdehüm Der-Bīm-i Murġ ... 47

2.14.2. Cevāb ... 47

(10)

2.14.4. Ḥikāyet (Babasının tabutu ile ağlayıp giden bir oğlana

bir sofinin nasihati) ... 48

2.14.5. Ḥikāyet (Bir neyzenin ölüm anı ve tavsiyesi) ... 48

2.14.6. Ḥikāyet (Hz. İsa'nın suyu tatlı bir dereden su içmesi, testisini doldurup içtiğinde ise suyun acılaşması) ... 49

2.14.7. Ḥikāyet ((Bukrat'ın ölüm anında talebesiyle konuşması) ... 49

2.15.1. Maḳāle-i Düvāzdehüm Der Bülendī vü Bī-Murādī ‘Işḳ ... 49

2.15.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 49

2.15.3. Ḥikāyet (Bir sâlikin kendisine sunulan şerbeti içmemesi ve nedeni) ... 50

2.15.4. Ḥikāyet (Bir padişahın kuluna meyve ikram etmesi) .. 50

2.15.5. Ḥikāyet (Şöhret sahibi birinin bir sofiye zamanını nasıl geçirdiğine dair sorusu) ... 50

2.15.6. Ḥikāyet (bir kocakarının Şeyh-i Mihne'den isteği) ... 51

2.15.7. Ḥikāyet (Bir dilencinin Cüneyd'in huzuruna gelip “İnsan ne vakit gönül huzuruna erişir?” diye sorması) ... 51

2.15.8. Ḥikāyet (Bir yarasanın güneşe ulaşma isteği) ... 51

2.16.1. Maḳāle-i Sizdehüm Der-Emr ü Fermān ... 51

2.16.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 52

2.16.3. Ḥikāyet (Seferden dönen bir padişahı zindandakilerin kesik el ayak ve başlarla karşılayışı ve padişahın memnuniyeti) ... 52

2.16.4. Ḥikāyet (Bir hocanın riyasında Bayezid'le Tirmizi'yi bir yolda giderlerken görmesi) ... 53

(11)

2.16.6. Ḥikāyet (Padişahın bir kula elbise ihsan etmesi) ... 53 2.17.1. Maḳāle-i Çehārdehüm Der-Ḳanā‘at ü Pāk-Bāzī... 54 2.17.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 54 2.17.3. Ḥikāyet (Türkistan pîrinin en fazla sevdiği iki şey) .... 54 2.17.4. Ḥikāyet (Şeyh Harkanî'nin patlıcana düşkünlüğü) ... 54 2.17.5. Ḥikāyet (Çölde yürüyen Zünnûn'un bir yerde can vermiş kırk tane derviş görmesi) ... 54 2.17.6. Ḥikāyet (Firavun'un büyücülerinin eriştikleri devlet) . 55 2.18.1. Maḳāle-i Pāndzdehüm Der-Himmet ... 55 2.18.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 55 2.18.3. Ḥikāyet (Bir kocakarının hazinelere bedel Yusuf'u on yumak ipe satın olmak istemesi) ... 55 2.18.4. Ḥikāyet (Yoksulluğundan feryat eden birine İbrahim Ethem'in sözleri) ... 56 2.18.5. Ḥikāyet (Şeyh Gavri'nin birgün meczuplarla beraber bir köprünün altından geçerken Sultan Sencer'le karşılaşması) .... 56 2.18.6. Ḥikāyet (Bir meczubun âlem hakkındaki görüşleri) ... 56 2.19.1. Maḳāle-i Şānzdehüm Der -inṣāf ü Vefā ... 57 2.19.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 57 2.19.3. Ḥikāyet (Bişr-i Hâfi'ye giden Ahmed-i Hanbel'in kınanması) ... 57 2.19.4. Ḥikāyet (Sakalı büyük bir adamın denize düşmesi) .... 57 2.19.5. Ḥikāyet(Şeyh ve Köpek ) ... 57 2.19.6. Ḥikāyet (İbadet yaptığı halde gönlü kapalı adam) ... 58 2.19.7. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un askerine tutsak düşen ihtiyar Hint padişahı) ... 58

(12)

2.19.8. Ḥikāyet(Bir kâfir ve bir gazînin savaşta ibadet için

birbirlerinden mühlet istemeleri) ... 58

2.19.9. Ḥikāyet(Kıtlıktan bunalan on kardeşin Yusuf'un kapısına gelmeleri) ... 59

2.20.1. Maḳāle-i Heftdehüm Der-Küstāḫ-ı Rāh ... 59

2.20.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 59

2.20.3. Ḥikāyet (Horasanlı Âmid ve meczup) ... 60

2.20.4. Ḥikāyet Viraneye sığınan bir meczubun başına kerpiç düşmesi) ... 60

2.20.5. Ḥikāyet (Komşusundan ödünç eşek alan bir yoksulun hali) ... 60

2.20.6. Ḥikāyet (Mısırdaki kıtlık ve bir deli)... 60

2.20.7. Ḥikāyet (Külhan bucağına sığınan bir delinin karanlıkta üzerine yağan doluyu taş zannedip çocuklara sövmesi) ... 61

2.20.8. Ḥikāyet (Vâsıt ve kadı) ... 61

2.21.1. Maḳāle-i Szdehüm Der-‘Işḳ-ı Cüvānī ... 61

2.21.2. Cevab-ı Hüdhüd ... 61

2.21.3. Ḥikāyet (Vefat eden Bayezid'i rüyasında gören dervişin sorusu) ... 62

2.21.4. Ḥikāyet (Aşkının çokluğundan ağlayıp kararsız bir hale düşen derviş) ... 62

2.21.5. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un rind bir külhancıya konuk olması) ... 62

2.21.6. Ḥikāyet (Bir sakanın kırbası dolu diğer bir sakadan su istemesi) ... 63

2.22.1. Maḳāle-i Nuzdehüm Der-Ḥāsıl-ı Ma‘rifet ... 63

(13)

2.22.3. Ḥikāyet (Şeyh Ebubekr-i Nişābūrī'nin dervişleriyle bir yere giderken eşeğin yellenmesi ve Şeyh'in o anda vecde gelmesi) ... 64 2.22.4. Ḫıṭāb-ı Bārī Ta‘ālā (Musa'nın İblis'ten gizli bir şey öğrenme isteği) ... 64 2.22.5. Ḥikāyet (Temiz dinli bir erin düşünceleri) ... 64 2.22.6. Ḥikāyet (Her çamaşır yıkamaya niyetlendiğinde havanın bulutlandığını gören sofi) ... 64 2.23.1. Maḳāle-i Bīstum Der-şādī ... 65 2.23.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 65 2.23.3. Ḥikāyet (Dağlarda, ormanlarda kaplanlarla oturan âşık ve onun aşk hakkındaki sözleri) ... 65

2.23.4. Ḥikāyet (Bir âşığın ölüm zamanı ağlaması) ... 65 2.23.5. Ḥikāyet (Bir aziz'in düşünceleri) ... 66 2.23.6. Ḥikāyet (Bû Alī Rûdbâr'ın ölüm anında söyledikleri) 66 2.23.7. Ḫıṭāb-ı Bārī Ta‘ālā (Tanrı'nın Davut Peygamber'e kulları için söyledikleri) ... 66 2.23.8. Ḥikāyet (Ayık bir adamın bir sarhoşu çuvala koyup yerine götürmesi) ... 67 2.23.9. Ḥikāyet (Yiğit ve âşık bir adamın sevgisinin azaldığında kadının gözündeki akı görmesi)... 67 2.23.10. Ḥikāyet ((Muhtesib'in bir sarhoşu dövmesi) ... 67 2.24.1. Maḳāle-i Bīstuyeküm Der- v

v

H āheş ... 67

2.24.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 67 2.24.3. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un kölesi Ayaz'ı sultan yapması) ... 68

(14)

2.24.4. Ḥikāyet (Rabia'nın Tanrı'dan düşman ve dostlarına ait

isteği) ... 68

2.24.5. Ḥikāyet (Tanrı'nın Davūd Peygamber'e hitâbı) ... 68

2.24.6. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un askerlerinin Sumenāt'ta Lât denen putu ele geçirmeleri) ... 69

2.24.7. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un Gazne'ye Hintlilerle savaşa gitmesi ve adakta bulunması) ... 69

2.25.1. Maḳāle-i Bīstudevum Der-Biżā‘at ... 70

2.25.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 70

2.25.3. Ḥikāyet (Züleyha'nın Yusuf'u zindan'a attırması ve ona işkence ettirmesi) ... 70

2.25.4. Ḫikāyet (Kölenin ibadeti) ... 70

2.25.5. Ḥikāyet (Ebû Ali Tûsî'nin sözleri) ... 71

2.25.6. Ḥikāyet (İbadet eden bir kişi) ... 71

2.26.1. Maḳāle-i Bstusevum Der-Beyān-ı Rāh ... 71

2.26.2. Cevāb-ı Hüdhüd ... 71

2.26.3. Der-Tahkīk-i Vādī-i Ṭaleb ... 72

2.26.4. Ḥikāyet (Mekkeli Amr'ın İblis'e dair anlattığı hikaye) 72 2.26.5. Ḥikāyet (Şiblî'nin ölüm anında beline zünnar bağlaması) ... 73

2.26.6. Ḥikāyet (Mecnun'un Leylâ'yı arayışı) ... 73

2.26.7. Ḥikāyet (Yusuf-ı Hemedânî'nin sözleri ... 73

2.26.8. Ḥikāyet (Şeyh Mihne'nin iç sıkıntısı) ... 73

2.26.9. Ḥiḳāyet (Sultan Mahmud'un bir şeyler arayan bir adam görmesi ve onunla konuşması) ... 74

