SAYFA
H:
C UM H UR İYET12
DİZİ YAZI
-T 7 -__
François Georgeon
ve
Paul Dumont'un
"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden)
SUNUŞ:
Osmanlı İmparatorluğu ’nda, 19.
yüzyılın sonlarıyla 1. Dünya Savaşı ’nın yangın
yıllarında ortaya çıkan
“Ermeni sorunu ” ve
onun yer yer büründüğü trajik görünümler,
bugün de tartışma konusudur. Bu konuda
yapılması gereken ilk iş, ciddi ve soğukkanlı
tarihçiye başvurmaktır; çünkü konu tarihe mal
olmuş bulunuyor. Biz de aynı şeyi yaptık.
Bu yazı dizisinde, söz konusu niteliklere
gerçekten sahip iki Fransız tarihçisinin,
François Georgeon ile Paul Dumont ’un
Robert Matran ’ın başkanlığında yayımlanmış
“Osmanlı İmparatorluğu Tarihi ”nde
kaleme aldıkları konuyla ilgili
değerlendirmeleri Server Tanilli ’nin
Türkçesinden okuyacaksınız.
Server Tanilli ’nin Türkçeye çevirdiği
ve bu yazı dizimizin kaynağı olan eserin ikinci
cildi, yakında Cem Yayınları arasında
çıkacaktır.
Ermenilerin özgün konumu
► 19. yüzyılın
sonlarına doğru
im paratorluğun çeşitli
bölgelerinde ortaya
çıkan hareketler
içinde, Osmanlı
Devleti’ni kaygılandırır
görünen, özellikle
Ermeni ulusal
hareketinin gelişimidir.
Yüzyılın ortalarından
beri belirgin bir
kültürel uyanışı
yaşamıştır Ermeni
toplum u.
► Bu kültürel uyanış,
1860’ta, bir temel
düzenlemeye,
patrikliğin geleneksel
yetkilerini burjuvazinin
yararına azaltan bir
Ermeni Ana
Tüzüğü’nün kabulüne
varır. Onu izleyen
aşamaya damgasını
vuran, 1860’lı yılların
başlarında Ermeni
ulusal hareketinin
doğuşu olur.
► Ermeniler,
Müslüm an olmayan
diğer azınlıklardan
daha fazla devletin
siyasal ve idari
yapısıyla
bütünleşmişlerdir.
1864 kanunuyla
kurulan yerel
kurum larda da sayıları
haylidir. Böylece,
ulusal kimliklerinin
. ... ... ...
. . . .
---. ..
. .
bilinci daha da
rana deneti™nde birllzerk- 19- Y0^ ' " ortalarmdan itibaren Ermeni toplumunda bir hareketlenme başlar Bir modern okul-
keskinleştiği bir
^ I v ^ r l i r^ t'te Türk lar şebekesinin gelişmesi, Ermenilerin Avrupa’ya gönderilmesi, Ermenice kitap ve gazetele- . * ? • H h H bavSlm aescİolarak dal rin Çoğalmasıyla önemli bir kültürel uyanış yasayan Ermeni toplumu, Avrupa ve Kafkasya ile
Sırada, yerleri daha da
galansa da, Girit yitirilmiştir 4e ilişkilerini geliştirir. Yukarıdaki afiş Ermeni tarihi ve ulusal ideallerini sembolize ediyor.
buyuk olur devlette.
Yüzyılın sonuna doğru, ulusal topluluklann hareket- lenişinde bir artış görülür. Er meni illerinde, kanayan bir yara halindeki şiddet, 1894 yılının sonunda birden ağır laşır Sasun yöresinde. İki yıl boyunca, ayaklanma ve bas tırma eylemleri, Doğu Ana dolu’da ve İstanbul’da birbi rini izler ve Ermeni milliyet çiliğinin gücünü serer gözler önüne.
Aynı döneme doğru, dev rimci komiteler harekete ge çerler Balkanlarda; Make donya İçi Devrim Örgütü’nü (1893), bir dış örgüt izleye cektir çok geçmeden; aynı yöre için hak ileri süren Yu nan Etnike Hetairia ile Sırp örgütlenişlerini de unutma malı! 1868’den beri bir özerklik statüsünden yararla nan Girit’te, Girit komiteleri, adayı Yunanistan’a bağla mak amacıyla, Etnike Heta iria ile işbirliği içindedir; 1896 Mayısı’nda, genel bir ayaklanışın pençesindedir Girit. On beş yıllık kişisel ve merkeziyetçi bir iktidarla, Abdülhamit, imparatorlukta ki ulusal topluluklann özerk lik ve özgürlüğe olan özlem
lerini dizginleyememiştir
böylece.
Girit sorunundan
Makedonya’ya
1895’e doğru su yüzüne çıkan üç sorundan yalnız Gi rit sorunu çabucak çözümle necektir. 1897’nin başlann- da, Yunan yönetimi, Girit ve Makedonya üzerindeki öz lemlerin coşkusuyla, Osman- lılar’a karşı bir savaşın içine sürüklenir ve Yunan ordulan için hızla bir felakete dönü şür çarpışma (Mayıs-Haziran
1897). OsmanlIların askeri zaferi, sultanın saygınlığına çok şey katar ve Alman aske ri danışmanlarının başarısını ortaya koyarsa da, bir diplo matik başarıya dönüşemez;
sürecektir; Parlamento ise, reformlar, güvenlik, vb. elde etmek için, cemaatlerinin özlemlerini sergileme ola nağı sağlar Ermeni millet- vekillere.
Ermeni milliyetçiliğinin kökeninde görülen bu öğeler (okulların gelişmesi, edebi yattaki yenileşme, hareket lenip), bütün ulusal hareket lerin çıkış noktasındadır im paratorlukta. Bununla bera ber, Ermeniler söz konusu oldukta kendine özgü kimi özellikler göze çarpar. Ön ce, Osmanlı imparatorlu ğu’nda Ermeni halkın coğ rafyası bakımından, Doğu Anadolu’da ve Kilikya’da, Ermeni nüfus, Müslüman nüfus örgüsü içinde alabildi ğine iç içedir onunla. Ayrı ca, Ermenilerin en çok otur dukları altı doğu ilinde, Er meniler, yüzyılın sonlarında nüfusun çoğunluğunu oluş turmaz hiçbir yerde: Erme niler, Türkler, Kürtler, Çer- kesler, dirsek dirseğedirler aynı köylerde, aynı kentler de.
Devlette
Ermeni gücü
Osmanlı İmparatorluğu için. Adanın Müslümanlarının Anadolu’nun batısına doğru büyük göçü başlar.
Makedonya’ya gelince, 1912 yılına değin Osmanlı kalacaktır, ne güçlükler pahasına ama! Makedonya mı? Balkan larda, Arnavutluk’tan Trakya’ya değin uzanan bir ülke ve üç ili alıyor içine; Ko- sova, Manastır ve Selanik bunlar. Yığın la etnik topluluğun da dirsek dirseğe ya şadığı bir ülkedir bu: Türkler, Amavut- lar, Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar, Yahu- diler, Çingeneler, Eflâklar var; ve yalnız dinler, Islamla Hıristiyanlık değil, Orto doksluğun bağrında da, Bulgar ruhani temsilciliği ile Rum Patrikliği çatışıp du rur. Bir ülkedir ki bu, dört devlet; Sırbis tan, Bulgaristan, Yunanistan ve Osman
lI İmparatorluğu ilgilenir kendisiyle; bu arada, Eflâk azınlığı ile ilgilenen Roman ya ile bütün komşu devletlerin ileri sür düklerini reddeden öz Makedonya milli yetçiliğinin ortaya çıkışını da unutma
malı. Her biri, aynı toprak parçası üzerin de tarihsel haklarını saydırmak istemek tedir: Kimi, II. Philippos ile Büyük İs
kender’in Makedonya Krallığını ister
ken, kimisi de Makedonya ülkesinin bü yük bölümünü içine alan San Stefano Antlaşması’nın Büyük Bulgaristanını ileri sürmektedir.
Makedonya’da kanlı dönem
XIX. yüzyılın sonlarından başlayarak. Makedonya, devrimci komitelerin üyele ri (komitacı) arasında, kanlı çarpışmala rın sahnesi olur. Terörcülerin yöntemle ri, köyleri baştan aşağıya kırıp geçirmek ten, trenlere heyecan uyandırıcı saldırı lara varıncaya değin değişecektir; arada, kurtulmalık karşılığında insan kaçırmak, camileri ya da kiliseleri ateşe vermek, holdup’lar, vb. vardır. Uyuşmazlık, az çok gizli biçimde, Balkan savaşlarına de ğin sürecektir böylece; 1902-1903 ’te ol
duğu gibi, İç Örgüt’ün, Manastır kenti dolayında, gerçek bir ayaklanışı başlattı ğı sert patlayışlar olacaktır kimi zaman. Osmanlı egemenliği, bu üç eyalet üzerin de varlığını sürdürür, ne var ki, çatışma tehlikesini üzerlerine almak istemeyen büyük devletlerin Balkanlardaki oyunu sonucu, gitgide daha eğreti bir durumda dır bu. Balkanlar’daki gelişmeyle doğru dan doğruya ilgili iki devlet, Avusturya- Macaristan ile Rusya, statükonun sürdü rülmesi konusunda iki kez anlaşırlar, il ki, 1897’de Saint-Petersburg’da olur: İkincisi ise, 1903’te Mürzsteg’de gerçek leşir ve François-Joseph ile II. Nicolas, Makedonya için, başka önlemlerin yanı sıra bir uluslararası jandarma gücü kurul masını öngören bir reform programı ha zırlarlar. Abdülhamit, Makedonya’yı, Osmanlı egemenliği altında tutmayı ba şaracaktır, ancak, şiddette taşkınlıklara giderek olacaktır bu ve AvrupalI devlet ler de -gitgide artan bir biçimde- işlere
burunlarını sokup duracaklardır. Ne var ki XIX. yüzyılın sonunda, Os manlI Devleti’ni kaygılandırır görünen, özellikle Ermeni ulusal hareketinin geli şimidir. Yüzyılın ortalarından beri, ala bildiğine değişmiştir Ermeni toplumu. Bir modem okullar şebekesinin gelişme si, Ermeni gençlerinin Avmpa’ya gönde rilmesi, Ermenice basılan kitap ve gaze telerin çoğalmasıyla, belirgin bir kültü rel uyanışı yaşamıştır toplum. Bu kültü rel uyanış, 1860’ta, bir temel düzenle meye patrikliğin geleneksel yetkilerini buıjuvazinin yararına azaltan bir Erme ni Ana Tüzüğü’nün kabulüne varır. Onu izleyen aşamaya damgasını vuran, 1860’lı yılların başlarında Ermeni ulusal harçketinin doğuşu olur. Anadolu’nun doğusunda, Ermeni halkı arasında toplu dilekçeler dolaşır; 1862’de Zeytun’da ol duğu gibi, henüz yerel ayaklanmalar pat lak verir. Bu kaynaşma, 1876’da Osman
lI Parlamentosu’nun toplanışına değin
Belirtilmesi gereken bir başka nokta da şu: Ermeni ler, Müslüman olmayan baş ka bütün azınlıklardan kuş kusuz daha fazla olarak, devletin siyasal ve idari ya pısıyla bütünleşmişlerdir. Rumların imparatorlukta si yasal nüfuzlarının çok azal ması sonucuna varan Yunan başkaldırısından beri, Erme niler, Saray’a ya da BabI âli’ye bağlı siyaset kadrosu içinde önemli bir yer tut maktadırlar. 1864 kanunuy la kurulan yerel kurumlarda da sayılan haylidir.
Belediye kurullannda, mahkemelerde yerleri var dır, mali konularda uzman lar, çevirmenler, sağlık ve tanm hizmetlerinde teknis yenler sağlarlar. Böylece, ulusal kimliklerinin bilinci daha da keskinleştiği bir sı rada, yerleri daha da büyük olur devlette.
Ermeni sorununa özgünlüğünü veren bir üçüncü nokta da, Ermeni nüfusun dı- şansıyla kurduğu ilişkilerin türüdür. Er menilerin, Avrupa’da bir bakıma eski sa yılabilecek dağılışına bağlıdır bu ilişki ler: Bu dağılıştan, Mekhitaristlerin Vene dik’te kurdukları gibi, ulusal kültürün parlak merkezleri çıkmıştır ortaya. Öte yandan, Kafkasya ile ilişkiler ve Rusya Ermenileriyle bağlar sıkıdır. Kafkas ya’dan yola çıkan insanlar ve düşünceler, hatta İstanbul’a erişmeden önce, Doğu Anadolu’da dolaşırlar. Son olarak, mis yoner takımı, özellikle de Amerikan mis yonerleri, alabildiğine sızarlar Ermeni cemaatine. Böylece, seçkinlerinin dış dünyaya açılmasıyla, Ermeni toplumu, özellikle de Doğu Anadolu’daki, kendi sini çevreleyen Müslüman toplumdan farklılaşır gitgide.
Yarın: Ermeni hareketinin
köktencileşmesi
SAYFA C UM H UR İYET
DİZİ YAZI
Köktencileşme ve sertlik
1878 yılından başlayarak, Ermeni sorunu uluslararası bir nitelik kazanır ve ulusal hareket köktenleşir.
Sam Stefano ve Berlin ba rış antlaşmalarının görüş meleri sırasında reformlar ve 1860’ta Lübnan’a verilen özerklik örneğine dayanan özerklik arzularım duyur mak üzere, temsilciler yolla mışlardı. San Stefano’da, Türk Ermeni stanı’nda re formların uygulanmasına Rusya’nın gözkulak olması gerekiyordu; Berlin’de, Av rupalI devletlere düşer bu sorumluluk artık (madde 61). Arada, Kıbrıs sözleş mesiyle, reformları uygulat mayı ve Doğu Anadolu’yu her türlü saldırıya, böylece Rus saldın sına karşı savun mayı Büyük Britanya üst lenmiştir.
François Georgeon
ve
Paul Dumont'un
"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden
► 1878 yılından başlayarak, Ermeni
sorunu uluslararası bir nitelik kazanır ve
ulusal hareket köktenleşir. 1885’te, birkaç
öğretmenin Van’da kurduğu Armenakan
Partisi’ni, Kafkasya Ermenileri’nce
kurulan iki büyük parti izler: 1887’de
Cenevre’de kurulan Hençak ile 1890’da
Tiflis’te kurulan Daşnak.
► Aralarında kimi farklılıklar olsa da
yığınlardan kopmuş aydınlarca kurulmuş
bu partiler, Rus popülizminden esinlenir
ve açıkça sosyalizmi savunurlar.
Amaçlarına varmak için, terörizmi ve
silahlı mücadeleyi göz önünde tutarlar ve
Ermeni köylülüğünü silahlandırmak
gerektiğini düşünürler.
İngiliZ’Rus rekabeti
Artık, Ermeni illeri, Ingi- liz-Rus rekabetinin bir öğe si olmuştur. Rusya, Ermeni yaylası aracılığıyla, Ingiliz Hindistanı’nı tehdit etmek tedir. Büyük Britanya, Kaf kasya’dan başlayan Rus as kerî bastinşından ve Rus ya’nın Ermenileri koruma temasını kullanmasından kaygılanmaktadır. Ermeni halkının yazgısı hakkında alabildiğine duyarlı hale gelmiş kamuoyunun itişiy le, vaat edilen reformlara gi rişilmesi için Osmanlı hükü meti üzerinde baskıda bulu
nur; bu amaçla 1879-
1880’de, İngiliz askeri tem silcileri gönderilecektir Do ğu Anadolu’ya. Reformlar adına bu mücadelenin, lngi- lizler için Doğu Anadolu’ya bir ayak basma aracı olma sından korkan Ruslar da, he men hemen sürekli olarak karşı çıkarlar Ingilizlerin ta sarılarına.
► Osmanlı açısından Ermeni sorunu,
imparatorluğun toprak bütünlüğüne
yönelmiş yeni bir tehdidi temsil
etmektedir o ve yeni müdahale fırsatları
sunmaktadır AvrupalI devletlere.
Böylece, geçmiş deneyimlere bakıp,
Ermenilerde milliyetçiliğin ilk tohumlarını -
fazla gecikmeden- boğmak yerinde olur.
► Gelişmeler 1894-1896’da, iki karışıklık
ve şiddet yılına gelip dayanır. Bu
yıllardaki çatışmalar derin yaralar bırakır;
100.000’e yakın Ermeni, Kafkas ötesine
ya da Amerika’ya doğru göç yoluna
düşerler. Doğu Anadolu’da, Hıristiyanlarla
Müslümanları, bir güvensizlik ve
düşmanlık uçurumu ayırmaktadır artık.
1895-1896 yıllarında, Do- ğu’da Zeytun yöresi, hemen hemen sürekli ayaklanma ha lindedir. Ağustosta, Osmanlı
Bankası’mn İstanbul’daki
merkezine karşı, Daşnak par tisinin cesur bir el uzatmasıy la doruğuna varır karışıklık. AvrupalI devletlerin çıkarla rına dokunmak ve onları Er- meniler yararına harekete geçmeye itelemek amacıyla, bir yirmi kadar militan bina yı işgal eder ve orada çalışan ları, bütün bir gün boyunca rehine olarak tutar elinde. Olay İstanbul’daki Ermeni cemaatine karşı misillemele re yol açar, teröristlerin istek leri de yanıt bulmaz.
Gerçekten Avrupa müda hale etmez, içinde Gladsto- ne’un sivrildiği Ermenisever- lik akımına karşın, İngiliz hü kümeti, öteki devletleri toplu bir eyleme sürükleyemez; ve
Salisbury’nin, Ağrı Dağı’na
Ingiliz donanmasını yollaya- mayacağım söylerken itiraf etmiş olduğu gibi, tek başına bir şey yapabilecek durumda da değildir. Yüzyılın sonla rında bir Ruslaştırma siyase ti uygulayan ve kendi Erme- nilerini koğuşturup onlara zulmeden Rusya, Türkiye Er- menistam’nda devrimci ve sosyalistlerin canlandırıp kı zıştırdıkları hareket karşısın da pek coşkulu ve güvensiz dir; Doğu Anadolu’da yürü tülmek istenen her türlü re form ya da özerklik siyaseti karşısında da öyledir. Böyle ce, Londra’nın tasarılarına engel çıkarır. Fransa’ya ge lince, Rusya’nın bağlaşığı, iktisadi ve kültürel alanda önemli çıkarlara sahip oldu- ,ğu Osmanlı Imparatorlu- ğu’nun alacaklısı olan bu ül ke de, ihtiyatlıca elini çeker işten.
Ermeni hareketinde
bunalım
Hareketin
köktencileşmesi:
Hençak ve Daşnak
1878’den sonra, Ermeni ulusal hareketinde kökten cileşme, Ermeni aydınları nın Bulgar bağımsızlığına bakıp yaptıkları çözümle meye bağlıdır büyük bölü müyle: Bulgar bağımsızlığı, Avrupa’nın müdahalesi sa yesinde elde edilmişti kuş kusuz; ne var ki, özellikle Bulgar devrimci “komi telerinin şiddet yöntemleri ne dayanarak da olmuştu bu. Böylece “Bulgar örneği”, Ermeni militanlarının, özel likle de ilk örgütleri kura cak olanların kafalarını kur calar durur. Gerçekten, 1880 yıllarının ortalannda-
dır ki, ilk devrimci partiler ortaya çık mayı başlarlar. 1885’te, birkaç öğretme nin Van’da kurduğu Armenakan Partisi; arkasından iki büyük parti ki, birincisin den farklı olarak, Türk Ermenistan’ı ile pek az ilişkileri olan Kafkasya Ermeni leri’nce kurulacaktır: 1887’de Cenev re’de kurulan Hençak (Çan) ile 1890’da Tiflis’de kurulan Daşnak'tır (Ermeni Devrimci Federasyonu) bunlar.
Kimi farklılıklar olsa da aralarında (ör neğin Hençak, bağımsızlıktan söz eden ve Türkiye, Rus ve İran Ermenileri’nin birleşmesini isteyen tek kuruluştur), iki büyük partinin hayli ortak noktalan var dır: Yığınlardan kopmuş aydınlarca ku rulmuş bu partiler, Rus popülizminden esinlenir ve açıkça sosyalizmi savunur lar. Amaçlanna varmak için, terörizmi ve silahlı mücadeleyi göz önünde tutar lar ve Ermeni köylülüğünün savunması nı örgütlemek amacıyla, onu silahlandır mak gerektiğini düşünürler. Bunun gibi davalanna katkıda bulunabilecek Batı yardımına çok bel bağlamışlardır ve et kinliklerinin bir bölümü, Batı kamuoyu ile ve siyaset adamları arasında yoğun
1894 yazında, Hençak militanları, Sasun ilçesindeki hemşehrilerini, Kürtlere karşı ayaklanmaya özendirirler. Bir başkal dırı söz konusu olduğu düşüncesiyle, Osmanlı hükümeti asker yollar. Bastırma şiddetli olur ve kırımlar büyük bir heye can uyandırır Avrupa’da. Karışıklık ve şiddet 1886’ya kadar sürecektir. Ermeniler tarafından hazırlanan “Hençak Kahra manları” adlı temsili levha (solda) ve Hamidiye Alayları’nı kuran Sultan 2. Abdülhamit (sağda).
bir propagandaya girişmek olacaktır. Devrimci eylemin ilk işareti olarak, Hen çak, Doğu Anadolu Ermenileri’nin sefa letini sergilemek amacıyla, 1890’da İs tanbul ’da Kumkapı mahallesinde bir gös teri örgütler.
Ermeni milliyetçiliğinin yükselişi kar şısında, ne olacaktır Abdülhamit’in tav rı?
Abdiilhamit'in tavrı
Ermeni sorunu, bu yönüne bakıldığın da Yunan, Sırp, Bulgar sorunlarına ekle nir bir başka milliyet sorunudur sultanın gözünde. Bir başka söyleyişle, impara torluğun toprak bütünlüğüne yönelmiş yeni bir tehdidi temsil etmektedir o ve ye ni müdahale fırsatları sunmaktadır Avru palI devletlere. Böylece, geçmiş dene yimlere bakıp, Ermenilerde milliyetçili ğin ilk tohumlarım -fazla gecikmeden- boğmak yerinde olur. Ülkesel açıdan ba kıldığında, Ermeni sorunu, genel olarak, Anadolu ve daha özel olarak da. Doğu Anadolu sorunudur. Balkanlarda her Os manlI çekilişi, yüreklendirici bir şey ola
rak görülmüştür Ermenilerce ve Osman
lI yöneticileri içinse, Anadolu’daki ege menliklerini güçlendirme yolunda bir ek neden olarak. Doğu Anadolu, 1878’den sonra, dışarıdan Ruslar ve İngilizlerce, içeriden de Ermenilerce tehdit edilmek tedir.
Osmanlı devleti, kendine özgü yapısal eksikliklerle yanıt verir bu tehditlere: Mali durumundaki düşüklük, yol ve ile tişimdeki kötü hal, bozulup kokuşmuş luk, vb.’dir bu eksiklikler de. ilk yanıt, nü fus düzeninde olacaktır: Bu yanıt, özel likle çarların imparatorluğu ile olan sını rı Müslüman öğelerle güçlendirmek amacıyla, Rusya’dan gelen sığınmacılar dan yararlanmaktan ibarettir. Siyasal-as- keri nitelikteki bir başka yanıt 1891’de, Rusya Kazaklan örneğine dayanan Ha midiye Alaylan’mn kurulmasıdır. Kürt aşiretlerinden gelen öğelerden oluşan alaylardır söz konusu olan. İstanbul’da, sultanın koruyucu birliğini meydana ge tirirler; Doğu Anadolu’daise, asayişi sağ lamak, aslında Ermenilerin devrimci ey lemlerinin karşısına dikilmekle görevli dirler. Ne var ki, Abdülhamit’in Kürt si
yasetinde de yeri vardır Hamidiye Alay larının kuruluşunun; ve bu siyaset de, Müslümanların dayanışmasını güçlen dirmeyi denemekten ve Kürtlerle Erme niler arasında her türlü gizli anlaşmayı saf dışı etmekten ibarettir. Böylesi bir olasılık, Doğu Anadolu’nun savunması nı pek güçleştirmiş olsa gerek.
1894-1896: Kanlı karışıklık
yılları ve sonuçları
Ne olursa olsun, bu yeni olaylar, dev rimci mayalanışın, 1894-1886’da, iki ka rışıklık ve şiddet yılma gelip varmasını da engelleyemezler yine de. 1894 yazın da, Hençak militanlan, Sasun ilçesinde ki hemşehrilerini, Kürtlere karşı ayak lanmaya özendirirler. Bir başkaldırı söz konusu olduğu düşüncesiyle, Osmanlı hükümeti asker yollar. Bastırma şiddetli olur ve kırımlar büyük bir heyecan uyan dırır Avrupa’da ve Ermenisever bir hare ket uyanışına katkıda bulunur. Bir yıl sonra, Hençak İstanbul’un ta orta yerin de, BabIâli’nin önünde, polisle kanlı ça tışmalara dönüşen bir gösteri düzenler.
Bu kaynaşma ve kanlı ka rışıklık yıllarının sonuçlan önemlidir. Ermeni ulusal ha reketi derin bir bunalımdan geçer: Bir sosyalist ideoloji yi seçiş, terörizme ve şidde te başvurma, İstanbul Erme ni buıjuvazisini soğutup uzaklaştırmıştır kendisinden. Hareket de, Osmanlı hükü metiyle istediği gibi oynaya bileceği düşüncesiyle, Avru pa’nın yardımına bel bağlar. En ağır olam ise şudur kuşku suz: Ermeni ulusal hareketi, kısa bir dönem (1890-1891) dışında, birleşik olamaz; her iki büyük parti, ideolojiden çok kişi ve yandaş sorunları yüzünden bölünmüş olarak kalırlar. 1896 yılından başla yarak Hençak’tan bir fraksi yon, sosyalizmden vazgeçe rek ulusal kurtuluş üzerine yoğunlaştırır dikkatini. Ermeni devrim cileri stratejilerini gözden geçirirler: Anayasayı yeniden uygulamaya sokmak amacıyla, 1902’de ve 1907’de Jöntürk muhalefetiyle bağlaşıklığa gideceklerdir.
Abdülhamit’e gelince... Sertlikten de uzak durmayarak, Ermeni ulusal hareke tini zayıflatmayı başarır.
Birkaç yıl boyunca, hiçbir önemli ka rışıklık olmayacaktır Ermeni yaylasında. Ne var ki, 1894-1896 yıllarındaki çatış malar derin yaralar bırakır; 100.000’e ya kın Ermeni, Kafkas ötesine ya da Ame rika’ya doğru göç yoluna düşerler. Doğu Anadolu’da, Hıristiyanlarla Müslüman ları, bir güvensizlik ve düşmanlık uçuru mu ayırmaktadır artık.
Yığınla örneğin içinden biri şu: Sa- sun’daki ayaklanmayı bastırmanın so rumlusu Kürt şeyhlerinden biri, Mek ke’ye hacca giderken, yolu üstünde Di- yarbekir’den geçtiğinde, kentin Müslü man halkınca bir kahraman olarak karşı lanır.
Yarın:l. Dünya Savaşı'nın
yangın yılları
a SAYFA C U M H U R İY E T
DİZİ YAZI
Yıkım ve perişanlıktır her savaş! Osmanlı İmparatorlu- ğu’nun gelip girdiği savaş da bu kuralın dışında değildir. Acılar, yakıp yıkılışlar, tutu lacak yanı olmayan tüyler ür pertici şeylerle dokundu o. Çatışmaların sürdüğü dört yıl boyunca, dehşet ve ölüm, siperlerde kol gezmez yal nız; köyleri, kasabaları, kent leri de dolaşıp duracak ve si vil halkları da kırıp geçire cektir.
Savaşın faciaları içinde, en çok heyecan uyandıran ve üzerinde en çok mürekkep harcananı, Doğu Anado lu’daki Ermeni cemaatlerin yok edilişleridir. Bugün bile, bu acı olay bütünüyle aydın lığa çıkarılmış olmaktan uzaktır ve iki tez, örneği az görülür bir şiddetle çarpışıp duruyor.
Olan biteni mi soruyorsu nuz?
Bir tehcir in yol
açtığı trajedi
1915 Mayısı’nın ortaları na doğru, Osmanlı hüküme ti, Doğu illerinde yerleşmiş bütün Ermenilerin ‘tehcir’ini emreder, aynı şeyi, daha ön ce Ruslar yapmıştır, cephe nin öte yanında. Söz konusu olan, savaşın sürdüğü bölge leri boşaltmaktır ilke olarak. Bununla sivil halkın ‘güven
liğini sağlamak’ kadar, Rus
ya’ya yüzü dönük birtakım insanların olası bir ihanetin den de korumaktır silahlı güçleri.
Bununla beraber, çok geç meden Kilikya ve Batı Ana dolu Ermenilerini de içine alacak harekât, korkunç ko şullar içinde akışını sürdürür. Yağmalar, yangınlar, işken celer, kıyımlar olur. Suriye ve
Mezopotamya toplama
kamplarına doğru gönderilen sürgün kitleleri, Teşkilât-ı Mahsusa’nın ve başıbozuk takımının oluşturduğu çete lerin darbeleri altında erir, tü kenir günden güne.
Onların hayatta kalan sa dece 120 bin kadarı Hama, Humus ve Şam kamplarına
ulaşabilecektir; Dair-ez-
Zor’da 200 bin ve Halep ’te de 50 bin kişi sayılacaktır.
Öte yandan görünüşe ba kılırsa 300 bin dolayında in san Rus işgali sayesinde Kaf kasya’ya dönmeyi başardı. Ya ötekiler? Kurbanların sa yısını doğruluk saptamak olanağı yok. Kimine göre 300 bin ile 600 bin arasında bu sayı, kimine göre de 1 mil yonu aşıyor. Öyle ya da böy le, işte bunun sonucudur ki İstanbul’daki Amerikan Elçi si Henri Morgenthau. “Bir
milletin öldürülmesi’' olarak
değerlendirecektir olan bite ni.
Karşılıklı tezler
Yığınla çarpıcı tanıklıkla tarihsel araştırmaya dayanan Ermeni tezi -birçok bağım sız düşüncel i insanındır da bu
tez!- hiçbir uzlaşma kabul etmiyor: İstan bul’da iktidarda bulunan İttihatçılar, bü tün bir halkı yok etmek istemişlerdir açıkça. Bu yok etme plam sistemli bir şe- kilde uygulanmıştır.
Kıyımlar, ya yerinde olmuş ya da sür günlerin Suriye ve Mezopotamya çölle rine doğru gönderildikleri yollar boyun ca olmuştur.
Yapılanın amacı da şudur: Ermenilerin sesini kesinlikle boğmak, bütün Türk
« * «
►Ermeni tezine göre İstanbul’da iktidarda bulunan İttihatçılar,
bütün bir halkı yok etmek istemişlerdir açıkça. Bu yok etme
planı sistemli bir şekilde uygulanmıştır. Kıyımlar, ya yerinde
olmuş ya da sürgünlerin Suriye ve Mezopotamya çöllerine
doğru gönderildikleri yollar boyunca olmuştur.
►Türk tezi ise İstanbul hükümetinin Ermeni ulusunu yok etmeyi
hiçbir zaman aramadığını, savaş zamanında geçerli bir
uygulamaya uygun olarak sadece Ermenileri ‘tehcir’ zorunda
kaldığını ileri sürer. Ermenilerin Ruslarla birlikte Doğu
Anadolu’da yaptıkları da ‘tehcir’in diğer dayanağıdır.
Toynbee’nin İngiliz hüküme
ti hesabına hazırladıkları
‘Mavi Kitap’ ya da Aram An- donyan’nın önayak olmasıy
la yayımlanan Naim Bey’in
‘Anılar’ı reddedilemez nite
likte belgeler olarak görül memeli hiç de. ‘Mavi Ki-
tap’ın ‘savaş propagandası olarak yayımlanıp dağıtıldı ğım’, Toynbee’nin kendisi de
itiraf etmedi mi? Bunun gibi Jöntürk hükümetinin, Erme nilerin yok edilmelerini em retme yolunda 1915 yılının ilkbaharında çektiği telgraf lar, ciddi olarak tartışılıyor bugün.
Ancak bunu söyledikten sonra, Batı arşivlerinde ko runmuş ve her biri kendine göre olmak üzere, acılı ger çeği dile getiren sayısız ta nıklıklara nasıl girişilmez he men? Bir saptama: Birinci Dünya Savaşı ’nın arifesinde. Türkiye’de, bir olasılıkla 1 milyon 500 binden fazla Er meni yaşıyordu; kıyımların, tehcirlerin, sürgünlerin arka sından, olsa olsa 70 bin Er meni kalacaktır geriye birkaç yıl sonra.
Özellikle bu sıradan sapta maya nasıl olur da dikkat ke silmez insan?
Yalnız Ermeniler
değil, Müslüman
halk da...
Birinci Dünya Savaşı yılla rında yaşanan kıyım, Er meniler ve Türkler arasın da sürekli tartışma konu su olmuştur. 1915 Mayı- sı’nın ortalarına doğru, Osmanlı hükümeti, Doğu illerinde yerleşmiş bütün
Ermenilerin ‘tehcirimi
emreder. Çok geçmeden Kilikya ve Batı Anadolu Ermenilerini de içine ala cak harekât, korkunç ko şullar içinde akışım sürdü rür. Yağmalar, yangınlar, işkenceler, kıyımlar olur. Ancak savaşın felaketleri altında ezilen tek halk de ğildir Ermeni halkı. Savaş sonrası istatistiklerine gö re, 1915’te başlayan Rus iş gali ve Ermeni milislerin öç eylemlerine uğrayan il lerde yüzbinlerce insan yok olup gitmiştir ki bu nun hatırı sayılır bir bölü mü düşmanın işlediği kı yımlar sonucudur. Ermeni çetelerinden bir grup (üst te) ve Ermenilerden müsa dere edilen silahlar (yan da).
haklarının en büyük Turan devleti çerçe vesinde birleşmesine engel oluşturan bir etnik öğeyi Kafkasya’dan söküp atmak! Türk tezi, daha da inceliklere dikkat eder durumda değildir.
Reddedilmesi güç bir yığın belgeye da yanan bu tez ise İstanbul hükümetinin Ermeni ulusunu yok etmeyi hiçbir za man aramadığını, savaş zamanında ge çerli bir uygulamaya uygun olarak sade ce Ermenileri ‘tehçir’zorunda kaldığını
ileri sürer.
Ermenilerin düşman hizmetinde mi lisler oluşturdukları, Rusların Doğu Ana dolu’ya girmelerinden yararlanıp 1915 Nisam’nda, Van ilinde Müslüman halkı kesip doğradıkları ölçüde, daha da zo runlu görünüyor bu ‘tehcirler’. Sürgün ler ve onlara eşlik eden olaylar, yığınla in sanın kurban olmasına yol açmıştır kuş kusuz, ne var ki ölenlerin sayısı, 300 bi ni aşmamıştır yine de bu rakam ise aynı
dönem boyunca yok olup giden 3 milyon Türk ile orantılıdır.
Bir tarafın ve ötekinin soruna ayırdık ları belgelerin çokluğu içinde yanlışlık ları, tartışılabilir noktalan, hatta değişti rip çaıpıtmalan bulup ortaya koymak, öyle güçlük çıkarmıyor pek. Özellikle bugün şu nokta iyice anlaşılmış görünü yor.
Suçlama amacıyla dosyaya konmuş ki mi önemli belgelerin örneğin Bryce ile
Bununla beraber, şunun da altını çizmek önemlidir. Sa vaşın felaketleri altında ezi len tek halk değildir Ermeni halkı, 1915 yılının ilkbaha- nnda, Çar ordusu, Van Gölü yöresinde ilerlerken Kafkas ve Türkiye Ermenilerinin oluşturdukları gönüllü tabur ları da geliyordu arkasından. OsmanlIlar, ancak temmuz başlarına doğru püskürtebi- lecektir bu Rus-Ermeni karı şımı güçleri. Bu arada, on- binlerce Müslüman -aynı za manda askeri harekâttaki dal galanmalara tabi olarak, pek büyük sayıda Hıristiyan!- öl dürüldü ya da kaçmakta bul dular selâmeti.
Birkaç ay sonra Ruslar, Er zurum’u alıp (1916 Şubatı) Doğu Anadolu’nun hatırı sa yılır bir bölümünü git gide iş gal ederek birliklerini güney de Muş’a ve kuzeyde Trab zon’a (alınışı nisanda) ve Er zincan’a (alınışı temmuzda) değin sürdüklerinde, aynı se naryodur görülen.
Bu kez de cemaatler arası çatışmada Müslüman halk ağır bir vergi ödeyecektir. Sa vaş sonrası istatistikleri, Rus işgaline ve Ermeni milislerin öç eylem lerine uğrayan illerden her birinde, önem li bir nüfus açığı koyuyorlar ortaya, yüz binlerce insan yok olup gitmiştir ki bu nun hatırı sayılır bir bölümü düşmanın iş lediği kıyımlar sonucudur.
1915, 1916,1917 yakılıp yıkılış yılla ndır bunlar!
