• Sonuç bulunamadı

Behçet Necatigil sokağı:Beşiktaş'ta üzerinde bir şairimizin adı yazan çinko evli sokak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Behçet Necatigil sokağı:Beşiktaş'ta üzerinde bir şairimizin adı yazan çinko evli sokak"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

11

V

11 ŞUBAT 1999 PERŞEMBE

H ü r r i y e

SOKAK 1 1

Beşiktaş'ta üzerinde bir şairimizin adı yazan çinko evli sokak

Behcet

3

Necatigil

Sokakta yağmur altında bir küçük çocuk ayakkabısı. Zemin katta bir kapı, doğrudan sokağa açılıyor. Kapı, pencere gibi. Önünde ayakkabı,

sokakta, yukarıda gökyüzü. Yağmurda bir ayakkabı, ama aynı zamanda kapı önünde. Beşiktaş, Behçet Necatigil Sokağı.

Behçet Necatigil Sokağı’nın genel görünümü (yanda) ve sokağın alameti farikası çinko kaplı ev (altta).

• Fotoğraflar: Dinçer KARACA

B

eşiktaş'ta sokaklar araşma sıkışmış bir

sokak: Behçet Necatigil Sokağı. Bu dar, uzun sokakta yeşillik namına sadece bir ağaç var. Buna karşılık park eden otomobiller mebzul miktarda. Tıkış tıkış odalarında,

apartm an dairelerinde, sımsıkı kapalı pencerelerinde yaşayan bir sokak burası. Çocukların koşup oynayacağı ya da pencereden dışarısını seyrettirecek, kendine baktıracak bir özelliği yok.

Betonlaşma sokağı kupkuru bir hale getirmiş. Ajrada tek tük pencereden bakan besili kedilere rastlamyor o kadar.

Balıkçılar Pazan'ndan Köyiçi'ne doğru yürürken solunuzda Şehit N uri Sokağı yer alıyor. Ahşap iki katlı evleri olan bu sokağın çaprazmda da şair ve öğretmen Behçet Necatigil'in adım taşıyan sokak karşımıza çıkıyor.

Sokağın sağ köşesinde büyük mavi, kırmızı boyalı bir resmi bina. Büyük Esma Sultan İlk Öğretim Okulu. Geniş bir bahçenin ortasında. Okulun duvarında 'Çocuğuma eğitimi siz verin' sloganh afişler. Tam karşısında, kahve rengi çinko bir ev. Pas ve çinko içiçe. Uç katlı. Sanki sadece en üst katta yaşayanlar varmış gibi

duruyor. Evin çinko duvarında sokağın adı: Behçet Necatil Sokağı. Biraz ilerde sokağın tek ağacı ıhlamur ya da at

kestanesi. Daha sonra gizli bir otopark. Bir tabela: Altın Yaprak Kolonyası.

San renge boyalı yarım metre aralıklarla sokağm

Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı. Bütün yakınlarınız Sizi yanlış tanıdı Bitmeyen işler yüzünden (Siz böyle olsun istemezdiniz) Bir bakış ile yeterken

anlatmaya herşeyi Kalbimizi dolduran duygular Kalbimizde kaldı. Siz geniş zamanlar

umuyordunuz Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek. Yılların telaşlarda bu kadar çabuk Geçeceği aklınıza gelmezdi. Gizli bahçenizde Açan çiçekler vardı, Gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz

Yahut vakit kalmadı. Behçet Necatigil

sağında yerde, kaldırımın kenarında uzanan iri taşlar; okulun önüne otomobiller park etmesin diye. Apartmanlar yapışık nizam. Girişlerdeki eski küçük bahçeler betonla

örülm üş ve çukurda kalmışlar. 38 num arada Birlik Apartmanı. Odasında pencereye yakın, dışardan gelen ışığa gazeteyi uzatarak okuyan yaşlı kadınlar. 35 num arada Özlem; karşısında

Yuva Apartmanı, 32 num arada Tekel Bayü. İki taraflı sıkışık evler, zor nefes alan bir sokak haline getiriyor burayı. Meral Apartmanı 31 num arada. Yanında Sakarya Apartmanı. 'Kuaför Rıdvan' sokağm tam ortasında, tabelasmda telefon numarası yok.