(15)

2.27.2. Ḥikāyet (Zengin birinin bir şerbetçiye âşık olması) .... 74

2.27.3. Ḥikāyet (Bir müflisin Ayâz'a âşık olması) ... 75

2.27.4. Ḥikāyet (Bir Arap'ın Acem diyarına gidişi) ... 75

2.27.5. Ḥikāyet (Mecnun'un Leylâ'yı görebilmek için pösteki giyinip sürüye katılması) ... 76

2.27.6. Ḥikāyet (Himmetli birinin bir güzele âşık olması) ... 76

2.27.7. Ḥikāyet (Hz. İbrahim'le Azrail) ... 76

2.28.1. Maḳāle-i Bīstupençüm Der-Vādī-i Ma‘rifet ... 77

2.28.2. Ḥikāyet (Çin'de taş kesilen adam) ... 77

2.28.3. Ḥikāyet (Bir âşık) ... 78

2.28.4. Ḥikāyet (Âşık bekçi) ... 78

2.28.5. Ḥikāyet (Abbas'ın bir aşk erine söyledikleri) ... 78

2.28.6. Ḥikāyet (Sultan Mahmud'un bir viranede bir dīvāneyle karşılaşması) ... 79

2.29.1. Maḳāle-i Bīstuşeşüm Der-Vādī-i İstiġnā ... 79

2.29.2. Ḥikāyet (Bir güzelin kuyuya düşüp ölmesi) ... 80

2.29.3. Ḥikāyet (Yusuf-ı Hemedânî'nin nasihati) ... 80

2.29.4. Ḥikāyet (Remmâl ve âlem) ... 80

2.29.5. Temẟīl (Sır ehli biri ve Hâtif) ... 81

2.29.6. Temẟīl (Sineğin bal küpüne düşmesi) ... 81

2.29.7. Ḥikāyet (Bir köpekçinin kızına âşık olan şeyh) ... 81

2.29.8. Ḥikāyet (Bir dervişin şeyhiyle konuşması) ... 82

2.30.1. Maḳāle-i Bīstuheftüm Der-Vādī-i Tevḥid) ... 82

2.30.2. Ḥikāyet (Bir azîzin bir meczupla konuşmaları)... 82

(16)

2.30.4. Ḥikāyet (Lokman-ı Serahsî'nin isteği) ... 83

2.30.5. Ḥikāyet (Sevgilisi suya düşen âşık) ... 83

2.30.6. Ḥikāyet (Sultan Mahmud ve Ayaz) ... 83

2.31.1. Maḳāle-i Bīstuheştum Der-Vādī-i Ḥayret ... 84

2.31.2. Ḥikāyet (Padişahın kızının köleye âşık olması) ... 84

2.31.3. Ḥikāyet (Kızının kabrinde ağlayan bir anne) ... 84

2.31.4. Ḥikāyet (Bir sofinin giderken bir ses duyması) ... 84

2.31.5. Ḥikāyet (Şeyḫ Nasrâbâd'ın beline zünnâr bağlaması) . 85 2.31.6. Ḥikāyet (Dervişin pîrini rüyasında görmesi) ... 85

2.32.1. Maḳāle-i Bīstunehum Der-Vādī-i Faḳr ü Fenā ... 85

2.32.2. Ḥikāyet (Maşuk-ı Tûsî'nin müridlerine sözleri) ... 85

2.32.3. Ḥikāyet (Bir aşığın ağlayışı) ... 85

2.32.4. Ḥikāyet (Pervanelerin mum arayışları) ... 85

2.32.5. Ḥikāyet (Taş yürekli birinin bir sofinin ensesine sille vurması) ... 86

2.32.6. Ḥikāyet (Güzel şehzâde) ... 86

2.32.7. Ḥikāyet (Dindarın hüdhüde sorusu) ... 86

2.33.1. Maḳāle-i Siyum Der-Ahvāl-i Murġān ... 86

2.33.2. Ḥikāyet (Mecnun'un beklentisi)... 87

2.33.3. Mücādele-i Murġān Bā-Pervāne-i Bī-çāre ... 87

2.33.4. Ḥikāyet (Mısır'a padişah olan Yusuf'un kardeşleriyle karşılaşması) ... 87

2.33.5. Rücu‘-ı Be-Kıṣṣa-i Murġān ... 88

2.33.6. Ḥikāyet (Bir âşığın Hallac'ı yaktıkları ateşin külünde onu araması) ... 88

(17)

2.34.2. Ḥikāyet (Vezirin oğluna âşık olan padişah) ... 88

2.34.3. Ḥikāyet (Sükutun değeri) ... 89

2.34.4. Ḥikāyet (Aristorales'in İskender'in ölümüne dair sözleri) ... 89

2.34.5. Ḥikāyet (Bir dervişin sözleri) ... 89

2.34.6. Ḥikāyet (Bir dervişin vasiyeti) ... 89

2.34.7. Ḥikāyet (Bir dindarın sözleri) ... 89

2.34.8. Ḥikāyet (Vefat eden Şiblî'yi bir yiğidin rüyasında görmesi) ... 90

2.34.9. Ḥikāyet (Bir pîrin yolda meleklere rastlaması) ... 90

2.34.10. Ḥikāyet (Ebu Said Mihne'nin tekkede yanına gelen sarhoş) ... 90

2.34.11. Ḥikāyet (Mahşer günü bir aziz) ... 90

2.34.12. Ḥikāyet (Nizamülmülk'ün ölüm vakti) ... 90

2.34.13. Ḥikāyet (Hz. Süleyman'ın âcizliği) ... 90

2.34.14. Ḥikāyet (Ebu Said Mihne'nin tellakla konuşması ve son) ... 91

3. Âyet ve hadisler ... 92

4. Hikâyeler üzerine genel bir değerlendirme ... 96

5. Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ı ile mukayese ...100

C. ŞEKİL ÖZELLİKLERİ ... 124

1. Vezin ... 124

2. Kafiye ... 125

(18)

III. BÖLÜM METİN

1.Nüshanın Özellikleri ... 138

2. Metin Oluşturmada Tutulan Yol ... 139

3. Metin ... 141

SONUÇ ... 462

BİBLİYOGRAFYA ... 464

Transkripsiyon İşaretleri ... 471

Metnin Dizini (Özel İsimler ve Yer Adları) ... 472

Nüshanın İlk ve Son Varakları ... 474

(19)

ÖN SÖZ

Feridüddin Attar (1119?-1193) tarafından kaleme alınan Mantıku’t-Tayr, XII. yüzyıldan günümüze kadar Doğu edebiyatında sevilip okunmuş şaheserlerden biridir. İslâmî kültür içinde yer alan tasavvufî öğretiyi allegorik bir dille, konu bütünlüğü içinde ele alan ve hikâyelerle halka indirgeyen bu eser, haklı olarak kaynak eser olma özelliği kazanmıştır.

Dînî-tasavvufî edebiyatımıza büyük ölçüde tesir eden Attar'ın bu eserinin Türk edebiyatında da özel bir yeri vardır. Medeniyetler bir ülkeden diğerine daha çok tercüme yoluyla girer. Dînî-didaktik edebiyatın önemli bir parçası olan Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ı da edebiyatımıza tercüme yoluyla girmiştir. Edebiyatımızda XIV. yüzyıldan başlayarak XVIII. yüzyıla kadar her yüzyılda tercümeleri ve benzerleri yazılan eserin Anadolu'daki ilk tercümesi Gülşehrî (1317) tarafından yapılmıştır. 4437 beyitten müteşekkil eser, şairin tercümedeki serbestliği, eserin yapısında yaptığı değişikliklerle ve Türkçeciliğiyle dikkat çekicidir. Mantıku’t-Tayr'a benzer eserler grubunda yer alan Ali Şir Nevâî'nin Lisanü't-Tayr'ı ise 3598 beyittir. Eser Nevâî'nin son manzum eserlerinden olup Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ına naziredir. Bunu XVI. yüzyılda İranlı Şemsî'nin Deh Mürg'ü (H.920=M.1514) izlemiştir. Dînî, Tasavvufî, ahlakî birçok nasihati kuşları konuştururken veren şair 1138 beyitte hayata dair olumlu telkinlerde bulunmuştur. Mantıku’t-Tayr'ın tam ve manzum tercümelerinden biri Zaifî Pir Mehmed bin Evranus bin Nureddin'in (H.967=M1559) Gülşen-i Simurg'udur. Attar'ın eserinin lafzen ve mânen etkisinin gözlendiği bu eser de bir 16. yüzyıl eseridir. Ârif Mehmed tarafından kaleme alınan başka bir benzer eser de kuşların ve çiçeklerin tasavvuf açısından kıssalarını ele alan Ravzatü't-Tevhid'dir. Bir tür nasihat-nâme olan bu eseri İbrahim Gülşenî'nin Simurgnâme'si izlerse de bu eser elimizde mevcut değildir. Kara Şems diye anılan ve şiirlerinde Şemsî mahlasını kullanan Şemseddin Sivasî'nin 557 beyitlik Gülşen-âbâd'ı da bu yolda yazılan, halkı irşadı gaye edinmiş didaktik bir eserdir. Attar'ın Mantıku’t-Tayrı'nın benzer ve tercümeleri vadisindeki eserlerin sonuncusu ise Fedâî Dede’nin (H.1045=M.1635) Mantıku'l-Esrar'ıdır. 4609 beyitlik eser Attar'ın eserinin manzum son tercümesidir. Sade bir dille yazılan eser Farsça bilmeyenlerin istifade etmesi ve Mevlevî dergahına mensup dervişlere ahlâkî değerlerin aktarılması amacını

