B O Ğ A Z İ Ç İ ’ N İ N M A S A L I
M
Y a z a n : İ s t a n b u l l u
İkinci Beyazıd, Trabzon’da vali bulunan oğlu Şehzade Bi rinci Selim’e nedense hiddet
lenmiş ve kendisini derhal
İstanbul’a getirtmişti. Baba ile oğul Boğaziçi’nin Anadolu yakasındaki ücrâ bir köşede mülâki olmuşlardı. İkinci Be- yazıd burada oğlunu falaka ya yatırtıp bir kızılcık sopa
sıyla sekiz değnek vurdur
muş sonra da karşısına alıp: «— Oğlum, elem çekme, zik- reyle. Hilâfet meydanı şenin dir. Al bu kızılcık çubuğunu dik yere de yeşert...» demiş- Babasının uzattığı kızılcık çubuğunu alan Birinci Selim
hemen oracığa dikmiş ve: «— Yarabbi, bu çubuk tez meyva versin ve meyvası her yerde ün kazansın» diye dua etmişti.
Bu duaya ikinci Beyazıd ile Kara Şemseddin de «Âmins demişlerdi.
Çubuk derhal yeşermiş ve meyva vermiş, dalların üze rini kaplayan kızılcıkların bir
tanesinin 5 dirhem geldiği
hayretle görülmüştü. İşte o günden sonra bu semt «Çu buklu Bahçe» diye anılmaya başlamıştı.
«Çubuklu»ya ait bu hikâyeyi nakleden Evliya Çelebi, sekiz
çubuk yiyen Birinci Selim’in sekiz yıl hilâfette kalmasını da bununla bağlar hattâ... Bir başka rivayete göre de Istanbulun en iyi çubuk lü leleri burada yapıldığı için «ÇUBUKLU» adıyla anılan semtin tarihi Bizans devrine kadar uzamaktadır.
Milâttan sonra 420 yılında
BizanslIlar, «Uykusuzlar» a- dıyla anılan rahipler için bu raya büyük bir manastır inşa ettirmişler ve böylelikle Bo ğaziçi’nin bu şirin köşesi o
tarihten bu yana meskûn bir yer olagelmiştir. Bu manas tırda bulunan 300 kadar ra
hibin geceli - gündüzlü İncil
okuduklarından «Uykusuz
lar» adıyla anıldıkları bilin mektedir.
Bugün dahi Bizans devrinden kalma sarnıç ve su yolları ka lıntılarına rastlamak kabil dir.
Çubuklu’yu asıl imâr eden, Üçüncü Ahmet’in damat ve sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’dır. Çubuklu deresinin kenarım ağaçlandıran İbra him Paşa ayni zamanda bu ranın nefis suyu için güzel bir havuz ile ayni güzellikte bir de çeşme yaptırmıştı. Dört köşe olan havuzun
ba-S*I®333İÎ1
MlIIIIJlIÎİlt
aiaaaaiiUj
Çubuklu'nun asırlık ağaçları (en üstte), korular içinde Hidiv Abbas Hilmi Paşa'nın köşkü ile deniz kenarında deniz Astsubay okulu.
şındaki kitabede Vehbî’nin bir kıt’ası ile tarih düşürül müştür. Bu kitabeden, o ta rihlerde Çubuklu’nun «Fey- zâabad» adıyla anıldığı anla şılmaktadır.
Bir zamanlar buraya bir de kışla yaptırıldığı, fakat son raları burasının yıktırıldığı bilinmektedir. Köyün camii de ufaklığına rağmen çok gü ze^ bir yapı olup tarihî bir değer taşımaktadır.
Boğaziçi’nin en güzel sula rından biri olan «Çubuklu Suyu»nun menbaı da burada dır. Deniz kenarındaki bir ko ruyu andıran gazino, zama nın en ünlü mesire yerlerin den biri idi. Devrin en tanın mış sanatkârları «Çubuklu
suyu»na eğlenmeye giden
zevk ehli kimselere konser ler verirlerdi buralarda. Boğaziçi’nin bu leziz ve ünlü
suyu, Çubuklu’nun Kanlıca
tarafına rastlayan Çakalbur- nu mevkiinde Keçecizâde
Iz-(
1İ
k
■ -
I
iy
i
H '
i m/
1
‘ :İli ^
.. ....*
' S
Çubuklu'nun adını taşıyan ünlü suyunun membaı ve su doldu ranlar...
zet Molla’mn 1238 yılında yaptırdığı bir çeşmeden de akmaktadır.
Çubuklu suyunun bugünkü kapasitesi 24 saatte 16 tonu bulmaktadır.
Çubuklu sırtlarında bir şato yu andıran köşk, havalinin en güzel ve en ünlü yapısını teşkil etmektedir. Uçsuz bu caksız bir koru içinde yükse len bu şahane köşk Mısır Hi- divi Abbas Hilmi Paşa tara fından o zamanki para ile tam 150 bin altın liraya yap tırılmıştır. Bütün içi mermer ve billûrlarla süslü olan bu bina halen Belediyenin malı bulunmaktadır. Köşkün bah çesi park olarak halka açıl mış ancak muhteşem binanın nasıl bir hizmette kullanıl ması gerektiği hususunda bir türlü karara varılamamıştır.
Buranın ya turistik bir ku marhane, yahut da turistik lüks bir otel olarak kullanıl ması düşünülmektedir.