Ana caddeye bakan bir başka sokak kesiyor Necatigil’i. Bu kısımda da Kuaför

Rıdvan'dan ikinci bir reklam tabelası. Olmazsa olmazlardan, Emlakçı dükkanı da var sokakta. Pencerelerde saksılara rastlamyor. Üç değişik yapışık nizam ev çıkıyor karşımıza; yeşil kahverengi boyalılar 18, 20,22, num arada. Bu evler sokağm eski halini anımsatan tek örnekler. Üç ahşap ev. Sokağm en güzel evleri. İsimsiz. Yanyana. Sokaktan geçerken içerisi görünüyor; tül perdelerin arkasmda

televizyon açık, burada

yaşayanlar var. Karşılarında 19 num arada Arzu, Dilek, 15 num arada da M artin ve sonra Aksoy apartmanı. Pek çok balkon, demirleri mavi kalın plastik örtülerle sarılmış. Kadınların bacakları görülmesin, küçük çocuklar ellerindekileri sokağa

atmasınlar, düşürm esinler diye herhalde. Sokakta bir başka kuaför ve bakkal. Bakkala yakın bir apartm anda daire kapısı doğrudan sokağa açılıyor. Sokakta yağmur altında bir küçük çocuk ayakkabısı. Zemin katta bir kapı, o da doğrudan sokağa açılıyor. Kapı, pencere gibi. Ev girşinde çıkarılmış ayakkabı,

sokakta duruyor. Yukarıda gökyüzü. Eskiden böyleydi ikiz yapılmış yapılar vardı. İngilizvari, 'yapışık evler’. İngiltere'nin endüstri şehirlerindekine benzer bitişik nizam evler. Sefa apartm anının cephesinde rengarenk mozaikler.

Tekel Bayii'nin karşısı, kısa bir arahk: Yaver Ağa Sokağı, hemen ana caddeye Ihlamur Deresi Caddesi’ne açılıyor. Bu

kısa aralıkta sağda Tarihi Oktay Kurabiye Fırrnı. Geçerken fırın kapağını görebiliyorsunuz. Yılların fırını. Kepekli diyet kurabiye, un kurabiyesi bulunuyor.

Orada bir sokak var, Beşiktaş'ta. Bir şairin adım taşıyan bir sokak. Kendi halinde, sessiz. Tank SİPAHİ

S O K A K P A N O R A M A

I

stan

bul

• SerIiat ÖzTÜnk

Yaya ve başıboş

Kenti tanımak için yaya dolaşmak gerektiği hep söylenmiştir. Yaya dolaşmak için iki şeye ihtiyacımız var: Zaman ve kaybolmayı göze almak. Günümüz in­ sanının kabusunu simgeleyen bir kavram çifti. Önce­ likle kimsenin zamanı yok (!), zamanı olanlar da kay­ bolmaktan ölesiye korkuyorlar. Şehrin sokakları gün boyu insanlarla dolup taşıyor ama aralarında başıboş dolaşanlar yok gibi. Sanki hepsinde bir hedef... İstiklal Caddesinden geçenler, caddeyi can sıkıntısı içinde yu- kan aşağı arşınlayıp ne yapacaklannı düşünenler, Tar- labaşı'nın ya da Galata'nm ara sokaklarına girmeyi akıllanna bile getirmiyorlar. Oysa ara ve arka sokakla­ rına girmeden, oralarda kaybolmadan bir kenti tanı­ manın da sevmenin de imkanı yok.

Başıboş dolaşmalarımdan birinde yolum Haydar­ paşa Gan'na düşmüştü. Bilirsiniz, ya Kadıköy’den, ye­ re tezgah kurmuş satıcıların, araba yığınlannın, bir in­ san selinin arasından geçerek gelinir Haydarpaşa gan- na ya da vapurdan inip treni yakalamak için bir koşuş­ turmaca içinde hızlı hızlı çıkılır mermer merdivenler. Oysa başıboş dolaşanlar bilirler, bir de Ingiliz Mezarlı­ ğının yanındaki, otlarla ve ağaçlarla kaplı sapa yoldan geçip, 'Girmek tehlikeli ve yasaktır' levhasını umursa­ maksızın, tren raylarını aşarak yaklaşılan bir yol da vardır emperyal binaya. Başka bir açı.