(20)

Kadıoğlu Şeyh Mehmed tarafından 1578'de yazılan İnşirâhu's-Sadr da Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ının manzum bir tercümesidir. Tamamı 4859 beyit olan eser Mantıku’t-Tayr'ın tercümelerinden biri olması bakımından önemlidir. Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in bu önemli eseri üzerinde bugüne kadar herhangi bilimsel bir çalışma yapılmamıştır. Dolayısıyla biz de Mantıku’t-Tayr tercümeleri arasında yer alan Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in İnşirâhu's-Sadr'ı üzerinde çalıştık. Çalışmamız bir giriş ve üç ana bölümden meydana gelmektedir. Girişte Eski Türk edebiyatında tercüme geleneği ve Mantıku’t-Tayr tercümeleri hakkında bilgi verilmiştir. Birinci bölümde, Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in hayatı, eseri ve şahsiyeti incelenmiş; ikinci bölümde ise İnşirâhu's-Sadr'ın adı, türü, yazılış sebebi, yazılış tarihi, beyit sayısı verilmiş sonra eserin muhteva özelliklerine geçilerek Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ı ile mukayese yapılmış, ardından dil ve üslûp özellikleri üzerinde durulmuştur. Çalışmamızın üçüncü bölümü ise metin kısmıdır. Burada önce nüsha tanıtımı yapılmış, metne dair bilgiler sunulmuş, ardından transkripsiyonlu metin verilmiştir. Tezimiz bibliyografya, metinde geçen özel isimler indeksi ve nüshaların ilk ve son varak fotoğrafları ile tamamlanmıştır.

Tek nüshaya dayanarak metni kurduğumuz için bazı problemlerle karşılaştık. Çevri yazıda anlam ve veznin gerektirdiği eklemeler yapılmış ve bu eklemeler köşeli parantezle gösterilmiştir. Bu tür çalışmaların hatasız olmayacağını kabul ediyor, bunların hoşgörü ile karşılanacağını ümit ediyorum. Çalışmamı yaparken teşvikkâr tutumlarını, bilgi ve tecrübelerini benden esirgemeyen kıymetli hocalarım; Prof. Dr. Emine YENİTERZİ'ye ve Yrd. Doç. Dr. Semra TUNÇ'a, Yrd. Doç. Dr. Erol ÇÖM'e ve bütün zamanların en kıymetli unsuru olan “zamanı” benim için harcayan sevgi, hoşgörü ve sabırla bana yardımcı olan değerli hocam Prof. Dr. Ahmet SEVGİ'ye sonsuz teşekkürler ediyorum.

(21)

KISALTMALAR age. : Adı geçen eser

b. : Beyit bk. : Bakınız bsk. : Baskı C. : Cilt DT. : Doktora Tezi Dzl. : Düzenleyen Ed. : Edebiyat Hzl. : Hazırlayan İÜ : İstanbul Üniversitesi

KTB : Kültür Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ktp. : Kütüphane

Mtb. : Matbaa

MEB : Milli Eğitim Bakanlığı Nu : Numara

öl. : Ölüm

s. : Sayfa

S. : Sayı

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

TDV. İA. : Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi TDK : Türk Dil Kurumu

tz. : Tezkire Ü. : Üniversite vr. : Varak vd. : ve diğerleri

YLT : Yüksek Lisans Tezi Yay. : Yayınları

(22)
(23)

ESKİ TÜRK EDEBİYATINDA TERCÜME GELENEĞİ VE MANTIKU’T-TAYR TERCÜMELERİ

Arapça “terceme” kelimesinden tercüme; “çeviri” demek olup ifadelerin bir dilden başka bir dile aktarılmasıdır1. Toplumların birbirlerini tanımalarında, ilmî ve fikrî gelişmelerde köprü görevini yerine getirmiş bu faaliyet kültürler arası etkileşimde önemli rol üstlenmiştir. Telif (özgün) olmayışı yönüyle yer yer olumsuz eleştirilere maruz kalsa da bu faaliyet Klasik Türk Edebiyatı'nda kendine önemli bir yer edinmiştir.

MÖ III. asırda başlayıp IX.yüzyılda Abbasîler döneminde hızlanan tercüme hareketi Müslümanlara yeni kültürleri tanıma imkanı yanında onlara kendi inanç ve düşüncelerini savunma, İslâm dininin güzelliklerini ifade etme olanağı da sağlamıştır. Böylelikle tıp, kimya, astronomi, cebir, geometri, mantık, metafizik sahalarında tercümeler başlamış, İslâm dünyasında müspet ilimler sayesinde büyük âlimler yetişmiştir. 750-850. yıllar arasındaki bir asırlık dönemde yetişen büyük âlimlerin kaleme aldıkları eserler de Avrupa'ya geçerek, Ortaçağ Avrupa dünyasını derinden etkilemiştir. Müslüman Arapların meydana getirdiği kütüphaneler Moğol istilasına kadar (1258) dünyanın kültür merkezi olmuş; El-Kindî (796-873), Farabî (873-950), İbni Heysem (965-1039), Birunî (973-1048), İbni Sina (980-1037), İbni Rüşd (1126-1198) ve İbni Haldun (1332-1406) gibi birçok İslâm bilgininin eserlerinin Avrupa dillerine tercüme edilmesiyle bilim ve kültür alanlarında hızlı gelişmeler yaşanmış, bu durum da Rönesans hareketlerine zemin hazırlamıştır. Rönesansla tercüme faaliyetleri daha da hızlanmış doğulu bilginler Avrupa'da hayli tanınmıştır2.

Türklerin X. yüzyılın ortalarından itibaren İslamiyeti toplu halde kabul etmeleriyle yeni dinin yasak ve emirlerini öğrenme ihtiyacı doğmuş; Arapça'ya yönelerek dini ana kaynağından öğrenme, Kurân-ı Kerîm'i anlama zorunluluğu hissedilmiştir. Kurân-ı Kerim'in ardından fıkıh kitapları, Arapça sözlükler, hadisler de çevirideki yerlerini almışlardır.

1 Türkçe Sözlük, TDK, Ankara 1988. 2

(24)

Tercüme edebiyatımızda şu şekilde görülür: 1. Kelime kelime yapılan çeviriler,

2. Kelime kelime olmamakla birlikte aslına uygun yapılan çeviriler, 3. Eserin konusu aktarılarak yapılan çeviriler,

4. Genişletilerek yapılan çeviriler3.

Kurân-ı Kerîm çevirileri bir ve ikinci çeviri yöntemlerine örnek olup zamanla konunun aktarıldığı, cümle cümle olmayıp yazarın kavrayabildiği ölçüde anlamını ifade ettiği üçüncü yöntem de kullanılmıştır. Edebî eserlerde görülen çeviri ise daha çok dördüncü çeviri biçimidir. Şair, yazar kendini asıl esere bağlı saymayıp kendince ilaveler veya eksiltmeler yapar. Duygu ve düşüncelerini önemli gördüğü yerlere ekleyip kimi yerlerin sadece konusunu aktarır.

Bütün bu tasarruflardan sonra eserine “tercüme” dese de eser için tercüme ifadesi ilk yazara karşı gösterilen saygının ifadesi olabilir.

Eski Türk Edebiyatında İran şairlerinin kullandığı birtakım hikaye konularının yeniden ele alınması özellikle mesnevilerde önemli bir yer tutar.

Gencelli Nizâmî, Emir Hüsrev-i Dihlevî, Molla Câmî, Firdevsî, Hâcû-yı Kirmânî gibi İranlı şairler defalarca ele alınacak mesnevi konularının üstatları olmuşlar, Klasik Türk Edebiyatı şairlerini derinden etkilemişlerdir. İlk defa Firdevsî’nin daha sonra da Câmî’nin (öl.1492) kaleme aldığı Yûsuf u Zelîha, yine ilk defa Firdevsî’nin (öl.1020) Şehnâmesi'nde Hüsrev Perviz adıyla ele alınan Hüsrev ü Şîrîn (daha sonra Senâî ve Nizamî de yazmış), Selmân-ı Savecî (öl. 1376) 27000 beyit civarındaki eseri Cemşîd ü Hurşîd, yine İranlı şair Şemseddin Muhammed Asâr'ın (öl.1382-3) kaleme aldığı Mihr ü Mah, Mihr ü Müşteri, Unsurî (XI.yy) Vāmık u Azrā, Cürcânî (XI.yy) Vîs ü Râmîn kahramanlarının gerçek kişilikler olduğu sanılan bir Arap halk hikayesi olmasına rağmen ilk defa bir bütünlük içinde ve mesnevi şeklinde İran’da ele alınan4 Gencelli Nizamî’nin (öl.1204) Leylâ vü Mecnûn'u ve daha birçok mesnevi tercüme yoluyla İran edebiyatından Türk edebiyatına girmiş, yüzyıllar boyu şairlerimizin esin kaynağı olmuştur.

(25)

Düşünceleri, temaları ve üslûbuyla yalnız İran edebiyatını değil bütün İslâm edebiyatını etkileyen Feridüddîn-i Attar da (1119?-1193) Türk şairleri üzerinde etkili olmuş İran’ın büyük mutasavvıf şairlerindendir. Hüsrev-nâme, Esrâr-nâme, Musıbet-nâme, İlâhî-Musıbet-nâme, Bülbül-Musıbet-nâme, Cümcüme-nâme gibi eserleri ve özellikle de Mantıku’t-Tayr isimli eseriyle Türk şairlerini fazla etkileyen İran şairlerinden biridir5. Sistemleşmemiş yani işraki bir tasavvuf anlayışına sahip Attar sofilere ve

tasavvufa pek bağlıdır6.

