• Sonuç bulunamadı

Deniz olunmalı oğlum, bulutuyla, gemisiyle balığıyla, yosunuyla:Nazım Hikmet ölümünün 25. yılında Fransız Radyosu'ndaydı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Deniz olunmalı oğlum, bulutuyla, gemisiyle balığıyla, yosunuyla:Nazım Hikmet ölümünün 25. yılında Fransız Radyosu'ndaydı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Nâzım H ikm et ölümünün 25. yılında FransızRadyosu’ndaydı

Deniz olunmalı oğlum, bulutuyla,

gemisiyle, balığıyla, yosunuyla

France-Culture Radyosu ’nda ilk olarak “Nâzım

Hikmet ve Boris Vian’a Saygı” adlı bir program

yayımlandı. Daha sonra Abidin D ino’nun da katıldığı

80 dakikalık bir “Nâzım hikmet” programı yer aldı.

50’şer dakikalık iki program da Sait Faik’e ve 15

çağdaş Türk ozanına ayrıldı.

bileceğimi de hiç sanmıyorum. Üzüntü verici, utanç verici ve gü­ lünç bir durum.

MEHMET BASUTÇU

PARİS — Nâzım Hikmet’in se­

sini ilk kez ölümünden tam yirmi beş yıl sonra, bir Fransız radyo­ sunda, “France-Culture”de duya­ bildim. 1961 yılında, kendisiyle Paris’te yapılan bir söyleşinin ye­ niden yayınıydı bu.

Utanmam mı, yoksa üzülmem mi gerekiyordu bilemedim. Şiirle­ rini, Türkçe asıllarından ya da Fransızca çevirilerinden büyük bir tat alarak okuduğum bir ozanın sesini de duymayı yeterince merak etmemiş olmaktan utandım. Sesi,

“France-Culture”de kuşkusuz da­

ha önce de yayımlanmıştı. Kaldı ki, yakın arkadaşlardan, dostlar­ dan birine sorsaydım, herhalde bir plak ya da teyp kaydı ele geçire­ bilirdim. Bir sanatçının gözleri, bakışları, gülüşü, davranışlarıyla birlikte sesinin tonu da kişiliğine yeni bir renk katan, yapıtlarına değişik bir ışık tutan öğelerden bi­ ri değil miydi?

Sonra da üzüldüm. “France-

Culture” Radyosu’nu dinleyeme­

yen yüz binlerce Türk şiirsever, bu olanağa herhalde hiç kavuşama­ dı. Bugün, hâlâ Türk vatandaşlı­ ğına yeniden alınması için dilek­ çelere konu olan Nâzım HikmetL in sesinin, TRT’de duyulmuş ola­ bileceğini hiç sanmıyorum. İşin kötüsü, bu konuda yanılıyor

ola-Ozanın sesi tok, gür, içten ve se­ vecendi. Tane tane, bugün az kul­ lanılan bazı deyimlerle noktala­ nan, duru bir Fransızcası vardı. Ama nasıl oluyor da Fransızca çe­ virilerinden okuduğu şiirleri, yaz­ dığı dilden, Türkçe asıllarından okuduklarından daha etkili, daha duyarlı gibi geliyordu bana?

Fran-sızlar, Nâzım Hikmet’in şiirlerini daha da iyi okuyorlardı. Bu akıl almaz çelişkinin yanıtını ozan yi­ ne kendisi dolaylı bir yoldan ver­ di. Yirmi yaşında, Mayakovski’yle ilk karşılaştığı gün, onun okudu­ ğu bir şiirin, başına güm güm inen bir tokmak gibi kendisini etkile­ diğini anlatırken, “Biz Yahya Ke­

mal devrinden kalma bir gelenekle şiir okumaz, sanki şarkı söylerdik. Öyle alışmıştık. Mayakovski’yi duyunca beynimden vurulmuşa döndüm” diyordu. Coşkulu, du­

yarlı ve yetenekli taze bir beyinde iz bırakan, şiir okuma tekniği gi­ bi son derece sıradan bir ilk alış­ kanlıktan bile tümüyle kurtulma­ nın, bilinçli çabalara karşın ne ka­ dar güç olduğunu düşündüm.

GÜM GÜM İNEN TOKMAK — France-Culture Radyosu'nda Nâzım Hikmet’ in 27 yıl önce banda alınmış bir konuşması yayımlandı. Konuşmasında, Nâzım Hikmet, Mayakovski’yle ilk karşılaştığında onun okuduğu bir şiirin başına güm güm inen bir tokmak gibi kendisini nasıl etkilediğini de anlatıyordu.

Mayıs ayındaki ilk program kırk dakika sürdü. “Nâzım Hik­

met ve Boris Viaıı’a Saygı” başlı­

ğım taşıyordu. Daha sonra da pa­ zartesiden cumartesiye dek altı bölümde sunulan, Abidin Dino1 nun da katıldığı seksen dakikalık bir Nâzım Hikmet programı da­ ha yer aldı “France-Culture”de.

7 ve 8 haziran geceleri de elli­ şer dakikalık iki program, yine ay­ nı radyoda, Sait Faik’e ve çağdaş on beş Türk ozanına ayrılmıştı.

“France Musique” Radyosu1

nun programlarını devamlı izle­ yenler de İlhan Mimaroglu’nun bestelerini dinliyorlar. Kulakları,

Kutsi Erguner’in neyinden ya da Talip Özkan’ın sazından çıkan ez­

gilere alışkın.

Gerçek sanatın sınır tanımadı­ ğını, her türlü önyargıya kafa tut­ tuğunu hâlâ bilmeyenler mi var yoksa?

Nâzım Hikmet, yukarıda sözü­ nü ettiğimiz, yirmi yedi yıl önce banda alınmış konuşmasını şu di­ zelerini okuyarak noktalıyordu:

“Denizin üstünde alabulut / yü­ zünde gümüş gemi / içinde sarı balık / dibinde mavi yosun / kı­ yıda bir çıplak adam durmuş dü­ şünür / bulut mu olsam, gemi mi yoksa? / Balık mı olsam, yosun mu yoksa? / Ne o, ne o, ne o, / deniz olunmalı oğlum / bulutuy­ la, gemisiyle, balığıyla, yosunuy­ la.”

O denizin üzerindeki gümüş ge­ minin rengini, adını ya da bağlı ol­ duğu limanı değiştirmek, direği­ ne şu ya da bu bayrağı çekmek sa­ nıldığı kadar önemli mi acaba?

İşin özü, deniz olabilmek, hiç değilse, kıyılarımızı denizlerin dal­ galarına açabilmek değil mi?

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği T a h a T o ro s Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Bunun için öncelikle müşterilerimize ait bilgiler- den hangisinin satış sonuçları ile ilgisinin en yüksek olduğunu tespit ediyor ve müşteri kitlemizi bu bilgi özelinde

Araştırmacılar bu yeni çalışmada laboratuvarda çoğaltılan hücreleri temel alarak, FE65 proteininin hücre çekirdeğinde diğer proteinlerle birleşerek oluşturduğu küresel

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını

SEVSAY: Türkiye’de, merhum Cemal Reşit Rey ile 9-10 yıl süren çalışmala­ rımdan sonra uzun bir süre Viyana Mü­ zik Akademisi’nde Kompozisyon ve Or­ kestra