Yaz sonuydu. İkindiydi. Bir müddet gardaki gölge- ışık oyunlarının içinde dolaştım başıboş. Trenlere bi­ nen trenlerden inen insanlan, aynlanlan, kavuşanlan izledim. Yorulunca lokantadan içeri girip, şaşırtıcı ses­ sizlikte -sanki başka bir zaman-, bir duble bir şey içtim. Gişelerin orada oyalandım bir süre. Camdaki bir deli­ ğin önünde, iki büklüm olmuş, arkadaki görevliye ses­ lerini duyurmaya çalışan insanlara baktım. Haydarpa­ şa Gan'nı çeken onca sinemacının, filmlerinde neden, bu gişelerde bütün açıklığıyla ortaya çıkan kafkaesk ilişkiye yer vermediklerini düşündüm. Orada iki bük­ lüm dururken sorulan somnun (İsparta'ya yataklı va­ gon var mı?, Karaman treni kaçta orada oluyor? vs.), binanın üst katlannda, sinmiş küf ve örümcek ağlan- nın içinde oturan görevliler arasından ve hiçbirine değmeden geçip giderek bir boşlukta yitişini izledim. Başıboş dolaşmak, başka imgeleri de beraberinde geti­ riyor kaçınılmaz olarak.

Bir de şunu düşündüm sonra, dönüş yolunda. Eler fırsatta İstanbul'un talan edilmesinden, göçle gelenle­ rin kent kültüründen nasibini almamış olmasından şi­ kayet edip duranlar, İstanbul'u ne kadar tanıyorlar? Hiç başıboş dolaşıyorlar mı şehrin sokaklannda? Hiç kayboluyorlar mı? En babayiğitleri kendi kentlerinde turist, bir rehber eşliğinde düzenlenen turlara katılarak keşfetmiyorlar mı Samatya'yı, Cankurtaranı?

Modem zamanlara ait çelişkilerden biri de şu değil midir? Kenti, yaya dolaşarak tanıma çabası azalırken, okuyarak öğrenme çabası artıyor.

B U L M A C A

BULMACA SERVİSİ: 6 7 7 04 51

H 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10

S

anatkarlar mektebî sokak

Cihangir'den Tophane'ye doğru uzanan 357 adımlık sokak.

Eski ve bakımsız birkaç evin dışında başka yapı yok. Özellikle

iş günleri bu hafif

meyilli sokak bir

otoparka

dönüşüyor. İki

yana parkeden

otomobillerden

neredeyse

geçecek yer

kalmıyor.

Sokağın

bitiminde ise

Tophane

binasının

yanındaki silah

ve çeşitli

makine satan

dükkanlar var.

Sol tarafta ise

Kılıç Ali Paşa

Camii gözüküyor.

S

epetler onun

işi

58 yaşındaki Hikmet Özel, aslen Konyalı ve 40 yıldır

İstanbul'da. Çeşitli işlerde çalıştıktan sonra hasır sepet

satmaya başlamış. Seyyar arabasına doldurduğu Çin malı

boy boy sepetleri, nihaleleri, dev yelpazeleri, Erenköy ve

Kazasker civarında dolaşarak satıyor. Şenesenevler'de

oturan altı çocuk babası Özel, yağmurlu günlerde ise

hasırlara zarar vermemek için evde oturmayı tercih ediyor.

M

eşhur a sr

İ

turşucu

1938 yılında açılan Asri Turşucu'yu babasından devralmış

Vahdettin Çelikli ve geleneği devam ettirmeye kararlı. Dükkanda

satılan yaklaşık 25 turşu çeşidi Bursa'daki imalathanede yapılıp

İstanbul'a getiriliyor. Bu altmış yıllık dükkanda turşu dışında

sirke, acı biber sosu gibi ürünler de bulunuyor. Ancak, Vahdettin

Bey "Benden sonrakiler bu işi devam ettirmez" diye zaman

zaman umutsuzluğa kapılmıyor değil.