“Attar” unvanından eczacılık veya tabiplik de yaptığı anlaşılan şair eserlerinde tasavvufî meseleleri hikâye tekniği içerisinde temsilî bir şekilde işlemiş7 dînî-tasavvufî edebiyatımıza büyük ölçüde tesir etmiştir. Mevlânâ'nın onun Esrârnâme'sini küçüklüğünden beri yanından ayırmadığı söylenir.8

Aslında Risâletü’t-tayr adıyla İbn-i Sina (öl.1037) ve yine aynı adla Ahmed-i Gazâlî (öl.1126), Ravzatü'l-ferikayn adıyla Ebu'r-Recâ-yı Çâçî (öl.1122), mektuplarının sonunda Aynü'l-kudât-ı Hemedânî (1131), hikâyelerinden birinde Şeyh Şihabüddîn-i Şühreverdî (1191), Risâletü't-tuyûr adıyla Necmeddîn-i Râzî (1256), Keşfü'l-Esrâr an Hikemi't-tuyûr ve'l-Eşcar adıyla İzzeddîn-i Makdîsî (öl.1280), Attâr'dan önce kuşlar ve onların yolculuğundan bahsetmişlerdir.

Kendinden önce yazılmış bu eserlerden faydalanmış olsa da Mantıku’t-Tayr'daki konu bütünlüğü ve anlatım onun yüzyıllardır beğenilerek okunmasını sağlamıştır.9

Mantuku't-Tayr'ın Türk edebiyatında da önemli bir yeri vardır. Tercüme şerh ve nazîre olarak eser birçok şair tarafından kaleme alınmıştır. Bunları, kısaca şöyle tanıtabiliriz:

Mantıku’t-Tayr’ın tercümesi konusunda Anadolu'da ilk adımları atan şair Gülşehrî (1317) olmuştur. 4437 beyitten meydana gelen eser Anadolu'da sosyal hayattan (ahilik) izler taşımaktadır10.

5İsmail Ünver, „Mesnevî‟, Türk Dili Türk Şiiri Özel Sayısı II (Divan Şiiri), S. 415-16-17, 1986, s.430. 6 Feridüddin Attâr, Mantık Al-Tayr, Çeviren Abdülbaki Gölpınarlı, İş Bankası Kültür Yay., İstanbul 2006, s.XV. 7 Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Devirler - Eserler - Terimler, Dergah Yay. , C. 3,s.200.

8 Türk Dili ve Edebiyatı Ans., age., S.200. 9

Feridüddin Attâr, Mantıku‟t- Tayr, Çeviren Mustafa Çiçekler, Kaknüs Yay., İstanbul 2006, s.15-22

(26)

Eser Attar'ın eserinin aynen tercümesi değildir. Prof. Dr. Amil Çelebioğlu'nun da ifade ettiği gibi “serbest ve ilaveli tercüme” olup Türk tercüme edebiyatının da ilk örneğini teşkil etmektedir. Türkçe yazılan eser Gülşehrî'ye Anadolu'da Türkçecilik cereyanını başlatan ve Türkçeye hiç bırakmamak kaydıyla sahip çıkan ilk şair ünvanını da kazandırmıştır11. Şairin tercümedeki serbestliği, eserin yapısında yaptığı değişiklikler dikkat çekicidir. Eserinde 186 civarında hikâyeye yer veren şair, Attar'ın eserinden sadece yedi tane hikaye almıştır. Bunlar, Peygamberimizin Allah’a ümmetinin günahlarını bildirmesi ve şefaat dileği, Sultan Mahmud’un hastalanan Ayas'a kullarından birini hatır sorma için göndermesi, Şeyh San'an hikâyesi, Hızır'la arkadaşlığı kabul etmeyen bir velinin hikâyesi, kaknüs kuşunun halini bildiren hikâye, her gün Şat'ı geçerek sevgilisinin yanına gelen âşığın sevgilisinin gözündeki akı yeni fark etmesi ve pervâneler hikayesidir12.

Attar'ın eserine oranla çok kısa bir girişe (17 beyitlik) sahip13 olan

Mantıku’t-Tayr'da Gülşehrî Attar'daki gibi on kuşa değil sekiz kuşa eserinde yer vermiştir. Eserindeki çoğu bilgi ve hikâyeleri Kelile ve Dimne, Gülistan, Lemaat, Kabus-nâme gibi eserlerden seçmiştir. Ayrıca Mevlâna’nın Mesnevî’sinden beş hikâye alıp tercüme ve şerh etmiş, ancak tercüme ve şerhlerde de hikâyeleri aynen almayıp ekleme ve çıkarmalarla kendine göre şekillendirmiştir. Gülşehrî, Attâr’dan aldığı bölümleri yazarken konu üzerinde durmuş ve ele aldığı konuyla ilgili kısımları genişleterek tercüme yolunu tutmuştur. Sonuçta şair Mantıku’t-Tayr adlı eseri, Attar’ın aynı adı taşıyan eserinden aynen tercüme etmemiş, çeşitli eserlerden aldığı hikâyelerle birlikte 59 bölüm eklemiş, Attar’ın anlattığı pek çok hikâyeyi eserine almamıştır. Böylece eserdeki asıl fikri işleyerek yeni telif ve özgün bir eser ortaya koymuştur.14

Ali Şîr Nevâî'nin Lisânu't-Tayr'ı ise Agâh Sırrı Levend'e göre Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ına benzer15 eserler grubunda yer almaktadır. Nevâi'nin hamsesi dışında kalan bu mesnevî 3598 beyittir.16 Eser Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ına naziredir.

11Kemal Yavuz, Gülşehri‟ nin Mantıku‟t-Tayr‟ı, Kırşehir Valiliği Kültür Yay., No:12, Ankara, 2007 s. XXIV-XXXIX 12 Kemal Yavuz; age., s. XXXVII

13 Ahmet Kartal, “Attar'ın Mantıku't-Tayr'ı ile Gülşehri'nin Mantıku't-Tayr'ının Mukayesesi”, I. Kırşehir Ahi Evran-ı Veli ve

Ahilik Araştırmaları Sempozyumu,Bildiriler,Kırşehir 2004,s.299

14 Ahmet Kartal, age., s.301315 15

Agâh Sırrı Levend, Gülşehrî-Mantıku‟t-Tayr (Tıpkıbasım), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1957,s.5-28

(27)

Ali Şîr Nevaî her ne kadar terceme kelimesini kullanıyorsa da bu eseri olduğu gibi aktarmamış, gereksiz bulduğu bazı bölümleri bırakmış, yeni öyküler eklemiş, eserin işlenişinde baştan sona kendi kişiliğinin ve çağının damgasını vurmuştur. Nevaî ömrünün son yıllarlında yazdığı ve Hüseyin Baykara'ya takdim ettiği bu eserinde sanatının doruğundadır. Çocukluğundan beri yazmayı tasarladığı, uzun yıllar boyunca kafasında olgunlaştırdığı eseri manzum eserlerinin de sonuncusudur.17

İranlı Şemsî (XVI. yy)'nin yazdığı Deh Mürg (eser H.920 = M.1514 ) Yavuz Sultan Selim'e sunulmuş18 1138 beyitten oluşan yine Attar'ın eserine benzeyen eserler kategorisinde zikredilen bir diğer eserdir.19 Tercüme ya da uyarlama olmayıp orijinal bir eser olarak belirtilmektedir.20 Şemsî'nin Işık Şemsî veya Derviş Şemsî diye de tanındığı, Attar'ın eserini okuyup tesir altında kaldığı ancak eseri tercüme yoluna gitmediği ifade edilmektedir.21 On kuşun konuşmasına yer verilen eserde baykuş sûfi, karga, zarif ve bilgili bir şair, tûtî âlim, molla; kerkes kalender, bülbül hânende, hüthüt hekim, kırlangıç müneccim, tavus Rum bezirgânı, tüccar, keklik dağların Ferhad'ı, leylek dindar olmak üzere birer karakteri temsil ederler. Nasihat vermek için yazılan eser, latif ve eğlencelidir. Hayata ait olumlu telkinlerin yer aldığı eserde, İslâmî ve tasavvufî ruh önemli bir yer tutar. Şemsî kuşları konuştururken dini, tasavvufi ve ahlâkî birçok nasihat de vermiştir.22

Zaifî Pir Mehmed bin Evranus bin Nureddin (öl.IX. 967=M.1559)'in Gülşen-i Sîmurg'u (H.964=M.1556) Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ının tam ve manzum ilk tercümesidir. Agah Sırrı Levend de eseri tercüme olarak nitelendirmektedir. Şair eseri tercüme ederken vezin ve ifade zaruretlerinden dolayı bazı tasarruflarda bulunmuş ise de Attar'ın eserini bölüm bölüm, beyit beyit takip etmiş, lafzen ve meâlen etkisinde kalmıştır. Attar gibi bölüm başlıklarını Farsça yazmış farklı olarak da bölümler halinde geçen kısımları birleştirip tek başlık altında tercüme etmiş23, eserinin sonuna da oğullarına hitaben yazdığı bir bölüm eklemiş (Vasiyet-i Mevlânâ Zaifî be-Ferzendân-ı had) ve burada “Harama el uzatma; sarf, nahiv, mantık, kelam, mana ve beyan oku; tıp, hendese, heyet-i nücum, riyaziye, fıkıh, tefsir, hadis, usul,

17 Mustafa Canpolat, Ali Şir Nevâi, Lisânü‟t-tayr, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 1995, s.2-4 18Agah Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1988 19 Agah Sırrı Levend, Gülşehrî , age., s.5-28

20 Mahmut Kaplan, Deh- Murg-ı Şemsî , Celal Bayar Üniversitesi Yüksek Öğrenim Vakfı Yay., Manisa 2003, s.14 21

Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., No: 118, 6. Basım, Ankara 1976, s.284

(28)

öğren; yalandan, riyadan kaçın; büyük, küçük kimseye kötülük etme; tövbekâr ol: beş vakit namazı kaçırma, babana, anana riayet et, kardeşlerinle iyi geçin, dedikodu etme, zekatını ver, haccı, orucu ihmal etme, sekiz cennetin müminler, yedi cehennemin ise kafirler için olduğunu unutma.” diyerek oğullarına öğütler vermiştir.24 16. yüzyılın diğer örnekleriyle kıyaslandığında sade, külfetsiz bir anlatımın göze çarptığı ancak Gülşehrî metniyle kıyaslandığında günümüz okuru için pek de anlaşılır olmadığı bunun nedeninin 14. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar Türkçedeki değişim olduğu, tercümeler kanalıyla dile giren yabancı kelimelerin sayısının arttığı belirtilir25.

