SAYFA
CUMHURİYET
12
c>
İ
<y
KÜLTÜR
YKY Türk edebiyatının temel taşlarından Leyla Erbil’in üç yapıtını yeniden yayınladı
‘‘Eleştiri acım asız olm ak zorunda'
Leyla Erbil, okuru aldatmayı kendisini aldatmakla eş tutuyor. Ö ZLEM G ÜLŞEN_________
Yapı Kredi Yayınları, yazın dünyamızın temel taşı haline ge len yazarlarım ızın yapıtlarını yeniden yayımlıyor. Son dönem lerde Y K Y ’den kitaplarının ye ni basımları çıkan yazarlardan bir tanesi de Leyla Erbil. ‘Hallaç’,
‘Gecede’, 'Karanlığın G ünü’, ‘Mektup Aşkları’ gibi kitaplarıy
la tanınan Erbil’in ‘Tuhaf Bir
Kadın', ‘Eski Sevgili’ ve son ola
rak da ‘Zihin Kuşlan’ adlı yapıt ları yeniden buluştu okurlarıy la. 1959 yılından bu yana ödün vermediği yazım bi
çimi, düşünceleri ve farklı imgesel dün y asıy la hem yazın dünyasını hem de okurlarını şaşırtm a yı ve düşündürmeyi bildi Leyla Erbil. Er kek egemen bir top lum da kadın olm a nın yanı sıra kadın y azar olm anın so rum luluğunu da ba şarıyla yüklendi ve çalışmalarını sürdür
dü. Okuru aldatmayı kendisini aldatm akla eş tutan, 60Tı yılla rın kadın y az arla r k uşağının önemli temsilcilerinden biri olan Erbil’le, yazın hayatı ve görüş leri üzerine söyleştik.
- 6()’lı yılların kadın yazarlar
kûşağn ’.dan bir temsilci olarak o
yıllardan itibaren toplumsal so runlara. sınıf eşitsizliğine, kadın- erkek kimliği arasındaki ayrı ma hep ‘başkaldıran’ bir yazar oldunuz. Bu 'b aşk ald ırı', işine gelmeyen çevrelerce engellen mek ve bastırılmak istendi. Siz kitaplarınızda bu konulara de ğinmekten ödün sermediniz. Bu yaklaşım y azın hay atınızı nasıl et kiledi?
İtaat toplunıu’nda yaşadığı
mızı unutmamalıyız. Dışlanırsı nız. İslam ahlakının belirlediği yapım ız bu! Karanlığın Günü romanımda kendi kendine ko nuşma parçacıkları var: ‘‘Sade
ce düşüncey le varolmak..” “dü şünceyle y iicelmek.. hükmün an cak düşünceye geçeceğini anla mak..”. İnsan d urağan,‘Statik bir
varlık değil; sürgit kendini ya par, kendine em ek verir, aşm a ya yönelir birey olur. Kendini
“seçer”. Hegel, iki karşıt bilinç
ten söz eder. Biri, özü kendi için olmak olan, bağımsız bilinç; öte ki ise özü bir başkası için yaşa mak ya da olm ak olan, bağımlı bilinçtir. Bu gerçeği her birimiz yaşarız. İnsan, ancak kendini özgürce evirm e çabasıyla, bu yolla insansallaşabilir ve bu ta rihinin bir uğrağı olan sanat ürü nüne yapıta da ulaşabilir. Düşü nüş böyle geliştiğinde belli ter m inolojilere de yabancılaşıyor sunuz. Yani ortada kahram an lık değil, diyalektiğin mantığı kalıyor.
‘özel olan toplumsaldır’
- Kitaplarınızda,özellikle ‘Tu
h af Bir K adın’ ve ‘Eski Sevgi li’de, birçok karakterin yer al
dığı mekânlarda ana tema hep iki insanın -genellikle birbirleri ni aralarında doğan karşıtlıkla tamamlaş an- ilişkisi üzerine ku rulu. Bu ikili ilişkiler çerçevesin de, onların ağzından dönemin ve toplumun y üksek kesimleri nin ‘acımasız bir eleştirisi’ söz konusu. Eleştirinin, ikili ilişkile
re odaklanarak yapılması bilinç li olarak seçilen bir yol muydu?
Çoğu vakit bilinçli bir seçim, kimi vakit de metnin dayattığı oluşumlardır. Kimi metinlerde ise örneğin Mektup Aşkları, iki li değil, yedili sekizlidir odak kişiler. Ancak bu sayıları, sayı sız insan ilişkilerinin soyutlan m ışı olarak okum alıyız. Yani özel olanın toplum sal olduğunu görmeliyiz. Ayrıca eleştiri dedi ğiniz gibi acım asız olmak zo rundadır, çünkü sanat yapıtında gerçek, kendini merhametle ele verecek naiflikte bir nesne de
ğildir; yoksa ölü do ğar; çöpe atılır.
- ‘Bunak’, Salvador Dali'den yapılan bir alıntıyla başlıyor ve imge yüklü alıntılar kabuslan betimleme de kullanılıyor. Alıntı y aparak hikâyenin en can alıcı bölümlerini oluşturmanızın nede ni neydi?
Bu hikâyenin tekni ğiyle ilgili bir durum. Bu kitabın ilk basım larında böyle ressam adlarını vermemiştim. Okur kendiliğin den bu göndermeleri, çağrışım ları yakalayacak diye bekledim. Ancak yanılmışım; ne okur ne eleştirmenler haklı olarak arada ki bağı kuramadılar. O vakit bu, asıl metne göre dar olan italik şe ritlerle verilen bunağın düşleri ni içeren bölüm ler havada kal dı ya da sadece dediğiniz gibi
‘kâbusları’ betimledi. Köklere
uzanamadı. İşte bu yüzden bu ye ni baskıda okura yardım cı ola cak ipuçlarını verm ek istedim.
-Samuel Beckett ve Sait Faik yazımınızı etkileyen iki değerli yazar. Özellikle betimlemeler ve
iç tasvirlerde her iki yazara ya kınlığınız ortay a çıkıyor. Beckett ve Sait Faik yazım biçiminin si zin yazımınızı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Dil düzeyinde; dil estetiği ola rak algıladım ilkin onların yazı nını sanıyorum. Yazar bazen bi çimsel olandan yola çıkarak da
menzile varabilir düşüncesinde yim; yeter ki yapm acığa kapıl m asın. N eredeyse böyle ta r if edebileceğim dönem lerde aldı ğım yollar var. İç m etin o biçim sel olana göre yaratıyor kendi ni. Ancak sizde de var olanı ya kalayacak bir doğal dürtü olmak durumundadır öteki metin; yok
sa elde edilen metin rüyalarını za girecek kadar sırıtır durur! Yani ussal ve zorunlu bir varış tır bu olgu. Bugün baktığım da varoluşsal anlamda, felsefi an lam da her iki yazardan da ayrı olduğum u görüyorum. En ya kın olduğum zamanda bile ör- tüşm emişiz. Özellikle S. Bec kett’in palyaçolaştırdığı insan lık durum larının diliyle, benim, insanların tüm ünün de yaralı, sevgiye muhtaç, sakatlanmış za vallılar olduğu görüşümden do ğan dil, ister istem ez zaman za man birbirine yakın düşer, ama apayrı sulara karışır.
K adın y az ar oluşun yazınsala getirdiği so rumluluklar Beckett’te de S. Faik’te de görün m ez pek. S. Faik kişi lerini kimi vakit açık ça cinsiyetsizleştire- rek bir insanlık türü yaratır. Beckett’se ka dınlık durum unu so yutlaştırıp insanlık tra- ji-k o m iğ in e eğilir...
Bense özgürlüğün ve insanlığın önünde er
kek egemeni çözüm lenm esi ge reken başlıca sorunlardan biri olarak görmekteyim. S. Beckett bence, en parlak güneş ışıkları nın bile aydınlatamadığı bir çu kurda karanlığının hüküm ran lığını ilan etm iş bir kraldır. Onu oraya iten de Joyce’un gölge sinden başka bir şey değildir. Ç ukurdan çıkm aktansa kadını da herkesi de oraya sürükler. Sözcük kayalığını mezarlaştınr. H er yerde karşısına çıkan ve ka derin bir cilvesi olarak “.JJoy-
ce’un sekreterliğini yaptı” ibare
sinden boynuna takılı kalm ış bu tasmadan nasıl tiksindiği (kıskan mak değildir bu) yazan eleştir
m enler oldu m u bilm iyorum . Bence en az Joyce kadar büyük bir dil ustası olan bir yazarın ba şına gelebilecek en haksız kader dir bu! G iderek metinlerinden sözcükleri bile kaldırm ası, söz cüğü imhaya yönelm esi o başe- dilmez kargıştan (Joyce’tan) an cak yazını yok ederek kurtulm a arzusundan kaynaklanır.
-1959-1988 yılları arasındaki yapıtlarda hep ülkemizin o dö nemdeki gündemi karakterlere ayna görevi gördürterek aktarı lıyor. Belli bir zaman dilimini yansıtan yapıtların evrenselliği yakalayamayacağı kaygısını yaşadınız mı? Yoksa Türkiye gündeminde hâlâ ay nı tabu ve sorunlar aşılamadığı için ya pıtlarınızın geçerlili ğini yitirmeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Bu tür kaygılar ya şamam. Yazarken de sonrasında da evren selliği nasıl yakala rım ın hesabını tut mam. Yazar, tarihin belli bir dönem inde belli süre de yaşar ve tanıklığını belli bir dille, görüşle ortaya koyar. Dö nem yazarlığından ne denli kaç sanız gene de yaşayacağınız za m anın sınırlan bellidir. Bundan kaçınılamaz. Am a bir yazar ev renselliğini ya da gündem den düşmeyişini ülkesinin geri kal mışlığına borçlu da olabilir! iş te edebiyat dünyasında asıl de rinleştirilmesi gereken konu bu- dur.
Metinlerin felsefi boyutu
- ‘Zihin Kuşları’ yine apay dın, karanlıkta mum yakan bir kitap. Kitabın adı da zaten pek çok görüşü açımlıyor. Kitabın oluşum aşamasından ve çalışma sürecinizden bahsedermisiniz?
Z ihin K u şla rı’nı kendim ce önemli bulduğum olaylarda yaz dığım m etinlerin arasından seç tiklerim oluşturuyor. Tarihleri 1970’ten bugüne geliyor. Yazıl dıkları anda önemsemediğim ve aradan geçen yıllarda önemini yi tirm iş olduğuna karar verdikle rimi almadım kitaba. Her metin de bugüne değin üzerinde durul mamış bir düğüm öne çıkarıyor, tartışmaya açıyorum. Vinteuü'ün Sonat A ndantesi’nde, böyle bir müzisyeni M. Proust’un uydu rup uydurm adığından çıkarak Swann’nm aşkının ya da -aşkm- döngüleriyle tarihsel dönem in yorumu. Sait Faik’te G öz’le, ya zarda seyretme olayının varolu şundaki yeri, Yoldaş E them ’de ihanetin analizi ve Nâzım Hik- m et’in yargısı ve bunun gibi... Bu m etinler kimi vakit başlayıp hem en bitm iş, kimi vakit çok uzun yıllar alm ış peyderpey ya zılmış metinler. En eskisi de Yol daş E them ’dir. Aşağı yukarı beş yüz sayfalık bir çalışm anın so nucudur. Bir ara onun rom anı nı yazıyordum , bütün o çalış malar sonunda elimde sevdiğim on-on beş sayfa kaldı. Kitabın içi ne serpiştirdiğim anılarla okura sadece bilgi belge aktarm adığı mı yazınsal tatlar getirm iş ol mayı umuyorum. Değerli felse fecimiz Selahattin Hilav’ın ön sözündeki bazı açıklamaların da metinlerin felsefi ve tarihsel bo yutlarına anlam kazandırdığını düşünüyorum.
Can Yücel ’ut
m orali yü ksek
İZMİR (AA
y
Şair Can Yücel, 72 yaşında yakalandığı badem cik kanserini yenmek için mü cadele veriyor. Yaklaşık 1 ay ön ce tatilini geçirdiği Datça’dan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’ne kaldırı lan Yücel, bademcik kanseri ne deniyle ışın tedavisi görüyor.DEÜ Tıp Fakültesi Radyote rapi Bölümü Öğretim Üyesi
Doç.Dr. Mehmet Şen. yaptığı
açıklamada. Can Yücel’in gel diğinden daha iyi durumda ol duğunu belirterek, 1 aydan bu ya na uygulanan ışın tedavisine 3 hafta daha devam edileceğini söyledi.
3 hafta sonra tedaviye 1 ay ara vereceklerini ve hastalığın seyrini izleyeceklerini belirten Şen, şöyle konuştu: “Can Yü-
cel’in tedavisinde her şey plan ladığımız gibi gidiyor. Herhan gi bir olağanüstü durumla kar şılaşmadık. Ancak, kanseri ba şında değil, yaygın halde y aka ladık. Bu nedenle güçlükler var. Kanseri y enip y enemeyeceği ko nusunda henüz birşey söylemek
mümkün değil. Yapılacaklar var. Olııııılu konuşmak istemiyorum, ama hastalık gitmesi gerektiği gibi gidiyor.”
Can Yücel’in beslenmesinin ve genel durumunun iyi olduğu nu, moralini yüksek tuttuğunu ifade eden Mehmet Şen, “3 haf
ta sonra çekilecek tomografiler sonucu belki dinlenmesi ve bu dö nemi daha rahat atlatması için Datça’ya gitmesine izin verebi liriz. Ama daha kesin değil” de
di.
Yücel’in hastaneye yatışın dan itibaren ziyaretçi kabul et mediklerini, kendisinin de bunu istemediğini anlatan Şen, Şa- ir’in özel odasında zaman za man şiir yazdığını, günlük ga zete ve dergileri izlediğini, ki tap okuduğunu söyledi.
Can Yücel’e Eşi Güler Yücel ve 2 kızının refakat ettiğini ha tırlatan Şen, “Yüceller, birbiri
ne sevgi ile bağlı bir aile. Can Yücel’in tedavisinde gerekli ma nevi desteği fazlasıyla gösterdi ler. Bu bizim ve hastamız için bir
şans” diye konuştu. Bademcik kanseri tedavi si gören Yücel'in durumu iyiye gidiyor.