• Sonuç bulunamadı

Safiye Ayla hatıralarını anlatıyor:Atatürk'le ilk karşılaşma ve ikinci imtihanın notu...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Safiye Ayla hatıralarını anlatıyor:Atatürk'le ilk karşılaşma ve ikinci imtihanın notu..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■7T-

c¡!LUfl%\

Atatürk’le ilk karşıla

ve ikinci imtihanın notu...

Safiye Ayla hâtıralarını anlatıyor

Atatürk'ün Türk musikisi severliğl hakkmdiaki hâtıralarım tesbit etmek üzere, Sıraservilerdekl apartımanmda ziyaret ettiğim Safiye Ayla, bana sa­ londa yer gösterirken:

c — Size, dedi, hâtıralarımı anla­ tacağımı vadederken Atatürk bir Türk musikisi severi idi, demiştim. Her şeyden evvel tashih etmek iste­ rim ki Atatürk yalnız bir Türk mu­ sikisi severi değil, hayranı idi... Üs­ tün bir bestekâr kadar Y e belki de onlardan daha fazla makamdan an­ lar, falsoları yakalar, çok haklı ten- kidlerde bulunurdu. Bu böyle olduğu gibi son derece içli ve duygulu bir şair kadar da güftelerin hatalarım işaret ederdi.»

«Gazi cesurları sever»

Safiye Ayla’ya sordum:

— Atatürk’le ilk defa nerede ve na­ sıl karşılaştınız?

« — Unutmama imkân olmıyan bir gündür o. dedi. Sanat hayatımın ikinci seneslydi... O zaman Küçük çiflik parkında okuyordum. Kara ku­ ru bîr kızdım... Şimdi sanat hayatı­ mın 18 İnci yılı içinde olduğuma göre şöyle böyle 16 sene evvel... Atatür’ün seryaveri Rüsuhi bey Küçük çiflik parkına gelerek beni yanma çağırttı. Gittim. Gazi hazretlerinin beni din­ lemek istediklerini söyleyerek işimin bitip bitmediğini sordu ve: «Hemen gidebilir miyiz?» dedi. Ben de son şarkımı okumuş, evime dönmek üzere idim. Düşündüm: Gazi hazretleri ve ben... Ben, kara kuru Safiye... Gazi hazretlerinin huzuruna çıkacak ve şarkı söyliyecek... Kör olası şeytan sanki gırtlağıma bir düğüm atıp sa- vuşmuştu. O saniyeden itibaren bir ; imtihan korkusu titremesi içinde kal­

dım. Ne «gidebiliriz efendim» diye bildim, ne de «gidemem»... Dedim ya, gırtlağımda bir düğüm peyda oldu, cevap veremedim. Rüsuhi bey halimi anlamıştı. Önüme eğik duran başımı, çeneme dokundurduğu şehadet par- mağiyle kaldırarak: «Yüzüme bak!» dedi. Baktım. Tebessüm ediyor ve bana cesaret veriyordu: «Üzme ken­ dini, diyordu. Cesur ol... Gazi ce­ surları sever...» İşte bu «G azi cesur­ ları sever» kelimesi bende tereddüdün ve korkaklığın zerresini bırakma­ mıştı.»

îlk karşılaşma

— Nereye götürülmüştünüz?

« — Rüsuhi bey beni otomobiline alarak Şişliye götürdü. Sonradan öğ­ rendim k i'o gece gittiğimiz ev, o za- . manki belediye reisi muavini Nuri be- |yin evi imiş... Kılıç Ali bejde Ata- ; türk’ün yakınlarından bir çokları ! orada idiler. Saz arkadaşlarımdan bir

kaçını orada görmekliğim cesaretimi arttırdı. Şimdi hangileri olduğunu 'hatırlayamadığım bir kaç şarkı oku­ ldum. Atatürk dikkatle dinliyordu. Bir ! falsomu yakalayacak diye de ödüm i kopuyordu. O gece sabahın saat se- jkizine kadar oturuldu, çalındı, okun- |du... Bu, Atatürk'le ilk karşılaşmanı- jdı. O geceyi hem bu bakımdan, hem j de sanat hayatımın İlk sabahlaması ¡olduğundan katiyen unutamam...» j — Tenkid mi edildiniz, takdir mi? | Safiye Ayla, tarihe mal olacak bu (satırlar arasında yalana veya müba- lâğya katiyen tahammül edemiyece- jğini söyleyerek:

« — Doğrusu, dedi, o gece ben ne takdir gördüm, ne de tenkid... Ten­ kid veya ihtarla karşılaşmamaklığım, j benim için bir takdir demekti. Top- jlantinin sonlarına doğru Atatürk’ün i «Güzel sesi var, bu kara kızın» cledi- iğini yakınlarından öğrendim.»

Dört sene sonra

j

| Safiye Ayla, o geceden sonra tamam dört sene Atatürk’ü bir daha göre­ mediğini söyleyerek:

« — Ankarada bir konser vermeğe davet edilmiştim, dedi. Şunu da işa­ ret edeyim ki bu dört sene zarfında ben, mütemadiyen ders almış, çalış­ mış ve sanatimi bir hayli ilerletmiş­ tim. Ankarada bulunduğumu haber alan Atatürk, konserlerimin ertesi gü­ nü beni Çaııkayadakl köşküne ça­ ğırttı. Şüphesiz ki bu, benim için dört sene sonra vereceğim ikinci bir İmti­ han olacaktı. Gittim, bir kaç şarkı okudum. Yanma çağırdı, sırtımı ok­ şadı ve artık olgunlaşmağa başladığı­ mı söyledi. Bu dört sene sonraki ikinci karşılaşmamdan sonra, son hastalı­ ğına kadar Atatürk’ün huzuruna sık sık çıkarıldım ve şarkı okudum.»

Atatürk’ün sazcılara kârşı alâka­ sını öğrenmek isteyerek:

— Kimleri takdir eder veya sever­ di? dedim.

Safiye Ayla:'

« —. Mühimdir, dedi, onlaıı da

söy-Bestekâr ve şair gibi — Şişlideki ev — îlk sa­

bahlama — Müzisyenlere karşı

muamele —

Atatürkün «Sana ne yapayım?» sualine Safiye-

nin verdiği cevap — Düğümlenip kalan bir arzu

— «Bugünkü alaturka, bir Türk'musikisi değil­

dir» — Kadın ve boya..

"\ Yazan: Cemaleddin Bildik [’

t $<>, • v d • 2J| ' d' r- ' :

Safiye Ayla ve Tanburî Selâhadin Pınar, mikrofon önünde deniz

cila

şarkısını okurlarken

Ieyeyim. Saz takımında kemanı Nobar ile Sadî Işılay bulunmazsa tatmin olunmaz, onları behemahal isterdi. Tamburi Salâhaddln Pınarı, udi Nev- resi, Yorgoyu, kemani Necati Tok- yayı, kemeııçe Aekoyu de pek severdi. Hele Hafız Yaşarın sesine hayrandı..»

Müzisyenlere karşı

muamelesi

Dünün kara kuru kızı olan Safiye Ayla, şimdi şişmanlamağa doğru bir yol tutmuştur. Bu halinden memnun değildir. Her kadım gibi o da şişman­ lıktan korkuyor ve şikâyet ediyor:

« — Görüyorsunuz, diyor, apartı- manm en üst katında oturuyorum. Spor olur, şişmanlamam diye boyuna merdiven çıkıp iniyorum amma... Ne dersiniz, şişman mıyım ben?...*

— Size şişman denmez, balık erin­ desiniz, diye cevap verdim. Hakikaten ete öyledir. Fakat nedense kendisini şişmanlamağa doğru gider durumda görmektedir. Bu bahis üzerinde ko­ nuşurken aklına gelmişti.

« — Atatürk'ün, dedi, müzisyenlere karşı muamelesi tam demokratik idi. Bir çok sosyetelerde müzisyenler İçin ayrı sofra kurulur. Fakat Atatürk, ibizlere tam bir arkadaş muamelesi yapar, sofrasında yer verir, içtimai mevkii yüksek davetlilerden katiyen ayırdetmezdi. Çok defa şarkılara işti­ rak eder, tek başına saza refakat et­ tiği de görülürdü. Hangi şarkı idi bilmiyorum, hâtırmıda kalmamış, Bir gün bir şarkı okuyordum. Elile işaret ederek:

— Dur! dedi, yanlış okuyorsun... Durdum. O şarkıyı Atatürk, baştan alarak okudu. Sazda bulunan beste­ kâr arkadaşlarım göz ucu İle işaret ederek hayranlıklarını belirtiyorlar ve Atatürk’e hak vererek «doğrusu bu- dur» demek İstiyorlardı. Evet Atatürk şarkının güftesinde ve bestesinde fa l­ so yapılmasına ‘ katiyen tahammül edemezdi. İşte Atatürk’ten yalnız bir o gün ihtar gördüm. Beni daima be­ ğenmiş ve ileride yüksek bir okuyucu olacağımı söylemiştir.»

Sana ne yapayım?

Atatürk’ün «Yem en türküsü» nü çok sevdiğinden dünkü nüshamızda bahsetmiştim. Safiye Ayla diyor ki:

« — Dolmabahçede bir gün yine bu şarkıyı okutmuştu. Son derece müte­ hassis olan Atatürk «Söyle, dedi, sana ne yapayım?» düşündüm. İstenilecek herşeyi yapabilecek bir büyük adamdı o... Peri padişahının masallarındaki gibi «Sağlığınızı paşam» demekten kendimi alamadam. itira f ederim hi bu arada içimde bir arzunun düğüm­ lenip kaldığım da açıklamaktan geri kalamadım. Usulcacık «Beynelmilel bir sanatkâr olmak isterdim amma» dedim. Fakat bu, Atatürk’ün yapabi­ leceği işlerin en müşkülü idi. çünkü sanatim, Türk hudutlarını aşamıyan bir İşti.»

Bu noktadan yüreğinin pek yanık okluğunu söyleyen Safiye Ayla, söz­ lerine şöyle devam etti:

« — Alaturka musikiyi müdafaa için namütenahi konuşanlarımız pek çok­ tur. Bunlar gelişi güzel söylüyorlar. Eminim ki bu mevzuun ne hazin ne­ ticeleri olduğunu benim gibi düşün­ medikleri için öyle konuşuyorlar Bir ecnebi muhitinde «Türk ses yıldızı*

diye takdim edildiğim zaman, tahmin edemiyeceğiniz derecede büyük bir sı­ kıntı içinde kıvranıyordum. Çünkü bu ecnebilerin anlayabilecekleri bir şar­ kı okumama imkân yoktu. Hangi şar­ kıyı okursam okuyayım « çok güzel ses, maşallah» demekten öteye gidemeye­ ceklerdi. Netekim bu, böyle olmuştur. Gönlümün en büyük arzusu, alaturka demiyorum, sözüme dikkat ediniz. Bir Türk musikisinin doğmuş ve bütün dünyaya kendini dinletebildiğin! gör­ müş olmaktır. Adnan Saygun’un ora- töryüsünü, Türk musikisi üzerinde atılmış bir adım olarak sayabiliriz. Fakat sarahaten söyiiyeyim ki bu­ günkü alaturka, bir Türk musikisi değildir olmaktan da çok uzaktır.

Yüreğimin acı ile burkulduğu diğer nokta da beynelmilel şöhret yapmak imkânlarının bizden uzaklaştığını müşahade etmekliğimdir. Bu şöhreti yapacak Türk artistlerini görmek in­ şallah nasip olur ...

Safiye Aylayı bu mevzu üzerinde bir az daha deşebilmek İçin:

— O halde, dedim, alaturka ma­ demki bir Türk musikisi değildir. Onu kaldırıp atalım.

Telâşla yerinden hopladı:

« — Aman! dedi. Sözlerim yanlış anlaşılmasın... Dünyaya hltabetmiyor diye alaturkayı kaldırıp atalım demek istemiyorum. Alaturka sadece bizim ruhumuza hitabeden bir musikidir ve bu böylece devam edecektir. Atatürk beynelmilel bir Türk musikisi yara­ tılmasını belki isterdi. Fakat olmadı... Oluncaya kadar da Atatürk, bugünkü alaturkayı dinleyerek gözlerini yum­ du...»

Safiye Ayla’dan, yine Atatürk’e ait bazı hâtıralar dinledim. Boya üstüne boya, pudra üstüne pudra sürerek, kirpik kıvırıp, kaş yolarak güzelleş­ tiklerine inanan kadınların alâka ile okuyacaklarını tahmin ettiğim bu enteresan hâtıraları da bir kaç gün sonra yine bu sütunlarda bulacaksı­ nız

Cemaleddin P İ L D İ K

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk’ü dış politikada gerçekçilik yönüyle ele almaya çalıştığımız için, onun milli politikasının en genel şekliyle değerlendirilmesini

Mustafa Kemal Atatürk’ün hukukçulara h taben yaptığı aşağıdak k konuşma, Atatürk’ün hukukçulara verd ğ önem ve Türk ye Cumhur yet ’n n çağdaş uygarlık

Son olarak ise büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün akıl ve bilim üzerine önemli sayılacak tavsiye niteliğinde bir. açıklamasını

enim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacakt›r, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacakt›r” ve “‹ki Mustafa Kemal var: Bir ben, et ve kemik, geçici

Sıra Adı Soyadı D.Yılı Kulübü Derece.. 50m serbest-Free 9 Yaş

11 Kasım 1938’de toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir arkadaşlarından İsmet İnönü’yü ikinci Cumhurbaşkanı olarak seçti (Görsel 4.10). İsmet

Türk milletinin küllerinden yeniden doğmasını sağlayan Gazi Paşa’nın; büyük önem vererek Türk milletine miras bı- raktığı 105 adet özel evrakından biri olan

Atatürk çok sade bir kahvaltı alışkanlığı vardı kahvaltıda bir iki dilim ekmek ile bir bardak ayran veya bir kâse yoğurt tüketirdi... Atatürk’ün en sevdiği yemeklerin