Mantıku’t-Tayr'ın başka bir benzeri de Ravzatü't-Tevhid'dir. Ârifî Mehmed, (öl.H. 971=M. 1563) kuşların ve çiçeklerin tasavvuf açısından kıssalarını yazmıştır. İşlediği ana düşüncenin vahdet-i vücut oluşu ve temsili bir nitelik taşımasının dışında benzerliğin olmadığı ifade edilen bu eser 26 16. yüzyılın ilk yarısında Ârif

mahlaslı bir şair tarafından kaleme alınmış dinî, tasavvufî bir nasihat-nâmedir. Asıl konuya girişin yapıldığı bölümde şair, Ravzatü’t-tevhîd adıyla temsil edilen bi meclis tasvir eder. Bu, ezel meclisidir. Meclise ilk önce bâd-ı sabâ (saba rüzgarı) gelir. Ortalığı süpürür, yüzünü yerlere sürer, alçak gönüllülük gösterir ve hizmet eder. Sonra yağmur gelir ve orayı yıkayıp parlatır. Daha sonra çimen gelerek ortaya yeşil yaygı döşer. Bundan sonra jale gelir ve ışık saçar. Akabinde sıra ile Sünbül, Reyhan, Şebboy, Zanbak, Gül, Gonca, Bülbül, Tavus, Lale, Menekşe, Nergis, Tûtî, Kumru, Şahin, Baykuş, Leylek ve Karga gelirler. Bunlar çeşitli meşrepleri temsil etmektedirler. Hepsi bu mecliste konuşarak maceralarını anlatırlar. Bu maceralar tasavvufî manada vuslata, tevazua, kalp temizliğine, dünyadan geçip aşk uğrunda canını feda etmeye dairdir. En sonda ise şair, sâlik hitap ederek anlatır. “Eserde yer alan hikâyelerde, gerek tasavvufî gerekse lâdini bakımdan enteresan, hatta bazen güzel tasvirlere rastlanmaktadır. İlahiler de o dönemin dînî şiiri tarzındadır. Çeşitli aruz kalıplarıyla yazılan eserde kullanılan dil sade, süssüz, canlı ve samimidir. Nazmı ise oldukça kuvvetlidir.”27 Edebiyat tarihçilerinin Ravzatü't-Tevhîd'i bazı

24 Zehra Toska - Nedret Burçoğlu Kuran, “Ferideddin-i Attar‟ın Mantıku‟t Tayr‟ının 14.16.17 ve 20. yüzyıllarda Yapılmış

Türkçe Yeniden Yazımları”, Türklük Bilgisi Araştırmaları, Abdülbaki Gölpınarlı hatıra sayısı II. Harvard University 1996, s.252

25 Zehra Toska - Nedret Burçoğlu Kuran, age., S.259 26

Kezban Gündüz, Ravzatü‟t-Tevhîd Adlı Mesnevînin İncelenmesi ve Tenkitli Metni, Selçuk Ü. Basılmamış DT., Konya 2006, s.117.

(29)

mesnevilerle birlikte Mantıku’t-Tayr'a benzer mesneviler grubuna dahil etmeleri işlediği ana düşüncenin vahdet-i vücut oluşu ve temsili bir nitelik taşımasından olup bunların dışında bir benzerlik bulunmadığı, eserin orijinal bir mesnevi olduğu belirtilmektedir.28

İbrahim Gülşenî'nin (öl.H.940=M.1533) Simurg-nâme'si Mantıku’t-Tayr benzerleri arasında zikredilen bir başka eserdir. Gülşenî tarikatının kurucusu şairin 40.000 beyitlik Farsça Mevlanâ'nın Mesnevî'sine nazire olarak kaleme aldığı Masdar-ı Manevî'sinin yanında Türkçe nazmettiği başkaca eserleri de mevcuttur. Ancak Muhyî'nin Menâkıb-nâme'de 30.000 beyit olduğunu söylediği Simurg-nâme hakkında kaynaklarda yeterli bilgi verilmemektedir.29

Şemseddin Sivasî'nin (öl.H.1000=M.1595)30 Gülşen-âbâd adlı eseri

kendisinden önce veya sonra yaşamış şairlerin tanınmış mesnevîleri kadar meşhur olmamışsa da eserin tetkikinden, nev-i şahsına münhasır olabilecek bir yapıda bulunan bir eserdir. Tasavvuf çevrelerine hitap edecek bir yapıda kurulmuş bulunması ve kendi tarikat mıntıkası içinde kalması eserin fazlaca tanınmamasının sebepleridir31. Biraz esmer oluşu dolayısıyla Kara Şems32 diye anılan ve şiirlerinde Şemsî mahlasını kullanan şair çok sayıda manzum eser sahibi olmasına mukabil zamanın birinci sınıf şairleri arasına girememiştir. Şiiri halkı irşadda bir vasıta olarak kullanan şair geniş bir mevzuyu 557 beyitle aktarabilmeyi denemiş bunda da hayli muvaffak olmuştur.

Gülşen-âbâd, tasavvufî mahiyette didaktik bir gayeye matuf olarak nazmedilmiştir. Eserde hakikat sırlarından bahsedilmekte, kainattaki her şeyin asıl varlıktan gelip gene onda yok olduğu hakikati dile getirilmektedir. Mutasavvıf şair, mürîdânına sülûk hikmetlerinden dersler vererek, onun ancak tarikatta kat edeceği seyirler sayesinde kemâle erebileceğine, olgunlaşabileceğine işaret ediyor. Yine eserdeki çiçekler, aslında birer vasıta hatta birer remiz olup bahçe de tarikatlar bahçesidir. Nitekim tarikat kişiyi Hakk'a götüren birer vasıtadır. Bu orijinal mesnevîde de vahdet-i vücût teması didaktik bir havada işlenmektedir.

28 Kezban Gündüz, age., s.117

29 Himmet Konur, İbrahim Gülşeni, İnsan Yay., İstanbul 2000, s.173

30 Erol Çöm, 16. Yüzyıl Ahlâkî Mesnevîleri ve Şemseddîn-i Sivâsî‟nin İbret- Nüma Adlı Mesnevîsi, Selçuk Ü., SBE

yayımlanmamış DT, Konya 2007,s.11

(30)

Mantıku’t-Tayr benzerlerinden sonuncusu ise Fedaî Dede (öl.H.1045= M.1635)'ye ait Mantıku'l-Esrar'dır. Hem Farsça bilmeyenlerin istifade etmesi hem de hayır dua ile anılmak isteyen Fedaî Dede, Attar'ın eserini baştan sona mesnevî nazım şekliyle tercüme etmiştir. 4609 beyitten müteşekkil eserde şair Attar'ın eserini beyit beyit takip etmiş, ancak vezin ve ifade zaruretinden dolayı bazı kelime ve beyitleri değiştirmiştir. Attar'da bulunan 11 hikâyeyi çıkaran Fedaî Dede, “Hikâyet-i İskender-i Zülkarneyn” başlıklı hikâyeyi ise eklemiştir.33 Bir Mevlevî dedesi olan şairin Mantıku’t-Tayr'ı içerdiği ahlakî değerleri aktarma endişesiyle çevirdiği anlaşılmaktadır. Mevlevî Dergahına mensup bir derviş olduğu için çevirisini de Mevlevî anlayışına uygun bir biçimde gerçekleştiren şair eserini anlaşılır bir üslupla kaleme almıştır.34

Mantıku’t-Tayr'ın 20. yüzyıldaki çevirisi ise Abdülbaki Gölpınarlı tarafından yapılmıştır. Osmanlı kültürüne hakim olan bir bilim adamı olarak Doğu dünyasının bir klasiği kabul edilen Attar'ın Mantıku’t-Tayr adlı bu metnini Türk halkına tanıtma amacı güden Gölpınarlı, kaynak metne içerik düzeyinde sadık kalmış, biçim açısından ise 20. yüzyıl Cumhuriyet dönemi edebiyatındaki anlatıya uyan düzey biçimini tercih etmiştir. Okura artık yabancısı olduğu bir dünyayı tanıtma endişesi taşıyan yazar geniş açıklamalar yapmaya gerek duymuş biçem olarak da eşdeğer yaratmayı amaçlamamıştır35.

Üzerinde çalıştığımız Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in İnşirâhu's-Sadr (H.986/M.1578) isimli eseri de bir 16. yüzyıl Mantıku’t-Tayr tercümesidir. Agah Sırrı Levend'in tıpkıbasımını hazırladığı Gülşehrî'nin Mantıku’t-Tayr'ının önsözünde yaptığı “benzer ve tercüme”36 gruplamasında yazarın her iki gruba da dahil etmediği eserlerden biridir. Yazar Ârif'in ve Şemseddin Sivâsî'nin eserlerini de bahsedilen her iki gruba dahil etmemiştir. Mantıku’t-Tayr'ın çevirleri üzerinde bir karşılaştırma yapan Cem Dilçin, çalışmasında Gülşehrî, Ali Şir Nevaî, Zaifî, Kadıoğlu Şeyh Mehmed, Fedaî Dede'nin eserlerindeki Şeyh San‘an hikâyesindeki sekiz beyiti biçim, öz, dil ve anlatım, taşıdığı yapısal özellikler açısından karşılaştırmıştır. Yazar Gülşehrî ve Nevaî'nin Attar'ın metnindeki anlamı Türkçe olarak aktarmaya

33 Ahmet Atilla Şentürk- Ahmet Kartal, age., s.375 34

Zehra Toska-Nedret Burçoğlu Kuran, age., s.262

(31)

çalıştıklarını; eserin iç ve dış düzenine gerektiği gibi bağlı kalmadıklarını oysa Zaifî, Mehmed ve Fedaî'nin anlamın yanı sıra eserin söyleyiş ve anlatış biçimini de belli ölçüde yansıtmaya çalıştıklarını Mehmed'in ise Attar'ın beyitlerindeki temel sözcük ve tamlamaları, çoğu yerde olduğu gibi çeviri metnine aktardığını, yardımcı fiilleri, ek ve takıları, edatlardan kimini Türkçeleştirmekle yetindiğini, bu durumun da fazlasıyla “çeviri kokan” bir metin ortaya çıkması sonucunu doğurduğunu ifade etmektedir. “Başka bir deyimle Mehmed, Attar'ın Mantıku't-Tayr'ını, Türkçe sözcüklerle Farsça söylemiştir.” demektedir.37

Kadıoğlu Şeyh Mehmed, İnsirâhu's-Sadr isimli eserinde Attar'a sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Şair eserin aslına uygunluğunun yanı sıra neredeyse kelime kelime denebilecek tercümenin de örneğini sergilemiştir. Konya Koyunoğlu Müzesi 13276-77'de kayıtlı Attar'ın Mantıku’t-Tayr'ı ile yaptığımız karşılaştırmada Kadıoğlunun eserin bütününe oranla çok az ilave ve eksiltme yaptığını tespit ettik. Abdülbaki Gölpınarlı'nın tercümede esas aldığı Raif Yelkenci nüshasıyla ise eserin birebir denebilecek şekilde uyumlu oluğunu gördük. Konu, çalışmamızın Mantıku’t-Tayr ile mukayese bölümünde ayrıntılı bir şekilde ele alınacaktır.

(32)

I.BÖLÜM

KADIOĞLU ŞEYH MEHMED'İN HAYATI, EDEBÎ ŞAHSİYETİ VE ESERLERİ A.KADIOĞLU ŞEYH MEHMED'İN HAYATI

Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in yaşadığı dönem olan 16. yüzyıl ve sonraki dönemlere ait tezkire ve diğer kaynaklarda şairle ilgili tutarlı bir bilgiye rastlanmamıştır.

Elde edebildiğimiz bilgilerden ilki Sicill-i Osmânî'nin verdiği şu kısa bilgidir: “Şeyhî Mehmed Efendi: Kadı-zâde, müderris olup devr-i Sultan Selim-i Sâlisde irtihal eyledi.”38 Kaynakta verilen bilgiye göre Kadıoğlu Şeyh Mehmed III. Selim döneminde yaşamıştır. 1789-1807 III. Selim’in saltanat yıllarıdır. Kadıoğlu Şeyh Mehmed, İnşirâhu's-Sadr'ı 1578'de yazdığını söylemekte, eserine Sultan Murad'a yazdığı bir kasideyle giriş yapmaktadır. Bahsedilen padişah III. Murad olup 1574-1595 III. Murad’ın saltanat yıllarıdır. Bütün bu bilgiler Sicill-i Osmânî'de verilen bilgilerle uyuşmamaktadır.

Şakayık-ı Nu’mâniye ise “Kadı-zade dimekle meşhur” biri Şeyh Mehmed diğeri Mehmed isimli iki şairden söz etmektedir39. Biri tasavvuf ehli diğeri kadı bu kadızadelerin 1040’lı yıllarda irtihal eyledikleri ifade edilmektedir. Ancak verilen bilgiler arasında bu şairlerin Şeyhî mahlasını kullandıkları ya da Siroz’da bulundukları bilgisi geçmemektedir. Aynı kaynak “Şeyhî” mahlasını kullanan ve basit Türkçe ile şiirler yazan şair Bakî’nin oğlu Şeyh Mehmed’den bahsetse de 995’te doğan bu şeyh Mehmed’in de 986’da eser veren şairimiz olmadığı açıktır.

Kadıoğlu Şeyh Mehmed'le ilgili bilgiyi, yeterli olmamakla birlikte, İnşirâhu’s-Sadr’ın başında şair kendisi vermiştir. Şair, Iẓhar-ı ‘Ubûdiyyet-i İlâhî başlıklı yedi beyitlik manzumede adını şöyle açıklıyor:

38 Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmânî Yahud Tezkire-i Meşâhir-i Osmâniye,hzl.: Ali Aktan vd. , Sebil Yayınevi, C.3, İstanbul

1996, s.183

(33)

Ḳadı oġlı şeyḫ Muḥammed bendeñi Maḥrem eyle ẕātıña aç perdeñi

1 Yine eserinin sonlarında:

Şeyḫ Muḥammed nāmı tā rūz-ı şümār Yād olunmaḳ oldı baña yādigār

4638

İnşirahu's-Sadr'da şairin mahlası “Şeyhî” şeklinde geçmektedir.

Şairin kıllandığı “Şeyhî” mahlasına ilk olarak III. Murad'a yazdığı kasidede daha sonra eserin değişik yerlerinde rastlanmaktadır.

Bu ḥayālāt-ı kelāmum gūyiyā Şeyḫ gibi Adı vardur kendü yok ‘anḳā-yı ‘ālem perverem

Kaside 19. beyit Niçe iy Şeyḫ ki bu ḥarf-i mecāz

Sırr-ı tevḥdi idüpdür cümle bāz 3866 Söyleyür Şeyḫ ḫoş efsāne saña Sen uyursuñ ġaflet içre dāyimā

4669 Niçe söylersüñ sen iy Şeyḫ bu ḥarf Saña hç lāyık mı bu kāşki ḥıref

(34)

Eyledüñ iy Şeyḫ dünyāya niẟār Nāfe-i esrārı her dem ẟad hezār

4602

Anlamı “yaşlı, pîr, önder” olan kelimenin hiç şüphe yok ki tasavvuf terimi olarak “Nefsinden fânî, Hak'ta bâkî veli, Hak dostu; taliplere rehberlik etmek ve onları irşâd etmek ehliyetine ve liyakatına sahip olan insan-ı kâmil, rehber”40 taşıdığı anlamı daha ön plandadır. Bu nedenle Şeyhî mahlası Divan şiirinde çok kullanılan mahlaslardan biri olmuştur diyebiliriz.

Attar ve Mevlânâ'nın isimlerinden saygıyla bahseden şairin bu mahlası niçin seçmiş olabileceğini sebeb-i te'lif’te verdiği şu ifadelerin de yardımıyla daha iyi anlayabiliriz:

Farsça bu ifadede “Ben dünyaya sığmayan Molla Celâleddin'im. O yüzdendir ki Şeyh Attar'ın kölesiyim.” denmektedir. Mevlânâ'nın Attar’dan etkilendiği hatta Mantıku't-Tayr'dan iki hikâyeyi Mesnevî'sine alarak işlediği bilinmektedir41. Ancak bu ifadeye Mevlânâ'nın eserlerinde rastlanamamıştır. Bizce bu ifade şairimizdeki Mevlânâ ve Attar sevgisinin bir tezâhürüdür. Bütün bu ifadeler bize şairin mevlevî olabileceğini ve bu sebeple de bu mahlası seçebileceğini de düşündürmektedir. Ne var ki İnşirahu's-Sadr'ın giriş kısmındaki bu ifade hariç başka hiçbir yerinde Mevlânâ Celâleddin Rûmî ve mevlevîlikle ilgili başka sözlere rastlanmamaktadır. Mevlevî şairler hakkında bilgi veren tezkirelerde de Kadıoğlu Şeyh Mehmed hakkında bilgi yoktur. Türk şairleri üzerinde bugün bile devam eden manevî bir nüfüza sahip Mevlânâ'nın Kadıoğlu Şeyh Mehmed'i de etkilemiş olabileceği düşüncesini de söylemek durumundayız.

Şairin Siroz'da ikamet ettiğini, yine Kadıoğlu’nun ifadelerinden öğrenmekteyiz. Siroz da Yununistan'ın Selânik şehrine bağlı bir yerleşim yeridir. İhtimal odur ki Kadıoğlu Şeyh Mehmed bir müddet burada bulunmuş, bulunduğu müddetçe de kadılık görevini îfâ etmiştir.

40

Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Marifet Yay., İstanbul 1991, s.455

(35)

Şehr-i Siroz içre ḳıl dāyim muḳm İtme dūr anı yirinden iy kerm

2

Kadıoğlu Şeyh Mahmed'in fizikî özellikleri hakkında da bir bilgi yoktur. Nerede, ne zaman doğduğu, kaç evladı olduğu ve kaç yaşında öldüğü, başka eserinin olup olmadığı gibi pekçok soru mevcut bilgi ve belgeler dahilinde aydınlatılamamaktadır.

