• Sonuç bulunamadı

Tıp eğitiminin öğrencilerin sağlığına ve sağlık davranışlarına etkisinin araştırılması

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tıp eğitiminin öğrencilerin sağlığına ve sağlık davranışlarına etkisinin araştırılması"

Copied!
82
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T. C.

TRAKYA ÜNİVERSİTESİ

TIP FAKÜLTESİ

AİLE HEKİMLİĞİ ANABİLİM DALI

Tez Yöneticisi

Prof. Dr. H. Nezih DAĞDEVİREN

TIP EĞİTİMİNİN ÖĞRENCİLERİN SAĞLIĞINA VE

SAĞLIK DAVRANIŞLARINA ETKİSİNİN

ARAŞTIRILMASI

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Sezen KIRAY ÜLKE

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimim boyunca ve tezimin hazırlanmasında gösterdiği her türlü destek ve yardımlarından dolayı Trakya Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve tez danışmanım Prof. Dr. H. Nezih Dağdeviren’e, yardımlarını ve katkılarını esirgemeyen Doç. Dr. Serdar Öztora’ya, Doç. Dr. Ayşe Çaylan’a ve Yrd. Doç. Dr. Önder Sezer’e, eğitimimde emeği geçen tüm hocalarıma, sevgili eşim M. Emrah Ülke’ye, sevgili aileme ve birlikte çalıştığım tüm asistan arkadaşlarıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

(3)

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ VE AMAÇ

... 1

GENEL BİLGİLER

... 3

TÜRKİYE’DE TIP EĞİTİMİ ... 3

SAĞLIK ... 3 SAĞLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ ... 4 SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ ... 4 YAŞAM KALİTESİ ... 8 SOMATOFORM BOZUKLUKLAR ... 11 DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI ... 14 ANKSİYETE BOZUKLUKLARI ... 18

ALKOL KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR ... 20

NİKOTİN KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR ... 21

METABOLİK KAVRAMLAR ... 22

GEREÇ VE YÖNTEMLER

... 24

BULGULAR

... 29

TARTIŞMA

... 46

SONUÇLAR

... 55

ÖZET

... 57

SUMMARY

... 59

KAYNAKLAR

... 61

EKLER

(4)

SİMGE VE KISALTMALAR

BİA : Biyoelektrik İmpedans Analizi

BKİ : Beden Kütle İndeksi

BMH : Bazal Metabolizma Hızı BTA : Başka Türlü Adlandırılamayan

DSM : The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders (Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı)

DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü

İMH : İstirahat Metabolizma Hızı

PRIME MD : Primary Care Evaluation of Mental Disorders (Ruhsal Bozuklukların Birinci

Basamak Değerlendirmesi)

SED : Sosyoekonomik Düzey

SF-36 : Short Form 36 (Kısa Form 36)

SS : Standart Sapma

SYBDÖ : Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği SYK : Sağlıkla İlgili Yaşam Kalitesi

(5)

GİRİŞ VE AMAÇ

Üniversite dönemi bireylerin yaşamında önemli değişimlerin yaşandığı bir dönemdir. Üniversite eğitimi mesleki becerinin yanı sıra kişilik gelişiminde, bireysel yaşamda ve sağlık davranışlarında da değişimlere neden olmaktadır. Bu değişim özellikle sağlık alanındaki tutumlar yönünden önemlidir; çünkü öğrencinin sağlık ile ilgili tutumu bireysel olarak kendisini, şimdiki ve gelecekteki yaşamında ailesini ve toplumu etkilemektedir. Toplumların sağlık düzeyi, toplumda sağlıklı bireylerin çoğunlukta olması ile belirlenir (1).

Sağlıklı olmak her bireyin temel hakkı olup, bunun sağlanması ve sürdürülmesi sağlık çalışanlarının temel görevi olduğu kadar, kişinin de kendi sorumluluğudur. Kişinin sağlığı geliştirici davranışları edinmesi için, kendini kontrol etmesi, bu davranışları benimsemek için istek duyması gerekir. Çünkü sağlığı geliştirmek için olumlu sağlık davranışının kazandırılması ve sürdürülmesi gerekir. Bu nedenle tıp öğrencilerinin sağlık davranışlarının incelenmesi ve eksik oldukları konularda desteklenmesi toplum sağlığı açısından önemlidir (1).

Sağlık çalışanları, mesleki sorumlulukları ve sosyal rolleri gereği sürdükleri yaşam biçimleri ile rol modeli olma ve sağlık eğitimi yönünden hizmet verdikleri grubu etkileme özelliğine sahiptir (2,3). Yapılan bir çalışmada, hekimlerin verdikleri tavsiyelere kendilerinin uymaması durumunda hastalarına güvenilir tıbbi tavsiyeler vermelerinin daha zor olduğu gösterilmiştir (3,4).

Sağlığın geliştirilmesinde, tıp fakültelerinde eğitim gören öğrenciler hem gençlik döneminde olmaları hem de geleceğin sağlık çalışanı adayı olmaları nedeniyle özel bir konuma ve öneme sahiptirler. Akranlarına ve gelecek dönemlerde topluma rol modeli olmaları bakımından bu gruptaki öğrencilere şu an ve gelecekte büyük sorumluluklar

(6)

düşmektedir. Bu durum, tıp fakültelerinde eğitim gören öğrencilerin sağlıklı yaşam biçimi davranışlarının ve bunları etkileyen etmenlerin belirlenmesinin ve bunların yol göstericiliğinde planlamalar yapılmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu araştırma, toplum sağlığının geliştirilmesinde çok büyük öneme sahip olan tıp öğrencilerinin aldıkları tıp eğitimi sonrasında bilgi ve deneyimlerini kendi yaşamlarına ne kadar yansıtabildiklerini görmek ve çözüm önerileri sunabilmek amacıyla gerçekleştirilmiştir.

(7)

GENEL BİLGİLER

TÜRKİYE’DE TIP EĞİTİMİ

Ülkemizde tıp eğitimin amacı toplumun gereksinimlerine yönelik nitelikli hekim yetiştirmektir. 1990’lı yıllardan itibaren tıp fakültelerimizde ve ulusal ölçekte çalışmalar ve işbirliği ivme kazanmış, 2001 yılında oluşturulan Ulusal Çekirdek Müfredat (Ulusal ÇEP) ile ilk defa toplumun gereksinimlerine yönelik nitelikli hekim yetiştirmek amaçlanarak eğitim programlarında yer alması gereken konular ve yetkinlikler standardize edilmeye çalışılmıştır. Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu (UTEAK) tarafından Türkiye için hazırlanan ‘Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Ulusal Standartları’ belirlenmiştir (5).

Öğrenciler, eğiticiler, eğitim programı ve fakülte yapısına yönelik konuları kapsayan dokuz ana ve 36 alt başlık altında toplanmıştır. Her bir başlık, farklı sayıda temel ve gelişim standardını içermektedir.

Temel standartlar (TS), tıp eğitiminde mutlak olması gereken standartları, gelişim standartları (GS) ise tıp eğitiminde niteliği artırmaya yönelik standartları tanımlamaktadır (5). Ortaöğretimi tamamladıktan sonra üniversiteye giriş sınavlarında yeterli puanı alan öğrenciler tercih ettikleri üniversitelerin tıp fakültelerine yerleşirler. Tıp eğitimi Türkçe eğitim veren fakültelerde 6 yıldır; ancak yabancı dilde eğitim veren fakültelerde 1 yıl dil eğitimi verilmektedir.

SAĞLIK

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre sağlık; sadece hastalık ve sakatlık durumunun olmaması değil, sosyal, ruhsal ve fiziksel açıdan tam bir iyilik hali olması durumudur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 56. maddesine göre; “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede

(8)

yaşama hakkına sahiptir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.”

SAĞLIĞIN GELİŞTİRİLMESİ

Son yıllarda sağlık risklerini azaltan yaşam biçimlerine dikkat çekilmiş, bireylere yönelik risk azaltma girişimlerinin davranış değişikliği gerektirdiği vurgulanmıştır. Sağlığı geliştirme yaklaşımları ile hastalıkların azalması, insan ömrünün uzaması, yaşam kalitesinin artması hedeflenir ve sonuçta “sağlıklı bir toplum” oluşmasına katkıda bulunulur . Sağlığın geliștirilmesi, bireylerin kendi sağlıkları üzerindeki kontrollerini artırmalarını ve bilinçlenerek sağlıklarını geliștirmelerini sağlama sürecidir. Sağlığın korunması ve geliștirilmesine yönelik davranıș değișikliği olușturmak amacı ile verilen sağlık eğitimine, organizasyonel, ekonomik ve çevresel tabanlı tüm desteklerin bileșimi Sağlığın Teșviki ve Geliștirilmesi (Health Promotion) olarak adlandırılmaktadır. Sağlığı geliștirmekte amaç doğru sağlık davranıșlarını geniș kitlelere ulaştırmaktır. Sağlığı geliștirme uygulamaları ile bireylerin, kișisel seçim ve sosyal sorumluluklarını geliștirerek kendi sağlıklarını geliștirmelerini sağlamak amaçlanmaktadır (6).

SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ

Sağlıklı yaşam biçimi davranışları geliştirmenin ilk adımları toplum ve ailede atılır, daha sonra da eğitimle gelişir ve değişir (7). Sağlık risklerini azaltmak ve sağlıklı yaşam biçimi davranışları kazandırmak sağlık çalışanlarının en temel işlevleri arasındadır. Sağlam ve hasta bireyler ile çalışan tüm sağlık çalışanları, sağlık risk davranışlarının tanımlanması ve davranış değiştirmeye yönelik uygun girişimlerin planlanarak uygulanmasında, önemli rol ve fırsatlara sahiptir. Bu nedenle sağlık çalışanlarının bireye en uygun davranış değişimi yaklaşımlarını kazandırmak için çaba harcamaları gerekmektedir (8).

Sağlıklı yaşam biçimi, bireyin sağlığını etkileyebilecek davranışlarını kontrol edebilmesi, günlük aktivitelerini düzenler iken kendi sağlık durumuna uygun davranışları seçmesi olarak tanımlanmıştır. Bu davranışları tutum haline dönüştüren birey, sağlıklı olma halini sürdürebildiği gibi, sağlık durumunu daha iyi bir seviyeye getirebilir (3). Sağlıklı yaşam biçimi davranışları kendini gerçekleştirme, sağlık sorumluluğu, egzersiz, beslenme, kişilerarası ilişkiler, stres yönetimi gibi alt başlıklarla değerlendirilebilir.

(9)

Manevi Gelişim (Kendini Gerçekleştirme)

Schultz’a göre insanın tüm yetenek ve niteliklerini aktif olarak kullanabilmesi ve gizli güçlerini geliştirip gerçekleştirmesi olarak doğuştan getirilen ve her insanda mevcut olabilen en yüksek dereceli insan ihtiyacı durumu ya da eğilimidir. Jung, kendini gerçekleştirmeyi (self-actualization) kişiliğinin tüm yönlerinin bir bütünlük veya olgunluk içinde olması şeklinde açıklamıştır. Jung’a göre “ben” (self) bilinçaltının tüm yönlerini dengeleyen ve kişiliğin tüm yapısına tutarlılık kazandıran yanıdır. Kişiliğin tam bir bütünlüğe ulaşmasına çabalar, “ben” i kendini gerçekleştirmeye veya kendini kavramaya yönelik bir dürtüye benzetir (9).

Kendini gerçekleştirme insanın temel fonksiyonlarından birisidir. Kendini gerçekleştirme gereksinimleri; kişinin amacını gerçekleştirmesi, potansiyelini ortaya çıkarması, kişisel tatmin, kişisel başarı ve bilimsel buluşları içerir. Kendini gerçekleştirme, insan davranışlarını yöneten bir güdü olduğu kadar, erişilmeye çalışılan bir gelişme düzeyi olarak da anlaşılmaktadır. Birçok kuramcının farklı şekillerde ele aldığı kendini gerçekleştirme süreci yaşamla birlikte başlar. Kişinin bu sürece girebilmesi çok önemlidir ve bu süreçte aile, eğitim kurumları ve çalışma yaşamının etkisi büyüktür. Bu ortamlar bireyin potansiyelini açığa çıkabilmesi için önemlidir (10).

Kişilerarası İlişkiler (Kişilerarası Destek)

Chen, çalışmasında, kişilerarası ilişki desteğini; yakın arkadaşlarla vakit geçirmek, başkalarıyla anlamlı ve tatmin edici ilişkiler kurmak, başkalarına karşı ilgi ve sevgiyi ifade etmek ve onlara karşı içten olmak, kendine yakın kişilere dokunmaktan ve onların dokunmasından hoşlanmak, kişisel problemlerini yakın arkadaşlar ve aile üyeleri ile paylaşmak olarak değerlendirmiştir (11). İnsan davranışlarının büyük çoğunluğu, genelde kişilerarası, özelde de ikili ilişkiler yoluyla şekillenmekte, sürdürülmekte ve değişmektedir (12).

Yaşam boyu başarıya ulaşmada, mutlu ve verimli olmada "insanlar arası ilişkiler" büyük rol oynamaktadır (12).

Stres Yönetimi

Stres sözcüğü, Latince "estrictia"dan gelmektedir. Stres, 17. yüzyılda felaket, bela, musibet, dert, keder, elem gibi anlamlarda kullanılmıştır. 18 ve 19. yüzyıllarda ise, kavramın anlamı değişmiş ve güç, baskı, zor gibi anlamlarda objelere, kişiye, organlara ve ruhsal yapıya yönelik olarak kullanılmıştır. Buna bağlı olarak da stres, nesne ve kişinin bu tür güçlerin etkisi

(10)

ile biçiminin bozulmasına, çarpıtılmasına karşı bir direnç anlamında kullanılmaya başlanmıştır (13).

Stresle başa çıkmak ve yaşam kalitesini artırmak amacıyla, durumu ya da duruma verilen tepkileri değiştirmeye stres yönetimi denir. Bireysel olarak kullanılan bazı stratejiler, stresle başa çıkmada çok gerekli ve önemli bir yer tutmaktadır. Bu stratejilerin ortak yönü, hemen hemen tümünün kişisel alışkanlıklar ile fiziksel, psikolojik ve davranışsal yapıların kontrol altına alınmasını öngörmeleridir. Böylece bedende başlayan ve zararlı olan stres tepkisi karşı önlemler alınarak etkisiz kılınmaya çalışılmaktadır. Kişilerin stresle başa çıkmasında, bedensel hareketler (egzersiz), solunum egzersizi, meditasyon, biyofeedback, gevşeme, beslenme ve diyet, toplumsal destek alma, sosyal, kültürel ve sportif etkinliklere katılma, masaj, dua ve ibadet, zaman yönetimi gibi teknikler yararlı olabilir (14).

Sağlık Sorumluluğu

Sorumluluk, Türk Dil Kurumu sözlüğünde bireyin kendi davranışlarının sonuçlarını üstlenmesi anlamına gelmektedir. Fişek (3)’e göre herkes kendi sağlığından sorumludur. Özellikle hastalıklardan korunmada asıl yapılacak işler, bireylerin kendilerinin alacakları önlemlerdir. Bireyler kendi sağlıklarının değerini bilmeli ve onu korumaya çalışmalıdırlar. Aksi taktirde, sağlık hizmetlerinin sunumu zorlaşır ve başarılı olunamaz.

Sağlık sorumluluğu, kişilerin kendi sağlığına yönelik koruyucu ve sağlığı geliştirici davranışları gösterebilmesidir. Bireyin sağlığına ilişkin alabileceği sorumluluk düzeyi, vücudunu ve kendini tanıması, sağlığı ile ilgili değişiklikler olduğunda sağlık kuruluşuna başvurması, tıbbi kontrollerin sıklığına ve düzenine özen göstermesi, sağlıkla ilgili konularda kendini geliştirmesi, sağlıkla ilgili tartışmalara katılması, sağlıkla ilgili bilimsel yayınları takip etmesi, sağlığını izlemesi, iyiliğini hissetmesi ve sağlıkla ilgili değişiklikler olduğunda gerekli önlemleri alması ile belirlenir. Bu tutum ve davranışların yerine getirilmesi, bireyin sağlığına önem verdiğini gösterir (3).

Toplumun/hastanın, sorumluluklarının bilincinde olabilmesi için iyi bir sağlık eğitimi gerekir. Sağlık eğitimi, bireylerin sağlıklarını koruyup yükseltmede, özellikle gelişmekte olan ülkelerin son derece gereksinim duydukları stratejik önemde bir araçtır. Bireyin sağlığı ve sağlığını koruma hakkında bilinçli olması, inanç, değer, psikolojik özellikler ve alışkanlıklar gibi faktörlerden etkilenir. Bireye kendi sağlığıyla ilgili sorumluluk vererek, davranışlarının sonuçlarıyla karşılaşması sağlanabilir (15).

(11)

Beslenme

Beslenme, açlık duygusunu bastırmak ya da canın çektiği şeyleri yemek içmek değil; insanın büyüme, gelişme, sağlıklı ve üretken olarak uzun süre yaşaması için gerekli olan öğeleri alıp vücudunda kullanmasıdır. Yapılan bilimsel araştırmalarda insanın yaşamı için 50’ye yakın türde besin öğesine gereksinimi olduğu görülmüştür. Ayrıca, insanın sağlıklı büyümesi, gelişmesi ve yaşaması için bu besinlerin her birinden günlük ne kadar alınması gerektiği de belirlenmiştir. Bu öğelerin herhangi biri alınmadığında, gereğinden az ya da çok alındığında, büyüme ve gelişmenin engellendiği ve sağlığın bozulduğu bilimsel olarak gösterilmiştir (16).

Vücudun büyümesi, yenilenmesi ve çalışması için gerekli olan besin öğelerinin her birinin yeterli miktarlarda alınması ve vücutta uygun şekilde kullanılması durumu “yeterli ve dengeli beslenme” deyimi ile açıklanır. Bu besin öğeleri vücudun ihtiyacı kadar alınamazsa, yeterli enerji oluşmayacağı ve vücut dokuları yapılamayacağından “yetersiz beslenme” durumu oluşur. İnsan gereğinden çok yerse, bu besin öğelerini gereğinden çok alır. Çok alınan bu öğeler vücutta yağ olarak biriktiğinden sağlık için zararlıdır. Bu durum “dengesiz beslenme” olarak tanımlanır. Kişi yeterince yemesine rağmen, uygun seçim yapamadığı ya da yanlış pişirme yöntemi uyguladığında bu besin öğelerinin bazılarını alamayabilir. Bu durumda o besin öğesinin vücut çalışmasındaki işlevi yerine getirilemediğinden yine sağlığında bozukluk oluşur. Bu durum da “dengesiz beslenme”dir (16).

Sağlığa olumsuz etkisi olmayan bir beslenme alışkanlığı toplum sağlığı açısından da önemlidir. Toplumu doğru beslenme konusunda bilinçlendirmek, bu yolla hastalıkları önleyerek sağlık harcamalarını azaltabilmek için ilgili devlet kuruluşlarına, yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına, tüm sağlık profesyonellerine önemli görevler düşmektedir (17).

Fiziksel Aktivite

Egzersiz, her yaşta önerilmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, çocukların ve gençlerin sağlıklı büyümesi ve gelişmesinde, karakter gelişiminde istenmeyen kötü alışkanlıklardan kurtulmada, sosyalleşmede, yetişkinlerin çeşitli kronik hastalıklardan korunmasında veya bu hastalıkların tedavisinde veya tedavinin desteklenmesinde, yaşlıların aktif bir yaşlılık dönemi geçirmelerinin sağlanmasında, zihinsel ve bedensel fonksiyonların korunmasında bir başka deyişle tüm hayat boyunca yaşam kalitesinin artırılmasında vazgeçilmezdir. Yürümek, koşmak, sıçramak, yüzmek, kol ve bacak hareketleri, baş ve gövde hareketleri gibi temel vücut hareketlerini içeren çeşitli spor dalları, dans, egzersiz, oyun ve gün içerisindeki aktiviteler fiziksel aktivite olarak kabul edilirler (18).

(12)

Her egzersizden önce bir ısınma dönemi olmalıdır. Bu dönemde kol, bacak ve gövde kasları kullanılarak germe hareketleri tercih edilmelidir. Egzersiz planlanmasında 5 temel özellik önemlidir (19).

1-Egzersizin türü: Yürüyüş, koşma, yüzme, bisiklet, dans, merdiven çıkma gibi büyük kas gruplarının kullanıldığı, ritmik ve aerobik karakterli aktiviteler, günlük yaşam aktivitelerinde artış, mesleki ve rekreasyonel aktiviteler, direnç egzersizleri (Büyük kas grupları, haftada en az iki gün çalıştırmalıdır. 10-12 tip egzersiz, 8-12 tekrarla yapılmalıdır.)

2-Egzersizin sıklığı: Haftanın en az 3-5 günü yapılmalıdır.

3-Egzersizin süresi: Temel prensip olarak günlük 30 dakikanın altında olmaması gerekmektedir. 10 dakika ısınma ve soğuma (germe ve esneklik egzersizleri) ardından 20-60 dakika aerobik egzersiz, sürekli veya aralıklı yapılabilir. Aktivitenin süresi şiddetine bağlıdır. Yüksek şiddetli aktiviteler, tehlikelere ve problemlere neden olabileceğinden, düşük şiddetli ve uzun süreli aktiviteler spor yapmayan erişkinler için önerilmektedir.

4-Egzersizin yoğunluğu: Orta şiddette fiziksel aktivite için kişi maksimum kalp hızının % 50-70’inde egzersiz yapmalıdır. Maksimum kalp hızı kişinin yaşına bağlıdır. Yaşa bağlı maksimum hızı, kişinin yaşının 220’den çıkarılması ile bulunur.

5-Egzersizin ilerletilmesi: Yavaş başlayıp, kademeli ilerleme özellikle egzersiz süresi ve şiddeti arttırılarak yapılmalıdır (19).

Fiziksel aktivitenin düzenli yapılmasının, bireysel olarak sağlığa olumlu etkisi olduğu gibi toplumun genel sağlık düzeyi üzerine de olumlu etkileri olmaktadır. Tedaviye yönelik sağlık hizmetlerinin, koruyucu ve önleyici sağlık hizmetlerinden daha yüksek maliyetli olduğu göz önüne alınırsa, fiziksel aktivite fazla maliyet gerektirmeyen ve insan sağlığı üzerine olumlu etkisi oldukça yüksek olan bir birincil korunma yöntemi olarak değerlendirilebilir. Bu nedenle bireylerin düzenli fiziksel aktivite yapmaları, toplumun genel sağlık düzeyini olumlu yönde etkilemektedir (20).

YAŞAM KALİTESİ

Kişinin yaşadığı kültür ve değer sistemleri çerçevesinde, amaçları, beklentileri, standartları ve ilgileri ile ilişkili olarak yaşamdaki pozisyonunu algılaması yaşam kalitesi olarak tanımlanır (21,22). Yaşam kalitesi, genel bir iyilik hali olmasının yanında bir çeşit memnuniyeti simgelemektedir. Yaşam kalitesi kavramı ilk kez 1960’larda politik kararların alınmasında gündeme gelmiştir. Gelir miktarı, eğitim, sağlık ve barınma yaşam kalitesi ile yakından ilişkilidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 1948’de, sağlığı "yalnızca hastalığın bulunmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali" olarak tanımlamasından

(13)

sonra, sağlıkla ilişkili iyilik halinin ölçülebilmesi için, yaşam kalitesi kavramının sağlık hizmetleri uygulamaları ve araştırmalarındaki önemi giderek artmıştır.

Bireyin yaşamında kendisi için önemli olan alanlarda doyum ve mutluluğu, yaşam kalitesi olarak değerlendirilmektedir. Daha önceleri “yaşam doyumu” veya “öznel iyilik durumu” olarak bilinen kavram toplam yaşam kalitesi olarak adlandırılmaktaydı. Flanagan yaşam kalitesini 15 yön içeren 5 ana dalda sınıflandırmaktadır (Tablo 1).

Yaşam kalitesinin özel bir formu olan “Sağlıkla İlintili Yaşam Kalitesi (SYK)” kavramı fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlarda bireyin deneyimleri, inançları, beklentileri ve algılamalarından etkilenen sağlık algılarını içermektedir (21).

Sağlıkla İlişkili Yaşam Kalitesi (Health-Related Quality Of Life)

Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi bireyin sağlığını etkileyen veya sağlığından etkilenen yaşam alanlarındaki doyum ve mutluluğudur. SYK sağlık hizmet durumunun alanına giren etkenlerle doğrudan ilişkisi nedeniyle yaşam kalitesinden ayrılır. Genel olarak SYK değerlendirilmesi, sağlıkla ilgili değişkenlerin (örneğin hastalık veya tedavi), genelde (genel SYK) veya belli bir hastalığı olanlarda (duruma özel SYK) önemli olan yaşam olaylarıyla ilişkisini yansıtmaya çalışmaktadır (21,23).

Tablo 1. Flanagan’ın insan yaşamındaki önemli alanlar sınıflaması (21)

Fiziksel ve maddesel iyilik Kişisel gelişme ve görevleri yerine getirme 1. Maddesel iyilik hali ve finansal güvenlik 1.Entellektüel gelişim

2. Sağlık ve kişisel güvenlik 2.Anlama ve planlama

3.Mesleki rolü sürdürme

4.Yaratıcılık ve kendini ifade etme

Diğer insanlarla ilişkiler Eğlence, dinlenme

1. Eş ile ilişkiler 1.Başkaları ile sosyal ilişkiler

2. Çocuk sahibi olma ve büyütmek 2.Pasif ve gözlemsel eğlence, dinlenme 3.Ana-baba, torun veya diğer akrabalarla eylemleri

ilişkiler 3.Aktif eğlenceye katılım

4. Arkadaşlarla ilişkiler

Sosyal, toplumsal ilişkiler

1. Diğerlerine yardım ve destek 2. Yerel ve idari işlere katılım

(14)

Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi, sağlıkla doğrudan ya da dolaylı olarak ilgili birçok faktörü içine alan geniş bir kavramdır. Genel yaşam kalitesi kavramında olduğu gibi, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi konusunda da kabul görmüş evrensel tek bir tanım bulunmamaktadır (21,24).

Aile Hekimliğinde Yaşam Kalitesi

Aile hekimi, kişisel, bütüncül ve kesintisiz olarak sağlık hizmeti veren, bu konuda uzmanlık eğitimi görmüş tıp doktorudur. Yaş, cinsiyet ya da kişinin herhangi bir özeliğine bakmaksızın kişinin tüm sağlık sorunları ile ilgilenir ve sağlıklı dönemlerde de gereken hizmetleri kişinin tüm hayatını kapsayacak şekilde verir. Eğitimini aldığı birinci basamak sağlık hizmetleri içerisinde çalışarak bireylerin, sağlık sistemi ile ilk temas noktasını oluşturur.

Bireyin sağlıkla ilgili tüm sorunlarını ele alırken fiziksel, psikolojik ve sosyal özellikleri ile bir bütün olarak değerlendirir. Sunduğu hizmeti bireyin gereksinimlerine göre şekillendirir ve sorunları sadece bireysel değil, aile ve toplumsal örüntüleri bağlamında da ele alır. Aile hekimliği uzmanı ve sorumluluğunu aldığı kişiler arasında yaşama yayılan, sürekli ve yakın bir ilişki vardır (25).

Yaşam kalitesi kişinin yaşadığı kültür ve değer sistemi çerçevesinde, amaçları, beklentileri ve ilgileri ile ilişkili olarak yaşamdaki pozisyonunu algılamasıdır. Aile hekimleri hasta merkezli yaklaşımları ile hastayla bir bütün olarak ilgilenirler. Hastayı yaşam hikayesi, sorunları, ailesi ve fiziksel çevresi ile değerlendirirler.Yaşam kalitesini fonksiyonel, sosyal, psikolojik, ruhsal, ailesel faktörler etkilediğinden, aile hekimleri hizmet verdikleri toplumun yaşam kalitesini değerlendirmede önemli yerde bulunmaktadır (25).

Sağlık hizmetlerinde yaşam kalitesinin değerlendirilmesi açısından genel yaşam kalitesi, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ve hastalığa özgü yaşam kalitesi olmak üzere üç yaklaşım tanımlanmaktadır:

- Genel yaşam kalitesi; genel olarak nüfusun, yaşam kalitesini değerlendirir. Ölçümler fonksiyonel durumu, kaynaklara ulaşmayı ve iyi hal duygusunu kapsamaktadır.

- Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi; fonksiyonel duruma, iyilik haline ve sadece sağlıkla ilişkili görüş açılarını içeren kavramlara odaklanmıştır. Farklı toplulukların, hastalıkların, durumların, tedavilerin ve bakımın karşılaştırılması amacıyla kullanılmaktadır.

- Hastalığa özgü yaşam kalitesi; özel bir hastalık, durum ve tedavi için geliştirilmiş olan hastalığa özgü yaşam kalitesi değerlendirilmesi daha dar kapsamlı olmasına

(15)

rağmen, en ince ayrıntıları bile değerlendirilmektedir. Önce ayrıntıları içermesi nedeniyle daha duyarlıdır. Önemli küçük klinik değişiklikleri saptayabilir ve elde edilen bilgiler klinik kararlar açısından rahatlıkla kullanılabilir (21).

Koruyucu hizmetler ve sağlığın korunması aile hekimliği pratiğinin tam merkezinde yer almaktadır. Bu alanlar aile hekimliği disiplinini tanımlayan ve onu diğer uzmanlık dallarından ayıran özelliklerdir. Birincil korunma kişilerin sağlıklı kalma sürelerine katkıda bulunarak hastalığın ortaya çıkmasını geciktirir, yaşam kalitesini artırır, yaşam süresini uzatır.

Bu nedenlerle; hastalar düzenli aralıklarla risk faktörleri açısından değerlendirilmeli, tanımlanmış risk faktörleri açısından tarama testlerinden geçirilmeli, hastalara koruyucu sağlık hizmetleri, danışmanlık ve eğitim hizmetleri verilmelidir (26).

SOMATOFORM BOZUKLUKLAR

Somatoform bozukluklar; ruhsal sıkıntılar nedeniyle bedenin işlevleri veya bedensel duyumların etkilendiği, bir ruhsal hastalık kategorisidir (27). Bu hastalık grubunda bedensel belirtilerden oluşan ruhsal bozukluklar yer almaktadır. Bu hastalar genellikle bedensel belirtilerle dahiliye veya cerrahi kliniklerine başvururlar, yapılan tetkiklerde organik patoloji saptanamaz veya saptanan patoloji ile hastanın yakınmaları arasında uyumsuzluk vardır. Hastaların bedensel belirtileri psikiyatrik tedaviyle düzelir.

DSM-V’e göre somatoform bozuklukların sınıflandırılması şöyledir (28):

1- Bedensel belirti (somatizasyon) bozukluğu (Ağrı bozukluğu bu gruba dahil edilmiş.) 2- Diğer sağlık durumlarını etkileyen ruhsal etkenler

3- Dönüştürme (konversiyon) bozukluğu (diğer adıyla: işlev gören nöroloji belirtisi bozukluğu)

4- Hastalık kaygısı bozukluğu (hipokondriyazis) 5- Yapay bozukluk

6- Tanımlanmış diğer bir bedensel belirti bozukluğu ve ilişkili bozukluk

7- Tanımlanmamış diğer bedensel belirti bozukluğu ve ilişkili bozukluk (BTA Somatoform bozukluk) (28).

Bu hastalarda yakınmaları için açık tıbbi çare arama davranışı gözlenir. Psikiyatrist ile ilk görüşmesinde, hasta doktoru şaşırtan özel yakınmalardan söz eder. Uzun ve karmaşık bir tıbbi öykünün belirsiz bir dille ve dramatik bir tarzda anlatımı belirgindir. Somatik yakınmaların yanında detaylı olarak anlatılan sosyal, evlilik ve işle ilgili şikayetler mevcuttur. Tıbbı hikaye tamamlanmaya başlayınca, tıbbi olarak açıklanamayan, fiziksel yakınmaların kronik nitelikli olduğu fark edilir (27).

(16)

Somatizasyon bozukluğunun etyolojisi henüz tam olarak bilinmemekle beraber, psikososyal ve biyolojik etkenlerin bir bileşimi olduğu düşünülmektedir (29).

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-V tanı ölçütlerine göre somatizasyon bozukluğu teşhisi konulabilmesi için aşağıdaki özelliklerin olması gerekir (28):

A- Sıkıntı veren ya da günlük yaşamı önemli ölçüde kesintiye uğratan bir ya da birden çok bedensel belirti.

B- Aşağıdakilerden en az biri ile kendini gösteren, bedensel belirtiler ya da bunlara eşlik eden sağlıkla ilgili kaygılarla ilişkili aşırı düzeyde düşünceler, duygular ya da davranışlar:

1- Kişinin belirtilerinin önemiyle orantısız, süreklilik gösteren düşünceler. 2- Sağlıkla ya da belirtilerle ilgili, sürekli yüksek düzeyde bir kaygı. 3- Bu belirtilere ya da sağlık kaygılarına aşırı zaman ve içsel güç harcanır. C- Herhangi bedensel bir belirti sürekli olarak bulunmasa da, belirti gösteriyor olma durumu 6 aydan daha uzun süreklilik gösterir.

Ağrının Baskın Olmasıyla Giden (Ağrı Bozukluğu)

Bu belirleyici, bedensel belirtilerde ağrının baskın olduğu kişiler içindir. Süregiden gidiş, ağır belirtiler, işlevsellikte belirgin bir düşme ve uzun sürme ile (6 aydan daha uzun) belirlidir. O sıradaki ağırlığı;

Ağır olmayan: B tanı ölçütünde sıralanan belirtilerden yalnızca biri karşılanır. Orta derecede: B tanı ölçütünde sıralanan belirtilerden ikisi ya da daha çoğu karşılanır. Ağır: B tanı ölçütünde sıralanan belirtilerden ikisi ya da daha çoğunun karşılanmasının yanı sıra çoğul bedensel yakınmalar (ya da çok ağır bir bedensel belirti) vardır (28).

SB hastaları sağlıklarının aşırı derecede bozuk olduğuna inanmalarına karşın, uzun süreli izlemde SB’de ölüm oranlarının genel nüfusa eşit olduğu ve majör depresif bozukluk geçiren kişilerden daha düşük olduğu bulunmuştur. Somatizasyon hastaları sağlık hizmetlerinden fazlasıyla yararlanma eğilimindedir ve ruh sağlığı birimlerine başvurmaktan çok genel tıbbi hizmetler almayı tercih ederler. Somatizasyon belirtileri ile başvurulara sıklıkla birinci basamak sağlık kurumlarında rastlanmakta ve bu hastalığın genel sağlık hizmetlerindeki ‘gizli psikiyatrik hastalıkların’ %50'sini oluşturduğu tahmin edilmektedir(27).

Hastalık Kaygısı Bozukluğu (Hipokondriyazis)

Bilinen tıbbi bir nedenle açıklanamayan, ancak kişinin henüz tanı konulmamış ciddi bir fiziksel hastalığı olduğuna ilişkin inancı ile karakterize ruhsal bir hastalıktır (30).

(17)

DSM-V’ e göre hastalığın kriterleri (28):

A- Ağır bir hastalığı olduğunu ya da olacağını düşünüp durma.

B- Bedensel belirti yoktur ya da varsa bile ağır değildir. Başka bir hastalık durumu varsa ya da bir hastalık durumu çıkma olasılığı yüksekse (örn. Güçlü aile öyküsü varsa), bu konuda düşünüp durma açıkça aşırı bir düzeydedir ya da orantısızdır.

C- Sağlıkla ilgili yüksek düzeyde bir kaygı vardır ve kişi, kişisel sağlık durumuyla ilgili olarak kolaylıkla korkuya kapılır.

D- Kişinin sağlıkla ilgili davranışlarında aşırılıklar görülür ya da uygunsuz bir kaçınma içindedir.

E- Hastalıkla uğraşıp durma süresi en az altı aydır; ancak korkulan özgül hastalık bu süre içinde değişebilir.

F- Hastalıkla ilgili düşünüp durma, bedensel belirti bozukluğu, panik bozukluğu, yaygın kaygı bozukluğu, bedensel algı bozukluğu, takıntı-zorlantı bozukluğu ya da sanrılı bozukluk, bedensel tür gibi başka bir ruhsal hastalıkla daha iyi açıklanamaz.

Bakım arayan tür, sık sık doktora gitme ya da sağlık taramaları ve girişimleri yaptırmayı kapsar. Bakımdan kaçan türde ise sağlık bakımına seyrek olarak başvurulur .

Hipokondriyazisin ayırıcı tanısında en sık görülen durum, geçici olarak hastalığa sahip olma korkusu düşüncesidir. Bu, tıp eğitimi sırasında görülebilen, tartışma konusu olan bir durumdur ve tıp öğrencisi sendromu olarak bilinir. Bazı çalışmalarda bu sendromun tıp öğrencileri arasında %70-79 oranında görüldüğü bildirilmiştir (32).

Başka Türlü Adlandırılamayan (BTA) Somatoform Bozukluk

“Tanımlanmamış diğer bedensel belirti bozukluğu ve ilişkili bozukluk” olarak da adlandırılır. DSM-V tanı kriterlerine göre: klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olan, bedensel belirti bozuklukları ve ilişkili bozuklukların belirti özelliklerinin baskın olduğu; ancak bunların bedensel belirti bozuklukları ve ilişkili bozukluklar tanı kümesindeki herhangi birinin tanısı için tanı ölçütlerini tam karşılamadığı durumlarda bu kategori kullanılır. Tanımlanmamış diğer bedensel bozuklukları ve ilişkili bozukluklardan herhangi özgül biri için tanı ölçütlerini karşılamanın özel nedeni klinisyenlerce belirlenmek istenmediğinde ve daha özgül bir tanı koymak için yeterli bilgi olmadığı durumlarda kullanılır (28).

(18)

DUYGUDURUM BOZUKLUKLARI

Duygudurum bozuklukları, belirti ve araz kümelerinden oluşan, süresi haftalardan aylara kadar uzayabilen, kişinin her zamanki işlevselliğinin belirgin derecede değiştiği, dönemsel ya da döngüsel biçimde yinelemeye eğilimi olan (ayrı bir hastalıktan çok) sendromlar olarak en iyi biçimde tanımlanabilir (32).

Majör Depresif Bozukluk

En sık görülen duygudurum bozukluğudur (32). Ortalama başlangıç yaşı 27’dir, ancak bu hastalık her yaşta başlayabilir. Yaşam boyu ortaya çıkma olasılığı kadınlarda %10-25, erkeklerde ise %5-12 arasında bulunmuştur (33). Etiyolojisinde çoklu faktörler (genetik, biyokimyasal, psikodinamik ve sosyal çevre) ve bu faktörler arasındaki ilişkiler suçlanmaktadır (31).

DSM-V’e göre hastalığın kriterleri:

A- Aynı iki haftalık dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden beşi (ya da daha çoğu) bulunmuştur ve önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olmuştur; bu belirtilerden en az biri ya [1] çökkün duygudurum ya da [2] ilgisini yitirme ya da zevk alamamadır.

1- Çökkün duygudurum, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur ve bu durumu ya kişinin kendisi bildirir ya da bu durum başkalarınca gözlenir.

2- Neredeyse bütün etkinliklere karşı ilgide belirgin azalma ya da bunlardan zevk almama durumu, neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunur.

3- Kilo vermeye çalışmıyorken çok kilo verme ya da kilo alma ya da neredeyse her gün, yeme isteğinde azalma ya da artma.

4- Neredeyse her gün, uykusuzluk çekme ya da aşırı uyuma.

5- Neredeyse her gün, psikodevinsel kışkırma (ajitasyon) ya da yavaşlama. 6- Neredeyse her gün, bitkinlik ya da içsel gücün kalmaması, enerji düşüklüğü. 7- Neredeyse her gün, değersizlik ya da aşırı ya da uygunsuz suçluluk duyguları.

8- Neredeyse her gün, düşünmekte ya da odaklanmakta güçlük çekme ya da kararsızlık yaşama.

9- Yineleyici ölüm düşünceleri, özel eylem tasarlamaksızın yineleyici kendini öldürme düşünceleri ya da kendini öldürme girişimi ya da kendini öldürmek üzere özel bir eylem tasarlama.

B- Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

(19)

C- Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

D- Majör depresyon döneminin ortaya çıkışı şizoduygulanımsal bozukluk, şizofreni, şizofrenimsi bozukluk, sanrılı bozukluk ya da şizofreni açılımı kapsamında ve psikozla giden tanımlanmış ya da tanımlanmamış diğer bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.

E- Hiçbir zaman bir mani dönemi ya da bir hipomani dönemi geçirilmemiştir (28).

Distimik Bozukluk

Düşük şiddetli, aralıklı ve uzamış depresyon ataklarının görüldüğü, normal ve patolojik arasındaki sınırda yer alan bir duygudurum bozukluğudur (31). DSM-V’te süregiden depresyon bozukluğu başlığı altında değerlendirilmiştir.

DSM-V’e göre bu hastalığın tanı kriterleri:

A- En az iki yıl süreyle, çoğu gün, günün büyük bir bölümünde, kişinin söylediği ya da başkalarınca gözlendiği üzere, çökkün duygudurum vardır. Çocuklarda ve ergenlerde kolay kızan bir duygudurum olabilir ve süre en az bir yıl olmalıdır.

B- Depresyondayken aşağıdakilerden ikisinin (ya da daha çoğunun) varlığı: 1- Yeme isteğinde azalma ya da aşırı yemek yeme.

2- Uykusuzluk çekme ya da aşırı uyku uyuma.

3- İçsel güçte (enerji düzeyinde) azalma ya da bitkinlik. 4- Benlik saygısında azalma.

5- Odaklanamama ya da karar vermekte güçlük çekme. 6- Umutsuzluk duyguları.

C- Bu bozukluğun iki yıllık (çocuklarda ve ergenlerde bir yıllık) süresinde, kişide, bir kerede, iki aydan daha uzun bir süre, A ve B tanı ölçütlerinde sayılan belirtilerin olmadığı olmamıştır.

D- Distimik bozukluk için tanı ölçütleri, iki yıl süreyle, sürekli olarak bulunabilir. E- Hiçbir zaman bir mani dönemi ya da bir hipomani dönemi geçirilmemiştir ve siklotimi bozukluğu için tanı ölçütleri hiçbir zaman karşılanmamıştır.

F- Bu bozukluk, süregiden şizoduygulanımsal bozukluk, şizofreni, sanrılı bozukluk ya da şizofreni açılımı kapsamında ve psikozla giden tanımlanmış ya da tanımlanmamış diğer bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.

G- Bu belirtiler, bir maddenin ya da bir başka sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

(20)

H- Düşük şiddetli depresyon döneminin ortaya çıkışı şizoduygulanımsal bozukluk, şizofreni, şizofrenimsi bozukluk, sanrılı bozukluk ya da şizofreni açılımı kapsamında ve psikozla giden tanımlanmış ya da tanımlanmamış diğer bozukluklarla daha iyi açıklanamaz.

İ- Bu belirtiler klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur (28).

Minör Depresif Bozukluk

Birinci basamak sağlık hizmeti kurumlarında görülen ve minör depresyon denen durumda depresyon eşik altıdır, majör depresif bozukluktan daha az şiddettedir ve distimik olarak kabul edilebilmek için yeterince uzun sürmez (32). Bu terim aynı zamanda kronik depresyon için de kullanılmakla birlikte DSM-IV majör depresyonda belirtilerin en az ikisini (en fazla dördünü) gösteren hastalar için böyle bir kategori önermektedir. Temel belirti bunda da çökkün duygulanımdır (34). Toplamda en az iki; ama beşten az depresif tanı ölçütü bulunmalıdır.

Epidemiyolojik çalışmaların sonuçlarına göre:

1- Kadınlarda daha sık görülür. Herhangi bir yaş grubunda görülebilir.

2- Hastalarda işlevsel bozukluk vardır ve sağlık kuruluşlarına daha sık başvururlar. 3- Majör depresif bozukluk görülme riski artar.

4- Majör depresif epizodun “A” tanı ölçütleri varsa, yani depresif duygudurum ya da anhedoni varsa işlev bozukluğu ve gelecekte majör depresif bozukluk riski daha fazladır.

5- Depresyonda belirti sayısı, epizod sayısı, en uzun epizodun süresi, bozulmanın derecesi, eş tanı varlığı ve ailede ruhsal bozukluk varlığı ile bağlantılı bulunmuştur (35).

Bipolar Bozukluk

Bipolar I bozukluğu tanısı koyabilmek için bir mani dönemi gereklidir. Öncesinde ya da sonrasında hipomani ya da majör depresyon dönemleri bulunabilir. Bipolar II tanısı koyabilmek için de hastanın yaşamında hipomani veya majör depresyon dönemleri bulunmalıdır (28).

Mani dönemi:

A- Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağandışı ve sürekli bir duygudurumun ve amaca yönelik etkinlikte ve içsel güçte, olağandışı ve sürekli artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az bir hafta süreyle , neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunması.

(21)

B- Duygudurum bozukluğunun olduğu ve içsel güçte ya da etkinlikte artma olduğu dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden en az üçü (çabuk kızan duygudurum varsa dördü) belirgin derecede vardır:

1- Benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri. 2- Uyku gereksiniminde azalma.

3- Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma.

4- Düşünce uçuşması ya da düşüncelerin sanki birbirleriyle yarışıyor gibi birbiri ardı sıra geldiğine ilişkin öznel yaşantı.

5- Dikkat dağınıklığı olduğu bildirilir ya da gözlenir.

6- Amaca yönelik etkinlikte artma ya da psikodevinsel kışkırma (ajitasyon). 7- Kötü sonuçlar doğurabilecek etkinliklere aşırı katılma.

C- Duygudurum bozukluğu, toplumsal ya da işle ilgili işlevsellikte belirgin bir düşmeye neden olacak denli ya da kişinin kendisine ya da başkalarına bir kötülüğünün dokunmaması için hastaneye yatırılmasını gerektirecek denli ağırdır ya da psikoz özellikleri vardır.

D- Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz (28).

Hipomani dönemi:

A- Kabarmış, taşkın ya da çabuk kızan, olağandışı ve sürekli bir duygudurumun ve etkinlikte ve içsel güçte, olağandışı ve sürekli artışın olduğu ayrı bir dönemin, en az dört ardışık gün süreyle , neredeyse her gün, günün büyük bir bölümünde bulunması.

B- Duygudurum bozukluğunun olduğu ve içsel güçte ya da etkinlikte artma olduğu dönem boyunca, aşağıdaki belirtilerden en az üçü (çabuk kızan duygudurum varsa dördü) belirgin derecede vardır:

1- Benlik saygısında abartılı bir artış ya da büyüklük düşünceleri. 2- Uyku gereksiniminde azalma.

3- Her zamankinden daha konuşkan olma ya da konuşmaya tutma.

4- Düşünce uçuşması ya da düşüncelerin sanki birbirleriyle yarışıyor gibi birbiri ardı sıra geldiğine ilişkin öznel yaşantı.

5- Dikkat dağınıklığı olduğu bildirilir ya da gözlenir.

6- Amaca yönelik etkinlikte artma ya da psikodevinsel kışkırma (ajitasyon). 7- Kötü sonuçlar doğurabilecek etkinliklere aşırı katılma.

(22)

C- Bu dönem, kişinin belirtisiz olduğu zamanlarda olduğundan çok daha değişik, işlevsellikte belirgin bir değişikliğin görüldüğü bir dönemdir.

D- Duygudurum bozukluğu ve işlevsellikte olan değişiklik başkalarınca gözlenebilir. E- Bu dönem, toplumsal ya da işle ilgili işlevsellikte belirgin bir düşmeye neden olacak denli ya da kişinin kendisine ya da başkalarına bir kötülüğünün dokunmaması için hastaneye yatırılmasını gerektirecek denli ağır değildir. Psikoz özellikleri varsa, söz konusu dönem, tanım olarak mani dönemidir.

F- Bu dönem, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz (28).

ANKSİYETE BOZUKLUKLARI

Anksiyete birinci basamak sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere çeşitli durumlarda en sık karşılaşılan psikiyatrik durumlardan birisidir (36).

Panik Bozukluğu

Panik bozukluğunun temel özelliği, yineleyici beklenmedik panik ataklarıdır. Ataklar tipik olarak aniden başlar ve 10 dakika içinde doruk noktasına ulaşacak şekilde şiddetlenir. Genellikle 15-20 dakika sürer (37).

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-V tanı ölçütlerine göre bu teşhisin konulabilmesi için aşağıdaki özelliklerin olması gerekir:

A- Yineleyen beklenmedik panik atakları. Bir panik atağı, dakikalar içinde doruğa ulaşan ve o sırada aşağıdaki belirtilerden en az dördünün ortaya çıktığı, birden yoğun bir korku ya da yoğun bir içsel sıkıntının bastırdığı bir durumdur:

1- Çarpıntı hissi, kalp hızında artış. 2- Terleme.

3- Titreme ya da sarsılma.

4- Nefeste daralma, boğulma hissi. 5- Nefesin tıkandığı hissi.

6- Göğüste ağrı ve sıkışma hissi. 7- Karın ağrısı ya da bulantı.

8- Baş dönmesi, ayakta duramama, sersemlik, baygınlık hissi. 9- Titreme, üşüme, ürperme ya da ateş basması hissi.

10- Uyuşmalar, karıncalanma hissi.

(23)

12- Denetimini yitirme ya da çıldırma korkusu. 13- Ölüm korkusu.

B- Ataklardan en az birinden sonra, aşağıdakilerden biri ya da her ikisi de en az bir ay süreyle olur:

1- Başka panik ataklarının olacağı ya da bunların olası sonuçlarıyla ilgili olarak sürekli bir kaygı duyma ya da tasalanma.

2- Ataklarla ilgili olarak, uyum bozukluğuyla giden davranış değişiklikleri gösterme. C- Bu bozukluk, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

D- Bu bozukluk, başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz (28).

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Bir grup fizyolojik bulgu eşliğinde ortaya çıkan sürekli ve aşırı anksiyete ve endişedir. Kadınlarda erkeklere göre iki kat fazla görülür. Birçok toplum tabanlı çalışma yaygınlığının %2-5 olduğunu göstermektedir. Birinci basamak sağlık hizmetlerinde yaygınlığının daha yüksek olduğuna ilişkin veriler bulunmaktadır (36).

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-V tanı ölçütlerine göre bu teşhisin konulabilmesi için aşağıdaki özelliklerin olması gerekir:

A- En az altı aylık bir sürenin çoğu gününde, birtakım olaylar ya da etkinliklerle ilgili olarak aşırı bir kaygı ve kuruntu vardır.

B- Kişi, kuruntularını kontrol altına almakta güçlük çeker.

C- Bu kaygı ve kuruntuya, aşağıdaki belirtilerden en az üçü eşlik eder: 1- Huzursuzluk, gerginlik ya da sürekli diken üstünde olma.

2- Kolay yorulma.

3- Odaklanmakta güçlük çekme ya da zihnin boşalması. 4- Kolay kızma.

5- Kas gerginliği. 6- Uyku bozukluğu.

D- Kaygı, kuruntu ya da bedensel belirtiler, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.

E- Bu bozukluk, bir maddenin ya da başka bir sağlık durumunun fizyolojiyle ilgili etkilerine bağlanamaz.

(24)

Başka Türlü Adlandırılamayan Anksiyete Bozukluğu

Anksiyeteden yakınan ancak daha önce tartışılan anksiyete bozukluklarından birisini karşılamayan tablolarla karşılaşma olasılığı oldukça sıktır. Bu türlü hastaların BTA anksiyete bozukluğu olarak sınıflandırılması uygundur. Bunun için iki klinik özellik belirtilmelidir:

1- Anksiyete hasta tarafından sıkıntı verici, işlevselliğin bir kısmını etkileyici olarak tanımlanmalıdır.

2- Anksiyete başka bir ruhsal duruma atfedilmemelidir (36).

ALKOL KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR

Alkol; tüm dünyada şiddet ve hastalıklarla ilişkili olan, toksikoloji laboratuvarlarında en sık rastlanan bir maddedir (39). Türkiye İstatistik Kurumu 2012 verilerine göre gençlerin %8,6’sı alkol kullanmaktadır (40). Alkol kullanım bozuklukları sık görülen, genellikle başka psikiyatrik sendromlar oldukları sanılan, ölümcül hastalıklardır. Ortalama bir alkol bağımlısının yaşam süresi 10 ile 15 yıl kadar kısalmakta ve alkol her yıl ölüm ve yaralanmalara yol açmaktadır (38).

Alkol Kötüye Kullanımı veya Bağımlılığı

Yaşam boyunca herhangi bir zamanda alkol bağımlılığının gelişme riski erkeklerde %10-15 ve kadınlar için %3-5 arasındadır.

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-V tanı ölçütlerine göre bu teşhisin konulabilmesi için aşağıdaki özelliklerin olması gerekir:

A- On iki aylık süre içinde, aşağıdakilerden en az ikisi ile kendini gösteren, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellikte düşmeye yol açan, sorunlu bir alkol kullanım durumu:

1- Çoğu kez istendiğinden daha büyük ölçüde ya da daha uzun süreli olarak alkol alınır.

2- Alkol kullanmayı bırakmak ya da denetim altında tutmak için sürekli bir istek ya da sonuç vermeyen çaba vardır.

3- Alkol elde etmek, alkol kullanmak ya da yarattığı etkilerden kurtulmak için gerekli etkinliklere çok zaman ayrılır.

4- Alkol kullanmaya içinin gitmesi ya da alkol kullanmak için çok büyük bir istek duyma ya da kendini zorlanmış hissetme.

5- İşte, okulda ya da evdeki konumunun gereği olan başlıca yükümlülüklerini yerine getirememe ile sonuçlanan, yineleyici alkol kullanımı.

(25)

6- Alkolün etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici toplumsal ya da kişilerarası sorunlar olmasına karşın alkol kullanımını sürdürme.

7- Alkol kullanımından ötürü önemli birtakım toplumsal, işle ilgili etkinliklerin ya da eğlenme, dinlenme etkinliklerinin bırakılması ya da azaltılması.

8- Yineleyici bir biçimde, tehlikeli olabilecek durumlarda alkol kullanma.

9- Büyük bir olasılıkla alkolün neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici, bedensel ya da ruhsal bir sorunu olduğu bilgisine karşın alkol kullanımı sürdürülür.

10- Aşağıdakilerden biriyle tanımlandığı üzere, tolerans gelişmiş olması:

a- Sarhoşluk gelişmesi ya da istenen etkiyi sağlamak için belirgin olarak artan ölçülerde alkol kullanma gereksinimi.

b- Aynı ölçüde alkol kullanımının sürdürülmesine karşın belirgin olarak daha az etki sağlanması.

11- Aşağıdakilerden biriyle tanımlandığı üzere, yoksunluk gelişmiş olması: a- Alkole özgü yoksunluk sendromu

b- Yoksunluk belirtilerinden kurtulmak ya da kaçınmak için alkol alınır (28).

NİKOTİN KULLANIMI İLE İLİŞKİLİ BOZUKLUKLAR

Nikotin tütün yapraklarında bulunan kokulu, renksiz, son derece zehirli ve alkaloid sınıfından olan bir bileşiktir (C₁ₒH₁₄N₂). Sigara yoluyla doğrudan arteriyel dolaşıma geçer, karaciğerde metabolize olur.

Tütün Kullanım Bozukluğu

Amerikan Psikiyatri Birliği'nin DSM-V tanı ölçütlerine göre bu teşhisin konulabilmesi için aşağıdaki özelliklerin olması gerekir:

A- On iki aylık bir süre içinde, aşağıdakilerden en az ikisi ile kendini gösteren, klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsellikte düşmeye yol açan, sorunlu bir tütün kullanım durumu:

1- Çoğu kez, istendiğinden daha büyük ölçüde ya da daha uzun süreli olarak tütün alınır.

2- Tütün kullanmayı bırakmak ya da denetim altında tutmak için sürekli bir istek ya da bir sonuç vermeyen çabalar vardır.

3- Tütün elde etmek, tütün kullanmak ya da yarattığı etkilerden kurtulmak için gerekli etkinliklere çok zaman ayırır.

(26)

4- Tütün kullanmaya içinin gitmesi ya da tütün kullanmak için çok büyük bir istek duyma ya da kendini zorlanmış hissetme.

5- İşte, okulda ya da evdeki konumunun gereği olan başlıca yükümlülüklerini yerine getirememe ile sonuçlanan, yineleyici tütün kullanımı.

6- Tütün etkilerinin neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici toplumsal ya da kişilerarası sorunlar olmasına karşın tütün kullanımını sürdürme.

7- Tütün kullanımından ötürü önemli birtakım toplumsal, işle ilgili etkinliklerin ya da eğlenme dinlenme etkinliklerinin bırakılması ya da azaltılması.

8- Yineleyici bir biçimde, tehlikeli olabilecek durumlarda tütün kullanma.

9- Büyük bir olasılıkla tütünün neden olduğu ya da alevlendirdiği, sürekli ya da yineleyici bedensel ya da ruhsal bir sorunu olduğu bilgisine karşın tütün kullanımı sürdürülür.

10- Aşağıdakilerden biriyle tanımlandığı üzere, tolerans gelişmiş olması:

a- Esrikliği ya da istenen etkiyi sağlamak için belirgin olarak artan ölçülerde tütün kullanma gereksinimi.

b- Aynı ölçüde tütün kullanımının sürdürülmesine karşın belirgin olarak daha az etki sağlanması.

11- Aşağıdakilerden biriyle tanımlandığı üzere, yoksunluk gelişmiş olması: a- Tütüne özgü yoksunluk sendromu.

b- Yoksunluk belirtilerinden kurtulmak ya da kaçınmak için tütün alınır (28).

METABOLİK KAVRAMLAR Beden Kitle İndeksi

Beden Kitle İndeksi (BKİ) bireylerin zayıf, normal, fazla kilolu, obez olarak kategorize edilmelerinde kullanılan en yaygın yöntemdir. Vücut kompozisyonu hakkında bilgi vermemekle birlikte geniş grupların değerlendirilmesine imkan sağlayan kolay uygulanabilir bir yöntem olması nedeniyle tercih edilmektedir. Vücut ağırlığının, boyun karesine oranından tespit edilir. BKİ şişmanlığa yatkın ve şişman bireylerin tanınması ve hedef vücut ağırlıkları belirlenerek, sağlıklılık hali ve riskli bireylerin tespiti için güvenilir kabul edilen bir yöntemdir (41). BKİ’nin değerlendirilmesi Tablo 2’de gösterilmiştir.

(27)

Tablo 2. Beden Kitle İndeksinin değerlendirilmesi BKİ (kg/m²) Değerlendirme <18,5 Zayıf 18,5- 24,9 Normal kilolu 25- 29,9 Fazla kilolu 30- 34,9 I. Derece obez

35- 39,9 II. Derece obez

>40 III. Derece morbid obez

Bazal Metabolizma Hızı (BMH)

Yemek yedikten 12 saat sonra (besinler sindirildikten sonra) kişinin sırtüstü yatar pozisyonda uyanık olarak harcadığı enerji miktarıdır (41).

İstirahat Metabolizma Hızı (İMH)

Organ ve dokuların yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmeleri için dinlenme durumda kişinin harcadığı enerji miktarıdır. Bunun %29’unu karaciğer, %19’unu beyin, %18’ini iskelet kasları harcar (42). Günün her saatine göre farklılık gösterir. BMH ve İMH arasında %10’luk bir fark olduğu için birbirlerinin yerine kullanılabilmektedirler (41,42).

İstirahat metabolizma hızına etki eden etmenler, yaş, cinsiyet, vücut kompozisyonu, fiziksel aktivite, gebelik, ateşli hastalıklar, emziklik, kanser, çevre ısısının düşük veya çok yüksek olması, tiroksin hormonu fazlalığı, diyet bileşiminde proteinin fazla olması ve bazı ilaçlardır (41).

(28)

GEREÇ VE YÖNTEM

Bu çalışma tıp eğitiminin öğrencilerin sağlığına ve sağlık davranışlarına etkisinin araştırılması amacıyla tanımlayıcı ve kesitsel desende tasarlandı. Uluslararası etik kurallara uyuldu ve Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurulu’ndan onay alındı (Ek 1). Öğrencilerin kimlik bilgileri alınmadı. Çalışmaya katılmak istemeyen öğrencilere anketleri boş teslim edebilecekleri söylendi. Çalışmanın veri toplama aşaması Haziran 2015-Kasım 2015’te Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencilerine mezuniyet öncesinde ve 1. sınıf öğrencilerine tıp eğitiminin başında uygulanmıştır. Böylece tıp eğitimi öncesini ve sonrasını karşılaştırma imkanı sağlanmıştır.

Araştırma evreni Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Haziran 2015- Kasım 2015’te 1. ve 6. sınıfta okumakta olan tüm öğrencilerden oluşmaktaydı. 6. sınıflar çeşitli staj gruplarına dağılmış oldukları için, kendilerine değişik zamanlarda küçük gruplar halinde ulaşılabildi. Katılımcılarda 18 yaşını doldurmuş olma ve çalışmaya katılmaya gönüllü olma şartı arandı. Çalışmanın yapıldığı dönemde 282’si 1. sınıf öğrencisi ve 169’u 6. sınıf öğrencisi olmak üzere 451 öğrenci bulunmaktaydı. Hedef, öğrencilerin tamamına ulaşmak olarak belirlendi. Yapılan görüşmelerden sonra 333 öğrenciye ulaşıldı, 280’i anketlere katılmayı kabul etti. 18 yaşını doldurmayan 2 öğrenci değerlendirmeye alınmadı. Böylece araştırma evreninin %62,08’ine ulaşıldı.

Araştırmada verilerin toplanması amacıyla araştırmacılar tarafından bir anket geliştirildi. Anket araştırmanın amacını belirten bir yazıyla birlikte katılımcılara dağıtıldı ve kimlik belirtilmeksizin teslim edilmesi istendi. Anket 11 sayfadan oluşmakta, katılımcıların sosyodemografik özellikleri, sağlıklı yaşam biçimi davranışları, yaşam kalitesi, psikolojik ve

(29)

psikiyatrik durumları, alkol ve sigara kullanımlarını sorgulayan 193 soru içermekteydi. Anket formunun örneği Ek 2’de gösterilmiştir.

Katılımcıların bedensel ve beslenme durumlarının değerlendirilmesi amacıyla biyoelektrik impedans analiz cihazı ve metabolizma hızı ölçüm cihazı kullanıldı. Alınan veriler sadece katılımcılar ile paylaşıldı ve kimlik bilgileri kaydedilmedi.

Öğrencilerin aile gelir durumları, çalışmanın yapıldığı dönemdeki Türk-İş açlık ve yoksulluk sınırları temel alınarak gruplandırıldı.

-Açlık sınırı ve altı (1300 TL ve altı)

-Açlık sınırı- Yoksulluk sınırı arası (1300-4300 TL arası) -Yoksulluk sınırı üzeri (4300 TL ve üzeri).

SAĞLIKLI YAŞAM BİÇİMİ DAVRANIŞLARI ÖLÇEĞİ

Walker tarafından 1987 yılında geliştirilen sağlıklı yaşam biçimi davranışları ölçeğinin ilk versiyonu 48 madde ve altı faktörden oluşmaktadır. Ölçümler beyaz, batılı ve orta sınıfa dahil 952 endüstri işçilerinde çalışılmıştır. Alt faktörler ve Cronbach Alpha katsayıları; kendini gerçekleştirme, sağlık sorumluluğu, egzersiz , beslenme, kişilerarası destek, stres yönetimidir. Ölçek 1996 yılında tekrar çalışılarak revize edilmiş ve Sağlıklı Yaşam Biçimi Davranışları Ölçeği II olarak adlandırılmıştır. Ölçek 52 madde ve altı faktörden oluşmaktadır. Bunlar; manevi gelişim, kişilerarası ilişkiler, beslenme, fiziksel aktivite, sağlık sorumluluğu ve stres yönetimidir. Veriler 18-92 yaş arasındaki 712 bireyden elde edilmiştir. İçerik geçerliliği için literatür gözden geçirilmiş ve uzman değerlendirmesine başvurulmuştur. Yapı geçerliliği için faktör analizi yapılmıştır. Ölçeğin güvenirlik katsayısı olan Cronbach Alpha değeri, toplam ölçek için 0,94 olup, altı alt faktörler için 0,79-0,87 arasında değişim göstermektedir. Alt ölçekler; Sağlık sorumluluğu, fiziksel aktivite, beslenme, manevi gelişim, kişilerarası ilişkiler ve stres yönetimidir. Üç hafta ara ile test tekrar test yapılarak 0,89 olarak saptanmıştır. Ölçek, hiçbir zaman (1), düzenli olarak (4) olarak derecelendirilerek puanlanmıştır. Ölçeğin tamamı için en düşük puan 52, en yüksek puan 208’dir. Revize edilen ölçeğin sağlığı geliştirme davranışlarının belirlenmesinde ve bu amaca yönelik planlanacak programların etkinliğini değerlendirilmesinde kullanılabileceği belirtilmiştir. Ölçeğin ilk versiyonunda yer alan kişilerarası destek alt faktörü, kişilerarası ilişkiler, egzersiz, fiziksel aktivite, kendini gerçekleştirme alt faktörü ise manevi gelişim olarak yeniden adlandırılmıştır (43).

(30)

SF-36 YAŞAM KALİTESİ ÖLÇEĞİ

Ölçek yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla, Rand Corporation tarafından geliştirilmiş ve Türkçe’ye çevrilerek, geçerlilik ve güvenilirlik çalışması yapılmıştır. SF-36 sağlık durumunun olumsuz olduğu kadar, olumlu yönlerini de değerlendirmektedir. Fiziksel fonksiyon, rol güçlüğü (fiziksel), ağrı, genel sağlık, vitalite (enerji), sosyal fonksiyon, rol güçlüğü (emosyonel) ve mental sağlık alt ölçeklerinden oluşmaktadır. Alt ölçeklerin puanları 0 ile 100 arasında değişmektedir ve yüksek puan iyi sağlık durumunu göstermektedir. Ölçeğin toplam puanının hesaplanması söz konusu değildir. Değerlendirme bazı maddeler dışında Likert tipi yapılmakta ve son 4 hafta göz önünde bulundurulmaktadır (44).

PRIME MD (SOMATOFORM MODÜL, DUYGUDURUM MODÜLÜ,

ANKSİYETE MODÜLÜ, ALKOL MODÜLÜ)

PRIME MD, duygudurum bozuklukları, anksiyete bozuklukları, somatoform bozukluklar ve olası alkol kötüye kullanımı gibi birinci basamak sağlık kuruluşlarında en yaygın görülen ruhsal bozuklukların kısa sürede ve doğru olarak teşhisi için tasarlanmış bir görüşme ölçeğidir. Ölçek Spitzer ve arkadaşları tarafından geliştirilmiştir. Türkiye'de geçerlik-güvenirlik çalışması Abay ve arkadaşları tarafından yapılmıştır. Araştırmalarda yararlı görülmüş ve yaygın olarak kullanılmıştır. Kolay ve çabuk uygulanabilmesi olumlu yanı olmakla birlikte, eşik altı belirtilerin de hastalık olarak tanınabilmesi ve bu nedenle ruhsal bozukluk sıklığının bir miktar yüksek çıkmasına yol açması ölçeğin sınırlamalarıdır (44).

FAGERSTRÖM NİKOTİN BAĞIMLILIK ÖLÇEĞİ

Fagerström nikotin bağımlılık testi hastada nikotinin fiziksel bağımlılığı yönünden riski değerlendirmek, düzeyini ve şiddet değişimini ölçmek için kullanılan, 6 sorudan oluşan, 0-1 ve 0-3 arasında ikili ve dörtlü likert tipi ölçüm sağlayan bir kendini değerlendirme ölçeğidir.

