TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:
Kdmşunun udu insanı
nasıl çileden çıkanr?
Misafir hanım kapıyı kapadı
va: “3u
şarkıyı hemen besteleyeceksiniz!,, dedi
Tavla pulu şakırtıları
— Leylâ hanım kiminle tavla oynuyor? — Bahçıva
nın duyduğu derin hayret!
— İki kahve — İnsan tek başına tavla oynar
m ı?..
— Komşunun udu — Saçları çekilen yetim — « Yasit gittim, şen gel
dim...»
— Kapı kilitlenerek yapılan beste — Süleyman Nazif*in şarkıları
— «Ben ölünce mersiyemi sen y a z /. . » — Büyük kadın üstat — Helvayı
kim yiyecek?..
Bir gün bahçedeki bahçıvan içeriden, Leylâ hanımın oturma odasından tavla pulu şakıtılan ve karşılıklı atılan zarların tıkır tılarını İşitti, H erhalde L c ’ â hanımın bir misafiri gelmiş c'a- caktı. Onunla tavla oynuyordu.
Misafirlere bazan bahçıvan kahve pişirirdi. Bu seferde hemen içeriye girdi. Ve iki kahve yaptı. Odanın kapısını vurdu. Sonra da girdi.
O zaman bahçıvan pek ziyade şaşırdı. Zira Leylâ hanım yalnız başına tavlanın önünde oturmuş oynuyordu, fki renk pullan diz miş, zan atıyor, evvelâ kendi he sabına oynuyordu. Sonra mevcut 1 olmıyan bir rakip namına da zar | atıyor ve yine oynuyordu. Bazan | tavlada kendi kendisinin taşla- | rmı kırdığı da oluyordu. Bahçı
van sordur
— Misafiriniz yok mu efen dim?
— Hayır...
— Kiminle tavla oynuyorsu-
j
nuz?..— Tavla oynamak için mutla- ; ka birisi olmak lâzım değil kİ.. | İste ben yalnız da tavla oynaya- j biliyorum.
Şair ve bestekâr kadının yal- j mzlığı, inzivayı bu hale getirdiği j zaman da olmuştu..
Komşunun udu
Cansız, fakat çok sadık bir ar- j kadaşı vardı: Piyanosu... Âdeta | bu musiki âleti ile aralarında bir ¡nevi akrabalık kurulmuştu. En j yaşlı zamanında bile piyanosu-
i nun basma oturup saatlerce ça lardı, Meselâ son senelerde Kızıl- : toprakta torunlarının sünnet dü-
i gününde akşamdan piyanosunun . ı başına oturan Leylâ hanım sa
baha kadar kalkmamıştı. Müte- ı ! madiyen çalmıştı. O zamanlar ■ Leylâ hanım seksenini geçmişti. ? Seksen yaşını geçmiş bir kadının 1 akşamdan, sabaha kadar piyano , çalmasından, ne büyük bir sanat ‘ enerjisi içinde olduğunu anlamak
kabildir,
Leylâ hanımın musiki aletlerl- ı ne karşı, tıpkı kitaba öldüğü gibi : âdeta bir hürmeti vardı. Fena, ' hoyrat, bilgisizce, zevksizce çalı- r nan musiki aletleri karşısında
üzülürdü.
’ Meselâ muvakkaten oturduğu ı bir yerde bir komşusu öylesine i ut çalardı ki Leylâ hanım âdeta
ıstırap duyardı. «Komşunun udu» - adıyla yazdığı bir yazıda feci bir 1 şekilde akort edilen bir udun ha-* fini ne güzel anlatıyor, fena ça
lman bir uda acıyışım nasıl can landırıyor:
«Hergün sabahtan akşama, ak- t şamdan gece yarısına kadar dar- belenen o bedbaht yetimciği, övey anası bermutat saat dokuz-■ da kavrayıp, bir elile saçlarını ^ çekerek, bir elile de çimdiklerken 1 (komşu hanım akort ediyor) ya-
. nra saat kadar uğraştıktan sonra gûya çekidüzen verirdi..»
Bundan sonra Leylâ hanım - ahengin nasıl başladığını, ııa- 3 sil devam ettiğini anlatıyor. Ve * şöyle bitiriyor:
! «Komşunun, elhamdülillâh ta-
]
am vakti geldi. Sustular. Elleri lokma takmaktan, ağızlan ye mekten hali kalmasın!..». Yasîi gittim, şen geldim!
Çök çabuk beste yapması ile * dikkati üzerine çekmişti. Meselâ
S&mfh Rİfatin: «Yaslı gittim, şen
l
geldim..* mısraı He başlayan ^ manzumesini o günü gazetelerde , göçmüş ve bir gece içinde beste-- İçmişti. Süleyman Nazif buna i hemen gazetelere götürüp baa-■ tırtmıştı. Bir kaç gön sonra İs tanbul'daki hemen bütün mektep " çocaklan bu «Yaslı gttim, şen . geldim!.,* şarkısını hep bir a ğ »-dan aüyliiyûrkudı.
Süleyman Nazif
Onun bu beste yapmak husu sundaki büyük süratini ve kabi liyetini bilenler bazı emri vaki- lerde bulunuyorlardı da... Meselâ Hürriyetin ilânı günlerinde bir akşam üstü Leylâ hanımın dost larından edib ve şair Fehime ha nım (Şair Celâl Sahirin valdesi) gelmişti. Derhal bestelenmesi istenen bir manzumeyi de berabe rinde getirmişti. Leylâ hanım:
— Peki besteleylm.. Fakat za man ister!., diye itizar dileyince gayet enerjili bir hanım olan Fe hime hanım kapıyı kapatır :
— Hemen besteleyeceksin Ley lâ hanım!., diye ültimatomu ve rir,..
