• Sonuç bulunamadı

Tarihin aydınlığında Ermeni sorunu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tarihin aydınlığında Ermeni sorunu"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA

H:

C UM H UR İYET

12

DİZİ YAZI

-T 7 -

__

François Georgeon

ve

Paul Dumont'un

"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden)

SUNUŞ:

Osmanlı İmparatorluğu ’nda, 19.

yüzyılın sonlarıyla 1. Dünya Savaşı ’nın yangın

yıllarında ortaya çıkan

Ermeni sorunu ” ve

onun yer yer büründüğü trajik görünümler,

bugün de tartışma konusudur. Bu konuda

yapılması gereken ilk iş, ciddi ve soğukkanlı

tarihçiye başvurmaktır; çünkü konu tarihe mal

olmuş bulunuyor. Biz de aynı şeyi yaptık.

Bu yazı dizisinde, söz konusu niteliklere

gerçekten sahip iki Fransız tarihçisinin,

François Georgeon ile Paul Dumont ’un

Robert Matran ’ın başkanlığında yayımlanmış

“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi ”nde

kaleme aldıkları konuyla ilgili

değerlendirmeleri Server Tanilli ’nin

Türkçesinden okuyacaksınız.

Server Tanilli ’nin Türkçeye çevirdiği

ve bu yazı dizimizin kaynağı olan eserin ikinci

cildi, yakında Cem Yayınları arasında

çıkacaktır.

Ermenilerin özgün konumu

► 19. yüzyılın

sonlarına doğru

im paratorluğun çeşitli

bölgelerinde ortaya

çıkan hareketler

içinde, Osmanlı

Devleti’ni kaygılandırır

görünen, özellikle

Ermeni ulusal

hareketinin gelişimidir.

Yüzyılın ortalarından

beri belirgin bir

kültürel uyanışı

yaşamıştır Ermeni

toplum u.

► Bu kültürel uyanış,

1860’ta, bir temel

düzenlemeye,

patrikliğin geleneksel

yetkilerini burjuvazinin

yararına azaltan bir

Ermeni Ana

Tüzüğü’nün kabulüne

varır. Onu izleyen

aşamaya damgasını

vuran, 1860’lı yılların

başlarında Ermeni

ulusal hareketinin

doğuşu olur.

► Ermeniler,

Müslüm an olmayan

diğer azınlıklardan

daha fazla devletin

siyasal ve idari

yapısıyla

bütünleşmişlerdir.

1864 kanunuyla

kurulan yerel

kurum larda da sayıları

haylidir. Böylece,

ulusal kimliklerinin

. ... ... ...

. . . .

---. ..

. .

bilinci daha da

rana deneti™nde birllzerk- 19- Y0^ ' " ortalarmdan itibaren Ermeni toplumunda bir hareketlenme başlar Bir modern okul-

keskinleştiği bir

^ I v ^ r l i r^ t'te Türk lar şebekesinin gelişmesi, Ermenilerin Avrupa’ya gönderilmesi, Ermenice kitap ve gazetele- . * ? • H h H bavSlm aescİolarak dal rin Çoğalmasıyla önemli bir kültürel uyanış yasayan Ermeni toplumu, Avrupa ve Kafkasya ile

Sırada, yerleri daha da

galansa da, Girit yitirilmiştir 4e ilişkilerini geliştirir. Yukarıdaki afiş Ermeni tarihi ve ulusal ideallerini sembolize ediyor.

buyuk olur devlette.

Yüzyılın sonuna doğru, ulusal topluluklann hareket- lenişinde bir artış görülür. Er­ meni illerinde, kanayan bir yara halindeki şiddet, 1894 yılının sonunda birden ağır­ laşır Sasun yöresinde. İki yıl boyunca, ayaklanma ve bas­ tırma eylemleri, Doğu Ana­ dolu’da ve İstanbul’da birbi­ rini izler ve Ermeni milliyet­ çiliğinin gücünü serer gözler önüne.

Aynı döneme doğru, dev­ rimci komiteler harekete ge­ çerler Balkanlarda; Make­ donya İçi Devrim Örgütü’nü (1893), bir dış örgüt izleye­ cektir çok geçmeden; aynı yöre için hak ileri süren Yu­ nan Etnike Hetairia ile Sırp örgütlenişlerini de unutma­ malı! 1868’den beri bir özerklik statüsünden yararla­ nan Girit’te, Girit komiteleri, adayı Yunanistan’a bağla­ mak amacıyla, Etnike Heta­ iria ile işbirliği içindedir; 1896 Mayısı’nda, genel bir ayaklanışın pençesindedir Girit. On beş yıllık kişisel ve merkeziyetçi bir iktidarla, Abdülhamit, imparatorlukta­ ki ulusal topluluklann özerk­ lik ve özgürlüğe olan özlem­

lerini dizginleyememiştir

böylece.

Girit sorunundan

Makedonya’ya

1895’e doğru su yüzüne çıkan üç sorundan yalnız Gi­ rit sorunu çabucak çözümle­ necektir. 1897’nin başlann- da, Yunan yönetimi, Girit ve Makedonya üzerindeki öz­ lemlerin coşkusuyla, Osman- lılar’a karşı bir savaşın içine sürüklenir ve Yunan ordulan için hızla bir felakete dönü­ şür çarpışma (Mayıs-Haziran

1897). OsmanlIların askeri zaferi, sultanın saygınlığına çok şey katar ve Alman aske­ ri danışmanlarının başarısını ortaya koyarsa da, bir diplo­ matik başarıya dönüşemez;

sürecektir; Parlamento ise, reformlar, güvenlik, vb. elde etmek için, cemaatlerinin özlemlerini sergileme ola­ nağı sağlar Ermeni millet- vekillere.

Ermeni milliyetçiliğinin kökeninde görülen bu öğeler (okulların gelişmesi, edebi­ yattaki yenileşme, hareket­ lenip), bütün ulusal hareket­ lerin çıkış noktasındadır im­ paratorlukta. Bununla bera­ ber, Ermeniler söz konusu oldukta kendine özgü kimi özellikler göze çarpar. Ön­ ce, Osmanlı imparatorlu­ ğu’nda Ermeni halkın coğ­ rafyası bakımından, Doğu Anadolu’da ve Kilikya’da, Ermeni nüfus, Müslüman nüfus örgüsü içinde alabildi­ ğine iç içedir onunla. Ayrı­ ca, Ermenilerin en çok otur­ dukları altı doğu ilinde, Er­ meniler, yüzyılın sonlarında nüfusun çoğunluğunu oluş­ turmaz hiçbir yerde: Erme­ niler, Türkler, Kürtler, Çer- kesler, dirsek dirseğedirler aynı köylerde, aynı kentler­ de.

Devlette

Ermeni gücü

Osmanlı İmparatorluğu için. Adanın Müslümanlarının Anadolu’nun batısına doğru büyük göçü başlar.

Makedonya’ya gelince, 1912 yılına değin Osmanlı kalacaktır, ne güçlükler pahasına ama! Makedonya mı? Balkan­ larda, Arnavutluk’tan Trakya’ya değin uzanan bir ülke ve üç ili alıyor içine; Ko- sova, Manastır ve Selanik bunlar. Yığın­ la etnik topluluğun da dirsek dirseğe ya­ şadığı bir ülkedir bu: Türkler, Amavut- lar, Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Yahu- diler, Çingeneler, Eflâklar var; ve yalnız dinler, Islamla Hıristiyanlık değil, Orto­ doksluğun bağrında da, Bulgar ruhani temsilciliği ile Rum Patrikliği çatışıp du­ rur. Bir ülkedir ki bu, dört devlet; Sırbis­ tan, Bulgaristan, Yunanistan ve Osman­

lI İmparatorluğu ilgilenir kendisiyle; bu arada, Eflâk azınlığı ile ilgilenen Roman­ ya ile bütün komşu devletlerin ileri sür­ düklerini reddeden öz Makedonya milli­ yetçiliğinin ortaya çıkışını da unutma­

malı. Her biri, aynı toprak parçası üzerin­ de tarihsel haklarını saydırmak istemek­ tedir: Kimi, II. Philippos ile Büyük İs­

kender’in Makedonya Krallığını ister­

ken, kimisi de Makedonya ülkesinin bü­ yük bölümünü içine alan San Stefano Antlaşması’nın Büyük Bulgaristanını ileri sürmektedir.

Makedonya’da kanlı dönem

XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak. Makedonya, devrimci komitelerin üyele­ ri (komitacı) arasında, kanlı çarpışmala­ rın sahnesi olur. Terörcülerin yöntemle­ ri, köyleri baştan aşağıya kırıp geçirmek­ ten, trenlere heyecan uyandırıcı saldırı­ lara varıncaya değin değişecektir; arada, kurtulmalık karşılığında insan kaçırmak, camileri ya da kiliseleri ateşe vermek, holdup’lar, vb. vardır. Uyuşmazlık, az çok gizli biçimde, Balkan savaşlarına de­ ğin sürecektir böylece; 1902-1903 ’te ol­

duğu gibi, İç Örgüt’ün, Manastır kenti dolayında, gerçek bir ayaklanışı başlattı­ ğı sert patlayışlar olacaktır kimi zaman. Osmanlı egemenliği, bu üç eyalet üzerin­ de varlığını sürdürür, ne var ki, çatışma tehlikesini üzerlerine almak istemeyen büyük devletlerin Balkanlardaki oyunu sonucu, gitgide daha eğreti bir durumda­ dır bu. Balkanlar’daki gelişmeyle doğru­ dan doğruya ilgili iki devlet, Avusturya- Macaristan ile Rusya, statükonun sürdü­ rülmesi konusunda iki kez anlaşırlar, il­ ki, 1897’de Saint-Petersburg’da olur: İkincisi ise, 1903’te Mürzsteg’de gerçek­ leşir ve François-Joseph ile II. Nicolas, Makedonya için, başka önlemlerin yanı sıra bir uluslararası jandarma gücü kurul­ masını öngören bir reform programı ha­ zırlarlar. Abdülhamit, Makedonya’yı, Osmanlı egemenliği altında tutmayı ba­ şaracaktır, ancak, şiddette taşkınlıklara giderek olacaktır bu ve AvrupalI devlet­ ler de -gitgide artan bir biçimde- işlere

burunlarını sokup duracaklardır. Ne var ki XIX. yüzyılın sonunda, Os­ manlI Devleti’ni kaygılandırır görünen, özellikle Ermeni ulusal hareketinin geli­ şimidir. Yüzyılın ortalarından beri, ala­ bildiğine değişmiştir Ermeni toplumu. Bir modem okullar şebekesinin gelişme­ si, Ermeni gençlerinin Avmpa’ya gönde­ rilmesi, Ermenice basılan kitap ve gaze­ telerin çoğalmasıyla, belirgin bir kültü­ rel uyanışı yaşamıştır toplum. Bu kültü­ rel uyanış, 1860’ta, bir temel düzenle­ meye patrikliğin geleneksel yetkilerini buıjuvazinin yararına azaltan bir Erme­ ni Ana Tüzüğü’nün kabulüne varır. Onu izleyen aşamaya damgasını vuran, 1860’lı yılların başlarında Ermeni ulusal harçketinin doğuşu olur. Anadolu’nun doğusunda, Ermeni halkı arasında toplu dilekçeler dolaşır; 1862’de Zeytun’da ol­ duğu gibi, henüz yerel ayaklanmalar pat­ lak verir. Bu kaynaşma, 1876’da Osman­

lI Parlamentosu’nun toplanışına değin

Belirtilmesi gereken bir başka nokta da şu: Ermeni­ ler, Müslüman olmayan baş­ ka bütün azınlıklardan kuş­ kusuz daha fazla olarak, devletin siyasal ve idari ya­ pısıyla bütünleşmişlerdir. Rumların imparatorlukta si­ yasal nüfuzlarının çok azal­ ması sonucuna varan Yunan başkaldırısından beri, Erme­ niler, Saray’a ya da BabI­ âli’ye bağlı siyaset kadrosu içinde önemli bir yer tut­ maktadırlar. 1864 kanunuy­ la kurulan yerel kurumlarda da sayılan haylidir.

Belediye kurullannda, mahkemelerde yerleri var­ dır, mali konularda uzman­ lar, çevirmenler, sağlık ve tanm hizmetlerinde teknis­ yenler sağlarlar. Böylece, ulusal kimliklerinin bilinci daha da keskinleştiği bir sı­ rada, yerleri daha da büyük olur devlette.

Ermeni sorununa özgünlüğünü veren bir üçüncü nokta da, Ermeni nüfusun dı- şansıyla kurduğu ilişkilerin türüdür. Er­ menilerin, Avrupa’da bir bakıma eski sa­ yılabilecek dağılışına bağlıdır bu ilişki­ ler: Bu dağılıştan, Mekhitaristlerin Vene­ dik’te kurdukları gibi, ulusal kültürün parlak merkezleri çıkmıştır ortaya. Öte yandan, Kafkasya ile ilişkiler ve Rusya Ermenileriyle bağlar sıkıdır. Kafkas­ ya’dan yola çıkan insanlar ve düşünceler, hatta İstanbul’a erişmeden önce, Doğu Anadolu’da dolaşırlar. Son olarak, mis­ yoner takımı, özellikle de Amerikan mis­ yonerleri, alabildiğine sızarlar Ermeni cemaatine. Böylece, seçkinlerinin dış dünyaya açılmasıyla, Ermeni toplumu, özellikle de Doğu Anadolu’daki, kendi­ sini çevreleyen Müslüman toplumdan farklılaşır gitgide.

Yarın: Ermeni hareketinin

köktencileşmesi

(2)

SAYFA C UM H UR İYET

DİZİ YAZI

Köktencileşme ve sertlik

1878 yılından başlayarak, Ermeni sorunu uluslararası bir nitelik kazanır ve ulusal hareket köktenleşir.

Sam Stefano ve Berlin ba­ rış antlaşmalarının görüş­ meleri sırasında reformlar ve 1860’ta Lübnan’a verilen özerklik örneğine dayanan özerklik arzularım duyur­ mak üzere, temsilciler yolla­ mışlardı. San Stefano’da, Türk Ermeni stanı’nda re­ formların uygulanmasına Rusya’nın gözkulak olması gerekiyordu; Berlin’de, Av­ rupalI devletlere düşer bu sorumluluk artık (madde 61). Arada, Kıbrıs sözleş­ mesiyle, reformları uygulat­ mayı ve Doğu Anadolu’yu her türlü saldırıya, böylece Rus saldın sına karşı savun­ mayı Büyük Britanya üst­ lenmiştir.

François Georgeon

ve

Paul Dumont'un

"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden

► 1878 yılından başlayarak, Ermeni

sorunu uluslararası bir nitelik kazanır ve

ulusal hareket köktenleşir. 1885’te, birkaç

öğretmenin Van’da kurduğu Armenakan

Partisi’ni, Kafkasya Ermenileri’nce

kurulan iki büyük parti izler: 1887’de

Cenevre’de kurulan Hençak ile 1890’da

Tiflis’te kurulan Daşnak.

► Aralarında kimi farklılıklar olsa da

yığınlardan kopmuş aydınlarca kurulmuş

bu partiler, Rus popülizminden esinlenir

ve açıkça sosyalizmi savunurlar.

Amaçlarına varmak için, terörizmi ve

silahlı mücadeleyi göz önünde tutarlar ve

Ermeni köylülüğünü silahlandırmak

gerektiğini düşünürler.

İngiliZ’Rus rekabeti

Artık, Ermeni illeri, Ingi- liz-Rus rekabetinin bir öğe­ si olmuştur. Rusya, Ermeni yaylası aracılığıyla, Ingiliz Hindistanı’nı tehdit etmek­ tedir. Büyük Britanya, Kaf­ kasya’dan başlayan Rus as­ kerî bastinşından ve Rus­ ya’nın Ermenileri koruma temasını kullanmasından kaygılanmaktadır. Ermeni halkının yazgısı hakkında alabildiğine duyarlı hale gelmiş kamuoyunun itişiy­ le, vaat edilen reformlara gi­ rişilmesi için Osmanlı hükü­ meti üzerinde baskıda bulu­

nur; bu amaçla 1879-

1880’de, İngiliz askeri tem­ silcileri gönderilecektir Do­ ğu Anadolu’ya. Reformlar adına bu mücadelenin, lngi- lizler için Doğu Anadolu’ya bir ayak basma aracı olma­ sından korkan Ruslar da, he­ men hemen sürekli olarak karşı çıkarlar Ingilizlerin ta­ sarılarına.

► Osmanlı açısından Ermeni sorunu,

imparatorluğun toprak bütünlüğüne

yönelmiş yeni bir tehdidi temsil

etmektedir o ve yeni müdahale fırsatları

sunmaktadır AvrupalI devletlere.

Böylece, geçmiş deneyimlere bakıp,

Ermenilerde milliyetçiliğin ilk tohumlarını -

fazla gecikmeden- boğmak yerinde olur.

► Gelişmeler 1894-1896’da, iki karışıklık

ve şiddet yılına gelip dayanır. Bu

yıllardaki çatışmalar derin yaralar bırakır;

100.000’e yakın Ermeni, Kafkas ötesine

ya da Amerika’ya doğru göç yoluna

düşerler. Doğu Anadolu’da, Hıristiyanlarla

Müslümanları, bir güvensizlik ve

düşmanlık uçurumu ayırmaktadır artık.

1895-1896 yıllarında, Do- ğu’da Zeytun yöresi, hemen hemen sürekli ayaklanma ha­ lindedir. Ağustosta, Osmanlı

Bankası’mn İstanbul’daki

merkezine karşı, Daşnak par­ tisinin cesur bir el uzatmasıy­ la doruğuna varır karışıklık. AvrupalI devletlerin çıkarla­ rına dokunmak ve onları Er- meniler yararına harekete geçmeye itelemek amacıyla, bir yirmi kadar militan bina­ yı işgal eder ve orada çalışan­ ları, bütün bir gün boyunca rehine olarak tutar elinde. Olay İstanbul’daki Ermeni cemaatine karşı misillemele­ re yol açar, teröristlerin istek­ leri de yanıt bulmaz.

Gerçekten Avrupa müda­ hale etmez, içinde Gladsto- ne’un sivrildiği Ermenisever- lik akımına karşın, İngiliz hü­ kümeti, öteki devletleri toplu bir eyleme sürükleyemez; ve

Salisbury’nin, Ağrı Dağı’na

Ingiliz donanmasını yollaya- mayacağım söylerken itiraf etmiş olduğu gibi, tek başına bir şey yapabilecek durumda da değildir. Yüzyılın sonla­ rında bir Ruslaştırma siyase­ ti uygulayan ve kendi Erme- nilerini koğuşturup onlara zulmeden Rusya, Türkiye Er- menistam’nda devrimci ve sosyalistlerin canlandırıp kı­ zıştırdıkları hareket karşısın­ da pek coşkulu ve güvensiz­ dir; Doğu Anadolu’da yürü­ tülmek istenen her türlü re­ form ya da özerklik siyaseti karşısında da öyledir. Böyle­ ce, Londra’nın tasarılarına engel çıkarır. Fransa’ya ge­ lince, Rusya’nın bağlaşığı, iktisadi ve kültürel alanda önemli çıkarlara sahip oldu- ,ğu Osmanlı Imparatorlu- ğu’nun alacaklısı olan bu ül­ ke de, ihtiyatlıca elini çeker işten.

Ermeni hareketinde

bunalım

Hareketin

köktencileşmesi:

Hençak ve Daşnak

1878’den sonra, Ermeni ulusal hareketinde kökten­ cileşme, Ermeni aydınları­ nın Bulgar bağımsızlığına bakıp yaptıkları çözümle­ meye bağlıdır büyük bölü­ müyle: Bulgar bağımsızlığı, Avrupa’nın müdahalesi sa­ yesinde elde edilmişti kuş­ kusuz; ne var ki, özellikle Bulgar devrimci “komi­ telerinin şiddet yöntemleri­ ne dayanarak da olmuştu bu. Böylece “Bulgar örneği”, Ermeni militanlarının, özel­ likle de ilk örgütleri kura­ cak olanların kafalarını kur­ calar durur. Gerçekten, 1880 yıllarının ortalannda-

dır ki, ilk devrimci partiler ortaya çık­ mayı başlarlar. 1885’te, birkaç öğretme­ nin Van’da kurduğu Armenakan Partisi; arkasından iki büyük parti ki, birincisin­ den farklı olarak, Türk Ermenistan’ı ile pek az ilişkileri olan Kafkasya Ermeni­ leri’nce kurulacaktır: 1887’de Cenev­ re’de kurulan Hençak (Çan) ile 1890’da Tiflis’de kurulan Daşnak'tır (Ermeni Devrimci Federasyonu) bunlar.

Kimi farklılıklar olsa da aralarında (ör­ neğin Hençak, bağımsızlıktan söz eden ve Türkiye, Rus ve İran Ermenileri’nin birleşmesini isteyen tek kuruluştur), iki büyük partinin hayli ortak noktalan var­ dır: Yığınlardan kopmuş aydınlarca ku­ rulmuş bu partiler, Rus popülizminden esinlenir ve açıkça sosyalizmi savunur­ lar. Amaçlanna varmak için, terörizmi ve silahlı mücadeleyi göz önünde tutar­ lar ve Ermeni köylülüğünün savunması­ nı örgütlemek amacıyla, onu silahlandır­ mak gerektiğini düşünürler. Bunun gibi davalanna katkıda bulunabilecek Batı yardımına çok bel bağlamışlardır ve et­ kinliklerinin bir bölümü, Batı kamuoyu ile ve siyaset adamları arasında yoğun

1894 yazında, Hençak militanları, Sasun ilçesindeki hemşehrilerini, Kürtlere karşı ayaklanmaya özendirirler. Bir başkal­ dırı söz konusu olduğu düşüncesiyle, Osmanlı hükümeti asker yollar. Bastırma şiddetli olur ve kırımlar büyük bir heye­ can uyandırır Avrupa’da. Karışıklık ve şiddet 1886’ya kadar sürecektir. Ermeniler tarafından hazırlanan “Hençak Kahra manları” adlı temsili levha (solda) ve Hamidiye Alayları’nı kuran Sultan 2. Abdülhamit (sağda).

bir propagandaya girişmek olacaktır. Devrimci eylemin ilk işareti olarak, Hen­ çak, Doğu Anadolu Ermenileri’nin sefa­ letini sergilemek amacıyla, 1890’da İs­ tanbul ’da Kumkapı mahallesinde bir gös­ teri örgütler.

Ermeni milliyetçiliğinin yükselişi kar­ şısında, ne olacaktır Abdülhamit’in tav­ rı?

Abdiilhamit'in tavrı

Ermeni sorunu, bu yönüne bakıldığın­ da Yunan, Sırp, Bulgar sorunlarına ekle­ nir bir başka milliyet sorunudur sultanın gözünde. Bir başka söyleyişle, impara­ torluğun toprak bütünlüğüne yönelmiş yeni bir tehdidi temsil etmektedir o ve ye­ ni müdahale fırsatları sunmaktadır Avru­ palI devletlere. Böylece, geçmiş dene­ yimlere bakıp, Ermenilerde milliyetçili­ ğin ilk tohumlarım -fazla gecikmeden- boğmak yerinde olur. Ülkesel açıdan ba­ kıldığında, Ermeni sorunu, genel olarak, Anadolu ve daha özel olarak da. Doğu Anadolu sorunudur. Balkanlarda her Os­ manlI çekilişi, yüreklendirici bir şey ola­

rak görülmüştür Ermenilerce ve Osman­

lI yöneticileri içinse, Anadolu’daki ege­ menliklerini güçlendirme yolunda bir ek neden olarak. Doğu Anadolu, 1878’den sonra, dışarıdan Ruslar ve İngilizlerce, içeriden de Ermenilerce tehdit edilmek­ tedir.

Osmanlı devleti, kendine özgü yapısal eksikliklerle yanıt verir bu tehditlere: Mali durumundaki düşüklük, yol ve ile­ tişimdeki kötü hal, bozulup kokuşmuş­ luk, vb.’dir bu eksiklikler de. ilk yanıt, nü­ fus düzeninde olacaktır: Bu yanıt, özel­ likle çarların imparatorluğu ile olan sını­ rı Müslüman öğelerle güçlendirmek amacıyla, Rusya’dan gelen sığınmacılar­ dan yararlanmaktan ibarettir. Siyasal-as- keri nitelikteki bir başka yanıt 1891’de, Rusya Kazaklan örneğine dayanan Ha­ midiye Alaylan’mn kurulmasıdır. Kürt aşiretlerinden gelen öğelerden oluşan alaylardır söz konusu olan. İstanbul’da, sultanın koruyucu birliğini meydana ge­ tirirler; Doğu Anadolu’daise, asayişi sağ­ lamak, aslında Ermenilerin devrimci ey­ lemlerinin karşısına dikilmekle görevli­ dirler. Ne var ki, Abdülhamit’in Kürt si­

yasetinde de yeri vardır Hamidiye Alay­ larının kuruluşunun; ve bu siyaset de, Müslümanların dayanışmasını güçlen­ dirmeyi denemekten ve Kürtlerle Erme­ niler arasında her türlü gizli anlaşmayı saf dışı etmekten ibarettir. Böylesi bir olasılık, Doğu Anadolu’nun savunması­ nı pek güçleştirmiş olsa gerek.

1894-1896: Kanlı karışıklık

yılları ve sonuçları

Ne olursa olsun, bu yeni olaylar, dev­ rimci mayalanışın, 1894-1886’da, iki ka­ rışıklık ve şiddet yılma gelip varmasını da engelleyemezler yine de. 1894 yazın­ da, Hençak militanlan, Sasun ilçesinde­ ki hemşehrilerini, Kürtlere karşı ayak­ lanmaya özendirirler. Bir başkaldırı söz konusu olduğu düşüncesiyle, Osmanlı hükümeti asker yollar. Bastırma şiddetli olur ve kırımlar büyük bir heyecan uyan­ dırır Avrupa’da ve Ermenisever bir hare­ ket uyanışına katkıda bulunur. Bir yıl sonra, Hençak İstanbul’un ta orta yerin­ de, BabIâli’nin önünde, polisle kanlı ça­ tışmalara dönüşen bir gösteri düzenler.

Bu kaynaşma ve kanlı ka­ rışıklık yıllarının sonuçlan önemlidir. Ermeni ulusal ha­ reketi derin bir bunalımdan geçer: Bir sosyalist ideoloji­ yi seçiş, terörizme ve şidde­ te başvurma, İstanbul Erme­ ni buıjuvazisini soğutup uzaklaştırmıştır kendisinden. Hareket de, Osmanlı hükü­ metiyle istediği gibi oynaya­ bileceği düşüncesiyle, Avru­ pa’nın yardımına bel bağlar. En ağır olam ise şudur kuşku­ suz: Ermeni ulusal hareketi, kısa bir dönem (1890-1891) dışında, birleşik olamaz; her iki büyük parti, ideolojiden çok kişi ve yandaş sorunları yüzünden bölünmüş olarak kalırlar. 1896 yılından başla­ yarak Hençak’tan bir fraksi­ yon, sosyalizmden vazgeçe­ rek ulusal kurtuluş üzerine yoğunlaştırır dikkatini. Ermeni devrim­ cileri stratejilerini gözden geçirirler: Anayasayı yeniden uygulamaya sokmak amacıyla, 1902’de ve 1907’de Jöntürk muhalefetiyle bağlaşıklığa gideceklerdir.

Abdülhamit’e gelince... Sertlikten de uzak durmayarak, Ermeni ulusal hareke­ tini zayıflatmayı başarır.

Birkaç yıl boyunca, hiçbir önemli ka­ rışıklık olmayacaktır Ermeni yaylasında. Ne var ki, 1894-1896 yıllarındaki çatış­ malar derin yaralar bırakır; 100.000’e ya­ kın Ermeni, Kafkas ötesine ya da Ame­ rika’ya doğru göç yoluna düşerler. Doğu Anadolu’da, Hıristiyanlarla Müslüman­ ları, bir güvensizlik ve düşmanlık uçuru­ mu ayırmaktadır artık.

Yığınla örneğin içinden biri şu: Sa- sun’daki ayaklanmayı bastırmanın so­ rumlusu Kürt şeyhlerinden biri, Mek­ ke’ye hacca giderken, yolu üstünde Di- yarbekir’den geçtiğinde, kentin Müslü­ man halkınca bir kahraman olarak karşı­ lanır.

Yarın:l. Dünya Savaşı'nın

yangın yılları

(3)

a SAYFA C U M H U R İY E T

DİZİ YAZI

Yıkım ve perişanlıktır her savaş! Osmanlı İmparatorlu- ğu’nun gelip girdiği savaş da bu kuralın dışında değildir. Acılar, yakıp yıkılışlar, tutu­ lacak yanı olmayan tüyler ür­ pertici şeylerle dokundu o. Çatışmaların sürdüğü dört yıl boyunca, dehşet ve ölüm, siperlerde kol gezmez yal­ nız; köyleri, kasabaları, kent­ leri de dolaşıp duracak ve si­ vil halkları da kırıp geçire­ cektir.

Savaşın faciaları içinde, en çok heyecan uyandıran ve üzerinde en çok mürekkep harcananı, Doğu Anado­ lu’daki Ermeni cemaatlerin yok edilişleridir. Bugün bile, bu acı olay bütünüyle aydın­ lığa çıkarılmış olmaktan uzaktır ve iki tez, örneği az görülür bir şiddetle çarpışıp duruyor.

Olan biteni mi soruyorsu­ nuz?

Bir tehcir in yol

açtığı trajedi

1915 Mayısı’nın ortaları­ na doğru, Osmanlı hüküme­ ti, Doğu illerinde yerleşmiş bütün Ermenilerin ‘tehcir’ini emreder, aynı şeyi, daha ön­ ce Ruslar yapmıştır, cephe­ nin öte yanında. Söz konusu olan, savaşın sürdüğü bölge­ leri boşaltmaktır ilke olarak. Bununla sivil halkın ‘güven­

liğini sağlamak’ kadar, Rus­

ya’ya yüzü dönük birtakım insanların olası bir ihanetin­ den de korumaktır silahlı güçleri.

Bununla beraber, çok geç­ meden Kilikya ve Batı Ana­ dolu Ermenilerini de içine alacak harekât, korkunç ko­ şullar içinde akışını sürdürür. Yağmalar, yangınlar, işken­ celer, kıyımlar olur. Suriye ve

Mezopotamya toplama

kamplarına doğru gönderilen sürgün kitleleri, Teşkilât-ı Mahsusa’nın ve başıbozuk takımının oluşturduğu çete­ lerin darbeleri altında erir, tü­ kenir günden güne.

Onların hayatta kalan sa­ dece 120 bin kadarı Hama, Humus ve Şam kamplarına

ulaşabilecektir; Dair-ez-

Zor’da 200 bin ve Halep ’te de 50 bin kişi sayılacaktır.

Öte yandan görünüşe ba­ kılırsa 300 bin dolayında in­ san Rus işgali sayesinde Kaf­ kasya’ya dönmeyi başardı. Ya ötekiler? Kurbanların sa­ yısını doğruluk saptamak olanağı yok. Kimine göre 300 bin ile 600 bin arasında bu sayı, kimine göre de 1 mil­ yonu aşıyor. Öyle ya da böy­ le, işte bunun sonucudur ki İstanbul’daki Amerikan Elçi­ si Henri Morgenthau. “Bir

milletin öldürülmesi’' olarak

değerlendirecektir olan bite­ ni.

Karşılıklı tezler

Yığınla çarpıcı tanıklıkla tarihsel araştırmaya dayanan Ermeni tezi -birçok bağım­ sız düşüncel i insanındır da bu

tez!- hiçbir uzlaşma kabul etmiyor: İstan­ bul’da iktidarda bulunan İttihatçılar, bü­ tün bir halkı yok etmek istemişlerdir açıkça. Bu yok etme plam sistemli bir şe- kilde uygulanmıştır.

Kıyımlar, ya yerinde olmuş ya da sür­ günlerin Suriye ve Mezopotamya çölle­ rine doğru gönderildikleri yollar boyun­ ca olmuştur.

Yapılanın amacı da şudur: Ermenilerin sesini kesinlikle boğmak, bütün Türk

« * «

►Ermeni tezine göre İstanbul’da iktidarda bulunan İttihatçılar,

bütün bir halkı yok etmek istemişlerdir açıkça. Bu yok etme

planı sistemli bir şekilde uygulanmıştır. Kıyımlar, ya yerinde

olmuş ya da sürgünlerin Suriye ve Mezopotamya çöllerine

doğru gönderildikleri yollar boyunca olmuştur.

►Türk tezi ise İstanbul hükümetinin Ermeni ulusunu yok etmeyi

hiçbir zaman aramadığını, savaş zamanında geçerli bir

uygulamaya uygun olarak sadece Ermenileri ‘tehcir’ zorunda

kaldığını ileri sürer. Ermenilerin Ruslarla birlikte Doğu

Anadolu’da yaptıkları da ‘tehcir’in diğer dayanağıdır.

Toynbee’nin İngiliz hüküme­

ti hesabına hazırladıkları

‘Mavi Kitap’ ya da Aram An- donyan’nın önayak olmasıy­

la yayımlanan Naim Bey’in

‘Anılar’ı reddedilemez nite­

likte belgeler olarak görül­ memeli hiç de. ‘Mavi Ki-

tap’ın ‘savaş propagandası olarak yayımlanıp dağıtıldı­ ğım’, Toynbee’nin kendisi de

itiraf etmedi mi? Bunun gibi Jöntürk hükümetinin, Erme­ nilerin yok edilmelerini em­ retme yolunda 1915 yılının ilkbaharında çektiği telgraf­ lar, ciddi olarak tartışılıyor bugün.

Ancak bunu söyledikten sonra, Batı arşivlerinde ko­ runmuş ve her biri kendine göre olmak üzere, acılı ger­ çeği dile getiren sayısız ta­ nıklıklara nasıl girişilmez he­ men? Bir saptama: Birinci Dünya Savaşı ’nın arifesinde. Türkiye’de, bir olasılıkla 1 milyon 500 binden fazla Er­ meni yaşıyordu; kıyımların, tehcirlerin, sürgünlerin arka­ sından, olsa olsa 70 bin Er­ meni kalacaktır geriye birkaç yıl sonra.

Özellikle bu sıradan sapta­ maya nasıl olur da dikkat ke­ silmez insan?

Yalnız Ermeniler

değil, Müslüman

halk da...

Birinci Dünya Savaşı yılla­ rında yaşanan kıyım, Er­ meniler ve Türkler arasın­ da sürekli tartışma konu­ su olmuştur. 1915 Mayı- sı’nın ortalarına doğru, Osmanlı hükümeti, Doğu illerinde yerleşmiş bütün

Ermenilerin ‘tehcirimi

emreder. Çok geçmeden Kilikya ve Batı Anadolu Ermenilerini de içine ala­ cak harekât, korkunç ko­ şullar içinde akışım sürdü­ rür. Yağmalar, yangınlar, işkenceler, kıyımlar olur. Ancak savaşın felaketleri altında ezilen tek halk de­ ğildir Ermeni halkı. Savaş sonrası istatistiklerine gö­ re, 1915’te başlayan Rus iş­ gali ve Ermeni milislerin öç eylemlerine uğrayan il­ lerde yüzbinlerce insan yok olup gitmiştir ki bu­ nun hatırı sayılır bir bölü­ mü düşmanın işlediği kı­ yımlar sonucudur. Ermeni çetelerinden bir grup (üst­ te) ve Ermenilerden müsa­ dere edilen silahlar (yan­ da).

haklarının en büyük Turan devleti çerçe­ vesinde birleşmesine engel oluşturan bir etnik öğeyi Kafkasya’dan söküp atmak! Türk tezi, daha da inceliklere dikkat eder durumda değildir.

Reddedilmesi güç bir yığın belgeye da­ yanan bu tez ise İstanbul hükümetinin Ermeni ulusunu yok etmeyi hiçbir za­ man aramadığını, savaş zamanında ge­ çerli bir uygulamaya uygun olarak sade­ ce Ermenileri ‘tehçir’zorunda kaldığını

ileri sürer.

Ermenilerin düşman hizmetinde mi­ lisler oluşturdukları, Rusların Doğu Ana­ dolu’ya girmelerinden yararlanıp 1915 Nisam’nda, Van ilinde Müslüman halkı kesip doğradıkları ölçüde, daha da zo­ runlu görünüyor bu ‘tehcirler’. Sürgün­ ler ve onlara eşlik eden olaylar, yığınla in­ sanın kurban olmasına yol açmıştır kuş­ kusuz, ne var ki ölenlerin sayısı, 300 bi­ ni aşmamıştır yine de bu rakam ise aynı

dönem boyunca yok olup giden 3 milyon Türk ile orantılıdır.

Bir tarafın ve ötekinin soruna ayırdık­ ları belgelerin çokluğu içinde yanlışlık­ ları, tartışılabilir noktalan, hatta değişti­ rip çaıpıtmalan bulup ortaya koymak, öyle güçlük çıkarmıyor pek. Özellikle bugün şu nokta iyice anlaşılmış görünü­ yor.

Suçlama amacıyla dosyaya konmuş ki­ mi önemli belgelerin örneğin Bryce ile

Bununla beraber, şunun da altını çizmek önemlidir. Sa­ vaşın felaketleri altında ezi­ len tek halk değildir Ermeni halkı, 1915 yılının ilkbaha- nnda, Çar ordusu, Van Gölü yöresinde ilerlerken Kafkas ve Türkiye Ermenilerinin oluşturdukları gönüllü tabur­ ları da geliyordu arkasından. OsmanlIlar, ancak temmuz başlarına doğru püskürtebi- lecektir bu Rus-Ermeni karı­ şımı güçleri. Bu arada, on- binlerce Müslüman -aynı za­ manda askeri harekâttaki dal­ galanmalara tabi olarak, pek büyük sayıda Hıristiyan!- öl­ dürüldü ya da kaçmakta bul­ dular selâmeti.

Birkaç ay sonra Ruslar, Er­ zurum’u alıp (1916 Şubatı) Doğu Anadolu’nun hatırı sa­ yılır bir bölümünü git gide iş­ gal ederek birliklerini güney­ de Muş’a ve kuzeyde Trab­ zon’a (alınışı nisanda) ve Er­ zincan’a (alınışı temmuzda) değin sürdüklerinde, aynı se­ naryodur görülen.

Bu kez de cemaatler arası çatışmada Müslüman halk ağır bir vergi ödeyecektir. Sa­ vaş sonrası istatistikleri, Rus işgaline ve Ermeni milislerin öç eylem­ lerine uğrayan illerden her birinde, önem­ li bir nüfus açığı koyuyorlar ortaya, yüz­ binlerce insan yok olup gitmiştir ki bu­ nun hatırı sayılır bir bölümü düşmanın iş­ lediği kıyımlar sonucudur.

1915, 1916,1917 yakılıp yıkılış yılla­ ndır bunlar!

Yarın; Başka cephelerde de

ölünür

(4)

SAYFA C U M H UR İYET

C S

10

DİZİ YAZI

Her cephede ölüm var

Kuzey-Doğu Cephesi’nde acımasız olaylar olurken öte­ ki cepheler de ağırlıklarım koyarlar faciaya. Çanakka­ le’de ölünür. Mezopotam­ ya’da ölünür: Orada Ingiliz- ler, 1916 nisanında Kut el- Amara’da uğradıkları ağır bir yenilgiye karşın kuzeye doğ­ ru, kimsenin gözünün yaşma bakmadan ilerleyişlerini sür­ dürmektedirler. Sina’da ve Süveyş Kanalı ’nın kıyıların­ da ölünür. Orada, Bavyeralı Albay Friedrich Kress von

Kressenstein. Mısır’daki İn­

giliz güçlerine karşı akınlan- nı sürdürmekte ayak dire­ mektedir. Son olarak Arap Yanmadası’nda, Suriye’de ve Filistin’de ölünür. Bu bölge­ lerde Osmanlılar, yalnız İtilaf

Devletleri’ne çarpmazlar,

Mekke Şerifi Hüseyin’i de bulurlar karşılarında: Hüse­ yin, 1916 haziranında, sulta­ nın egemenliğine karşı ayak­ lanmaya çağırmıştır Arapla­ rı.

Arap ayaklamşı

İstanbul’da, strta saplan­ mış gerçek bir hançer darbe­ si gibi karşılanan Arap baş­ kaldırısı, BabIâli’nin en te­ mel uğraşlarından biri ola­ caktır çok geçmeden. Nede­ ni de şu: Tek başına hareket etmemektedir Şerif Hüseyin. Ocak 1916’da, bir karşılıklı yardım anlaşması yapmıştır İngilizlerle ve etkin desteği­ ni görmektedir onların. Mı­

sır’daki Büyük-Britanya

Yüksek Komiseri Sir Henry

McMahon’la görüşmeler so­

nucu ortaya çıkan bu anlaş­ maya göre Londra Hüküme­ ti, Suriye’nin kuzey sınırla­ rında doğuda Iran Körfezi’ne (Suriye kıyılarında geniş bir sahil şeridi bir yana bırakılır­ sa), batıda Akdeniz’e ve gü­ neyde Arap Yarımadası’na değin, Arap ülkelerinin bü­ yük bir bölümünün bağım­ sızlığını tanımayı üstlenmiş­ tir. “Bu çeşitli yörelerde ken­

dilerine en uygun hükümet biçimlerinin yerleşmesi ama­ cıyla Araplara gerekli öğüt ve destek sağlamayı” vaat et­

miştir, buna karşılık Mekke Şerifi de önemli bir silah ve para yardımı karşılığında,

“Arap halkları Türk boyunduruğundan kurtarmak için” savaşmayı kabul etmiş­

tir. McMahon’un bir mektubunun açık­ ladığına göre, “Arapların, yalnız ve yal­

nız Britanyalılann öğütlerine başvura­ cakları konusunda anlaşılmış”, başka

herhangi bir Avrupa ülkesinin yardımı bir yana bırakılmıştır.

Sultanın, Arap vassallerinden birine çarpması, ilk kez oluyor değil kuşkusuz. Ne var ki arkasındaki Büyük Britanya ile korkutucu bir düşmandır Hüseyin. Ingi- lizler, Necid Emiri Abdülaziz İbn Sa’ud ile de anlaştıktan için durum daha da teh­ likelidir o ölçüde, tbn Sa’ud, ayda 5000 sterlin ve Suudi “bağımsızlığının tanın­ ması karşılığında, dostluğunu ve yansız­ lığını vaat etmiştir Britanya Hüküme­ ti’ne. Etkin bir bağlaşıklık bulunmadı­ ğından, bu anlaşma, kendisi hakkında iyi düşünmeyen bir komşuca rahatsız edil­ mekten korkmaksızın eyleme geçme ola­ nağını vermektedir Mekke Şerifi’ne.

Çölün dinmeyen rüzgârı

Gelişmeler, alabildiğine kötü başlar birden Osmanlılar için. Başlarında, Hü­ seyin’in oğullarından birinin, Emir Fay­

sal’in bulunduğu Bedeviler, Hicaz demir­

yoluna atılırlar ve çok geçmeden de Mek­ ke ile Cidde'deki Türk garnizonlarını di­ ze getirecekleniir (12 ve 16 Haziran 1916). Harekât, birçok İngiliz subayının

François Georgeon

ve

Paul Dumont'un

"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden

► Kuzey-Doğu Cephesi’nde acımasız olaylar olurken öteki

cepheler de ağırlıklarını koyarlar faciaya. Çanakkale’de ölünür,

M ezopotam ya’da ölünür. Son olarak Arap Yarımadası’nda,

Suriye’de ve Filistin’de ölünür. Burada Osmanlılar, yalnız İtilaf

Devletleri’ne çarpmazlar, Mekke Şerifi Hüseyin’i de bulurlar

karşılarında.

► Adım adım direnmektedir Osmanlılar! Ölesiye savaşırlar,

çünkü kaybedecekleri büyüktür. Hüseyin’in oyalandığı büyük

Arap krallığı düşünü başarısızlığa uğratmak değildir sadece

söz konusu olan: İtilaf devletlerinin imparatorluğu bölüp

parçalama tasarılarına engel olmaları gerekm ektedir özellikle.

< 1 f k İL . i i -m

i

$ß . # * ' « r j

t

b f t

1917 Martı’nda Petrograd’da patlayan devrim, Rusya’yı çatışmaların dışına çıkararak OsmanlI’nın rahat bir nefes almaşım sağlar. Bolşevikler, birkaç ay sonra, Brest-Litovvsk antlaşmasıyla (3 Mart 1918), işgal edilen topraklan boşaltmayı, Çann 1877’de aldığı Kars, Ardahan ve Batum illerini imparatorluğa geri vermeyi ve gönüllü Ermeni çeteleri­ ni silahsızlandırmayı vaat ettiklerinde, daha da rahat bir nefes alacaktır Türkiye.

yardımıyla ustaca yürütülür, aralarında, anlaşılmaz bir kişiliğe sahip Thomas Ed­

ward Lawrence de vardır; bu subayların

ve Arap başkaldırısının başlıca esinleti- cilerinden biri olduğunu söyleyip övü­ necektir sonradan.

Ingiliz desteği sayesinde, Hicaz’ın bü­ yük bir bölümünü denetimi altına almak ve Yemen’deki Osmanlı ordusunun im­ paratorluğun geri kalan yanıyla her tür­ lü ilişkisini kesmek için, sadece birkaç hafta yetmiştir Faysal’a. Ekimin sonların­ da, Hüseyin kendisini “Arapların kralı” olarak ilan ettiğinde, bir adım daha atıl­ mış olacaktır. Kuşkusuz, simgesel bir davranıştır bu; çünkü, yeni hükümdar, sadece Hicaz’ın Bedevi kabileleri üzerin­ de hüküm sürmektedir o sıralar. Öyle de olsa, çöldeki rüzgâr, açıktır ki hemen di­ necek gibi değildir artık.