Türkçe formun geçerlilik ve güvenirlilik çalışması M. A. Uysal ve ark. tarafından 2003’te yapılmış olup Cronbach’s alfa katsayısı 0,56 olarak bulunmuştur (44). Alınan puana

(31)

Tablo 3. Nikotin bağımlılık düzeyi (21)

Fagerström Skoru Bağımlılık Derecesi

0-2 Çok az

3-4 Az

5 Orta

6-7 Yüksek

8-10 Çok yüksek

TANITA MC 980 – VÜCUT KOMPOZİSYON ANALİZ CİHAZI

Biyoelektrik impedans analizi (BİA) ile vücut kompozisyonu tayini için Tanita MC 980 “Body Composition Analyzer” cihazı kullanıldı. Gönüllülerden ölçüm öncesi:

1- 24-48 saat öncesinde ağır fiziksel aktivite yapılmaması 2- 24 saat öncesi alkol kullanılmaması

3- En az 2 saat önce yemek yenilmiş olması 4- Test öncesi çok su içilmemesi

5- Testten 4 saat öncesi çay kahve içilmemesi

6- Bireyin üzerinde metal takı vb. bulunmaması istendi ve 7- Ölçüm yapılan kişide kalp pili bulunmamasına dikkat edildi.

Katılımcıların boyları dijital boyölçer ile ölçüldü. Kişi ile ilgili veriler (doğum tarihi, cinsiyet) cihaza yüklendi. Gönüllünün çıplak ayakla cihazın üzerine çıkması ve probları elinde tutması istendi. Cihazın sahip olduğu bilgisayar yazılımı yardımıyla vücut ağırlığı, vücut yağ kitlesi ve oranı, yağsız vücut kitlesi, kas kitlesi, BKİ, metabolik yaş, viseral yağ oranı, total vücut sıvısı, intrasellüler ve ekstrasellüler vücut sıvıları, kemik mineral ağırlığı, protein ağırlığı, kollar, bacaklar ve gövde ayrı ayrı olmak üzere kas ve yağ kitlesi ölçümleri hesaplandı ve fiziksel sınıflandırma yapıldı.

FITMATE – İSTİRAHAT METOBOLİZMA HIZI ÖLÇÜM CİHAZI

Katılımcıların istirahat metabolizma hızı Fitmate metabolizma ölçüm cihazı kullanılarak portatif indirekt kalorimetri yöntemi ile Trakya Üniversitesi Hastanesi Aile Hekimliği Polikliniği’nde yapıldı. Sempatik sinir sistemi aktivitesinin en aza indirilebilmesi için kişinin rahat edebileceği sessiz bir ortam sağlandı. Cihazın kalibrasyonu yapıldıktan sonra test maskesi burun ve ağzı içine alacak şekilde hava kaçağı önlenerek yerleştirildi.

(32)

Yaklaşık 15 dakika katılımcının istirahat etmesi sağlanarak test makinesine nefes alıp verildikten sonra İstirahat Metabolizma Hızı (kkal/gün) değerleri analiz edildi.

İSTATİSTİKSEL ANALİZ

Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizleri SPSS 19 (Statistical Package for the Social Sciences, version 19, seri no: 10240642) istatistik programı kullanılarak yapıldı. Araştırmadaki değişkenlerin normal dağılıma uygun olmadığı saptandığı için çalışmamızda non-parametrik testler kullanıldı. Öğrencilerin tanımlayıcı özellikleri ile ilgili veriler; sayı, yüzde ve ortalama ile değerlendirildi. Tanımlayıcı özellikler ile öğrencinin okumakta olduğu dönem arasındaki ilişkinin değerlendirilmesinde Ki-kare ve Mann-Whitney U testleri kullanıldı. İstatistiksel anlamlılık düzeyi (p) ilgili testlerle birlikte gösterildi (p<0,05 olduğunda anlamlı, p>0,05 olduğunda anlamsız kabul edildi).

Araştırmanın bağımsız değişkenleri; öğrencilerin okuduğu dönem, anne ve baba eğitimi, ortalama aylık aile ve kişisel geliri, BKİ, sigara içme davranışı, bağımlı değişkenleri ise; sağlıklı yaşam biçimi davranışları puan ortalaması ve alt ölçekler puan ortalamaları, SF-36 yaşam kalitesi ölçeği toplam puan ortalamaları, Prime MD ile tespit edilen ön tanılar ve Fagerström nikotin bağımlılık ölçeği değerlendirmeleri olarak kabul edildi.

(33)

BULGULAR

Katılımcıların %51,8’inin (n=145) birinci sınıf, %48,2’sinin (n=135) altıncı sınıf öğrencisi olduğu görüldü.

Katılımcıların cinsiyet dağılımına bakıldığında %53,9’unun (n=151) kadın, %46,1’inin (n=129) erkek olduğu görüldü.

Katılımcıların annelerinin öğrenim durumlarına bakıldığında %4,3’ünün (n=12) yüksek lisans veya doktora mezunu, %33,2’sinin (n=93) üniversite mezunu, %27,5’inin (n=77) lise mezunu, %31,1’inin (n=87) ilköğretim mezunu, %2,1’inin (n=6) yalnızca okuryazar olduğu, %1,8’inin (n=5) okuryazar olmadığı belirlendi (Şekil 1).

Katılımcıların babalarının öğrenim durumlarına bakıldığında %9,3’ünün (n=26) yüksek lisans veya doktora mezunu, %41,8’inin (n=117) üniversite mezunu, %28,2’sinin (n=79) lise mezunu, %18,9’unun (n=53) ilköğretim mezunu, %0,7’sinin (n=2) yalnızca okuryazar olduğu, %0,7’sinin (n=2) okuryazar olmadığı belirlendi (Şekil 2).

(34)

35,00% %33,20 %31,10 30,00% %27,50 25,00% 20,00% 15,00% 10,00% %4,30 5,00% %1,80 %2,10 0,00%

Okuryazar Okuryazar İlköğretim Lise Üniversite Yüksek lisans,

değil doktora

Şekil 1. Katılımcıların annelerinin öğrenim durumlarına göre dağılımları

45,00% %41,80 40,00% 35,00% %28,20 30,00% 25,00% %18,90 20,00% 15,00% %9,30 10,00% 5,00% %0,70 %0,70 0,00%

Okuryazar Okuryazar İlköğretim Lise Üniversite Yüksek lisans,

değil doktora

(35)

‘Ailenizle birlikte mi kalıyorsunuz?’ sorusunu cevaplayan katılımcıların %81,2’sinin (n=216) hayır, %18,8’inin (n=50) evet yanıtı verdiği gürüldü.

Katılımcıların medeni durumları incelendiğinde %99,3’ünün (n=278) bekar, %0,4’ünün (n=1) evli, %0,4’ünün (n=1) diğer olarak yanıtladığı görüldü.

Katılımcıların sosyoekonomik düzeyleri (SED) ailelerinin toplam aylık gelirlerine göre belirlendi. Aylık gelirleri açlık sınırı olan 1300TL’den az olanların sosyoekonomik düzeyi kötü, yoksulluk sınırı olan 4300TL’den çok olanların SED’i iyi, 1300TL ile 4300TL arasında olanlar SED’i orta olarak değerlendirildi. Soruyu yanıtlayan öğrencilerin %8’inin (n=22) SED’i kötü, %56,9’unun (n=156) SED’i orta, %35,1’inin (n=96) SED’i iyi olarak saptandı. Katılımcıların SED’lerine göre dağılımları Şekil 3’te gösterilmektedir.

%8 %35,1 Kötü Orta İyi %56,9

Şekil 3. Katılımcıların sosyoekonomik durumlarına göre dağılımları

Katılımcıların alışkanlıkları ile ilgili sorulan sorulara verdikleri yanıtlar okudukları dönemlere göre ayrı ayrı incelendiğinde, enerji içecekleri içme durumları ile okudukları dönemler arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Katılımcıların vitamin hapları içme durumları ile okudukları dönemler karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Katılımcıların protein desteği sağlayan ürünler kullanma durumları ile okudukları dönemler arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0,05).

Referanslar

Benzer Belgeler

Kılınç ve Günayı‟ın (75) (2010) Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Ağız Diş Sağlığı Konusunda Bilgi Düzeylerinin

Öğrencilerin baba eğitim düzeyi, gelir düzeyi, aile ilişkisi, arkadaş ilişkisi, okul başarı düzeyi ve inti- har fikri taşıma düzeyi ile GSA-12 ölçek ortalama- ları

Nitekim muhalefet, Dörtlü Takrir'in hemen arkasından TBMM'nde ele alı- nan Birleşmiş Milletler Anayasası'nın görüşmelerini başlattıkları demokrasi mücade- lesi için

Aslında tarz olarak bakıldığında, Süleyman Çelebi’yi yüceltirken Mehmet Akif’i küçümsemenin, Hafız’ı methederken Yahya Kemal’i yermenin edebi kaygılara dayalı

Çalışmada cinsel sağlık eğitimi dersinin cinsel mit puanları- na etkisine bakıldığında öğrencilerin cinsel mit puanlarının son testte azaldığı belirlenmiştir..

Yöntem: Tıp fakültesine başlayan 1.sınıf öğrencilerine cinsiyet, yaşadıkları yer, mezun oldukları lise, anne-baba eğitim düzeyi gibi sosyodemografik özellikleri,

Sa¤l›k taramalar›nda öncelikle sa¤l›k merkezlerine ulaflma güçlü¤ü olanlar›n patolojilerinin saptanmas› ve sa¤l›k merkezlerine yönlendirilmeleri amaçlan›r.1

Bu çalışmada, ağır dispnesi (MRC grade 3, 4, 5) olanlarda SF-36 fiziksel fonksiyon, sosyal fonksiyon, fiziksel rol, emosyonel rol, mental sağlık ve enerji skorları, orta