Ve Leylâ hanım kapalı kapının arkasında Fehime hanımla karşı lıklı oturup manzumeyi hemen oracıkta besteleyiverir...
Onda beste yapmak kabiliyeti bu hale gelmişti.
Süleyman Nazif’in
şarkıları
Ekseriya küfte ile besteyi bir çırpıda, çabuk çıkardığı da
olur-güzel bir şarkısına nazire yazar, bunu besteleyiverirdi.
Süleyman Nazif Leylâ hanım için:
J — Büyük kadın üstat!., der ve kendisine son derecede hür met ederdi.
Esasen çok eskiden, Dıyarba- kırdan hukukları vardı. Nazif Di- yarbakırda, Leylâ hanımın zevci Sırrı paşanın maiyetinde bulunu yordu.
Daha sonraları ailenin en sa mimi dostlan sırasına geçmişti. Leylâ hanımla kafadardılar.
Leylâ hanım:
— Ben öldükten sonra mersi yemi sen yazacaksın... Vasiyetim, olsun,., derdi.
Vaziyet aksi oldu.
Leylâ hanim Süleyman Nazi- fin gazellerine, şarkılarına oldu ğu gibi, Recai zadenin de bazı eserlerine yazdığı güzel nazireleri Rasttan bestelemiştir.
Helvayı kim yiyecek?
Leylâ hanımın manzum mek tup, manzum telgraf yazdığını görmüştük.
Oturup bazan çocuklara bile, meselâ torunu îsmaile şiir ya zardı!.,
«Yaramazlık edeni yok seve cek»
Diye başlayan manzumesinde helvayı pek seven îsmalli can da marından yakalamağı da ihmal etmezdi:
«Uslu durdukça seni hepsi sever Sevilen uslu çocuk halvayı yer. Sana düşmez yaramazlık artık Görmİyeyim üstünü yırtık
pırtık» Çocukları, torunları mahzun etmek İstemez, birine şiir yazın ca, ötekine de hemen bir kıta kaleme almağı ihmal etmezdi.
Hikmet Feridun Es
Kanun bilgileri
Ç E K
Memleketimizde de her gün biraz daha fazla kullanılma ğa başlanılan çekler hakkın da hukukî bilgi edinmek fay dalıdır. Bir çok malî mües seseler ve hattâ şahıslar para yerine ekseriya size bir çek verirler. Çok defa banka lara hitaben yazılmış olan bu çekleri götürür ve oradan çekin üzerinde yazılı mikdar kadar para alırsınız. Demek ki çekin keşıdecisi, yani size çeki yazıp verenin kendi em
rinde o banka nezdinde parası vardır veya çeki ödenmesi için sizi gönderdiği şahısla bu gibi çeklerinin karşılığını ödemek üzere bir mukavelesi vardır. Kanunumuza göre keşideci tediyeyi zamindlr, yani çeke yazdığı paranın yaz dığı kimseye ödenmesini ga ranti etmiş demektir, öden mezse mesuldür.
Kanuna göre bir yazılı kâ ğıt çek olabilmek için met ninde çek kelimesini, şart sız bir miktar para tediye
edecek olanın ismini, para kime verilecekse onun adını, paranın nerede ödeneceğini, çekin yapıldıı yer He tari hi ve çeki yazanın (keşida- cinin) imzasını taşımalıdır. Çekin üzerinde filân yerde ödenecektir diye yazılma mış olduğu takdirde çeki ödeyecek olanın (muhata bın)' temi yaramda gösteri len mahal ödeme yeri ve ay nı zamanda ikametgâhı sa
yılır, muhatabın ismi yanında
bir yer ismi yoksa o zaman çek nerede tanzim edilmiş ise orası ödeme yeridir. Tan zim edüdiği yer de yazılı de
ğilse, o zaman çeki yazıp ve renin, keşideelnin, ismi ya nında yazılı yer ödeme yeri olarak kabul edilir.
Çek belli bir kimseye veya onun emrine ödenmek üze re yazılabilir. Hamiline, yar ni kim getirirse ona ödemek üzere çek tanzim etmek de kabildir. Esasen isminize veya emrinize yazılmış olan bir çekin arkasını imzala yıp bu imzanın üzerine fi lana ödeyiniz diye bir şerh yazmadığınız takdirde — ki böyle başkasının ismini yazıp çeki vermeğe ciro derler — bu çek hamile muharrer bir çek olur, çünkü çekin arka tara fına yalnız imzanızı atmakla yaptığınız ciro beyaz cirodur. Hamile muharrer çek tabiî ciro edilemez, bir el ötekine verir edur biter. Alan da gider parasım alır veya dilerse is tediği kimsenin ismini yazıp
çeki ciro edebilir. Böyle ci ro yapana (ciranta) derler. Çekin, görüldüğünde öden mesi gerektir... Üstünde vâ- del olan senet çek addedile mez. Çek ihdas olunduğu yerde tediye olunacak ise 10 gün ve ihdas olunduğu yerden başka bîr yerde öde necekse bir ay içinde muha taba, yani çekin üzerinde parayı ödeyeceği yanlı ola na ibraz edilmelidir.
Avukat Enıcet Ağış j