• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 400. yılında:Mimar Sinan'ın hayatı ve kişiliği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 400. yılında:Mimar Sinan'ın hayatı ve kişiliği"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÖLÜMÜNÜN 400. YILINDA...

MİMAR SİNAN’IN

HAYATI VE KİŞİLİĞİ

Prof. Feridun Akozan

/ ? / /

5

0 0 yıl evvel doğdu, 100 yıl yaşadı (1488-1588), adı,

namı, şöhreti “ Koca Si­ nan” olarak 400 yıldan- beri dillerde dolaşmakta, Türk’ü, yabancısı onu saygı ve hayranlıkla anmakta, hakkında ki­ taplar, incelemeler yazılmış ve ya­ zılmaktadır.

Diğer taraftan sanat ve bilimin bütün kollarında şöhret kazanmış olan ressam, heykeltraş, mimar, mühendis, yazar, müzisyen, dâhi sanatkâr Léonardo da Vinci, (1452- 1519) yılları arasında yaşamış, yine dahi sanatkâr Michèle-Ange Bouo- narotti, ressam, heykeltraş, mimar ve şair, (1475-1564) yılları arasında yaşamış, yani Sinan ile yakın sene­ lerin iki ayrı dehâsı. Birinin şöhreti koca Osmanlı imparatorluğunu sa­ rarken, diğer ikisi, Leonardo ile Michèle-Ange, Avrupayı teshir et­ mekte idiler.

Leonardo da Vinci ve Michèle- Ange hakkında pek çok dilde yazılmış mükemmel büyük eserler vardır. Koca Sinan için de onun hayatını, sanatını, eserlerini incele­ yen büyük ve toplu bir yayına,

günümüze kadar kavuşamamak

üzüntü vericidir.

Gerçekte, Sinan hakkında, gü­ nümüze kadar, yerli ve yabancı pek çok eser ve makale neşredilmiştir. Ama, Sinan'ın, daha doğrusu Sinan mimarbaşılık devrinin mimarlar oca­ ğının eserlerini tümü ile tespit ederek

B

38

“B iz bu yazım ızı, Sinan 'ın

hayat hikayesi, soyu ve kişiliği

ile ilgili konulara açıklık getir­

m ek ü zere kalem e aldık. A n ­

cak, S in a n ’ın resm i görevi olan

m im arbaşılık hakkında b u ra ­

da kısa bir bilgi verm eyi yararlı

görm ekteyiz.

cildler dolusu bir eser meydana getirerek dünya mimarlık tarihine kazandırırsak, dahi sanatkâra karşı şükran görevimizi yerine getirmiş oluruz.

Yanılmıyorsam, ilk olarak Sinan'­ dan övgü ile söz eden yabancı,

AvusturyalI büyük tarihçi “ Osmanlı imparatorluğu Tarihi" adlı büyük eserin müellifi Joseph von Ham- mer'dir. Almancası 14, Fransızcası 18 ciltlik büyük eserinin (1836) 6. cildinde Edirne’deki Selimiye Ca­ miinden bahsederken " ...bu cami

hayranlığa lâyıktır ve padişahın

isminden ziyade (II. Selim) Sinan’ın ismini geleceğe intikal ettirecektir." diyerek. Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin sultanları karşı­ sında Sinan’ın kudretini çok yerinde bir şekille dile getirmektedir. Aslında Kanuni Sultan Süleyman’da, Süley- maniye camiisinin tamamlanarak

ibadete açılışında, ibadethaneyi

açmak üzere anahtarı Sinan’a uza­ tarak, açılışı onun yapmasını iste­ mekle, büyük mimara en büyük iltifat ve teşekkürünü ifade etmiştir.

Bu yazımız Sinan’ın eserleri üzerinde olmayacaktır, onların söz­ lerle açıklanmaları yanında, çizim ve fotoğraflarla dile getirilmesi gerekli­ dir ki, yukarıda gerçekleşmesini dilediğimiz büyük eserin malzemesi olması gerekir.

Biz bu yazımızı, Sinan’ın hayat hikâyesi, soyu ve kişiliği ile, ilgili konulara açıklık getirmek üzere kaleme aldık. Ancak, Sinan'ın resmi görevi olan mimarbaşılık hakkında burada kısa bilgi vermeyi yararlı görmekteyiz: Mimarbaşılık, devletin resmi mimarlığı görevi idi. Sultanın ve Devlet mensuplarının binalarının inşaatı, Topkapı Sarayı içinde ku­

(2)

33. Süleymanıye Camisi avlusundan ▼ From the court ol Süleymanıye Mospue

rulmuş ve adına "Hassa Mimarları Ocağı” ismi verilen bir bürodan idare edilirdi. Mimar ocağının bir başı vardı, bu şefe mimar ağa veya mimar başı veya “ ser mîmârân-ı hassa” denirdi.

Mimarlar ocağı, anlaşıldığına gö­ re, II. Bayazit zamanında (1481- 1512) bir kuruluş olmaya başlamış­ tır. Mimar Koca Sinan böylece mimarlar ocağının dördüncü baş- mimarı olmaktadır. Sinan, Kanuni Sultan Süİeyman, II. Sultan Selim ve III. Sultan Murat zamanında mimar- başılık görevinde bulunmuştur. Mi­ marlar ocağı II. Sultan Mahmud zamanında 1831'de kaldırılmıştır, bu tarihte şehreminliği ile mimarbaşılık görevleri birleştirildi ve bu yeni kuruluşa “ Ebniyei hassa müdürlü­ ğü” ismi verildi. Son mimarbaşı olan Abdülhalim efendi idi ki, aynı kişi bu yeni kuruluşa da müdür olarak atanmıştır.

Tespit ettiğimize göre, II. Baya- zit’den, ocağın kaldırıldığı II. Mah- mud'a kadar 28 mimarbaşı bu görevde bulunmuşlardır.

Koca Sinan 48-50 yıllık mimar- başılığı zamanında 334 kadar eser vermiştir. Bunların yapı cinsleri şöy- ledir: 77 cami, 47 mescit, 32 medrese, 7 darülkura’, 23 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa, 8 köprü, 23 kervansaray, 33 saray, 36 hamam, 8 mahzen (depo), 6 kemer ve su yolu, 3 köşk.

Bu binalar kuşkusuz, “ mimarlar ocağı" yani Sinan’ın başmimarlığını yaptığı mimarlık bürosu tarafından tasarlanarak inşa ediliyordu. Ancak başında Mimar Sinan'ın dehası, bilgisi, sanatı ve teşkilâtçılığı vardı.

"Hassa Mimarları Ocağı” Os­ manlI imparatorluğunda, yarı bağım­ sız bölgeler ve eyaletler dışında, bayındırlık hizmeti gören ve Osmanlı sarayına bağlı bir teşkilâttır. Saray­ dan başlayarak yurt içinde her türlü resmi inşaatı ve tamiratı ve saraya mensup kişilere ait inşaatı hassa mimarları ocağı yürütürdü. Bundan başka halkın yapmakta olduğu in­ şaatı bu ocak kontrol ederdi. Ocak şehreminliğine bağlı idi. Yeri Saray- burnu’nda Sepetçiler Köşkü ve Alay

(3)

Köşkü civarı (!) idi. Ocak teşkilâtı şöyle idi: Hassa baş mimarı nezareti altında, su yolu nazırı, İstanbul ağası (acemi oğlanlar ağası), Kireççibaşı, anbar müdürü, anbar kâtibi, mimar-ı sânî ve ta’mirat müdürü.

Hassa başmimarı (mimar ağa)'- nın emrinde hassa mimarları dairesi vardı. Bu dairede bir kethüda, bir kalem kâtibi, birçok mimar, minareci, mermerci, taşçı, sıvacı, neccar, dülger ve nakkaş bulunuyordu.

Hassa mimarları halife (kalfa) ve üstad isimleriyle iki sınıfa ayrılırdı. Halifelerden en kıdemlisi mimar-ı sâni (ikinci mimar), gereğinde mimar ağaya vekâlet ederdi. Mimar Sinan zamanında teşkilât her yönü ile mükemmel bir kuruluş olmuştur. Mimarların sayısı ihtiyaca göre deği­ şirdi. Meselâ 1526’da ocak mevcu­ du 18 idi. 1527’de 14 idi. 1650 yıllarında bu sayı 40-43 arasında idi. Sinan zamanından beri ocakda rum, ermeni, yahudi olan, müslüman olmayanlar da bulunurdu. (1)

Osmanlı-Türk dini mimarisi Ana­ dolu’da Beyliklerle şekil almağa başlamıştır. Bu çekirdek OsmanlI

devletinin kurulması ile gelişmeğe başlamış. Plân tekâmül etmiş ve Sinan devrinde en yüksek seviyesi­ ne erişmiş ve bu zirvede kısa bir süre kaldıktan sonra gerilemeğe başla­ mış, daha sonra Osmanlı mimarisine Avrupa baroku karışmış, bunu mü­ teakip de Klasik Osmanlı dini mima­ risi bozulmuştur. Özellikle müslüman olmayan mimarlar klasik camii deje­ nere etmişlerdir. Bunların en iyisi yinede 1757'de III. Osman zama­ nında tamamlanan Nur-u Osmani camii külliyesidir. Bu sırada mimar­ başı Ahmed Ağa isede projenin kalfası Simyon usta tarafından yapıl­ dığı bilinmektedir.

Bilindiği üzere, Sinan’ın hayatı ve eserleri hakkındaki bilgiler, Sinan devrinde yazılmış 4 eserden gel­ mektedir. Bu eserler her ne kadar Sinan’ın kendi ağzından yazılmış gibi görünmekte iseler de, arkadaşı şair ve nakkaş Sai Çelebi tarafından kaleme alındığı düşünülmektedir. Ancak Sinan devrinde ve arkadaşı tarafından yazıldıklarını kabul ederek yine de gerçeğe en uygun oldukla­ rından şüphe etmemek doğru olur.

34. Mimar Sinan'ın estetiği.

▼ Aesthetics ot Architect Sinan.

(4)

« İ l «

a Selimiye Mosque

36. Selimiye Camisi. 37 Rustem Paşa Camisinden

▼ From Rüstern Pasha Mosque

Nakkaş şair Mustafa Sâî Çelebi tarafından hazırlanan bu eserler 4

tanedir: Adsız Risale, Risalet-ül

Mimariye, Tuhfet-ül mimarin, Tezki- ret-ül Ebniye (mazum ve mensur olarak iki biçimde).

Bu dört hatta beş eserde Sinan’ın hayatı hakkında kendi ağzından verilmiş bilgiler mevcuttur. Herbir eserde Sinan hayatını şöyle anlat­ maktadır:

1) Adsız Risale (2):

Bu Abd-ül hakir, Kesir-üt taksir Abdullah oğlu olmağın, devşirme gelüp, yeniçeri olup, yeniçerilik ile Rodos (20 Aralık 1522) Belgrad (29 Ağustos 1521) seferin seferleyüp ba’de atlı seğbanlık ile Muhaç seferin seferleyüp (20 Ağustos 1526) ba'de acemi oğlanları yayabaşısı olup bir müddetten sonra kapu

yayabaşısı olup bir zamandan sonra zemberekçibaşı olup Alman seferin (1529-1533) Bağdat seferin (1533) ba'dehu haseki olup Korfu ve Pulya seferin (1537) bundan sonra Kara- buğdan seferin (1539) seferleyüp gelindükde mimarbaşılık hizmeti ta­ yin olunup ilâ yevaninâ hazâ tarih-i mezburdanberu mimarlık hizmetin­ de olup vaki’binalardır ki...”

2) Risalet-ül Mimariyye:

"... Bu bende-i Kalîl-ül itibar Sinan bin-i Abd-ül Mennan eş-şehîr bi mimarbaşi-i hakisar ki fil-bakîka Abdullah oğlu olmağla sinîn-i sâbı- kada Kanun-u Osmaniye ve âyîn-i hakaniye üzere vilâyet-i Karaman ve bilâd-ı Yûnan devşirme oğlanları ile Dersaadete gelüp ve andan birkaç zaman daşrada bazı hidemata kul- lanılup tâki acemi oğlan payesin kat

■ idüp yeniçeri olmak rütbesine irişdim

ve ol bölükde iken Rodos ve Belgrad seferlerinde rikâb-ı hümâyunda bu­ lunup seğbanlık mertebesin buldum

(1521-1522)... Muhaç seferi idüp

acemi oğlanları yayabaşısı oldum (1526).... nice müddetten sonra kapu yayabaşılığı... ba’de zenbe- rekçibaşılıkla Alman seferine vardım tâ ki (1529) Bağdat seferinde haseki olup (1533) Korfuz ve Pulya (1537) seferlerinin sonunda Karabuğdan seferine varılup geldikde mimarba- şılık hizmeti tefviz olundu. Vaki’olan binalardan (1539)... ”

Nazımda:

Sinan-ı Kayseri meşhur namı

Füzun mimarlıkda ihtimamı 3) Tuhfet-ül mimârin hüvelmuîn:

Bu eserinde risalet-ül mimariyye gibi önsözü vardır. Mimarlığın tarifi sırasında: ".... bu kuralları Sinân-ı Kayseri....” deyimi geçer.

4) Risale-i tezkiret-ül ebniye, man­ zum kısım:

Bu manzumede:

"Selim bin-i Bayezit Han’a irişdik Onun devşirmesiyim o rihlet u jın ce yerine Şah Süleyman cülûs etti Onun zamanında nice hizmet ettim Yeniçeri olup çekdim cefayı Piyade eyledim nice gazayı Benim üstadımın kim âferin bâd Beni neccarlıkda kıldı üstâd Çalıştımda tıfliyyet çağından Yetişdim Hacı Bektaş ocağından

Aynı suretle çeşitli terfi kademelerini sayıyor:

Bir çok mansıplara nail oldum Mimar olmayı murad edinmiş idim olacak var imiş hikmet ilâhın düşer kalbime birgün Padişahın Beni mimar idüp buyurur ol dem Yapam Şehzade içün bir bina hem

Risale-i tezkiret-ül ebniyye'nin mensur kısmı:

"Ba’dehu bu abd-ı fakir kesir-ül taksir raci-i rahmet-i Rahman reis-i mimârân Sinan ibn-i Abd-ül mennan merhum ve mağfur lehü seyf-ül İslâm Selim Han ibn-i Sultan Bayazit

Han aleyhir rahme velg uf ran hazret­ lerinin zaman-ı saltanatında devşir­ me gelüp şeref-i İslâm ve iman ve hizmet-i ekâbir-l ayân ile müşerref olup merhum ve mağfur lehü Sultan Süleyman Han Gazi devrinde yeni­ çeri olup Rodos ve Belgrad seferle­ rin bile idüp atlı segban oldukda Muhaç seferine varup acemi oğlan­ lar yayabaşılığı müyesser oldu. Hiz­ met-i tam ve mürûr-ü eyyam ile kapu yayabaşılığı İhsan olunup ba’dehu zamanın zenberekçibaşılık tariki ile azimet-i Alaman ber nihad ve sonra azm-i diyar-ı Bağdad müyesser oldu. Andan geldikde haseki eyledi­ ler. Yine Şah-ı cihan ile Korfuz ve Pulya ve Karabuğdan seferleri olup nice feth-i fütûh müyesser oldu. Ol tarihde bu hakiri müstahak görüp reis-i mimârân-ı dergâh âlî eyledi­ ler...”

Kısaltarak sunduğumuz, Sinan zamanında veya ölümünden hemen sonra yazılmış bu belgelerden anla­ dığımıza göre Sinan, Yavuz Sultan Selim’in padişahlığı devrinde dev­ şirme olmuş, ancak, acemi oğlan olarak devşirme olmuştur, ve bir süre sonra yeniçeri olmuştur.

Bu beyanlara göre, Sinan’ın 1520'den evvel devşirilmiş olması gereklidir. Devşirilmesi acemi oğlanı olduğuna göre bu takdirde, 24-25 yaşlarından evvel devşirilmiş olması gerekir. Acemi oğlanlık devresinin 4- 5-8 sene olduğuna göre, Sinan

devşirildiği zaman 20 yaşından

küçük olmalı idi. Diğer tarafdan, Sinan’ın 100 yaşı civarında, 1588’de öldüğü de mezar kitabesinde yazılı­ dır. Böylece Sinan’ın doğum yılı 1488 veya biraz sonrasıdır. Bu takdirde Sinan, II. Sultan Bayazit zamanında doğmuştur, Yavuz Sul­ tan Selim zamanında yani 1512- 1520 seneleri arasında devşirilmiş- tir. Rodos seferine yeniçeri olarak katıldığı biliniyor (1522), ondan evvel Belgrad muhasarasına katıldı (1521), bu tarihde Sinan yeniçeridir. Şimdi, 1520-1521'den 4-5 sene evveline, Sinan’ın acemi oğlanlık devri olarak bir hesap yaparsak, Sinan’ın devşi-- rildiği tarih 1515 seneleri oluyor ki, Yavuz Sultan Selim'in saltanatı dev­ line uygun düşer. Böylece birkaç yıl hata ile Sinan’ın doğum tarihinin

(5)

39. Selimiye Camisinin iç görünüşü.

interior o l Selimiye Mosque

1490 seneleri olması gerekir. Bu hesabımız eğer doğru ise Sinan'ın 100 yaşından evvel, 96-98 yaşların­ da vefat etmiş olacağını kabul etmek doğru olur.

Sinan’ın yaşamının belli dönem­ leri hakkındaki tarih hesaplarımızı böylece belirttikten sonra, Sinan’ın aslı (soyu) üzerinde günümüze ka­ dar ileri sürülmüş iddiaları ve bu konudaki mütalâalarımızı sunalım.

Bu meseleyi ele almak için, Osmanlı imparatorluğu devşirme usulünde acemi oğlanlığı hakkında bazı bilgilere sahip olmak gereklidir: Murad I. zamanında yeniçeri, topçu, cebeci ocaklarına ve diğer bazı hizmetlerde kullanılmak üzere esir­ lerden ve hıristiyan çocuklarından bir acemi ocağı tesis olundu. (3).

Friedrich Gize’ye göre ise, çocuk devşirme usulü teşekkül sırasında uygulanmamıştır. Acemi ocağı ilk defa Gelibolu’da kurulmuştur. İstan­ bul’un zaptından sonra Gelibolu’dan İstanbul’a naklolundu. Acemi ocağı­ na kayıtlı efrada (erlere) “torba oğlanı” denilirdi, bunlar Anadolu’da’ Türkçe öğrenmek üzere türk çiftçi­ leri yanına verilirdi. Acemi oğlanları

harp esirlerinden erkeklerin 1 / 5 ’i (pençik oğlanı) ile Osmanlı devleti hudutları içinde hıristiyan çocuklar­ dan toplanırdı. Devşirllen çocukların bir kısmı saraya alınarak, kapıkulu süvarisi ocağına verilirler, bir kısmı da sarayda yükselerek, devlet hiz­ metinde önemli yerler alırlar, vezlr-i azam dahi olurlardı. Devşirme Ka­ nunu 2 1 /2 yüzyıl kadar devam etmiştir. Bir zaman da hıristiyanlar- dan 8-10-15-18 ve nihayet 20 yaş arasındaki çocukların sağlıklı ve kuvvetlilerinden, en evvel Rumelin- de ve 15. yüzyıldan sonra Anadolu'­ daki hıristiyan teb’aya uygulandı. Kanun gereğince çocukların en sağlıklısı, iki çocuğu olanın biri, birkaç çocuğu olanın en sağlıklısı ve güzeli seçilirdi. Yahudiler ticaretle uğraşdıklarından devşirme alınmaz­ lardı. Kayseri’den oğlan devşirilmesi Yavuz Sultan Selim zamanında olup, Sinan ilk devşirilen oğlanlardan idi. Bazı hizmet ve vazifeler dolayısıyla geçici veya sürekli olarak acemi oğlanı alınmakdan istisnalar olduğu bazı belgelerden anlaşılmaktadır. Bazı emirnamelerden bazı işlerde çalıştırılmak üzere acemi oğlanlar istenmektedir, ve bunların daima "Türk üzerinde" vasfında olmaları

38. Edirne Selimiye Camisi minberinden bir detay

▼ Detail. minber ol Selimiye Mosque in Edirne.

r

r ~ - 4 --- Ş ---i . . • i , y v - ^ v \ V , H * ’ J

istenmektedir. Bu deyimin ne olduğu pek açık değil ise de, belki de müslüman olmuş, sünnet olmuş ve Türkçe öğrenmiş olmaları istenmek­ tedir. Zira notlarda bunların "acemi oğlanları eskisi" olmaları şartı vardır. Yani yeni alınmışlar istenmemekte­ dir.

Sinan’ın doğum tarihinin 1490

seneleri olması gerekir. B u hesa­

bımız eğer doğru ise Sinan’ın

İOO yaşından evvel, 9 6 -9 8 yaşla­

rında vefat etmiş olacağını kabul

etmek doğru olur.

Bu usul Rumeliyi adeta Türkleş­ tirme siyasetine faydalı olmuştur. Acemi oğlanlardan yetişen Osmanlı devletine hizmet etmiş devlet adam­ ları pek çoktur. Ezcümle: Mahmut Paşa, Gedik Ahmet Paşa, Sokullu Mehmet Paşa, Sinan Paşa, Ferhad Paşa, Kuyucu Murad Paşa, Keman­ keş Mustafa Paşa.._ mamafih içle­ rinden zararlı olanları da çıkmıştır.

Acemi oğlanların devşirilmeleri konusunda J.V.Plammer’de rastla­ dığımız bir not dikkatimizi çekmiştir. J.V.Hammer'in “ Osmanlı imparator­ luğu Tarihi" adlı eserinin 7. cildinde, Venedik balyozu Maffei 1575 tarihli bir raporunda Murad III.’ün şahsiye­

tinden bahseder, imparatorluğun

gelirinden ve harp kuvvetlerinin mikdarlarından ve nasıl toplandıkları hakkında bilgi verir ve bu münase­ betle: “ Yalnız ermeniler acemi oğlan olarak senelik devşirilmekten müs­ tesna tutulduklarından” bahsederek onların 25 yaşından sonra yeniçeri olduklarını raporuna yazar. (5)

Buna mukabil Hammer’in Meh- med Atâ bey tercümesinin latin harfli baskısının 7. cildinde, Venedik bal­ yozunun notunu aynen verdikden sonra, parantez arasında, Koçubey risalesinde bu konuda yazılanlara, risalede yazılandan farklı olarak, temas eder. (6)

Bu konu, Sultan IV.Murad'a Koçu bey tarafından sunulan risalede şöyle geçer (1631): “ ... Devşirme

(6)

dahi arnavut ve bosna ve rum ve bulgar ve ermeni taifesinden mah­ sus olup .gayrı taifeden olmak memnu idi.” Yani gerçekte acemi oğlanlar, 15-20 yaşlarında toplanır­ lar, yeniçeri olmaları 4-5 sene sonradır ki o zaman-yaşları 25 civarında olur. Maffei raporuna göre ermenilere 25 yaşında yeniçeri olmaları gibi bir imtiyaz tanınmıştı. Nedense OsmanlI vakanüvisleri er­ menilere tanınan bu imtiyazdan bahsetmemişlerdir.

Bu konu, Sinan'a affolunan er- menilik iddiası bakımından bizi ilgi­ lendirmiştir. Sinan acemi oğlanı olmuş, yeniçeri rütbesine eriştiği zaman Belgrad ve Rodos seferlerin­ de rikâb-ı hümâyunda (padişah yanında) bulunmuştur.

Sinan hakkında, "O s­ manlI imparatorluğu Tarihi” müellifi J.v.Hammer, büyük eserinin 6. cil­ dinde Edirne Selimiye Camiinden bahsederken: “ .... Bu cami hayranlı­ ğa lâyikdir, padişahın isminden ziya­ de Sinan’ın ismini ebedileştirecek- tir...” diyerek Sinan’a en güzel ve haklı medhiyeyi yaptığını yazımızın başında sunmuştuk. Bundan sonra F.Babinger, H.Glück gibi Türk tarihi ve sanatı ile uğraşan yabancı alimler Sinan hakkında ve onun aslı hakkın­ da yargılar ileri sürmüşlerdir. Bu eskilerden sonra günümüze kadar Sinan hakkında dış kaynaklı pek çok incelemeler yapılmış ve bu arada

Sinan’ın Osmanlı-Türk kültürüne

getirdiklerinin Dünya Sanat Tarihi yönünden incelenmesi yerine Si­ nan’ın aslı (soyu) ile uğraşan ince­ lemeciler az olmamıştır. Bu yazıların hepsini olmamakla beraber, tipik ve yeni olan birkaçını sunmakta yarar görmekteyim:

- “ Sinan, Kanûni’nin baş mimarı” adlı makalesinde Spencer Cor- bett şöyle diyor (7): "... ailesi Türk değildir, ermeni, rum veya başka bir milliyete sahip olduğu meselesi, adı geçen milletler (!)

tarafından tarafgirlikle uzun

uzadiye tartışılmış bir konu­ dur...” Corbett bu makalesinde Sinan’ın Türk olmadığını ifade eder, çünkü kararını hıristiyan

oluşuna bağlamıştır. Çünkü o devirde Anadolu'da hıristiyan Türkler bulunduğundan haber­ dar değildi.

- Arthur Stratton, “ Sinan" adlı ya­ zısında (8), Sinan’ın Grec: Yu­ nanlı olduğunu iddia eder. Ve hatta Sultan Süleyman’ın veziri İbrahim Paşanın (1523-1536) Sinan’ın hamisi olduğunu söy­ ler. İbrahim Paşa 1520'de sara­ ya girmiş, 1524'de Kanûni’nin kızkardeşi (!) ile düğünü olmuş ve 1536'da boğdurulmuştur. Sinan ise 1539’da mimarbaşı

■ olur. Bütün bu yanlışlar, araş­

tırmaların eksik bilgilere dayan­ dırılmalarının sonuçlarıdır. Ayrı­ ca, Sinan’ın hamisinin kim ol­ duğuna, orduda nasıl şöhret kazandığına ve nasıl mimarbaşı olduğuna ileride temas edece­ ğiz.

-Giergi Frasheri-Sulejman Das- hi isimli iki arnavut araştırmacı, arnavutluk yazar ve sanatçıları birliği tarafından çıkarılan bir dergide, “ Büyük Sinan nerede doğdu?" adlı makalesinde (9), Sinan'ın arnavut asıllı olduğunu iddia ederler. Yazarlar, Strat-

ton’un, Sinan'ın Kayseri’den

devşirilmiş olduğu iddialarını çürüterek onun Tepedelen Ka­ sabası yakınlarında bulunan “ Sinanaj” Köyünde doğmuş ol­ duğunu ve arnavut olduğunu daha birçok deliller ortaya ata­ rak ispata kalkarlar. Bu yazı, gerçekten dünyaca hayranlık duyulan büyük adamların, farklı bir kültüre hizmet etmiş olsalar dahi, kendilerinden gelmiş ol­ maları İle şeref duyan arnavut milliyetçiliğini aşırı teşvik eden hayalci bir hikâyeden ileri gi­ demez.

-Son zamanlarda Mimar Sinan’­ ın aslı hakkında Nejat Göyünç imzası altında hazırlanmış bir makale de dikkatimizi çekmek­ tedir. (10). Yazar bu konuda günümüze kadar yazılmış olan­ ların bazılarını sıralıyor: F.Ba­ binger, H.Glück, Rıfkı Melûl

Meriç, Ahmet Refik Altınay, Mehmet Ağaoğlu (Rıfat Osman “ Urgi: Edirne Tarihi"), Afet İnan, Ahmet Refik: Başbakanlık Mü­ himime defterleri, İbrahim Hakkı Konyalı, Zeki Sönmez, Pars Tuğlacı, Nejat Göyünç, devşir­ melerin Türk asıllı olmadıklarına göre kanaatlarını bu yönde ge­ liştirmektedir. Mimar Sinan’ın ermeni asıllı olduğunun bazı yayınlarda yazılmış olmasının birşey değiştirmeyeceğini de ilâve ederek, mesele üzerinde kat'i birşey söylemez.

- Hagop Sıvaslıyan isimli bir zat “ Mimar Sinan’ın kökeni neden tartışılır?" adlı yazısında, Sinan’­

ın devşirmeliğinden hareket

ederek, bazı yayınlara dayalı olarak, onun hıristiyan türk ola­ bileceğini belirttikten sonra yi­ nede Sinan’ın doğduğu Ağırnas köyünde ermeni ve Karamanlı rumların yaşadıklarının bir ger­ çek olduğunu söyleyerek "Si­ nan’ın kökeninin buradaki er- menilerden geldiği hükmünü açıkça ortaya koyuyor” de- mekden yine de kendini ala­ maz. (11)

Elimizdeki bilgi ve belgelere

göre, Sinan’ın üzerinde çok değişik iddialar ileri sürülmüş olan, hayatının mimarbaşı oluşuna kadar olan ve asıl tartışılan parçasını ele alalım: Evvelâ Sinan’ın türk asıllı oluşu hakkındaki delilleri açıklayalım. As­ ya’da ve Anadolu’da hıristiyanlık ile müslümanlığın nasıl geliştiğini bura­ da uzun boylu açıklamayacağız. Ancak 1925’de VYBarthold’un neş­ rettiği "Orta Asya’da Hıristiyanlık” isimli araştırması, Şerefettin Yaltka- ya’nın ‘Selçuklular Devrinde Mez­ hepler” adlı makalesi (1925), Fri- edrich Gıze'nin “ OsmanlI İmparator­ luğunun Teşekkülü Meselesi” adlı makalesi (1925), Anadolu’da hıristi- yan türklerın varlığına dair bize olumlu bilgiler verebilir. Bu incele­ melere göre 10. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Anadolu’da hıristiyan türklerin varlığını kabul etmek zorundayız. Bu hıristiyan türkler daha ziyade Kara­ man beyliği havalisinde bulunmak- da idiler (12). Ayrıca, Türk göçü

(7)

40. Süleymaniye Camisi.

y Süleymaniye Mosque.

(8)

Anadolu'ya ulaştığı.zaman karşıla­ rında BizanslIların yerleştirdikleri pa­ ralı hıristiyan türk askerlerini buldu­ lar. Bunlar Karadeniz’in kuzeyinden Avrupa’nın doğusuna göç etmiş hıristiyan türkler idi. Anadolu fütuhatı ilerledikçe bu hıristiyan türkler Bi­ zanslIlardan ayrıldılar ve Anadolu türkleri ve sonra OsmanlI devleti içinde kaldılar. Bazı yerli ve yabancı araştırmacılar, yukarda belirttik, Si­ nan’ın aslının ermeni, rum veya arnavut olduğu iddialarının hemen tamamının Sinan’ın devşirmeliğine ve hıristiyan dininden oluşuna da­ yandığı ve buradan ahkâm çıkardık­ ları meydandadır. Pek çok belgeler Sinan’ın türk asıllı fakat hıristiyan dininde olabileceğini açıklamakda, ayrıca Sinan’ın akrabalarının isimle­ rinin de türk isimleri olduklarını ortaya koymaktadır. Sinan’ın köyün­ den devşirilmesi de Yavuz Sultan Selim’in saltanatı zamanında oldu­ ğuna göre, 1512’den 1520’ye kadar olmalıdır. Bundan 60 sene sonra komşu köylerden birine ait bir devşirme işlemini inceleyerek köy halkının aslını tespit etmek isteyen bir araştırmacı şunları bulmuş (13): “ .... mezburun 981 (1573) Ramaza­ nın ortalarında emr-i Hümâyûn ile Kariye-i Çukur’dan acem oğlanı olan Sayacı bin Şehri, Babalı bin Ayayorgi ve Timur bin Sevindik nam üç nefer kimselerin baş libasları alındı... bittalep tescil olundu". Dev- şirmeliğe ait vilâyet kadılarına gön­ derilmiş fermanlarda: “ Devşirilecek- lerin behemehal yerli hıristiyan ço­ cuklarından olmaları, haricden ve başkalarından çocuk karıştırılma­ ması” önemle tenbih olunmaktadır. Ayrıca, en elverişli olacakların yaşla­ rının 15-20 arasında olmaları isten­ mektedir. Bu bilgiler Sinan’ın hıristi- yan ailesi çocuğu olduğunu göster­ mektedir.

Babasının ismi Abdullah idi, Abdullah ile Abdülmennan aynı oldukları için Sinan baba ismini Abdülmennan olarak kullanıyordu, çünkü "Sinan bin-i Abdülmennan" ahenk bakımından uygun düşüyor­ du. Büyük Çekmece Köprüsü üstün­ deki kitabede ise “Sinan bini Abdul­ lah" yazılıdır. Sinan’ın Abdullah olan baba isminin de takma olduğu

47. Süleymnniye Camisi minaresinden ayrıntı. ▼ Detaıl ironi minare! ol Sn

anlaşılmakladır. Zira Sinan’ın kar­

deşleri müslüman olmadan evvel "Veled-i Doğan” , yani Doğan'ın oğlu idi. Sinan müslüman olduğundan

kendisine Abdullah deniliyordu.

Müslüman olunca kardeşleri de "ibn-i Abdullah: Abdullahın oğlu" oldular. Sinan’ın göbek adı, vaftiz adı da Sinan olabilir. Hıristiyanlarda Sinan adı Anadolu'da vardır. Meselâ, Kayseri’de 1033 (.1623) senesine ait bir defterde: “ Kayseri'nin Sayacı mahallesi sakinlerinden Kayan bint-i Sinan nam nasraniye” kaydı vardır, yani, "Sinan kızı hıristiyan Kaya".

Sinan’ın Kayserili olduğu hak­

kında hiç kuşku olmamalıdır. Kendi- side veya •'endi ağzından yazılan eserlerde de Sinan, Kayserili oldu­ ğunu ifade etmiştir:

1) Mısır, Hidiviye Kitaplığında bu­ lunan Tezkiret-ül bünyan’ın bir sureti Türk Tarih Kurumu ki- taplığındadır. Bu eserde açık­ ça, Sinan'ın Kayseri'den dev­ şirme olarak İstanbul’a geldi­ ğinden ve Şeref-i İslâm ile müşerref olduğundan bahso- lunur.

2) Risalet-ül Mimariye’de nazım kısmında şöyle demektedir:

(9)

a Interior o l Şehzade Mosque.

42 Şehzade Camisinin iç görünüşü.

Sinan-ı Kayseri meşhur namı Füzun mimarhkda ihtimamı 3 ) Tuhfet-ül mimarin’in mukad­

dime kısmında mimarlığın kai­ delerinden, binaların esası ve arazinin tahkimi için neler ge- rekdiğinden söz edildiği sıra­

da: öyle olsa bu kuralları

Si-nan-ı Kayseri dahi herbir ima­ retin tekmilinde ne denlû me- şekkat çeküp..." diyerek Kay­ serili olduğunu ifade etmiştir. 4) Diğer tarafdan, evkaf kayıtları

arasında görülen bir vakfiye­ de, Sinan'ın iki erkek kardeşini Kayseri’den getirerek müslü- man yaptığı yazılıdır.

5) Ayrıca, 981 (1573) senesi

Ramazan ayında çıkarılmış olan padişah fermanı, Akdağ Madeni kadısına gönderilmiş­ tir. Bu fermana göre, Kıbrıs’ın fethi üzerine orayı iskân etmek için birçok hıristiyan ailelerin Kıbrıs’a gönderilmesi emro- lunmuş idi. Bu aileler arasında Sinan’ın, Ağırnas Köyünde, Ürgüp ve Bürüngüz’de bulu­ nan akrabaları da vardı. Fer­ manda adları yazılı olan bu ak rabalar, Sinan'ın ricası üzeri ne, Kıbrıs’a gönderilmekden muaf tutulmuşlardır. Elimizde­ ki bu belgelere göre Sinan’ın Kayserili olduğu ve hıristiyan bir aileden geldiği anlaşılmak­ tadır.

Sinan'ın özel hayatı, ailesi, akra­ baları ve mal varlığı ile ilgili elimizde 2 önemli belge bulunmaktadır. Bunlar Sinan'ın birinci ve ikinci vakfiyeleri­ dir. Bu vakfiyeler dikkatle incelenirse Sinan'ın aile efradı, varlığı ve Dünya düşünceleri üzerinde bir hayli bilgi edinmek mümkündür. Zira bu büyük sanatkârın Dünya ve Ahiret anlayışı, sosyal ve maddi duyguları, herhalde bizim merakımızı çeker. Mimarlık sanatı ve inşaat faaliyetleri yanında Dünya ve Ahiret ile ilişkileri acaba ne idi? Sinan'ın vakfiyeleri dikkatle incelenirse bu konularda gerçeğe yakın kanaatlara varmak mümkün olur

iki vakfiyeyi bize tanıtan merhum

İbrahim Hakkı Konyalı’dır 1948

yılında yayınladığı "Mimar Koca Sinan" adlı eserinde İbrahim Hakkı Konyalı bize iki vakfiyeyi de vermek­ tedir. Hatta birinci vakfiyenin aslının fotoğrafını da vermektedir. (14)

En evvel, bu küçük kitabın başında yazılı açıklamalardan bir konuya hemen temas etmek isteriz.

Kitabın iç kapak yazısı şöyle: "Mimar Koca Sinan, Vakfiyeleri, Hayır Eserleri, Hayatı, Padişaha Vekâleti, Azadlık Kağıdı, Alım Satım Hüccetleri". Bu kapak yazısında “ Azadlık Kağıdı" ibaresi bizim dikka­ timizi çekti. Sinan köle mi idi? Genç yaşta acemi oğlanı olarak devşirilen ve hemen İstanbul’a gönderilen Sinan, nasıl köle olabilir?

1948 yılında yayınlanmış belge­ ler değerindeki bir eserin başında yazılan ve eserin içinde tartışılan konunun üzerinde durmak ve açıklı­ ğa kavuşturmak gereklidir.

Sinan’ın bilinen iki vakfiyesi ara­ sında 22 yıllık bir zaman farkı vardır. Birinci vakfiye 971 (1563), ikinci vakfiye 994 (1585) tescil tarihlidir. Birinci vakfiyenin 58, 59. satırlarında "evvelce yazdırdığı vakfiyelerde ta­ yin olunan masarifi ve şeraiti tebdil ve tağyiri kendi nefsine şart ettiği....” cümlesinden Sinan’ın evvelce de bir veya başka vakfiyeleri olduğu anla­ şılmaktadır. bu defa bunları iptal ettiğini ve 1563 tarihli vakfiyeyi tescil

ettirdiğini beyan etmektedir. Bu

birinci 1563 tarihli vakfiye, “ Bab-ı neşihat-ı islamiyye sicillat-ı şer'iye arşivi” nde Balat mahkemesi dola­ bında 3 numaralı defterde bulun­ maktadır.

Bu vakfiye ile Sinan'ın 1563 senelerindeki sosyal durumu, mal varlığı, medeni hali hakkında bilgi sahibi olmaktayız. Bu vakfiyede Sinan, İstanbul’da ve başka yerlerde gayrimenkûller vakfetmekte, bazı

(10)

dini hizmetler ve insani hizmetler için para ayırmakta, karısı, çocukları ve torunları için binalar, 'paralar tahsis etmekte veh/akfın yaşaması içinde kiralık yerler ayırmaktadır. Vakfiye, 122 satır tutmaktadır. 123. satırda şahitler ve 14 şahidin ismi ve imzası bulunmaktadır. Bu vakfiyenin her bir satırının incelenmesi ve bundan sonraki ikinci vakfiye ile karşılaştırıl­ ması 22 yıl içinde Sinan ve ailesinde olan değişiklikler hakkında bilgiler verebilir kanaatindeyiz. Ancak, Mer­ hum Konyalfnın kitabının iç kapa­ ğında belirttiği Azadlık Kâğıdı mese­ lesi üzerinde bir miktar durmak gereğini görmekteyiz. (15)

Sinan vakfiyesinin 61. satırında şöyle diyor: "adı geçen vâkıf (vakfe­ den: Sinan) evvelki vakfiyelerinde söylediği şartların (satır: 62) hepsin­ den vaz geçiyor: ‘‘şöyle şartetti ki, hayatta oldukça tevliyet (mütevelli atamak), azletmek ve bilcümle (sa- hıfe: 63) cümle şer’î haklar ellerinde olup ve halâ olan mütevellileri bir sebeple azlolunup (Satır: 64) veya ölünceye kadar mütevellileri bir sebeple azlolunup (Satır: 64) veya ölünceye kadar mütevellilik kendile­ rinde kalsın ve bundan sonra bütün evkafına, adı geçen mescidin evka­ fına mütevelli olan kişi (satır: 65) mütevelli olacak ve adı geçen vakfın efendisi ve mutiki (17) olan merhum İbrahim Paşa'nın (satır: 66) evkafına mütevellin Kebir (Baş Mütevelli) olan kimse, bütün evkafına nezaret edecek olup, adı geçen merhumun (İbrahim Paşa) Satır: 67) mütevellile­ rinin muhasebeleri görüldüğü sıra­ da, adı geçen mütevellî-i Kebir (satır: 68), adı geçen evkafın (Sinan vakıfları) mütevellisinin dahi muha­ sebesini görüp, defterini imza idüp....” . Eski metinlerde nokta virgül olmadığı için, İbrahim Hakkı Konyalı".... ve adı geçen vakfın efendisi ve mutiki (azadlı kölesinin efendisi) olan mer­ hum İbrahim Paşa”yı Sinan’ın mutiki olarak kabul etmiştir. Ayrıca “ .... ve vâkıf-ı merhumun" okumuştur ki esas metin öyle değil, “vâkıf" olması için “ve” nin bulunmaması gerekli, (Vakıf) ile Vâkıf) değişik yazılır, yani (Vâkıf) olması için bir (elif) yani (a) gereklidir. Burada (ve vakfın) yani (ve vakıf edilenlerin) okunması doğ­

ru olur. Ayrıca, yazı ve vakıfnamenin bu kısmının karışık bir biçimde yazıldığını da bu karışıklığa sebep olarak görmek mümkündür. Ezcüm­ le, İbrahim Paşanın azad ettiği kölesi olan kimse benim vakıflarıma neza­ ret ve muhsebesini kontrol ederek imza etsin diyor Sinan. Bu kimse ise Sinan’ın dünürü Pervanedir, ve ger­ çekten İbrahim Paşanın azadlısı ve vakıflarının baş mütevellisidir. Sinan kimsenin azadlısı değildi, 15-20 yaşlarında devşirme acemi oğlanı ve sonra yeniçeri olan kimse köle olup da azad edilemez. İbrahim Paşa Sinan’ın hâm.isi de olamaz, Sinan’ın hâmisi aslında Lütfi paşa idi. Bu konuya ileride, Sinan’ın mimarbaşı oluşu bahsinde temas edeceğiz.

Sinan'ın ikinci vakfiyesi tarihsiz­ dir. Ancak, vefatından iki sene evvel tescil edilmiş olmalıdır. Vakfiyenin, Ankara Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde 576-7/1 numaralı “ mü- ceddet İstanbul: mükerrer sabi" defterin birinci cildinin 20/279 sahi- fesinde kayıtlı olduğunu öğreniyoruz. (18)

Bu ikinci vakfiye 6 sahife ve 186 satırdan ibarettir. Vakfiye aslında 1337 (1918) yılında kopya edilmiştir. Aslının kimde olduğu bilinmiyor. Ancak, 994 (1585) yılında tasdik olduğu anlaşılmaktadır. Konyalı’nın incelediği bu vakfiye de tasdikli bir suretten kopye edilmiştir ve tarihi yoktur ve hiç değişiklik yapılmadan Rumeli Kazaskeri Bâlioğlu Evaz (ivaz) efendinin bu sureti tasdik ettiği anlaşılmaktadır, ivaz efendi evealâ Anadolu Kazaskeri, azlinden sonra 991 (1583) de Rumeli Kazaskeri olmuştur ve 994 (1585) başlarında ölmüştür. Konyalı’ya göre ivaz efen­ dinin bu vakfiyeyi ölümünden az evvel tasdik olmalıdır. Vakfiyede, Vâkıf Sinan ağanın babasının adı Abdurrahman olarak geçmektedir. Vakıfnamede Sinan'ın sıfatları sa­ yılmaktadır, bu parlak sıfatlar (pâye- ler), bu tarihde Sinan’ın şöhretinin en üst kademesine ulaşdığını göster­ mektedir:

" -Ayn-ı a’yân-ı mühendisin

(seçkin mühendislerin göz

bebeği),

-Zeyn-i erkân-ı müessisîn (ku­

rumlar erkânının ziyneti), - Üstad-ı esâtizet-üz zaman (gü­

nün üstadlarının üstadı), - Reis-i cehabizet-it devran (dev­

rin sanatkârlarının reisi), -Oklidis-il asr vel-avan (asrın ve

zamanların öklid-i),

- Mimar-ı sultânı (sultanın mima­ rı),

-M uallim-i hâkânî (hakanın ho­ cası)

- Elmahfuf bi sunûf-i avatıf-il me-lik-il mennân,

-Sinan ağa ibn-i Abdürrahman” Vakfiye ile 28 gayrimenkûl (bina), 4 çeşme ve su yolu ve. bir mikdar para vakfedilmiştir. Vakfiye şartla­ rında, akçe (para), dini ve sosyal görevler ve hizmetler bulunmaktadır. Bu meyanda şehit olan oğlu Meh­ met bey ve Ümmühan ve Neslihan isimli iki kızı ve Mehmet beyin Fahri adlı bir kızı bulunduğu anlaşılmakta­ dır. Vakfiyeden, Kayseri'den getire­ rek müslüman ettiği kardeşinin oğ­ lunun kızlarının isimlerinin Raziye ve Kerime olduğu, müslüman olan ve sonra seğban olan diğer kardeşinin oğlu Süleyman ve kızı bulunduğu anlaşılmaktadır. Vâkıfın yani Sinan'ın azadlıları (azad edilmiş köleleri) de bulunduğu, yine vakfiye yardımıyla anlaşılmaktadır.

Sinan’ın bu ikinci vakfiyesinin tescilinde 41 kişi şahitlik yapmıştır. Bunlardan 10’u mimardır. Adları: Mehmed Subaşı, Mahmud Halife, Abdullah oğlu İsmail, Abdullah oğlu Mehmed, Abdullah oğlu Ahmed, Abdullah oğlu Hızır, Abdullah oğlu Ferruh, Abdullah oğlu Mustafa, Vey- si oğlu Mehmed. Bu mimarlar herhalde hassa mimarlar ocağı mensupları idiler. Burada adı geçen Mehmed Subaşı, İstanbul’da Sultan Ahmed Camii sedefkâr Mehmed

ağadır. Başbakanlık arşivi 992

(1584) yılına ait mühimme defterin­ deki bir hükümden öğrendiğimize göre, bu tarihde-Sinan hacca gittiği sırada Mehmed Subaşı kendisine vekâlet etmiştir.

Sinan'ın vakfettiği dini, sosyal, eğitim ve diğer hayır messeseleri şunlardır:

- İstanbul’da Yenibahçe’de “ mi­

(11)

mescid,

-Aynı yerde mescidin yanında bir okul,

- Süleymaniye’deki evinin yanın­ da bir okul,

- Kayseri, Ağırnas Köyünde bir çeşme,

- Vize'nin Urgaz köyünde bir çeş­ me,

- Fatih’de Bali Paşanın karısı Hümahatun’un inşa ettirdiği cami için su yolu.

Sinan bu vakfiyesindeki vakıfları için torunlarından Derviş Çelebiyi mütevelli yapmıştır.

Sinan’ın hayır işleri ve sosyal yardım te’sislerini yaşatmak için yaptığı vakıflar:

1 - İstanbul’da Süleymaniye

imareti yakınında 3 avlulu 2 katlı ev (üst katta 10 odalyalt katta 2 oda, bir fırın, iki ha­ mam, bir mutfak, bir mahzen ve bir abdesthane), ara bi­

nanın (vüstaniye:mabeyn)

üst katında önleri bahçeli so- falı 2 oda ve 1 hücre, altında ahır, ahırın önü üstü mahzen- li bir oda ve kuyu, dış kısımda birbirine bitişik 4 hücre. Bu evin kıble (güney) tarafı Sü­

leymaniye Külliyesinin 2.

medresesine dayanmakta­ dır, üç tarafı yoldur.

2- Aynı yerde bu evin bitişiğinde 20 dükkân.

3- Burada yeni yapılmış bir sübyan mektebi.

4- Burada iki evin kuzey tarafı­ na bitişik müşebbek (Şebe­ keli: bugün mevcut olan taş parmaklık), taşlarla çevrilmiş avlu Sinan ağanın medfeni olarak hazırlanmıştır.

5- Yenibahçe’de Mimarbaşı

mahallesinde mescidin ya­ nındaki mektebin bitişiğinde, 3 ev (birer yer odası, birer sundurma, birer avlu ve birer abdesthane).

6- Mescidin bitişiğinde içinde köşkü bulunan bir bostan. 7- Hoca Üveys mahallesinde

bir maslak (suyu ile).

8- İstanbul'da Ahaveyn mahal­ lesinde Çukurçeşme ile ken­ di adını taşıyan mahallede

mescidin yanındaki suyu

vakfediyor.

9- Mescidin yanında 7 ev (birer oda, birer sundurma, birer avlu, birer abdesthane) 1 0 - Mescidin karşısında 7 yer

odası, 4 dükkân, 7 abdest­ hane ve bir su kuyusu olan menzil binası.

11- Ahaveyn mahallesinde umu­ mi yol için alınan ev.

1 2 - Ahaveyn mahallesinde birer su kuyusunu, birer abdest- haneyi ve birer abdesthaneyi ve birer yer odasını ihtiva eden 3 ev.

a Interior ot Selimiye Mosque Edirne. 43 Edirne Selimiye Camisinin ıç görünüşü

1 3 - İstanbul'da Hafız Mustafa Çelebi (Arap Emini: Arpa Emini) mahallesinde bir su kuyusu, bir abdesthane, bir avlu, biraz boş yer ve üst ve alt kat yedi odası, bir sun­ durması bulunan ev.

14 - Aynı mahallede 2 üst kat odası ile, 1 sofa, 1 hücre, 1 sundurma, 1 su kuyusu, 1 abdesthane ve 1 avlusu olan bina.

Bu taşınmazların beyanından

sonra vâkıfın (Sinan'ın) vakıf şartları gelmektedir:

1 - Vâkıfın (Sinan) büyük evin­ den başka bütün akarlar ki­ raya verilecek.

2 - Vakfedilen para, bir

(12)

linin nezareti altında güvenilir kişilere verilerek işletilecek­ tir.

3 - _Mescide imam tayin oluna­ cak, bu imam aynı zamanda buradaki mektebin hocalığını yapacak, Kur’an okuyacak, sevabını vakfa bağışlayacak, her bir hizmeti için parası ve­ rilecektir.

4- Mescide bir müezzin tayin olunacak, ezan okuyacak, yatsıdan sonra Kur'an oku­ yacak ve ayrıca mektebe kalfalek yapacaktır. Herbir hizmet için parası verilecek­ tir.

Vâkıf ayrıca müezzine, mes- ciddeki çerağ için balmumu, mescidi açıp kapamak, te­ mizlik işlerini yapması için para koymuştur.

5- Her iki okulun öğrencilerinin yetim olanları için günde bi­ rer akçe ayrılmıştır. Mütevelli bu paraları toplayacak ve her Ramazan ayının sonunda bu yetimlere giysiler, takkeler alacaktır. Kışın bu iki okulda yakılmak üzere odun parası ayrılmıştır. Ayrıca, bu iki oku­ la ve mescide yer hasırı alın­ ması için yıllık para ayrılmış­ tır:

6- Güzel sesli ve usûlile okuyan bir kişi Süleymaniye camiin­ de her gün aşir okuyacak ve

sevabını vakfa bağışlaya­

caktır. Bu hizmete karşılık parası ödenecektir.

44. Kanuni Sultan Süleyman'ın gravürü.

▼ Engraving of Süleıman the Magnificent

▲ Selimiye Mosque, Edirne.

45. Edirne Selimiye Cami.

Diğer şartlar ise şöyle:

-Arttırılacak paralarla dindar

kimseleri hacca göndermek, - Mahallenin bazı ihtiyaçlarına

sarfedilmek, vakfa bağışlan­

mak üzere uygun kişilere Kur'­ an okutturmak, fukaraya dağı­ tılmak üzere Süleymaniye ima­

retinde yemek hazırlatmak,

yemekden sonra Kur’andan

cüzler okutularak hatim indir­ mek ve duasını yaparak vakfa bağışlamak,

- Hergün vâkıfın eşi Mahmud kızı Mihri hatunun ruhuna bağışlan­ mak üzere Kur’andan bir cüz’ okutmak,

-Vâkıf olan Sinan’ın şehid oğlu merhum Mehmed beyin ruhu için birer cüz’ Kur’an okutmak, - ihtiyaç olan yerlerde vâkıfın

(Sinan) ruhu için kaldırım ya­

pılmak üzere günde 4 akçe ay­ rılması,

-Vâkıfın evladından Ümmlhan ve Neslihan adlı kızları ile şehid oğlu Mehmed beyin Fahri adlı kızına günde birer akçelik vazife

ayrılacaktır, bunlardan birisi

ölürse ayrılan para ikinci ve üçüncü kuşaklara geçecek ve böyle devam edecektir. Nesli yok olursa bu ayrılan akçeler yine din ve hayır işlerine ve yar­ dımlara sarfedllecektir.

-Vâkıf, kızları Ümmihan ve Nes­ lihan'a her ay verilmek üzere ayrıca üçer akçe ayırmıştır. -K ayseri’den getirterek müslü-

man yaptığı kardeşinin oğlunun kızları Raziye ve Kerime ile yine müslüman ve seğban olan kar­ deşinin kızı Ayşe'ye günde 5 er akçe olarak her ay verilecektir. Bunların vefatından sonra, bu

(13)

▲ Detail, marble work of 16 th century.

46. 16. yüzyıl mermer işçiliğinden bir ayrıntı.

paralar Vakfa ödenecektir. -Vâkıfın (Sinan) evlâdından, to­

runundan, azadlılarından ve

azadlıların çocuklarından mü- tevellilik yapabilecek, yazı kai­ delerini bilen dindar ve doğru bir kimse bulunursa, mütevelli- lik buna verilecektir, bulunmaz­ sa mütevellilik, nazır tarafından, hariçten doğru, uygun bir kim­ seye verilecektir.

- Mimarbaşı olan kimse vakfın nazırı olacak, bu hizmeti için kendisine günde bir akçe veri­ lecektir.

-Vakıf sahibi sağ oldukça Sü- leymaniye’deki evde oturacak­ lardır. Vefatından sonra çocuk­ ları oturmazlar ise, buradan bir hisse isteyemeyeceklerdir. Vâ­ kıfın (Sinan) nesli münkaruz (yok) olursa, nazır, burasını ki­ raya verecek ve parayı vakfa katacaktır.

- Vakfın usûl ve şartlarını değiştir­ mek, hayatta bulundukça, vâkı­ fın (Sinan) elinde olacaktır. -Vâkıf Sinan hayatta oldukça,

evkafın gelirlerinden, bütün

masraflar çıktıktan sonra artan parayı kendisi alacak, vefatın­ dan sonra artan paranın 10000 akçesi bir keseye konarak mü- hürlendikden sonra, nazır vası­ tasıyla ve azadlıların evlâtlarının ittifakı ile evlâdının en iyi, doğru ve emin olanına verilecektir. O bu parayı vakıfların tamir ve ba­ kımına şadedecektir. Eksilen para tamamlandıkdan sonra, kese yine mühürlenecek, fazla gelir evlât arasında vazifeleri nisbetinde taksim olunacaktır. Bu, nesil tükeninceye kadar devam edecektir.

Böylece Mimar Sinan, mütevelli tayin ettiği torunu Derviş Çelebi'ye vakfettiği bütün binaları ve paraları teslim ettiğini söylüyor ve hâkim huzurunda mütevellisi ile duruşma yaparak formalite tamamlanıyor ve hükümler yürürlüğe giriyor.

Sinan, Yenibahçe’deki mescidi­ ne bir kitap da vakfetmiştir. Bu kitabın ismi “ Hülviyyafdır, yani,

letâfetli ve güzellikler anlamındadır. Bu kitap türkçe bir fıkıh kitabıdır.

Yukarda da açıklandığı gibi, Ser Mi’mârân'ı Hassa Sinan Ağa’nın bu vakfiyesinin tesciline 41 kişi şahitlik etmiştir. Bunlardan 10’u mimardır. Yukarıda isimlerini vermiştik. Geri kâlan şahitler, tanınmış kimseler ve mahallenin ileri gelenleridir.

Sinan'ın bu son vakfiyesi saye­ sinde, vefatından 2 yıl önce onun aile efradını, medeni halini, dünya görüşünü, kişiliğini belirtmesi bakı­ mından önemli bir belge olarak kabul etmekteyiz. Vakfiyenin her k>ir maddesinin mimarlık görevleri dı­ şında, Sinan'ın kişiliği hakkında bize birşeyler söylemesi bakımından, de­ rince incelenmesi gereken önemli bir belgedir. Bu sebeple kısaltarak ve önemli konuları belirterek sunmakta yarar gördük. Aslında bu son vakfiye ile, bundan evvelki vakfiye her

bakımdan karşılaştırılmalıdır. Bu

araştırmalar sonucunda Sinan’ın Koca Mimarlığı yanında örnek ola­ cak faziletli kişiliği meydana çıka­ caktır. Bu vakfın son mütevellisinin 31.1.1933 yılında ölen Tevfik bey isminde birisi olduğunu Halim Baki Kunter’in Vakıflar Genel Müdürlü­

ğünde bulduğu bir kayıttan öğreni­ yoruz. Tevliyet (mütevellilik) on sene açık kaldığından vakıflar idaresince, 1943 tarihli idare meclisi kararı ile zaptedilmiştir.

Koca Sinan’ın mimarbaşı oluşu ve asıl hamisinin (himaye edenin) İbrahim Paşa olmayıp, Lütfi Paşa olduğu hakkındaki bilgileri de bu yazımızın sonunda açıklamayı ge­ rekli aörmekteyiz. (19)

Son İran seferinde Van havali­ sindeki harekâtta başarılı olan Lütfi Paşa’nın bu faaliyetlerini Sâî’nin “Tezkiret-ül bünyan” ındaki Sinan’ı da ilgilendiren mühim bir kayıttan öğreniyoruz: “ Siltan Süleyman diyar- ı aceme sefer eyleyüp Van Kalesi tarafında Tatvan denizi namıyla ma’ruf derya kenarında Kızılbaş Ubaş ile cenk mukarrer olunca vezir-i azam Lütfi Paşa hazretleri derya-yı Tatvan üzerinde gemiler olup... bu hakiri davet edüp....". Bu eserin mukaddimesinde yazma bir arapça "Kuyûdât” risalesinden nak­ len Van gölünde yapılacak bu gemiler için Ümeradan İzmitli "yedi belâ Mahmud beyin "Zenberekçi- başı Sinan’ı tavsiye ettiği, Sinan'ın 15 nefer esir getirerek Subaşılığa terfi ettirildiği" yazılıdır. (20) (21)

(14)

Lütfi Paşa’nın ikinci vezir sıfatiyle Karabuğdan seferine iştiraki sıra­ sında 945 (1538), Prut nehrini Mimar Sinan’a kurdurduğu köprüden geçti. Tezkiret-ül Bünyan’da bu konuda tafsilat vardır:"... yaptıkları köprü âb ve kilde batup bi nişân oldu... merhum Lütfi Paşa hazretleri: Saa- detlû Padişahım, Köprü bina olması Sinan Subaşı denilen kulunuzun kadr-ü itibarı ile olur, haseki bende­ nizdim. gayet üstad-ı cihan ve mimar-ı kârdandır, deyu ¡İlâm ettik- de, bu hakire emr-i âlişanları varid olup 19 gün içinde bir âlî köprü bina eyledim, asker-i islâmla Şah-ı Enam saadetle geçtiler.” (22)

946 (1539/da Vezir-i Azam Ayaş Paşa vefat edince Lütfi Paşa sa­ darete getirildi ve ilk yaptığı işlerden biri, kudretini ve meziyetini pek iyi •takdir ettiği Sinan'ın mimarbaşılığa tayini olmuştur. (1539). Bu sırada Mimarbaşı Acem Alisi vefat etmiştir, Ayaş Paşa da vefat etmiştir. Merhu­ mun mezarı hususunda bir üstad aranır ve Lütfi Paşa mimar haseki olan "Sinan Subaşı gerekdir" diye karar verir. "... ol zamanda yeniçeri ağası bu hakiri çağırup Paşa hazret­ leri seni mimar etmeği mukarrer itdi, yanında caizmidir, değil ise birtedarik eyel didiler, hakir dahi, gerçi tarikat­ tan dür olmak hâtırası elem virüp ve yine sonunda nice camiler bina idüp dünyevi ve uhrevi nice mesavebete (sevap yapmağa) vesile olmasın mülâhaza idüp kabul ettim.” (23) (24)

Böylece Lütfi Paşanın sadrazam olması, Ayaş Paşa’nın türbesini inşa edecek mimar olarak Sinan’ın Lütfi Paşa tarafından tavsiye edilmesi, mimarbaşı Acem Alisi’nin vefatı ve yine Lütfi Paşa tarafından Sinan'ın mimarbaşılığa tayini hemen hemen aynı tarihlere rast gelmektedir: 946 (1539) veya 947 (1540). Ancak Ayaş Paşa’nın vefatı 946 sefer ayındadır, yani 1539 yılının ikinci hicri ve Haziran rumî ayı, 1540’a gelmek için daha 10 hicri ay gereklidir. Demek oluyor, Sinan'ın 1539’da mimarbaşı tayin edilmiş olması daha uygun görünmektedir.

Son olarak açıkladığımız, Koca Sinan'ın mimarbaşı olması olayı, aynı zamanda Sinan’ın hâmisinin İbrahim

Paşa olmadığını ve asıl hâmisinin Lütfi Paşa olduğunu açıklamaktadır.

KAYNAKÇA

( 1 ) - Rıfkı Melûl Meriç, Bayezit camii mima­ rı, Ankara, 1953.

- Ahmed Refik, T ürk Mimarları, Haz. Zeki Sönmez, İst. 1977

- Şerafettin T uran, OsmanlI Teşkilâtında Hassa Mimarları, Ankara, 1963. - Cafer Çelebi (Orhan Şaik Gökyay),

Risalei Mimariye, Ankara, 1975. - Cafer Çelebi (Tahsin Öz), Risale-i

Mimariye. Arkitekt: 7,8,9,10,11,12. sayılar, 1943.

-Ahmed Refik, Mimar Davud Ağa, Ed.Fak.Mec. Sayı 1,1st. 1932. -Tarih-i Cami-i Şerif-i Nuru Osmanî.

Tarih-i Osmani Encümeni mecmuası, (Yazan ibina kâtibi Ahmed Efendi), 7-8 sayıları.

- M.Zarif Orgun, Hassa Mimarları, Arkitekt. Sayı 12.1st. 1938.

( 2)''Adsız Risale"nin bir müsvedde olması tahmin olunmaktadır. Eksiktir, binalar listesinde yalnız 35 hamam bulunmaktadır.

( 3) I.H.Uzunçarşılı, Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, Osmanlı Devleti teşkilâtından Kapıkulu Ocakları, C.l, Acemi Ocağı ve Yeniçeri Ocağı, T.T.K.Yayını, Ankara, 1943,1982. ( 4) Friedrich Gize. Türkiyat Mecmuası, C.l,

1916-1925.

( 5) Osmanlı imparatorluğu Tarihi, Joseph von Hammer, C.7, Sahife 12'nin III numaralı notu, sahife 381 (rapor Avusturya Kraliyet Kitaplığında 746 numaradadır), Fransızca tercümesi Paris, 1837.

( 6) Osmanlı Devleti Tarihi, J.V.Hammer, C.7, Fransızca tercümesi ile karşılaştırılarak, Mehmet Atâ bey tercümesi esas alınarak yayına hazırlayan Mümin Çevik ve Erol Kılıç, ist.1985, C.7,not:3, s.2230-2231 -2232. ( 7) "Sinan, Kanûni'nin başmimarı",

Spencer Corbett, The Architectural Review, vol CXIII, 1953. Çeviren: Nermin Sinemoğlu, Vakıflar Dergisi 1962.

( 8) Arthur Stratton, Sinan, New-York. 1972. ( 9) Giergi Frasheri-Sulejman Dashi. Ou est

nélegrand Sinan?, Les lettres Albanaises, Revue littéraire et Artistique, Tirana. 1981 /4 (Bu makaleyi Sn. Prof. Safa Erkün bize getirmiştir, kendisine ilgisinden ötürü teşekkür ederiz).

(10) Nejat Göyünç, Tarih ve Toplum, iletişim Y ay. 19.fas.Sh:38, T emmuz 85. (11) Hagop Sıvaslıyan, Tarih ve Toplum,

iletişim Yay. 19. fas. Sh: 41, Temmuz 85. (12) - Orta Asya'da Hıristiyanlık, VV.Barthold

(1896), Türkiyat Mec. C.1,1925. -Selçuklular Devrinde Mezhepler,

■Türkiyat Mec. C.1,1925.

-Osmanlı imparatorluğunun Teşekkülü Meselesi, F.Gize, Türkiyat Mec. C.1,1925.

(13) Büyük Mimar Sinan hakkında notlar, Konya Mecmuası. 1945-46 seneleri. Konya imzalı. (Makalenin Naci Baştak veya i.Hakkı KonyalI tarafından hazırlandığı tahmin olunmaktadır.) (14) ¡.Hakkı Konyalı, Mimar Koca Sinan. İst.

1948.

(16) i.Hakkı KonyalI, Mimar Koca Sinan, Sahifeler: 18-25. Vakfiyenin: 61,62,63, 64,65,66. satırlar.

(17) Mimar Koca Sinan, ¡.Hakkı KonyalI, İstanbul 1948.

(18) Mimar Koca Sinan, Prof. Dr. Afet inan, Ankara 1968.

(19) Lütfi Paşa "Tevârih-ı Al-i Osman" müellifidir. Kanûni Sultan Süleyman kendisine çok değer verirdi. Hatta hemşiresi Şah Sultan'ı paşa ile evlendirmek suretiyle kendisine olan teveccühünü göstermiştir. Aslen arnavut olup II. Bayezit devrinde saraya alındı ve orada eğitim gördü. 941 (1534) de Karaman Beylerbeyi olduğunu Peçeviyazar. İbrahim Paşanın katlinden sonra Ayaş Paşa vezir-i â’zam, 2 vezir Mustafa Paşa, Lütfi Paşa 3. vezir oldu. Bu görevle Pulya, Korfu seferlerinde serasker olarak kumanda etti. Kanûni zamanında rikâb-ı hümayun hizmetinde Belgrad, Rodos, Muhaç. Peç, Alaman, Bağdat seferlerinde bulundu. Son ¡ran seferinde Van havalisinde bir hayli faaliyet gösteren Lütfi Paşa 943 (1536) da 3. vezirlikle İstanbul'a geldi. 945 (1538) de 2. vezir oldu ve Karabuğdan seferine iştirak etti. Veziri â'zam Ayaş Paşa vefat edince Lütfi Paşa sadrıazam tayin olundu. 946 (1539)

(20) Lütfi Paşa, Köprülüzade Mehmet Fuat, Türkiyat Mecmuası, Cild: I, s:119,1925 İstanbul.

(21) Tezkiret-ül Bünyan, Mustafa Sâî Çelebi s:24.

(22) Tezkiret-ül Bünyan, Mustafa Sâî Çelebi, s:25.

(23) Tezkiret-ül Bünyan, Mustafa Sâî Çelebi s:26-27.

(24) Lütfi Paşa. Köprülüzade /lehmed Fuat, Türkiyat Mecmuası, C:l, 925. İstanbul

(15)

LIFE AND PERSONALITY OF

ARCHITECT SINAN

Prof. Feridun A kozan

¡nan was born 500 years ago. He lived for 100 years (1488-1588). He has been

known as "Sinan the

Great” for 400 years,

respected by the Turks and foreigns alike. Books have been and are being written on Sinan.

On the other hand, Leonardo da Vinci the painter, sculptor, architect, engineer, writer, musician, genius artist lived between the years 1452- 1519, gaining fame in all branches of arts and sciences. The genius artist painter, cluptor, architect and poet Michelangelo Buonarotti lived bet­ ween 1475-1564. These were the geniuses that lived around the same time as Sinan. While Sinan was known throughout the Ottoman Empire, Leonardo and Michelangelo were fascinating Europe.

There are many perfect works on Leonardo da Vinci and Michelangelo in many languages. It is sad that we still do not have a comprehensive work on the life, art and works of Sinan the Great.

In fact, many articles in many languages have been published on Sinan. However, we could only pay due tribute to the genius artist by creating a voluminous and complete study on the works by Sinan or rather by the society of architects under his leadership, contributing to the history of architecture.

If I am not mistaken, the first foreigner praising Sinan is Joseph von Hammer, the great Austrian historicist who is the author of "The History of the Ottoman Empire” . His study (1836) covers 14 volumes in the German and 18 volumes in the French editions. In the 6th volume, Hammer says of Selimiye Mosque in

There a re m any p erfect works

on Leonardo da Vinci a n d

M ichelangelo in m any la n ­

guages. It is sad that we still do

not have a com prehensive work

on the life, art a n d works o f

Sinan the Great.

Edirne this mosque deserves

praise and will transfer the name of Sinan rather than the Sultan (Sfelim II) to the history." This is a realistic interpretation of Sinan’s power in front of the sultans of the brightest era of the Empire. In fact. Suleiman the Magnificent had handed over the key of Suleymaniye Mosque to Sinan

during the opening ceremony,

asking him to inaugurate the Mos­ que, thus thanking and honouring the great architect.

a Mausoleum of Architect Sinan 47. Mimar Sinan'ın türbesi

This article is not on the works by Sinan: an article on his works should be complemented by drawings and photographs, the material necessary for the great study mentioned above.

This article aims to clear some issues about the life story, ancestry and personality of Sinan. However, it seems also useful to provide brief information about the official duty of Sinan as the master architect.

Sinan the Great served as the master architect for 48-50 years and

built about 334 buildings: 77

mosques, 47 small mosques, 32 madrassahs, 7 koran schools, 23 mausoleums, 17 charity houses, 3 hospitals, 8 bridges, 23 caravan­ sérails, 33 palaces, 36 baths, 8 warehouses, 6 aqueducts and 3 mansions.

These buildings were construc­ ted upon the designs by the "society

(16)

of architects" headed by Sinan. The “ Royal Socièty of Architects” is an institution responsible for building services within the Empire, except for semi-autonomous re­ gions and states.

The information about Sinan’s life and works originates from 4 studies written during Sinan's time. Although these works seem to be narrated by Sinan, it is believed that they were written by his friend Saî Çelebi, an engraver. These works are called: Adsız Risale, Risalet-ül-Mimariye, Tuhfet-ül Mimarin, -Tezkiret-ül-Eb- niye.

According to these documents written either during Sinan's lifetime or just after Sinan's death, Sinan was converted under the rule of Yavuz Sultan Selim and was subsequently drafted as a Janissary.

Accordingly, Sinan must have

been converted before 1520, before the age of 24-25. On the other hand Sinan is known to have died around the age of 100 in 1588. This means that the date of his birth is 1488 or a little later. It is known that Sinan joined the campaign to Rhodes (1522) and the siege of Belgrade (1521) as a Janissary.

Although there is debate as to his

origins, there is considerable

evidence to indicate that he was a Chiristian Turk. There is nodoubtthat he was born in Kayseri.

There are two deeds of trust to a foundation that give us an idea about his social and financial status. According to his will, he entrusted houses, shops, schools, gardens and small mosques as foundations.

As far as his appointment as the master architect is concerned, this coincides with the dates 1539 or 1540.

X Tomb of Architect Sinan. 49. Mimar Sinan'ın türbesi.

48. Edirne Selimiye Camisinin iç görünüşü

▼ interior ol Selimiye Mosque. Edirne.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

2005 yilrndan itibaren hem kamu kesiminin hem de ozel sektorde galrganlann reel ricrederinin enflasyon de$ederinin altnda seyrettigi anlagilmaktadrr, 2001,- 2010 donemi igerisinde

Irak ’ta "Kasaidi Muhtar-ül Meşher ül - Türk-ül Muasır”, yani Çağdaş Türk Şiirinden Seçmeler kitabını bıraktım.. (Türkmen Türkçesinde ‘bıraktım

YAVUZ Sultan Selim’den sonra tahta oturan Sultan Süley­ man devrinin başlarında, Mimar Ali Usta ölünce, Lütfi Paşa'nuı tavsiyesiyle koca Sinan Sermîmarlığa

Gündoğdu Akkor dergiler hazırlıyor, resim yapıyor durmadan, Bilkent tepeleri gibi yeşeriyor, renkleniyor duvarları, inci Akkor da seramik, resim çalışmalarından sonra

ifüz idyopatik iskelet hiperostozu DISH spinal, paravertebral ligaman ve kasların, dejeneratif, travmatik veya enfeksiyöz sebepler olmaksızın ossifikasyonu ile karakterize kronik

Nasal type extranodal NK/T-cell lymphoma (ENKTCL), previously known as lethal midline granuloma is a rare type of lymphoma that typically causes destruction of the midface.. The

Eşlik eden sırt ağrısı ve yanıcı tarzda ağrı nedeniyle notalgia parestetika ön tanısı ile fiziksel tıp ve rehabilitasyon polikliniğine konsülte edildi.. Bu olgumuzu kısa

Il m aintiendra l'éducation scientifique moderne dans l'ordre et la discipline d'une sag e liberté que les découvertes tech­ niques et sp atiale s promettent au x