• Sonuç bulunamadı

Cahide Sonku'nun anıları:Hayatım:Taçsız bir kraliçeydim

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Cahide Sonku'nun anıları:Hayatım:Taçsız bir kraliçeydim"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

—Cahide Sonku rıun anılan

Talat'tan ayrıldığım günlerde kendimi

yenileme arzusu benliğimi sarmıştı.Çok küçük

yaşta hayata atılmanın tesiriyle olacak her

istediğimi fazla çalışıp didinmeden elde

etme hevesine kapılmıştım

»Özel hayatımda da

çevremi saran

erkeklerin beni bir

kraliçe gibi yaşatmalarını istiyordum.

Hayranlarımın arasında böylelerinin çoğunlukta

olması bana gurur veriyordu.

---

o

Dün yoksulluk... Bugün şan, şöhret, debdebe... Ya yarın? Yarın da Allah kerim... Belki bir mucize olur... Hayatımın kendi ellerimle, insafsızca, düşüncesizce kırıp dök­ tüğüm parçalarım bir araya geti­ rir, yeni bir Cahide yaratırım.

Talat’tan ayrddığım günlerde, kendimi yenileme arzusu, benliği­ mi sarmıştı. Çok küçük yaşta ha­ yata atılmanın tesiriyle olacak, her istediğimi fazla çalışıp didinmeden elde etme hevesine kapılmıştım. Tiyatroda bir taçsız kraliçeydim, özel hayatımda da çevremi saran erkeklerin, beni bir kraliçe gibi ya­ şatmalarını istiyordum. Hayranla­ rımın arasında böylelerinin çoğun­ lukta olması da bana gurur veri­ yordu. Yarınlardan da umutluy­ dum. Kazandığım şanı, şöhreti uzun zaman elimde tutacaktım... Buna yavaş yavaş inanmaya başla­ mıştım. Erkekler, önümde eğilip, varlarını yoklarım ayaklarımın di­ bine sermeye çalıştıkça, ben “ da­ ha... daha” diyordum... Karakte­ rim değişmişti besbelli... Ya da içimde yıllar yılı gizli kalan şey­ tan, artık bana hükmetmeye baş­ lamıştı...

Hayatıma bir

erkek giriyor

O günlerde, Marcel adında genç bir iş adamı, benimle fazlaca ilgileniyordu. Çok kibar bir er­ kekti. Avrupa görmüş, kadına na­ sıl davranılacağını çok iyi bilen, ince ruhlu, sanatkâr yaratılışh ca­ zip bir adamdı. Tanınmış bir aile­ nin oğluydu. Çok da varlıklıydılar. Hanlar, apartmanlar, arsalar, dükkanlar... Marcel öyle güzel dansediyordu ki, onun kolları ara­ sında pistte dönerken, kendimi bir peri kızına benzetiyordum. Arka­ daşlığımız, kısa sürede gizli bir aşk serüvenine dönüştü. Gizli diyo­ rum. Çünkü o günlerde benim gibi tiyatroda isim yapmış, genç, güzel ve de yalnız yaşayan bir kadının müslüman olmayan bir erkekle münasebet kurması hiç de hoş kar­ şı lanmavacaktı.

Marcel’i çok sevmiştim. Eğer şartlar müsaade etseydi, talihsiz­ likler birbirini kovalamasaydı, öm­ rümün sonuna kadar onunla bera­ ber olmak isterdim. Ama benim adım Cahide... Alnıma bir yazı ya­ zılmış... Daha o Yemen çöllerin­ den geçerken, kaderim tayin edil­ miş... Bu dünyada bana rahat hu­ zur yok... İstikrarlı bir hayata ka­ vuşmam imkânsız... Yaşadığım sürece acılar beni rahat bırak­ mayacak.

Hediye yağmuru

Marcel, bir sevgili değil, hızı- nn tâ kendisi.. Bir bakıyorum, ta­ şındığım apartımamn koridorları, halılarla döşenmiş... Bir akşam ti­ yatrodan çıkıyorum. Kapıda bir araba... Marcel’in arabası beni al­ maya gelmiş... Bir kürk hediye ediyor... Derken elbiseler, mücev­ herler, birbirini takibediyor. Gardrobumdaki kürklerin sayısı bir iken iki oluyor, üç oluyor... Marcel’in hediyeleri bir kadmınde- ğil dört beş kadının giyecek ihtiya­ cını gidermeye yeter...

Marcel, bu kadarla da kalmı­ yor. Yeni bir araba satın alıp, be­ nim emrime veriyor. Artık, şoför- lü bir arabam var... Tabii tiyatro­ daki arkadaşlar arasında da fis­ koslar başlıyor, öyle ya, tiyatrodan aldığım maaş bu arabanın m asra­ fını karşılamaya yetmez ki... Sonra görüyorlar, tiyatroya en pahalı el­ biseler, kürklerle geliyorum. Her­ kesin gözü bende... Herkes bende- ki bu büyük değişikliğin sırrını çözmeye çalışıyor. Tabii eski ko­ cam Talat Artemel de beni yakın­ dan takibediyor.

Suavi'yle dost

oluyoruz

Tiyatroda bana gerçekten sadık bir dost gibi davranan bir kişi var: Suavi Tedü. Tiyatroya adımını at­ tığı günlerde başladı dostluğumuz. Muhsin bey keşfetmişti onu... Biz- ler için ise kalabalık arasmda hiç de farkedilmeyen herhangi bir in­ sandı... İnce uzun boylu, sarı be­ nizli delikanlı nedense benim dik­ katimi çekmişti. Pek de sıhhatli görünmüyordu. Veremin insanı ne hale getirdiğini, annemde görmüş­ tüm. Bu bakımdan tiyatronun bu genç elemanının da aynı hastalı­ ğın pençesine düştüğünü anlam ak­ ta gecikmedim.

Suavi ile ilk defa “Romeo-Ju- lıet” piyesinde baş rolleri paylaş­ tık. O yakışıklı bir Romeo oldu... Ben de muhteşem bir Juliet... Sa­ nırım o günlerde, Muhsin bey, Suavi’nin kadroya alınıp maaşa bağlanmasını da sağlamıştı. Fakat çok büyük sıkıntı içinde olduğu her halinden belliydi.

Zavallı genç... Büyük sıkıntı­ lar, yokluklar içinde çırpınmasına rağmen, bizlere tek kelime söyle­ mezdi.

Bana nişanlısını

takdim ediyor

Suavi ile aramızda garip bir ya­ kınlaşma olmuştu... Ona bir yar­ dımım dokunabilse diye, içim içi­

mi yiyordu. Bir gün Suavi, yanında cici bir genç kızla tiyatroya geldi.

“Cahide hanım, size nişanlımı tak­ dim etmek istiyorum” dedi. Pek

çıtı pıtı, sevimli bir kızcağızdı Me­ ral... içimden hep “Suavi sonun­

da gönlüne göre bir eş buldu” di­

yordum. Benim için bir erkek kar­ deşten farksızdı... Tiyatronun dı­ şında da gece gündüz beraberdik. Marcel’le çok iyi anlaşıyorlardı. Bazen Marcel arabasını gönderir, Suavi’yle birlikte, üçümüz gezmeye giderdik... Sıkıntıst olduğu zaman­ lar da ona gizli gizli yardım etmeyi görev bildim.

Suavi’nin yalnız yaşaması beni çok üzüyordu. Bu bakımdan ni­ şanlısı Meral’e bir kurtarıcı gözüy­ le bakıyordum. Fakat çevremizde­ ki münasebetsiz insanlar, arkamız­ dan dedikodu yapmaktan da geri kalmıyorlardı. Biz, bu dedikodula­ ra gülüp geçiyorduk... Kadm-er- kek arkadaşlığının kolay kolay hazmedilmediği devirlerdi onlar... Romeo-Juliet piyesinde beraber oy­ nadık ya... Suavi, nişanlı olmasına rağmen, benim peşimde bir gölge gibi dolaşıyor ya... Tam am ... Ni­ şanlı bey, evde kendisini bekleyen masum nişanlısını aldatıyor... Ben de sevişen bir çiftin saadetine gölge düşüren, o kötü niyetli kadın...