B. ESERİ

Kadıoğlu Şeyh Mehmed'in mevcut tek eseri İnşirâhu's-Sadr'dır. Şair hakkındaki bilinmeyenlere başka eserinin ya da eserlerinin olup olmadığı da dahildir. Tek nüsha olan esere çalışmamızın eserin tanıtımı kısmında değinilmiştir.

C. ŞAHSİYETİ

Kadıoğlu Şeyh Mehmed, iyi yetiştirilmiş, Arapça ve Farsçayı bu dillerden çeviri yapabilecek kadar iyi bilen bir âlimdir. Çeviri olmayan beyitlerinden şu özelliklere sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Aşkın her şeyden üstün olduğuna inanmaktadır.

Ẕerre-i ‘ışḳ yig durur āfāḳdan Ẕerre-i derd yig durur nüh ṭāḳdan

1205

‘Işḳa nisbet genc-i sm ü genc-i zer Merdler yanında iki pūl deger

3043

İnsan başkasının ayıbını görmek yerine kendi kusurlarına bakıp kendini düzeltmelidir, görüşüne sahiptir.

Her ki ‘ayb eyler günehkār anı bil Kendüzin cebbār ḳılur mürde-dil

(36)

1919

Matlubu bulmak ve murada nail olmak için tâlip olmak esastır, düşüncesindedir.

Çün derūnuñdan ṭaleb brūn ola Dükeli gerdūn olursa ḫūn ola

3449

Kendini övmekten hoşlanmaz. Kendümi medḥ eylesem[tā] ben besi Hç begenmez bu sözi benden kesi

4632 Söz yerine iş yapmayı hedefler. Bu zamān itdüm sözi cümle tamām İş gerekdür söz gerekmez ve's-selām

4601

Söylenilenlere değil kendi doğrularına inanır, hayatını bu doğrulara göre yaşar.

Niçeye dek ḫalḳ ta‘n ide baña Niçe bir ḫod-bn olalum dāyimā

4734

Ḫalḳ-ı ‘ālemden ben āzād olmışam Yüz belā içinde ben şāh olmışam

4735

Eyü yavuz işbu ḫalḳdan fāriġum Nk disünler gerek bed b-ġamum

4736

Ben ki böyle derd ile der-māndeyem Cümle ḫalḳdan destimi efşāndeyem

4737

Ne mediḥden bu dilüm memdūḥ olur Ẓulmet-i ẕemden ne ḫod maḳbūḥ olur

4756 Nefse kul olmama bilinciyle yaşamaya gayret eder.

Nefse ḳul olmaḳ dilā nā-ḫoş durur Zra nefsüñ dūzaḫ ü āteş durur

2076

Gāh dūzaḫda esr-i kibr olur Gāh anda zemherr-i küfr olur

(37)

Bu segi terk it ki ādem olasuñ Dne ṭap ki merd-i ‘ālem olasuñ

2078

Niçe dil oldı bu ġamdan çāk çāk Bu seg-i kāfir helāk olmaz helāk

2079

İstek makamının Hak olduğunu, gerçek mutluluğun o kapıya varmada olduğunu bilir. Lütfu da, affı da ondan ister.

Sensüñ ancaḳ bildügüm ġayrı degül Senden artuḳ kimseyi bilmez bu dil

3159

Bildügüm sen oḳıduġum sen müdām Hem senüñle cānum oldı ber-devām

3160

Şādi-i cāvd ol var dōstuña Gül gibi tā ṣıġmayasuñ bostaña

3142

Çāh-ı zindān içre ḳaldum pāy-pest Senden özge kim ṭutar her demde dest

4816

Andan a‘lā nesne yoḳ iy hç kes Tā anuñla şād olasuñ her nefes

3125

Çünki ḫāke yüz sürem iy pāk nām ‘Afv ḳıl cürm ü günāhum bi't-tamām

4843

Faẓlıñuñ deryālarına yoḳ kenār Aña nisbet cürmün oldı ḳatre-vār

(38)

II. BÖLÜM İNŞİRÂHU'S-SADR A. ESERİN TANITILMASI

1. Adı

İnşirâhu’s-Sadr Arapça “şerh” kökünden “iç açılması, gönül açılması, ferahlık” ile yine Arapça “sadr” “göğüs, sine; yürek, gönül, kalp; her şeyin önü, başı, ilerisi, en yukarı, en baş; baş köşe, oturacak en iyi yer; baş, başkan, reis; kazasker; sadrazam sözünün kısaltılmışı; ed. bir beyitte birinci dizenin ilk parçası” anlamlı kelimelerden müteşekkil bir terkip olup “gönül açıklığı, iç açılması” mânâsına gelmektedir. Kadıoğlu Şeyh Mehmed mesnevisinde “İzhâr-ı ‘Ubûdiyet-i ilâhî” başlığı altında, giriş kısmında eserinin ismini:

Çünki yazdum bu kitābı bi't-tamām İnşirāhu'ṣ-Ṣadr itdüm aña nâm

3 şeklinde belirtir.

Yaptığımız araştırmalarda “İnşirâhu's-Sadr” adında Türkçe başka bir esere rastlanmamıştır. İstanbul Ü. Nadir Eserler Kütüphanesinde 1163’te Cemâl adına kayıtlı 1905'te basılmış bir eser ve yine aynı kütüphanenin 3544-2978 numaralarında kayıtlı “İnşirâhu's-Sudûri ve’l Kulûb bi Mutâlaati Külli ilm Matlûb” adında Es Simlâvî Abdü'l Mû‘tî bin Sâlim ismine kayıtlı Arapça el yazması bir eser tespit edilmiştir. Üç bölümden oluşan eserde hadisler verilmiş ve açıklamaları yapılmıştır. Yine aynı kütüphanenin 1163'te “İnşirāh” adı altında bir Anber-nâme'ye rastlandı. Yazarı belirlenemeyen eser nesir ve 204 sayfadan müteşekkil olup okuyucularına dînî tavsiyelerde bulunmaktadır. Yine İstanbul Millet Kütüphânesi'nde 1302'de bir eser tespit edilmiştir. Ancak 77 sayfadan oluşan bu eserin ne şairi ne de içeriği incelediğimiz eserle muvâfıktır.

Süleymaniye Kütüphanesi Ayasofya bölümünde 1662/892.7'de İnşirāhu’s-Sadr İnşirāhu’s-Sadruddin Muhammed bin el-Barizi'ye ait yüzyılı belli olmayan 70 varaklık Arapça bir eserle; Topkapı Sarayı III. Ahmed bölümünde 2372'de İnşirahu‘s-Sadr, Eş-Şerif er-Razî Muhammed bin et-Tâhir el-Hüseyin el-Müsâvî adına kayıtlı 88

(39)

varaklık bir başka esere daha rastlanılmıştır. Ancak bu eserlerin de içeriklerinin incelediğimiz esere uygun olmadığı görülmüştür.

Eser ismi coğrafyasının genişliği söz konusu olduğundan Mantıku't-Tayr başta olmak üzere Dehmurglar, Simurgnâmeler ve Tûtînameler de araştırılmıştır.

Süleymaniye Kütüphânesi Yazma Bağışlar 3392/2-3542/3 “Bu durur Şemsīnüñ dā’im murādı Erenler meclisinde ola yādı”

beyitiyle tamamladığı Şemsî'nin Dehmurg'larına, yine aynı kütüphanenin Mahmud Paşa 396/6, Fatih 3383, Hacı Mahmud Efendi 2387–3458, Şehid Ali Paşa 2735/6, Laleli 1943, Serez 2254, Hacı Mahmud Efendi 5764'te; Bāyezid Kütüphanesi Ali Emîrî-Feyzullah Efendi Koleksiyonunda Fedâî (Ayntâbî Mehmed), Gülşehri, “Mantıku't-Tayr”larına rastlanılmıştır. Ancak bu eserlerin bir kısmı mensur bir kısmı mantık kitabı olarak yazılmıştır. Manzum olanların büyük bir kısmı ise Fadâî Dede’ ye aittir. İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphanesi'nde 767 numarada Kudāi adına kayıtlı Mantıku't-Tayr tercümesi şairinin isminden dolayı bizi şaşırtmış incelememiz sonrasında eserin yanlış okunuşundan dolayı böyle kaydedildiği Fedâî' ye ait olduğu tespit edilmiştir. Aynı kütüphanenin 1744'te Şakir isimli şaire kayıtlı 25 varaklık bir Mantıku't-Tayr'a rastlanılmış ancak bu kısa eserin içinde Şâkir adına rastlanılmamıştır. Yine 3814 numaradaki Dehmurg'un ise Şemsî-i Acemî'ye ait olduğu tespit edilmiştir.

Mesnevide İnşirāhu's-Sadr ismi başka hiçbir yerde zikredilmemiştir. Yukarıda belirtilen kitaplar da farklı ilim ve sanat dallarına ait kitaplardır.

2. Türü

İnşirâhu's-Sadr bir Mantıku't-Tayr tercümesi olması hasebiyle aslı gibi temsili surette anlatılan “Vahdet-i Vücut” (Varlık birliği) konusunu işlemektedir. Kuşlar, sâlikler, hakîkat yolunun yolcuları; hüthüt, kılavuzları, yani mürşid; simurg Hak'ın zuhur ve taayyünüdür. Bu zuhur ve taayyün kendilerinden ibarettir. Dînî-tasavvufî bir eserdir. Ancak tasavvuf yoğunluğunun ifade ediliş tarzı Mesnevi'ye benzemez. Mantıku't-Tayr, Vahdet-i Vücut'un ilmini yapmayan ve adeta halka,

(40)

halkın anlayacağı hikayelerle bu felsefeyi sunan serbest, fakat tamamıyla mantıki düşünceli ve temkinli bir sofinin eseridir42.

Kadıoğlu Şeyh Mehmed eseri tercüme ederken hemen her yönüyle (şekil-muhtevā) asıl esere bağlı kalmış, didaktik özelliği de göz önünde tutarak dili de anlaşılırlık düzeyinde kullanmaya çalışmıştır.

İnşirâhu's-Sadr vahdet-i vucût temasını ele alan, temsili ögelerle işlenen ana hikâye ve yine didaktik mahiyetteki diğer hikâyelerle zenginleştirilen dînî-tasavvufî bir eserdir.

3. Yazılış Sebebi

İnşirâhu's-Sadr'da “İnşâ-i Hâl-i Fakîr ü Sebeb-i Takrîr ü Tahrîr” başlığı altında müstakil bir “sebeb-i te’lif” bölümü vardır. Şair bu bölümde okurlarına, “Ey marifet ashabı ve basiret erbâbı”, diyerek seslenir. Alçak gönüllülük gösterdikten sonra olgunluk hazinelerine ve mânâsı gizli olan keremlere vakıf olduğunu, zamanın cahilleri yükselttiğini, ancak marifet ehlinin ve ilim kesbeyleyenlerin de meydanı bilgisizlere bıraktığını söyleyerek adeta yakınır.

Hatta marifet ehlinin dahi bozulduğundan olgun, bilgili, söz sahibi kişilerin bile doğruluk elbisesini eteklerine kadar yırtıp ayak altına toprak olduklarından bahseder. Duruma çok üzülen Kadıoğlu Şeyh Mehmed, “Ey azîz Allah'ım! Bu nâçîz kuluna iyi bir adla anılmayı müyesser eyle, ta ki dünyada ve âhirette fânîlik rüzgarından ve dünya telaşının içinde kaybolmaktan koru.” diyerek Allah’a çok duâ edip, çok tazarru ve niyazlarda bulunur.

Bu istekle her şeyi bırakıp oturduğu, şaşırmışlık denizine daldığı, bu denizde adeta yok olduğu bir gün ansızın yaratandan bir ses işittiğini:

“Ey isyan eden ve yakışıksız iş yapan!

Senin korunacağın yer Hak kapısıdır, gönlü açık ol; zira sana Hoca Attar'ın Mantıku't-Tayr dilini ilham ettik, öğrettik ve de bu hazinenin kilidini eline teslim ettik, var devlet güneşine eriş, yıldızlar burcunda yerini al.” diyen bu sesin

(41)

hafızasında yer ettiğini ancak şairin acaba bu rabbânî bir ilham mı yoksa şeytânî bir vesvese mi diye şüphe ettiğini o zaman da Hz Mevlânâ'nın:

“Ben dünyaya sığmayan Molla Celāleddin'im. O yüzdendir ki ben Şeyh Attar’ın kölesiyim.” anlamındaki sözlerinin aklına geldiğini bunun şeytânîliğinin imkansız olduğunu, onlara mensup olmanın bir üstün tutulma, beğenilme olduğunu düşünüp beyiti defalarca okuduktan sonra coşkuya kapıldığını, bu davete icabetin gerekli olduğunu çünkü bunun bir ihsan, bir bağış hatta bir emir olduğunu anladığını o zaman da eline kalemi alıp eseri tercümeye başladığını anlatır.

Toparlayacak olursak kendini hayırla yâd ettirecek ve kendini unutturmayacak bâki kalabilecek bir eser bırakma arzusuyla adeta kıvranan şair Mevlânâ’nın bu beyitinden yola çıkarak Attar'ın eserini tercümeye başlamıştır.

Kadıoğlu Şeyh Mehmed, “sebeb-i te’lif” kısmından sonra “İzhar-ı ‘Ubūdiyet-i İlāh” başlığı altındaki beyitlerde

Umaram maḳbūl-i ser-ādem ola Daḫle ḳasd iden ḥasūd ebkem ola Fülk-i meşḥūn oldı gūyā bu kitāb Dürr ile pür itdüm anı bāb bāb Rūzgārını muvāfık ide Ḥaḳ

Yelken açmışdur içinde her varaḳ

4-5-6

eserinin beğenilmesini umduğunu açıkça dile getirerek çekemeyenlerinin de dilsiz kalakalmaları için sanki dua etmektedir. Şair her bölümünü inciyle doldurduğu kitabını hazine dolu bir kayığa benzetmektir. Beyitlerdeki bu güzel benzetmeleri tastamam söylersek; kitap bir gemi, sayfaları yelkenler, yükü inciler. Şâir duâ ederek okurlarının dimağlarına, yüreklerine açılan bu geminin rüzgârının uygun olması için Allah'a yalvarmaktadır.

Nef‘ bula çünki bundan ḫās ü ‘ām Umaram ide du‘ā her ṣubḥ ü şām

7

Beyitten de açıkça anlaşıldığı gibi şair eserinden insanların fayda bulmasını istemekte, karşılığında da du‘a beklemektedir.

(42)

4. Yazılış Tarihi ve Yeri

Kadıoğlu Şeyh Mehmed, “İnşā-i Ḥāl-i Faḳīr ü Sebeb-i Taḳrīr-ü Taḥrr” yani sebeb-i te‘līf'te “... pes elüme bu emr ile ḫāme alup sitte vü ẟemānīn vü tis‘a mie muḥarremü'l-ḥarameynüñ āḫir çehār-şenbihinde imtiẟālen el-emr’ül-‘ālī vü inḳıyādü'l ḥażretü'l ma‘ālī ibtidā eyledüm.” diyerek hicrî 986/M. 2 Nisan 1578 Çarşamba günü yüksek emire uyarak eseri yazmaya başladığını belirtmektedir.

5. Beyit Sayısı

Kadıoğlu Şeyh Mehmed, İnşirâhu's-Sadr'da eserinin beyit sayısını belirtmemektedir. Tek nüsha olan eser “ İbtidā-yı Şürū-‘ı Terceme-i Manṭıḳu’ṭ-Ṭayr El-Müsemmā Bā-İnşirāḥu’ṣ- Ṣadr” başlığından sona kadar 4859, kaside ve baştaki kısa bir girişle birlikte 4885 beyittir. Bu da hemen hemen eserin aslına yakın beyit sayısıdır.

B. MUHTEVÂ ÖZELLİKLERİ 1. Tertibi

İnşirâhu's-Sadr, mesnevî düzenine göre tertip edilmiştir. Bununla birlikte eserde birtakım değişiklikler de göze çarpmaktadır. Giriş, konunun işlendiği bölüm, bitiş bölümünden oluşan genel plana çoğunlukla uyulmuştur. Ancak tercümeye başlanmadan önce eserde Sultan Murad Han için yazılmış bir kaside ve mensur bir sebeb-i te’lif yer alır. ‘Izhar-ı ‘Ubūdiyyet-i İlāhī, başlığı altında şairin kendi ismini, eserinin adını zikrettiği bölümden sonra İbtidā-yı Şürū-‘ı Terceme-i Mantıḳu't-Ṭayr El Müsemmā Bā- İnşirāḥu'ṣ-Ṣadr” başlığının ardından şair geleneğe bağlı kalmış eserine besmele ile başlamıştır. Hikâyeler, temsillerden sonra ana hikâye “Der-Münāzara-i Hüdhüd” başlığıyla 614. beyitten itibaren başlamaktadır. Sonra Mûsîçe, tûtî, kebk, bâz, dürrâc, andelib, tavus, tezerv, kumrı, fâhite, şâhin, zerrin adlı kuşlar birer birer sahneye çıkmakta ve tanıtılmaktadır. Kuşların yolculuk için özür beyanları her defa hüthüt tarafından cevaplanmakta ve durumlara uygun hikâyeler de arada verilmektedir. 568 beyitlik bu seyirden sonra “Maḳāle-i Evvel Der-Nst Yāften, Maḳāle-i ẞānī Der-su’āl gibi başlıklarla ana hikâyenin bölümleri verilmiştir. Araya alınan hikâyelerin ardından “Rucū‘-ı be-ḳıṣṣa” başlıklarıyla esas hikâyeye geri dönüş sağlanmıştır.

Referanslar

Benzer Belgeler

(1) (2) problemine homogen olmayan iki nokta s¬n¬r de¼ ger problemi denir.. Biz sadece düzgün (regüler) s¬n¬r de¼ ger problemlerini ele

Bu çalışmanın amacı; Çağatay Türkçesi dinî metinleri içerisinde yer alan Muhammed Kasım bin Hasan Belhî’nin Çağatay Türkçesi ile yazılmış “Menâkıb-ı

• Prevalans bir toplumda eski-yeni bütün vakaları ortaya koyduğu için sağlık hizmetlerinin planlanmasında önem

Bu problemi ele alman¬n do¼ gal bir yolu, buna ili¸skin ba¸slang¬ç-de¼ ger problemini uygun bir tahmini x 0 ( a ) ba¸slang¬ç de¼ geri ile çözmektir.. Buradan, x ( b ) =

Bodrum katı kayıkhane, odunluk ve kömür- lüğe tahsis edilmiştir.. Çatı

Fakat bu, biraz ileri giderek kültürsüzlük demiyelim de kültür buhranı daha doğrusu kültür hareketsizliği içinde güzellik ve iyilik gibi insan saadetine ait iki manevî

Ayrıca rüzgar sonucu bir çok toz parçacığının atmosfere taşınması güneşten gelen ısınların geriye yansımasına bu da dünyanın olması gerektiğinden çok daha soğuk

Ders Notlarına Ulaşmak İçin Pdf