• Sonuç bulunamadı

Avusturyalı grubuyla Nazım Hikmet'in 'Şeyh Bedreddin Destanı'nı oynayan Tuncel Kurtiz:Nazım baba görse çok sever beni

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Avusturyalı grubuyla Nazım Hikmet'in 'Şeyh Bedreddin Destanı'nı oynayan Tuncel Kurtiz:Nazım baba görse çok sever beni"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

22 MAYIS 1993 CUMARTESİ CUMHURİYET

KULTUR

AvustralyalI grubuyla Nazım H ikm et’in ‘Şeyh Bedreddin Destaru’m oynayan Tuncel Kurtiz:

N azım baba görse çok sever beni

DtKMEN GÜRÜN UÇARER

Tuncel Kurtiz, AvusturyalI sanatçılar­

dan oluşan grubuyla Nazım Hikmet’in “ Şeyh Bedreddin DestanTnı bugün ve yarın Taxim’s diskoteğinde sergileye­ cek. Kurtiz’i uzunca bir aradan sonra ilk kez Uluslararası İstanbul Tiyatro Festi-

vali’nde konuk etmek, hem de Nazım

Hikmet gibi büyük bir ustanın, büyük bir ozanın bir yapıtıyla konuk etmek hoş bir olay... Kurtiz’le sohbet ediyoruz. Daha doğrusu o anlatıyor, ben dinliyo­ rum..

T.K.-Halk Oyunculan’ndan ayrıldıktan

sonra Yılmaz’la “Umut” filminde

çalıştım. “ U m ut” yurtdışına kaçırıldı. Ben de filmi takdim etmek üzere Cannes Film Festivah’ne gittim ve geri dönme­ dim. Nereye dönecektim? Herkes ha­ pishanelere alınmıştı. Büyük balyoz ha­ rekatından sonra haberler geldi. Kork­ tum ve kaldım orada. Ama ne yapa­ caktım? Barbro ve Güneş Karabuda yardım ettiler. Stockholm Kraliyet

Ti-T

M

iyatro ancak

tiyatro olabildiği zaman

politik ve devrimci olur.

Kendi devrimini

yapabildiği sürece tiyatro

devrimcidir.

yatrosu’nun sanat yönetmeni ile birlikte bir Türk piyesinin sahneleme çalışma- lannagiriştik. Yaşar Kemal’in “Tencke”- si. Bu arada “Otobüs” filmi yapıldı. Ce­ zayir’de “ Bebek” filminde oynadım. Ardından yine Stockholm Kraliyet Ti- yatrosu’nda Yaşar Kemal’in “ Dük­ kancı" adlı hikayesinden bir uyarlama yapüm. Bu arada Peter Stein bir Türk projesi başlattı. Bu projenin içinde Ayla

ve Beklan Algan, Kerim Afşar, Şener Şen, ben vardık. Haldun Taner’in “Ke­

şanlı Ali Destanı”nı sahneledik. Ünlü Alman eleştirmenlerinden çok olumlu kritikler aldı bu çalışma.

- Sizin burada da çalışmalarınız oldu o aralarda.

Evet, Türkiye’ye geldim “ K anal” fil­ mini yaptık, “ Sürü”de oynadım.Ecevit dönemiyle birlikte dönüşler başlamıştı. Burada kalmadım; çünkü Stockholm’de Halk Oyunculan’nm kurulması çalışmala­

rını yapıyorduk. “Kurban” ilk

oyunumuzdu. Güzel bir anlatıydı. Beni değişmeye doğru iten bir çalışmaydı. Mesela, oyunda elekler kullandım, elek­ lerle ritmlcr buldum, kadınlar korosun­ da eski melodilerin dibek ritmlerine gir­ dik. “ K urban”ı “ Sakarca” ve “ Saman Yolu” izledi. Schaubühne'de “ Ferhat ile Şirin”i sahneledik. Burada da ritm ve müzik yeni arayışlara itti beni.

-Yanılmıyorsam çok uzun sürmedi Halk Oyuncuları ile beraberliğiniz?

Anlaşamadık, ayrıldık. Politik fraksi­ yonların tiyatroyu direkt politik araç

oldu. Kütüphanelere çok zaman

ayırdım, çok okudum.

- Biraz da “Şeyh Bedreddin Destanı” üzerine konuşalım. Girdaplarla dolu o coşkulu denizde nasıl yüzdünüz?

Nazım baba görse çok sever beni. Ya­ pamadığım yerleri kestim. Onun için de ayrıca sever. Yıllardan beri okurum “ Bedreddin”i ve onun üzerine yazılan­ ları. Çarptı beni şür. Bedreddin felsefesi beni iyice içine çekmeye başladı. Bir köy­ lü isyanı değil Bedreddin olayı. O, bir fi­ lozof, bir hukukçu, bir devrimci. Toplu­ mu değiştirmek isteyen “dünün kuralları bugün geçerli değildir” diyen bir insan... ’76 yıllarında Richard Capra adh bir ya­ zarın fizik bilimi üstüne bir kitabım oku­ dum. Bir göl kenarında kam p kuruyor­ sun, hava soğuk, tepende yıldızlar dönü­ yor, her şey aşınmış, yükseltiler yok, su­ yun sesini duyuyorsun... İşte bu kitap böyle bir atmosferde beni uzaya doğru götürdü. Aynştayn’la yeniden tanıştırdı, görece. Sonra, her şeyin nasıl yavaş ya­ vaş açılıp büyük patlamanın olduğu ve ondan sonra nasıl bir birliğe doğru gidil­ diği, insanoğlunun nasıl eneıji yüklü ve

Y,

. ıllardan beri

okurum ‘Bedreddin’i ve

onun üzerine yazılanları.

Çarptı beni şiir. Bir köylü

isyam değil Bedreddin

olayı. O, bir filozof, bir

hukukçu, bir devrimci.

Tuncel Kurtiz ve grubu Tiyatro Festivali 'nde ‘Şeyh Bedrettin Destanı’m sergiliyor. (FİLİZ KUTLAR)

olarak kullanmasına inanmıyorum. Ti­ yatro ancak tiyatro olabildiği zaman po­ litik olur ve devrimci olur. Kendi devri­ mini yapabildiği sürece tiyatro devrimci­ dir. “ Devrimciyim, onıtn için tiyatrom da devrimci olsun" olmaz. Tiyatro dev­ rimini yaşasın, gelişsin ki başka formlar bulsun. Evet, Tel Aviv’de "Sürü” en iyi y abana film ödülünü aldı ve ben de en

iyi oyuncu seçildim. Film teklifleri baş­ ladı. “Kuzunun Gülücüğü” Berlin Film Festivali’nde bana Gümüş Ayı ödülü ge­ tirdi. Bu arada Peter Brook’la tanıştım. Beni tiyatrosuna kabul etmesi büyük bir sevinçti. Birdenbire aramızda bir eneıji alışverişi oldu. İkibuçuk yıl süren bir alış­ veriş. Çok mutluyum onunla çalışmak­ tan. “ M ahabharata”dan sonra yine si­

nema başladı. Berlin’de tiyatro yaptı­ rmadılar bana. Politik nedenleri vardı bunun.

- Dışarıda geçirdiğiniz günleri nasıl de­ ğerlendiriyorsunuz?

D aha çok çalışmasını, daha çok emek vermesini öğrendim. Günde sekiz saat çalışıyordum. Eneıjimi harcamasını öğ­ rendim. Dikkatli, disiplinli bir yaşamım

ne kadar harikulade bir varlık olduğu gerçeklerini gördüm.

-Tüm bunların “Şeyh Bedreddin” yoru­ munuzda yansdanışı dersem?

Bedreddin ne güzel söylüyor, “Neye baksam kendimi görüyorum.” Şiirdeki zulmü Nazım harikulade şiirsel bir dile dökmüş. Gerçek nedir, ne ' değildir? Kime göredir? Neye göredir? Bu şiirin gerçeği nedir? Etna yanardağına yakla­ şabildiğim kadar yaklaştım “ Şeyh Bed- reddin”e. Kainatın sesini duydum. I nsandaki o tükenmez eneıjiyi gördüm... Bir bakıyoruz binlerce yıl önce Şamanlar bir yabani kazın sırtına binip uçabiliyor­ lar, ruhlarla ilişki kuruyorlar. Bir bakıyorum Şamam görüyorum, sonra onu değiştirip rocker yapıyorum. O da nirvanaya doğru gidiyor çünkü. Bir bakıyorum balinanın seslerini dinliyo­ rum... Şeyh Bedreddin diyor ki “ Bütün bir kainat bir insan gibidir. Her insan bir kainattır.” H er insan her an ölüm ve kalım arasında büyük bir savaş verivor. Bir Zen ustası, “Her atom devinir ve ken­ di sesini çıkartır” demiş. Demek devinen her unsur kendine özgü bir ses çıkartı­ yor. Oyuncuların da devinmeleriyle bir­ likte gelen sesleri düşünürken çok eski ayinlere gittim. Rüfai ayinlerini, Gregor- yan, Ordodoks, Rus, Bizans, Afrika, Amerikan ayinlerini dinledim. Yeni bir ritm, yeni bir dil ■ kazandırıyor bu yaptığım çalışmaya...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Harmeni sâmanda ben tahsili harman itmişim Vakıfî esrarı dehr olmakla ahır ömrümü Fakre sıdtan, cevvi hîçiye Süleyman itmişim Yârı can uğrunda can

birlerini pencereden, kapıdan göre göre birbirlerine gönül verdikten son ra mektuplaşmağa girişmiş, bundan bir müddet sonra daha ötelere gittik leri halde

Tablo 8: "Türk iĢletmeleri yabancı sözcük içeren marka adını dıĢ pazara açılırken tercih etmemelidir." Fikrine Katılma Düzeyi Türk işletmeleri yabancı sözcük içeren

Kassing ve Avtgis [11], içsel kontrol odağına sahip çalışanların orta derece ya da dışsal kontrol odağına sahip çalışanlardan daha fazla açık muhalefet

İnsanlığın başlangıcından bugüne değişime uğrayan doğada görülen farklılıklar, değişen toplumsal değerler ve doğa insan ilişkisi ve sanat- sal

Nine apansızın ölüp varı yo ğu ka­ panım elinde kalınca baskısız kalan Sadi, K avuklu H am dinin orta oyun­ larında, Şevkinin tiyatrosunda aktör lüğe

A number of independent practice tasks can be suggested for the client following the first consultation, for example, collection of stuttering severity scores during everyday talking

BEN DE FOTOĞRAFINI ÇEKİYORUM — Sami Güner’e göre Yunus Emre’den Tlırgut Uyar’a şairler, insanın ve doğanın şiirini yazıyor, kendisi de fotoğrafını