G ALATASARAY 23
YEDİ MEŞALENİN EN GENÇ ŞAİRİ
Ù-HL
Z İ Y A O S MA N S ABA
Şükrü SARI [ KİNCİ Dünya Iiarbindenberi devam
■ eden ve henüz sentez devrine ulaş maktan çok uzak olan yeni cereyan bir tarafa bırakılırsa, en son edebî topluluk kurmak teşebbüsünde olan meş’aleciler- dir.
Ziya Osman’dan bahsetmezden önce, intisabettiği bu teşekkülü görmek için yirmi yıl evveline dönelim:
1927 senesinde Servetifünun sayfa larında sık sık rastlanan yedi imza vardı. Bir çok şair ve yazarlarımızı tanıtmakta mühim rol oynıyan bu mecmua, san’at sevgisiyle çalışan bu gençlerin de kendi lerini alkışlatacakları ilk sahne oldu.
Garp edebiyatının en yeni ve en gü zel örneklerini inceliyerek bir nazım for mu içinde şiirimize orijinal bir benlik ver- ğe çalışan bu şairlerin şiirlerinde göze çarpan, yalnız sade ve pürüzsüz Türkçe değildi. Mevzu zenginliği, yaşamak şevki, hayal ve teşbihlerdeki yenilik, asıl duy guyu arama, teknikte üstün bir maharet ve sun’iden kaçınma, 1927 de Servetifü- nunda okuduğumuz şiirlerin esas bünye sini meydana getiren başlıca özelliklerdi. Az çok tanınmış olan bu yedi imza, bir müddet sonra, kurdukları edebî te şekkülü örnekleriyle tanıtabilecek YEDİ MEŞ’ALE adında bir şiirler mecmuası çı kardılar. Bu küçük kitap edebiyat saha sında dedikoduya yol açtı. Buna sebep, şüphesiz şairlerin çok genç olmalarıydı. Gurubun en ihtiyar müntesibi bugün İs tanbul Üniversitesi Felsefe şubesinde pro fesör olan Sabri Esat’tı ki, henüz yirmi- bir yaşındaydı. Ziya Osman ise onyedi ya şında bir lise talebesiydi. Bazıları bunla rın böyle iddialarla atılmalarını hoş gör müyorlardı; bu sahada birçok salâhiyet sahipleri de gençlerin tuttukları yolda de vam etmeleri için ümit verici makaleler yazıyorlardı. Ahmet Haşim’in, bilhassa «Beş hececiler« in kıymetli şairi Faruk
Nafiz’in bunları himaye etmesi, edebiyat meraklılarını meş’alecilerle daha yakın dan ilgilendiriyordu.
Bir sene sonra meş’aleciler Yusuf Zi- ya’nın etrafında toplandılar ve onun yar- dımiyle Meş’ale mecmuasını çıkarmağa başladılar. Temmuzun ilk Pazar günü ya yınlanan bu mecmuanın satışı 7000 e çık tı ve günün yegâne okunan dergisi oldu. Fakat mecmua fazla yaşıyamadı. Ye ni harflerle neşriyat, gençlerin gayesini sekteye uğrattı ve gurup bir müddet son ra kendiliğinden dağıldı. Her biri şiiri ikinci plâna bırakarak muhtelif yollarda yürüdüler.
Meş’aleciler arasında şiire en çok sa dık kalan teşekkülün genç şairi Ziya Os man Saba oldu.
Sâba, 1910 senesinde îstanbulda doğ du. Lise tahsilini mektebimizde, yüksek tahsilini de Hukuk fakültesinde tamamla dı. Bir müddet Cumhuriyet gazetesinin idare işlerinde çalıştıktan sonra Emlâk Bankasında vazife aldı.
Ziya Osman herşeyden önce samimî bir şairdir. “ Sebil ve güvercinler” adlı kitabına hâkim olan ruh; yaşamak şevki, dünyaya bağlılık, iyi ve güzele saygı şek linde hülâsa edilebilir. Şair, Tanrıya ve eserlerine hayrandır. Şiirlerinde sık sık Allahın adını anışı, bu güzel dünya or tasında yaşamak zevkinden doğan hazzm bir memnuniyetin neticesidir:
Bütün günahlarımı affetmiş sanki Rah-bim, Duyuyorum kalbimde tadılmamış sevgiyi. Ah, sade koşmak, koşmak istiyorum içim
den: Aradığım diyara bu yol çıkacak gibi..
Ziya Osman, bir tedai şairidir. Bir- Ğok şiirleri bir fikrin diğerini çağırışın dan ibaret olan bu zihni hâdisenin eseri-
(Devamı 31 inci sayfada)
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi