A ralık 1949
,3
Edebî Sohbet J
İki türlü
Roman
Yazan: Yaşar Nabi
"ROM AN” ta b irin in halk ağzında ne k a d a r h a fif b ir m ân a taşıdığını hep biliriz. Cem iyetin az k ü ltü rlü ta b a k a la rın a doğru indiğim iz ölçüde ro m an a verilen k ıym etin de derece derece düştüğünü, o k a d a r ki, ro m an oku m anın â d e ta b ir k a b a h a t haline g el diğini görürüz.
M üsam aham ızı b iraz d ah a k ıt tu ta rsa k , yalnız m ektep m edrese g ö r m üş in sa n la rd a değil, m uallim lik p a yesini kazanm ış, gençliği terb iy e v a zifesini üzerine alm ış kim selerde bile bu yanlış k a n a a tin kuvvetli izle rine rastlan d ığ ın ı da söyliyebiliriz. Çocuklarına, gözlerini bozacağı kor- kusiyle rom an okum ayı y a s a k eden a n a b abalarla, derslerine z a r a r verece
ği endişesiyle gördüğü h e r ro m a nı talebesinin elinden k a p a n hocalar a ra sın d a zihniyet bakım ından fa rk pek de büyük olm asa g ere k tir.
Rom anın, h a lk a ra sın d a bu derece küçümBenişinin sebebi n e d ir? Bizce asıl sebep, böyle b a s it in san ların a n cak b ir çeşit rom anla te m a sa gelm e leridir. Hiç b ir s a n a t ve a h lâ k k aid e siyle bağlı olm adan, en a z bilgili ve g ö rgülü in sa n la rı eğlendirm ek, dola- yısiyle kab il olduğu k a d a r çok s a tıl m a k ta n b aşk a b ir m aksadı olmıyan değersiz h ikâye k ita p la rın ın da, tıp k ı en yüksek s a n a t eserleri gibi, rom an adım ta şım a sı b ir çoklarının bu s a k a t zihniyete kap ılm aların a ve ona gö re yanlış hüküm ler verm elerine yol açm ak tad ır.
Z ira unutam ayız ki, hayatım ızın üzerinden, teneffüs ettiğim iz h a v a g i bi, hiç b ir iz b ırakm adan gelip geçen, ro m an lar büyük ekseriyeti teşk il e t se, h a ttâ b u n la r ara sın d a çok za rarlı olanları bulunsa bile, şahsiyetim izi bir zelzele sa rsın tısın a u ğ ra ta n , te siri tâ iliklerim ize k a d a r işleyen ro m an lar da vardır. Ve biz edebi m â n ad a “R o m a n ” derken işte bunları, yalnız bun ları kastederiz. Ö tekiler, o büyük k a labalık, edebî m ânada rom an m efhu m unun zaten dışında kalır.
Bu iki cins rom anı ayırdetm ek için yanıltıcı ölçülere kapılm am alıyız. H alkın rağ b e ti de, yazanın şöhreti de bizi gerçek b ir sa n a t eseri k arşısında bulunduğum uza inandıracak deliller den değildir. H a ttâ bütün sa tış rek o r larını kırm ış ro m an lar içinde k ırk el li yıl sonra adını kim senin h a tırla m a dıkları da vardır. Bunun yanında ilk çıkışında pek az d ikkati çektiği halde, cins bir şa ra p gibi, zam an geçtikçe kıym eti a rta n ve daha çok an laşılan ları da az değildir.
M uhitlerinde yalnız iptidai ve ba yağı rom anlar görmüş, onlarla hallü- h am u r olmuş insanların, rom anın her türlüsüne k arşı küçüm sem e duygula rını tabiî görsek bile, dim ağım ız ve ruhum uz üzerinde uyandırıcı, yüksel tici, genişletici tesirleri söz götürm ez olan büyük sa n a t eserlerinin yüzü su yu hürm etine “R om an” a k arşı bu topyekûn düşm anlıkla mücadele e t m ekten geri durm am alıyız
Şunu kabul edelim ki, rom anın ah lâ k kitap ların d an daha büyük bir te r biye kıym eti vardır. A hlâk k ita b ı ve y a dersi m aksadını gizlemez, dolayı- siyle can sıkar, ukalâlık sayılır. Bü yük s a n a tk â rs a bir ta k ım yüksek fi k irle ri telkin etm ek misyoniyle dün y ay a gelm iş olm asına rağm en, ağ ları içine benliğimizi sım sıkı k av ra d ık tan sonra, ilâcını en nefis bir ta tlın ın h ar- I em da gizleyen bir hekim gibi ruhu- j muzu, hissettirm eden tedavi eder, önümüze bilmediğimiz, görm ediğim iz, o m u h a rriri okum asaydık belki bilm ek ten ve görm ekten öm rüm üz boyunca m ahrum kalacağım ız u fu k la r açar.
F ak ir, zayif in sa n la ra yapılan zu lüm lere isyan eden bir D ickens’in te k başına, bu a ğ ır İçtim aî derdin düzel m esindeki büyük rolü gözönüne g e ti rilir ve insanlık duygularının yüksel m esinde rom anlariyle b ir Tolstoy’un hissesi düşünülürse rom anın terbiye kıym etini azım sam anın ne k a d a r yal- nış olacağı kendiliğinden m eydana çı kar.
G ençlerden a ra s ıra aldığım m ektup la rd a falanca rom anın yaşayış ve dünyayı görüş ta rz la rı üzerinde y ap tığı balyoz tesirini heyecanla a n la ta n la ra rastlâm ışım dır. Lise sıraların- dayken aynı sarsıntıyı Dostoyevski’- nin rom anlariyle ilk etm asa geldiğim anda ben de duym uş olduğum için bu itira fla rın kıym et ve ehem m iyetini pek iyi ölçebiliyorum.
T esir sabası çok geniş böyle deha sahibi rom ancılar vardır. Bunların h er biri her insan üzerinde ayni n eti ceyi doğurm az. Çünkü “K ardeş ru h la r ” ııazariyesi büsbütün boş olmasa gerek tir. H er şahsiyet b ir kutu p tu r, m ukabil kutpu, şu veya bu rom ancı nın eserinde keşfeder ve onunla k a r şılaştığı anda şimşek, o büyük şim şek ç a k ar ve bütün hayatım ızı, o za m ana k a d a r nasıl olup do. m eçhulü müz kaldığına bizi şa şırtac ak bir vu zuhla aydınlatır.
B ir m uallim öm ründe bir kaç yüz veya bir kaç bin öğrenci y etiştirm iş se, olgun bir m ü tefek k ir olan b ir ro m ancının yüz binlerce insana pek çok şeyler öğretm iş, bunlardan büyük bir kısm ını, kötü yollara sa p m ak tan k u r ta rm ış olduğunu düşünürsek rom anın ehem m iyetini daha iyi kavrarız.
Şu halde gençlerin rom an okum a larım y asak etm ek şöyle dursun, on la rd a bu alâkayı y a ra tm a k için eli mizden geleni yapm alıyız. B ütün me sele, hayatın tecellî ettiğ i her sahada olduğu gibi, onları, rom an sa h asın dan da, sah te yıldızların yalancı, p a rıltısın a kapılm ak tan k o ru y arak doğ ru yolu bulm alarına yardım etm ektir.