Biz bu dedikodulara gülüp ge­ çiyorduk ama Meral’ciğin içine iş­ lermiş... Nişanlılık günlerinde sık sık kavga ederlerdi. Ben de onları barıştırmak için Meral’e dil döker dururdum.

Evlendiler. Ama kavgaların, anlaşmazlıkların arkası kesilmedi. Bir kızlan oldu. Adını Zeynep koy­ dular... Kavga gürültü hiç eksik olmamakla beraber, yuvarlanıp gi­ diyorlardı.

Telefonla münakaşa

Hiç unutmam, bir gün tiyatro­ da yeni bir piyesin provasını ya­ pıyorduk. Beni telefondan çağırdı­ lar. Arayan Meral’di... Ona Sua­ vi’nin sahnede olduğunu söyledim.

“Biraz beklersen, çağırayım” de­

dim.

Meral insanın tüylerini ürper­ ten buz gibi soğuk bir sesle, “Ben

seninle konuşmak İstiyorum” dedi. “Yuvamızı yıkmaya çalışmaktan utanmıyor musun? Bir de kızımız var. Ona yazık değil mİ? Sen ara­ dan çekilmezsen, kızımı alıp gide­ ceğim.”

Şaşırmıştım... Meral’in böyle dedikodulara kolay kolay inana­ cak tipte bir kadın olduğiınu san­ mıyordum. Bu telefon konuşma­ sı, beni hayal kırıklığına uğrat­ mıştı.

“Kızım” dedim, “bu iş telefon­ la halledilmez. Hemen tiyatroya gel, istediğinle yüzleşelim. Kocanı öz kardeşim kadar severim. Fakat hepsi bu kadar... Lütfen bu saçma sapan düşüncelerden vazgeç.”

O gün Meral’i ikna ettim. Bu arada kızcağızın aklını çelmesinler diye de Suavi’ye karşı soğuk dav­ ranmaya başladım. Onunla tiyat­ roda, üç beş kelime konuşup, ya­ nından ayrılmaya dikkat ediyor­ dum.

0 Karakterim değişmişti besbelli.

O günlerde

Marcel adında genç bir işadamı benimle faz­

laca ilgileniyordu. Çok kibar bir erkekti. Tanın­

mış bir ailenin oğluydu. Çok da varlıklıydılar.

Hanlar apartmanlar, arsalar, dükkanlar...

0 Suavi ile ilk defa “ Romeo Juliet” piyesinde

başrolleri paylaştık. O yakışıklı bir Romeo oldu

ben de muhteşem bir Juliet... Sanırım o gün­

lerde Muhsin Bey, Suavi’nin kadroya alınıp

maaşa bağlanmasını sağlamıştı. Fakat çok bü­

yük sıkıntı içinde olduğu her halinden belliydi.

Marcel bir sevgili değil Hızır’ın ta kendisi. Bir bakıyorum apart­ manımın koridorları halılarla döşenmiş... Bir akşam tiyatrodan çıkıyorum kapıda bir araba. Derken bir kürk. Herkesin gözü bende. Herkes bendeki bu değişikliğin sırrını çözmeye çalışıyor. Hey gidi günler. İşte 1953 - 54’de Hadi Htin ile birlikte oynadığım “ Yavru K artaP’dan bir sahne.

Kaçınılmaz son

Benim bu anlayışlı tutumum da işe yaramamış... Suavi’nin evde ra­ hata kavuştuğuna inanmakla hata etmişim. Hiç unutmam, bir gün Suavi, Marcel’in bana tuttuğu eve geldi. Beti benzi atmıştı. “Meral’i

buraya çağıracağım” dedi. Eh, in­

sanın karısını arkadaşının evine çağırmasından daha tabii ne olabi­ lir? “İyi edersin” dedim, “belki

hep birlikte bir yere gider, eğleni­ riz.”

Suavi yüzüme baktı. Halini hiç beğenmemiştim. Bir fırtınanın pat­ lak vereceğini sezmek güç de­ ğildi. Nitekim Meral bize gelince, layamet koptu. Suavi’yi hiç böyle- sine öfkeli, böylesine kararlı gör­ memiştim... K an koca, şiddetli bir kavgaya tutuştular... Aralarına girmek doğru olmayacaktı. Salon­ dan çıktım ... Suavi’nin öfkeli sesi, evin içinde çınlıyordu. Karışma öyle sözler söylüyordu ki, hayret­ ler içinde kalmıştım... Benim ta ­ nıdığım, benim bildiğim Suavi ka­ dınlara karşı daima nazik olmaya dikkat ederdi... Meral ne yapmış­ sa yapmış, Suavi’yi çileden çıkar­ mıştı. Karısıyla barışmak değil, bu evliliği sona erdirmek istiyordu. Bu kesindi.

O gün, evimde birbirlerine ağızlarına geleni söylediler... Kav­ ga patırtı, kıyamet koptu... Bir ara Suavi’nin fenalaştığını anladım, içeri girdim. Gerçekten de zavallı Suavi. bir koltuğa çökmüş kriz ge­ çiriyordu. Hemen boynundaki kra­ vatı gevşettim. Su içirdim... Kana- peye uzanmasım söyledim. Meral, bir iki adım geri çekilmiş, sessiz, sakin bizi seyrediyordu... Sonra hiç konuşmadan evden çıkıp gitti..

Ertesi gün, Suavi iki elinde iki bavulla çıkageldi. Meral’den ayrıl­ maya karar vermiş ve evini terket- mişti. Gidecek yeri yoktu. Eşyası yoktu... Üstelik hastaydı da...

“Sen hiç üzülme Suari’cîğlm” de­

dim, “Hemen bir ev buluruz sana,

tstediğln eşya olsun... Onu da hal­ lederiz.”

Yana* Kaderin

acı bir oyunu

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ülkemizin değerli bir bilim adamı, kendi alanında bütün dünyanın ta­ nıdığı bir hematolog geçtiğimiz gün­ lerde, 16 mart 1984’te İstanbul Tıp Fakültesi

1877’de, İstanbul’da doğan Salâh Bey; vezir İbrahim Paşa torunu ve Haşan Asım Beyin oğludur.. Hukuk mezunu olup, ka­ lem kuvveti herkesçe takdir edilmiş bir

D iplom asi uzun sü re SŞ G alatasaraylInın tekelinde

Bu çal›flmada toplam 5 ilçeye ba¤l› 154 köyde çal›flma anketi doldurulmufl ve toplam olarak bu köylerin %73’ünde asbest kullan›m öykü- sü oldu¤u, %45’inde

Fotoğraf kamerasının önündeki cisimleri olduğu gibi kayıt etmesi ve daha sonrasında da film kamerasının hareket eden görüntüler konusunda önünde akan

Şekil 4.1 1 molekülünün karanlıkta kararlılık analizi A) DMSO içinde çözünmüş 1 molekülünün maksimum noktasının zamanla değişimi B) DMSO içinde çözünmüş

Doğaçlamaların analizleri sonucunda; Evans müziğinin başlangıç, orta ve olgunluk dönemlerini kapsayan doğaçlamalarındaki melodik ve armonik unsurların birbirleri ile

deliciosus mantarının metanolik ekstraktı için tespit edilen toplam fenolik, flavonid, askorbik asit, β-karoten ve Likopen içeriği, Çizelge 5.7’de verilmiştir..