edebi p o rtreler
?o
,53?
••
Ustad Ali Ekrem Bolayır
Yirmi seneyi mütecaviz bir zaman - danberi o gün ilk defa ayrı şekilde gidi yorduk. Arkasında bıraktığı uzun ıstırab senelerinin toprak üzerindeki son sahne sini çok süratle geçti, bir saniyesi senele re bedel olan o maddî ve manevî felâ keti dinlendirmeğe gidiyordu.
Bir gazelinde:
Tacile yok lüzum ki Ekremi zaman gelir Ka'rı mezar sinei dram olur sana
Demişti. Temenni edelim ki ka’rı me zar kendisine sinei aram olsun.
O günderiberi şimdi kalemi elime ala biliyorum. Kalem, üstadımın bana ihda ettiği mukaddes bir vedia olduğu için o- nun ölümünden sonra bir müddet kalemi göremez oldum.
Fakat ben bu satırları niçin yazıyo - rum. Onu tanımak saadetine erenler ta nıdılar. Tanımak istemiyenler tanımasa lar da olur. Galiba ben bu satırları onu tanımağa muvaffak olamıyanlar için yaz dım. A li Ekrem çok mütevazıdı. O yal nız şairliğine ve edebiyattaki yüksek kud retine kıymet verirdi. Halbuki onun em salsiz kalb ve vicdanı başlıbaşına mu - halled bir şiirdi. Eserleri kaldı. Fakat asıl şiir mecmuasını kendisile beraber me zara götürdü. O ulvî şiir ondan sahifeler ezberlemeğe muvaffak olanların hafıza ve hatırasında bir müddet yaşıyacak ve nihayet fanilerin hayatile kaim olduğu için mahvolup gidecek. Büyük ırkımın engin denizinden onun kalbi gibi bir dürrü yetim ender çıkar. Ben, yirmi se neyi mütecaviz o inciyi binbir renk ve zi ya muvacehesinde temaşaya muvaffak oldum.
Namık Kemalin:
İnsanlığın ayrı zevki vardır
Mısraını vicdanına tevarüs ederek gü zel bir talikle yazdırıp yanıbaşma asan üstadın mektebinde yetiştiğim için şimdi şair ve edebiyat üstadı «A li Ekrem» den bahsetmiyeceğim.
Sanma göklerde füruzan oluyor yıldızlar Çeşmi hilkat görüyor âlemi rüya rüya
Beyti gibi şiir ve tefekkürün en engin manzarasını çizen eserler bırakmış bir şa ir, kalemini her sahada ve çok defa bü yük muvaffakiyetle kullanmış bir edib, senelerce irfan ve vicdanile yurda nesil ler yetiştirmiş bir üstaddır. Bu inkâr edil
mez. Zaman hakikî kıymetleri, yaşadık ları zaman ve muhitin gayz ve ihtirasla rından sıyıracak ve onları bir gütf lâyık oldukları mevkie yükseltecektir. O, bü tün bunların fevkinde mükemmel bir in sandı. Ben serapa şiir ve güzellik olan hayatından birkaç sahne yazmak istiyo rum. Namık Kemalin oğlu büyük bir va tanperverdi.
M illî Mücadelenin son ve kat’î zaferi kazanılmış, fakat İstanbul henüz bundan haberdar olamamıştı. O gün Arnavud - köydeki köşke gitmiştim. Üstadım, beni büyük bir helecanla karşıladı. «Türk as kerine» şiirini yazmıştı. Bu bir kehaneti şairane miydi? H ayır o, milletinin ezelî ve ebedî kudretine hiçbir zaman sarsılmı- yan imanile inanmıştı. Gür ve erkek se- sile şiirini okurken gözyaşları Namık Ke malin kalbi üstünden yuvarlanıp akıyor du. Sabah saat yedi. Göğsü, midesi, bar- sakları hastadır. Elinde çantası, zayıf ve bitkin Bomonti mevkifinde tramvay bek liyor. Maltepe Askerî lisesindeki dersine gidecek. O, askerleri çok sever. Oradaki yavrularının bütün bir samimiyet olan muhitine girdiği anda her ıstırabını unut muştur. Yanakları kızarır, gözleri par - lar.