McMahon’la yapılan anlaşmanın ru­ huna uygun olarak Şerif Hüseyin’in yö­ nettiği başkaldırı, bütün Arapları içine alan bir niteliğe bürünür ve Suriye’yi kapsar özellikle. 1917 ilkbaharından baş­ layarak Faysal’ın birlikleri kuzeye doğ­ ru harekete geçerler. Akabe’yi alırlar (6 temmuz); akınlara ve Suriye kentlerini Medine’ye bağlayan demiryolu boyunca sabotajlara girişerek, Osmanlılan hırpa­ layıp tedirgin ederler. Aynı döneme doğ­ ru, Mısır’daki Ingiliz birlikleri de yürü­ yüşe geçmiş ve Kutsal Yerler doğrultu­ sunda olmak üzere, Sina üzerinde ağır

ağır ilerlemektedir. Araziyi iyi bilen ve iletişim yollarına egemen bu çifte saldı­ rı karşısında Türkiye en yetkin güçlerini harekete geçirmek zorunda kalır; Cemal Paşa’nın dördüncü ordusu ve özellikle, yeni kurulmuş olup bir altmış kadar Al­ man subayının görev aldığı ve General

von Fulkenhâyn’ın komutasına verilen

Yıldırım Ordusu’dur bunlar. Ancak Ge­ neral Allenby nin yönettiği Ingiliz tugay­ ları, Gazze, Akka ve Yafa’yı aldıktan sonra, 9 aralıkta ele geçirdikleri Kudüs’te kutlayacaklardır Noel’i. Aynı kış, Fay- sal’ın adamları, Ölüdeniz ve Ürdün kıyı­ larında karargâh kuracak, Kerak’taki Türk filotilasını da yok edeceklerdir. Şam, öyle pek de uzakta değildir artık. Her şeye karşın, aşağı yukarı daha bir on aylık harekât vardır ilerde.

Adım adım direnmektedir Osmanlılar!

Direnen Osmanlılar

Ölesiye savaşıyorlarsa eğer, kaybede­ cekleri büyüktür de ondan. Hüseyin’in oyalandığı büyük Arap krallığı düşünü başarısızlığa uğratmak değildir sadece söz konusu olan onlar için: itilaf Devlet­ leri’nin imparatorluğu bölüp parçalama tasarılarının gerçekleşmesine engel ol­ maları gerekmektedir özellik’e. Gerçek­ ten itilaf D evletlerinin, sultanın As­ ya’daki topraklarını daha şimdiden -gü­ le oynaya- paylaştıkları, İstanbul’da bilin­

mez bir şey değildir; nitekim Çarlık ar­ şivlerindeki gizli belgelerin bir bölümü ele geçirildikten sonra durum açığa vu­ rulmuştur ve Rus devrimcileri yapmıştır bunu. 1916 Mayısı’nda, Ingiliz tarafın­ dan Sir Mark Sykes ve Fransız tarafından da Georges Pico’nun yürüttükleri görüş­ meler, daha sonra Saint-Petersburg’un da onayıyla üç ilgili tarafın iştahlannı ala­ bildiğine doyurmuştur; Erzurum, Trab­ zon, Van ve Bitlis illerinin yam sıra Dic­ le vadisine değin Muş ve Siirt yöreleri Ruslara; Suriye ve Kilikya kıyıları, Su­ riye’nin geri kalan bölümüyle Irak’ın ku­ zeyini içine alan bir nüfuz bölgesi Fran- sızlara; Hayfa ve Akka limanlan, Bağ­ dat’tan Iran Körfezi’ne değin bütün bir güney Mezopotamya ve son olarak da Filistin’den İran’a uzanan geniş bir nüfuz bölgesi Ingilizlere bırakılmıştır.

Birkaç ay sonra, Saint-Jean-de-Ma- uricnne’de yapılan bir başka anlaşma (19 Nisan 1917) da, İtalya için terekeden bir pay öngörmüştür; Batı Anadolu boyun­ ca aynlan ve imparatorluğun en zengin yörelerinden birkaçını, bir arada İzmir, Antalya ve Mersin’i içine alan bir işgal bölgesidir bu.

Son olarak; bu kesip biçmeleri yapar­ ken, itilaf devletleri, her rüzgâra bir va­ at ekmekten de geri durmamışlardır: Araplara, etkili bir Avrupa vesayeti be­ raberliğinde bağımsızlık; Yahudilere, Fi­ listin’de bir “ulusal yuva” (2 Kasım 1917 tarihli Balfour açıklaması); Yunanlılara

da, onların meghali ideo -“büyük düşün­ cellerinin gerçekleşmesi yolunda, Trak­ ya ile Küçük Asya’daki Ege illerini içi­ ne alan bir Büyük Yunanistan’ın yaratıl­ masıdır bunlar. Bütün bunlara bakıp da, nasıl kaygılanmaz olurdu imparatorluk ve umutsuzluğun gücüyle karşı koymaz­ dı? Savaşın bu son aylannda, sadece İti­ laf Devletleri’ne karşı savaşılmaz, kendi ölümüne karşı da savaşmaktadır impara­ torluk!

1917 Devrimi'nin getirdiği

soluk

Öyle de olsa, bu can çekişme içinde, bir anlığına bir iyileşme görülür. 1917 Martı ’nda Petrograd’da patlayan devrim, çatışmaları sürdürmenin dışına atmıştır Rusya’yı.Kuzey-Doğu cephesinde, Rus birlikleri, bozguna uğrayıp dağılmakta gecikmezler.

Türkiye, sonunda bir nefes alabil ir du­ rumdadır bu yönden. Bolşevikler, birkaç ay sonra, Brest-Litowsk antlaşmasıyla (3 Mart 19 18), işgal edilen topraklan bo­ şaltmayı, Çann I877’de aldığı Kars, Ar­ dahan ve Batum illerini imparatorluğa geri vermeyi ve gönüllü Ermeni çetele­ rini silahsızlandırmayı vaat ettiklerinde, daha da rahat bir nefes alacaktır Türkiye.

BİTTİ

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

膝關節退化並非只能換人工關節,新國民醫院骨科提供全面性的膝關節照護

The screenshot of the MATLAB program written for the differential equation system which gives integral curves of this linear vector field is given below:..

SİPARİŞ ADRESLERİ İSTANBUL ANKARA ANKARA ANKARA GAZİANTEP ELAZIĞ DİYARBAKIR ESKİŞEHİR ADAPAZARI BALIKESİR SAMSUN : ESİN YAYINEVİ Taşsavaklar Sk.. Abdullah Alpdoğan

İKTİSAT VE TİCARET VEKÂLETİ IÇ TİCARET UMUM MÜDÜRLÜĞÜNDEN Türkiyede yangın, nakliyat, kaza ve hayat sigorta işle­ riyle iştigal etmek üzere kanuni

Yaşamı boyunca bir karşılık bek­ lememiş ki, şimdi beklesinl Ama benim bir hafta boyu beklentim, öfkeye dönüşen beklentim Cevdet Hoca’nın hizmetlerine

İngilizce, Fransızca, İtalyanca, İspanyolca, Latince eski ve Yeni Grekçe, Arapça ve Farsçayı ana dili gibi konuşan Cevat Şakir Türkiye’nin ilk tercüme

Çalışma, sinema ve mimarlık arasındaki etkileşim alanına odaklanacak olup, mekan kavramının kısa filmlerde ne ölçüde estetik bir öğe olduğu ve kısa

Peter Wollen 1969 yılında yayınladığı “Göstergeler ve Anlam” isimli kitabında Auteur Kuram hakkındaki görüşlerini belirtmiştir. Wollen’a göre ilk olarak