• Sonuç bulunamadı

Haluk'un Defteri'nden, Mr. Haluk'a

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Haluk'un Defteri'nden, Mr. Haluk'a"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

"t"T-Dünyada hiç bir şeye

inanmayan ¡sabası

Tevfik Fikret* sadece

ona inanmıştı. Ancak

bahtsız ¥e karamsar

babanın

İ

mi

tek

inancı da boşa çıktı

Haluk'im

Defteri 'öden,

Mr. Haluk 'a

Yazan: Şemsettin KUTLU

GUSTOS 1978 Tevfik Fikret’in ölümünün 63.

yıldönümüdür. Oğlu Haluk Fikret’in - en iyisi kendi isteğine uygun olarak söyleyelim. -

Mr.Haluk’un da on üçüncü ölüm yıldönümü

bu yıla rastlamaktadır. Mr. Haluk bundan on üç yıl öncesinin haziran ayında, babasının , ellinci ölüm yılında hayattan ayrılmıştı.

Tevfik Fikret hiç kuşkusuz son derece fazi­ letli ve namuslu bir İnsandı. Ömrü boyunca iyiyi, doğruyu güzeli aramış ve bunun davasını gütmüştü. Ancak kelimenin gerçek anlamıyla - haydi Imânsız demeyelim - inançsız bir kimseydi. Başta Tanrı kavramı olmak üzere ömrü boyunca hiçbir şeye,yürekten inanamamıştı. Her şeye* herkese karşı kuşku İle dolu ve her konuda alabildiğine karamsardı. “ İnsanoğlunun böyle sapkın ahmaklıkları vardır; kendi eliyle put yapar ve bu puta tapar” anlamına gelen:

Beşerin böyle dalâletleri var; Putunu kendi yapar, kendi tapar.

Beytini söylerken, bu "p u fla sadece bildiğimiz totem ve heykelleri değil, bizzat Allah’ı da kastetmişti. Başka bir deyimle Allah da - Fikret’e göre - insanların yarattığı manevi bir puttan başka şey değildi. Bir ısmarlama üzerine “ Millet

Şarkısfnı yazan Tevfik Fikret doğrusunu söylemek gerekir­ se, millete de pek inanmazdı. Zaten bir süre sonra, bir öfke sonucu,“ Irfânım tebdili tâbiiyet etmiştir” diyerek kültürünü ve bilgisini Türkiye’nin hizmetinden ve uyruğundan çıkarıp Amerika’nın hizmetine ve uyruğuna verdiğini ilan etmişti.

Ünlü “ Sis” manzumeslnae İstanbul ve İstanbullular için: “ Koynunda birer ceset gibi milyonları barındırıyorsun, fakat bu milyonlar İçinden yüzü ak alnı açık kaç kişi çıkarabilir­ sin?” Suçlamasına girişecek kadar kin, nefret ve inançsız­ lıkla dolu bulunan Fikret’in, acaba hayatta en küçük bir inancı,onu hayata bağlayacak tek bir bağı yok muydu? Bu soruya “ hayır yoktu" demek zordur. Gerçek şudur ki şairi hayata bağlayan tek bir bağ ve tek bir inanç vardı. Bu bağın ve bu inancın adı Haluk'tur.

Haluk Tevfik Fikret’in bütün emellerini kendisine adadığı tek çocuğudur. 1894 yılında, şair daha yirmi yedi yaşınday­ ken doğmuştu. O yıl şiddetli bir deprem İstanbul’u sarstığı İçin, babası oğlunun doğumu dolayısıyla yazdığı bir şiirde: “ Hayat bir zelzeledir, senin hayatın da zelzeleler içinde geçecektir" yollu sözler söylemişti. Fikret’in,oğlu hakkında- kl bu kehaneti doğru çıkmadı. Haluk - babasının bütün ümit ve isteklerini tersine çıkardığı gibi - bu kehanetini tersine

26

Haluk, babasının bütiin ümitlerinin aksine Amerika’da ufak bir kilisenin papazı olarak hayata gözlerini yumdu.

çıkardı. Çok sakin ve rahat bir hayattan sonra yine sessiz sedasız öldü.

“ Babasının birçok ümit ve isteklerini tersine çıkardığı gibi” dedik. Bunda büyük gerçek payı vardır şöyle kİ:

Tevfik Fikret bu çok güzel ve çok zeki çocuğunun, mü­ kemmel bir İlim adamı olarak, ülkesine büyük hizmetlerde bulunmasını amaçlıyordu. Haluk, mükemmel bir ilim adamı oldu ama, ülkesine en küçük bir hizmette bulunmadı. Bir zamanlar babasının belki öfkeyle söylediği, “ Irfânım tebdil-l tâbiiyet etmiştir" sözünü fiilen gerçekleştirdi.

Tevfik Fikret ve eşi...

SAKSIDA YETİŞEN ÇOCUK

Tevfik Fikret Haluk’u Türk gençliğinin bir “ ideal örneği ve sembolü” olarak görüyordu. Bu yüzden en güzel manzume­ lerini onun adına yazmış, en içten kitabını onun adına düzenlemişti. Haluk, babasının bu yoldaki ümit ve emelleri­ nin tümünü boşa çıkardı.

Tevfik Fikret - dinsizdi demesek de - din ve Allah kav­ ramlarının tam karşısındaydı. Dinin ve Tanrı inancının in­ sanlara yarardan çok zarar verdiği görüşündeydi. Bu görü­ şünü pek çok manzumelerinde, özellikle “Tarih-i Kadim” de

hiç çekinmeden belirlemişti.Haluk dine de, Tanrı’ya da çok inanmış ve çok bağlanmış bir kimse olarak - bir kilise papazı olarak - ömrünü tamamladı. Evet, Müslüman olarak değil, Hıristiyan ve papaz olarak....

Evet Tevfik Fikret, 1894’te doğan oğlunu bir saksıda yetiştirlrcesine özen ve sonsuz bir sevgiyle büyüttü.Sekiz on yaşlarındayken bir gün çocuğunun bir müsvedde def­

terini gördü.Küçük Haluk deftere, acemi ellerle deolsa.bir

Türk bayrağı resmi çizmiş ve altına da: “ Ölmek ve yaşatmak

seni!” sözlerini yazmıştı. İster gerçek olsun, ister şefkatli

babanın hayal ürünü olsun, bu olay Tevfik Fikret’i mutlu­ luklara boğdu. Ancak gerçek şuydu ki karamsarlığı arttıkça milletine de küsen şairin bu küskünlüğü ya da İlgisizliği, erginlik çağlarında oğlunu etkiledi. Babasının öğretmenlik yaptığı Robert Kolej’ln çalışkan ve gözde öğrencisi Haluk, okulun orta kısmını bitirince,lise kısmını tamamlamak üzere Iskoçya’ya gönderildi. Yol ve oradaki okul giderleri hep Robert Kolej’ce karşılanacaktı.

Bir gün genç ve sevgili oğlunu Sirkecl’den trene bindirip Ingiltere’ye yolcu eden Fikret hem cok üzgün hem çok mutluydu. Oturup ünlü “ Haluk'un Vedaı" manzumesini yaz­ dı. Bu manzumede,ileride elektrik mühendisi olacak oğluna: “ Bir kimse karanlıkta çevresini göremediği için düşer; onun için sen blzlere bol bol ışık kucakla getir..."diyor; memle­ ketine yapacağı büyük hizmetler karşısında blrgün vatanının da onun alnına sıcak bir öpücük konduracağını bildiriyordu. Haluk gerçekten İyi bir elektrikmühendisi,değerli bir teknis­ yen ve ilim adamı olacak; ne var ki babasının beklediği kucak kucak ışıkları hiç bir zaman getirmeyecekti. Getirmek şöyle dursun, bir daha kendisi de baba yurduna dönmeye­ cekti.

“BEN,HIRİSTİYAN OLDUM ”

Burada bir saplama yapmak yerinde olur: Haluk’un liseyi bitirdiği yıl babası daha sağken sıla için kısa bir süre yurda geldiği ifade edilmektedir. O zaman artık on sekiz yirmi yaşlarındadır. Bu kısa sıla süresi İçinde bir gün anne ve

DO

(2)

babasına din değiştirdiğini ve Hıristiyanlık inançlarına bağlandığını söz arasında açıklar. Annesi Nazime Hanım baygınlıklar geçirir. FakatFikret konuyla hemen hiç ilgilen­ mez. Onun nazarında din de, Müslümanlık da, Hıristiyanlık da ya hiç önemli değil ya da tümüyle kişinin kendine özgü görüşleridir...

Haluk’un üzerindeki Hıristiyanlık etkisinin, belki daha İstanbul’da ve Robert Kolej’de iken başlatıldığı ihtimali akla yakın gelmektedir. Iskoçya’da bu etki sadece tamamlanmış ve sonuca ulaştırılmıştır. Ne var kİ ana yüreğinin istemediği ve benimsemediği bir gerçeği nasıl saptırmak çabasında bulunduğuna da bir örnek vermek gerekiyor: 1939 yılı sonla­ rında, Fikret’in ölümünden yirmi dört yıl sonra, Hikmet Feridun Es, Fikret’in eşi ve Haluk’un annesi Nazime Ha- nım’la bir konuşma yaparken ona sorduğu:

“- Haluk’un Türklükten çıktığı ve Hıristiyan olduğu söy­ leniyor.Buna ne dersiniz?” sorusuna:

“- Kesinlikle böyle bir şey yoktur: Haluk Türk ve Müslü­ man’dır! ..’’ yollu fakat kaçamak olduğu her yönünden belli bir cevap almıştır. Daha sonraki haberler ise iyi yürekli anneyi resmen de yalanlamıştır.

Haluk’un bu ilk ve son sılasından sonraki hayat çizgisi şöyledir:

iskoçya’ya döndükten kısa bir süre sonra Amerika’ya geçti. Üniversite öğrenimini parlak bir şekilde tamamladı; elektrik yüksek mühendisi oldu Indiana ve Michigan Üni­ versitelerinde kürsü sahibi olarak,profesörlük etti. Bu arada babası ölmüş, Türkiye Birinci Dünya Savaşı’na ve hemen bunun ardından Kurtuluş Savaşı’na girmiş, ölüm-kalım di­ dinmesine koyulmuştu.

Bu yıllarda idi. Ünlü “ Içtihad” dergisinde Ali Kâmi Bey’in - Peyami Sefa’nın amcası - Haluk hakkında bir yazısı çıktı. Ali Kâmi Bey, Ingiltere ve Amerika’da görev yapmakta olan bu genç bilginimizin Türkiye ve Kurtuluş Savaşımız konu­ sunda, bulunduğu ülkelerde bir “ iyi niyet elçisi” olarak çalıştığını çeşitli yerlerde verdiği konferanslarla aleyhimiz­ deki kamu oyunu lehimize çevirmeye çabaladığını yazıyor­ du. Haluk’u uzun boylu öven yazar, makalesinde özellikle şöyle diyordu: “ Fikret bugün memlekete bir adam yetiştirdi. Elverir ki memleket o adamı da babası gibi “tebdil-i irfan ve tâbiiyete m ecburetm esinl...”

Ali Kâmi Bey'in geniş övgüleri bir yana, kehanet niteli­ ğindeki ikinci tahmini gerçekleşti. Haluk Fikret Bey, cum­ huriyetten kısa bir süre sonra Amerikan uyruğuna geçti. Hıristiyanlığı zaten daha önceden gerçekleşmiş, bir Ameri­ kalı kızla evlenmiş, doğan çocuklarını da isimleri ve cisim­ leri ile bir Amerikalı olarak yetiştirmeye yönelmişti.

Bütün bunlar onun ülkesinden tamamen kopmasını ge­ rektirir miydi?

Burasını tahmin etmek zordur.Ancak kendisinin, bir

da-Tevfik Fikret’in evi Aşiyan’uı girişi

ha ayak basmamacasına Türkiye’den maddeten ve manen uzak kalışını şu olayla açıklamak isteyenler de olmuştur:

Cumhuriyetin ilanından birkaç yıl sonra, İstanbul’daki Robert Kolej’in Amerika’daki yönetici ve sahipleri, bir süre için de olsa Türkiye’deki bu okulda hocalık yapıp yapama­ yacağını sorarlar. Mr. Haluk bunu kabul eder. Belki mem­ nunda olur. İstanbul'da, hâlâ sağ olan annesini görebilecek, doğup büyüdüğü Aşiyan’a yeniden kavuşacak, hatta görevi süresince burada oturacak, eski çocukluk günlerini canlı olarak yaşayacaktır. Ne var ki - kim oldukları belli değil - Türkiye’den kendisine bazı haberler iletilir: Bir Amerikalı

ve bir Hıristiyan olarak eski yurduna gecici bir görevle de gelse Türk halkı ve bazı çevreler onu iyi karşılamayacak­ lardır. Belki hoş olmayan olaylar meydana gelecektir. Bu

haber üzerine Haluk denklerini çözer ve Robert Kolej’de alacağı geçici görevden kesinlikle vazgeçer.Gelecek olsaydı,

gerçekten hoş olmayan olaylar meydana gelebilir

miydi, yoksa kendisini unutan bir adamı milleti de hiç umursamaz, varlığının yokluğunun farkında bile olmaz mıy­ dı? Burası da belli değildir. Sonuç olarak olan olmuş ve Mr. Haluk kesinlikle Türkiye ile ve Türk halkı ile olan bağlantı­ sını koparıp atmış, bir daha ölünceye kadar bu konuya dönmemiştir.

Derken zaman içinde, bu değerli Amerikalı ilim adamı yavaş yavaş maddi ilimden çözülmeye başlar. Önceleri sıradan bir Hıristiyan iken, bu din bağı yüreğinde giderek yoğunlaşır.Üniversiteyi ve konforlu hayatı bir yana iterek kilise inzivasına çekilir. Fantezi olduğunu işaret ederek, burada onun hakkındaki bir başka iddiaya da değinmeden geçmemek gerekir: “ Haluk’un Hıristiyan olmasında soya çekimin etkisi vardır; çünkü büyükannesi, sonradan Müs­ lüman olmuş bir Rum kadınıdır"

TÜRKÇE KONUŞMAMAK

1950’lerde Amerika’ya giden bir Türk gazeteciler heyetin­ deki bazı üyeler Mr. Haluk'un adresini bulup onunla görüş­ mek isterler. Mr. Haluk bu isteği nezaketle, fakat şiddetle geri çevirir. Türkiye ile bir ilişkisi bulunmadığını da ekler. Gazetecilerin ısrarı üzerine:

“- Bana Türkçe konuşmayı teklif etmemeniz şartıyla görüşebiliriz!” cevabını yollar. Bu cevaptan onurları kırılan gazeteciler, kendisiyle görüşmek isteğinden vazgeçerler. Mr. Haluk’un Türkçe konuşmaktan kaçınması artık bu dili unutmuş olması yüzünden miydi, yoksa bir tenezzülsüzlük- ten mi ileri gelmekteydi? Bunu kesinlikle tahmin etmek de artık imkânsızdır. Ancak bu hususa bu satırların yazarının ekleyeceği küçük bir hatıra vardır ki - sanırım - konuya oldukça ışık tutabilecek nitefiktedir:

1962 yılında - Mr. Haluk’un ölümünden üç yıl önce -'bir eğitim heyeti ile birlikte, Amerika’daydık. Grubumuzun mih­ mandarı ve tercümanı, uzun yıllar önce Türkiye’den ayrılmış bir Ermeni aydınıydı. O zamanlar yaşı altmışı aşkın bulunan bu zat Osmanlı terbiyesiyle yetişmişti. Dolayısıyla Osmanlı­ lıksan pek kopamamıştı. Türk edebiyatına özellikle Tevfik Fikret’in şiirlerine hayrandı. Birgün Fikret üzerine konuşur­ ken kendisine, yukarıdaki gazeteciler konusunu hatırlattık­ tan sonra:

“- Fikret’in oğlu Haluk Bey’in burada olduğunu biliyor­ sunuzdur.Hiç karşılaştınız mı?” diye sordum.

Belli belirsiz yüzünü buruşturarak şu karşılığı verdi: “- Epeyce bir süre önceydi. Bulunduğu şehirdeki adre­ sini bulup kendisine bir mektup yazdım. Benim de bir Türkiyeli, bir Türk olduğumu, babasının 'şiirlerinin içten hayranı bulunduğumu, bu sebeple kendisiyle görüşmek ya da haberleşmek istediğimi ifade ettim.Ses çıkmadı. Bir ikinci mektup daha yolladım. Bu seferkine şöyle bir cevap aldım: “ Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz; bu beni ilgilen­

dirmez. Ben Amerikalı’yım. Amerikan vatandaşıyım. Türki­ ye İle iyi kötü hiçbir ilişkim yoktur” diyordu. Bunun üzerine

artık bir daha arayıp sormak gereğini duymadım.”

Evet Mr. Haluk günümüzden on üç yıl önce, yetmiş bir yetmiş iki yaşlarında, Florida’nın küçük ve sakin bir kasaba­ sında,küçük bir kilisenin başpapazı olarak hayata gözlerini yumdu. Orada gömüldü.

Dünyada hiçbir şeye inanmayan babası Tevfik Fikret, sadece ona inanmıştı. Ancak bahtsız ve karamsar a

babanın bu tek inancı da boşa çıktı.

£

28

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

masına rağmen ortalama arter basıncının 4 dakikadan dah a uzun süre 40 mmHg'nın alıında kalması fenomen A olarak kabul edildi. OAB'nın 50 mmHg'nın üstüne ç ıkması

İleri derecede kalsifik dejeneratif aort kapak cerrahisinde, gerek kapağın rezeksiyonunun zor olması, kalsifikasyona bağlı grove rüptürü, ileti sisteminin zedelenmesine

Koroner Baypas Cerrahisi Sonrası Hipertansiyon Kontrolünde Diltiazem, Nitrogliserin ve.. Sodyum Nitroprussidin

Genifl bir ekip içinde, çocuk patolo¤u ve t›bbi biyolog arkadafllar›yla birlikte yeni hastal›klar tan›mlam›fl, özellikleri çok az bilinen hastal›klar› ortaya

Renk ve çizgi soyutlamasına dayanan resimleri, peyzaj ağırlıklı olup görünümün plastik değerlerini,esnek bir yorum paralelinde yansıtmaya yöneliktir. Türk

Ayrıca Zikmu Solo’nun ayarlarına, kendi web sayfası üzerinden veya bu ses sistemi için özel olarak yayımlanmış olan iPhone ya da Android uygulamasını cep

Sosyalist Blok’un çözülmesinin ar­ dından Ortodoks nüfusun yoğun olarak bulunduğu ülkelerde ortaya çıkan ideolojik ve politik boşluğu doldurmak için Ortodoks

1909 yılında cemiyet yeniden kuruldu ve okulun yönetimini de tekrar ele geçirdi.. Günümüzde Darüşşafaka Cemiyeti hi­ mayesindeki Darüşşa­ faka Lisesi, babası öl­