Yarın; Başka cephelerde de
ölünür
SAYFA C U M H UR İYET
C S
10
DİZİ YAZI
Her cephede ölüm var
Kuzey-Doğu Cephesi’nde acımasız olaylar olurken öte ki cepheler de ağırlıklarım koyarlar faciaya. Çanakka le’de ölünür. Mezopotam ya’da ölünür: Orada Ingiliz- ler, 1916 nisanında Kut el- Amara’da uğradıkları ağır bir yenilgiye karşın kuzeye doğ ru, kimsenin gözünün yaşma bakmadan ilerleyişlerini sür dürmektedirler. Sina’da ve Süveyş Kanalı ’nın kıyıların da ölünür. Orada, Bavyeralı Albay Friedrich Kress von
Kressenstein. Mısır’daki İn
giliz güçlerine karşı akınlan- nı sürdürmekte ayak dire mektedir. Son olarak Arap Yanmadası’nda, Suriye’de ve Filistin’de ölünür. Bu bölge lerde Osmanlılar, yalnız İtilaf
Devletleri’ne çarpmazlar,
Mekke Şerifi Hüseyin’i de bulurlar karşılarında: Hüse yin, 1916 haziranında, sulta nın egemenliğine karşı ayak lanmaya çağırmıştır Arapla rı.
Arap ayaklamşı
İstanbul’da, strta saplan mış gerçek bir hançer darbe si gibi karşılanan Arap baş kaldırısı, BabIâli’nin en te mel uğraşlarından biri ola caktır çok geçmeden. Nede ni de şu: Tek başına hareket etmemektedir Şerif Hüseyin. Ocak 1916’da, bir karşılıklı yardım anlaşması yapmıştır İngilizlerle ve etkin desteği ni görmektedir onların. Mı
sır’daki Büyük-Britanya
Yüksek Komiseri Sir Henry
McMahon’la görüşmeler so
nucu ortaya çıkan bu anlaş maya göre Londra Hüküme ti, Suriye’nin kuzey sınırla rında doğuda Iran Körfezi’ne (Suriye kıyılarında geniş bir sahil şeridi bir yana bırakılır sa), batıda Akdeniz’e ve gü neyde Arap Yarımadası’na değin, Arap ülkelerinin bü yük bir bölümünün bağım sızlığını tanımayı üstlenmiş tir. “Bu çeşitli yörelerde ken
dilerine en uygun hükümet biçimlerinin yerleşmesi ama cıyla Araplara gerekli öğüt ve destek sağlamayı” vaat et
miştir, buna karşılık Mekke Şerifi de önemli bir silah ve para yardımı karşılığında,
“Arap halkları Türk boyunduruğundan kurtarmak için” savaşmayı kabul etmiş
tir. McMahon’un bir mektubunun açık ladığına göre, “Arapların, yalnız ve yal
nız Britanyalılann öğütlerine başvura cakları konusunda anlaşılmış”, başka
herhangi bir Avrupa ülkesinin yardımı bir yana bırakılmıştır.
Sultanın, Arap vassallerinden birine çarpması, ilk kez oluyor değil kuşkusuz. Ne var ki arkasındaki Büyük Britanya ile korkutucu bir düşmandır Hüseyin. Ingi- lizler, Necid Emiri Abdülaziz İbn Sa’ud ile de anlaştıktan için durum daha da teh likelidir o ölçüde, tbn Sa’ud, ayda 5000 sterlin ve Suudi “bağımsızlığının tanın ması karşılığında, dostluğunu ve yansız lığını vaat etmiştir Britanya Hüküme ti’ne. Etkin bir bağlaşıklık bulunmadı ğından, bu anlaşma, kendisi hakkında iyi düşünmeyen bir komşuca rahatsız edil mekten korkmaksızın eyleme geçme ola nağını vermektedir Mekke Şerifi’ne.
Çölün dinmeyen rüzgârı
Gelişmeler, alabildiğine kötü başlar birden Osmanlılar için. Başlarında, Hü seyin’in oğullarından birinin, Emir Fay
sal’in bulunduğu Bedeviler, Hicaz demir
yoluna atılırlar ve çok geçmeden de Mek ke ile Cidde'deki Türk garnizonlarını di ze getirecekleniir (12 ve 16 Haziran 1916). Harekât, birçok İngiliz subayının
François Georgeon
ve
Paul Dumont'un
"Osmanlı İmparatorluğu Tarihi" adlı eserinden
► Kuzey-Doğu Cephesi’nde acımasız olaylar olurken öteki
cepheler de ağırlıklarını koyarlar faciaya. Çanakkale’de ölünür,
M ezopotam ya’da ölünür. Son olarak Arap Yarımadası’nda,
Suriye’de ve Filistin’de ölünür. Burada Osmanlılar, yalnız İtilaf
Devletleri’ne çarpmazlar, Mekke Şerifi Hüseyin’i de bulurlar
karşılarında.
► Adım adım direnmektedir Osmanlılar! Ölesiye savaşırlar,
çünkü kaybedecekleri büyüktür. Hüseyin’in oyalandığı büyük
Arap krallığı düşünü başarısızlığa uğratmak değildir sadece
söz konusu olan: İtilaf devletlerinin imparatorluğu bölüp
parçalama tasarılarına engel olmaları gerekm ektedir özellikle.
< 1 f k İL . i i -m
i
$ß . # * ' « r jt
b f t1917 Martı’nda Petrograd’da patlayan devrim, Rusya’yı çatışmaların dışına çıkararak OsmanlI’nın rahat bir nefes almaşım sağlar. Bolşevikler, birkaç ay sonra, Brest-Litovvsk antlaşmasıyla (3 Mart 1918), işgal edilen topraklan boşaltmayı, Çann 1877’de aldığı Kars, Ardahan ve Batum illerini imparatorluğa geri vermeyi ve gönüllü Ermeni çeteleri ni silahsızlandırmayı vaat ettiklerinde, daha da rahat bir nefes alacaktır Türkiye.
yardımıyla ustaca yürütülür, aralarında, anlaşılmaz bir kişiliğe sahip Thomas Ed
ward Lawrence de vardır; bu subayların
ve Arap başkaldırısının başlıca esinleti- cilerinden biri olduğunu söyleyip övü necektir sonradan.
Ingiliz desteği sayesinde, Hicaz’ın bü yük bir bölümünü denetimi altına almak ve Yemen’deki Osmanlı ordusunun im paratorluğun geri kalan yanıyla her tür lü ilişkisini kesmek için, sadece birkaç hafta yetmiştir Faysal’a. Ekimin sonların da, Hüseyin kendisini “Arapların kralı” olarak ilan ettiğinde, bir adım daha atıl mış olacaktır. Kuşkusuz, simgesel bir davranıştır bu; çünkü, yeni hükümdar, sadece Hicaz’ın Bedevi kabileleri üzerin de hüküm sürmektedir o sıralar. Öyle de olsa, çöldeki rüzgâr, açıktır ki hemen di necek gibi değildir artık.
McMahon’la yapılan anlaşmanın ru huna uygun olarak Şerif Hüseyin’in yö nettiği başkaldırı, bütün Arapları içine alan bir niteliğe bürünür ve Suriye’yi kapsar özellikle. 1917 ilkbaharından baş layarak Faysal’ın birlikleri kuzeye doğ ru harekete geçerler. Akabe’yi alırlar (6 temmuz); akınlara ve Suriye kentlerini Medine’ye bağlayan demiryolu boyunca sabotajlara girişerek, Osmanlılan hırpa layıp tedirgin ederler. Aynı döneme doğ ru, Mısır’daki Ingiliz birlikleri de yürü yüşe geçmiş ve Kutsal Yerler doğrultu sunda olmak üzere, Sina üzerinde ağır
ağır ilerlemektedir. Araziyi iyi bilen ve iletişim yollarına egemen bu çifte saldı rı karşısında Türkiye en yetkin güçlerini harekete geçirmek zorunda kalır; Cemal Paşa’nın dördüncü ordusu ve özellikle, yeni kurulmuş olup bir altmış kadar Al man subayının görev aldığı ve General
von Fulkenhâyn’ın komutasına verilen
Yıldırım Ordusu’dur bunlar. Ancak Ge neral Allenby nin yönettiği Ingiliz tugay ları, Gazze, Akka ve Yafa’yı aldıktan sonra, 9 aralıkta ele geçirdikleri Kudüs’te kutlayacaklardır Noel’i. Aynı kış, Fay- sal’ın adamları, Ölüdeniz ve Ürdün kıyı larında karargâh kuracak, Kerak’taki Türk filotilasını da yok edeceklerdir. Şam, öyle pek de uzakta değildir artık. Her şeye karşın, aşağı yukarı daha bir on aylık harekât vardır ilerde.
Adım adım direnmektedir Osmanlılar!
Direnen Osmanlılar
Ölesiye savaşıyorlarsa eğer, kaybede cekleri büyüktür de ondan. Hüseyin’in oyalandığı büyük Arap krallığı düşünü başarısızlığa uğratmak değildir sadece söz konusu olan onlar için: itilaf Devlet leri’nin imparatorluğu bölüp parçalama tasarılarının gerçekleşmesine engel ol maları gerekmektedir özellik’e. Gerçek ten itilaf D evletlerinin, sultanın As ya’daki topraklarını daha şimdiden -gü le oynaya- paylaştıkları, İstanbul’da bilin
mez bir şey değildir; nitekim Çarlık ar şivlerindeki gizli belgelerin bir bölümü ele geçirildikten sonra durum açığa vu rulmuştur ve Rus devrimcileri yapmıştır bunu. 1916 Mayısı’nda, Ingiliz tarafın dan Sir Mark Sykes ve Fransız tarafından da Georges Pico’nun yürüttükleri görüş meler, daha sonra Saint-Petersburg’un da onayıyla üç ilgili tarafın iştahlannı ala bildiğine doyurmuştur; Erzurum, Trab zon, Van ve Bitlis illerinin yam sıra Dic le vadisine değin Muş ve Siirt yöreleri Ruslara; Suriye ve Kilikya kıyıları, Su riye’nin geri kalan bölümüyle Irak’ın ku zeyini içine alan bir nüfuz bölgesi Fran- sızlara; Hayfa ve Akka limanlan, Bağ dat’tan Iran Körfezi’ne değin bütün bir güney Mezopotamya ve son olarak da Filistin’den İran’a uzanan geniş bir nüfuz bölgesi Ingilizlere bırakılmıştır.
Birkaç ay sonra, Saint-Jean-de-Ma- uricnne’de yapılan bir başka anlaşma (19 Nisan 1917) da, İtalya için terekeden bir pay öngörmüştür; Batı Anadolu boyun ca aynlan ve imparatorluğun en zengin yörelerinden birkaçını, bir arada İzmir, Antalya ve Mersin’i içine alan bir işgal bölgesidir bu.
Son olarak; bu kesip biçmeleri yapar ken, itilaf devletleri, her rüzgâra bir va at ekmekten de geri durmamışlardır: Araplara, etkili bir Avrupa vesayeti be raberliğinde bağımsızlık; Yahudilere, Fi listin’de bir “ulusal yuva” (2 Kasım 1917 tarihli Balfour açıklaması); Yunanlılara
da, onların meghali ideo -“büyük düşün cellerinin gerçekleşmesi yolunda, Trak ya ile Küçük Asya’daki Ege illerini içi ne alan bir Büyük Yunanistan’ın yaratıl masıdır bunlar. Bütün bunlara bakıp da, nasıl kaygılanmaz olurdu imparatorluk ve umutsuzluğun gücüyle karşı koymaz dı? Savaşın bu son aylannda, sadece İti laf Devletleri’ne karşı savaşılmaz, kendi ölümüne karşı da savaşmaktadır impara torluk!
1917 Devrimi'nin getirdiği
soluk
Öyle de olsa, bu can çekişme içinde, bir anlığına bir iyileşme görülür. 1917 Martı ’nda Petrograd’da patlayan devrim, çatışmaları sürdürmenin dışına atmıştır Rusya’yı.Kuzey-Doğu cephesinde, Rus birlikleri, bozguna uğrayıp dağılmakta gecikmezler.
Türkiye, sonunda bir nefes alabil ir du rumdadır bu yönden. Bolşevikler, birkaç ay sonra, Brest-Litowsk antlaşmasıyla (3 Mart 19 18), işgal edilen topraklan bo şaltmayı, Çann I877’de aldığı Kars, Ar dahan ve Batum illerini imparatorluğa geri vermeyi ve gönüllü Ermeni çetele rini silahsızlandırmayı vaat ettiklerinde, daha da rahat bir nefes alacaktır Türkiye.
BİTTİ
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi