m Bülbülün çe k tiğ i dil belâsıym ış
.
Yahya Kemal'in ise
■
0
yem esi içm e si diline belâ olmuştur
&
Y A H Y A
M A L BÜ]
H A Y A T I i
Y U N C A Tİ
M Ü ZİK İS )
VE O NU N
YÜK U ST/
R IN I
Ç (
S E V M İŞ (
DAŞI O l]
L A R L A
i
K IN
DO
lllllllllllíllllliill
Y
ahya K em âl’in bir hayli de m ânzum nüktesi
vardır. Onun için de, bunlardan hiç olm azsa
bir kısm ını bu başlık a ltın d a toplam ayı uygun bul
duk:
Y ah ya K em al’in P aris’te iken, A hm et Bey adın
da saf, hattâ biraz da a p ta lc a bir tan ıd ığ ı varm ış.
Şair, dostları ile sohbet ederken, bu Ahm et
Bey de yerli yersiz söze karışırm ış. B öylece de
söze «tabanca a ık ıim if» gibi olurm uş!
Yine bir gün, Venedik’teki gondollardan bahsedilirken
A to e t Bey söze karışıp onları ördeğe benzetir ve bu «bulucu» kendisinin pek hoşuna gider. Bunun üzerine Yahya. Kemal he men şu beyti kondurur:
A k o rt Bey, eski gondole benzetti ördeği. DoMannvyor bu nükte bir incir çekirdeği.
Bundan sonra «Gondolcii» Ahmet Bey’in, artık ileri geri söze karışmadığı sanılır. Fakat ne gezer O yine, nüktesi bir in cir çekirdeğini doldurmasa bile, sık sık koca bir çuval inciri berbat eder! Huylu öyle kolay kolay huyundan vazgeçer mi?
---0O0---Yine bir Paris fıkrası...
Yahya Kemal, Paris’te iken önüne gelene «Yâ şeydi» di ye hitap eden bir patavatsızın ağzını şöyle kapar:
Bir T ürk’ü görüp demek yâ şeydi T a n b ... yemenin arapçasıvdı.
---
cOo---Yahya Kemal, Dr. Fahri Celâl’in, Taksim’deki yeni yazı .hanesini korkunç sıcak altında çok aramasına rağmen bir türlü
bulamaz. Sonra ilk rastladığı telefon kulübesinden doktora te lefe» ederek yerini yemden sorar. Ve kulübeden çıkınca şöy le mırıldanır:
D fcaaiu! ihtilâli tccenatt* raddesinde A rar F ahri CeUTİ L am am a Caddesi nde.
L U K L A R I
MUŞTUR'.!
Şairin böyle birdenbire söyleyiverdiği manzum nükteleri
hiç de az değildir. Peyami Safa’nın da, bu konuda güzel bir anısı vardır:
Yahya Kemal, bir gün, sabahın erken saatinde, Peyami Safa’ya uğrar ve kendisini Rumelihisarı’na götürmek istediğini söyler. Birlikte uğrayıp Hamîzâde îbsan'ı da aldıktan sonra Ru- melihisarı’nm yolunu tutarlar. Gerisini Peyami Safa'dan dinliye-
l i m :
— Rumelihisarı’nda fetih şehitlerinin mezarları önünde
durduk. Bizi fetih günlerinin anları içine çekti. Gaşyoluyordu. Ona mı, fethin serdarlarına mı hayran olacağını sarmıyordum. Birbiri kadar güzeldiler.
Sahile indik, Arnavutköyü'ne doğru yürüdük, öğle yemeği ni Boğaz'ın karşısında bir lokantada yedik ve bir hayli içtik. Garson Rumdu ve bize çok dikkatli hizmet ediyordu.
O zaman Yahya Kemal şu unutulmaz sözü söyledi: — Türk Fâtih’lere Rum garsonlar lâzımdır. Dünya, mu vazenesini öyle bulur.
Bu sözüne kendi de hayran oldu ve o gün saatlerce tek rarladı:
— Türk Fâtih’e Rum garson!
Çök neşeliydi. O günü ebediyete maletmek istiyor, unut mayacağım tekrarlıyordu. Belki bu özleyişle, bir ânı manzum
bir sözle tcsbit eden aruzcuların geleneğine uyarak şu beyti
söyledi:
Beş »sn geçirmiş Boğaz’ın manzarasında Gün geçti Peyamîyle Hamamı arasında.
Bu muhteşem hediyeyi hafızalarımıza kazdık. (Milliyet,
4 / X I / 1958).
---oOo---Yahya Kemal, bir ara, âşık olduğu sıralarda Kömürcü
Hâfrz’ın eserlerini dilinden düşürmez. Ve bunun üzerine şu
beytini söyler:
Sarnıcı: âteş-i ıpışk ufk-n kâinatımızı, Kömürcü Hafız’a vakfeyledik hayatımıza,
Yahya Kemal, bir gün Süleyman Nazif’lere yemeğe gider. O akşam sofraya kenan mercimek çorbasından o kadar hoş lanır ki, evde yapılmış olan küçük küçük ekmeklerle boyuııa o çorbadan içer.
Bunun için de Süleyman Nazif, her Yahya Kemal’i yeme-
i
ğe çağırdığında bu çorbadan yaptırır... Yahya Kemal de söf-| raya otururken sevincini belirtmek için şu mısraı söyler:
kat bir türlü dönmek bilmez. Bunun üzerine bir davetli: — Uşak nerelere kayboldu?
deyince, Yahya Kemal, uzandığı sedirin köşesinden doğrularak sorar:
Acaba n’oldu, kahvemiz n’olthı? Beklemekten de benzimiz soldu.
-oOo-Yahya Kemal, bütün hayati boyunca Türk musikisini ve onun büyük ustalarını çok sevmiş, hattâ çağdaşı olanlarla ya kın dostluklar da kurmuştur. Bunlardan biri de Bimen Şen’dir. Şair, Varşova'da Elçi iken, musikimize karşı duyduğu sev giye bir de «hasret» kanşır. Onun için de Süleyman Nazif e
yolladığı bir mektupta: «Bimea'iu sesine âdet» vüumz çökte
kalmış bir yolcu gibi susadım.» dedikten sonra, bu bestekârca
bestelenmesi dileği ile şu parçayı yollar: .
Mevsim sonu yas bağladı gtiişeu bağanızda Gül goncası açmazsa ne var sen yananında Bülbülleri uraklaşsa da Bkueu yanımızda Gül goncası açmazsa ae var sen yanımızda.
Bimen, bu güfteyi besteleyip bir içki meclisinde Süleyman Nazif’e okuyunca Süleyman Nazif o kadar duygulanır ki: Ebedî nazamthr sana feryadımıza«
öperiz ağzını hep Bnmei-1 ustadanız»,
dedikten sonra ikinci mısraı «kuvveden ÖBe» çıkarır! r
-0O0-Bir neş’eli zamanında da Abdüibâkt Gölptnarlı ve Rufla Me-
lûl'e şu beyti okur: .
Baki Efendi, Rrfkı Melût, bir de bendeniz, B izler, ikinci devre me!â mile öndeniz. Meretim ek çorbası gelsin küçük ekmeklerle.
---oOo---Yahya Kemal’i ölünceye kadar «dertli» eden ve hasımla-. I rımn sert hücumlarına uğratan 2000 liraya sattığı söylenilen şu ]’ beyti olmuştur:
Biz vedâ etmek üzereyiz kedere, l- Getir ahbaba bir Kavaklıdere.
---
---oOo---Buna yakın bir başka beyti de kendisini hep rahatsız et- i . miştir:
İrfanına aferin Şamlı, Talim ne kadar da ihtişamlı?
Bülbülün^çektiği dili belâsıymış. Yahya Kemal’in ise ye mesi, içmesi diline belâ olmuştur...
Kendisine bu «cins» beyitleri açıldığında, neş’eli ise: — Canım onlar lâtife, derdi. Bazan da, keyfi pek yoksa: — Hiç ben öyle yazar mıyım, beni çekemiyenler uyduru yorlar, diyerek topunu inkâr ederdi...
---oOo---Abdullah Cevdet, Sultan Abdülhaımid tarafından, Bahr-i
Ş
Cedid vapuru ile Trablusşam’a sürülünce, Yahya Kemal şöyle| der:
i Uğraşmamın neticesi, Abdülhamİd ite,
Berr-i atîki boyladı, B»hr-i Cedidi Be, i ■
---
—oOo---Yahya Kemal, bir gün Yakup Kadri’nin Kızdtoprak'taki evine davet edilir. Yenilir içilir. Sonra uşak dâvetlilere boyuna i; kahve taşır! Evde sigara bitince uşak bakkala gönderilir. Fa
---
oOo---Bir gün de Ahmet Ihsan ile Ahmet Cevdet’i şöyle belirtir:
Gördüm üki bahtiyar ¡susun Ahmet Cevdet’le Ahmet İhının.
---oOo--- —
Fakat Ahmet îhsan’ın poker oynayışını hiç beğenmez.
Onun için de bir oyun sırasında:
Ahmet İhsan poker oynar, nasıl oynarsa sabi, Kazanırken asabi, gaibederkeıt asabi!
deyiverir...
Bir neşeli zamanında da içki meclisinde şu beytini söyler
Yahyayı saran âteşi sâri idi Şark’a, Mahvoldu o âteşle nihayet Danimarka.
— — ——oOo---ı
Belkıs Râtip Hanım’m Lozan’da dansetmesi üzerine söy lediği beyit de şöyledir:
Yalnız Borivaj’da rakseder o, Mânend-i Saba gelir gider o.
- Y A R I K : ---
---YAHYA KEMAL VE BOĞAZINA DÜŞKÜNLÜĞÜ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi