• Sonuç bulunamadı

7. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nın onur yazarı Nadir Nadi:Kendimi yayınevinde doğmuş sayabilirim:80 yaşında Nadir Nadi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "7. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı'nın onur yazarı Nadir Nadi:Kendimi yayınevinde doğmuş sayabilirim:80 yaşında Nadir Nadi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet

Kitap Fuarı’nın

“ Onur Yazarı”

Nadir Nadi ile

(2)

7. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın ‘Onur Yazarı’ Nadir Nadi:

‘Kendimi yayınevinde doğmuş sayabilirini

Dokuz gün boyunca İstanbullulara bir kitap şenliği yaşatacak 7. TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’nın

bu yılkı “Onur Yazarı”, Nadir Nadi. Biz de, basınımızın son gazete sahibi başyazarı Nadir

Nadi’nin 80 yıllık yaşamından kimi kesitleri kısa bir söyleşi çerçevesine sığdırmaya çalıştık.

80

. yaşında

Nadir Nadi

ÜYAP, başyazarımız Nadir Nadi’yi 7. Kitap Fuarı'nın “ onur yazarı ” ilan etmesi nedeniyle,

“ Sekseninci Yaşında Nadir Nadi” adlı

bir kitap yayımladı. Alpay Kabacalı’nın hazırladığı kitap şu bölümlerden oluşuyor:

İlhan Selçuk'un “ Nadir Nadi Olabilmek" başlıklı sunuş yazısını, • Nadir Nadi’nin Perde Aralığından ve Sil

Baştan adlı anı kitapları başta olmak

üzere- çeşitli kaynaklara başvurularak Alpay Kabacalı tarafından hazırlanan ve fotoğraflar eklenen

“ Yaşamöyküsü” bölümü izliyor. “ Kitapları” başlıklı ikinci bölümde, başyazarımızın 1943-1985 arasında yayımlanan dokuz kitabı (Sokakta Gürültü Var, Atatürk İlkeleri Işığında Uyarmalar, Perde Aralığından, İki Sovyet Rusya, 27 Mayıs'tan 12 Mart’a, Sil Baştan, Olur Şey Değil, Ben Atatürkçü Değilim, Dostum Mozart) tanıtılıyor.

Nadir Nadi ile sekseninci yaş gününde yapılmış kısa bir konuşmanın da yer aldığı kitabın son bölümü

“ Yazılarından Örnekler” başlığını taşıyor.

Alpay Kabacalı, hazırladığı “ Sekseninci

Yaşında Nadir Nadi” adlı kitaba ilişkin

sorumuzu yanıtlarken şunları söyledi:

“ Nadir Nadi, başyazar ve gazete yöneticisi yönüyle, basın tarihimiz içindeki yerine oturtularak ve getirdiği katkıların altı çizilerek incelenmesi gereken önemli bir kişi. Başyazılarının da, düşünce tarihimiz açısından üzerinde durulmaya değer ürünler olduğu açık. Bu yönleriyle, geniş araştırmalara, akademik tezlere konu olmalıydı. Gelecek kuşakların bu tür çalışmalar ortaya koyacaklarına ve yaşadığımız çağın değerbilmezliğini, daha doğrusu değerler piramidini tersine çevirme çabalarını ibretle izleyeceklerine inanıyorum.

Yayımlanan kitap, ne yazık ki bu tür bir çalışma niteliği taşımıyor. Sayfa sayısının ve sürenin kısıtlı oluşu, yayımlanış amacı gibi nedenler dolayısıyla, ancak derli toplu bir tanıtma kitabı olabildi ve ilk kez geniş bir yaşamöyküsü yazıldı, o kadar.”

Ali Sirmen

T

ürkiye’deki gazete sahiplerinin ve başyazarların en kıdemlisi, Frenkle- rin deyimiyle, “ duayeni” Nadir Na­

di, biz Cumhuriyet çalışanları tara­

fından, patron değil, başyazarımız olarak görülür. Ama acaba geniş topluluklar karşısında neyi simgeler? Düşüncesinde tutarlılık, cumhuriyet ilkeleri­ nin yılmaz savunuculuğu, düşünce namusu ve doğru gazetecilik desek, yanılır mıyız?..

Basınımızın son gazete sahibi başyazarı ile bu yıl TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı’na “Onur Ya­

zarı” seçilişi dolayısıyla yaptığımız söyleşiyi su­

nuyoruz.

Efendim, söyleşilerde, önce konuşulan kişiyi tanıtacak bir giriş yapılır. Sizi tanıtmaya gerek olmadığına göre, hemen soruya geçebiliriz: Gazetecilik ve yazarlık yaşamınız nasıl başladı?

■ Bu soruyu bana çok sordular. Gazeteci oğlu olduğum için, aşağı yukarı yayınevinde doğmuş sayabilirim kendimi. Sonraları anlatırlardı; daha 2-3 yaşımdayken gazeteleri koltuğumun altına alır, “Akşam, Havadis, Tebecan... gazete, gaze­

te!” diye bağırarak, sözüm ona gazete satarmı­

şım. O zamanlar biliyorsunuz, gazeteler sokakta çocuklar tarafından bağırarak satılırdı.

Gazete burada, İstanbul’dayken, mürettipha­ neye, idarehaneye gider gelirdim. Çok küçük­ tüm, pek bir şey anlamazdım. Gazete Ankara- dayken de ben hep gider eve 3 dakika uzaklık­ taki küçük matbaayı gezer, gazetenin nasıl ba­ sıldığına bakardım. H atta bir aralık, Sakarya Savaşı sırasında Yenigün Kayseri’ye nakledilmişti ve çok kısa bir süre için orada çıktı. İşte o kısa süre içinde, bir gece ben de “Çavuş” denen ma­ kinistimizin yanında pek ilkel olan baskı ma­ kinesinin merdanesini çevirirken, kol beni aldı havada tam bir turla perende attırdıktan sonra fırlattı. Yani ben, cimnastikvi bir takla ile, ho- op karşı tarafa... Bunu gayet iyi hatırlarım.

Daha sonra Galatasaray Lisesi’nde ortaoku­ lu okurken, kendi başıma sınıf gazetesini çıka­ rırdım. Bunun başyazarı da köşe yazarı da mu­ habiri de her şeyi bendim. Tek başıma çıkardı­ ğım bu gazetenin resimlerini bile yapardım.

Bu arada gazeteye de gidip geliyordum; ama fazla ilgilenmiyordum. Sonra 11 ve 12. sınıflar­ da İstanbul’a gelip giden sanatçılarla müzisyen­ lerle konuşmalar yapardım. Onları doğrudan yazı işleri müdürüne verirdim.

imzalı mı çıkardı yazılarınız?

■ “N” harfiyle çıkardı.

Peki sürekti gazetecilik?..

■ O, 1930 yılı sonbaharında Viyana’da okuma­ ya gidişimle başladı. Viyana’da sosyal bilimler okuyor, aynı zamanda da Cumhuriyet’in Viya­ na özel muhabirliğini yürütmeye çalışıyordum.

Peki, ya ilk başyazınız ne zaman yayımlandı?

■ 1 Nisan 1936’da yazdım. Çok özenerek yaz­ dım; “İnşallah babam beğenir de yayımlar” diye bekliyordum. Yayımladı da.

O yazıya gelmeden önce, bir noktaya değinmek istiyorum. Sizin babanızın başyazı sütununda çok daha önce yayımlanmış başka bir yazınız, daha doğrusu, bir mektubunuz var.

■ Evet... Kubilay olayı ile ilgiliydi. Ben o sıra­ da Viyana’da idim ve Kubilay olayı karşısında müthiş bir tepki duymuştum. Bu durumda ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Olsa ol­ sa bir yazı yazabilirdim. Ama yazsaydım acaba koyarlar mıydı? Ayrıca acaba yazı olur mu? Bü­ tün bunları düşünüyordum. Sonra oturdum yo­ bazları eleştiren ve Kubilay için bir anıt dikil­ mesini öneren “Sevgili babacığım,” diye başla­ yan bir mektup yazdım.

Doğrusu, ben bu mektubu, babam yayımlar umuduyla yazmıştım. Nitekim 10 Mart 1932 ta­ rihli Cumhuriyet’te de yayımlandı. Sonradan öneri de kabul gördü ve bugün Menemen’de var olan anıt dikildi.

redir dilimizi kapsayan devrim hareketine bilim­ sel bir yön vermek ve böylece kendimizi bulmak demek olan uluslaşma sürecimizi daha verimli kılmaktı. Bunu sonradan öğrendim ve öğrendi­ ğimden beri de bu konuda özen gösteriyorum.

Sizi herkes, başyazar, anı ve gezi yazarı olarak tanıyor, biliyordu. “Dostum M ozart” kitabı çıkana kadar da çok kişi, sizin müzikle ilginizi bilmiyordu. M üzik ile ilginiz nasıl başladı?

■ Müziğe babamın zoruyla başlamıştım. Se­ kiz yaşında iken beni elimden tutmuş ve o za­ manki adıyla, “Mızıka-i Hümayun” Orkestra­ sı şefi kemancı Zeki Bey’e götürerek, “Buna ke­

man öğret,” demişti. Daha önce bizim evde mü­

zik yapılmazdı. Ne alaturka, ne alafranga. Doğ­ rusu, uzun zaman müziği pek sevmedim. Ba­ bam ise, bu konuda dirençli idi. Ankara’ya gi­ derken, daha doğrusu, kaçarken birkaç parça

Konu açılmışken bir noktayı sormak istiyorum: Babanız yazılarınıza hiç karışır mıydı? Size şöyle yaz, böyle yaz der miydi?

■ Hayır; babam yazılarıma hiç karışmazdı. Yal­ nız bir kez, o da yazı çıktıktan sonra, dil soru­ nunda bir konuya dokunmuş - ne olduğunu şim­ di anımsamıyorum - “Öyle yazmayıp da şöyle

yazsaydın, daha iyi olurdu,” demişti. Hepsi bu-

dur. Ve ben de arkadaşlarımın yazılarına hiç ka­ rışmadım. Bu davranışı ilke edindim.

Efendim, siz bu yıl bir de Dil Derneği’nin onur plaketini aldınız. Gerçekten de yıllar boyu gerek gazete yazılarınızda gerek kitaplarınızda, dil konusunda çok özenlisiniz Bu özeniniz nereden kaynaklanıyor?

■ Doğrusunu istersen, ilk Dil Kurultayfnm

Dolmabahçe Sarayı’nda toplandığı gün, orada

idim; ama o sıralarda da olayın büyüklüğünü kavramamıştım. Bunda, belki de bilgisizliğimin, belki de o gün orada toplananların çoğunluğu­ nun Atatürk’e yaranıcılık yarışma girmelerinin etkisi olmuştu.

Oysa Atatürk’ün crada açtığı çığır, uzun sü­

eşya içinde, üç çeyrek boyundaki kemanım da götürülmüştü ve orada da derslerime devam et­ tim. Babam bunu niye yaptı? Kendisi müzikten fazla anlamazdı. Sonradan bunu çok düşündüm ve anladım ki benim Batı müziğini öğrenmem için yaptı. Çünkü Batı uygarlığına inanmış bir politikacı olan babam için bizi oraya ulaştıra­ cak yollardan biri de sanattı, müzikti.

Yarım yüzyılı aşkın süredir özgürlükler ve demokrasi uğruna yazılar yazıyorsunuz Vardığımız nokta zaman zaman sizde bezginlik uyandırmıyor mu? Türkiye’nin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Elbette, zaman zaman yorgunluk ve bezgin­

lik duyuyor insan; ama yine de sürdürüyor ve sürdürmek zorunda. Bazen birkaç kuşağın bir­ den savaşıma katılması gerekiyor. İstediğimiz toplum düzenine ulaşılmaz belki de... Çünkü in­ san her zaman daha iyiye ulaşmak istiyor. Bu beni zaman zaman üzüntüye, umutsuzluğa sü­ rüklüyor. Ama bunun aşılmaz bir şey olduğu kanısında değilim.

Türkiye’nin geleceği açısından ise, uzun va­ dede iyimserim.

Teşekkür ederim efendim.

11

T a h a Toros Arşivi Fo to ğr af : E R D O Ğ AN KÖSE LU

Referanslar

Benzer Belgeler

Ama bir kaç yaprak sonra "sahibi izz ü celal olan saâdetmend bu bendelerine buyurdu kim bu memduh-i enam ve Mahmud-i hâs ü âm olunan düstur-i kerimü'~-~an~n dokuzyüz

Kü- çük ışık organlarının içindeki aequorin proteini sayesin- de gerçekleşen kimyasal tepkime sonucunda (biyolümi- nesans) mavi ışık oluşur, sonrasında yeşil

Bu çalışmanın amacı derin dentin çürüklü süt dişlerinin fizyolojik düşme yaşlarına kadar ağızda idame ettirilmesi amacı ile uygulanan amputasyon tedavilerinde

Dönemin bütün siyasal, sosyal çalkantılannm tanığı, gözlemcisi bir kız çocuğunun bütün baskılara karşın peçe takmaması, işgal Istanbulu’nda İngilizlerle

Bundan 24 yıl önce, Ekim ayının ikinci.cum artesi yaşama gözlerini kapayan Halikarnas Balıkçısı, ardında mavi bir

Bu, yağın metabolik olarak parçalanmasına dair bilgi vermekle birlikte kilo verme sırasında yakılan 10 kg yağın hangi oranlarda CO 2 ve H 2 O’ya dönüştüğüne dair bir

Merkür: Akşam gökyüzüne geç- miş olan gezegen çok parlak ol- masa da ayın ortalarına kadar uy- gun hava koşullarında günbatımın- dan hemen sonra batı ufkunda kısa

gen ayın son haftasında gün- doğumundan önce görülebi- lecek kadar Güneş’ten uzakla- şacak ve ayın 28’inde en büyük batı uzanımında olacak.. Venüs: Ayın