SOLDAN SAĞA

1. İstanbul'un Beşiktaş ilçesinde tarihi cami. 2 . Genellikle ipek ibrişim kullanarak yapılan ince dantel. / İstanbul'un içme suyunun sağlandığı önemli göllerinden biri. 3 . Zonguldak'ın il­ çesi. 4. Tibet öküzü. / Bağış yapma. 5. İsveç'te bir şehir. / Kü­ çük bitkilere verilen genel ad. / Bir bağlaç. 6 . Sodyum'un sim­ gesi. / Bolivya'nın başkenti. 7. Alım, alımlılık, çekicilik, albeni. / Başkaldıran, isyan eden. 8. Seciye, karakter. / Yarı açık, * tam kapanmamış. 9. Aşırı olmama durumu, ılımlılık, ölçülülük; soğuk kanlılık. / Radyum'un simgesi. 10. (Argo) Gösterişli, ça­ lımlı. / Bayındır duruma getirme, geliştirme; bayındırlık.

YUKARIDAN AŞAĞIYA

1. İstanbul'un Kadıköy ilçesi semtlerinden. 2 . Avuç içi. / Öğretim ve eğitim sistemi. 3 . Afrika ve Am erika'da yetişen, iri gövdeli, uzun yapraklı palmiye. / Kendine özgü, kişiye ilişkin, kişisel, özel. 4. Otomobil yarışm ası. / Şehir. 5 . A tı­ lım, akım, hamle, hücum. / Yaldız ve süsleme işlerinde kul-. lanılan, açık saman renginde, kalınca, yarı mat bir kağıt. 6 . Bir geyik cinsi. / Müzikli tiyatro eseri. 7 . İçerisinde göz küresinin bulunduğu kemik çukur. / Bir halife. 8 . Sporda sayılar. / Ak saçlı ve yaşlı insan. 9 . Hadise, vaka. / Aynı çizgi üzerine dizilmiş. 10. Japonya'da, Honşu A dası'nda” liman kenti. / A çıkça, belli, meydanda.

■jo>|!<y - ns| - djiç - Ao|o - p z - joys - ||v - oiiqjQ - DJ®do - u9ü - |poqy%

>P1V -1! - lipa - !l°z - °-<Pİİ - JpoDeyy - o /y - ouojsog :yxipV$V NVaiüVXlU

jDUJj - i|ijy - oy - |Dpj(|. y ıp jy - dj| - |sy - aqpo^ - zdjd-] - Dp - o^” - C> - P«“ V - DJ! - 1DA - npqutups - $o>|jex - dXq - sojDqjog ly g y s NVdlOS

n w n z o ï N i N V D V w i n s

Taha Toros Arşivi

* 0 0 1 5 1 9 3 4 4 0 0 6 * M i l f I f r M lH U .' t M ll % ! V i V i l H i t n W M l f f i 4 1

Referanslar

Benzer Belgeler

Benim için ne büyük bir mutluluk ki İstanbul Hukuk Fakültesi’nin kürsülerinde 1955- 1960 döneminde öğrenci olarak dinlediğim hocamı, şimdi TBMM’nin

Ama dolarlı, mark- lı turistler dünyayı dolaşıp ge­ zecekler.. Frank yerinde otur­ mak için Fransız yerinden kı

Bu konuda, bir süre önce Tür­ kiye'ye gelen Nancy Festivalinin temsilcisi, tanınmış tiyatro ada­ mı Henri Baradier, «Sersem Kocanın Kurnaz Karısı» adlı

Yüreğindeki sanatçı heyecanını, sanatçı tutku­ sunu, Yaşar Kem al kadar dört bir yanma saçan bir sanatçı daha görmedim, di­ yebilirim.. Bu heyecanı ade­

Günübirlik ziyaretçiler, ço­ cukları için Eyüp oyuncakçılarından boyalı kayıklar, beşikler, fırıldak, tahta kılıç, kamış tüfek, tef, dü­ dük,

Dışişlerinden aldığı bursla Madrid Güzel Sanatlar Akademisinde baskı, gravür kıs­ mını bitirdi.. Kendi dalında araştırmalar

Ahiren Leipzig Konservatuvarında tahsillerini bitirdikten sonra Almanya’da bir çok konserler veren, İstanbulda da ilk ciddî konserlerini dinle­ ten ve şimdi