• Sonuç bulunamadı

55 yıl sonra ses veren beste:1935'te Cumhuriyet müzik yarışmasını kazanan yapıt bugün İzmir'de seslendiriliyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "55 yıl sonra ses veren beste:1935'te Cumhuriyet müzik yarışmasını kazanan yapıt bugün İzmir'de seslendiriliyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Cumhuriyet

Sahibi. Cumhuriyet Matbaacılık ve Gazetecilik Türk Anonim Şirketi atlına Nadir Nadi 0 Genel Yayın MüdürU: Haşan Cemal, Müessese Müdürü: Emine Uşaklıgil, Yazı İşleri Müdürü: Okay Gönensin, 0 Haber Merkezi Müdürü: Yalçın Bayer, Sayfa Düzeni Yönetmeni: Ali Aour, 0 Temsilciler: ANKARA: Ahmet Tan, İZMİR: Hikmet Çetinkaya, ADANA: Çetin Yigenoğtu

İç Politika: C d a l Başiatıgıv, Dış Haberler: Ergun Bakı, Ekonomi: Cengi/ hırkan, İş Sendika: Şükran Ketenci, Kültür: Celal Üster, Egiııın: (krneay Şayian, Haber Araştırma: Isrne« Ik-rkun, Yurt Haberleri: Necdet Doğan, Spor Danışmanı: Abdulkadir Yücelınan, Dizi Yazılar: Kerem Çalışkan, Araştırma: Şahin Alpay, Düzeltme: Abdullah Yazıcı. 0Koordinatör: Ahmet Korulum, 0Mali İşler: Erol Erkti!

,

0Muhasebe: Bülent Yener 0Bütçe-Plarüama: Sevgi Osmanbeşeogiu 0Reklam: Ayşe Torun, 0Ek Yayınlar: llulya Akyol 0İdare: Hüseyin Giirer, 0İşletme: Önder Çelik, 0 Bilgi-lşlem: Nail İnal. 0Personel: Sevgi Bostancıoglu.

Haşan ve Yayan Cumhuriyet Matbaacılık ve 0

3*J34 Isı PK: 246-İstanbul. Tci: 512 05 05

Burular: Ankara: Ziya Gokalp Blv. İnkılap S. t 05 65 • İzmir H. Ziya Blv. 1352 $.2/3.

0 Adana: InOııU Cad. 119 S. No: 1 Kat 1, Tı

TAKVİM: 6 NİSAN 1990 İmsak: 5.04 Güneş: 6.33 öğle: 13.11 İkindi: 16.48 Akşam: 19.40 Yatsı: 21.03

1935’te C um hu riyet m ü zik yarışm asını kazanan y a p ıt bugün İzm ir’d e seslendiriliyor

55 yıl sonra ses veren beste

İZMİR (Cumhuriyet Ege Büro­

su) — İzmir Devlet Senfoni Or­

kestrası, şef H ik m t Şimşek’in yö­ netiminde bu akşamki konserin­ de, 1935 yılında Cumhuriyet ga­ zetesinin düzenlediği müzik yarış­ masında birinciliği kazanan Faik Canselen’in “Köy Düğünü” adlı yapıtını seslendirecek.

Cumhuriyet gazetesi, çağdaş Türk müzik yaşantısının temelle­ ri atılırken, 1935 yılında “Balı tek­ niği içinde ulusal kimliği yaşatan, Atatürk Nutku’ndan, Türk halk müziklerimizden esinlenen ve Türk karakterini belirten” çoksesli eserler yaratılmasını amaçlayarak bir müzik yarışması düzenler. Ya­ rışmaya 57 yapıt katılır.

Konservatuvar Müdürü Yusuf Ziya başkanlığında konservatuvar profesörlerinden Nimet Vahit, Mesut Cemil, Cemal Reşid, Mu- hiddin Sadık, Ferdi von Statzer, Haşan Ferid, Laşinski ve Yunus Nadi’den oluşan Seçici Kurul yap­ tığı değerlendirmede 57 yapıttan 7 yapıtın yarışmaya katılmasını öngörür.

16 Mayıs 1935’te İstanbul’da Sa­ ray Sinemasındaki konserde ya­ rışmaya katılan yedi eser seslendi­ rilir. Seyircilerin oylarıyla birinci seçilir. Seçici Kurul ve noter hu­ zurunda sonuç açıklanır. Yarışma­ da dördüncü şuada konservatuvar profesörlerinden Ferdi von Ştat- zer’in piyanoyla seslendirdiği Fa­ ik Canselen’in “Köy Düğünü”

bi-Hikmet Şimşek

yönetimindeki İzmir

Devlet Senfoni

Orkestrası bu akşamki

konserinde Faik

Canselen’in ‘Köy

Düğünü’ adlı yapıtını

seslendirecek.

1935 yılında

düzenlenen yarışma

için Hikmet Şimşek

şöyle diyor:

“Cumhuriyet

gazetesinin o

dönemde, yeni

evrensel tekniklerle

yazılmış, ama bizim

renklerimizi taşıyan

yapıtlar için yarışma

açması muazzam bir

olay”.

Musiki müsabakamızda

k a z a n a n e s e r le r

Reyler dün noter huzurunda tasnif edildi ve

birinciliği «Köy türküsü» nün kazandığı anlaşıldı

Milli müsaba k am ız t n n ih a i kıs mı olarak, kon serde toplanan reylerin tasnifi dc yapılmış ve bi • rlnd, İkinci, 0 • çüncü teabit olun­ muştur. Jüri heyeti dün saat 5 te Konser - vştuardk ■ Müdür- Yusuf Ziyanın ba$ kanlığında ■ top -

lancuş ve Istan - <Koy türkümü»

bul Dördüncü No* nân bitimken terliği Başkâtibi Faik

Fuadın huzurile rey varakalarım tas

-Geçen perşembe Saray sinemasın - da verilen konserimizde evvelce jüri heyetince, müsabakanın ana şartla - rina en uygun « e rle r olmak üzere s* çilen şu besteler çalınmıştı. Sıra No. Adı

9 Efe türküsü 27 Yörük türkümü 2S Ayşem 31 KÖy türküsü 43 Zeybek 50 Kayseri türküsü 51 Türkü

Jüri heyeti rey kâğıdlarım birer bi­ rer tetkik etmiş ve aldıkları rey de -

recesine göre Koy ^¿küsünün birin-

elliği. Zeybeğin U&eOJğl ve Ayşemln de üçüncülüğü kamndığrmhlaşÛmıştır Bestekârı Nuri Sami Nuri Sami Halid Otan Faik Vecdi Morali A. Samim A. Samim

HtKM ET ŞİMŞEK — Köy Düğünü, Hikmet Şimşek FAİK CANSELEN — 54 yıl önce Cumhuriyet gaze- yönetimindeki İzmir Devlet Senfoni Orkestrası tara- tesince düzenlenen müzik yarışmasında Faik Canse­

len’in yapıtı birinciliği kazanmıştı. yönetimindeki

fından bu akşam seslendirilecek. rinciliği kazanır.

“Ulusal sesimizi bulabilmek yo­ lunda büyük bir deneme” olarak nitelendirilen müzik yarışmasın­ da, Alman profesör Paul Hinde­ mith, Çekoslovak orkestra şefi M.Vlach Vutcky ve ünlü Rus bes­ tecisi Şostakoviç fahri olarak jüri üyeliğini üstlenirler. Yarışmadan sonra Şostakoviç, yapıtlarından iki parça seslendirir.

Yurtiçi ve yurtdışı konserlerin­ de Türk bestecilerinin yapıtlarının seslendirilmesi için çaba gösteren Devlet Sanatçısı şef Hikmet Şim­ şek çoksesli müziğe geçişte ilk ışı­ ğın Cumhuriyet gazetesi tarafın­ dan yakılmasını çok ilginç ve önemli bir hareket olarak değer­ lendiriyor. Şimşek şunları söylü­ yor:

“Bazı yapıtlar vardır ki sanat

değerlerinin yanı sıra tarihi değer­ leriyle de aynı önemi taşırlar. Fa­ ik Canselen’in ‘Köy Düğünü’ de bunlardan biridir. Yıl 1935. Yur­ dumuzda düzenli çağdaş müzik kurumu olarak saltanattan devra­ lınan Muzıka-ı Hümayun’un ka­ lıntılarından oluşmuş ve o zama­ na kadar hor görülen müzikçileri onore etmek için Riyaset-i Cum­ hur Filarmoni Orkestrası adı

ve-rilmiş topluluktan başka bir var­ lık yok. Bir de İstanbul’da Cemal Reşit Rey’in kişisel gayretleriyle henüz filizlenmeye başlayan İstan­ bul Şehir Orkestrası’nın ilk kımıl­ danmaları. Müziği çağdaş uygar­ lığın en yüksek ölçülerinden biri olarak gören Atatürk’ün emriyle Ankara Devlet Konservatuvan ku­ rulması için büyük hareket vardır. Büyük besteci Paul Hindemith

kuruluş hazırlıklarını yürütmek­ te.

A tatürk’ün ana ilkesi her alan­ da olduğu gibi müzikte de ulusal kaynaklarından yararlanarak çağ­ daş üniversal varlıkların yaratıl­ masını sağlamak. Bunun için bü­ tün maddi yoksunluklara karşın dış ülkelere genç müzikçiler gön­ derilmiş. Yurda dönen Rey, Erkin, Saygun, Alnar, Akses bem beste­

ci bem de öğretici işlevler yürüt- mekteler.

Böyle temeller atılırken daha devlet bile bunu yapmadan Cum­ huriyet gazetesinin Atatürk ilke­ leri çerçevesinde, yani evrensel tek­ niklerle yazılmış ama bizim renk­ lerimizi taşıyan yapıtlar için piya­ no ve şarkı yarışması açması çok muazzam bir olay.”

Besteci Canselen: A m aç çağdaş m üzikti

1935’te Cumhuriyet’in müzik yarışmasını kazanan Faik Canselen bugün 80

yaşında. Canselen, Atatürk’ün, “müzik devrimi”ne büyük önem verdiğini

vurgularken şöyle diyor: “8-10 sene sonra teksesliliğe dönüldü. İki tane

Anadolu türküsü armonize etmek yeterli değil!’

HANDAN ŞENKÖKEN

İZMİR — 16 Mayıs 1935, Cumhuriyet gazetesinin “Batı tek­ niğiyle ulusal kimliği yaşatan ve Türk karakterini belirten” yapıt­ lar bulmak amacıyla düzenlediği büyük müzik yarışmasında, seçi­ ci kurulun 57 başvuru arasında seçtiği 7 yapıt, İstanbul’da Saray Sinemasındaki konserde halkın önünde seslendiriliyor.

Daha sonra seyircilerin oyları­ nın noter huzurunda değerlendi­ rilmesiyle konserde Ferdi von Statzer’in piyanoyla seslendirdiği Faik Canselen’in “Köy Düğünü” adlı piyano yapıtı birinciliği kaza­ nıyor.

Faik Canselen, 1935 yılında yazdığı “Köy Düğünü”nü 1964 yı­ lında orkestra ediyor. Ancak or­ kestra tarafından ilk kez İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’nın bu akşamki konserinde seslendirile­ cek. Canselen bunu, “yaşamının hem en mutlu hem de en buruk, acı olayı” olarak değerlendiriyor.

1911 yılında Kırklareli.’nde do­ ğan Faik Canselen, ilkokuldan sonra Musiki Muallim Mektebi1 ne giriyor. Daha birinci sınıfında besteler yapmaya başlıyor. Üçün­ cü sınıftayken bugün hâlâ söyle­ nen, “gençliğin ruhunu ateşlemek için en canlı eserlerden biri” ola­ rak nitelendirilen “Bayrak Marşı” nı yazıyor. Edebiyat öğretmenin­ den rica ediyor, “Buna öyle bir söz koy ki, daima söylenebilsin, devir­ le kapanmasın” diyor. Böylece “Bayrak Marşı”, “ İleri Marşı”na dönüşüyor: “Yürü, bu yol şeref, zafer yolu, karşında bekliyor se­ ni tanyeri...”

A tatürk’ün musikiyle topluma dinamizm katmak istediğini ve bu nedenle “musikideki devrimi” çok önemsediğim belirten Faik Canse­ len, kendisinin de bu inançla 20 yaşında öğretmen olduğunu söy­ lüyor. 24 yaşında Cumhuriyet ga­ zetesinin açtığı yarışmaya heye­ canla ve sevgiyle katılıyor. Çünkü bu, bir “musiki kalkınma olayı ve daha büyük hizmetler vermek için çok önemli bir adım” ona göre.

Musiki Muallim Mektebi’nin 4. sınıfında, Avrupa’dan yeni dönen hocalarının getirdiği çağdaş esin­ tilerden özellikle Ulvi Cemal Er- kin’den etkileniyor. Okulun inşa­ atında çalışan işçilerin söylediği türküler ve kendisine Anadolu gözlemlerini aktaran resim öğret­ meninin anlattıkları ilgisini çeki­ yor ve “Köy Düğünü” nü yazıyor. Yarışmaya elinde notalarla gidi­ yor, icracı bulamazsa kendisi ça­ lacak. Ancak piyanist Ferdi von Statzer eseri olağanüstü seslendi­ riyor. Sonuçta halk jürisinin oy­ larıyla yedi yapıttan birinci Faik Canselen’in “Köy Düğünü” seçi­ liyor.

Yarışma ve aldığı birincilik, ya­ şamını tümüyle değiştiriyor Faik Canselen’in. Ve 55 yıl önceyi şöy­ le anlatıyor:

“Yarışmanın şartı milli ruhta Batı tekniğinde eser yazmaktı. Bu şekilde ilk kez çağdaş adım atılı­ yordu, gençlere ön ayak, teşvik olunuyordu. Buraya katılmak bir şerefti. Ödül kazanmak ise şeref­ lerin şerefiydi. Bu da bana nasip oldu. Cumhuriyet gazetesinin il­ hamından kaynaklanarak, hoca­ lığı bir tarafa bıraktım. Daha bü­ yük eserler yazmak amacıyla git­ tim. 6 sene daha okudum. İlk ateşi okul vermişti, ama yarışma kö­ rükledi. Ortaya çıkardı, lanse etti bizi. 25 yaşından sonra tekrar öğ­ renci oldum. Daha sonra konser- vatuvarda armoni koro hocalığı

yaptım. Radyoda Gençlik Korosu adı altında gençliğin eğitimine hiz­ met ettim. Ondan sonra Avrupa1 ya gönderildim. Paris’te iki ayrı müzik okuluna devam ettim. Altı yıl sonra Türkiye’ye iki diplomayla döndüm.”

Bunca yıllık akademik eğitim­ den sonra artık amaç, senfoniler, operalar yazmak. Ancak yurda

d ö n ü n ce “ dar k a fa la r,

kıskançlıklar” Faik Canselen’i düş kırıklığına uğratıyor, küstürüyor. O da “operaları, senfonileri gö­ müyor, gençliğe sarılıyor.” Acısı­ nı gençliği yetiştirmek, Atatürkçü­ lüğü, çoksesliliği korolarla yay­ makla dindirmeye çalışıyor. Bin kişilik korolar kuruyor, Batı tek­ niğiyle çağdaş müziği sevdirmek için müzik ders kitapları, koro eserleri, marşlar yazıyor.

“Döndüğüm zaman Güzel Sa­ natlar Umum Müdürü Necil Kâ­ zım Akses’in emriyle kadromu or­ taokula verdiler. Ben 20 sene ev­ vel kazanmıştım Çanakkale Orta- okulu’na gitmeyi. Kurduğum ko­ roda onların eserlerini söyletme­ diğim için yaptılar bnnu. Millet çoksesli müziğe yeni giriyor, re­ simde desen çizmeden nasıl kübik çalışabilirsiniz? 12 sene sonra tek­ rar hocalığa döndüğümde çocuk­

larıma senfoniymiş, operaymış gi­ bi sarıldım, yapıştım. Biz çalgıcı değil, eğitimci, sanatçıydık.”

Faik Canselen, “teksesliliğe dönüşe” de üzülüyor. Yine de atı­ lan adımdan geri dönülemeyece­ ğini, bunun sadece bir “sarsıntı” olduğunu belirtiyor.

“Bütün ömrümü buna harcamı­ şım, bu kadar inanmışım, nasıl kabul ederim teksesliliği? Çağdaş müzik için bunca emek sarf etmi­ şiz, varımızı yoğumuzu adamışız. Atatürk dönemi bestekârlarına büyük vazifeler düşüyordu. Hem Batı salonları için dünya yarışına eserler yazacaklardı bem de ekme­ ğini yediği, havasım teneffüs etti­ ği bu vatan gençliği için eserler ya­ zacaklardı. Bu iki çalışmayı da pa­ ralel yürüteceklerdi. O zaman gençlik güzel bir repertuar kaza­ nırdı. Hem gençlik hem de çocuk müziği bu kadar yalnız kalmaya­ caktı. Ortam da bu kadar zayıf kalmayacak, biraz maya tutacak­ tı. Bu nedenle 8-10 sene sonra tek­ sesliliğe dönüldü. Dünya ölçüsün­ de adım atmak, biz de varız de­ mek güzel, ama bir de vatan top­ rağı var çırılçıplak. Bir şey yok ki sen yapmazsan, tki tane Anado­ lu türküsünü armonize etmek ye­

terli değil.” İzmir Devlet Senfoni Orkestrası bu akşam vereceği konserin provasında. (Fotoğraf: Ümit Otan)

Ünlü caz vokalisti 66 yaşında öldü

Saralı Vaughan, cazın ilahi sesiydi

Babası marangozdu, annesi çamaşırcı.

Newark’taki küçük bir kilisede şarkı

söylemeye başladığında çocuk yaştaydı.

Sarah Vaughan, bir şarkıyı iki kez aym

şekilde yorumlamadan elli yıl boyunca

başarılı bir şarkıcı olarak yaşadı.

taydı.

Caz yazan Leonard Feather, Sa­ rah Vaughan’ı şöyle tanımlıyor: “Sarah Vaughan’ın sesi, Billie-Ho- liday, Ella Fitzgerald ya da diğer büyük caz üslupçulanndan çok farklıydı. Bn ses caza pek çok çe­ kici özelliği bir arada toplayan ni­ telikteydi: Zengin, son derece iyi

içinse Sarah Vaughan’ın farklı ni­ telikleri var. örneğin besteci- yapımcı İlhan Mimaroğlu caz sa­ natı kitabında Vaughan için şun­ ları yazıyor: “Caz hiçbir zaman şarkıcıların musikisi olamamıştır. Büyük bir çoğunluğun caz şarkı­ cısı olarak kabul ettiği Bessie

ŞEBNEM ATİYAS

NEW YORK — Nisan 1943. Harlem Apollo Tiyatrosu’nda Earl Hines’la birlikte Sarah Vaug­

han ilk açılışını yapıyor. 19 yaşın­

da. Ertesi gün basında Vaughan adından heyecanla söz ediliyor. Bir yıl sonra Dizzy Gillespie ve Hi- nes’in birkaç öğrencisi ile birlikte Billy Eckstine Orkestrası’na katı­ lıyor. “Night in Dınisia” plağını doldurduğunda, 20 yaşında iken herkes Vaughan’ın kendi başına bir plak yapması zamanının gel­ diği kanısına varıyor.

kontrol edilebilen bir tonda, çarpı- rah Vaughan bir şarkıyı iki kez ay- Cl) gür, dolgun, coşkulu bir fitre­ ni şekilde yorumlamadan son elli şjmi 0lan, enstrüman çalan biri- yıldır başarılı ve popüler bir şar- nin melodiyi enstrümanı ile yo- kıcı olarak yaşadı. Büyük bir ka- rumlayabiidiği gibi sesiyle müzi- yıt hâzinesi oluşturup öneki gün giyıe yorumlayabilecek derecede Los Angeles’teki evinde öldü. güçlü bir kulak sahibi ve bazen şa- Babası marangozdu. Annesi ça- şırtan bir hızla masumiyetten gör-maşırcı.. Newark’ta, sanayi du­

manlarının ardından New York’a bakan küçük kilisede şarkı söy­ lemeye başladığında, çocuk

yaş-miiş geçirmiş, durmuş oturmuşlu­ ğa kayıveren cilve, işte onun ilk bakışta göze çarpan özellikleri.”

Cazı gelenek dışı tanımlayanlar

Continental plaklarında ilk ge­ ce, 1944’te yeni yıl arifesi. Sarah Vaughan şarkı başına 20 dolar alarak iki 78’lik doldurur, “Nigth in Thnisia”, “East Of The Sun”, “Signing O ff” ve “N o Smokes Blues” kayıt edilir.

Hines ile çalışırken birbirlerine alışan Dizzy Giilespie, Charlie Parker ve Sarah Vaughan ikinci kayıt için işe giriştiklerinde olağan sorunlar başgösterir. Parker orta­ dan kaybolur, kayıt tam onsuz başlayacakken sanki hiçbir şey ol­ mamış gibi iki saat geç kalmış ola­ rak ortaya çıkar. Hiçbir özür hiç­ bir mazeret göstermeksizin çalma­ ya başladığında “Mean to Me” so­ losu bütün plağa değer nitelikte­ dir. Ve işler böyle devam eder.

O gün bugündür “ilahi ses olarak” tanınan Vaughan caz, Blues ve herşey söyledi... Kendisi­ ne sorulduğunda “Sadece şarkı söylüyorum” demekle yetinen

Sa-Smith ve Ma Rainey gibi Blues şarkıcıları asimda zenci folkloru­ nun bir dalını temsil ederler. Elle Fitzgerald, Sarah Vaughan, tvie Anderson, Joya Sherrill gibi şar­ kıcılar ise ancak başarılı birer po­ püler şarkıcıdır. Fitzgerald ya da Vaughan çalgı icrasını taklit ede­ rek sözsüz şarkı söylediklerinde gerçi birer caz icracısı olmaktadır­ lar, fakat yaratış güçleri o derece zayıftır ki buııu söz konusu etmek bile doğru olmaz.”

Önce büyük orkestralarla bir­ likte, çoğunlukla Count Basie’nin elemanlarıyla caz içerikli gösteri­ ler yapan Vaughan caz ile sınırlı kalmadı. Ünlü Gershwin beste yo­ rumlarının yanı sıra, caz dışı “düz” gösteriler de yaptı. Bu ara­ da çeşitli müzik ödülleri kazandı. En iyi caz çalışmalarını küçük gruplarla yapan Vaughan küçük kulüplerden Columbia gibi bü­ yük kayıt dünyasına giden kariye­ rini kendi başına oluşturdu. 1947’de ekibinde trompet çalan George Tlreatwell ile evlendi. Tre- atwell bir süre sonra kendi çalış­ malarını bırakıp tüm çabasını Va- ughan’ın kariyerine destek olm a­ ya verdi. Ayrılmalarından sonra üç dört yıl kadar Treatwell Vaug- han’ın menajerliğini yapmaya de­ vam etti.

Kendi uzunçalarları arasında After Hours At London House, A Mister Kellys’s, At The Blue N o­ tes, Best Of Irving Berlin With Billiy Eckstine, Favorites, Great Songs From Hit Shows, With Her trio, In a Romantic Mood, In the Land o f Hi Fi, No Count Sarah, Sassy bulunuyor.

Onun için en çok

şarkılar ağlayacak

SADETTİN DAVRAN

Sarah Vaughan bir daha İstanbul Festivali’nin ne “ön”, ne de “kesinleşen”

programında yer alamayacak. Geçen yıl son anda

rahatsızlandığı için bütün Avrupa turnesi ile birlikte İstanbul konserlerini de iptal etmek zorunda kalmıştı. Oysa artık hiçbir spekülasyona yer bırakmayacak bir nedeni var. Önceki gün öldü.

Sarah Vaughan (Newark, New Jersey 1924, ABD) bir caz şarkıcısı için gerekli

olanlardan çok daha fazlasına sahipti. Ama hepsini caz şarkıcılığı için kullandı. Vaughan, cazın yazılı tarihinin olduğu kadar yazılı olmayan masalının da baş kişilerindendi. 50 yıla yaklaşan kariyerinde “sıradan” hiçbir şey olmadı. Billy Eckstein, 1942’de onu Harlem’deki Apollo Theater’da yapılan bir şarkı yarışmasında dinlemiş ve o sırada kendisinin de üyesi bulunduğu EarI Hines Topluluğu’nda yardımcı vokalist ve piyanist olarak işe başlamasını sağlamıştı. Vaughan’m profesyonel piyanistliği iki yıl sonra bu kez Eckstein’ın kendi kurduğu orkestrasında da sürdü. Sarah Vaughan bu “ koca”

topluluğun ortasında üzerinde karpuz kollu bir elbise, belinde koca bir fiyonk; daha

uzun süre piyano çaldı, şarkı söyledi. Toplulukta Dizzy Gillespie, Charlie Parker, Art Blakey, Budd Johnson ve genç Miles Davis de vardı (1944-1947). İlk plağını piyanist olarak doldurdu Dizzy Gillespie ile. En erken vokal Sarah Vaughanlar, Charlie Parker’ın Lennie Tristano’ııun

albümlerinde duyulabilir. Sarah Vaughan’m bebop dönemi. Vaughan’m 1954’te Clifford Brown’la yaptığı kendi adını taşıyan albümün CD’si şimdi kimbilir ne çok satacak. İçinde i ’m Glad There Is You", “ Lullaby Of Birdland”, “April In Paris”, fülütte Herbie Mann. Aynı yıl bu kez ünlü üçlüsü ile yaptığı “Swingin Easy”de çıktı. Piyanoda Jimmy Jones, basta Richard Davis, davulda Roy Haynes. Sarah Vaughan scat’leri ile de çok hayran edinmişti.

Caz, 1950’lerde henüz ABD’nin pop müziği sayılırdı. Sarah Vaughan da bu müziğir yıldızı. “Juke-Box” olarak bilinen parayla çalışan otomatik plakçalarların baş köşesindeydi. Yıllar geçti bafş köşedeki yeri hiç değişmedi. Dizzy Gillespie, Art Blakey, George Duke, San Francisco Senfoni, Cleveland Senfoni, Los Angeles Filarmoni... Onu hepsi mutlaka çok özleyecek, ama Sarah Vaughan’a en çok şarkılar ağlayacak.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

In the study, the adolescents with T1DM in the study group were involved in training, peer interaction, and social support activities, and it was determined at the end of the

2: Öğretmenlerin çalıştığı okul türü durumuna göre müzakere becerileri alt boyut puan ortalamaları anlamlı bir şekilde farklılaşmakta mıdır?…..……….….…70

5.Alt Problem: Özel eğitim okullarında çalıĢan, alan değiĢikliği yoluyla özel eğitim öğretmenliğine geçen sınıf öğretmenlerinin tükenmiĢlik düzeyi ve yaĢam

zen Âşık, bazen Şatıroğlu, bazen de Veysel efendi diye çağırırlar, nedense kimse Veysel bey de­ mez,.. Veysel’in Sivrialandakl adı İsa Veysel Emmi, ama

Sabık serasker ve Tophanei âmire müşiri Ali Saip paşanın hafidi ve Sa­ di paşanın ikinci oğlu Osman bey, etrafa bambaşkalık, yepyenilik olsun diye

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine

«Hayatımızda bütün faaliyetimiz, memleket işle­ rinde keyfî, müstebitçe hareket edenlere karşı mü­ cadele ile geçmiştir» diyen Atatürk, en kutsal

Eşref Üren’le birlik­ te çalışan sanatçı yurtiçi ve yurtdışmda birçok karma