Evet bütün bir samimiyet olan o mu hitte ben de, kaç sene onunla beraber bulundum. Orada üstadım, dipdiri bir neşve kesilirdi. Vatanperverlik heyecanı, onu kahramanlığa âşık etmişti. Irkımızın büyük kahramanlarının menkıbelerini gözleri yaşarmadan anlatabildiğim hatır lamıyorum. Üstadım, vazifesine bütün kalbile bağlanırdı:
Her üzerine aldığı ders için kitablar vücude getirmişti. Hocalık onun en bariz bir seciyesiydi. Her sözü bir dersti. Ah lâk, fazilet dersiydi. Talebesinin vazife lerini baştanaşağı okur, hepsine aslının birkaç misli mütalealar ilâve ederdi. Ona bir iş için postanede acele yazdığım ilk mektubum: tashih edilerek bana iade edildi. Ondan sonra ne zaman kalemi eli me alsam onun mübarek ve muhterem ru hunu yanıbaşımda hissederim. V e işte şimdi... .
A li Ekrem, ruhan şarkı severdi. Fakat hayatı, tamamen garblıydı. Bir gün ran devusuna bir dakika geç geldiğini,
ken-dişine yazılan bir mektubu cevabsız bı - raktığını görmedim. Asil ruhu yüksek te fekkürde imtizaç ederek onun hayatına başka bir mümtaziyet vermişti. Hayatını tanzim eden akıl ve muhakemesiydi. He yecan ve teessürü adeta ikinci plânda ka lırdı.
Hastalığı müstesna olmak üzere ira desine onun kadar sahib adam, az bulu nur:
Hayatının ikinci felâketi. Büyük kızı Mısırda tifodan vefat etmiş. Bunu H â - midin «darbei kahire» dediği meş’um telgraf bildiriyor. Ev, gizli aşikâr hıçkı rıklarla sarsılırken bu çok ince, çok şef katli baba ruhu evlâd acısına nasıl ta - hammül edecek? Biçare bir ana, koltu ğundan tutularak aşağıya salona indiri liyor. Bitkin bir halde!
O zaman yandaki oda kapısından bir metanet heykeli gözüküyor. Gözleri kup kuru, sanki hiçbir şey olmamış. Ve gür sesile: «N e yapalım, diyor, Allahın ira desi böyleymiş. Ona karşı gelinmez. A l lah, bize bıraktığı evlâdlarımıza ömür versin.» Giden gitmişti.
O anda ıstırabın pençesinden kurtarı - lacak bir ana vardı. O, iradesile o emsal siz hayat arkadaşını kurtarıyordu.
Bunu yapan A li Ekremdi ki sonra ay larca sevgili Masumesine ağlıya ağlıya sahifelerce mektublar yazdı. Bu mektub- lar postaya değil çantaya tevdi edilirdi.
Küçük kızı bir otomobil kazasına uğ radı. Ve doktorların itirafı veçhile mu cize nev’inden kurtuldu. Onu nasıl bula caktım? Ve artık bu üçüncü felâket...
H ayır, o, muntazam giyinmiş, odanın ortasında dimdik duruyor. Mütemadiyen alınacak tedbirlerle meşgul. Onları bitir dikten sonra belki ağlıyacak! Düşünün ki bu bir babadır. Ve felâkete uğrıyan üçüncü evlâdıdır.
Semih adlı birçok hasisler, Âdil ismin de çok zalimler vardır. İsmine lâyık o - lanlar nadirdir. A li Ekrem, ismine elyak nevadirdendi.
Şemsiyesi koltuğunda acele bir yere gidiyor görürsünüz. Yüzde seksen bir başkası için koşuyordur. Kendisi için ta sarruf ettiği zamanı ya bir eser yazmak la veya vazife tashihile geçirir. Kamışka- lemi ve siyah mürekkebi.. İşte onun bü tün zevki!
Bir gün söz arasında uzaktan tanıdığı bir zatın epey sıkıntıda olduğunu söyle miştim. Pek de alâka göstererek dinle - medi. Ertesi gün, soğuk ve yağmurlu bir kış günü sabah erken bize geldi. Ona ve rilmek üzere kırk lira para getirdi. Bu
paranın iadesi ihtimali yok gibiydi Fa - i kat bırakırken o zatın izzeti nefsini ko
rumayı unutmadı:
— O bunu sonra bana iade eder. Sen hemen kendisini bul, bu parayı ver!
Dedi. O, ne asil, ne kibardı.
Onların saadetile b ah tiyar olmak, fe lâket zamanında yardımlarına koşmak için dostlarından yalnız birşey beklerdi: Haber.
Her dostunda yüzlerce mektubu var dır. Beni hiçbir zaman öz evlâdlarından ayırdetmezdi. O kadar severdi. Kimbilir nekadar kusurlarım oldu. Onları daima af ve şefkatle karşıladı. Yalnız bir gün beni derin lâkaydisi karşısında ezip mah vetti. Sebebi de şu:
Maaşıma birkaç kuruş zammedildiğini kendisine haber vermemişim. Ben bu hâ diseyi ehemmiyetsiz bulduğundan belki de unuttuğumdan dolayı söylememiştim. Bana karşı gösterdiği ilk ve son iğbirar bu oldu. Evet hatamı sonra anladım: O, benim sevincimle sevinecekti. Ben onu bundan mahrum etmiştim. Vefatından bir hafta evvel ziyaretine gitmiştim. Tedavi den sonra biraz sükûn bulan istirahatı ge ne başlamıştı. İyi zamanlarında beni ya nından ayırmıyan üstadım, o gün bana dedi ki:
— Seni görmek bana büyük bir zevk tir. Lâkin görüyorum ki çok üzülüyor - sun. Bana sık sık gelme!
O, sevdiğini böyle sever ve böyle ol - mıyan rabıtaya sevgi demezdi.
Geniş göğsünün gizlediği heyecanlı, rakik, ulvî kalbinin menkıbeleri çok engin fakat ne yapalım ki sahifeler dar. Bun - lar o deryadan birkaç katredir.
Namık Kemalin-bu en güzel eseri son nefesini verirken muhakkak nesli çok a- zalan bir asalet ailesi ender mümessille - rinden birini daha kaybediyordu. Yirmi seneyi mütecaviz bir zamandanberi gene yanyana gidiyorduk. O, çok sevdiği çok vefakâr Üniversite ve lise talebesinin el leri üstündeydi. Onun rakik kalbi sevgili talebesinin yağmur altında ıslanmasına razı olmadı. Şişlide vasiyeti mucibince tabut arabaya kondu. Araba, Maltepe Askerî lisesi direktörüyken onun büyük meziyetini büyük kalbile takdir eden ve ona karşı en yüksek sevgi ve saygıyı gös tererek bizleri kendisine minnettar bira - kan ve bugün de cenazeye iştirak ederek son hürmet vazifesini büyük bir vicdan asaletile ifaya koşan Askerî Liseler Mü fettişi çok muhterem kurmay albay Âdil başta olmak üzere askerlerin, asker tale benin hürmet safı arasından geçerken
ta-rihin garib bir cilvesi gözümün önünde canlandı:
Namık Kemal, medfenine nakledilir ken o da böyle bir asker safının arasın - dan geçmişti.
V e aziz üstadım, sen bana bu hâdiseyi gözlerin yaşarark anlatmıştın!
ALİ NlHAD TARLAN
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi