• Sonuç bulunamadı

Hukuki ve İçtimai Bakımdan Vakıf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hukuki ve İçtimai Bakımdan Vakıf"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

H U K U K Î V E Î Ç T Î M A Î B A K I M D A N V A K I F

ALÎ H İ K M E T B E R K t

Vakhn mâhiyeti, tarihi, inkişa­ fı, vakfiydierin ve vakıf hizmet ve şartlarmm foidderi.

Gaye bakmundan hukuk-ı tasarruf i k i kısma a y n l ı r . B i r i m ü t e k a b i l ihtiyaç ve menfaatleri ve diğeri insanî yardımı istihdaf eder. Birinci kısım y a ş a m a k za< rûretinin ve ikinci kısım ahlâk-ı fâzıla, nm icabıdır. Gayesi devamlı y a r d ı m teş­ k i l eden kısma hukuk lisamnda V a-k 1 f denir. M e d e n i K a n u n'da bu meflıum «T e ' s i s» l â ^ y l e ifade

olunmuştur. Hidâyetlerde H a b s ve S a d a k a kelimeleri ile ifade olımuyordu. K a d î m Fıkıh kitablannda <K i t â b ü's S a d a k a a t», «K i t â b ü l -A h b a s» unvanları altmda tetkik ve

izah olunan tasarruf vakıf, tasarrufudur. « V a k ı f l a r » adlı eserimizde söyledi­ ğimiz gibi « V a k ı f » müessesesi men­ şe' ve gaye itibariyle hukuki müessesele­ rin en hajnriı ve faidelisi ve gayrendîş-lik faziletinin en sevimli tezahürüdür, tn-sanm htratmda bu haslet mevcuttur; iyi terbiye ve ilim ile inkîşeıf eder ve fe­ na terbiye ve telkinle dumura u ğ r a r .

Vakfan Mâhiyeti :

Vakıf, b i r malı â m m e n i n m ü l k ü hükmiinde ohnak iizere b i r veya b i r k a ç gay^e m ü e b b e d e n tahsis etmektir. Fı­

kıh kitaplannda menfaati insanlara ait olmak' üzere b i r malı A l l a h'm m ü l k ü h ü k m ü n d e t e m I î k ve temellükden alıkoymak meâlinde olan tarifin

müed-dâsı da bundan ibârettir. tşte h u k u k î mânada vakıf budur. Vakıf teessüs et­

tikten sonra cumhûr-ı fukahâ tarafın­ dan kabul olunan re'ye göre. o malda vâ-kıfm miilkiyeti zâil olur. Ve bundan son­ ra vakıf mal gayesine ve vakf edenin şartlarına göre idare olımur.

B i r d e V a k f-ı G a y r - i S a h i h denilen tahsisler vardır k i maksat ve gaye itibariyle vakfa benzerse de bunlar h u k u k î m â n a d a vakıf değildir, daha zi­ yâde idarî tasarruf cümlesindendir. Tah­ sisat kabilinden olan vakıflara dair dör­ düncü D e r g i de Z a ğ n o s P a ş a m e r h û m ı m ve zevcesinin vakfiyeleri tah­ l i l olımurken izahat verildiğinden bura­ da tekrar etmiyeceğiz.

Biraz evvel işaret ettiğimiz gibi teş­ riî b i r halde ve alelhusûs fakirlere va­ kıf t s 1 â m i y e t i e başlamıştır (*). K u r ' â n-ı K e r î m'de vakfm

meş-rûiyeti hakkmda bir nass ve sarâhat-i mahsûsa yoksa da K u r ' â n'daki

1 î s l f t o a l y e t'den evvel d« hayrî eser­ ler yapılmakta idi. İ b r a h i m (Aleyhi's.^e-lâm) la traa vakıflan vaıdır. K u d ü s'de bu­ lunan bu vakıflar mOtev^Ier tarafmdan idare oluflurkwii H a z i n e-1 E v k a f ç a zabt edilmiştir. Bu vi&ıflar haUcıoda kuyûd-ı kadf-mede te^kike değer malûmt vardır. Ancak H u k u k t a r i h i İ s l i m i y e t'den ev­ vel hukuki bir müessese olarak vakıf fikri mev­ cut olduğunu kayd etmez, tbâdethane gibi bazı hayır mü^seseleri yapıldığı sabit ise de İ s . l â m t g a y e ile fukaraya vakıf İ s 1 fi­ m i y e tie başlamıştır. Tarihi vesika ve eser­ lere nazaran İ s 1 â m i y e t'den evvel T tt r k-ler birçok hayrî eserk-ler yaiHnışlardır. İ s 1 ft-rn i y © t'in ruhuna uygun olaa T ü r k'ün âlinecap ve temiz duygusu t s ı â m D î n i'-nin talim ve irşâdiyle daha ziyade inkişaf eyle­

(2)

1- û h-1 t e ş r î' vakfın meşrûiyetine delâlet eder. Çünki vakf J^- 'J^ J ) ( j ^ * U \ ^ N a z m - ı C e 1 î l ' i ile teşvik olunan hayır ve iyilik cümlesinden olduğu gibi(o-^^" ^ V ^^-AiT U j ) Â y e t - i K e r î m esinin şümûlünde

dâhildir. Nitekim N e b i y y - i E k r e m

{^\^ J» j J U ^^ 3 *, ^ ç\c^j i j U

-H a d î s - i Ş e r î fiyle vakfa teşvik bu­ yurmuştur.

Vakıf S a d a k a-i C â r i y e nev'inden olup hiç bir mahal ve zaman­ da dünyanın hâli kalmadığı fakr ve yok-suzluk hayatmın elem ve ızdırabmı ıslâha hizmet eden bir müessesedir. Şayan-ı dikkattir k i , İ s l â m i y e t iyilik ve hayn insanlara hasretmeyip. bir H a-d î s - i Ş e r i f i n a-delâleti veçhile hay­ vanlara iyiliğe de teşmil etmiştir. Bazı

vakfiyelerde insanlara vakıf zmmmda hayvan ve kuşlarm yemlenip yaşatılması için yapılan vakıflar i s l â m D î n i ' -nin rahm ve şefkatinden ve işaret ettiği­ miz H a d î s-i Ş e r î f'ten mülhem olmuştur.

C e n â b - ı R e s û l - i E k r e m insanlan vakıf yapmağa sözle teşvikle ik­ tifa etmeyip M e d î n e-i M ü n e v ­ v e r e'de bulunan yedi parça akarlarını vasiyet tarîkıyla vakf ve süknâsmı, yani buralarda oturmak suretiyle intifa' hak­ kını mü'minlerin fakirlerine şart eylemiş­ tir. Müteakiben I s r-i N e b î'ye itti-bâan- A s h â b-ı K i r a m ve sonra­ dan gelen M ü s l ü m a n l a r sayısız vakıflar te'sis etmiş ve vakıf fiil ve te-mâyülü mütezâyid bir surette devam ey­ lemiştir.

Vakıflar yapıldıkça yeni yeni hâ(fi-se ve mes'eleler tahaddüs etmekte idi. Daha ilk asırda t s 1 â m î esaslar dairesinde bunlann hükmü tâyin olun­ muştur. Hicrî üçüncü asnn büyük âlim ve fakîhlerinden H a s s a f'm «A h-k â m u ' 1 - E V h-k a a f» adlı eseri mün-derecatmdan da anlaşıldığı üzere vakıf mes'eklerinin teferruata vanncaj'a kadar

ilk asırlarda tetkik ve hükümleri içtihat­ larla tesbit olunmuştur. Bu mes'ele ve hükümler tedvin devrinde diğer h u k u k î mes'elelerle birlikte tedvin edihniş ve sonraları vakıf mevzuunda müstakil eser­ ler yazılmıştır. A r a p ç a yazılanlar­ dan en meşhurları H a s s a f ile H i -l â -l b i n Y a h y a'mn eser-leridir (^). O s m a n l ı T ü r k âlimlerinin

yazdıkları eserler arasında mütedâvil vc meşhur olanları Ö m e r H i l m i

E f e n d i merhûmun «î t h â f ü'l -A h 1 â f' f î -A h k â m i ' l - E V k a f» adh eser-i güzîniyle M e c e l l e şârihi A l i H a y d a r . E f e n d i merhû­ mun «T e r t î b ü's - S u n û f f î A h k â m i ' l - V u k û f» isimli kitabı­ dır. Vakıf mes'elelerine dair T ü r k ç e daha bazı eserler yazılmış ise de bunlar muhtasar ve bazılan nâ-tamam olduğun­ dan iştihar edememiştir.

Asırlar geçtikçe vakıf yapmak tema­ yülü artmıştır. O derecelerde k i , t s-î â m beldelerinin ekserisi umumi b i r

vakıf manzarası arz eder bir h â l e gel­ miştir. V a k ı f l a r K a n u n u'nun kabul ettiği tâviz usulü üzerine î s t a n-b u l'da ikiyüz k ü s û r n-bin tâviza tân-bi icâ-reteynli ve mukataalı vakıf bulunduğu­ nu işittiğim ve beş on sene evvel H a y-d a r - â b â y-d D i y â n e t R e i s M u a v i n i memleketimizi ziyaret et­ tiği zaman H a y d a r - â b â d'da va­ kıfların çokluğunu ve bunlann v â r i d â t m ı sarf edecek yer bulamadıklarını söyledi­ ği zaman hayret etmemiştim. Çünkü î s-1 â m diyarlanndaki vakıflar baklan­ da, icmâlen de olsa, bazı tetkiklerde bu­ lunmuştum.

Mevsûk rivayetlere nazaran H â z-r e t - i P e y g a m b e z-r'den sonz-ra A s-h â b d £; n ilk evvel vakıf yapan H a

z-(2) H a s s a f E b u b e k i r , A h m e d b i n Ö m e r - ü ş-S e y b a n idir. Fukahanm büyüklerimiendir. Kendi kszancı ile geçinir. MutteM bir zattı. Hicrî 261 'arihinde B a ğ-d a t' a vefat etmiştir. Muhtelif ilimler hakkın­ da kıymetia Wr çok «erleri vardır. ' •

H i l â l : Basra ahalisinden ve Hanefi fu.-kahasmdaû bir zattır. Babasının adı Y a h y a'-dır. 245 tarihinde vefat etmiştir. «K i t a b u ' L. V a k ı f » dan bsşka bazı eserleri vardır.

(3)

HUKUKÎ V E İÇTİMİAÎ BAKIMDAN VAKIF İ t

r e t-i Ö m e r olmuştur. H a z r e t-i Ö m e r M e d î n e'de bulunan ve S e m ğ denilen hurma bahçesini, «Ne yapayım?» diye P e y g a m b e r'den sormuş, P e y g a m b e r-i Z î - ş â n , «Aslım habs ve semeresini tasadduk ey­ le.» buyurmuşlar ve müşarünileyh de bu bahçeyi fukaraya vakf etmiştir. H a z-r e t-i Ö m e z-r ' i n vakfını E b û - B e k z-r , A l i , Z e y d b i n S â b i t , Ü m -m ü ' l - M ü ' -m i n i n H a z r e t - i A i ş e ve sair A s h â b - ı K i r a m ' ı n vakıflan takip etmiş ve böylece her asır ve devirde vakıf fiili b ü y ü k b i r hızla art­ mıştır.

Bu emr-i haynn devamı neticesinde M ü s l ü m a n şehir, kasaba ve köy­ lerinde sayısız vakıflar vücuda gelmiştir. Bilhassa M ı s ı r , M e k k e , M e d i ­ n e , H a 1 e b, Ş a m b a ş t a n b a ş a bi­ rer vakıflar şehri halini almıştır. Bvmlar kısmen sahih ve kısmen gayr-i sahîh tah­ sisat kabilinden vakıflardır. Ne yazık k i , son zamanlarda a h l â k a â n z olan za'f yü­ zünden vakıfların çoğu zıyaa u ğ r a m ı ş ve mütevellilerin sû-i isti'mali ve mura­ kabe makamlanmn ihmali ve kayıtsızh-ğı sebebiyle birçok müessesât ve müste-ğallât-ı vakfiye zalim ellere gisçmiştir. Hattâ bugün öyle vakıflar vardır k i , ne alâkalılar ne de V a k ı f l a r İ d a ­ r e s i haberdardır. Murakabe makam-lan mütevellileri, Hazîne m e m u r l a r ı gibi tam bir murakabeye tâbi tutsa i d i vakıflar bu akıbete uğramıyacaktı.

Vakıflar Ne Maksatla Yapılıyordu ve bu Tehalük Nlçlndi?

Vakfiyeler şöyle b i r gözden geçiri­ lirse, bu müessesenin gayesi açıkça anla­ şılır. Meşrûtün-lehler ya evlât, ahfad ve­ ya akraba ve utekaa ve b u n l a ı m evlâdı

veya fukara veya cami, mescit, mektep, medrese, k ü t ü p h a n e , yol, köprü, hasta-hane, çeşme ve kuyu gibi hayrî cihetler­ dir veya bunların birkaçıdır. Bunlann fert ve cemiyete te'min eylediği fâide izaha muhtaç değildir. Cami ve mescit­

lerle irfan rnüesseselerinin yüzde - doksan dokuzu vakıftır. Kendileriyle iftihâr etti­ ğimiz âlimler, fakîhler, filozoflar, hülâ­ sa ilim, fen ve san'at erbâbı bu mektep

ve medreselerde yetişmiş, beledî ve sıh­ hî işjeris çoğu vakıf suretiyle te'min olun­ m u ş ve vafetf hastahanelerde yüzbinler-ce hast% ted|fi4 ve ızdıraplan teskûı edil­ m i ş t i n Ricada rahmetle yâda vesile ol­ mak içîû Y ı l d ı r ı m B â y e z i d m e r h û m u n B u r s a'da te'sis ettiği

hastahane ile S u l t a n A b d ü l m e -c i d'in vâlide-i muhteremeleri sâlihât-ı nisvândan B e z m i â l e m H a n ı ­ m ı n t s t a n b u i'daîHŞSfcve te'sis et­ tiği vakıf «G u r e b â yj M ü s 1 i -m î n H a s t a h a n e . ş i » n r hatırla­ mayı şükrân borcu add^^tedik. Y ı l d ı ­ r ı m B â y e z i d m e r h û m u n te'sis eylediği hastahane bakımsızlık yüzünden zamanla harap olmuş ve G u r e b â y-ı

M ü s l i m î n hastahanesi mükemmel ve m ü t e r a k k i b i r halde o î s 1 â m ve

T ü r k hanımının hayırseverlik hâtıra­ sını y a ş a t m a k t a bulunmuştur. Bu hasta-hanenin üst tarafında ve T o p k a p ı caddesi üzerinde sâbık Ş e y h u ' 1 -İ s l â m ve E v k a f N â z ı n mer­ hum H a y r i B e y zam^mnda ya­ pılan tıbbı pavyonlarla bu hastahane bir kat daha kıymet ve ehemmiyet k a b r i m i ş -tır. Yüzyirmi küsûr sene evvel te'-sis^ £>lu-nan b u hastahaneyi bilmiyen yok gibi­ dir. B u m ü d d e t zarfında milyonlarca hastayı müşfik sakıfları altında iaşe ye tedavi etmiş, elem ve ızdıraplannı din-dirmiştir.

Vakıfların halka ve cem'iyete te'min eylediği fâidelerden bahs ederken A v a ­ r ı z V a k 1 f. 1 a r 1 denilen vakıflan da hatırlamak yerinde olur. Avânz vakıf­ ları mahalle ve köylerde hastalanan fakir­ lerin tedavisi ve hastalık sebebiyle kâr-u kisbden âciz kalanların ailelerinin infak

ve iaşesi ve kimsesiz çocukların bakılıp

gözetilmesi ve fukara cenazelerinin teçhiz ve tekfini gibi insanî gayelerle yapılan va­ kıflardır k i , bunların cem'iyet. hayatının icaplarına ne kadar uygun olduğu izaha m u h t a ç değildir. Bu cihetle bu vakıflar daha çok teşvik olunarak b i r intizam ve murakabeye tâbi tutulmak lâzım gelirken maalesef yapılmamıştır.

Vakıfların mukaddesâta, evlât, ah­ fat ve akrabaya, ilm-ü irfana, fukara ve

(4)

acezeye, sıhhiye ve belediyeye yaptığı bunca hizmetlere rağmen bu . müesses^ aleyhinde olanlar yok değildir. Bunlar vakıfların ne olduğunu bilmiyen, ızdırap ve ihtiyaçlarla dolu beşer hayatından ha­ berdar olmayan, yoksulluk ve mahrumi­ yet acısını tatmayan kimselerdir. Bun­ ların ileri sürdükleri i'tirazlar bir kıymet taşımadığından üzerinde durmayacağız. « V a k ı f l a r » adlı eserimizde bunlan teker teker ele alarak hiçbirinin bir mah-zûr teşkil etmediğini izah ettik; arzu edenler oraya müracaat edebilirler.

Bugün A 1 m a n y a ve i s v i ç-r e gibi mütemeddin milletleç-r, vakf edenlerin arzu ve şartlanna daha fazla kıymet ve vüs'at vererek bu müesseseyi kabul etmişlerdir. « V a k ı f l a r»ıri ikinci kısmında mukayeseler yaparak îslâmî Va­ kıf ile bunlann arasında şayan-ı ehemmi­ yet bir fark olmadığını beyanla, teferruat­ ta olan bazı farklan kay t ve tesbit etmiş bulunuyoruz. Gerçi herhangi bir şahıis başkalarını ızrâr kastiyle mallarını vakf

edebilir. Ancak bir müessesenin kötü kullanılması bir mahzûr teşkil etmez. Sûi- isti'mal bey' hibe gibi akidlerde de vu­ ku bulmaktadır. Bu hal müessesenin iptâl ve lâğvını değil, sû-i isti'mâlin önlenmesi­ ni istilzâm eder. Nitekim bu cihet düşü­ nülmüş ve vakfın lüzumuna h ü k m edecek hâkimlere takdir hakkı verilmişti k i , aşa­ ğıda bunun üzerinde durulacaktır.

Vakfiyeler ve Vakıf Ş a r t l a n :

Bidayetlerde vakıf şifahi veya yazı ile yapılırdı, vakfiye tanzim ettirip vakfın sıhhat ve lüzumuna hüküm almak mutad değildi. İçtihat devrinde vakfın tasarru­ funun lüzum ve adem-i lüzumu hakkında müçtehitler arasında içtihat ihtilâfı hasıl olmuştu, t m a m ı Â z a m , vakıf ta­ sarrufu ariyet kabilinden olduğu mütalâa-sıyla lüzum ifade etmiyecegi ve t m a m M u h a m m e d vakıf olunan mal mü­ tevelliye teslim edilmeden evvel vâkıf ve veresesi vakıftan rücu edebileceği ve î m a m ı Y u s u f vâkıf «Vakfet­ tim!» demekle ve î m a m ı M u h a m . m e d vakfolunan mal mütevelliye tes­ lim olunduktan sonra lüzum ifade edece­

ği, içtihadında .bulunmuşlardır. Yalnız M e s c i t V a k f ı ile M a k b e r e v a k f ı bilittifak lüzum ifade eder.

Şöyleki;

Bir kimse yaptığı mescitte namaz kılınmak üzere halka izin verip de.orada cemaatla namaz kıhmrsa veya bir kimse Ölü defni için milk arsasını vakfedip de oraya izniyle ölü defnolunursa bu vakıf­ lardan rücu olunamaz.

Hâkimler içtihadı meselelerde her­ hangi içtihatla hükmederlerse nafiz ola­ cağından sonradan vâkıflar hem vakıf ta­ sarruf ve şartlannı tevsik etmek hem de vakıflanna kat'iyet vermek m a k s a d ı ile hâkime müracaatla vakfın lüzumuna h ü ­ küm almak teamül haline gelmiştir. Yu­ karıda arz ve işaret ettiğimiz sebeplere binaen diğer meselelerde olduğu gibi va­ kıf mevzuunda hâkimlerin selâhiyetlcri takyit edilmeyip serbest bırakılmıştır. Hâkim vakıfda menfaat ve maslahat gö­

rürse î m a m ı M u h a m m e d ve Y u s u f u n içtihatlarına istinaden vak­ fın lüzumu ile; aksi takdirde t m a m ı Â z a m i n kavline binaen adem-i lüzu­ mu i!e hükmeder. Netekim, Şeyhülislâm­ lar tarafından bu suretle fetvalar veril­ miştir.

Vakfiyeler mazmunlan h a k k ı n d a de­ lil teşkil eder. İhtilâf vukuunda tezvir ve tasni'den salim olup ma'mûlün-bih

olan vakfiyelerle h ü k m olunur. Vakfiye bulunmaz veya bulunur da ötedenberi bununla amel edilmiş olmazsa teâmülc müracaat olunur ve ötedenberi bu vakıf hakkında ne suretle amel olunduğu a r a ş ­ tırılır ( ' ) .

{') T e m y i z M a h k e m e s i B i r i n < -c i H u k u k D a i r e s i , mahkeme si-cille­ rinde veya kuyûd-ı vakfiyede müseccel ola© vak. fiyelerle bilâ beyyine ameı ve hükm olunabilece­ ğine ve ancak mucebince amel olunmayan ve

mahkeme sicillinde veya kuyûd-ı kadîmede kay­ dı ibulunmsyan vakfiyelerle hüikm olunamıyaca-ğma karar vermiştir.

K u y û d - ı K a d î m eden maiksad, V a-k ı f l a r U m u m M ü d ü r l ü f ü n d e vakfiyelerin kayıdlanna mahsus olan defterler deki vakfiye suretleridir. Vakfiyelerin ekserisi bu defterlere aynen, kaydolunmuştur.

(5)

HUKUKÎ V E İÇTİMAÎ BAKIMDAN VAKIF

13

Vâkıfın ş a r t l a n n a gelince : Vakıf

müessesesinde m ü h i m olan cihet vâkıf-larm şartlarına riayet edilip edilmemek mes'elesidir. Hukuk i l m i vâkıflann ma­ kul ve meşrû olan ş a r t l a n n a riayeti lü­ zumlu görmüştür. Gerçi vâkıfların ilâ-nihaye arzu ve iradelerini kabul et­ mek hukuk esas ve kaideleriyle kaabil-i

tevfik değildir. Ancak b i r tasarrufa meş-rûiyet ve adem-i meşmeş-rûiyet izâfe edilir­ ken nazariyat-ı mücerrededen ziyade fai-de ve mahzurları ve insanlarm bu hu­ sustaki temâyüUeri nazara ahnmak i k t i ­ za eder. Faide ve h ü k ü m l e r i b a k ı m ı n d a n vakıf fiilinin insanî ve faideli olduğunda şüphe yoktur. Vakıflar muhtelif maksat­ larla yapılmakta ve her vâkıf vakfı üze­ rinde arzu ve iradesinin devamını iste­ mektedir. Şu m u h a k k a k t ı r k i , bu temâ-yül kabul edilmezse vakıf f i i l i devam et-miyecektir. Bir şahsın kendi malı üze­ rinde vukubulan tasarrufunu ahlâka ve âmme nizamına mugayir olmadıkça bü­ tün şart ve kayıtlariyle kabul etmekte b i r malızûr mülâhaza olunamaz. B u cihetle bımicinn kabulü zarurî görülmüştür. Bundaki isabeti anlamak için vâkıfların vakfiyelerinde v a k ı f l a n n m iptâl, tağyir ve tebdili ihtimali karşısında izhar eyle­ dikleri endişeleri h a t ı r l a m a k kâfidir.

Vâkıfların vakfın idaresine vâridâ-tmm suret ve mahall-i sarfına ait kayıt ve şartlanna riayet olunur. Ancak b u

şartlann vakfın mâhiyetine müessir ve hükmünü muhil olmaması lâzımdır. Aksi halde vakıf tasarrufu keen-lem-ye-kün veya şart lâgv addolunur. Meselâ: Vâkıf ileride vakıf mallan satılarak se­ meninin borcuna verilmesini veya vâris­ lerinin ihtiyaçlanna sarf edilmesini ş a r t etmiş olsa, vakfın mahiyetine muhalif olduğundan bu ş a r t tasarrufun sıhhatini ihlâl eder. Binâen-aleyh h â k i m bu gibi vakıfların sıhhat ve lüzumiyle h ü k m ede­ mez. Veya bir kimse b i r a k a r m ı vakf ederken asla istibdâl olmamasını veya tayin ettiği mütevellinin hiçbir sebeple azl olunmamasını şart eylese bu şartlar vakfın ve meşrûtün-lehlerin menfaatleri­ ne mugayir olduğundan lâğv olup bu gi­ bi şartlara riayet olunmaz.

Vakıflarm H u k u k î Şahsiyeti ve Su-ret-i İ d a r e ve Murakabe^ :

Her vakıf h ü k m î bir şahsiyettir. Bu şahsiyet ya â m m e şahsiyeti veya mamelek b a k ı m m d a n d ı r . Ne bakımından olursa olsun b i r mümessil mârifetiyle idare ve â m m e m a k a m l a r ı n c a murakabe olunur. Bu hale göre vakıflarda i k i nevi V e 1

â-y e t cereâ-yan eder. Biri V e 1 â â-y e t-i H â s s a ve diğeri V e 1 â y et-i  m-m e'dir. V e 1 â y e t-i H â s s a'm-mn vazifesi vakıf malları şart-ı vâkıf muci­

bince idare, V e l â y e t - i  m m e'nin vazifesi vakıf mallann nasıl idare olun­ duğunu murakabe etmektir. Vakıf ister

hukukî m â n a d a vakıf olsun ister tahsi­ sat kabilinden bulunsun.

Vakf eden tevliyeti kendisine şart etmiş ve meselâ : Vakfiyede «Ben ha­ yatta oldukça vakfımın tevliyeti tarafım­

dan îfa olunacaktır.» demiş ise, tevliyet kendisine aittir. Tevliyet hususunda b i r

ş a r t koymamış ise bir içtihada göre tev­ liyet yine kendisine diğer bir içtihada göre velâyet âmmeye aittir. Bu ihtilâf esastaki yani velâyetin menbaı vâkıf ve­ ya â m m e olduğundaki içtihada mütefer-ri'dir. Evvelki içtihat velâyetin menbaı vâkıf ve ikinci içtihat â m m e makamlan olduğuna göredir. Vâkıflar vefat ettikten sonra bakılır, tevliyet h a k k ı n d a bir şart varsa, ş a r t mucibince amel olunui'. Ş a r t yoksa veya tevliyet kendilerine şart edi­ lenler munkanz olmuş ise sabık h ü k ü m ­ lere göre mütevelli tayini â m m e makamlanna aittir. V a k ı f l a r K a n u -n u'-na göre bu kabil vakıflar da mazbut vakıflar meyânına alınarak tevliyet hiz­ meti V a k ı f l a r U m u m M ü ­ d ü r 1 ü g ü'nce îfa olunur. Mütevellile­

rin hâiz olmalan lâzım gelen vasıf ve ş a r t l a r ve bunlann azil ve tecziyelerini müstelzim olan haller V a k ı f l a r K a n u n u ve N i z a m n â m e'sinde gösterilmiştir.

Yukandanberi verdiğimiz m a l û m a t sabık esaslara göredir, yalnız V a k ı f ­

l a r K a n u n u'ndaki birkaç h ü k m e işaret etmiş bulunuyoruz.

Referanslar

Benzer Belgeler

U x Chebyshev polinomları, Chebyshev polinomlarının matris özellikleri ve yüksek mertebeden lineer diferansiyel denklemin Chebyshev sıralama yöntemi ile yaklaşık çözümleri,

Korpus ve kuyruk yerleşimli olgularda distal pankreatektomi tercih edilir- ken, baş ve unsinat proses yerleşimli vakalarda kist eksizyonu ve eksternal veya internal drenaj

şartları GSH seviyesini etkilediğinden biz de orta Anadolu şartlarmda yetiştirilen Konya merinoslarında eritrosit GSH değerlerini bulmak ve buna göre de daha

Görüldüğü gibi toplumsal olumlama ve iyileşme umudu­ nu, İttihat ve Terakki yöneti­ mi gibi, “ memleketi baştanbaşa imar edecek şirket­ ler”^

100 ml’lik reaksiyon balonuna mutlak etil alkol (50 ml), izole edilmiş ditiyokarbamat tuzu (3 mmol) ilave edildi ve tuz çözündü. Sonra oda sıcaklığında 18 saat

Çalışmamızın bu kısmında Alman Milli Kütüphanesinde Cumhuriyet sonrası Türkiye’de müzik çalışmalarıyla yer edinmiş “Türk Beşlileri” olarak bilinen; Ahmed

Her iki grupta temporal horn genişliği normal sınırlar içinde olmasına rağmen T2 hiperintensitesi olan hastalarda daha yüksek olarak

Roma hukukundan alındığı­ nı savunan yazarlar olmuştur, özellikle bir ya­ zar (Roma Hukukçusu italyan Gatteschl), is­ lâm hukukunun gelişmesinde Roma hukukunu- nun ve